hafız_32
Thu 11 November 2010, 11:20 am GMT +0200
4- Sıkıntı Ve Dinî Güvenlik
Sıkıntı ve endişe maddî sefaletler, marazı ızdıraplar, ölüm korkusu., gibi insanı içten ve dıştan tehdit eden ve temel güven duygusunu zedeleyen her ciddi durumda kendisini gösteren temel üzüntüdür. İnsan, kendi dışındaki kâinat ve hayat olayları gibi, kendi bedeni ve psikolojisi karşısında emin ve yeterli olma, bunlarla başa çıkma yetisine güvenme eğilim ve arayışı içerisindedir. Bu durumda din, sıkıntıya karşı insanı garanti altına alma, koruma fonksiyonuna sahip midir?
Sıkıntıyı bütün yönleriyle ölçmek ve onun hususi belirtilerini tam olarak açığa çıkarmak kolay değildir. Psikoloji onu ancak meydana getirdiği ve kuşattığı ferdî ve sınırlı biçimleri altında yakalayabilmektedir. Bunlar çekingenlik, suçluluk duygusu, kazaya uğrama korkusu, ölüm endişesi vs.dir. Sıkıntı özü itibariyle şuurdışıdır ve ele avuca sığmayan, çok şekilli bir psikolojik gerçekliğe sahiptir. Gerçek sıkıntı, umulmadık tarzda beliriverir; bir hayalet gibi nereden geldiği ve ne istediği bilinmez. Bütün ruh hastalıklarının altında sıkıntı yer alır; her marazi belirti bir sıkıntıyı saklar ve açığa vurur. Bununla birlikte sıkıntı her zaman marazı değildir, îki türlü sıkıntıdan bahsetmek mümkündür: Marazı (patolojik) sıkıntı ve varoluşsal (existencielle) sıkıntı. însan tabiatına bağlı olarak sıkıntı karşısında şu iki tepki de mümkündür: a. Kaçma tepkisi, b. Sorumluluğu yüklenme tepkisi. Kaçma tepkisi de iki çareye yol açabilir. Birincisi, dine sığınma ve bağlanma; ikincisi aynı zamanda Allah'ı ve insanî durumu unutturan sefahet ve eğlence [191].
Gençler üzerinde yapılan bir araştırmada [192], deneklerin %50'si dinin kendilerine ruh huzuru verdiğini ve bir güvenlik duygusu sağladığını ifade etmektedirler. Aynı zamanda %50'den fazlası dini, kendisine dayanılacak tek realite olarak görmektedirler. %64'ü de, eğer Allah'a olan imanlarını kaybedecek noktaya gelselerdi, artık hayatlarında hiçbir rahatlık kalmayacağını belirtmişlerdir. Bununla birlikte, %79'u da dinî ibadetlerini yerine getirememe sebebiyle bir suçluluk duygusu içinde olduklarını açıklamaktadırlar. Bu duruma göre, suçluluk duygusu ve güvenlik, birbirini dışlamaksızın dinî tutumun iki kutbu olarak gözükebilmektedirler. En yüksek ve en aşağı derecede sıkıntı gösteren grupların dinî tutumları arasındaki karşılaştırma, dinin yalnızca güvenlik sağlamakla yetinmediğini göstermektedir. Din aynı zamanda güvensizliğe karşı da korumaktadır. Gerçekte, en yüksek sıkıntı skoru gösteren grup, aynı zamanda en açıkça din ve güvenlik ilişkisini ifade eden cümlelerin doğruluğunu tasdik eden gruptur. Halbuki dinî pratik, en az sıkıntılı olan grupta belirgin olarak aşağıya düşmektedir. Ayrıca, sıkıntılılar daha fazla şüphe içerisinde bulunmaktadırlar. Araştırmacı, en sıkıntılı kimselerin dinde bir güvenlik aradıklarını, sonuç olarak din ile sıkıntı arasında bir bağ olduğunu açıkça belirtmektedir. 65 yaşından daha yaşlı kimseler üzerinde yapılan bir araştırmada, en dindar olanların en “uyumlu” oldukları müşahede edilmiştir [193]. Ruh hastaları üzerinde yapılan bir başka araştırmada ise[194], bunların önemli bir bölümünün özellikle büyük bunalım anlarında dinî meşguliyetler gösterdikleri görülmüştür. Benzeri bulgulara, ülkemizde yapılan bir araştırma da rastlanmaktadır. Kişilerde sıkıntılı durumlar arttıkça dua davranışında da yükselmeler olmakta, dinî duygu arttıkça da depresyon ve kaygı hâlleri azalmaktadır [195]. Bu veriler, dinin insanın psikolojik yıkıntı ve umutsuzluklarına bir çözüm olarak gözükebildiğim haber vermektedir. Din insanın çeşitli uyum problemlerinin halledilmesine yardım edebilir. En azından, insan Allah huzurunda günahkâr olduğunun şuuruna ne kadar az sahip olursa olsun, dua, ibadet, zikir, ayin ve törenler insana kendini toparlama ve ıslah etme imkânı sağlayabilir, Sıkıntı içerisinde Allah'ın yardımını ve himayesini elde etmek için dua etme davranışı sık sık müşahede edilen bir durumdur.
Gerilim ve sıkıntı, bir anlamda insanın psikolojik sisteminin temel yapısını teşkil etmektedir. Bu bakımdan hiçbir insanî eğilim sıkıntıdan kurtulamaz. İşte bu durumda insanî eğilimler kendi haklılık ve sağlamlılıklarının prensibi olarak kendi gerçekleşmelerini dinde bulabilirler, Erickson'un, dini, insanın temel güvensizliğini aşması için toplumda yerini almış bir kurum olarak kavramlaştırması[196], bir yönüyle doğru sayılabilir. Ancak, dini sıkıntı için bir sığınak ve insanî bir ürün gibi görmek bir belirsizlik ifade eder. Bu anlayış bir kaçma, unutma fikrini çağrışım yaptırmaktadır. Oysa ki, sıkıntı insanı kendi kaynağına doğru yeniden başvurmaya şevkedebilir. Sıkıntı yoluyla insan kendi kendine doğabilir; suçluluk duygusu içinde, ölüm karşısında yalnızlık ve yüzüstü bırakılmışlık anında., yeniden kendiliğinden kendini yakalayabilir ve varlığının aşkın boyutuna açılabilir. Sıkıntı vasıtasıyla Allah'a başvurma bir kaçma ya da kendini koyverme hareketi olmayıp, ancak korku, üzüntü, ümitsizlik, güvensizlik., gibi olumsuz duyguların aşılmasına bağlı olarak gerçekleşen, gerçek bir dinî tutumdur. Şurası da gerçektir ki, sıkıntı Allah'tan uzağa kaçmayı da aynı derecede uyandırabilir. [197]
Sıkıntı ve endişe maddî sefaletler, marazı ızdıraplar, ölüm korkusu., gibi insanı içten ve dıştan tehdit eden ve temel güven duygusunu zedeleyen her ciddi durumda kendisini gösteren temel üzüntüdür. İnsan, kendi dışındaki kâinat ve hayat olayları gibi, kendi bedeni ve psikolojisi karşısında emin ve yeterli olma, bunlarla başa çıkma yetisine güvenme eğilim ve arayışı içerisindedir. Bu durumda din, sıkıntıya karşı insanı garanti altına alma, koruma fonksiyonuna sahip midir?
Sıkıntıyı bütün yönleriyle ölçmek ve onun hususi belirtilerini tam olarak açığa çıkarmak kolay değildir. Psikoloji onu ancak meydana getirdiği ve kuşattığı ferdî ve sınırlı biçimleri altında yakalayabilmektedir. Bunlar çekingenlik, suçluluk duygusu, kazaya uğrama korkusu, ölüm endişesi vs.dir. Sıkıntı özü itibariyle şuurdışıdır ve ele avuca sığmayan, çok şekilli bir psikolojik gerçekliğe sahiptir. Gerçek sıkıntı, umulmadık tarzda beliriverir; bir hayalet gibi nereden geldiği ve ne istediği bilinmez. Bütün ruh hastalıklarının altında sıkıntı yer alır; her marazi belirti bir sıkıntıyı saklar ve açığa vurur. Bununla birlikte sıkıntı her zaman marazı değildir, îki türlü sıkıntıdan bahsetmek mümkündür: Marazı (patolojik) sıkıntı ve varoluşsal (existencielle) sıkıntı. însan tabiatına bağlı olarak sıkıntı karşısında şu iki tepki de mümkündür: a. Kaçma tepkisi, b. Sorumluluğu yüklenme tepkisi. Kaçma tepkisi de iki çareye yol açabilir. Birincisi, dine sığınma ve bağlanma; ikincisi aynı zamanda Allah'ı ve insanî durumu unutturan sefahet ve eğlence [191].
Gençler üzerinde yapılan bir araştırmada [192], deneklerin %50'si dinin kendilerine ruh huzuru verdiğini ve bir güvenlik duygusu sağladığını ifade etmektedirler. Aynı zamanda %50'den fazlası dini, kendisine dayanılacak tek realite olarak görmektedirler. %64'ü de, eğer Allah'a olan imanlarını kaybedecek noktaya gelselerdi, artık hayatlarında hiçbir rahatlık kalmayacağını belirtmişlerdir. Bununla birlikte, %79'u da dinî ibadetlerini yerine getirememe sebebiyle bir suçluluk duygusu içinde olduklarını açıklamaktadırlar. Bu duruma göre, suçluluk duygusu ve güvenlik, birbirini dışlamaksızın dinî tutumun iki kutbu olarak gözükebilmektedirler. En yüksek ve en aşağı derecede sıkıntı gösteren grupların dinî tutumları arasındaki karşılaştırma, dinin yalnızca güvenlik sağlamakla yetinmediğini göstermektedir. Din aynı zamanda güvensizliğe karşı da korumaktadır. Gerçekte, en yüksek sıkıntı skoru gösteren grup, aynı zamanda en açıkça din ve güvenlik ilişkisini ifade eden cümlelerin doğruluğunu tasdik eden gruptur. Halbuki dinî pratik, en az sıkıntılı olan grupta belirgin olarak aşağıya düşmektedir. Ayrıca, sıkıntılılar daha fazla şüphe içerisinde bulunmaktadırlar. Araştırmacı, en sıkıntılı kimselerin dinde bir güvenlik aradıklarını, sonuç olarak din ile sıkıntı arasında bir bağ olduğunu açıkça belirtmektedir. 65 yaşından daha yaşlı kimseler üzerinde yapılan bir araştırmada, en dindar olanların en “uyumlu” oldukları müşahede edilmiştir [193]. Ruh hastaları üzerinde yapılan bir başka araştırmada ise[194], bunların önemli bir bölümünün özellikle büyük bunalım anlarında dinî meşguliyetler gösterdikleri görülmüştür. Benzeri bulgulara, ülkemizde yapılan bir araştırma da rastlanmaktadır. Kişilerde sıkıntılı durumlar arttıkça dua davranışında da yükselmeler olmakta, dinî duygu arttıkça da depresyon ve kaygı hâlleri azalmaktadır [195]. Bu veriler, dinin insanın psikolojik yıkıntı ve umutsuzluklarına bir çözüm olarak gözükebildiğim haber vermektedir. Din insanın çeşitli uyum problemlerinin halledilmesine yardım edebilir. En azından, insan Allah huzurunda günahkâr olduğunun şuuruna ne kadar az sahip olursa olsun, dua, ibadet, zikir, ayin ve törenler insana kendini toparlama ve ıslah etme imkânı sağlayabilir, Sıkıntı içerisinde Allah'ın yardımını ve himayesini elde etmek için dua etme davranışı sık sık müşahede edilen bir durumdur.
Gerilim ve sıkıntı, bir anlamda insanın psikolojik sisteminin temel yapısını teşkil etmektedir. Bu bakımdan hiçbir insanî eğilim sıkıntıdan kurtulamaz. İşte bu durumda insanî eğilimler kendi haklılık ve sağlamlılıklarının prensibi olarak kendi gerçekleşmelerini dinde bulabilirler, Erickson'un, dini, insanın temel güvensizliğini aşması için toplumda yerini almış bir kurum olarak kavramlaştırması[196], bir yönüyle doğru sayılabilir. Ancak, dini sıkıntı için bir sığınak ve insanî bir ürün gibi görmek bir belirsizlik ifade eder. Bu anlayış bir kaçma, unutma fikrini çağrışım yaptırmaktadır. Oysa ki, sıkıntı insanı kendi kaynağına doğru yeniden başvurmaya şevkedebilir. Sıkıntı yoluyla insan kendi kendine doğabilir; suçluluk duygusu içinde, ölüm karşısında yalnızlık ve yüzüstü bırakılmışlık anında., yeniden kendiliğinden kendini yakalayabilir ve varlığının aşkın boyutuna açılabilir. Sıkıntı vasıtasıyla Allah'a başvurma bir kaçma ya da kendini koyverme hareketi olmayıp, ancak korku, üzüntü, ümitsizlik, güvensizlik., gibi olumsuz duyguların aşılmasına bağlı olarak gerçekleşen, gerçek bir dinî tutumdur. Şurası da gerçektir ki, sıkıntı Allah'tan uzağa kaçmayı da aynı derecede uyandırabilir. [197]