seymanur K
Thu 22 September 2011, 04:48 pm GMT +0200
Senusi Hareketi (1800-1940)
Senusi hareketinin kurucusu Cezayirde doğan Muhammed ibni Ali Es-Senusi'dir. (1787-1859) Muhammed, tahsiline Ceyazir'de başladı. Sonra Fas, Tunus, Libya, Mısır ve Mekke'de öğrenimine devam etti. Mekke'de Hıdıriye tarikatının başında olan Ahmed İbni İdris el-Fasi ile tanıştı ve kısa zamanda tasavvufla yüzgöz oldu. Şeyhin vefatından sonra Mekke'de büyük bir tekke kurarak halkı irşada başladı. Senusi'nin amacı, tahrif edilmiş İslamî Selefi bir anlayışla Kur'an ve Sünnet ölçülerine bağlı kalarak yeniden sahiplenmekti. Bu amaçlarını gerçekleştirmek isterken, kendisinden önce bu yolda çığır açmış olan Ebu Hanife, İbni Hanbel, Gazali, İbni Teymiye ve kendisinden öcne İngilizlere karşı amansız bir mücadele vermiş, Osmanlı bürokratlarını çıkmaza sokmuş Muhammed b. Abdulvahhab gibilerin yollarını izlemişti.
Senusilik hareketi kısa zamanda Cezayir'den Afrika çöllerine, Yemen'den Sudan'a kadar geniş bir toprak üzerine yayıldı. İslam medeniyetinden habersiz olan bir çok bedevi halk, Medine'deki mescid işlevini gören tekkelere ve merkezi bir otoritenin emrine girererek medenileştiler. Böylesine merkezi bir otoritenin potasında eriyen bu bedevi halk, 'bir dost bir post' ilkesiyle yola çıkan tasavvufa değil, Allah'ın dinini hakim kılan cihad mefkuresine bağlı kalarak hareket ettiler. Hatta denilebilir ki, İslam'ın ilkeleri doğrultusunda yaşanan ve tasavvuf diye bilinen hayatla cihadı birleştiren ilk defa Senusi hareketi olmuştur.
Senusiler, sadece içte batılılaşma isteğinde bulunan Mehmed Ali Paşa gibi bürokratlara karşı değil, tüm şer-güçlerle ve bunların önderliğini yapan İngiliz, Fransız ve İtalyanlarla bilfiil savaşa girmişlerdi. Güçleri oranında emperyalizmin bölgedeki çıkarlarına karşı çıkmış ve onlara büyük kayıplar verdirmişlerdi.
1859 yılında Muhammed b Ali es-Senusi ölünce yerine hareketi devam ettirmek için oğlu Mehdi geçti. Babası gibi fedekarlık ve cihaddan başka bir şey düşünmeyen Mehdi, kısa zamanda verdiği uğraşlarla Senusi hareketine güç kazandırdı. Bir çok özel eğitim müfredatları hazirlatarak büyük bir ciddiyetle ayrı ayrı dallarda öğrenciler yetiştirdi. Özellik'e askeri eğitime ağırlık vererek, hareketi harp savunmacı merkezi haline getirdi. Hatta bir çok zaviyeler silah depoları olmuştu.
1900'lü yılların başlarında Fransa, Senusi hareketinden oldukça rahatsız olmuş, Afrika'da bu harekete son vermek için ciddi bir operasyona geçmişti. 1902 de ölen Mehdi'nin yerine Ahmed Şerif es-Senusi geçti. Ahmed Şerif, her taraftan çepeçevre kuşatılmış olan hareketi kültürel alandan fiili alana çekmiştir. Öyleki Şeyh Ahmed, gündüzleri at sırtında müritleriyle savaş taktikleri verirken, geceleri de tekkelerinde nefis mücadelesi veriyordu. Bu yeni liderin önündeki en büyük problem, Avrupa emperyalizmiydi. 1909 da Fransızlara karşı yenik düşen Senusiler, Trablus ve Bingazi'de İtalyanlara karşı mücadele veren Enver Paşa'ya katıldılar. Daha sonra Osmanlı kuvvetleri Enver Paşa komutasında Trablus'tan Balkanlar'a aktarılınca, İttihatçı çetelerin oyununa gelen Senusiler, Devleti Aliye'nin yanında yer almak için İstanbula geçtiler. Şeyh Ahmed'in iyi niyetine bakınız ki, müttefik kuvvetler Çanakkale'ye dayandığında müslüman halkı örgütlemek için Anadolu'ya geçti. Tüm manevi nüfuzunu M. Kemal önderliğindeki Kuvayi Milliye'ye asker toplamak için kullandı. Kemalist hareketin Anadolu köylerinde yayılıp genişlemesine sebep olan Ahmed Şerif, zafer kazanılır kazamlmaz hayal kırıklığına uğradı. Sosyal İslam'a dayandırılması beklenirken, M. Kemal, kendisini zafere ulaştıran iman kuvvetini bir kenara bırakarak devrimlerini gayri İslami, kovulan emperyalist batının fikir ve kültürleriyle donattı. Batının askerleri kovuldu ama, askerleri yerine onlardan daha güçlü ve temelli olan düşünce, fikir, yasa ve kültürü kabul edildi.
Bu olumsuz hareketi gözleriyle müşahede eden Seyyid Ahmed, 1922 de Suriye'ye geçtiğinde Fransız işgali altında bulunan Suriye hükümeti ile Türk hükümetinin birleşmesine yardımcı olmaya çalıştı. Bunu gören Fransızlar, Seyyid Ahmed'i tevkif etmek isterlerken kaçıp Mekke'de Kral Suud'a sağındı. [204]
Tam bu sıralarda yiğit Ömer Muhtar ile Senusi hareketinin ikinci lideri olan Muhammed el-İdris, İtalyan ordusuna karşı kıyasıya mücadele veriyorlardı. Ömer Muhtar, İslam'ın zaferi için 70-11 yaşlarına rağmen 20 yaşındaki bir komutan gibi kendisinden sonra gelenlere ölümsüz bir mesaj bırakıyordu. Asrı Saadet müslümanlarını hatırlatan bu yiğit, namlusunda kalan son mermisine kadar İtalyan sömürgcilerine karşı direnmiş, sonunda darağacına çekilerek izzetle ölmeyi, zilletle yaşamaya tercih etmiştir.
İslami hareket tarihinde bir asır ömrüyle önemli bir yer işgal eden Senusi hareketi, 1932 yılında bütün direnişlerine rağmen merkezi olan Libya'nın İtalyanlarca işgal edilmesiyle dağılmış ve son bulmuştur. Kadın çocuk, genç ihtiyar, insan hayvan demeden ne karşılarına çıktıysa yok etmeye çalışan İtalyan emperyalizmi ve yakın işbirlikçileri, hareketi kırarak bütün bölgeye hakim oldular.
Muhammed Ali Es-Senusi ile başlayan Senusi hareketinin tahlilini yaptığımızda karşımıza öncelikle uluslararası ilişkilerin kaygan temellere oturtulması dikkati çeker. Hareketin liderleri kendi dışındaki hareket ve insanları tanımadan onların yardımına koşmuş ve neticede büyük ölçüde hayal kırıklığına uğramışlardı. İkinci bir husus da hareketi tasavvuf ve tarikat mantığından çıkartmamalarıdır. Radikal anlamda komutanların yetiştirilmemesi ve teknolojik alandaki yetersizlikleri, müstekbirler karşısında maddeten yenik duruma düşmelerine neden olmuştu. Ama diğer yandan hırsızlık ve yağmacılıktan başka bir şey bilmeyen çöl bedevileri hareketin potansiyeliyle İslam'a girmiş, daha önce adı müslüman olmaktan öteye geçmemiş olanlar da ahlaken ve ruhen İslam'a teslim olma seviyesine getirilmişti. Bütün savaşlarda seferber olmuş bu ümmet, zahirde yenilgi içinde görünmüş olsa da, manen muzafferdirler. [205]
[204] A.g.e.
[205] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 233-237.