- Sen infak et o yerini bulur

Adsense kodları


Sen infak et o yerini bulur

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
aysegul999
Thu 6 August 2015, 03:20 pm GMT +0200

SEN İNFAK ET O YERİNİ BULUR

Huriye KARNAP

Temmuz 2015 118.SAYI


Birbirimize karşı güvensizliğimiz öyle bir safhaya vardı ki “Onlar gayba inanırlar, namazı dosdoğru kılarlar, kendilerine rızık olarak verdiğimizden de Allah yolunda harcarlar” (Bakara, 3) ayet-i kerimesinin vurguladığı yardımlaşmayı, ihtiyaç gidermeyi “Acaba aldatılıyor muyum?” kuşkusuyla yerine getirmeyebiliyoruz. Elbette temkini elden bırakmamak gerekir. Lakin yolu yordamı açık bireylere ve oluşumlara karşı yersiz güvensizlik de “İnfak et!” fermanına karşı bizi duyarsız bırakır, unutmamalı!

ASHAB-I KİRAM İNFAKTA ÖNCÜYDÜ

Hicret’in dokuzuncu senesidir ve Tebük Gazası’na çıkılacaktır. Fakat kıtlık ve kuraklığın etkisiyle harp için lazım olan silah ve diğer teçhizata sarf edecek para yoktur. Rasul-i Ekrem (s.a.v), Müslümanları yardıma çağırır. Davete icabet gecikmez. Rasulullah’ın (s.a.v) “Ev halkına ne bıraktın?” sualine muhatap olanlardan bütün serveti olan dört bin dirhem gümüşü elinden çıkaran Hz. Ebubekir (r.a) “Onlara, Allah ve Rasulü’nü bıraktım” diye karşılık verir. Malının yarısını huzura getiren Hz. Ömer (r.a) ise “Size getirdiğimin bir mislini bıraktım” cevabını verir. Ashab-ı Kiram’ın hali vakti yerinde olanları böyle davranmıştır. Elinde sadaka verebileceği bir şeyi olmadığı halde önemsiz de olsa faydalandığı şeyleri “…Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile onları kendilerine tercih ederler…” (Haşr, 9) buyruğundaki gibi tasadduk eden Ulbe b. Zeyd’e (r.a), Rasul-i Ekrem Efendimiz (s.a.v) “Ben, senin sadakanı kabul ettim. Seni müjdelerim. Muhammed’in varlığı kudret elinde olan Allah’a yemin ederim ki sen, sadakası kabul olunanların divanına yazıldın” (Zehebi, Tarihü’l-İslam 2/630) buyurmuştur.
Sahabi hanımların fedakarlığından haber veren Ümmü Sinan ise der ki “Aişe’nin (r.a) evinde Rasulullah’ın (s.a.v) önüne serilmiş bir örtü gördüm. Üzerinde fildişinden bilezikler, pazubentler, yüzükler, halhallar, küpeler, develerin ayaklarını bağlayacak kayışlar ile kadınlar tarafından gönderilen ve Müslümanların savaşa hazırlanmalarına yarayan birtakım şeyler bulunuyordu.” (Salih Suruç, Kainatın Efendisi Peygamberimiz’in Hayatı, 2, s. 577-581)

İNFAK ETMEYEN OLGUNLAŞAMAZ

Her ne kadar bugün kafir veya müşriklerle harp içinde olmasak bile hala ev, giyecek, yiyecek gibi temel ihtiyaçları karşılanması gereken insanlar var. Akabinde ibadet edilecek, ilim öğrenilecek, hayrı yaygınlaştıracak mescitleri, okulları, hastaneleri, kursları, medreseleri vs. inşa etmek, oraların tabii ihtiyaçlarını gidermek, içlerinde hayırlı faaliyetlerin yapılmasını temin etmek sorumluluğunu üstlenecek olan da Müslümanlardan başkaları değil.
Şu halde gerek münferit teşebbüslerle gerekse dernek, vakıf gibi sivil toplum örgütleri aracılığıyla bir mekanın sohbet, namaz ve sair dini vecibeler için tahsis edilmesi, bu mahallerde insanların yardım ve infaka yönlendirilmesine engel değil. Nasıl ki Tebük Gazası için yardıma çağıran Rasulullah’a (s.a.v) “Sizden hiçbir ücret istemeyen kimselere uyun, onlar hidayete erdirilmiş kimselerdir” (Yasin, 21) ayet-i kerimesine dayanarak “Senin işin bize vahyi bildirmek, ihtiyaçlar için yardım istemek değil” denilmediyse günümüzde hayra sarf edilenleri bir araya getirip yerine ulaştıranlar için de ilgili ayet-i kerimeyi aleyhte nazara vermek insaf ile bağdaşmaz. Dahası böyle bir düşünce silsilesiyle hareket edip “Hem Allah’tan, Rasulullah’tan ve Allah dostlarından bahsediyorsunuz hem de camii, medrese, vs. için para topluyorsunuz. Dini metalaştırdınız, ticarileştirdiniz” gibi sonuçlara varanların manevi duyuşlarını kontrol etmesi elzem görünüyor. İnfak etmenin Allah ve Rasulü’nün (s.a.v) övdüğü, teşvik ettiği hasletlerden biri olduğunu unutup yardımlaşma ve dayanışma ruhumuzu kıran böylesi bakış açılarına prim vermektense kalbimize ve ruhumuza infak ahlakını nakşedebilmeliyiz. Ki böylece “Gerektiğinde malından vazgeçemeyenin canından vazgeçmesi mümkün değildir” hakikatini kavrayıp bencillik ve nankörlük vasıflarından kurtulur ve şükredenlerden oluruz.

NİYET HALİS KAZANÇ HELAL OLSUN

İnfak etmeye mazeret üretmediği, gani gönüllü olduğu halde “Duyduğumuz ve gördüğümüz bazı olumsuzluklar nedeniyle, toplanılan yardımların yerine ulaştığından emin olamıyoruz” diyenlerimizin de endişelerini gidermek gerek.
Her şeyden evvel şunu belirtmekte fayda var: Bir ailenin bütün fertleri aynı ahlaka ve anlayışa sahip olmadığı gibi sosyal yardımlaşma gruplarının içinde yer alan her birey de farklıdır. Her ne kadar yüzü Hakk’a dönük bireylerden oluşan dini oluşumlarda kişiler, nefsin illetlerinden arınıp her açıdan kamil olmaya çalışsalar da bu hemen gerçekleşmeyebiliyor. Kimi hayra sarf edileceğinden emin olsa da cimriliğinden vazgeçemiyor kimi mal mülk sevdasıyla türlü hilelere yönelebiliyor. Bu noktada “Görmezden gel” demek ne derece yanlışsa görülen, duyulan birkaç yanlışı genelleyip temiz ahlak sahiplerine suizanda bulunmak da ayrı bir vebaldir.
Gerek infak edenlerin gerekse edilen yardımlara rehberlik edenlerin ortaklaşa sahip olacakları ilk ve en mühim haslet; niyetin Allah rızasında toplanması ve ele geçenin helalinden olmasıdır. Sadaka, bağış, zekat, kurban vs. cinsinden yardımları şahsi menfaatimize kullanmamız istisnasız haram ve kul hakkı olduğu gibi aynı zamanda adına faaliyette bulunduğumuz oluşumların gelirine de haram karıştırmaktır. Şayet madalyonun diğer yüzünde yer alan yardım edenlerden isek “Sadakam, bağışım acaba yerini buldu mu?” vehmine kapılmamak için “Ben sırf Allah Teala’nın rızasını gözeterek verdim. Verdiğimde ne şüpheli ne de haram var” diyebiliyorsak işte o zaman “Şüphesiz ki sadaka veren erkeklerle sadaka veren kadınlar ve Allah’a güzel bir borç verenler var ya (verdikleri) onlara kat kat ödenir. Ayrıca onlara çok değerli bir mükafat da vardır” (Hadid, 18) ayet-i kerimesinin huzurunu içimizde hissederiz.