seymanur K
Wed 21 September 2011, 03:43 pm GMT +0200
Şeyh Eşref ve Şeyh Said Hareketi:
Bayburtlu olan Şeyh Eşref, 1908 yıllarında aktif çalışmalar içerisine girerek bilinmeye başlanır. Şeyh Eşref diye bilinen olay, Osmanlı tarihinde görülen tipik olaylardan biridir. Çünkü o yıllarda herkes, vatanı kurtarmak için çalışırken, Şeyhin böyle bir kaygısı olmamıştır. Onun düşündükleri, kurduğu tarikatı biraz daha pekiştirmek ve bu kuvvetle yönetime hakim olmaktı. Şeyh Eşref tarikat içerisinde olmayanlara selam vermemek, başkalarının kestiği etten yememek, cenazelerine katılmamak, cami ve cemaatlarına gitmemek ve tarikatın dışındaki toplumu kafir kabul etmekle sîvrilmişti. Çalışmaları Said Nursi'nin çalışmalarına benzemekle birlikte onunla birlikte olamamıştı.
1908'den 1919'a kadar çalışmalarını ara vermeden sürdüren Eşref, tehlikeli boyutlara varmış olacak ki, Ekim 1919'da Bayburt Kaymakam, ve müftüsü tarafından nasihate çekilmiş, ancak hükümeti dinsizlik, subayları da şeriata uymamakla itham ederek daveti reddetmiş, müftüye de hakaret ederek ayrılmıştı.
Bu girişimden sonra, oturduğu Hart kasabasına kendisine göz dağı vermek için elli kişilik bir müfreze gönderilmişti. Bunlar, Şeyhin yanlılan tarafından esir alınmış ve müfreze komutanı olan Binbaşı da öldürülmüştü. Altmış kişilik ikinci bir müfrezeyi de esir alınca şeyhin nüfuzu büsbütün artmış ve bu hareketinden sonra müridlerini toplayarak Bayburt üzerine göndermek için hazırlanmıştı. İlgililer, Şeyh'le barış masasına oturmak istedilerse de Şeyh buna razı olmamış, neticede Hart kasabasında hükümet birlikleriyle Şeyh birlikleri arasında şiddetli çarpışmalar olmuş; takviye birlikleriyle Şeyh ele geçirilip öldürülmüş ve hareket de bastırılmıştı. [227]
Şeyh Eşreften sonra Şark'ta bir çok tekke, başlarında şeyh ve mürîdleriyle hüküm sürüyordu. Bunlar içerisinde
tarih sayfalarına yalan yanlış maloları ve üzerinde kimsenin cesaretle konuşamadığı ünlü Palu'hı Şeyh Said'i tanıtmaya çalışacağız.
Şeyh Said, Şafiilik ve Nakşiliğin piri olan Şeyh Ali'nin efradındandır. Uzun yıllar Palu'daki Şeyh Ali tekkesinde kaldıktan sonra oradan ayrılarak Hınıs'a geçen ve burada büyük bir tekke kuran Şeyh Said, çevredeki yakın tekkelerle işbirliğine girerek çalışmalarını sürdürmüştür. Şeyh'in en büyük destekçisi kaynı Cibranlı Halid olmuştu. Halid'le 1922 yılı baharında günlerce İslam hareketi üzerine istişare etmiş ve neticede bir çok fetvalar hazırlayarak Halid'le etrafa yaymıştır. Fetvaların içeriği; M. Kemal dini, namazı, orucu kaldırmak için padişaha karşı isyan etmiştir. Halifeye isyan eden TBMM'nin ortadan kaldırılması için cihad'in farz olduğu bütün aşiret sahiplerine duyurulmalıdır.
Cumhuriyetin ilanından sonra hilafet kaldırılmış, padişahlar sürülmüş, meclisteki muhalifler kovulmuş, Hamidiye alayları ilga edilmiş ve TC İsmet Paşa tarafından Lozan'da imzalanan barış antlaşmasıyla batı desteğinde rayına oturmuştu. Meydana çıkan bazı isyanlar da bastırılmış, ortada sadece Şeyh Said, Cibranlı Halid ve Yusuf Ziya'nın kararları kalmıştı.
Doğu'da isyanların patlak verebileceğini gören M. Kemal, 1924 Ekim'inde Pasinler depremini basamak yaparak Erzurum'a gelmiş, halk ve idare makamından edindiği bilgiler ile Cibranlı Halid'in gösterdiği muhalefetten yakından isyanın başlayabileceğini anlamış ve Ankara'ya dönerken Yusuf Ziya, Cibranlı Halid ve yakınlarının tutuklanmalarını emretmiştir.
Erzurum'da yakalanarak kendisinden isyan hakkında bilgi alınan Yusuf Ziya, hemen Bitlis Divanı Harbi örfi'sine sevkedilmişti. Üç ay sonra da Cibranlı Halid tutuklanarak yanına getirilmişti. Daha sonra tutuklanarak Hınıs merkezine götürülen Şeyh Said Hınıs kaymakamı tarafından serbest bırakılmıştı.
İsyan hareketi için girişimlerde bulunan Şeyh'in oğlu Ali Rıza Suriye, İstanbul ve Ankara gibi yerleri dolaşarak dönmüş ve hareketin Diyarbakır civarında olmasına karar vermiş ve bu kararını Şeyh Said ve bütün meclisi de kabul etmişti. Şeyh, Oğlu Ali Rıza'nın bu ümit verici sözlerinden büyük cesaret alarak bir fetvaname yazmıştı: "Kurulduğu günden beri dini mübini Ahmed'in temellerini yıkmaya çalışan TC Reisi M, Kemal ile arkadaşları, Kur'an'ın ahkamına aykırı hareket ederek Allah ve Peygamberi inkar ettikleri ve halifeyi sürdükleri için, gayrı meşru olan bu idarenin yıkılması bütün müslümanlar üzerine farz olup, Cumhuriyetin başında bulunanların ve Cumhuriyete tabi olanların şeriatı garrayı Ahmedi'ye göre mal ve canları helal olduğu...
Şeyh Said, fetvasını yazıp bitirdikten sonra yüzünü arkadaşlarına çevirerek, onlara Cumhuriyetin mevcudiyetine karşı yapılacak bu cihadın, vakti Risalene yapılan bütün gazalar kadar sevaplı olduğunu, cennetin artık zahmetsiz olarak bütün muvahhidlerin kapılarına kadar geldiğini ve bir kaç günlük fani dünya için boynuna haç takıp yaşamaktansa, Din ve Allah uğrunda örmenin daha hayırlı olduğunu söyleyerek arkadaşlarını ağlatmıştı.
Şeyh Said bu ateşli konuşmalarından sonra Solhan'a geçmiş ve geçtikleri her yerde harekete hazır olmalarını emretmişti. Solhan'da dayısı Şeyh Abdullah'la müşavere ederek hareketin planını şöyle tasarlamışlardı:
I. Şeyh Said, Çapakçukur, Genç, Hani, Lice, Farkın, Silvan, Hazro, Diyarbakır ve Ergani bölgelerindeki aşiret ağaları, şeyh ve hocalarıyla görüşecek, Mardin'den Sureyi'ye bir heyet gönderdikten sonra Çapakçukur'a dönüp burada hareketi başlatacak ve Diyarbakır üzerine yürüyecekti.
2. Oğlu Ali Rıza ve Firari Kerem, Melekan köyünden Şeyh Said'in bir fetvasını alarak Solhan, Ömeran, Zikti aşiretlerini gezip Boğları geldiği üzerinden Muş ovasına, oradan da Kulp, Sason, Mutki'ye uğrayıp bu ilçelerdeki halkı ayaklandıracak; Malazgirt'te Hasananlı Halitle birleşip Bitlis üzerine yürüyeceklerdi.
3. İsyan patladığı gün, Melekanh Şeyh Abdullah, Solhan, Ömeran, Zikti aşiretlerini alarak Karlıova'nın Cibran aşireti reisi Kamil Baba ve oğullarıyla Varto'daki Hormek aşiretini dağıtıp Varto merkezini işgal edip buradaki Cibran kuvvetlerini de alarak Hınıs üzerinden Malazgirt'e gidip Hasananlı Halid'in kuvvetleriyle birleşecek ve Bitlis üzerine yürüyüp Halid'i kurtardıktan sonra Irak hududunda Şeyh Mahmud'la birleşeceklerdi.
4. Hareket başlar başlamaz Gökdereli Şeyh Şerif, Palu bölgesindeki aşeritleri ve Zaza Yado'yu emrine alarak Elazığ üzerine yürüyecek, Çan şeyhleri ve Çapakçukur Zaza aşiretleriyle Çapakçukuru'nu işgal edip Kiği ve Erzincan üzerine yürüyeceklerdi. [228]
Şeyh Said, aldığı bu karardan sonra birçok bölgeleri dolaşmış, uğradığı her yerde halk, Cumhuriyet rejimini tanımadıklarını ve her zaman yanında yer alacaklarını kendisine vaad etmişlerdi. Şeyh Said, bütün erkanlara hareket planını verdikten sonra Piran köyüne gelmişti. İşte olan bu köyde olmuştu. Bu köyde bulunan bir subay ile on asker Şeyhin kalabalığı içerisinde beş mahkumu yakalamak istiyorlardı. Tam bu sırada Şeyh Said'in kardeşi Abdurrahim, onlarla muhatab olmuş ve aralarında çıkan çatışma sonucu bir kaç asker öldürülmüş, diğerleri de yaralı olarak esir alınmıştı.
Bu kanlı olayın ansızın vuku bulması Şeyh Said'in bütün planlarını alt-üst etmişti. Şeyh Said, artık Suriye'deki Cemiyeti Akvam'a bir heyet göndermekten vazgeçip hareketin çaresine bakmıştı. İlk olarak bulunduğu Piran köyünü hemen işgal etti.(8.2.1925)
Oradan Genç merkezine geçen Şeyh Said, bir bildiri yazıp Cephe komutanlığı yapanlara gönderir. Bildirinin mahiyeti şöyledir:
"Fakirin, güçsüzün, kadının, ihtiyarın, Çocuğun, esirin hakkına, malına ve canına tecavüz edilmeyecek..." Şeyh Said'in kardeşi Tahir'in Lice postasını soyarak evrak ve paraları almasıyla hareket fiilen yayılmıştı. Artık haberi duyan bölgeler harekete katılmak zorunda kalmışlardı. Şeyh Said de Genç merkezini şigal ettikten sonra Lice'yi, oradan Hani'yi işgal ederek 10 binden fazla bir kuvvetle Diyarbakır üzerine yürüdü. Yolda bir piyade taburuyla karşılaştı. Askerlerin büyük bir kısmını öldürmüş, bir kısmını da esir almıştı. Bundan sonra kardeşi Abdurrahim'in emrine büyük bir kuvvet vererek, Maden ve Ergani üzerine gönderdi. Kendisi de Diyarbakır üzerine yürüdü. Yolda Hazro ve Silvan'dan da kuvvetler kendisine eşlik edince 20 bin küsur askere sahip olmuştu. Şeyh Said Diyarbakır yakınında karargahını kurarak Mardin, Ergani, Siverek ve Maden üzerine gönderdiği kuvvetlerin haberlerini bekliyordu. Beş günlük bir bekleyişten sonra Diyarbakır'a girmiş, çetin bir mücadele neticesinde Cumhuriyet kuvvetlerince Hani ve oradan da da rahini'ye geri püskürtülmüştü. Bu olayların fayda vermediğini ve vadinden dönen aşiret reislerini gören Şeyh Said, ıssız yerlere ve oradan da şeyhlerin ileri gelenlerini toplayarak İran'a gitmeyi kararlaştırır.
2. Hareket bölgesi olan Palu ile Elazığ'da Gokdereli Şeyh Şerif, Yado ve diğer Okçiyan aşiretlerini yanına alarak Elazığ üzerine yürümüştü. Kavgasız, kansız şehre giren Şeyh kuvvetleri hükümeti teslim alarak, cezaevlerindeki bütün mahkumları salı vermişti. Bu arada çıkarcılar da fırsat bilerek şehrin zenginlerini soymuş, mallarını talan etmişti. Bu olaylara daha fazla dayanmayan Elazığ'lı gençler, 5. Fırka'nın yardımı ile silaha sarılarak Şeyh'in kuvvetlerini geri püskürterek Palu'ya kadar getirmiş, burada Dersim aşiretleriyle hükümet kuvvetleri birleşerek Şeyh'in kuvvetlerini Çapakçukur'a kadar sürmüşlerdi.
3. Hareket Bölgesi olan Çan şeyhleri de Çapakçukurlu işgal etmiş ve oradan da Kiği üzerine yürümüş, burada Kiği ağaları ve Jandarma kuvvetleri ile Şeyh'in kuvvetleri geri püskürtülmüş ve Çapakçukur'a geri dönmek zorunda kalmışlardı.
4. Hareket bölgesi olan Solhan, Varto, Malazgirt ve Muş merkezleri Şeyh Abdullah kuvvetlerince işgal edilmeye çalışılmış, ancak hükümet yanlısı Varto'daki Hormek aşireti büyük bir kuvvet toplayarak Şeyh'in kuvvtelerine karşı direnişe geçmiş, gelen hükümet kuvvetlerinin takviyeleriyle Şeyhin kuvvetlerini dağıtarak bölgeye hakim olmuşlardı.
Şeyh Said ve beraberindeki öncüler, Varto'dan Bulanık üzeri İran'a geçmek isterlerken, Varto'nun Tepe köyündeki köprüde pusu kuran bir tabur asker tarafından çepe çevre sarılmış, ancak Cibranlı Kasım'ın bir planı üzerine Şeyh'in kuvvetleri el kaldırmadan dağılmış, Şeyh ve beraberindeki öncüler yakalanarak Diyarbakır'daki İstiklal Mahkemesi'ne sevk edilmiş, bütün bu şeyh ve ağalar Şeyh Said ile birlikte idam edilmişti. Ancak Cibranlı Kasım, Şeyh Said'i ihbar ederek köprüye getirip teslim ettiğini kanıtladığı için, kendisiyle beraber kardeşleri ve babası serbest bırakılmıştır. [229] Böylece Şubat 1925'te başlayan fiili hareket üç ay kadar bir zaman sonra Mayıs 1925'te son bulmuştu. Diyarbakır'dan başka bir de Hınıs'ta Divan'ı Harp açılmış, bu iki mahkemede Şeyh'in yanlısı olarak tutuklanan bir çok insan asılarak idam edilmişti. Yakalanmayıp Suriye gibi ülkelere sığınanlar da İnönü'nün 1928'de çıkardığı bir kanunla siyasi suçlar tecil edilince bütün mahkumlar yurda dönmüşlerdi.
Şeyh Said'in bu hareketi bir Senusilik hareketi kadar dahi bizi ilgilendirmemiştir. Bunun böyle olmasında şer güçlerin payı büyüktür. Bu hareketin, diğer İslami hareketler içerisinde işlenmemesi ve vuku bulduktan kısa bir süre sonra tedavülden kaldırılmasının bir takım sebeplerinin olduğu gizlenemez. Öte yandan hareketin bazı çevrelerce kasıtlı olarak kürtçülükle damgalandırılması ve başka yönlere çekilmesi dikkat çekicidir. Şeyh Said'in, herhangi bir eğitimden geçmemiş (Şeyh, Bey, ağa, aşiret reisi gibi...) insanlarla safça ve ciddi bir harekete geçmesi tabii olarak bu sonucu ortaya çıkaracaktı. Bir takım hissi duygularla veya çıkar sağlamak için biraraya gelmiş birlikteliklerin hep fiyasko ile sonuçlanması kaçınılmazdır.
Ancak bütün bunlara rağmen Şeyh Said hareketinin son yıllarda gündeme gelmesi, İslami değerlerin ayaklar altına alınıp çiğnenmesine karşı verilecek İslami mücadelelere ışık tutması ve şehadet yolunu açması, onun kazandığını göstermektedir. [230]
[227] Mondrostan Mudanya'ya Kadar.
[228] Doğu İlleri ve Varto Tarihi.
[229] A.g.e.
[230] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 290-297.