- Serdar Turgut

Adsense kodları


Serdar Turgut

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
hafiza aise
Fri 8 June 2012, 03:45 pm GMT +0200
Serdar Turgut: Artık Türkiye’nin meseleleriyle ilgilenmek istemiyorum
İbrahim BARAN • 53. Sayı / SÖYLEŞİ


Serdar Turgut yazılarında göründüğü gibi, yazılarında göründüğü kadar. Önünde Michel de Certeau ve New Yorker, dilinde New York ve Amerika...

“Kendi dışındaki hiçbir şeye karşı sorumluluğu bulunmayan, herhangi bir ‘değer’e tâbi olmayan, tutarlı olması gerekmeyen, tek referansı kendi keyif, niyet veya çıkarı olan, bunları da canı istediğinde değiştirebilen, şahane birey…” Alper Görmüş, Yeni Aktüel’deki yazısında Serdar Turgut’u bu ifadelerle değerlendiriyordu. Geçtiğimiz ay ise, aynı konuyu Taraf’ta, “Medyada ‘vasatlığa’ savaş açan yazarın ‘tutarlılık’ sorunu...” başlıklı bir yazıyla tekrar gündeme getirdi.

Bir dönem Akşam gazetesinin Genel Yayın Yönetmenliği görevini yürüten Serdar Turgut’un yanına gittiğimizde bir süredir sözünü ettiği “medyadaki büyük değişiklikler” kadar, Serdar Turgut’un “tutarsızlık” meselesi de aklımızdaydı. Turgut, kendisiyle, “şahane birey” portresiyle ilgili sorularımıza Akşam’da “Alper Görmüş haklı tamamen tutarsızım” başlığı altında yayınladığı yazıdan daha çok ve daha anlaşılır şeyler söylemiyor: “Tutarlı olmanın çok büyük meziyet olduğunu düşünmüyorum.”

Ama Mostar’dan geldiğimizi öğrenince, Serdar Turgut’un İslam’la ve Müslümanlarla olan ilişkisine dair söyleyecek çok sözü olduğunu öğreniyoruz. Turgut, bir yandan bilmezliğini samimiyetle itiraf ediyor, ama diğer yandan reform önerilerinde bulunacak kadar kendine güveni var.

Şu kesin: Serdar Turgut yazılarında göründüğü gibi, yazılarında göründüğü kadar. Önünde Michel de Certeau ve New Yorker, dilinde New York ve Amerika...

“Patronun elinde para varsa, istediğimi yaparım”

Türk medyasında deprem etkisi meydana getirecek önemli gelişmeler olacağından bahsettiniz. Ne gibi gelişmeler öngörüyorsunuz?


Yer değiştirmeler olacak büyük ihtimalle.

Bunu, yeni dönemdeki medya ve gazetecilik düşünceniz bağlamında mı söylüyorsunuz?

Herkes yeniden pozisyon alıyor şu aralar. Pozisyon alırken de herkesin yeni adamlara ihtiyacı olacak. Ben belki bir yere gideceğim, yerime başka bir yüz gelecek. Yeni şeyler olacak.

Uzun bir süredir medya eleştirileri yapıyorsunuz. Türk medyasını yabancı basınla kıyas ediyorsunuz.

Kıyaslamıyorum, olmadığını söylüyorum sadece.

İdealinizde bir dergi, gazete var mı? Nasıl tasarlardınız böyle bir şey olsa?

Patronun elinde para varsa, istediğimi yapardım.

Peki siz bağımsız bir gazete çıkarmak isteseniz, nasıl bir şey tasarlardınız?

Param olsa her şeyi düşünürdüm.

Akşam’da yayın yönetmeni olduğunuz dönemde “Beyaz Türkler için bir gazete tasarladığınızı” söylemiştiniz. Bunu başarabildiniz mi?

Yapabildiğim kadarını yaptım, ama planlarım yarım kaldı.

Neden Beyaz Türkler?

Benim için önemli. Ben kendilerini tanıdığımı hissediyorum. Paralılar, hem eğitimliler. Daha ne isteyeyim? Reklamcılar onları seviyor.

Peki ideolojik olarak?

İdeolojik olarak fazla yok gibi. Onlar homojen bir bütün değiller ki.

Sizin idealinizdeki bir dergi, gazete nasıl olmalı?

Wall Street Journal gibi olmalı gazete. Dergi de Vanity Fair gibi ya da New Yorker gibi olmalı.

New Yorker’da yazsanız nasıl yazılar yazardınız?

Esprili yazılar yazardım. Şimdi şöyle bir projem var, New York hakkındaki kitabımı İngilizce’ye çevirip Amerika’da bastırmak istiyorum. 70’li yıllara çok ilgi var Amerika’da. Ben de o dönemi en iyi bilen insanlardan biriyim. Amerikalılar’dan daha iyi bildiğimi bile söyleyebilirim. Bir de esprili yazdım kitabı. Amerika’da satabileceğini
düşünüyorum. Eğer Hürriyet’i ikna edebilirsem ortak bir şey yapacağız.

New Yorker’ın editörleriyle bir bağlantınız var mı peki?

New Yorker’ın editörünü tanırım. Konuşmuşluğum var, ama herhangi bir bağım yok.

Doğuş Grubu anlaştı galiba…

Büyük bir ihtimalle Vogue’yu yapacaklar, anladığım kadarıyla modayla başlayacaklar ve orada kalacaklar.

New Yorker’ın adı anılmadı zaten.

New Yorker’ı burada yapamazsınız. Çünkü yazı yetiştirecek yazar yok, malzeme yok. New Yorker’ın bir avantajı New York gibi bir şehirde çıkması. New York gibi bir şehri herkes yemeğiyle bilir, eğlencesiyle bilir. New York aslında çok ciddi bir düşünce kentidir. Çok güzel yazarlar, kitaplar, dergiler vardır. Her sene giderim oraya. Sadece kitaplara dokunmak, dergilere bakmak için. Başka değil. Yoksa yemeği, eğlencesi ne olacak! Yaptık, gençliğimiz orada geçti zaten. Onlar bitti, gitti. Oradan besleniyorum. Bakın onları okuyorum hâlâ. Ve çok da güzel fikirler alıyorum hepsinden.

“Tutarlılık meziyet değil”

Son dönemde Alper Görmüş ile karşılıklı yazılarınız oldu. O bağlamda…


Karşılıklı bir şey yapmıyorum. O bana tutarsız filan dedi. Ben tutarlı olmanın çok büyük meziyet olduğunu
düşünmüyorum.

Şu konu çok garip geliyor. Bir yanda Marksizm, bir yanda Ayn Rand; bir yanda Türkiye’nin meseleleri, bir yanda koyu bir sarkazm…


Ama Marksizm’in uygun olduğu alanlar var dünyada. O zaman Ayn Rand olmayabilirim. Heisenberg olmam uygun geliyorsa Heisenberg olurum. İlla kendime şunu şunu deyip kaprisimi bastırmam gerekmiyor.

Bazen çok sorumlu, çok ciddi yazılarınız oluyor. Bazen de çok ironik. Bu sizi rahatsız ediyor mu?

Aslında öyleyim. Ben geçenlerde bir espri yaptım. Bu yazının başında attığım başlıktan bile belli oluyor. Adam neyin ciddi, neyin espri olduğunu ayıramıyorsa zaten okumasın. Öyle okuyucu istemiyorum ki… Toplam sayısı önemli değil. Biraz derinliği olması önemli olan. Yani niteliği. Akıllı olan insanlara yazdığıma inanıyorum ve onlardan da iyi dönüşler alıyorum.

“PKK sorunu nasıl çözülür? Ne bileyim ben!”

Köşe yazarlığının vasatlığını da eleştirmiştiniz. Kafanızdaki ideal köşe yazarı nasıldır?


Bir adam var İngiltere’de. Çok önemli. Çok yükseliyor, iyi şeyler yapıyor. Onu seviyorum. Adı Tyler Brule. Monocle Dergisi’nden. Tüm dünyayı gezip, dünyadaki değişik ülkelerdeki detaylardan trendler çıkarıyor. Onun gibi olmalı. Şimdi gez, gezdiğin yerde yediğini yazma diyorlar ya, çok yanlış. Gazeteciye bir imkân sunacaksın, gezecek ve yediğinden içtiğinden ders çıkarıp insanlara anlatacak. Tabii, insanlar onu kıskanabilir de. Fakir bir insan kıskanabilir ama bu bir risktir. Ben de Tyler Brule’yi kıskanıyorum. Çünkü haftanın iki günü Tokyo’da oturuyor, üç günü Los Angeles’ta. Geri kalan günleri de Londra’da geçiriyor. Ben de öyle isterdim. Evliyim, çocuğum için bir şeyler yapmam gerekiyor. O nedenle burada oturuyorum, okuyorum. Her insan aynı olamaz, ama o insanın aklından da yararlanmak lazım. Öyle olması gerekiyor. Kişiselleştireceksiniz yazılarınızı. Oysa bizde gazeteciler, köşe yazarları hâlâ birbirleriyle uğraşıyor.

Bir de ağır bir tekrar var. Benzer bir yazıyı herkes yazabilir.


Türkiye’nin sorunları hakkında yorum yapmak kadar dünyada saçma bir şey yok. PKK sorunu nasıl çözülür? Ne bileyim ben! Bilmek de istemiyorum. Türkiye’nin sorunları artık beni ilgilendirmiyor.

Türkiye’de herkes çözüm üretmeye yönelik şeyler yazıyor.

Ben çözüm üretmek istemiyorum. İstediğim, o olaydaki insanî boyutun ne olduğunu görüp oradan ilginç gazetecilik çıkarmak. Benden çözüm niye olsun ki? Ben Churchill değilim. Çözüm üretmek zorunda hissetmiyorum
kendimi.

Ama Türkiye’nin düşünen, üreten insanlarından da bir şeyler bekleniyor.

Beklemesinler. Benden gündeminizle ilgili bir şey beklemeyin artık diyorum. İstemiyorum. Ben değişik gazetecilik yapmak istiyorum.

“Gazetecilik okulda öğrenilmez”

Türkiye’de takip ettiğiniz gazeteler ve dergiler var mı?

Daha çok yabancı gazeteleri ve dergileri takip ediyorum. Arada bir ilginç kitaplar bulduğumda onları okuyorum; zor metinleri. Okuduğum kitaplar da, dergiler de hep İngilizce.

Kendinize hedefler koydunuz, size gazeteci olmaya heveslenmiş birileri gelse ve “İyi bir gazeteci nasıl olunur, ne yapmamızı tavsiye edersiniz?” şeklinde bir soru sorsa, ne önerirsiniz?

“Paran var mı?” diye sorarım. Ondan sonra yapsın, sakıncası yok.

O zaman size göre Türkiye’deki gazetecilerin temel sorunu sadece parasızlık.

Maaşlar tabii. Gazete de krizi bahane ederek uzun süre maaş vermedi. İnsanlar maaşlarını alamayınca nasıl çalışacaklar? Ölmezler insanlar; öyle kolay kolay ölmüyor insan. Ama plansızlık, programsızlık, borçlar birikince de, kafanız gidiyor. Ondan sonra da iş yapmanız mümkün olmuyor. Maaşınız yoksa ameliyat da yapamazsınız, gazetecilik de.

Tamam, durum para sahibi olmayı gerektiriyor diyorsunuz. Ancak bunun yanında işin teorik yönü de var. Teorik olarak bir gazeteci nasıl olmalı?


Gazetecilik okullarında gazetecilik öğrenilmez. Bir kere gazeteci olacak kişinin bir konuda bilgisi olacak. Tarih olabilir, sosyoloji olabilir, popüler kültürün dallarından bir tanesi olabilir. Sanatçı olabilir. Ondan sonra atsın kendini; yazı yazmasını biliyorsa, eli kalem tutuyorsa olur. Ne olacak, zor bir şey değil. Sonuçta beyin ameliyatı değil bu!

Siz yeni gazetecilik kavramından bahsetmiştiniz. Ne demek “Yeni Gazetecilik”?

Yeni gazetecilik, eli kalem tutan ve iyi yazı yazan, usta yazı yazabilen insanların muhabirlik yapması. Detayda ilginç bir şey bulacaksınız ve oturup onu haber gibi tatlı tatlı anlatacaksınız. Kısıtlama da olmayacak. Normal haber dilindeki “dedi, öğrenildi, bildirildi” gibi ifadeler yok. “Gördüm, şöyle yaptım, şöyle hissettim” diyeceksiniz. Onların bütününü alacaksınız.

Araştırmacılık ve olayı kişinin kendi gözüyle, diliyle anlatması…

Evet, araştırdıktan sonra kendi şahsi cümlelerinizi kuracaksınız, özgün olacaksınız.

“Gücü eline geçiren baskı yapmayacak”

Türkiye’de bir de dönüşüm süreci yaşanıyor. Karşılıklı anlayış kavramından bahsetmiştiniz yazılarınızda. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?


O karşılıklı anlayıştan bahsedenler birazcık korkudan bahsediyor şimdi. Türkiye muhafazakârlaşıyor. Bununla yüz yüze gelmek lazım. Gelmek istemeseler de gelecekler.

Bu sağlıklı bir süreç mi?

Bu, sürecin nasıl yönetildiğine bağlı. Muhafazakârlıkta yükselen yeni sınıf insanlar, muhafazakâr olmayan Türk insanını ezmeye, yok etmeye çalışırlarsa çok sancılı şeyler ortaya çıkar. Hoş da olmaz.

Ama AK Parti iktidarına kadar Türkiye’de muhafazakârların üzerinde ciddi bir baskı vardı.

Vardı, evet. İnançlarını göstererek yaşamak isteyen insanlara baskılar vardı. Bu baskı, şu an tersine döndü. Demek ki gücü eline geçiren baskı yapmayacak. Devamlı dönüyor bu iş. Tarihte hep böyle olmuştur.