- Seyyid Kutup ve Öykünün Gerçeklik Boyutu

Adsense kodları


Seyyid Kutup ve Öykünün Gerçeklik Boyutu

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
meryem
Wed 1 December 2010, 10:19 am GMT +0200
Seyyid Kutup ve Öykünün Gerçeklik Boyutu

Kur'anın öyküleri gerçek öykülerdir. Olaylarının gerçek âlemde ve zamanın herhengi bir diliminde meydana gelmiş anlamında gerçek öykülerdir. Kur'an öykülerinin gerçeklik boyutu vardır. Yani insanların yaş adığı her olguya ve realiteye uygun bulunmaktadır.Kahramanlannın nitelikleri, belirtileri ve özellikleri de, insanların yaş adığı herhangi bir Çevrede kişilere ve bireylere uygun düşmektedir, öncekilerden söz eden âyetler, sanki kişinin aramızda Sördüğü ve bildiği insanlardan sözetmektedir. âyetlerin bu inşaları tasvir ettiğini görmektedir.

Kur'anda öykülerin ve verdiği örneklerin genel niteliğidir budur. Konumuza gelince, Allah'ın âyetlerinden ayrılan/sıyrılan insan için âyetlerin verdiği örnek ve yaptığı benzetme, belirttiği nitelik ve özellikler, açıkl adığı hareket ve davanışlar gerçeklik boyutuna sahiptir. Çünkü aramızda yaşayan ve çevremizde bulunan insanlara uygun olduğunu görüyoruz. İlmi bırakan, dinden soyutlanan, başkalarını mutlu etmek ve Allah'ın dinini yaymak için kullanmak yerine, zalim ve tağutlara hizmet için din bilgilerini kullanan her kişiye uygun düştüğünü görüyoruz. Bu öykünün gerçeklik boyutunu en güzel açıklayanlardan biri şüphesiz merhum Seyyid Kutup'tur. Zalim ve azgınlara hizmet için din bilgilerini kullanan din adamı unvanlı kişileri çok yakından tanımıştır. Üstad bu konuda şöyle der:

"Kendilerine apaçık olduktan sonra Allah'ın âyetlerini yalanlayan, onları bildikleri halde onlara uygun hareket ekmeyen kişilerin durumunu açıklamaktadır. İnsanların hayatında bu haber ne kadar çok terartanmakt adır! Allah'ın dinini bildikleri halde hidâyet bulmayan, aksine bu ilmi Allah'ın kelamını değiştirmek için araç yapan kişiler ne kadar çoktur! Bu ilmi kendi heveslerine ve akıllarınca kendilerine dünya malından verme yetkisine sahip olan zorbalara yaranmak için kullanan niceleri bulunmaktadır!

Nice din alimleri gördük. Allah'ın dininin gerçeğini biliyor, sonra ondan ayrılıp ilmini bile bile yapılan tahrifler ve yeryüzünün geçici sultanlarına fetvalar için kullanıyor. İlmi  ile  yer  yüzünde  Allah'ın   otoritesine  ve  kutsal değerlerine saldıran zalim yöneticilere payandalık yapıyor.

Bulardan   öylelerini   gördük  ki   "Yasama  Allah'ın haklarındandır, kim kendisi bu yetkiyi kullanmaya kalkışırsa, ilahlık iddiasında bulunur, kim ilahlık iddiasında bulunursa kafir olur, kim de bu kişinin yaptığını kabul eder ve uyarsa o da onlar gibi olur"derler. Dinin apaçık bu gerçeğini bilmesine rağmen, yasama hakkına sahip olduklarını iddia eden, bununla ilahlık iddiasında bulunan ve haklarında kendisinin küfür hükmünü verdiği tağutların propagandasını yapmakta, onlar için dua etmekte, onlara müslümanlar demekte ve yaptıklarının katıksız islam olduğunu söylemektedir.

Yine bunlardan öylelerini gördük ki bir yıl faizin haram olduğunu yazar, etesi yıl helal olduğunu yazar, insanlar arasında ahlaksızlık ve kötülüğün yayılmasını kutlar ve bu bataklığa dindarlık kılıfı giydirir.

Acaba bunların haberleri, Allah'ın kendisine âyetlerini verdiği halde onlardan sıyrılan ve şeytanın önüne kattığı, böylece azgınlardan olan kişinin haberinden ne farkı vardır? Acaba bütün bunlar, Yüce Allah'ın adamla ilgili anlattığı değiştirme ve çarpıtma haberinden başka nedir? "isteseydik, onlarla kendisini yükseltirdik. Ama yere çakılıp kaldı ve hevesine uydu. O, üstüne varsan da, varmasan da, dilini sarkıtıp soluyan köpeğe benzer". Allah dileseydi, ona verdiği âyetler bilgisiyle kendisini yükseltirdi. Fakat Allah dilemedi. Çünkü bu âyetleri bilen kişi, yere çakılıp kalmış, âyetlere değil, hevesine uymuştur.

Bu,   Allah'ın   âyetlerini   bildiği   halde   o   bilgiden yararlanmayan, inancını bildiği âyetlere göre düzeltmeyen, şeytanın zelil ve aşağılık bir uydusu olmak ve hayvan derecesine inip alçalmak için Allah'ın verdiği nimetten sıyrılan herkesin örneğidir.

Sonra, bu bitmeyen dili sarkıtıp soluma da nedir? Kuranın canlandıran tablosundan anladığımız ve zihnimizde canlandırdığımız kadarıyla, bu dünya hayatının malı peşinde dilini sarkıtarak koşmaktır. Allah kendilerine âyetlerini verdiği halde,onları bırakıp dünyalık elde etmek için dili sarkıtıp solumaktır. Bitmek nedir bilmeyen soluma! Sahibinin bırakm adığı, öğüt versen de, vermesen de, sürdürdüğü soluma!

Dünya hayatında her zaman,her yerde ve her ortamda bu örnekleri hep görüyoruz. Hatta çok anlar geçiyor ki,insan neredeyse böyle olmayan bir alim göremiyor. Allah'ın koruduğu, Allah'ın âyetlerinden sıyrılmayan, yere çakılıp kalmayan, hevese uymayan, şeytana rezil olmayan ve iktidar sahiplerinin ellerinde bulunan dünyalık şeyler peşinde dilini sarkıtıp solumayan çok küçük bir azınlık dışında,böyle olmayan kaç tane alim görebiliyorsunuz?

Evet, bu her zaman ve zeminde örnekleri kesilmeyen bir örnektir.Yoksa, tarihin bir döneminde belli bir nesilde meydana gelmiş ve bitmiş bir örnek değilir.

Yüce Allah, kendilerine âyetlerini gönderdiği halkına bu    örneği    okumasını    peygamberine    emretmiştir. Kendilerine verilen âyetlerden sıynlmamalan için onlara bu haberi okumasanı söylemiştir. Daha sonra gelip, Allah'ın âyetlerinden birşeyler bilen kişilerin bu çirkin duruma düşmekten   sakınmaları   için   onlara   da   okunmasını istemiştir. Bu çirkin duruma düşmekten, dili sarkıtıp sürekli solumaktan ve düşmanın düşmana     yapmadığı haksızlığı kendilerine yapmaktan sakınmaları için bu haberin bütün insanlara okunmasını söylemiştir. Allah'ın âyetlerini bildiği halde onlardan sıyrılanlar, içine düştükleri bu aşağılık ve çirkin  manzara  ile  kimseye  değil,  sadece  kendilerine zulmediyorlar.

Günümüzde Allah'ın âyetlerini bildiği halde onlardan sıyrılan öylelerini gördük -ve görüyoruz-ki sanki kendi kendine zulmetmek için çabalıyor yahut cehennemin dibinde bir yer kapmak için can atıyor ve aynı family adan olan kişilerin o yeri kendisinden kapmaması için müc adele veriyor. Her sabah cehennemdeki bu yerini pekiştirecek ve sağlamlaştıracak şeyleri aralıksız yapmaya devam ediyor. Dünyada hayatı bitinceye kadar bu dünyalık şeyleri elde etmek için dilini sarkıtıp solumayı aralıksız sürdürüyor.

Allahım! Bizi koru, ayaklarımızı kaydırma, bol sabır ver ve müslümanlar olarak ölmeği nasip et! "[151]

Seyyid  Kutub'un  sözlerini  tamaml  adığı  bu  sıcak duasından sonra hemen belirtelim ki Allah onun duasını kabul etti,  gördüğü her türlü baskı,  eziyet ve aldatma girişimlerine rağmen, rabbine kavuşuncaya kadar Allah'ın dinine ve davetine bağlı kaldı. Yeri cennet olsun![152]

 İman ve İnsanın Derisi:
 
Allah'ın âyetlerinin, insanın derisine ve onlardan sıyrılan adamın, kendi derisinden soyunan kişiye benzetilmesinin anlamı üzerinde biraz durmak istiyoruz. Bu benzetmenin ve bu resmin gerçeklik boyutuna işaret etmek için bunun üzerinde biraz durmamız gerekir.

Şüphesiz insanın derisi vücuduna yapışık, ondan ayrılmaz ve bedenini örter, onu tehlike ve zararlardan korur. Aynı zamanda insan, derisi ile güzellik ve yakışıklık kazanır.

İnsan için iman da ,böyIedir.Allah'ın âyetleri de insanı bu şekilde Örtmektedir. İlke olarak Allah'ın âyetlerinin ve o âyetlerin içerdiği iman, doğruluk ve bağlılık gibi değerlerin, derinin vücuda yapıştığı gibi yapışması, derisinin onunla beraber bulunduğu gibi beraber bulunmasıdır.Kişinin derisinden bir an bile ayrı kalması düşünülemediği gibi, insanın gece ve gündüz bir an bile İmandan ayrı kalması düşünülemez.

İmanı, bayramlarda ve dinsel törenlerde giyilen bir bayram elbisesi gibi görenler, imanın gerçeğini anlamazlar ve ona gereği gibi bağlı olmazlar.İman belirli bir vakit için üniforma, herhangi bir saat için kıyafet veya günün şu yahut    bu    saatinde    insanın    yaş    adığı    bir    saat değildir.Şüphesiz   iman,   her   zaman   ve   her   yerde müminlerle beraber bulunan bir nitelik, bir haldir.

Deri vücudu örttüğü,ona güzellik ve özellik verdiği gibi, iman da aynı şekilde sahibini süslemekte, güzellik ve özellik vermektedir .Yüce Allah ne güzel buyuruyor :" Fakat Allah imanı size sevdirdis kalplerinizde süsledi, küfür, fasıklık ve itaatsizliği çirkin gösterdi"[153]

insan, imanla güze! ve hoştur.tmansız olduğunda da çirkin,kötü ve nahoştur.İman olmadığı zaman çirkinlikleri, bozuklukları, rezaletleri, sapıklıkları, aşağılıkları ve bozgunculukları ortaya çıkmaktadır. Bu niteliklere ne kadar çok sahip olur! Bütün bu bozuklukları ancak iman örter. İman, mümin için Allah'ın verdiği bir süstür.[154]

 Hakkı Bırakmanın ve Hevese Uymanın Sonucu:
 
Öykü, haktan ayrılmanın ve hevese uymanın insan üzerindeki etkilerine işaret etmektedir. Şöyle ki:

1- Şeytan onu önüne katmıştır.

2- Azgınlardan olmuştur.

3- Isteseydik onlarla kendisini yükseltirdik,ama yere çakılıp kalmıştır.

4- Hevesine uymuştur. 5-Köpeğe benzemiştir.

6- Üstüne varsan da, varmasan da dilini sarkıtıp solumuştur.

Haktan ayrılmak ve Allah'ın âyetlerinden sıyrılmanın çok büyük altı sonucu. Her biri büyük bir tehlike ve sonsuz bir kayıp sayılırken, hepsinin bîr adamda toplandığını düşünün! Elbette o adamı mahveder, şeytanlanın erlerinden bir er yaparak kayıp ve yok yapar.

Bunlardan şunu anlıyoruz: Hayatta iki yol vardır. Hidâyet ve sapıklık yollan.Allah'ın ve şeytanın yollan. Birinci yolda yürümeyenler, ister istemez, kesin olarak ikinci yolda yürümektedirler.

Aynı şekilde, ancak ve ancak hidâyet yoluna sarılmak, imanın gerçeklerini kavrayıp yaşamak ve sadece Allah'ın sağlam ipine sarılmak, Allah'ın izni ile insanı şeytandan koruyan, müminden şeytanı ve erlerini uzaklaştıran kurtuluş gemisidir.

Ama hak yoldan ayrılan, mutlaka şeytanın avı, şeytan yandaşlarının tutsağı ve tahriklerinin kurbanı olur. Şeytana teslim olacak olursa, ister istemez dilini sarkıtarak ve koşarak önünde yürümeğe mahkum olur. Azgın ve sapık kişilerden olur, hevesine uymuş olur-tek başına hevese uymak zaten öldürücü bir afettir- yere çakılıp kalır, yer yüzünün süprüntü ve şehvetlerini seçer. İşte o zaman köpek gibi olur. Sürekli dilini sarkıtıp soluma hayatını yaşar, yer yüzüne çakılıp kalmanın ve geçici dünya malı peşinde koşmanın yol açtığı dili sarkıtıp soluma hayatına mahkum olur.[155]

 
Alçalmanın ve Yücelmenin Yolu:

 
Öykünün "İsteseydik onlarla kendisini yükseltirdik. Fakat o yere çakılıp kaldı ve hevesine uydu" âyetleri bize alçalma ve yücelmenin yolunu göstermektedir.

Herkes kabul eder ki bu hayatta aklı olan herkes yüksek ve üstün bir yerde, anlı şanlı bir mevkide ve halk arasında güzel bir şöhrete sahip olmak İster. Ama bu hedefe gitmek için insanların yolları değişiktir.Bazısı hedefe götüreceğini sanarak bunun için yanlış ve ters yolları izler. Fakat bunun aksi dışında bir sonuç elde edemez.

Onurlu ve izzet sahibi olmanın yolu, Allah'ın âyetlerine,dinine, şeriatına içten,kararlılıkla ve azimle sarılmakt adır, "Kendisini onlarla yükseltirdik" sözündedir.

Şüphesiz Allah insanı en güzel biçimde yaratmıştır. Diğer yaratıkların birçoğundan üstün yapmıştır. Onun onurlu, izzet ve değer sahibi olmasını ister. Onun için buna götüren yolu kendisine göstermiş, âyetlerini ona indirmiş, peygamberlerini göndermiş ve hükümlerini belirlemiştir. Allah'ın âyetlerini kabul eden, ona razı olup bağlanan herkes, izzet, üstünlük ve yüceliği elde etmiş olur.

Bunun karşıt yolu ise, alçalmanın,zarar ve ziyanın yoludur. Alçalmanın yolu, Allah'ın âyetlerine karşı çıkma, şeriatını dışlama, şeytanın vesvese ve tahriklerine boyun eğme yoludur. Aşağılığın yolu,yere çakılıp kalma,hevese uyma yoludur. "Fakat o, yere çakılıp kaldı ve hevesine uydu".

Yere çakılıp kalmak demek,ona aldanmak, ahirete tercih etmek, hatta ahireti hesaptan çıkarıp dünya hayatına yönelmek,    onun    baştan    çıkarak   süs,    şehvet   ve izzetlerinden daha çok elde etmek.aşağılık ve değersiz

sylerinden kana kana içmek demektir. Kim böyle yaparsa, ıevesine uymuş, şehvetlerine boyun eğmiş, yer yüzünden başka birşey tanımayan, şehvetinin esiri ve her şeyi mubah gören bir hayvan olur.

Yere çakılıp kalmakla aşağılanır,alçahr, düşer ve dibe vurmak için alçalmaya devam eder. Havada yükselip kanatlandıkça kuş, avlanmaktan kurtulur. Ama ne zaman yere yaklaşır ve tuzaktaki yiyeceğe aldanırsa,o zaman tuzag  adüşer ve avlanır.însan da bu şekildedir.[156]

 Köpek Niçin Dilini Sarkıtıp Solumaya Devam Eder?
 
Öykü, köpeğin sürekli dilini sarkıtıp soluduğunu belirtmektedir. "O,üstüne varsan da, varmasan da dilini sarkıtıp sürekli solumaya devame der" Köpekte bu durum görülmektedir. Kaçarak koşarken, koşarak saldırırken, yürürken ve otururken daima dilini sarkıtıp soîumakt adır. Acaba neden bu şekilde her zaman dilini sarkıtıp soîumakt adır?

Bu, Kur'an'da pozitif bilimle ilgili bir nüktedir. Kur'anı Kerim    değişik    alanlarda    kimi    bilimsel    nüanslar içermektedir. Mucize olan âyetleri bilimsel birçok işaretler taşımakt adır. İnsanlar bilimlerde ilerledikçe, bu işaretler daha da açıklık ve netlik kazanmakt adır.

Köpeğin dilini sarkıtıp sürekli solumasının sebebi, Yüce Allah'ın diğer yaratıklarda olduğu gibi köpeğin vücudunda hava gözenekleri yaratmamasıdır. Bilindiği gibi hava gözenekleri vücut için gereklidir. Çünkü vücudun içinden zehirli, kirli ve tehlikeli şeyleri terle beraber Oradan dışarı atar.  Gözenekler yolu  ile  bu  zehirler ter  ile  beraber çıkmayıp vücutta kalırsa, rahatsız eder ve yıpratır. Onun için hava gözenekleri ve o gözeneklerden terin çıkması, sayılamıyacak kadar nimetleri arasından insan için büyük bir nimettir.

Köpeğin vücudunda gözenekler olmadığına göre, vücudundaki zararlı ve zehirli şeyleri nasıl dışarı atacaktır? Elbette dilini sarkıtıp sürekli soluyarak ağzı ve dili yolu iîe çıkarır. Allah onu bu şekilde yaratmış ve bunun yolunu da kendisine böyle göstermiştir. Yüce Allah ne güzel buyuruyor: "Rabbimiz, her şeye ayn bir güzeİlik veren, sonra doğru yola eriştirendir"[157] "O,her şeyi Ölçü ile yapıp doğru yolu gösterendir"[158]

Bu bilimsel tespit, bize son derece mükemmel rabbani hikmetin şekillerinden birini göstermektedir. Yüce Allah'ın yaptığı her şey bilgi ile ve yerli yerindedir. Her şeyi bilmekte ve her şeyden haberdar bulunmaktadır. Her yaratığı, amacına göre bir hekmetle yaratmış, naşı! yaşayacağını ilham etmiş ve sonsuz bir bilgi ile hayatını sürdürmesinin yollarını öğretmiştir.[159]

 
Eşek ve Köpeğe Benzetmenin Sebebi:

 
Kur'anı Kerim birtakım insanları eşeğe ve köpeğe benzetmekte, iki taraf arasındaki berzerliği anlatmaktadır.

Allah'ın kendisine âyetlerini verdiği, ama onlardan sıyrılıp yere çakılı kalan, hevesine uyan ve şeytanın önüne kattığı adamı köpeğe benzetmektedir. Kısaca bilgisiyle amel etmeyen alimi köpeğe benzetmektedir.

Köpekle bu alim arasındaki benzerlik ise, dili sürekli sarkıtıp solumaya devam etmektir. Dünya malı peşinde sürekli koşarak, zalim ve azgınların yardakçılığını yaparak, din ve bilgisi hesabına onları memnun etmeye çalışarak ve ilmini onların hizmetinde kullanarak daima dilini sarkıtıp soluyan köpek gibi .olmaktadır.

Kur4an bilgisi ile amel etmeyen din bilginlerini de eşeğe benzeterek şöyle der: "Kendilerine Tevrat yüklendiği halde onu yüklenmeyenler, sırtına kitap yüklenmiş eşek gibidirler. Allah'ın âyetlerini yalan sayanlar için ne kötü bir [160]

âyette sözkonusu edilenler, yahudi din bilginleri olmakla beraber onlar gibi davrananlar da aynı benzetme kapsamınd adır. Bunlar Tevrat okumuş, anlamış, yüklenmiş ve onu bildiklerini iddia etmişler. Ama yaş adıkylan hayatta ona bağlı kalmamışlar ve teorik olarak söylediklerini hayatlarında pratik yaşantıya dönüştürmemişler. Böylece Tevrat kendilerine yüklendiği halde, onu yüklenmemişler ve hayatlarında uygulamamalardır.

Kur'an, onları kitap ciltleri yüklenip onların içinde ne olduğundan haberi olmayan eşeğe benzetmiştir. Eşek için kitap veya odun taşıma arasında bir fark yoktur. Taşıdığı bütün şeylerden zaten ağırlık ve yorgunluktan başka eline bir şey geçmez.

Acaba Yahudilerin Tevratı yüklenmeleri ile eşeğin odunu yüklenmesi arasında ne fark vadır? Yahudiler Tevratı kafalarında, akıl ve düşüncelerinde yüklenmişler, böylelikle kendilerini aüm sanmışlar, ama okuduklaır, ezberledikleri ve öğrendiklerinden yararlandılar mı? Acaba yaşantıları öğrendikleri, ezberledikleri ve okuduklarına göre mi olmuştur? Hayır! Bu konuda tıpkı eşek gibidirler. Acaba bu konuda eşekten ne farkları vardır? Kitap bilgisine sahip olup onunla amel etmeyen ve gereğini yapmayanların yahudi din bilginlerinden ne farkı vardır?

Yüce Allah'ın eşeğe ve köpeğe benzettiği insan, Allah'ın yüceltmek için kendisine âyetlerini verdiği, ama onlarla yücelmeyi ve ilahi ikramı kazanmayı red edip yere çakılı kalmayı ve hevesine uymayı tercih eden alimdir.

Kur'anın yaptığı bu iki benzetme ve verdiği bu iki Örnek,ilim sahibi herkesin kendisine ders çıkarmaya, ilmi ile Allah'tan korkmaya ve ilmini alçalmak, aşağılanmak ve yerin çamurunda debelenmek için değil, yücelmek, ikrama ermek ve başkalarına yararlı olmak için kullanmaya çağrıdır.

Alim/bilgin etiketi taşıyan, yüksek diplomalara ve unvanlara sahip olan, buna rağmen zalim tabutların yanında yer alıp onlara yardım edip hizmet eden, onların safında makamlar ve mevkiler işgal eden nice kişilere Kur'anın bu iki benzetmesi ne kadar uygundur! Söz dinlemeden, sınır tanım adan ve sahibinden izin alm adan gördüğü yeşil ekine dalan eşek ile karşısına çıkan dünyalık süslere ve geçici yaldızlara sahip olmak için hevesine uyan insan  birbirine benzer ne kadar da benziyor!

Bunlardan zillet,aşağılık, yok olacak geçici dünya malı için köpek gibi dilini sarkıtıp sürekli soluyan niceleri vardır! Onlardan bilgisizlik, aptallık, yorgunluk ve meşakkatinde eşek gibi olup bilgisinden yararlanmayan niceleri vardır!

Alim olduğunu iddia edip eşek ve köpeğe benzeyen böyle kişilere yazıklar olsun! Bilgisi ile zelil, zavallı, bedbaht, zarar eden, kıyamet günü perişan olan ve azap gören kişilere yazıklar olsun! Sahibini bu acıklı ve korkunç sonuca götüren ilmin Allah belasını versin![161]

 
İlim, Ne Zaman Sahibim Al Çalmaktan Korur?

 
ilim, sahibini ne zaman alçalmaktan korur? bu önemli sorunun cevabını da Üstad Seyyid Kutup'tan dinleyelim.

"Tek başına ilim korum adiğı için Kur'an, müslüman kişileri ve islami hayatı oluşturmak üzere ilmi salt ilim için değil, onu vicdan dünyasında ve hayat sahnesinde anlamını gerçekleştirecek dinamik, canlı, sıcak ve sürükleyici bir inanca dönüştürür.

Kur'an, inancı, incelenecek soyut bir teori şeklinde vermez.Çünkü bu, vicdan dünyasında olsun,hayat alanında olsun hiçbir ürün vermeyen soyut bir bilgidir.Soğuk bir bilgidir. Hevese uymaktan korumaz, şehvetlerin baskısını azaltmaz, şeytanı kovmaz. Aksine şeytana yolu hazırlar ve kolaylaştırır.

Kur'an, inancı, inelenecek soğuk bir teori olarak sunm adığı gibi, bu dini de İslam nizamı, İslam hukuku, islam ekonomisi, pozitif bilimler, psikoloji bilimleri veya başka bilim incelemelerinin herhangi biri şeklinde de sunmaz.

Kur'an, dini, motive.eden, canlandıran, uyandıran, yücelten, üstün olan ve coşan bir inanç olarak sunar. Bu inanç, akıl ve kalpte yerleşir yerleşmez uygulama anlamını gerçekleştirmek için sahibini harekete sevkeder, ölü kalbi diriltir, dirilen kalp çarpar, hareket eder ve umut besler.insanın yapısındaki algılama ve kbulienme cihazlarını çalıştırır, böylece fıtrat ilkbaşta vermiş olduğu söze döner, amaç ve idealleri yüceltir, artık çamurun ağırlığı onu ezrnez ve asla yere çakılı kalmaz.

Kur'an, bu dini, düşünüp taşınma ve değerlendirme metodu olarak sunar. Düşünüp taşınma1 ve değerlendirme yönünden başka bütün sistemlerden ayrılır. Çünkü bu din, insanların yöntemlerindeki eksikliklerden, yanlışlardan ve heveslerin oyunu, bedenlerin ağırlığı ve şeytanın aldatması ile ortaya çıkan sapmalardan kurtarmak için gelmiştir.

Kur'an, bu dini, hareket metodu olarak sunar. Kendisinin atacağı   adımlar ve belirleyeceği Ölçülere göre

insanlığa zirveye çıkan yolda adım adım rehberlik yapmak için hareket metodu olarak verir. Ortaya konan hareket esnasında insanlara hayatlarının nizamını, hukuklarının temellerini, ekonomik, sosyal ve politik kurallarının belirlediği gibi, evren ve insanla ilgili bilimleri ve yaş adıkîarı pratik hayatın gereklerini de belirleyerek ortaya koyar. Bunları belirlerken, içlerinde inancın sıcaklığını, şeriatın ciddiyet ve gerçekçiliğini, yaşanan hayıtın ihtiyaç ve yönlendirmelerini taşırlar.

Müslüman   kişileri  ve   islami  hayatı  oluşturm  ada Kur'anın metodu budur. Salt incelemek için yapılan teorik incelemeler   ise,    kişiyi   yerin   çekiminden,   hevesin sürüklemesinden, şeytanın aldatmasından kurtarmayan ve inşaların hayatı için bir yarar sağlamayan şeylerdir."[162]

 Sonuç:
 
Allah'ın kendisine verdiği âyetlerden sıyrılan, böylece mahvolan, zarar eden ve her şeyini yitiren  adamın öyküsü ile ilgili sözlerimizi, değerli, onurlu ve boyun eğmeyen bir limin sözleriyle bitirmek istiyoruz. Bu alim, Ebu'l-Hasan Ali )n Abdulaziz el-Curcani'dir. Bu alim çok güzel ve değerli )ir kaside yazmış, kasidesinde onurlu ve değerli bir alimin îiteliklerini ve yararlı ilmin sahibi üzerindeki etkilerini >e!irtmiştir.   Bu  kasidenin tamamını     Sorgulayıcı alim îerhum Abdulfettah Ebu Gudde "Safahatun min Sabrı'I-Ilema   ala   Şedaidi'1-îlmi   ve't-TahsiPadh   kitabında /ermektedir. Bu kasidede Curcani şöyle der:

"Bana diyorlar ki,  iltifat etmiyorsun-Halbuki zillet derecesine düşmeyen bir adam görmüşler.

Dalkavuklan insanların horl adığını görüyorum-Onurlu işamayı şeref görenler ise, ikram görürier.

Her bir çıkar belirdiğinde elde etmek için ilmi basamak yaparsam-O zaman ilmin hakkını vermemiş olurum.

Namusumu şu ana kadar aşağılıktan korumaya çalışıyorum-Korumayı da kendim için ganimet biliyorum.

işte sana bir. pınar! dediklerinde, görüyorum, derim-Şüphesiz özgür kişinin canı susuzluğa dayanır.

Gölge düşürmeyen şeylerden de kendimi uzak tutarım-Çünkü düşmanın niçin?, neden? demesinden korkarım.

Böylece kötü kişinin ayıplamasından kurtulur-Aym zamanda iyi kişinin gözünde değer kazanırım.

Bir şeyi elde edemediğim zaman-Arkasından sabaha kadar sızlanıp durmam.

Bir şey kendiliğinden gelirse, kabul ederim- Ama elde edemediğim için de "Niçin olmadı? Olması gerekmez miydi?"demem.

Onurum ve namusumla elde edemiyeceksem-Birçok fırsatlara bir adım bile atmam.

Bana yüz vermeyenin yüzüne gülerek alçalmam-Kötü bilinen kişiyi de yaranarak övmem.

Herkesin saygı gösterdiği devlet başkanı da olsa-Serveti ile yücelmek isteyip nice yükselemeyenîer vardır.

Özgür kişiye nice nimetler musibet olmuştur-Nice kazançları da özgür kişi kayıp sayar.

Başkalarına hizmet etmek için olduğu kadar-Kendime de hizmet edilmesi için ilim yolunda hiçbir fedakarlıktan kaçınm adım.

Fidan iken sıkıntısını çektiğim ağaçtan zillet mi devşireyim?-Böyle ise, cahil kalmak çok daha iyidir.

Diyorsan ki ilim ağacının boynu büküktür-Unutmayalım ki biz korumaz ve sahip çıkmazsak boynu bükülür ve

karartıcı olur.

İlim sahipleri ilmi korusalardı, o da onları korurdu-Kalplerde onu yüceltirlerse, o da onlan yüceltir.

Ama ne yazık ki ilmi horl adılar ve isteklerle yüzünü İekelediler-Onun için kendisi de onlara sırt çevirdi.

Gördüğüm her şimşekten ürkecek değilim-Yer yüzünde herkesten de nimet bekleyecek değilim.

Şayet fakirlik beni  mecbur  edecek olursa-Sabaha kadar şunu suçlamam, berikinden yardım istemem.

Falan kişi bana iyilik etti ve destekledi, dediğimde Utanmayacağım  kişiyi  buluncaya  kadar  böyle  devam edeceğim."[163]


[151] Fi Zilalipl-Kur'an,3/1397-1399.

[152] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/125-129.

[153] Hucurat,7

[154] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/129-130.

[155] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/130-131.

[156] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/131-132.

[157] Taha,50

[158] A'!a,3

[159] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/132-134.

[160] Cuma,5

[161] Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları,

(2.Baskı) Konya 2005: III/134-136.

[162] Seyyid Kutup, Fi Zi1ali'1-Kur'an,3/1399 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/136-138.

[163] Abdultettah Ebu Gudde, Safahat min Sabri'l-Ulema,95-96 Dr. Salâh Abdülfettah Hâlidî, (Çeviren: Ahmet Sarıkaya), Kur'an Öyküleri, Kitap Dünyası Yayınları, (2.Baskı) Konya 2005: III/139-141.

[164] Lokman, 12-19 Dr. Salâh Abdülfettah

Rukiye Çekici
Sun 12 April 2015, 10:46 am GMT +0200
Bizler dinde ki gerçekleri ancak ve en doğru bir şekilde olarak kur an dan öğrenebiliriz...