- Ser'i tazirat ile siyaset

Adsense kodları


Ser'i tazirat ile siyaset

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ecenur
Sat 20 March 2010, 03:25 pm GMT +0200
ÜÇÜNCÜ BOLÜM

ŞER´Î TÂZİRAT İLE SİYASETE AİDDİK



İÇİNDEKİLER : Ta´zirin mahiyeti ve meşruiyeti. Ta´zirin ehem­miyeti ve nevileri. Ta´zir icrası İçin icab eden şartlar. Ta´zirlerin müc rimlere nazaran mertebeleri. Ta´ziri müstelzim cürümler. Ta´ziri müs-telzim cürümlerin sureti sübutu. Ta´ziri ikameye selâhiyetli olan zatlar. Ta´zirin ne veçhile tatbik edileceği. Ta´zir ile hudud arasındaki farklar. Velayeti cerâimîn mahiyyetj ve vülâti cerainün vazifeleri. Ihtfcab mües­seseleri ve siyaseti şer´iyye. [40]

Ta´zirin Mahtyyeti Ve Meşrüiyyeti :



842 - : Ta´zir kelimesi - ıstılah kısmında da yazıldığı üzere -?-Jûgatde men, red, icbar, tahkikr, te´dîb mânalarını ifade etdiği gibi nus-ret, iane, takviye, tevkir, ta´zim mânalarını da ifade eder.

Hukuk bakımından ta´zir : «hakkında muayyen bir ukubet, bir had­di şer´î mevcud olmayan cürmlerden dolayı tatbik edilecek te´dib ve ce­za» demekdir.

Bu kelimenin lûgavî mânalariyle ıstılah! mânası arasındaki mü­nasebet ise hafî değildir. Çünk,ü ta´zîr, müessir bir ibret teşkil ederek ba´şkalarını cürümlere mücaseretden men edeceği gibi mücrimleri de tekrar cürme mücaseretden men eder.

Diğer bir itibar ile ta´zir, haklarına tecavüz edilen veya mazlum mevkiinde bulunan kimselere karşı bir yardım, bir takviye mahiyetinde tecellî eder.

Diğer bir itibar ile de ta´zir, mücrimleri zulümden, denaet ve ma´-siyyetden men ile tehzibi ahlâka nail, vekar ve nezahete mazhar eder.

işte bu gibi mülâhazalara mebni bir kısım cezalara «ta´zir» adı ve­rilmiştir. Cem´i : «ta´zirât» dır.

843 - : Ta´zirin meşruiyeti, kitab ile, sünneti nebeviyye ile ve Ic-mai ümmet ile sabitdir. Resuli Ekrem - sallallahü aleyhi vesellem - Efendimiz, birisine «ey muhannes» dive tahkirde bulunan bir şahsı ta´­zir etmişdi, diğer bir şahsı da bir töhmetden. dolayı ta´zir olmak üzere habs buyurmuşdu, Zeyleî. [41]

Tabirin Ehemmiyeti Ve Nevileri :



844 - : Ta´zîr, islâm hukuku bakımından bir ceza, bir te´dib ve tehzib, bir siyaseti şer´iyye mahiyetinde tecellî eder. Ta´zirin dairesi pek geniş, ehemmiyeti pek büyük, lüzumu pek aşikârdır.

Cemiyet hayatında bî nihaye cürümler = günahlar, ma´siyyetler, memnu hareketler ve kusurlar vücude gelebilir. Bunların bir kısmı hak­kında muayyen, mahdud bir cezai şer´î yokdur, bir kısmı hakkındaki şer´î, muayyen cezalar da bazı şeraitin bulunmamasına mebni sukut ede­bilir. Halbuki herhangi bir cürmün, muzir bir hareketin mukabilinde bir ceza, bir mania bulunmaması içtimaî hikmete münafîdir.

Binaenaleyh islâm hukuku, bu husuadaki pek geniş ceza ahkâmını m ta´zir namı altında muhtevi bulunmuş, bunun takdirini ve tatbikini âmme riyasetini haiz olan ülül´emrin ve onların naibleri olan hâkimler ile sair bir kısım devlet memurlarının rey ve içtihatlarına tevdi ve tef-´viz eylemişdir.

845 - : Ta´zir unvanı altındaki cezaların nevilerine gelince bun­lar da başlıca şu on yedi kısma ayrılır:

(1) : Mücerred ilâm. Bu, hâkimin mücrime «Sen şöyle yapmış­sın» veya «Sen şöyle yapıyor muşsun» diye ihtar etmesidir.

Bu ihtar, hâkimin mücrime gönderilecek emini vasıtasiyle de ya­pılabilir.

(2) : Biccelb ilâm. Bu, hâkim tarafından mücrim mahkemeye celb ve davet edilerek kendisine «Sen şöyle yapmışsın, veya yapıyor-muşsun» tarzında bilmüvacehe yapılan ihtardır.

(3) : Vaiz ve nasihat. Bu, hâkim tarafından mücrime intibahını calib olacak suretde verilen öğütden ibaretdir.

(4) : Sert yüz göstermek, meclisden çıkıb gitmek. Bu, hâkimin müc­rime abusâne bir çehre ile bakmasından ve kendisinden münfail oldu­ğunu gösterir bir suretde meclisi terk etmesinden ibaretdir.

(5) : Tekdir ve tevbih. Bu, hâkim tarafından mücrimi azarlama­dan ve kendisine sert lâkırdı soylemekden ibaretdir.

(6) : Muvakkat habs. Bu, mücrimin ıslahı haline medar olmak üze­re muayyen bir müddet habs ve tevkif edilmesi demekdir.

(7) : Müebbed habs. Bu, mücrimin fesadını def için Ölünceye ka­dar habs edilmesi demekdir.

(8) : Gayri muayyen habs. Bu, müddeti meçhul olub mücrimin halini ıslah edeceği zamana kadar olan habs demekdir. Buna «habsi meçhul» de denir.

Habs suretiyle ta´zir cezası, mücrimi resmî habishanelerden birine koymak suretiyle olabileceği gibi kendi hanesinde tevkif ve ikamete me­mur etmek suretiyle de olabilir.

Habs müddetini takdir ve tayin ise hâkimin reyine muvaf£ezdi>. Cinayetler ve hacr mebhaslerine de müracaat!.

(9) : Nefy ve tağrib. Bu, mücrimin bir müddet bulunduğu belde­den başka bir beldeye uzaklaştırılmasından ibaretdir. Bu müddeti ta­yin, hâkime aiddir.

Ömerübnül´hattab hazretleri, bazı kadınları fitneye düşürmesi mel-; huz bulunan «Nasr ibni Haccac» adındaki hüsn ve cemale mâlik bir gen­ci Medineimünevvereden nefy etmiş, bu mübarek beldeyi ondan tathire lüzum gördüğünü söylemişdi. Maamafih Hazreti Ömer, başka bir şahsımişdi, hu şa­hıs Rûm diyarına iltihak ederek irtidad etnıişdir. Bundan haberdar olan Hazreti Ömer : bundan sonra kimseyi nefy etmem) fitne için

demişdir. İmam Ali Hazretleri de tagrib kâfidir) demişdir.- Bedayi.

Binaenaleyh nefy ve tagrib hususunda ihtiyatla hareket edilmesi lâzımdır. Bir müslümanı bir islâm beldesine nefy etmek mahzurlu gö­rüldüğünden onu ecnebi bir memlekete nefy etmek ise asla caiz görü­lemez. (228) inci sahifeye de müracaat!.

«lîmam Şafiîye göre ta´zir tarikiyie olan nefy müddeti, hur hak­kında b:r sineden, rakik hakkında da altı aydan noksan olmak lâzımdır.)

(10) : Teşhir. Bu, mücrimin yüzünü karaltarak veya kendisini bîr merkebe tersine bindirerek şehir içinde dolaştırmak suretiyle olur. Ya­pılan cürmün bir münadî tarafından haika ilân edilmesi de bu kabil­dendir. Sirkat gibi, yalan yere şahadet gibi fazihaları irtikâb eden şahıs­ları halka ilân etmeğe «tecris» adı da verilmişdir.

Tecris. bir nevi teşhir ve tefzih demekdir. Maamafih hâdiselerin bir adamı tecribedîde, kaviyyürrey bir hâle getirmesine de «tecris» de­nilir.

(11) : Ukubetler ile tehdid. Bu, bir mücrime ıslahı hal etmediği takdirde muhtelif ukubetlere maruz bırakılacağını İhtar etmekdir.

(12) : Velâyetden - mo´muriyetden azl. Bu, resmî veya gayri res­mî vazifesini suiistimal eden bir memurun, bir hâkimin, bir valinin me­ni uriyetden az! ve men edilmesi demekdir,

(13) : Kulak bükmek. Bu, mücrimin te´dib ve intihabı için kula­ğını çekib bükrnekden ibaretdir.

(14) : Darb = dayak Bu. mücrimin el ile veya bir değnek ile dö-ğülmesinden ibaretdir. Değnekle döğmenin mikdarı, imamı Azama göre üçden nihayet otuz dokuz darbeye kadardır. îmam Ebu Yusüfe göre hur hakkında üçden doksan beş veya doksan dokuz, rakik hakkında da üçden otuz dokuz darbeye kadardır.

İmamı Âzam Hazretleri, rakikler hakkındaki haddi, imam Ebu Yu­suf Hazretleri de hürler hakkındaki haddi mikyas tutmuşdur. Fukahai kiram, bir hadisi şerife mebni ta´zir darbelerini had dar­belerinden biraz noksan olarak kabul etmiş bulunuyorlar.

Fukahadan bazıları, îmam Ebu Yusuf Hazretlerinin reyini tercih etmişdir. Fakat ceza hususunda mücrimin lehine hareket edilmesi, ih­tiyata daha muvafık olduğundan imamı Âzamin re´yi mütüni fıkhiyye-ye dahil ve daha müreccah bulunmakdadır. Bedayi.

«(imamı Mâlike göre bu ta´zir darbelerinin mikdarı, Imamül´müs-limînin, ve onun naibi olan hâkimlerin reylerine muhavveldir, bir mas­lahat görülürse had mikdarından = yüz değnekden fazla da olabilir. Düsukî.

(Ibni Ebi Leylâya göre ta´zirin en çoğu yetmiş beş değnekdir. El-muhallâ.)

(İmam Şafiîye göre bunlar, hür hakkında kırkdan, rakik hakkın­da da yirmiden noksan olmalıdır. Bir kavle göre de yirmi darbeden nok> san olmalıdır. Tuhfetül´muhtac.)

(imam Ahmede göre de bu darbelerin mikdarı, ondan ziyade ola­maz. Nitekim bir hadisi şerifde = Bir kimseye hududı ilahiyyeden olan had müstesna olmak üzere - on değnekden fazla vurulamaz) buyuruhnuşdur.

Ancak bu hususda bazı müstesnalar vardır. Şöyle ki müşterek veya başkasiyle evli olan cariyesine veya zevcesinin veya evlâdının ca­riyesine veya^ bir meyteye tekarrüb eden şahsa doksan dokuz değnek vurulur. Ramazanı şerifde gündüzün içki kullanan şahıs hakkında da had ile beraber ta´zir olarak yirmi değnek vurulur. Keşşafülkına.)

(Zahirîlere ve Leys ibni Sa´de göre de ta´zir suretiyle darbın en ço­ğu on değnekdir, bundan ziyade olamaz. Elmuhallâ.)

Hanefîlerİn eazimine göre darb ile olan ta´zirin haddi asgarîsi, hâ­kimin reyine muvaffezdir. Bu, iki veva bir darbeden ibaret de olabilir.

Dayak cezası, insanların haysiyetine, izzeti nefsine münafi görüle­bilir. Fakat cezaların hepsinde de bu hal mevcuddur. Filhakika insan­ların izzeti nefsini rencide etmemek, müslümanlıkda bir esasdır. Fakat cemiyet arasında bir takım fena şeyleri irtikâb ederek halka kötü bir numune olan, bu suretle izzeti nefsini kendi eliyle imhaya çalışmış bu­lunan mütecaviz bir şahsı dayak ile ıslaha çalışmak, âmmenin selâmeti için kabulüne ihtiyaç görülen brr çaredir. Kabiliyetler, ma´siyyetler, mü-tefavit olduğundan hâkim, hikmet ve maslahata göre hareket eder, ka­naat getirdiği bir ihtiyaca mebni dayak suretiyle ta´zir cihetine gideı. buna ba^an pek ziyade lüzum görülebilir.

Maamafih imam Serahsîye göre safı´ = sille vurmak suretiyle ta -zir, caiz değildir. Bir şahsın kafasına veya boynuna açık el ile vurmak, istihfafın en son derecesidir, bundan ehli kıble siyanet olunur. Zeyleî, Reddül´muhtar. Hudud mebhasine de müraceat!.

(15) : Kati. Bu da fesadı itiyad edib, başka suretle münzecir ol­mayan herhangi bir şeririn öldürülmesinden ibaretdir. Buna «hadden kati» de denir ki, memleketde fesada sa´y eden herhangi bir şahsın em­ri veliyyilemr ile siyaseden kati edilmesi demekdir.

(16) : Hedmi beyt. Bu, her türlü fesadı itiyat eden şerir bir şahıs üzerine bulunduğu odayı yıkmakdan ibaretdir.

´içerisinde memnuatdan biri irtikâb edilen bir hanenin hakkı hür­met ve masuniyeti sakıt olacağından ledel´maslaha ve (ayyüremrin em­riyle içine girilmesi ve zaruret ânında hednı edilmesi caizdir. Nitekim bir takım şakilerin tahassun etdikleri yerler, ledel´icab top ile veya sa­ire ile yıkdırılmışdır.

(17) : Nakdî ceza. Bu, mücrimden bir mikdar para almakdan iba­retdir. Bu para muhafaza edilir, halini ıslah ederse mücrime iade edi­lir, etmezse âmme masalihine sarf olunur.

Para almak suretiyle ta´zîrin cevazına yalnız İmam Ebu Yusuf kaü olmuşdur. Sair müetehidler buna kail değildirler. Kat´ı uzuv suretiyle ta´zir caiz olmadığı gibi mücrimin emvalini elinden almak, itlaf etmek suretiyle de ta´zir caiz görülmemekdedir. Bu zevat, böyle bir ta´zir usu-liyle halkın emvaline bir takım kimselerin musallat olmalarına yol açıl­mış olabileceğim dermeyan ediyorlar. Mebsut, Fethül´kadir, Dürri Muh­tar, Reddi Muhtar.

«(Hanbelî fukahası da diyorlar ki, ta´zir, mal ahziyle, bir mali it­laf ile olamaz. Bu hususda istinad edilecek bir emri şer´î yokdur. Maa­mafih ta´zir, te´dib içindir. Te´dib ise itlaf suretiyle olamaz.

Hanbelîlere göre bir ta´zir usulü daha vardır ki, o da müteezzî olacağı anlaşılan bir mücrimin başındaki saçları tıraş etdirmekden iba­retdir. Mücrimin bundan müteezzî olması, hakkında intibahı mucib bir ceza mahiyetinde bulunur. Keşşafül´kına.)

(Şafiîlerce mücrimin sakalını tıraş etmek suretiyle ta´zir caiz gö­rülmüyor. Şafiî ve Hanbelî fukahasınca kabul edilmiş olan ta´zir nevile­rinden biri de mücrimi diri olarak salb etmekdir. Bunun müddeti üç günden ziyade olamaz. Mücrim bu müddet içinde yemeden, içmeden ve ima ile namaz kılmadan men edilemez.

Şafiîierden diğer bir kavle göre bu mücrim, namazlarım ima ile de­ğil, bilâ ima kılabilir, buna muhalefet olunamaz. Tuhfetül´muhtac.) [42]

Ta´zir; İcrası Îçin İcab Eden Şartlar :



846 - : Ta´zir; bir cezadan ve bir te´dibden ibaret olduğu için bu hususda hür ile rakik, erkek ile kadın, müslim ile zimmî, baliğ ile gay­ri baliğ müsavidir. Şu kadar var ki, gayri baliğin mümeyyiz olması lâ­zımdır.

Binaenaleyh ta´zir yapılabilmesi için aşağıda yazılı olduğu veçhile başlıca iki şart vardır:

847 - : Ta´zir olunacak şahsın âkil olması şartdır. Binaenaleyh mecnunların hakkında ta´zir yapılamaz. Çünkü onla­rın fi´lleri esasen cürmden madud değildir.

848 - : Ta´zir olunacak şahsın baliğ ve hiç olmazsa aabiyyi mü­meyyiz olması şartdır.

Baliğ ve âkil plan bir mücrim hakkında tatbik edilecek ta´zire «uku-beten ´tazir» denir ki bu, mükellef bir şahıs tarafından irtikâb olunub da şer´an muayyen bir cezası bulunmayan bir cürümden dolayı bir ce­za olarak yapılan ta´zirdir. Mümeyyiz çocuk hakkındaki ta´zire de «te1-diben ta´zjr» denilir. Istılah kısmına müraceat!.

849 - : Mümeyyiz olmayan çocuklar, yapacakları her hengi bir fi´lin neticesini, mesuliyetini tasavvur ve idrakden âciz bulundukları ci­hetle onların fi´lleri cürüm sayılmaz. Binaenaleyh ta´ziri müstelzim ol­maz. Mebsut, Bedayî.

«(Fıkhı Hanbelîde deniliyor ki : nâsa saldıran veya gayri meşru mukarenetleri itiyad eden veya sair bazı gayri meşru hareketlerde bu­lunan mecnunlar, bu gibi hallerden vaz geçmelerini mümkün mertebe temin için darb edilebilirler. Bu darb, bir ukubet maksadiyle değil, bir inzicar maksadiyle yapılır.

«Bazı mecnunların darüşşifalarda darb suretiyle cinnet halinden kurtulmalarına çalışıldığı malûmdur.»

´Mükellefler hakında haddi icab eden fi´ller, mümeyyiz çocuklar hak­kında ta´ziri müstelzim olur.

Kezalik namaz gibi, oruç gibi dinî vazifelerini ifaden veya yazı, ilim, sanat gibi şeyleri öğrenmeden kaçınan mümeyyiz çocuklar müna-sib bir veçhile ta´zir edilebilirler. Keşşafül´kma.)

Bir hadisi şerifde buyurulmuştur. Yani : çocuklarınıza yedi yağlarına girince na­maz kılmaları için emr ediniz, on yaşlarına girince de onları namaz kıl­mamalarından dolayı düğünüz.

Bu döğmek ise te´dib ve tehzib tarikiyledir, ukubet tarikiyle de­ğildir. Çünkü ukubet, cinayet iktiza eder. Çocukların fi´lleri ise cinayet­le mevsuf olmaz. Bedayi. [43]

Ta´zirlerin Mücrimlere Göre Mertebeleri :



850 - Hâkimler, ta´zir hususunda hem cürümlerin mahiyetle­rini, hem de mücrimlerin mevkilerini, istidatlarını, mükerrer ceraim as­habından olub olmadıklarını nazarı dikkate alırlar.

Filhakika pek hafif cürümler ile ağır cürümlerin cezaları müsavi olamıyacağı gibi her nasılsa kendilerinden bir cürüm, bir kusur zuhur etmiş olan namu-s ve fazilet, mürüvvet ve diyanet sahibi olan kimsele­rin cezalariyle bir takım sefih, ceraime münhemik, mürüvvetden ve iz­zeti nefsd´en mahrum kimselerin cezaları da müsavi olamaz. Çünkü ceza vermekden asıl maksad, zecr ve inzicardan, mücrimin intibahına, ıslahı haline hizmet etmekden ibaretdir. Nâs ise bu gibi hususlarda mütefavet kabiliyetde bulunurlar. Bazı kimseler, en cüz´î bir tekdirden, bir ihtar* dan pek ziyade sıkılırlar, büyük bir mahcubiyet ve nedamet his ederek hallerini İslaha muvaffak olurlar. Bir takım kimseler ise en ağır haka­retlerden, çok mühim cezalardan bile matlûp derecede müteessir olmaz­lar.

Binaenaleyh ta´zir cezaları, hâkimlerin ictihadlarına havale edilmi§-dir. Beşeriyetin o garib haleti ruhiyyesini göz önünde bulundurmaya mecbur olan hâkimlerin verecekleri ta´zir cezalarında mücrimlerin hal­lerini, cürümlerin mahiyetlerini nazardan uzak bulundurmamaları hik­met ve maslahat muktezasıdır.

851 - : Fukahai kiramdan bazılarının beyanına göre ta´zirler, şa­hıslara nazaran şu dört mertebeye ayrılır :

(1) : Eşrafül´egraf hakkındaki ta´zirdir ki, mücerred ilâm -sure­tiyle yapılır.

(2) : Eşraf hakkındaki ta´zirdir ki, bilvasıta ilâm suretiyle veya mahkemeye celb edilerek muvaceheten ihtar suretiyle yapılır.

(3) : Evsatı nâs hakkındaki ta´zirdir ki, hem mahkemeye bil´celb ihtar suretiyle, hem de habs suretiyle yapılabilir.

(4) : Ehissa hakkındaki ta´zirdir ki, hem mahkemeye bil´celb ih­tar suretiyle, hem de habs ve darb suretiyle yapılabilir. Istılahat kısmı­na müracat!..

852 - : Yukarıdaki mertebelere riayet edilmesi, gerek hukuki ilâ-hiyyeye ve gerek halkın hukukuna karşı büyük bir cüret gösterilmeme­si takdirindedir. Fakat ulemadan, şürefadan, ekâbirden sayılan zatlar­dan büyük bir ma´siyyet, sâdır olduğu veya darb´ve şetm gibi mürüv­vete münafi, şerefi izaleye bais, nâsın hukukuna raci bir cürmü zuhur etdiği takdirde haklarında başka suretle de ta´zîr icrası lâzım gelir. Zey-lei, Bedayî. [44]

Ta´ziri Müstelzim Cürümler :



853 - : Ta´sirin tarifinden de anlaşıldığı veçhile hakkında şer´an mukadder bir had, muayyen bir ukubet bulunmayan herhangi bir ma´-siyet, her hangi bir cürüm, ta´ziri müstelzim olur. Bu ma´siyet ve cü­rüm, ister âmme haklarına, maslahatlarına ve ister hassa haklarına müteallik olsun. Başka bir tabir ile bunlar, ister Allah Tealânın huku­kuna ve ister insanların hukukuna karşı irtikâb edilmiş bulunsun. Her­hangi dinî bir vazifeyi bilâ maziretin terk etmek gibi. Ve her hangi bir insana haksız yere fi´l ile veya sıdk ve kizbe mütehammil bir kavi ile eza ve cefada bulunmak gibi. Bedayî. Şafillere ve Hanbelîlere göre bir cürümden dolayı ta´zir icra edi­lebilmesi için ocürüm mukabilinde keffaretde bulunmamalıdır. Keffare-Li icab eden bir cürümden dolayı ayrıca ta´zir lâzım gelmez. Maahaza Şafiîlerce bazı ma´siyyetler vardır ki, mukabillerinde keffaret bulundu­ğu halde yine ta´ziri müstelzim olurlar. Müzahir veya ramazan günün­de saim bulunan bir müslimin refikasiyle mücameatde bulunması gibi. Tuhfetül´muhtac.}

854 - : Ta´ziri müstelzim cürümler pek çokdur. Bahusus bir ceza kanununun başlıca muhteviyatım teşkil edecek olan aşağıdaki cürüm­ler, mahiyyetlerine göre muhtelif derecelerde ta´ziratı müstelzim olur.

855 - : «Mukaddes zatlar hakkında fena tefevvühatdan, mübarek makamlara karşı hürmete münafi harekâttan, şer´î hükümler ile mizaha cür´etden münbais cürümler.»

Meselâ : enbiyai izamdan, sahabei kiramdan, sadâtdan, veya ule­ma ve sulehadan bir zat hakkında fezahati İisaniyyede bulunulması, ve­ya bir mâbed duvarının nâpak bir şey ile kirlendirilmesi, yahut bir iba­det vecibesiyle istihzaya cüret gösterilmesi, mücaseri hakmda darb ile, habs ile, veya her ikisiyle veya daha başka bir suretle ta´ziri müstelzim olur. Haniyye, Feyziyye, -Ali Efendi Fetvaları.

856 - : «Diyanete, ahlâka, umumî âdaba muhalif hareketlerden ileri gelen cürümler.»

Meselâ : Ramazanı şerifde bilâ mazeretin alenen nakzi siyam eden mukim bir mü.slüman ta´zire müstahik olur.

Kezalik : afyon gibi, esrar gibi mükeyyefatdan birini istimal ede­rek nâs arasında sarhoş bir halde görülen veya çıplak gezmek gib: bir suretde. âmmenin terbiyesine, huzuruna münafi çılgınlıklarda bulunan kimseler hakında ta´zir icra edilir. Hindiyve.

857 - : «Halk arasında işaa edilen bid´atlerden mütevellid cü­rümler.»

Mübtedün haline bakılır: Eğer itikadı küfre müeddî değilse islâm hukukundan tamamen müstefid olur. Şu kadar var ki, bid´atini halk arasında neşre çalışır da bu hareketine nihayet vermezse bundan dolayı hakkında ta´zir icra edilir. Fakat itikadı küfre müeddî ise islâm camia­sından tamamen hariç kalır. Gulati. Revafiz gibi. Reddül´muhtar.

858 - : «Veliyyüremrin meşru emirlerine, tevcihlerine, islâm hü­kümetinin rahatı âmmeyi temin için mevzu kanunlarına, nizamnamele­rine muhalefetten mütehassil cürümler.»

Meselâ : veliyyül´emr tarafından usulü dairesinde bir kimseye tev­cih edilen bir ciheti kabul etmeyib bu yüzden bir fesad zuhuduna sebe-´biyet verenler, habs ve nefy gibi ta´zir cezalarına müstahik olurlar.

Kezalik : muhik olan bir veliyyülemrin aleyhinde şeref ve şanını kıracak yalanlar neşrine çalışan ve halkın rahatına sebeb olan nizamatı haleldar etmek için nâsı fitne ve fesada sevk eden kimseler aiyaseten katil suretiyle ta´zire müstahik olurlar.

Kezalik : onu on bir buçukdan ziyadeye muamele ile akçe verilmi-ye, diye veliyyül´emr tarafından sâdır olmuş bulunan bir emre rağmen ziyadesiyle muamele yapanlar, zecr ve men ile ta´zîre istihkak kazan­mış olurlar. Netice, Abdurrahim Fetvaları.

859 - : «Hâkimlere vesair devlet memurlarına karşı haksız yere vuku bulan hürmete münafi veya hakaret ânıiz harreketlerden, sözler­den ve bir vazife ehlinin vazifesini ifa etmesine mani olmakdan müte­vellid cürümler.»

Meselâ : iki şahıs, ayni lâfızlar ile müşatemede bulunsalar, meselâ: biri diğerine habis demekle o da «Sensin» dese aralarında takas hâsıl olur, artık biribiri aleyhine ta´zir iddiasına kalkışamazlar. Fakat böyle bir müşateme mahkemede hâkimin huzurunda vuku bulsa aralarında ta­kas husule gelmez, belki mahkemeye karşı ihtirama münafi hareketde bulunduklarından dolayı ikisi de ta´zir olunur.

Kezalik : Bir muvazzaf hatibi hutbe okumakdan ve nâsı cuma na­mazından men´e kıyam eden şahıs hakkında ta´zir lâzım gelir. Hindiy-ye, Feyziyye.

860 - : Mürafaai meşrua zımnında mahkemenin dâvetine ademi icabetden husule gelen cürümler.»

Meselâ : vuku bulan davete rağmen nafakaya müteallik bir şer´î murafaa için mahkemeye gitmekden imtina eden veya başkasının git­mesine mani olan kimse, ta´zire müstahik olur. Şu kadar var ki, bu hu-susdaki temerrüdü hâkim inindinde sabit olmak lâzımdır. Ali Efendi Fetavâsı.

861 - : Yalan şahidlik ve muhbirlikden ve yalan yere yemin et-raekden münb´aia cürümler.»

Meselâ ber hayat olan bir kimsenin vefatına dair bir mahkemedo yalan yere şahadetde bulunan şahıs, ta´ziren teşhir edilir.

Bu, İmamı Azama göredir. İmameyne göre böyle bir gahıs, teşhir­den sonra habs ve darb ile de ta´zir olunur. Bedayî, Reddi Muhtar.

862 - : Resmî´ makamlara hakikat hilâfına ihbarda, gamazlıkda, curnalcılıkda bulunmakdan mütevellid cürümler.»

Meselâ : onun bunun hakkında bazı cürümler isnadiyle zabıtaya gammazlıkda bulunan kimse, bundan men ve şediden ta´zir olunur. Bu­nu itiyad etdiği takdirde kati bile olunabilir. Ali Efendi Fe tavası.

863 - : «Memuriyet nüfuz ve vazifesini suiistimalden ileri gelen cürümler.»

Meselâ : Devlet malım ihtilâsda bulunan bir memur, vazifesinden tard edilerek hakkında başka türlü ta´zir de yapılabilir.

Kezalik : idaresine memur olduğu halka bed muamelede bulunan bir kimse, ta´zir ile vazifesinden azl edilir.

Kezalik : uhdesine havale edilen hizmetlerde hükümete hiyanet eden, bu hususda ahalinin zulmen akçelerini ahb duran, hâkim tarafın­dan yapılan tenbihlerden mütenebbih olmayıb mezalimi âdet edinen bir memur da - fesada saî olduğu cihetle - veliyyüFemrin emriyle ta´­ziren kati edilebilir. Hindiyye.

864 - : «Salâhiyyet ve me´zuniyet hilâfına sıfatı resmiyye göste­rilerek sahtekârlıkda bulunmakdan mütevellid cürümler.»

Meselâ : tahsildarlık sebebiyle bir köy ahalisinden sahte makbuz mukabilinde vergi toplamış olan bir şahısdan almış olduğu akçeler istir-dad edilmekle beraber hakkında ta´ziren ceza da tertib edilir.

Kezalik : haiz olmadığı bir sıfatı, bir nisbeti kendisine izafe ederek bu yüzden başkasının hakkını istihfaf eyleyen, meselâ : seyadetle alâka­sı olmadığı halde şürefaya mahsus alâmeti takınarak seyadet iddiasın­da bulunan bir kimse, habs suretiyle ta´zire müstahik olur. Behcetül´fe-tava.

865 - : «Rişvet alıb vermekden ibaret cürümler.»

Meselâ : Her hangi bir işi terviç için rişvet alan bir memur ile rişvet veren şahıs, ta´zire müstahik olacağı gibi hâkimlere vesaireye rişvet va­sıtası olub halkın haklarını ibtala çalışan kimseler «de şiddetli bir ta´zir ile uzun müddetli bir habs cezasına müstahik olurlar. Abdurrahim Fe-tavâsı.

866 - : «Devletin aleyhine, âmmenin zararına çalışmakdan, cemiyet hayatıı.ı ´.alükeye c işürmekden, casusluk yapmakdan mütevellid cürümler.

Meselâ : harbîler zahire, barut gibi şeylerin satılması veliyyül´-emr tarafından men edildiği halde bunları satmaya cüret eden kimseler, zecr ve ta´zire müstal -k olurlar.

Kezalik : islâm ticaret gemilerinin denize açıldığını ve teveccüh et­diği semti korsanlara veya harb zamanında düşmanlara haber vermeği itiyad eden bir zimmî hakkında kati suretiyle ta´zir cezası verilebilir.

Kezalik : halkın odun ihtiyacına tahsis edilmiş olan cibali mübahe-deki ormanları yakan kimseler de ta´zir edilirler.

Kezalik : harbîlere casusluk eden, onların önlerine düşüb islâm bel­delerini bastıran kimseler de veliyyül´emrin emriyle kati edilirler. Behce, Abdurrahim fetvaları.

«(Küffare casusluk eden bir müslim, Ibni Ukayle göre ta´ziren kati edilebilir. Kadıya göre bu casus, Zülhey´e ise hakkında unf ile muamele yapılır. Başkası ise ta´zir olunur. Hanbelîlere göre bu hususda veliyyül-emr, siyaset tarikine sülük eder, hazm ve ihtiyatda bulunur. Keşşafül´-kına.)

867 - : «Umuma tahsis edilmiş olan yerleri işgalden münbais cü­rümler.»

Meselâ : Bir köy halkı için mezarlık olmak üzere tahsis edilen bir mahalde kendileri için bina yapanlar, ta´zire müstahik olurlar, yapdık-ları binalar da kaldırılır,

868 - : «Halk arasında fesada say etmekden mütevellid cürüm­ler.»

Meselâ : tehdidini ikaa kadir olub da bazı kimseleri, onu bunu öl­dürmeğe veya onun bunun mallarını sirkat ve gasbe cebren sevk etmek-de bulunan bir şahıs, tekerrür eden bu cürümlerinden dolayı siyeseten katil suretiyle ta´zire müstahik olur. Ali Efendi.

Kezalik : hür insanları idlâl ederek harice satan kimseler, bunu iti­yad etmiş oldukları takdirde ta´ziren katle, itiyat etmemiş oldukları tak­dirde de habs ve darb cezasına müstahik olurlar.

Kezalik : muhabbet vesaire için en´am veya bazı havas okuyarak büyü yapmaya cüret eden ve bu suretle bazı ailelerin inhüâline, bazı kimselerin mutazarrır olmalarına, çalışanlar da bu hareketlerinden ne­damet izhar etmeden derdest edilseler - âmme zararlarını izale hikme^ tine mebni - ta´ziren kati edilebilirler. Behce.

869 - : «Devletin meskukatını taklid ve tağyirden, kalbazanlık-dan mütevellid cürümler.»

Meselâ : Meşkûk ve tam altunları kırkıp nâs arasında neşre çalı­şanlar, şıaüecıı ta zır ne uzun muaaette haDse musıaniK oiuriar.

üezalık : tur zamanca muayyen Dir mıkdar üzerine rayıo olan al­tınların veaaır akçelerin bu miKüardan ziyaaeye anz ve itası, veııyyür-emr taralından men edilmiş iken Duna munalefetde bulunulması, şıudet-h ta´ziri müstelzim olur. Behce.

Kezaiik ; bakırdan kuruş ve saire yapıp bunları temvihle ağartan ve üzerlerine hükümet sikkesi elfazını darb ederek «meşkuk gumüa.-dür» diye halkı aldatan kimseler hakkında şedid bir ta´zir ile medıd bir habs lâzım gelir. Netice,

870 - : «Halka hiyle ve tezvir etmekden ve bir takım resmî ev­rakı, veaaiki, ilâmları tahrif eylemekden mütevellid cürümler.»

Meselâ : Namaz, oruç gibi dinî vazifelerin vaktinde yapılmaması için halka gayri meşru telkinatda bulunan bir kimse, şedid bir ta´zire müstahik olur.

Kezaiik : bir mahkemeden verilmiş olan bir ilâmda bazı tahrifler vücude getiren, sahte mühür tatbik eden bir kimse, şiddetli bir suretde ta´zir edilerek salâhı hali zahir oluncaya kadar habs ve zecr edilir, Tatar Haniyye, Abdurahim.

871 - : «İstifası hükümete aid olan bir hakkı alâkadar olanların kendi kendilerine istifaya kıyam etmelerinden münbais cürümler.»

Meselâ : Vuku bulan bir kazfden dolayı icab eden haddi kazfi biz­zat makzuf, istifa edecek olsa ta´zire müstahik olur. Meğer ki, kazifi mahkemeye tevdi etmesi mümkün olmayacak bir mevkide bulunmuş ol­sun. Kaaıyye, Hindiyye.

872 - : «Hiyleli iflâsdan, dolandırıcılık dan, mümataîadan müte­vellid cürümler.»

Meselâ : bir şahsın mücerred alacaklılarını mutazarrır etmek üze­re kendisini hilafı hakikat olarak müflis bir halde göstermesi «hiyleli iflâs» dan ibaretdir. İşte böyle bir hiyleye tevessül eden herhangi bir gahıa, ta´zire müstahik olur.

Kezaiik : mümatıl olan, yani : borcunu vaktinde vermek isteme­yen her hangi bir şahıs da alacaklının talebiyle habs edilebilir. Böyle bir mumatilin habs edilmesine mani olmak isteyenler de ta´ziren habse müstahik olurlar. Şu kadar var ki, mümataiamn sübutu lâzımdır.

Bir mumatilin fakrı hali sabit olursa sebili tahliye edilir. Yüsri. borcunu vermeğe iktidarı anlaşılırsa borcunu Ödeyinceye kadar habsi devam eder.

Medyun, fakrı hali, iflâsı hakkında, dayin de onun yesari hakkın­da beyyine ikame edecek olsa dayinin beyyinesi tercih olunur. Bedayi,

Camiül´füsuleyn, Ali Efendi, Hacr ve ikrah mebhasine de mmaceat!..

873 - : «Alış verişe vesair muamelâta fesad kanşdirmakdan mü-tevellid cürümler.»

Meselâ : sattığı bir malın aybını saklayan, icare ve nikâh gibi mu amelelerde tedlisde, hakikate muhalif beyanatda bulunan kimseler, ta´-s;re müstahik oi ,rlar.

Kezaiik : ihtisab nazırının ~ alâkadar memurların narh vazetmiş olduğu emteayı ziyade fiyatla satanlar, ta´zire müstahik olurlar. Hat­tâ bey ve şırada vesair muamelelerde halka zarar ve nizamı memlekete halel vermek müstemirren âdetleri olub fesada saî bulundukları sabit olan kimslerin ta´ziren kati edilmeleri de caizdir. Tatarı Haniyye, Ibnİ Nüceym Fetavâsı.

874 - : Zimmîlere, muahidlere eza ve muahede ahkâmını ihlâlden münbais cürümler.»

Meselâ : bir zimmîye seb ve şetm eden veya bir müste´meni öldü­ren veya bir islâm devletinin yapdığı muahedeye rağmen gayri müslim bir milletin memleketine giderek gasb ve gâretde bulunan herhangi bir müslüman, muhtelif derecelerde ta´zir cezasına müstahik olur.

Muahede hükümlerine muhalefet, islâm hukukunca bir gadirdir. Gadirden ve sureten, mâ´nen gadre müşabih umurdan taharruz ise bir vecibedir, işte bu vecibeyi ihlâl, bir ma´siyyetolduğundan ta´ziri müs-telzim olur, muahidlerden bu veçhile alınan malların da kendilerine iade­si lâzım gelir. Siyeri Kebir, Reddül´muhtar.

875 - : «Tegailübden, şekavetden münbais sürümler.»

Meselâ : mütegallibeden bir şahıs, bir kimseyi haksız yere zincir? vursa veya habs etse habse ve ta´zire müstahik olur.

Kezaiik : şakavetle meşhur olan bir şahıs, halini ıslah edinceye ka­dar habs olunur. Bulunduğu beldede müikü mevcud ise fesadından âciz kaian halkın müracaatı üzerine nefyi cihetine gidilmez, belki şerrini iza­le için habsi ile iktifa edilir. Hindiyye, Reddi Muhtar.

876 - : «Halkın parasını ellerinden almak için kumar gibi, şu´-bedebazlık gibi memnu - haram vasıtalara müraceatden mütevellid cü­rümler.»

Meselâ : -fıkhı Şafiî ve Hanbelîde beyan olunduğu üzere - ku­mar oynayanlar veya lehviyyat kabilinden şeyler ile veya yalanlardan müteşekkil güldürücü hikâyelerle veya yılan gibi zehirli hayvanları elde tutmakla yahut ateşe vesaireye atılmak gibi şu´bedebazhkla para ka­zanmaya çalışanlar, ta´zire müstahik olurlar.

877 - : «Sersericesine yaşayıb halka mütemadiyen eza vermekden münbaia cürümler.»

Meselâ : Sözleriyle, fiillerile, hattâ sui nazarlariyle halka daima eza vermekle maruf olan kimseler, bu hallerine nihayet vermedikleri tak­dirde ıslahı hal edinceye kadar habs edilirler.

«(Bunların nafakaları, Hanbelî fukahasının beyanına nazaran bu habs müdaetince beytülmal tarafından temin edilir. Maliki fukahasına göre de kendilerinin nafakalarına kâfi malları bulunmadığı takdirde bey­tülmal tarafından infak edilirler. Şayed beytülmalde de bunu temine kâ­fi bir şey bulunmazsa bunların nafakaları zengin olan müslümanlar ta­rafından temin edilir. Velev ki o müslümanlar, bu mücrimlerin beldele­ri ahalisinden olmasınlar. Çünkü müslümanlar, bir cesed mesabesinde-dirler, bunların bîr uzvu müteellim olunca diğer uzuvları da bu teellüme = bu acıya iştirak eder.

878 - : «Emniyeti suiistimalden, hiyanetden münbais cürümler.* Meselâ : Kendisinetevdi edilen bir emaneti ketm veya tağyir eden

kimse, ta´zire müstahik olur.

Kezalik.: bir vakıf müessesesinin emvalini suiistimal eden bir mü­tevelli, ta´zire müstahik olub vazifesinden azl olunur.

879 - : «Teşhiri silâhdan, darb ve mudarebe hâdiselerinden müte-vellid cürümler.»

Meselâ : Bir kimseye karşı kati veya cerh kasdiyle kamasını veya bir silâhını teşhir ederek hücum eden bir şahıs ta´zir suretiyle habs ve darbe müstahik olur.

Kezalik : kendi babasını veya herhangi bir kimseyi döğen şahıs, şedid bir ta´zire istihkak kazanmış olur.

Kezalik : biribirini döğen, iki şahısdan ikisi hakkında da ta´zir lâ­zım gelir. Bu döğmeler, mütefavit olacağından bunların arasında takaj hâsıl olmaz. Bu ta´zir ibtida, bu döğmeye ilk başlamış olan şahıs hak­kında tatbik edilir. Hidaye, Dürrül´muhtar, Ali Efendi Fetavâsı.

880 - : «ikraha mukarin memnu fiilleri irtikâbdan münbais cü­rümler.»

Meselâ : Bir şahıs, tehdidini ikaa muktedir bir kimsenin, meselâ : bir hükümdarın cebir ve ikrahına mebni birisini haksız yere öldürse mücbir kısasa, o şahıs da ta´zire müstahik olur.

Mükreh olarak gayri meşru mukarenetde bulunan bir şahıs hak­kında da ta´zir lâzım gelir. Çünkü birşahıs, kendi canım kurtarmak için başkasının hayatına, namusuna tecavüz edemez. Şu kadar var ki, ikrah, onun hakkında esbabı muhaffifeden olmakla cezası ta´zire inhisar eder. Mebsut, Tatar Haniyye.

881 - : «Suya, taama_ zehir veya müskir bir madde katmakdan, ilâç yerine zehir vermekden mütevellid cürümler.»

Meselâ : bir kimseyi öldürmek maksadiyle taamına zehir katan veya bir kimsenin malım elinden almak için içeceği balşerbetine sar­hoşluk veren bir şey ilâve eden şahıs, şiddetli bir ta´zire müstahik olur aldığı bir mal var ise o da elinden alınır, kendisi de salâhı zahir olunca­ya kadar habs olunur. Abdurrahim fetavâsı.

882 - : «Iskatı cenîn hâdiselerinden mütevellid cürümler.» Meselâ : bir gebe kadını döğüb veya korkutup da kendisinden he­nüz hilkati belirmemiş, muzga halinde bir et parçasının düşmesine se­bebiyet veren şahıs, şiddetli bir suretde ta´zir ve habs ile te´dib olunur. Abdurrahim.

Şayet düşen parça, hilkati belirtmiş bir ceninden ibaret bulunursa, bunun sukutuna sebebiyet veren şahıs hakkında ta´zirden başka «gur-re» denilen nakdî ceza da lâzım gelir. Iskatı cenîn bahsine de müraceat!.

Kezalik : ebelik iddiasında olan bir kadın, kadınlara iskatı cenîn için deva verib iskatı cenine sebeb olduğundan başka bazı kadınların da helakine sebeb olub bu şeni füli mutad etmekle nâsa zararı olsa bu fi´-linden veHyyüremrin emriyle zecr ve men olunur, itaat etmezse tediH bir emri meşru olur. Mecmuai cedide.

883 - : «Kısas ve diyeti müstelzim olmayacak bir veçhile vukua gelen kati ve cerh cinayetlerinden münbais cürümler.»

Meselâ : Kendi kölesini kati eden kimse, şiddetli bir ta´zire müs­tahik olub zindanın en fena yerinde habs edilir.

884 - : «Kati hâdiselerinde gösterilen muavenetlerden ileri gelen cürümler.»

Meselâ : bir kaç kimse, bir şahsı kati etdikleri halde bazı kimseler, bu cinayete tamamen iştirak etmeyib bu canilere muavenetde bulunsa­lar şedid bir ta´zire ve salâhları zahir oluncaya kadar habse müstahik olurlar. Abdurrahim Fetavâsı.

885 - : Başkasının eşyasını, ebniyesini istihlâk ve ihrakdan, ölü­lerin kefenlerini soymakdan, ölüleri kabirlerinden çıkanb yakmakdan münbais cürümler.»

Meselâ : bir kimsenin hanesini veya ekinlerini yakan şahıs hakkın­da hem zaman, hem de ta´zir lâzım gelir.

Kezalik : mevtanın kefenlerini soyan kimseler, imamı Azama gö­re ta´zir suretiyle cezalandırılırlar. .

Kezalik : bir köyde hastalık olmakla veya «cazu oldu» diyerek ölü­leri mezardan çıkanb yakan kimseler, şedid ta´zir ile habs cezasına müs­tahik olurlar. Abdurrahim fetavâsı´. t

Ancak bir kasaba makberesinde zuhur edib mazarratı görülen tevatüren sabit olan - cazuyı kabrinden çıkararak başını kesmekde ve eğer zaran bununla da mündefi olmazsa yakmakda bir beis görülmemiş dir. Ebussuud fetavâsı.

886 - : «Kadınları, kızları iğfalden, kaçırmakdan ibaret cürüm­ler.»

Meselâ : bankasının karısını bil´iğfal hanesinden çikarıb kaçıran veya başkasına tezvic eden veya başka bir memleKete gönderen şahıs, salâhı hali zahir oluncaya veya ölünceye kadar habs suretiyle ta´zir olu­nur.

Kezalik . bir kadını veya bir kızı hanesinden cebren kaçıranlar da bu veçhile şiddetli bir ta´zire müstahik olurlar. Kaçırılan kadın veya. kız, iade edilmedikçe veya ölmedikçe bunları kaçıranların habisden çık­malarına müsaade edilemez. Hindiyye, Ali Efendi. Hanbelîlere göre de kadınlara, erkeklere delâlet eden kavadlar, şid­detli bir darb suretiyle ta´zir teşhir olunurlar.

887 - : «Gayri meşru nikâhlardan, mukarenetlerden ve şeni fii.-lerden münbais Cürümler.»

Meselâ : Kendisine nikâhı caiz olmayan, kocası başka bir diyarda bulunan bir kadın ile teehhül eden bir erkek, ta´zire müstahik olur, ara­ları da tefrik olunur. Behce.

Kezalik : bir müslüman kadını, bir gayri müslim ile evlense arala­rı tefrik ve kendileri şiddetle ta´zir olunur. Ali Efendi Fetavâsı.

Kezalik : Behîmeye, meyteye tekarrüb eden kimseler, ve birbiriyle sihakda bulunan kadınlar ta´zire müstahik olurlar. Ali Efendi.

Kezalik : haddi icab etmeyen bir fi´li şeni - bir livata, iki tarafın muvafakatiyle vaki olduğu takdirde her ikisi hakkında da şedid bir ta´-ziri müstelzim olur. Hattâ bu gibi mukarenet cürümlerinden dolayı ve­rilecek ceza, darb suretiyle olan ta´zirlerin son haddine kadar tatbik edilmesiyle olur.

Bu hadisede cebir bulunduğu takdirde yalnız mücbir olan taraf hakkında bu veçhile ta´zirt cezası tertib edilir. Böyle bir hareketi itiyad eden bir şahsın siyaseten katli de caizdir. Netice Behce.

888 - : «Mevzii töhmetde bulunmakdan, mazînnai töhmet olmak-dan mütevellid cürümler.»

Töhmet, müttehemin haline veya bazı karinelerin, delillerin mevcu­diyetine göre zaaf veya kuvvet kesbeder.

îsnad edilen töhmet, sabit olmadıkça müttehem hakkında kazaen bir muamele yapılamazsa da ta´zir carî olur, habs ve kefalete rabt gibi bazı idarî ve ihtiyatî tedbirler alınabilir.

Binaenaleyh feseka meclisinde bulunan bir kimse, bil´fi´1 fişka işti­rak etmese de ta´zire müstahik olur.

Kezalik : kati ile veya sirkat ile veya bu gibi diğer bir cinayetle müttehem olan eşhas hakkında habs suretiyle ta´zir icra edilir. Bahr. Reddi Muhtar.

889 - : «Nâ tamam kalmış bazı memnu fiillerden mütevellit cü­rümler.»

Meselâ : sirkat maksadiyle bir hanenin duvarını delerek veya bir kapının kilidini açarak içeriye girib de bir takım eşyayı toplamış olduğu halde derdest edilen bir mücrim hakkında habs ve darb suretiyle ta´zir icra edilir. Hattâ bu gibi sirkat hâdiselerinde dayak ile yapılacak ta´zir, son haddine kadar tatbik edilir. Çünkü haddi mucib sebeblere müşabih olan ta´zîr esbabı, ta´zirin o hususdaki en çok mikdarını müstelzim olur.

Nehb ve garet cürümleri hakkında da hüküm böyledir. Reddi Muh­tar. Abdurrahim Fetavâsı. Sirkat bahsine de müraceat!.

890 - : «Hicab âver tarizlerden, harf endazlıklardan münbais cü­rümler.»

Meselâ : halkın çoluk çocuğuna taarruzdan hali olmayan ve ona buna şetmeden herhangi bir şahıs, şiddetli bir ta´zire müstahik olacaŞı gibi onun bunun hakkında afif olmadıklarını israb edecek suretde ta´-rizlerde, kinayelerde bulunan kimse de ta´zire müstahik olur. Haniyye, Hindiyye.

891 - : «Eghas hakkında lisanen veya kitabetle vuku bulan se´o ve şetimden, şer´an haram, örfen ardan madud olan herhangi bir fi´li ihtiyarîyi isnaddan ve halka eza veren sair memnu ef´al ve akvalden mütevellid cürümler.»

Meselâ : salih, mürüvvet sahibi bir kimseye : kâfir, musrik, veya sârik diyen şahıs, ta´zire müstahik olur.

Kezalik : babasına kavlen veya filen eza eden veya evlâdına seb ve şetm eyleyen veya çocuklarına şarab içiren bir şahıs ta´zire müsta­hik olur.

Kezalik : onu bunu gıybet eden veya elleriyle, gözleriyle, kaslariyle yaptığı işaretlerle halkı müteezzî eyleyen kimseler, ta´zire lâyık olurlar. Şu kadar var ki, gıybetden dolayı ta´zir icrası, gıybet edijen kimsenin bundan haberdar olub dâvada bulunmasiyle meşrutdur.

Kezalik : bir kimse hakkında seb ve şetmi havi olarak yazdığı bir varakayı bir mahalle ta´lik veya bir vasıta ile halk arasında neşr eden şahıs hakkında ta´zir ile beraber istifai kusur lâzım gelir.

Kezalik : bir müslüman veya zimmîye : «Fâcir, fâcire» diyen veya muhsen olmayan bir müslümana veya zimmîye «Zanî, zaniye» diyen kimae, darb suretiyle ta´zir olunur. Hattâ bu darb, bu nevi ta´zirin had­di âzami olan otuz dokuz veya yetmiş dokuz darbeye kadar gidebilir.

Kezalik : bir zimmîye lanet eden veya haksız yere sille vuran kim­se de ta´zire müstahik olur. Hindiyye, Fethülkadir, Dürri Muhtar.

«(Hanbelîlere göre : zimmîye kazf = zina isnad eden bir müslim hakkında ta´zir lâzım gelir. Bu ta´zir, hakkullah olduğundan zimmînin iskatiyle de sakıt olmaz.

802 - : «Seb ve şetmi, ezayi mucib sözlerin nida veya isnad su­retiyle istimalinden münbais cürümler.»

Şöyle ki : her lisanda bir takım tabirler vardır ki, bunlar seb vo şetmi müstelzimdir. Ezcümle : şerir, zalim, hain, habis sefih, muhan nes, me´bun, fahişe, kahbe, lûtî, deyyus, karteban, ibni fâcire, ibni fâ-sika, bire kahbe, bire fâcire, haramzade, zaniyeier me´vası, hırsız ya­tağı, kâfir oğlu, zındık, mübtedî, rafızî, yahudi, nasranî, adüvvullah putperest, bînamaz, yalancı şahid, lâşey, ebleh, nees, nâpâk, köpek, hın­zır, şeytan, akilürriba, şaribülhamr tabirleri bu kabildendir.

Binaenaleyh bu tabirlerin bir şahıs hakkmda nida - hitap sure­tiyle istimaliyle isnad suretiyle istimali müsavidir, mücarisi hakkında ta´ziri icab eder.

Meselâ : bir kimseye hitaben «ey zalim!, ey fâcir!.» denilmesiyle «sen zalimsin, sen fâcîrsin» denilmesi arasında fark yokdur.

Şu kadar varki, ayak takımı sayılan bazı eşhas, kendi aralarında köpek, hınzır, çingene gibi tabirleri biribirine isnad etmekden çekinmez­ler. Bu yüzden bir âr duygusiyle müteezzî olmazlar. Artık onlardan bi­ri hakkında bu son tabirlerden birini* kullanmak, ta´ziri müstelzim ol mıyabilir. Bu hususda örf de nazara alınır, bazı sözler, bir kavmin ör­fünde seb ve aetm sayıldığı halde diçer bir kavmin örfünce sayılmiya-bilir. Fethülkadir, Hindiyye, Abdurrahim.

893 - : «Zevciyet hukukuna ademi riayetden husule gelen cü­rümler.»

Meselâ : zevcesini haksız yere döğen veya zevcesine «kahve» diye şetm eden veya kendisine hayzi veya nifası halinde tekarrüb eyleyen bir kimse, ta´zire müstahik olur.

Kezalik : kocasının meşru emirlerine itaatsizlik eden, kocasının rı­zası hilâfına olarak bilâ zaruretine harice çıkan veya icab eden tahareti ifadan veya tezeyyünü ittihazdan kaçınan bir kadm da ta´zire lâyık olur Zeyleî, Ali Efendi Fenavâsı.

894 - : «Zaruretsiz yere halkın esrarını hetk veya bir fahişeyi, yani : müstehcen bir hâdiseyi işaa etmekden mütevellid cürümler.»

Meselâ : fışkı kaplı olan bir şahsa «fâsık» diyen kimse, ta´zirt; müstahik olur, ta´zirden kurtulmak için o kimsenin fışkını isbat etmek istese beyyinesi dinlenilemez. Çünkü halkın fışkını zaruretsiz yere teş­hir caiz değildir. Maahaza iddia edilen fısk, tcvbe ile mürtci.. ohnusj da, olabilir. Artık bu hususdaki cerhi mücerred, makbui olamaz.

Şu kadar var ki, ta´ziri icab eden fena bir hâdise, âdabı utnumiyoye münafi, âmmenin zararına raci olur da bu muayyen ´hâdiseyi isbatda âmmenin menfaati bulunursa bunun hakkındaki beyyine, dinlenilir ve bu babdaki cerh, bir cerhi mücerred sayılmaz. Fethül´kadir, Reddi Muh­tar, Hindiyye. [45]

Ta´ziki Müstelzim Cüki Mlekin Sı´kkti Sübutu



895 - : Ta´ziri ica beden cürümler, sair hukuki ibadda old-ığu gibi ikrar ile, beyyine ile ve yeminden nükû´ İle sabit olacağı gibi hâ--kinıin ıtUlaiyle de sabit olabilir.

Meselâ : bir şahıs, ta´ziri müstelzim bir cürmü, meselâ yalan yere şahadetde bulunmuş olduğunu itiraf etse ta´zire müstahik olduğu sabit olur.

896 - : Ta´zir hususunda iki erkeğin şahadeti kâfi olduğu gibi bir erkek ile iki kadının şahadetleri de kâfi olur. Bu hususda şahadet aleş-şehade de caizdir. Kadının kadıya mektubu da muteberdir.

Kezalik : hukuki ilâhiyyeye müteallik bir hususdan dolayı icab eden bir ta´zirde müddeî = muhbir de şahid sifatiyle dinienilebilir.

Maahaza hukuki ilâhiyyeye aid bir ta´zir hususunda âdiî bir zatın şahadeti de kâfi görülebilir. Çünkü bu, ihbar kabilindendir. Hukuki ibad-da ise muhbir, müddei makamında olduğundan kendisinin şahadeti caiz olamaz. Bedayî, Nehri Faik.

897 - : Ta´ziri mucib bir hareketde bulunduğu iddia edilen şah­sın bu hususda kendisine teklif edilen yeminden imtina etmesi, o hare­ketde bulunduğunu "itiraf demekdir. Şu kadar var ki, ta´ziri müstelzîm hâdise, hukuki, ilâhiyyeye aid ise bunda müttehem, istihlâf olunamaz

898 - : Ta´zir için yemin lâzım gelen hususda hâkim, «senin üze­rinde iddia edilen hakkı tazirin bulunmadığına yemin et» diye mütte-heme emr eder. Müttehem de o veçhile yemin eder. Yoksa : «Ben fülân kimse hakkında şöyle demedim, meselâ : ona fâsik diy hitab etmedim» diye yemin etmez. Zira dediği söz, doğru ve binaenaleyh ta´ziri gayri calib olduğu halde bunu isbatdan âciz bulunmuş olabilir.

899 - : Hâkimin ıttılaına gelince bu da ta´ziri müstelzim bir cür-me hâkimin bizzat vâkıf olmasından ibaretdir. Şu kadar var ki, bu cür-mün hukuki ilâhiyyeye = âmme masalihine müteallik olması lâzımdır. Hukuki ibade müteallik cürümlerde ise şahsî dâva lâzım geldiğinden hâ­kim, muttali olduğu böyle bir.cürümden dolayı kendi kendine ta´zir ic­rasına kıyam edemez, Mebsut, Fethül´kadîr, Redül´muhtar. [46]

Ta´ziri İkameye Salahiyetli Olan Zatlak



900 - : Ta´ziri icab eden bir cürüm, gerek hukuki ilâhiyyeye ve gerek hukuki eşhasa müteallik olsun bundan dolayı tatbik edilecek ta´-zir cezasını ikame ve istifa salâhiyeti, ilk evvel veliyyüremre, sonra *da onun naibleri olan hâkimler ile «vülâti cerâim - vülâti mezalim» denilen memurlara aiddir. Şu kadar var ki, hukuki ilâhiyyeye müteallik olub henüz irtikâb edilmekde bulunan bir ma´siyetden dolayı münasfb, hikmete muvafık, fesada gayri bais bir tarz ile ta´zirde bulunmaya her rnüslüman salâhiyetdardır. Çünkü bu, maruf ile emr, münkirden neby, fesadı izale kabilinden bir vecibedir. Böyle bir fûnalığı def ve izaleye her müslim, n*-ru hakim tarafından mezundur. ´hadisi şerifi buna bir delildir.Haşiyei Şilbî.

901 - : Bir kimse, kendi zevcesiyle veya maharimindon biriyle veya bir ecnebiyye ile bir şahsın gayri meşru bir halde mücameatde bulunduklarım görünce sayha ile veya darb ile bu fâzihaya mani ol­ması İcab eder. Hattâbu suretle mani olamadığı takdirde bu cinayete birriza mücaseret eden şahsı Öldürebilir, bundan dolayı kendisine bir zaman lâzım gelmez, bu maktule -- karabetleri var ise - varis de ola­bilir. Elverir ki bu cinayet, ikrar ile veya beyyine ile sabit olsun. Maa-mafih kendi zevcesiyle veya mahremiyle birriza yapılan gayri meşru mücameatden dolayı zani ile zaniyeyi sayha veya darb etmeksizin de öldürebilir. Bahri Raik, Reddi Muhtar.

902 - : Ta´ziri müstelzim bir cürüm ve ma´siyet, icra edilib bit­miş olduğu takdirde artık efradın ta´zir icracına kıyama salâhiyetleri kalmaz. Bu salâhiyet, yalnız veîiyyül´emr ile naiblerine aid olur. Çünkü yapılıb bitmiş olan bir cürüm hakkında efradın nehy ve izalesi muta­savver değildir. Bu hususda mahza ta´zir vazifesi kalır ki, bu da ark­tiğimiz gibi- yalnız veîiyyül´emr ile naiblerine aiddir. Hattâ bu halde halkı ta´zire kıyam eden kimsenin salahiyetli makam tarafından ta´zir; lâzım gelir. Fethül´kadir, Hîndiyye.

903 - : Hukuki eşhasa müteallik cürümlerden dolayı icab eden ta´zire gelince: bunu ikame etmek salâhiyeti de yalnız veîiyyül´emr ile naiblerine aid bulunmakdadır. Çünkü böyle şahsî haklardan dolayı dâ­va bulunmadıkça ta´zir cihetine gidilemez. Dâva ise ancak resmî \bir makama ikame edilebilir.

Maafaaza ta´zir keyfiyetini, tarafeynin muvafakatiyle hakeme tov di etmek de caiz görülmüşdür. Zeyleî, Şilbî.

Bir de bir kimse, mücrimin emir ve nzasiyle hakkında ta´zirde bu

lunsa artık bu ta´zir hâkimin yapacağı ta´zir yerine kaim olur. Bahr1 Raik.

904 - : îsaei edeb ve hacet zamanında mevlânın memlûkünü, zev­cin zevcesini, muallimin talebesini te´dib maksadiyle ve hafif bir tarzda ta´zire salâhiyeti kabul edilmişdir. Bu hususdaki ta´zir, bir vecibe değil, belki icrası mubah bir salâhiyet olduğundan selâmet şartiyle mukayyed-dir.

Binaenaleyh bir kimse, kendi memlûkünü, veya zevcesini veya ta­lebesinden birini te´dib ve ta´zir fahiş suretde döğecek olsa ta´zire müs-tahik olur ve bunun neticesinde döğülen zevce veya talebe ölse diyet itası da lâzım gelir, ihtiyat, bunu muktezîdir. Bu mesele, îmamı Âzam ile İmam Şafiîye göredir.

«(İmam Mâlike göre bir baba veya bir muallim, çocuğu galibi ah­vale nazaran te´dib ve ıslah maksadiyle döğer, binaenaleyh bu döğme neticesinde çocuk ölse bundan dolayı üzerine diyet zaman lâzım gel­mez. Minehül´celîl.)

(Şafiîlere göre dayakla ikame edilen bir ta´zir neticesinde mücrim ölse diyetim veliyyül´ernr zamin olur. Çünkü bu ta´zir, te´dib içindir itlaf için değildir. Telef vuku bulunca ta´zirin fevkine çıkılmış olduğu anlaşılır. Şer´i şerifde ise hiç bir kimse için muhabat yoktur, bu husus­da ahadi nâs ile İmamül´müslimîn müsavidir.

Yine Şafiîlere göre bazı kimseler hakkındaki ta´zir, bir fitneyi mu-cib olacak gibi ise veliyyül´emr, ondan sarfı nazar edebilir. Hattâ mas­lahat, bu ta´zirin terk edilmesinde görülürse bunu terk vacib olur. Tu-fetül´muhtac, Haşiyei Şirvanî.) [47]

Ta´zîrtn Ne Veçhile Tatbik Edileceği :



905 - : Ta´zir meselesi, esasen veîiyyül´emr ile naiblerinin takdi­rine, içtihadına bağlı bir meseledir.

Meselâ :- bir hâkim, bir mücrim hakkında kanaatine, içtihadına gö­re hareket eder, mücrimin halini, cürrnün mahiyetini nazara alarak on göre ta´zirin muhtelif nevilerinden yalnız birini veya bir ikisini birlik -de tatbik eder. Şayed ta´zir, dayak suretiyle yapılacak ise darbelerin, adedi, bu hususunda tayin edilen azamî haddi tecavüz edemez. Fakat bu darbeler, hudud darbelerinden daha şiddetlice olur,

906 - : Darb suretiyle ta´zirde şiddet, iki suretle tasavvur olun-makdadır.

Şöyle ki : bazı fukahaya göre bu darbeler, mücrimin yalnız bir uz­vuna, meselâ : yalnız arkasına vurulur, azasına tefrik edilmez. Meğer ki, darbelerin mikdarı, son haddine baliğ olsun veya hepsinin bir uzva vurulmasiylf. tt-lef vukuundan korkutsun. O zaman tefrik cihetine gidi­lir. Bir mücrime ptu2 dokuz değnek vurulması

Diğer bazı fukahaya göre de bu ta´zir darbeleri, mücrimin - yüzü, kafası, ve tenasül uzuv gibi muhataralı âzası müstesna olmak üzere - muhtelif uzuvlarına vurulur. Şu kadar var ki, bu, hududdaki darbeler­den binnisbe daha ziyade elem verecek bir halde bulunur. Çünkü hu-dudda yalnız zecr değil, teklifi zünüb mânası da vardır. Ta´zir ise mü-cerred zecr ve men için yapılır. Bu gayenin husulü ise ta´zir darbeleri­nin şiddetlice olmasiyle temin edilebilir.

907 - : Darb suretiyle olan ta´zirde mücrimin üzerinden yalnız kürk - içi pamuklu hırka - gibi kalın elbisesi çıkarılır ve kendisi ayak-da olarak döğülür.

Bazı zatlara göre bu darbelerin adedi, bir siyaset muktezası olmak üzere yüzden ziyade de olabilir. Her halde adalet dairesinde olması lâ­zımdır.

908 - : VeliyyiU´emr veya naibi tarfından hakkında ta´zir veya had icra edilen şahıs, bu yüzden vefat etse demi heder olmuş olur. Çün­kü bu zevat, bu vecibeyi ifa etmekle mükellefdirler, bunların bu husus-daki mükellefiyet ve memuriyeti, selâmetle mukayyed değildir.

Bu, İmamı Âzam ile imam Mâlike ve İmam Ahmed ibni Hanbele göredir-. Fethül´kadir, Bahri Raik, Tebyînüt´ hak ayık.

«(İmam Şafiîye göre bu vefat takdirinde ta´ziri îfâ eden zat, diyet-itasına mecbur olur. Nitekim yukarıda da tasrih edilmiştir.)

(lr:am Mâlik ile İmam Ahmede göre darb suretiyle ta´zirde müc­rim, oturmuş bir halde bulunur. Elmuğni.) [48]

Ta Zir İle Hudud Arasındaki Farklar :



909 - : Ta´zir ile hudud arasındaki başlıca farklar, şunlardan iba­re tdir:

(1) : Ta´zir cezasını tatbik, bunun nev´ini, mikdarmı tayin veliy-yül´emrin reyine müfavvezdir. Bunu dilediği ve münasib gördüğü veç­hile tertib eder. Hudud ise mukadderdir^ muayyendir. Bunlarda ziyade ve noksan cari olamaz.

(2) : Ta´zir, bir te´dib olmak üzere mümeyyiz çocuk hakkında da tertib edilebilir, hudud ise edilemez.

(3) : Ta´zir, şübhe ile sakıt olmaz, bazı karinelere ve alâmetlere mebni icra edilebilir. Hudud ise şübhe ile sakıt olur.

(4) : Ta´zir, müruri zaman ile sakıt olmaz. Hudud ise sakıt olur.

(5) : Ta´zirde erkekler ile beraber kadınların da şahadetleri mak­buldür. Şahadet aleşşehade ve kitabülkadî ilel´kadî de makbuldür. Hu­dudda ise bunlar makbul değildir.

(6) : Ta´ziri müstelzim hâdiseye şahadet edenler, tezkiyeye havale edildikleri takdirde müttehem habs edilemez. Çünkü habs, zaten ta´zircen iuaretdir. Bınaenaleyn henüz cürm sabit olmadan müttehemin habsı muvaiiK olamaz, rluaudda ise müttehem teznıye esnasınaa nabs edi­lebilir,

(7) ; Hukuki ibade aid ta´zirlerde mücrimden kefil alınması, bil-ittifak caizdir. Meselâ : hakkında darb ile veya şetm ile tecavüz olunan kimse, bu hâdiseyi isbat için beyyine ikame edeceğini dermeyan etse müttehem üç güne kadar kefalete rabt edilebilir. Çünkü eşhasın huku­kunda tevsik için kefalet carîdir. Hudud hususunda ise ketıt alınması müetehidler arasında ihtilâtiı bir meseledir.

(8) : Hukuki ibade müteallik bir ta´zir, tevbe ile sakıt olmazsa 6? mücerred hukuki ilâhiyyeye raci bir ta´zir, tevbe ve nedamet ile sakıt

olabilir.

(9) : Ta´ziri müstelzim cürümlerden dolayı, sulh ve ibra cereyan edebilir. Şöyle ki cürüm, hakkullaha müteallik ise hâkim, mücrimin halini nazara alır, mürüvvet ve diyanet sahibi bir zatdan her nasılsa böyle bir ma´siyet sâdır olduğuna muttali olunca yalnız ilâm veya na­sihat ile iktifa eder, fazla ta´zir hususunda müsamaha gösterir, o ma´­siyet, tekerrür etmedikçe habs ve darb gibi bir veçhile ta´zir cihetine gitmez. İşte bu, bir nevi afüvdür.

Cürm, hukuki ibade müteallik ise bu takdirde bundan mutazarrır, müteezzî olan kimse muhayyerdir, dilerse mücrimi afüv edebilir veya onunla bir bedel mukabilinde veya bilâ bedel musalehada, ibrada bulu­nabilir. Çünkü bu, bir cürmi şahsî olduğundan bundan mutazarrır, mü­teessir olan kimsenin kendi hakkını iskat etmeğe veya - manevî bir zarar mukabilinde maddî tazminat kabilinden olmak üzere - bir riza bir bedel alarak dâvasından vaz geçmeğe salâhiyeti vardır. Ve bu ci­hetle ta´zir hakkı, kısas ve saire gibi mevrus olur.

(10) : Ta´zir hususunda şefaat kabul edilebilir. Hududda ise ge-faat caiz değildir. VelivyüTemr, şefaate, mebni had ikamesini terk .ede­mez.

(11) : Hukuki ibade müteallik ta´zir hakkındaki ikrardan rücu, sahih değildir. Çünkü bu ikrara hakkı şahs! tallûk etmişdir. Hududı hâ-lisede ise ikrardan rücu, şahindir.

(12) : Darb suretiyle yapılan ta´zirde darbelerin adedi binnisbe az, şiddeti ziyadecedir. Hududda ise bilâkis darbelerin adedi ziyade, gidişti

noksandır.

(13) : Ta´zir cezası, veliyyüremr ile büyük ümera ve hükkâm ta­rafından tatbik edilebileceği gibi valii ceraim tavafından da tatbik edi­lebilir. Kezalik zevç, zevcesi hakkında ve mevlâ, memîûkü hakkında ve her müslüman, bilfil yapıldığını gördüğü bir ma´aiyetden dolayı usu­lü dairesinde ta´zirde bulunabilir. Hudud ise yalnız veliyyül´emr ile hâkimler tarafından ve büyük salâhiyeti haiz olan ümera tarafından tat­bik edilir.

(14) : Hukuki ibade müteallik ta´zir cezalarında tedahül carî de­ğildir. Binaenaleyh bir kimse, bir şahıs veya müteaddid şahıslar hak­kında ta´ziri müstelzim kavlen veya fi´len mükerrer cürümlerde bulun­sa bunlardan dolayı ayrı ayrı ta´zirlere müstahik olur. Hududda ise te­dahül carîdir. Bedayî, Reddül´muhtar.

«(Hanbelîlere göre ta´zirler, mutlaka hukuki ilâhiyyedendir. Bina­enaleyh ta´zirlerde tedahül cereyan eder. Şöyle ki : mahza hukukuüa-ha müteallik ma´siyeüer, teaddüd edince - bunların nevileri müttehid olsun olmasın - yalnız bir ta´zir ile iktifa olunur. Bir ecnebiyyeyi de-feat ile takbil etmek veya bir ecnebiyyeyi takbü, diğer bir ecnebiyyeyi de lems etmek gibi.

Hukuki ibade aid cürümlere gelince bu cürümlerde de muhtelif ol­sun olmasın ve ta´zir hakkına mâlik olanlar, müteaddid bulunsun bulun­masın yine bir ta´zir ile iktifa edilebilir. Bir şahsa veya bir cemaate müteaddid defalarda bir lâfz ile veya bir defada müteaddid lâfızlar ile şetm etmek gibi. Çünkü ta´zirden maksud olan te´dib, bu bir ta´zir ile hâsıl olabilir.

Ta´zirlerin afüv ile sukut edib etmiyeceği meselesi ise Hanbelî fu-kahası arasında ihtilaflı bulunmuşdur. Keşşafül´kma.) [49]

Velayeti Ceraimin Mahiyyeti Ve Vülâtî Ceraimin Vazifeleri



910 - : Velayeti ceraim; halk arasında tahaddüs eden cürümler, yolsuz hareketler hakkında idarî, siyasî bazı zecri tedbirler ittihazına me´zuniyet ve salâhiyetdir ki, buna «velayeti mezalim» de denir.

Velayeti**ceraimi deruhde. eden zata «valii ceraim, valü mezalim» unvanıverilmişdir. Bu gibi zevatın memur oldukları müesseseye «divanı mezalim» namı verilir. Bu zevat, bir nevi müddeiumumiler, müstantik-ler, zabıta memurları mesabesi ndedirler.

911 - : Velayeti ceraim ashabının bağlıca vazifeleri, şu veçhile hülâsa edilebilir :

(1) : Kazf ile, halka seb ve şetm ile müttehem şahıslar hakkında tahkikat icrası ve bu hususda bazı kimselerin isticvab ve istintakı ve icabına göre tevkifat ve tahliyei sebil icrası.

(2) : Fuhş ve sirkat gibi bir cürüm ile müttehem olanların ahva-rinlere ve delillere nazaran töhmetin kesbedeeeğİ kuvvet ve zaafa göre mua­meleye müsaraat ve ona göre´ zecrî tedbirler ittihazına kıyam.

(3) : Mürim görülenleri- hallerini tahkik ve keşf, şübheleri katı ve izale için -- ihtiyaten tevkif.

(4) : Töhmetin kesbettiği kuvvete binaen cinayetlerini itiraz etme­leri için müttehemleri darb suretiyle ta´zir.

(5) : Şer´î hadlerin icrasiyle münzecir olmayan mükerrer ceraim erbabını - hallerini ıslah edinceye kadar habs.

(6) : Töhmetin anlaşılmasına medar olmak için müttehemlere ağır ca yeminler tevcih.

(7) : Mücrimleri muahaze ederek samimî suretde tevbekâr olma-larına sayü gayret.

(8) : Hâkim huzurunda şahadetleri muteber olmayacak kimsele­rin bile adetleri çok olunca malûmatlarına müracaat.

(9) : Aralarında mücadele ve muhasame zuhur eden eşhası muha­keme ve müatebeye kıyam, aralarını ıslaha ikdam, çirkin hareketlerde bulunan eşhası teşhir vesaire.

912 - : Bir kısım vülâti mezalim de vardır ki, salâhiyetleri daha vasidir. Bunların kadrleri celîl, emirleri nafiz, mevkileri pek yüksek bu­lunur. Bunlar, devlet memurlarının, meselâ valilerin, beytülmal memur­larının ve sair devlet işlerinde müstahdem olanların ahvalini, icraatını tedkik ve teftişe çalışırlar, bunların yolsuz hareketlerini tashihe, hak­sız yere aldıkları şeyleri sahiplerine redde, kanunların ve divanların hü­kümlerine riayet etmelerine temine ikdam ederler, bir mütezallim, bir müşteki bulunsun bulunmasın.

Velhâsıl : valii ceraimin vazifeleri, kazaî olmakdan ziyade idarî, ahlâkî ve siyasîdir. El´ahkâmüssultaniyye. [50]

İhtîsab Müesseseleri Ve Siyaseti Şer´îyye :



913 - : îslâm hukuki cezaiyye teşkilâtında bir de «ihtisab =´ his-be» memurluğu vardır ki, buda bir nevizabıtai belediyye ve ahlâkivye mahiyyetindedir. Bu memuriyeti haiz olan zata : «Muhtesib» denir. Sı­fatı memuriyetine de «velayeti hisbe» adı verilir ki, vazifeleri pek mü-tenevvidir.

914 - : Muhtesibler, menşurlarında yazılmadıkça hükme salâhi-yetdar olamazlar, yalnız idarî, içtimaî, iktisadî bir takım işlere ve me­selâ : alış veriş muamelelerine, fırtınalı ve gayri miisaid zamanlarda gemilerin denizlere açılmamasına, veya bu gibi nakil vasıtalarına isti-ablarmdan ziyade yük yüklenilmemesine nezaret eder, terk edildiği za­hir olan maruf ile emr, irtikâb edildiği görülen münkeratdan nehy vaz. fesini ifaya çalışırlar.

915 - : Muhtesibler vesair bazı idare âmirleri Örfe nazaran uir takım tedbirler ittihaz ederler ki, bunların bu husuadaki ictihadlarına birer «içtihadı örfî» namı verilir.

916 - : îhtisab müessesei, ahkâmı kaza ile velayeti mezalim ah kâmı arasında bir vasıta vücude getirmiş bulunur.

Muhteşiblerin mevkii, hâkimlerin mevkii gibi hükümden, nısfetden = temini adaletden ibaret değildir. Belki memleket dahilinde nizâm ve intizamın bozulmamasına, memnuat ve muharremat denilen şeylerin irtikâb edilmemesine nezaretden, rehberden ibaretdir.

917 - : Muhtesibler, bilhassa borç hususunda gösterilen münuı-talelere, yolları ihlâl edecek inşaata, alış verişlerdeki hiyleye, tedlîst meydan vermemeğe çalışırlar, zahir olan münkeratdaı muharremat: şer´İyyeden dolayı ta´zir icra ederler.

918 - : Muharrematı şer´iyye, başlıca şu iki kısma ayrılır :

(1) : Nefislerin ve beşerî şehvetlerin icrasına mütemayil bulundu­ğu bir kısım memnuatı şer´iyyedir ki, .bunların hakkında dünyevî uku betler, ta´zîıier vaz ve tayin olunmuşdur, Gayri meşru mukarenetler gibi.

(2) : insanların icrasından tab´an müteneffir bulundukları menv nuatdır ki, bunların hakkında - dünyevî müeyyideye lüzum görülme­diği cihetle yalnız uhrevî vaîd mevcuddur. Habais denilen nâpâk şey­leri yemek gibi.

919 - : Siyasete gelince bu, fukahanın ıstılahınca ta´zirden, yani haddin dününde bulunan te´dib ve cezadan ibaretdir ki, icabına göre da­yak ile, habs ile vesaire ile yapılır. Bu halde siyaset ile tâ´zir müteradif demekdir. Bu cihetledir ki, «Kitabı ta´zir, ahkâmı siyasetiyyesi müte-keffiidir» denilmişdir.

Maahaza siyaset, bir noktai nazara göre de ta´zirden eamdır. Me­selâ : ta´zir, mutlaka bir cürm mukabilinde tatbik edilir. Siyaset ise ba-zan bir cürm mukabilinde olmaksızın da tatbik edilebilir. Mücrim olma­yan bir şahsın mücerred âmme masalihi mülâhazasiyle bulunduğu bel­deden başka bir beldeye nefy ve nakl edilmesi gibi.

tşte siyasetin bu eam olan mahiyyetine nazarandır ki, siyaset mef­humu, fıkıh kitablarında: «veliyyüTemrin raiyyei üzerindeki emir ve nehyi», «âdaba, mesaliha, intizamı emvale riayet için mevzu kanun», «insanları dünya ve ahiretde necatlerine badi olacak bir yola irşad iÜ beşeriyetin salâhına çalışmak.» diye tarif olunmuşdur.

920 - : Beşeriyetin salâh ve intizamı için şeriati islâmiyyenin ka­bul ve iltizam etdiği bir kısım yüksek ahkâma «siyaseti şer´iyye» denimişdir.

Diğer bir itibar ile siyaseti şer´iyye, şer´i mugallazdan, yara ; hik­met ve maslahata nazaran muamelât ve ukubatda bir şiddet iltizam et-mekden ibaretdîr. Fesad erbabı hakkında veliyyül´emrin tatbikine şer´ an me´zun olduğu kati ve şiddetli ta´zirat gibi.

Meselâ : gayri meşru mukarenetde bulunan bir şahıs hakkmda da­yak ile nefy cezası, mezhebi Hanefiye nazaran cem. edilemez. Fakat maslahat icab ederse siyaseten cem edilebilir.

Kzalik : Bir kimseyi döğmek suretiyle öldüren şahıs hakkında kı­sas cezası lâzım gelmez. Fakat bu suretle onu bunu öldürmeği itiyad et-miğ .olan şerîr bir gahis, şer ve fesadını izale için siyaseten idam edi­lebilir.

921 - : Siyaset mefhumu, islâm hukukunda ve siyaseti şer´iyyeye dair yazılmış kitaplarda bir itibar ile «siyahtı âdile» «siyaseti zâlime», kısımlarına, diğer bir itibâr üe de «siyaseti âmme», «siyaseti hassa» kısımlarına ayrılmışdır. Bunların mahiyyetieri için ıstılah kısmına müra-ceatl.

Hak Tealâ Hazretlerinin kulları için vaz ve tayin buyurmuş olduğu şer´î ahkâmın heyeti umumiyesi «siyaseti âmme» den ibaretdir.

Nehb ve garet gibi, fisk ve fücur gibi memnuata mükerreren cüret edenlerin kahr ve tedmir edilmesi de «siyaseti hassa» dan maduddur.

922 - : Siyaseti şer´iyyeyi tatbik, yalnız veliyyül´emre mahsus de­ğildir, hâkimler de bunu indel´icab tatbike salâh iye tdardır lar.

Binaenaleyh bir hâkim, zina ile müttehemi habs, sirkat ile mütte-henıi darb ve müttehemlere yemin tevcih edilebilir.

Kezaük : bir hâkim, müttehemlerin habsierini temdid, mücrimle­rin cez&larını teşdid, fesad ile müştehir eşhas hakkında beyyineye lü­zum görtilmeksizin ta´z