- Şikayetim Ruslardandır!

Adsense kodları


Şikayetim Ruslardandır!

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Sun 24 July 2011, 07:44 pm GMT +0200
Dün Bugün Yarın


Ocak 2010 133.SAYI


Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.

Şikayetim Ruslardandır!

Yıllar evvel bir yolculuk esnasında tanıştığım yaşlı bir büyüğümle koyu bir sohbete dalmıştık. Tarih okuduğumu duyunca buna sevinmiş, tarihe olan ilgisinden bahsetmiş ve konuyu Osmanlı tarihine getirmişti. Sohbetin bir yerinde Osmanlı’nın neden yıkıldığını sormuş, ben de bildiklerimi anlattıktan sonra aynı soruyu kendisine yöneltmiştim. Cevabı benimki kadar uzun değildi. Dedi ki: “Basiretsiz idareciler sebebiyle!”

Aldığım bu ilginç cevabın altını hangi gerekçelerle dolduracağını merak edip neden böyle düşündüğünü sormuştum. Cevap yine ilginç ve arifâne idi: “İdareciler bilgisiz oldukları, işlerinde ehil olmadıkları kadar halkın dertlerinden de bîhaberdirler. Mutsuz, derdi bol bir halka sahip devletler er geç yıkılır giderler. Basiretsiz yöneticiler işte bunu göremez, suçluyu da hep başka yerlerde ararlar!” demişti. Ayrıca sözün bir yerinde şunları anlattı:

“Bir ülkede tarih okunup okunmadığını, tarihteki hatalardan ders alınıp alınmadığını yöneticilerine bakarak anlarsın. Bir bak ülkenin yöneticilerine. Halkla araları nasıl? Halkın derdini, sıkıntısını görebilecek basirete sahipler mi? O zaman foyaları meydana çıkar.” 

Geçenlerde okuduğum, yıllar evvel yaşanmış ve halk arasında da fıkra olarak anlatılan bir olay, o ihtiyarın aslında ne demek istediğini daha iyi anlamama sebep oldu. İhmalin dorukta olduğu, geri kalmış illerimizden Kars’ta gerçekleşen ve halkından bîhaber yöneticilerin hallerini çok iyi anlatan o fıkra gibi hadise şöyle: 

Bir zamanların Kars valisi ihtiyar bir köylüye: “Baba halinden memnun musun, bizden bir şikayetin var mı” diye sormuş. Adamcağız ezile büzüle: “Bir şikayetim yok bey. Allah devlete millete zeval vermesin” demiş.

Onun dertlenmesini, yardım istemesini uman vali beklediğinin tersine cevap alınca üstelemiş. Köylü yine: “Bir şikayetim yok devletimden vali bey. Sen de, kaymakam da, belediye başkanı da iyisiniz,” demiş. “Herkesten memnun musun yani. Şikayetçi olduğun kimse yok mu, doğruyu söyle, çekinme,” diye vali bastırınca: “Canım valim var tabii şikayetim, olmaz mı, demiş köylü ve devam etmiş: Ruslar burayı işgal ettiler. 50 yıla yakın buralarda kaldılar. Ha şu taş binaları onlar yaptı, şu hastane onların, şu yollar onların. Sonra çekip gittiler. Bunca sene geçti, akıllarına gelmedi, yahu bakımsızlıktan harabe olmuştur yaptıklarımız, gidip onaralım demediler!”

İhtiyar köylünün ihmal edilmişliği, vurdumduymazlığı son derece nüktedan bir dille anlattığı ortada. Fakat bu espriyi vali anlamış mıdır, sonra birisi anlayıp onur meselesi yaparak duruma el atmış mıdır? Kars’ın bugünkü haline gidip bakmak lazım.   

Büyük İthama Kılıf


Ülkemizde süregelen tarih tartışmalarından biri de, Osmanlı Devleti’nin son padişahı Sultan Vahdettin üzerinedir. 17 Kasım 1922’de bir İngiliz zırhlısıyla Malta’ya giden Sultan Vahdettin, ülkeden ayrılışının ardından yeni yönetim tarafından hain olarak ilan edilmiş ve o tarihten bu yana gelen “Vahdettin hain mi, değil mi?” tartışmaları böylece başlamıştır. Fakat 1923-1939 yılları arasında Dışişleri Bakanı olarak görev yapan Tevfik Rüştü Aras’ın şu sözleri bu konusunda ufak da olsa bir fikir verir mahiyettedir:

“Bir gün Abdurrahman Necip Paşa, oğlu Bekir Sami Efendi ve daha birkaç kişi, Londra’daki bir otelin lobisinde oturuyorlardı. Aniden içeriye Dışişleri Bakanı Tevfik Rüştü Aras girdi. Abdurrahman Necip Paşa onu görünce birden ayağa kalktı ve bakanın yakasına yapışarak bağırmaya başladı: “Utanmıyor musunuz! Hepiniz bilirsiniz ki Sultan Vahdettin ülkeyi kurtarmak için böyle davrandı. Bunu bildiğiniz halde ona nasıl vatan haini dersiniz?”

Tevfik Rüştü Aras şu cevabı verdi: “Hâşâ efendim, sümme hâşâ... Sultan Vahdettin vatan haini değildir, bunu hepimiz biliyoruz ama millete söylersek işler karışır. “Biz çıkalım, siz gelin.” demek gibi olur. Bu yüzden bizler böyle söylemeye mecburuz.”

Bir Sadakat Abidesi: Yedi Sekiz Hasan Paşa

1831-1905 yılları arasında yaşayan Yedi Sekiz Hasan Paşa, Osmanlı döneminde erlikten mareşalliğe kadar yükselebilen ender isimlerdendi. İmzası Arapça yedi ve sekiz rakamlarından oluştuğu için bu lakabı almıştı. Paşa, yanında görev aldığı padişahlara sadakatiyle ve kimseye imtiyazlı davranmamasıyla meşhur bir insandı. Aşağıda nakledeceğimiz hadise Paşa’nın sadakat, emre itaat ve makam mevkisi ne olursa olsun kimseye imtiyazlı davranmadığını gösteren en güzel örneklerden biridir:

Hasan Paşa, Sultan Abdulaziz’e büyük bir samimiyetle bağlıydı, onun emirlerini harfiyen uygulardı. Bir gün Sultan Balmumcu Çiftliği’ne gidecekti. Yolda her türlü tedbir alınmış, ilave muhafızlar yerleştirilmişti. O civarda bulunan Hacı Osman Bayırı’ndaki köşkte ikamet eden Şehzade 2. Abdülhamid aynı saatte köşke dönüyordu. Yolda önüne Hasan Bey çıktı ve ona “Yasak!” diyerek, hünkârla aynı yöne gitmesini engelledi. Bunun üzerine Şehzade Abdülhamid: “Beni tanımadınız mı? Ben ikinci veliahdım,” dedi. Aldığı cevap enteresandı: “Veliaht meliaht tanımam! Ben padişahın adamıyım, sadece onu tanırım!” O gün kendini tanıtamayarak köşküne geçiş imkanı bulamadı. Şehzade Abdülhamid bu duruma ilk anda kızdıysa da onun padişaha olan bağlılığına hayran kaldı. Paşayı hafızasının bir kenarına kaydetti. Aradan yıllar geçtikten sonra Şehzade Abdülhamid, 34. Osmanlı padişahı olarak tahta çıkar çıkmaz ilk yaptığı işlerden birisi Abdülaziz’in ölümünden sonra görevden alınan Paşa’yı, ferîk (tümgeneral) rütbesiyle eski vazifesi olan Beşiktaş Karakol Komutanlığı’na geri getirmek ve fahrî yaver sıfatıyla saray protokolüne dahil etmek oldu.

Sultan Abdülaziz’e son derece bağlı olan Paşa’nın sadakat huyunun hiç değişmemiş olduğu iki yıl sonra anlaşılacak ve 1878 Mayıs’ında Ali Suavi’nin bir saray darbesiyle Sultan 2. Abdülhamid’i öldürüp, yerine akli dengesi yerinde olmayan kardeşi 5. Murat’ı geçirme düşüncesi Yedi Sekiz Hasan Paşa’ya takılacaktı. Paşa, Ali Suavi’nin kafasına odunla vurup yere yığacak ve 2. Abdülhamit Han’ı ölümden kurtararak tarihin akışına etki edecekti.