- Sıfatullah´ın Nev´ileri

Adsense kodları


Sıfatullah´ın Nev´ileri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ezelinur
Mon 5 April 2010, 08:46 pm GMT +0200
Sıfatullah´ın Nev´ileri


A) Sıfatı Nefsiyye Vücud Sıfatı
B) Sıfât-I Selbîyye Kıdem Sıfatı
Bekaa Sıfatı
Muhalefetün - Lil - Havadis
Kıyam Binefsihi
Vahdaniyet Sıfatı
Şlrkin Manası Ve Nev´îleri
C) Sıfatı Sübütiyye (Sıfatı Meânî)
Selefiyye Mezhebi
Eş´ariyye Mezhebi
Mû´tezile Mkzhebi
Hayat Sıfatı
İlim Sıfatı
İrade Sıfatı
Kudret Ve Tekvin Sıfatları
Sem´ Ve Basar (İşitmek Ve Görmek)
Kelam Sıfatı


SIFATULLAH´IN NEV´İLERÎ

A) Sıfatı Nefsiyye Vücud Sıfatı

Bu sıfat, Cenâb-ı Hakk´ın var olduğunu varlığını gerektiren, «Vücûd» ile muttasıl bulunduğunu ifade eder. Allahu Teâlâ´nın var­lığı, diğer varlıklar gibi başkasından, başka bir varlık vasıtasiyle olmayıp, ilâhî Vücûdu Zâtının muktezâsı, Zâtının icâbıdır. Yani Vü­cûdu Yüce Zâtıyla kaimdir, Zâtına vâcibdir; Vücûdu, Zâtının îcâbı olduğu içindir ki, Hak Teâl&´ya «V&cibi´l - Vücûd» denmiştir. Bu se­beple, bazı Kelâm âlimleri vücûd sıfatına, «Sıfat-ı Nefsiyye» adını vermişlerdir.

Çünkü bunlara göre vücûd, hâriçte Zât-ı Îlâhî´nin aynidir. Zâtı­na zait, Zâtından başka birşey değildir. Bu fikir, Ebu El - Hasan El-Eş´arî, Ebu El-Hüseyin El-Basrî ile, İlâhiyatçı filozofların mezheplerini temsil eder.

Diğer Kelâm âlimleri ise : «Cenâb-ı Hakk´ın vücûdu, Zâtının aynı olmayıp, Zâtı üzerine zâid bir sıfattır. Zât-ı İlâhî bizzat sabit­tir. Vücûdu ise, bütün sıfatların aslı olan zâti bir sıfattır» derler. Bu iki görüşü de destekleyen birçok deliller varsa da [1]bu konuda en isabetli gördüğümüz rey, «Selefiye» mezhebini temsil eden fikirdir. Bu fikre göre; Cenâb-ı Hakk´ın gerek vücûdu ve ge­rekse sıfatları, tefekkür ve idrakte Yüce Zâtına tâbidir, yani, nasıl ki Hak Teâlâ´mn Zâtını idrak ve hakikatim bilmek, anlayıp kav­ramak aklen ´mümkün değildir, Mukaddes Sıfatlarının da hakikatını anlamak, Zât-ı Ilâhî´sinin aynı mı, yoksa ondan ayrı, ona zait birşey mi, olduğu hususunu anlayıp, kavrayabilmek de aklen müm­kün değildir [2]

Cenâb-ı Hakk´ın İlâhî Vücudu, gerçekte, ister Zâtının aynı, is­terse gayrı olsun, her mükellefe vâcib olan husus; Hak Teâlâ´nın var olduğuna inanmaktır. O halde her şeyden önce, Allahu Teâlâ´nın var­lığını aklî delillerle isbat etmek gerekir. İşte bunun içindir ki, bun­dan önceki bölümde bu hususu isbat eden çeşitli delilleri beyan et­miş bulunuyoruz.

Vücudun zıddı (karşıtı) olan adem, yani varlığın zıddı olan yokluk, Allahu Teâlâ hakkında mümteni´dir. Yokluk, Zât-ı İlâhî için muhal olan noksan sıfatların birincisidir. Çünkü, vücûdu Zâtının îcâbı ve O´na nisbeti aklen vâcib olan bir varlık için yokluk, ne geç­mişte, ne de gelecekte tasavvur olunamaz. [3]

B) Sıfât-I Selbîyye Kıdem Sıfatı

Allahu Teâlâ, kıdem sıfatiyle muttasıftır. Yani kadîm´dir, eze­lîdir, çünkü Vücûdu, Yüce Zâtının icabı olup, sonradan var olmuş değildir.

0 halde kıdem; varlığı yokluk sebkat etmemek demektir. Yani kıdem; vücûd üzerine geçmiş bir ademi selbetmek (kaldırmak) ve nefyetmektir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Cenâb-ı Hakk´ın var olmadığı bir an, bir zaman tasavvur olunamaz. Bu ba­kımdan kıdem, Vücûd-ı îlâhî´nin ezelî olması,. yani vücûdunun bir başlangıcı bulunmaması demektir. Kıdem sıfatına, Cenâb-ı Hak´tan Zâtına lâyık olmayan geçmişteki yokluğu selbettiği ve mefhumun­da sfelb mânâsı bulunduğu için «Sıfat-ı Selbiyye» denmiştir.

Bu sıfat, hariçte mevcut olan bir sıfat değildir. Bu bakımdan «İtibarî» sayılmıştır.

Allahu Teâlâ´nın Vücûdu Zâtının muktezâsı, yani Zâtına vâcib olduğundan, Vücûdunun kadîm ve ezelî olması Vâcib Teâlâ´ya mah­sus olan hükümlerdendir. Çünkü :

1- Eğer Hak Teâlâ kadîm ve ezelî olmasaydı, hadis, yani sonradan var olmuş olurdu. Hadis, varlığını yokluk sebkat etmiş olan, yani yok iken sonradan var olan demektir. Bu sebeple her hadis, kendisini icadeden bir cnuhdise, bir mucide muhtaçtır. Aksi halde yok olan bir şeyin vücûdunu ademine tercih eden bir mürec-cih (tercih edici) olmadan meydana gelmesi gerekirdi ki, bu hu­sus mütefekkirler nazarında bâtıldır.

O halde; Vâeib Teâlâ kadîm olmasaydı, var olmak için ken­dinden başka bir mucide muhtaç olurdu. Halbuki vâcib, vücûdu Zâ-tının muktezâsı ve icâbı olan demektir. Bu hâle göre vâcib olduğu farzedilen zâtın vâcib olmaması gerekirdi ki, bu netice, muhal olan bir tenakuzdur. Öyle ise, Hak Teâlâ hadis olmayıp, kadimdir.

2- Sonra; Hak Teâlâ kadîm olmayıp hadis olsaydı, bir muh-dise muhtaç olurdu. O muhdis, yani mûcid eğer kadîm ise, işte, Vâ-cibi´l - Vücût bu kadîm olan zat olmuş olur. Fakat o mucidin de ha­dis olduğu farz edilirse, bu hadisin de başka bir mucide muhtaç ol­ması gerekir. Mucitlerin hep hadis olması ihtimâli, bâtıl olan tesel­sülü (nihayetsiz bir mucitler silsilesini) gerektirdiğinden, herşeym ilk müessiri ve mucidi olan Hak Teâlâ´nm kadîm olması, yani Vücû­du Zâtının muktezâsı bulunması ve her şeyin O´na istinad etmesi zarurîdir.

Şunu da ifade edelim ki; muhdise, yani mucide, ancak hadis oian, yani vücûdu yokken sonradan var olan şey muhtaçtır. Vücû­du kadîm, yani zâtının muktezâsı olan varlık ise, hadis olan varlık gibi, başka bir mucide muhtaç değildir. Öyle olsaydı, ona vâcibü´l-vücût denmeyip, mümkini´l - vücut denirdi. Halbuki hadis olan bu âlem, yok iken kendiliğinden var olamıyacağı için, vücûdu zâtına vâcib olan, yani varlığının evveli olmayan bir mucide ihtiyaç var­dır. O halde o mucidin, yani Allahu Teâlâ´mn kadîm olması, kıdem sıfatıyla muttasıf bulunması zarurîdir.

Kıdem sıfatının zıddı «Hudûs» tur. Kıdem, Hak Teâlâ´mn Zâtı hakkında vâcib olduğundan, zıddı olan hudûs, Cenâb-ı Hak için mümteni´, yani aklen muhaldir. [4]

Bekaa Sıfatı

Bekaa; Hak Teâlâ´mn ebedî olması, yani varlığının sonu olma­ması dâima var olması demektir.

Allahu Teâlâ Vacibü´l - Vücût olduğundan, Vücûdu Zâtının muk-tezâsıdır. Bu sebeple O, hem kadîm ve ezelî, hem de bâk! ve ebe­dîdir. Çünkü, «kıdemi sabit olan bir varlığın bakâsi da vâcib olar.» Yani, ademi (yokluğu) muhal olur.

Bekaa; varlığın sonunda gelecek olan ademi selbetmek, yani yokluğu kaldırmak mânâsını ifade ettiğinden, itibârı olan sıfât-ı selbiyyedendir. Allahu Teâlâ Kur´an-ı Kerîm´de :

«O» evvel ve âhirdir.» [5]

«Kâinattaki herşey fâni (yok olucudur Yalnız Celâl ve ikram sahibi olan Rabbin (Zâtı) bakidir (Ebedidir).» [6]

Buyuruyor, Çünkü vücûdu, Zâtının muktezâsıdır. Zâtın iktiza ve icab ettirdiği şey ise, O Zâttan hiçbir zaman ayrılmaz.

Zira; önce vücûdunu iktizâ eden zât, sonradan ademini (yok­luğunu) iktizâ etmez.

Vâcib Teâlâ´mn vücudunu haricî bir kuvvet de yokedemez. Çün­kü, kadîm olan Zâttan hâriç olan kuvvet, mutlaka hadis olan bir kuvvettir. Hadis olan kuvvet ise, kadîm olan Zâtın vücûdunu ifna edemez. Zira; Vacibü´l - Vücud olan Hak Teâlâ; kudret sahibi olup, bütün kemâl sıfatlarla muttasiftır. Noksanlık sayılan «acizlikten» münezzehtir. Bu bakımdan O´nu ifna edecek bir kuvvet tasavvur edilemez. Bu suretle de O´nun bekaa sıfatıyla muttasıf olduğu sabit oıur» ,

Bekaa´nın zıddı «fena», yani «Bir sonu olmak» dır. Bu ise Hak Teâlâ hakkında muhaldir. [7]

Muhalefetün - Lil - Havadis

(Sonradan Vücut Bulan Varlıklara Benzememek)

Hak Telâ´nın muttasıf olduğu sıfatlardan biri de; Zâtında ve Sıfatında hiçbir şeye benzememektir. Cenâb-ı Hakk´ın Zâtına vâcib olan bu sıfat, Hak Teâlâ´nm Zât ve Sıfatlarından mümâseleti, yani misli olmayı ve müşâhebeti, yani benzeri olmayı selbettiği (kaldır­dığı) ve mefhumunda selb (nefy) mânâsı bulunduğu için, bu sıfat da «tenzihât» denilen «Sıfat-ı Selbiyye»´den sayılmıştır. Bu sebep­ledir ki, nakîzi olan «Mümaselet ve müşabehet», yani nıisillik ye benzerlik Vacıl fatlardandır.

Teala hakkında mustahıl (muhal) olan noksan si-Allah´m Sıfatları bahsine girerken belirttiğimiz gibi Hak Teâlâ´-nın Zât ve Sıfatlarının hakikatim aklen tasavvur edebilmek ve ilâ­hî mahiyetini kavramak mümkin olmadığından, mahdud ve sınırlı olan aklımızla O´nu nasıl düşünürsek düşünelim, hayâlimizde ne şe­kil tasavvur edersek edelim, O, bizim düşündüklerimizden, hayâl ve tasavvurumuzdan geçirdiklerimizin hepsinden başka ve hiçbirine benzemeyen ilâhî bir varlıktır. Zira görebildiğimiz, veya varlığını düşündüğümüz varlıkların hepsi, yok iken, sonradan yaratılan, var olabilmek için başkasına muhtaç olan ve sonunda zeval bulan, yani hadis, fânî ve dâima muhtaç olan noksan varlıklardır. Allahu Teâlâ isev Vücûdu Zâtına vâcib, kadîm ve bakî, yani ezelî, ebedî herşey-den müstağni, her türlü noksandan münezzeh ve bütün kemâl sı­fatlarla muttasıf olan ilâhî ve mukaddes varlıktır. Şüphe yok ki, böyle yüce bir varlık, önce yok iken, sonra var olan, bilâhare tek­rar yok olan noksan varlıklara asla benzemez. O halde, ne Zâtı, ne de Sıfatları cihetinden, görülen veya görülmeyen şeylerin hiçbi­rine benzememek, havadis denilen mümkinâta mümasil olmamak, Hak Teâlâ´nın Yüce Zâtına mahsus olan bir kemâl sıfatıdır.

Nitekim Cenâb-i Hak Zât-ı Ilâhî´sini Kur´an-i Kerîm´inde [8]

«O´nun (Hak Teâlâ´nm) benzeri yoktur. O, herşeyi işiticî ve görücüdür.» mânâsmdaki sözleriyle tavsif etmiş, sevgili Peygamberimiz de «Allahu Teâlâ (senin) aklına gelen her şeyden başkadır.»

Buyurmuştur.

Bu hususu şöyle bir aklî delil ile de isbat edebiliriz :

Eğer Allahu Teâlâ Zât ve Sıfatlarında, sonradan var olan şey­lerden birine benzeseydi, o şey gibi sonradan var olan, yani hadis ve başkasına muhtaç fânî bir varlık olurdu. Bu ise muhaldir. Çün­kü : Kadim ve bakî (ezelî ve ebedî) olduğu sabit olan bir varlık ha­dis ve fânî olamaz.[9]

Zira kıdem ile hudûs, baka ile fena birbirinin zıddıdır. Bir şey hem kadîm, hem hadis, fem bakî´, hem de fânî olursa, iki zıddın (nâkîzinj bir yerde içtimâi gerekir ki bu aklen muhaldir. Esasen, başkasına benzemeye muhtaç olan şey, bütün varlıkların aslı ve ya­ratıcısı olamaz. O halde Cenâb-ı Hak, bütün bu muhalleri gerekti­ren «Mümaselet ve Müşâbehet»den münezzeh olup, «Muhalefetü´n -Lü - Havadis» sıfatıyla muttasıftır.

Aklın isbat ettiği bu hususu Kur´an-ı Kerîm´de zikredilen bir­çok âyet de te´kid etmektedir.

Bu tenzîhî sıfat aynı zamanda, Allahu Teâlâ´nın mümkinât de­nilen varlıklarının sıfatlarından olan ve başka bir varlığa ihtiyacı gerektiren «Cisimlib, cevherlik, arazlık ve cüz´lerden terekküb et­mek» gibi cismânî ve maddî haller ile, yemek, içmek, uyumak, otur­mak ve kalkmak gibi beşerî fiillerden, hüzün, ferah gibi nefsânî in­fiallerden (reaksiyonlardan) münezzeh olduğunu ifade eder. Bu se­beple: [10]

Gibi âyet-i kerîmeler, Hak Teâlâ´ya «Yed : El», «Vech : Yüz» [11] ve «İstiva : İstilâ» [12] gibi cismânî ve maddî sıfatlar izafe et­tiğinden, Cenâb-ı Hak bu gibi maddî sıfatlardan tenzih edilmiş ve mezkûr âyet-i kerîmelere Zât-ı îlâhî´ye lâyık ve aynı zamanda akla ve Arab dili gramerine uygun olan mecazî mânâlar verilmiştir.

Bu, Müteahhirin Kelâm âlimlerinin mezhebidir. Bunlar âyet-i kerîmelerde geçen «Yed» kelimesine «kudret», «Vech» kelimesine «Zât» ve «İstiva» kelimesine de «İstilâ, ihata ve arşı yaratma» mâ­nâları vermişlerdir.

Selef ulemâsı ise; bu gibi âyetlere mecazî mânâlar vermiyerek, zahirî mânâlarını kabul etmekte, fakat Hak Teâlâ´nın yed ve vechi mahlûkâtmkine benzemez, biz O´nun hakikatini bilemeyiz demek­tedirler. Bu görüşlerin, delil ve münakaşalarını beyan etmiyerek bu kadarla yetinmeyi kâfi görüyoruz. [13]

Kıyam Binefsihi

Allahu Teâlâ´nın başka bîr zâta veya mekâna muhtaç olmaya­rak, Zâtı ile kaaim olması, yani «Kayyûmiyyet» sıfatıyla muttasıf bulunması demektir. Bu sıfat, Hak Teâlâ´dan her türlü ihtiyacı sel-bettiği ve mefhumunda selb mânâsı bulunduğu için «Sifât-ı Selbiy-ye»´den sayılan ve Zât-ı İlâhîye vâcib olan bir kemâl sıfatıdır. Bu sebepledir ki, nakîzi olan «Mutlak ihtiyaç», Hak Teâlâ hakkında muhal olan noksan sıfatlardandır.

Şu âlemde bulunan herşey, var olmasında olduğu gibi, varlığı­nın devamında da, kendinden başka bir müessire, bir faile muhtaç­tır. Çünkü hiçbir şeyde kendi zâtında var- olmasını gerektiren, vü­cûdunu zarurî kılan birşey yoktur. Zira varlıkların hepsi, sonradan vücûda gelmiştir. Bu sebeple, bir yaratana ve bir mekâna muhtaç­tır. Onun içindir ki vücûdu hadis ve varlığında dâima başkasına muhtaçtır.

Buna mukabil, herşeyin aslı ve yaratıcısı olan Allahu Teâlâ´nın Vücûdu, Zâtının muktezâsı, yani Yüce Zâtı´mn icabıdır. Hak Teâlâ,, Zâtıyla kaaim, varlığında hiçbir şeye muhtaç bulunmadığı içindir ki, Zâtı düşünüldüğü zaman, Vücûdu da ezelî olan Zâtı ile beraber düşünülür. Zira ne Vücûdu Zâtından, ne de Zâtı Vücûdundan ayrı olarak tasavvur olunabilir. Çünkü kâinatın var olabilmesi için, kâi­nattan ve herşeyden önce, bu kâinatı yaratan ve hiçbir şeye muh­taç olmayan ezelî bir varlığa ihtiyaç vardır. O da Allahu Teâlâ´dır. Şayet o ilâhî varlık da var olabilmek için başka bir varlığa muh­taç olsaydı, o da mahlûk olur ve her şeyin halikı ve başlancısı ola mazdı. İşte bunun içindir ki «Hak Teâlâ´nın Vücûdu Zâtına vâcib, ezelî ve ebedîdir.» denmiştir.

Yine bunun içindir ki, Hak Teâlâ´ya «Zâtiyle kâimdir, var ola­bilmek için başka bir zâta veya mekâna (hayyize) veya kendisine bazı şeyleri tahsis eden bir faile muhtaç değildir.» denmiştir. Çün­kü bu kâinatın var olabilmesi için, böyle bir ilâhî varlığın vücûdu zarurîdir. Bu husus, Yüce Allah´ın varlığını isbat bahsinde zikredi­len çeşitli delillerle beyan edilmiştir.

O halde, bu kemâl sıfatının nakîzi olan «mutlak ihtiyaç», Al­lahu Teâlâ´nm mukaddes Zâtına lâyık olmayan noksan bir sıfattır. Çünkü; Eğer Vâcibü´l - Vücûd olan Hak Teâlâ, herhangi bir şeye muh­taç olsaydı, Vücûdu ezelî ve Zâtının muktezâsı olmayıp, sonradan vücut bulan hadis bir varlık olurdu. Sonradan var olan hadis bir varlık ise, kâinat denen bu müir!:inât mecmuasının mebdei (aslı) olamazdı. Halbuki Allah, daha Önce zikrettiğimiz delillere göre her­şeyin aslı ve yaratıcısıdır. O halde hiçbir şeye muhtaç değildir. Zira O, yegâne Hâlık, O´ndan başka, herşey mahlûktur. Hâlık ise mah­lûkuna asla muhtaç olmaz. Nitekim Hak Teâlâ Kur´an-ı Hakiminde :

«Ey insanlar! Siz, Allah´a muhtaçsınız. Allah ise her şey de müstağni (muhtaç değil) öğülmeye lâyık olandır.»[14] «Şüphe yok ki Allah, bütün âlemlerden müstağnidir.» [15]

Yani, bütün âlemlere ve ondaki hiçbir şeye muhtaç değildir, bu­yurmuştur. [16]

ceren
Fri 1 June 2018, 03:09 am GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..

Bilal2009
Sun 4 August 2019, 12:51 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Sun 4 August 2019, 05:27 pm GMT +0200
Aleyküm selâm Allah ın sıfatlarını iyi bilelim çünkü O onun büyüklüğünü ancak böyle anlarız

gulsahkilicaslan
Sun 4 August 2019, 11:31 pm GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..