- Seyahatlerin dînî hükümlerin tevhidine olan tesiri

Adsense kodları


Seyahatlerin dînî hükümlerin tevhidine olan tesiri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Sun 12 June 2011, 07:39 pm GMT +0200
Bu Seyahatlerin Dînî Hükümlerin Tevhidine Olan Tesiri:



Talebu'l-hadîs ve seyahat husus iye tleriyle meşhur olan hadîsei­lerin[191] islâm ülkeleri arasındaki bağı sağlanlaştırdıkları açıkça görülmektedir, ki bu gayet normal bir neticedir, iş sâdece bu kadarla da kalmamıştır; öyleki çeşitli beldelerde devamlı bir şekilde dolaşmakta olan âlimler, şarkla garbı birbirine bağlamış,[192] aradaki bütün engelleri kaldırıp atmış ve İslâm âlemini, bütün efradının gönülleri tek prensip etrafında birleşen bir şehir hâline getirmişlerdir. Bu seyahatlerin, mu­haddislerin dolaştığı şehirlerden'çok, bizzat hadîsin nass ve ruhu üze­rindeki tesirleri daha çok olmuştur. İlk defa bir muhitin fertleri riva­yet ettiği zaman dînî metinlerin rivayet şekilleri birbirinden farklı idi; fakat bu seyahatler aradaki farkı kaldırarak hepsinin aynı havaya bürünmesini temin etti. Muhitin doğurduğu bu farklı rivayet netice­sinde, râvîlerin muhtelif bölgelerde yetişmiş olması itibariyle- ha-dîslerdeki ifade şekilleri de değişmiştir. Fakat birbirine zıt bu riva­yetler, bir kalıpta eritilmesi mümkün olacak şekilde gittikçe birbirine benzemeye başladı. Sonunda Öyle bir hâl aldı ki, hadîsi ilk defa duyan veya okuyan kimse, onu muhtelif beldelerin değilde bir şehrin rivayet ettiği hadîs sanmaya başladı. Bunun birçok misâli vardır. Fakat mu-haddisler nazanndaki ehemmiyetim. binâen hadîsini misâl vermekle yetineceğiz:

Abdurrahmân b. Mehdi (v. 198) diyor ki: "İlmî mevzuda bir eser yazacak olan müellifin, kitabına mutlaka bu hadîsle başlaması lâzım­dır. [193]Şu sözleri ile Buharı  aynı şeyi ifâde etmektedir: "Bir kitap

yazmak isteyen kimse eserinesın. [194]Bu prensibi bizzat tatbik ederek Buharı, -bilindiği üzere-Sahîh'ine bu hadîs-i şerif ile başlamıştır. Bu değerli vasıyyete uyan birçok âlimler, hadîs mevzuunda yazdıkları kitaplarına aynı hadîs ile başlamışlardır.

Okuyucu sünen kitaplarının niyet hadîsi ile başladığım ve hadîs metninin hepsinde de hemen hemen aynı olduğunu görünce, tevatür, şartlarının lüzumu kadar bulunduğunu ve hadîsi mutlaka büyük bir topluluğun, kendileri gibi kalabalık bir cemâatten rivayet ettiğini zan­neder. Halbuki hadîsi - Müsncd'indc Bezzâr[195] söylediği gibi "sahîh olarak sâdece Rasûlullah'dan Hz. Ömer, ondan sadece Alkame, Alkame'den yalnız Muhammed, Muhammcd'den de yalnız Yahya rivayet etmiştir; hadîsin yegâne sahîh tarîki böyledir[196] Rasûl-i Ek­rem'den sâdece Hz. Ömer rivayet ettiği için de bu.hadîs mütevâtir olamaz. [197]Niyet hadîsi  bundan başka  sâdece Medine'de bilinmekte idi. Fakat bilâhare diğer şehirlerde de meşhur şeklî ile yayıldı. Bu hâl. hadîs metinlerinin tevhidinde ve onların asıl muhitlerinin te'sirinden çıkarak umûmî ve müşterek bir kalıba bürünmezinde seyahatlerin te'sîri bulunduğunu açıkça göstermektedir. Sahîh hadîs kitap­larında bulunan avnı mevzu etrafındaki rivayetlerin birbirine benzemesİ bu yüzdendir. Yalnız muhaddislerin işaret etmeyi unutmadıkları bazı önemsiz ve küçük farklar da vardır. Bu çok nâdir benzeyişlerin sebebi, seyahat sırasında râvîlerin birbirleri ile karşılaşmaları, birbir­lerine te'sîr etmeleri ve gelip giderken halka hadîs rivayet etmeleridir.[198]

Bu seyahatlerin te'sîri, sâdece metinlerin birbirine benzemesini te'mîn etmekten ve zaman zaman da aralarım te'lîf etmekten ibaret kalmadı. Daha da ileri giderek teşrî ve itikat bakımınlarmdan da bir vahdet temin etti. Böylece âlimler bu hadîsten, İslâm dîninde dış görü­nüşe değil, insanın vicdanına bakıldığına, herşeyden çok kalblere ve gönüllere ehemmiyet verildiğine dâir çeşitli fikri meseleler istinbât , ettiler. [199]

Teşri ve îtİkat meselelerinin tevhidinde seyahatlerin bu kadar çok te'sîri bulunduğu için, adı sened zincirinde geçen her râvînin ismini iyice bilmek için isnâd mevzuunda çok sıkı davranmak gerekiyordu; zira Alî b- el-Medînî'nin dediği gibi: "seneddeki şahıslan tanı­mak, hadîs ilminin yarısıdır. [200] Bu sebeple, hadîs aramak için seyahatler yapıp eziyetlere katlandığını söyleyen talibin rivayetini kabul edebilmek için, isnâd silsilesindeki bütün isimleri ezbere say­ması, sonuna da kendi adını eklemesi şart koşulmuştur. Râvînin riva­yet ettiğini gerçekten işitip işitmediği böylece anlaşılmış olacak, aksi halde faziletli büyük bir âlim olsa bile rivayette müsamahakâr olduğu kabul edilecek, hadîsiyle ihticâc edilmeyecektir. [201] İşte Zelıebî[202] îbnu Lehî'a  (v.   174)  hakkında: "Mısır diyarının kadısı büyük imâm"[203]dedikten sonra Ahmed b. Hanbel'in onun için şöyle söylediğini rivayet etmektedir: "Mısır'ın muhaddisi yalnız İbnu Lehî'a'dir". Fakat bu büyük muhaddisi - bütün bunlara rağmen - bizzat Zehebî gevşeklikle itham etmekte ve "Onun hadîsi mütâbi olarak rivayet edilir; fakat ihticâc için kullanılmaz"[204] ve "geniş ilmine rağmen îbnu Lehî'a sağ­lam değildi, [205]demektedir. Hatîbu'l-Bağdâdî de onun hakkında şunları söylemektedir: "îbnu Lehî'a hadîsleri alırken gevşek davra­nırdı; kendine gösterilen her kitaptan hadîs rivayet ederdi. Bu sebeple birçok münker hadîsleri vardır[206] Yahya b. Hassan diyor ki:

"Birtakım hadîseiler bana gelerek, ellerinde bulunan bir cüz'ü îbnu Lehî'a'dan dinlediklerini' söylediler. Alıp baktım, içinde İbnu Lehî'a'ya ait bir hadîs dah: bulamadım. Kalkıp İbnu Lehî'a'nın yanma gittim. Ona: îçinden senin hadîslerinden bir tane bile bulun­mayan ve hiçbirini katiyen duymamış olduğun bu hadîsleri sen mi rivayet .ettin? diye sorduğum zaman 5u cevâbı verdi: Ne yapayım, bana tutup bir kitap getiriyorlar, şu hadîs senin hadîsindir, diyorlar, ben de bu hadîsi onlara rivayet ediyorum. [207]

Hernekadar haberlerin sahîh bir senedle beraber rivayet edil­mesi şart koşulmuşsa da, buna rağmen hadîs toplamak için seyahat eden muhaddîslerin haberlerine bir hayli mübalağa karışmıştır. Me­selâ : Haccâc b. Şâ'ir diyor ki:

"Annemin pişirdiği yüz pideyi bir torbaya doldurarak Medâ'İn'de ikâmet eden Şebâbe'nin yanına gittim, kapısının önünde yüz gün kaldım. Hergün bir pide alıyor, Dicle suyuna batırarak yiyordum. Nihayet pideler tükenince ben de oradan ayrıldım. [208] Ahmed b. Furât[209] "1107 şeyhten hadîs yazdığını" söylüyor[210] .Halbuki Buhârî'nin - Sahîh'ini  toplarken - bizzat görüşerek  ağızlarından  hadîs ilseyirlerinden sâdece bin kadarının ismini bilmekteyiz.[211] Ebü AbdiIIâh b.' Mende (v. 395)'nin hadîs için seyahat edenlerin sonuncusu olduğu söylenmektedir[212] zîrâ "uzun seyahatinden döndüğü zaman onun kitapları birkaç yük, hatta söylendiğine göre, kırk yük kadar vardı. [213] Hadîs kitaplarının tasnîf edilmesi, mulıad d isleri, talebu'l- hadîs için seyahat etmekten müstağni kılmadı; zîrâ kitaplar, rahatça ilim tahsil etmek isteyen kimselere bu kolaylığı te'mîn etmek içindi. İlmin şeref ve bereketini acıyanlar ise kitaplarda okudukları ile yetinmiyorlardı. Onların en büyük arzusu talebu'l-lıadîs için seyahat etmekti.[214]

 
[191] Mu'cemu'l-buldân, c. III, s. 528'de Tarsus ve orada yetişen meşhur ha-dîsciler münâsebetiyle bu mevzua temas edilmiştir.

[192] Zîrâ âlimler, İslâm ülkelerinde dolaşın durmaları sebebiyle kendi bel­delerinde devamlı kalma imkânını bulamıyorlardı. Bİr âlim Irak'da iken icâbın­da hemen Şam'a geçiyor, Şam'a henüz gelmişken Endülüs'e hareket etmek lüzu­munu duyuyor, Endülüs'de bulunduğu zannedilirken bir de Mısır'a geçmiş olu­yordu. Tabakât ve terâcim kitaplarında bir muhaddis kendi memleketine nisbet edilmekte beraber, çoğu zaman dolaştığı şehirlere be işaret edilir : Nizâr b. Abdilaziz Bağdadî, Mısır'a gitmiştir (Târîhu Bağdâd, c. XIII, s. 437); Nail b. Necih eİ-Hanefî Basrahdır. Bağdat'a seyahat etmiştir (Târîhu Bağdâd, c. XIII, s. 434); Ali b. Ma'bed cr-Rakkî, Mısır'da kalmıştır (Tabakâtu'l-huffâz, c- Hj s- 55°); Cûzecânı Dimeşk de ikâmet etmiştir (Tabakâıu'i-huffâz, c. II. s. 549}; Îbnu Vâsıl es-Sedüsî el-Basr:, Bağdat'a yerleşmiştir (Tabakâtu'l-huffâz, c s- 3r3); Ali b. Sa'd cl-'Askerî, Rey'de kalmıştır (Tabakâtu'l-huffâz, c. II, s. 749); Ahmed b. Abdillâh el-'Iciî el-Kûfî, Trablusgarp'ta ikâmet etmiştir. (Taba kâtu'I-huffâz, c. II, s. 560) Mekkî b. İbrahim el-Belhî, Bağdat'a gelmiştir (Tâ­rîhu Bağdâd, c. XIII, s. 118).

[193] el-Câmi1 li ahlâki'r-râvi, c. X, s.  193-b.

[194] cl-Câmi1 li ahlâki'r-râvî, c. X, s. 193 b.

[195] Meşhur hafız Ahmed b. 'Arar b. Abdilhâlık'dır: künyesi Ebü Bekir olup H. 21c târihinde vefat etmiştir. Büyük ve küçük olmak üzere iki Müsned'i vardır.

Büyük müsnedine el-Bahru'z-zâhır ve el-Kebîru'1-tnu'allel denir. Niyet hadisinde Hz. Ömer'in teferrüdünü gördüğümüz gibi. Bezzâr'da burada mezkûr hadîsin bazı râvîleriııin teurrüdünden ve mtitâ-bi'înin bulunduğundan bahsetmektedir (Bk. er-Risâlelu'I-mustalrafe, s. 51).

[196] Suyûlî, Tedrîbu'r-râvî. s. 83. Ne var ki, Ebu '1-K.âsım b. Mende, niyet hadi­sini ayrıca diğer onyedi sahâbînin rivayet ettiğini sû\ temektedir (Bu sahâbîlerin isimlerine bk. Tedrîb'u'r-râvî, s. 82). Hz. Ömer, - ona göre - bu hadisin rivayetinde teferrüd etmiştir. Sonra bu hadîsi Hz. Ömer'den yalnız Alkame, ondan yalnız Muhammed, Muhammed'den de yalnız Yahya rivayet elmemiş, diğer râviler de bu muhaddislerden alarak rivayet etmişlerdir (Tedrîbu'r-râvî, s. 82;.

İrâkî, böyk bir görüşü reddederek adları zikredilen sahâbîlerin bu hadîsi aynen rivayet etmediklerine ve bu mevzûdaki başka bir hadisi rivayet etliklerine işaret etmektedir. Niyet hadîsi Hz. Ömer'den yukarıda zikredilen tarik dışında sahîh ola­rak gelmemiştir. Suyûtî Tedrîbu'r-râvî, s. 82'de böyle söylemektedir. Bu hadis etra­fındaki bütün bilgilerin Tedrîbu'r-râvî, s. 82-83'den okuması faydalı olur.

[197] Tedrîbu'r-râvî, s. 193.

[198] Gelip-giderken &adîs rivayet etti" sözü, târih ve tabakât kitaplarında çok geçer; meselâ bk. Târîhu Bağdâd, c. XIII, s. n8, Mekkî b. ibrahim el-Belhî (v. 2i5)'nin terceme-i hâli.

[199] Bunun en güzel misâli, müsteşrik Ahhvardt'm bir araştırmasında İmâm Şafii'nin niyet hadîsinden 70 fıkhî mesele istinbât ettiğini göstermiş, olmasıdır. (Bk. Ahhvardt, Berliner Katalog, c. II, s. 165, nr. 1362). Ahhvardt, îmâm Şâfi'î'nin bu mevzuda söylediklerini, münâkaşa etmeden araştırıp topladığı için başarılı ol­muştur; eğer münâkaşa etmeye kalksaydı diğer, müsteşrikler gibi o da hatalar^a-pardı.

[200] Bu söz için bk. el-Câmi* li ahlâkı'r-râvî, c, IX, s. 1G4 a.

[201] Hatîbu'l-Bağdâdî. el-Kifâye, s. 152'de hadis rivayetinde müsamahakarlık ile tanınan kimsenin hadîsiyle ihticâc olunmayacağına dair bir bâb vardır.

[202] Hafız Şemsuddîn, Ebû Abdillâh Muhammed b. Ahmed b. Osman b. Kaymaz et-Turkmânî el-Fârûkî ez-Zehebî. Mîzânu'I-i'tidâl ve Tezkiratu'l-huffâz onun değerli kitaplarından ikisidir. 748 H. târihinde vefat etmiştir.

[203] Tezkiratu'l-huffâz, c. I, s. 238.

[204] Tezkiratu'3-huffâz, c. î, s. 239.

[205] Aynı eser, c. I, s. 238.

[206] cl-Kifâye, s. 152.

[207] Aynı eser, aynı yer;

[208] îbnu Ebî Ya'lâ, Tabakatu'I-hanâbile, s.  106, nşr. Ahmed 'Ubeyd, Dimeşk, Matbaatu'l-i'tidâl, 1350,

[209] Büyük hafız, Isfahan muhaddisi ve birçok eserin müellifi Ebû Mes'ûd er-Râzî, 258 tarihinde vefat etmiştir.

[210] Tezkiratu'l-huffâz, c. IIj s. 544.

[211] Bunu, binden   fazla âlimden hadis yazdım" diyen   îmâm Buhârî'nin sözlerinden öğrenmekteyiz. Devamında Buhârî, "îmân hem söz, hem de amelden ibarettir" demeyenlerden hadîs yazmadığını ifade etmektedir (Bk. Şezerâtu'z-zeheb, c II, s. 134, H. 256. sene hâdiseleri; Tezkiratu'l-huffâz, c. II, s. 255'de Buhârî'nin muhtehT şehirlerden hadîs işittiği hakkındaki kısma bk.)

[212] Tezkİratu'l-huffâz, c. III, a. 1032, terceme-i hâli buradadır.

[213] Aynı eser, c. III, s. 1032.

[214] Dr. Subhi es-Sâlih, Hadis İlimleri ve Hadîs Istılahları, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları: 44-49.