neslinur
Wed 23 June 2010, 03:27 pm GMT +0200
19- SELÂM VERMEK, EVE GİRMEK İÇİN İZİN İSTEMEK, AKSIRANA KARŞILIK DUÂ ETMEK VE BUNLARLA İLGİLİ MESELELER.. 1
Selamın Fazileti Ve Selamı Yaymanın Emredildiği 2
Selamın Şekli 3
Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu. 5
Selâmın Hükmü. 6
Selâmın Kelâmdan Önce Olması: 9
Selâmın Müstahab, Mubah Ve Mekruh Olduğu Haller. 9
Selâm Verilebilecekler Veya Selâm Verilemeyecekler Selâmı Alınanlar Veya Selâmı Alınmayanlar 11
Kadınlarla Selâmlaşmak: 11
Gayri Müslimlerle Selâmlaşmak: 12
Hasta Bir Gayri Müslim'i Ziyaret Etmek: 13
Çocuklarla Selamlaşmak: 14
Selâmın Edebleri Ve Meseleleri 14
Kişinin Kendi Evine Selâmla Girmesi: 15
Bir Yerden Ayrılırken Selâmlaşmak: 16
Evlere Girmek İçin İzin İstemek. 17
Selâm Üzerinde Çeşitli Meseleler. 19
El Öpmek: 19
Ölünün ve Yolculuktan Gelenin Yüzünü Öpmek: 21
Musafaha = Tokalaşma. 21
Aksırana Duâ Etmek Ve Esnemenin Hükmü. 24
(Bir Yahudi Aksırınca) 28
İnsanı Övmek. 28
İnsanın Kendini Övmesi Ve İyiliklerini Anlatması 30
Önceki Konu İle İlgili Meseleler. 32
19- SELÂM VERMEK, EVE GİRMEK İÇİN İZİN İSTEMEK, AKSIRANA KARŞILIK DUÂ ETMEK VE BUNLARLA İLGİLİ MESELELER
Allah Tealâ buyurmuştur: "Evlere girdiğiniz zaman, Allah katında mübarek olan, Hoş olan bir sağlık dileyişi ile kendinizden olanlara (mü'min-Iere) selâm verin" buyurmuştur[1]
Yine Allah Tealâ
"Bir selâmla selâmlandığımz zaman, ondan daha güzeli ile mukabele edin, yahut aynen karşılığını verin."[2] buyurmuştur.
Yine Allah Tealâ:
"Kendi evlerinizden başka evlere sahihlerinden izin istemedikçe ve onlara selâm vermedikçe girmeyiniz" buyurmuştur.[3]
"Sizin çocuklarınız bulûğ çağına erince, onlardan önceki büyük kardeşleri izin istedikleri gibi izin istesinler (de odalarınıza girsinler)" buyurmuştur.[4]
Yine Allah Tealâ:
"(Ey Peygamber!) Kendilerine ikramda bulunulan İbrahim'in müsa-firlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar İbrahim'in yanma girmişlerdi de selâm vermişlerdi. İbrahim de selâm ile mukabele etmişti" buyurmuştur.[5]
Bil ki, selâmın asli kitab, sünnet ve icmâ ile sabittir. Selâmın münferid olarak meseleleri bir araya toplanmayacak kadar çoktur. Ben İnşa Allah az bölümler içinde selâmın maksadlarını özetleyeceğim. Esası gözetmek, hakka isabet etmek, hidayet ve başarı ancak Allah'ın yardımı iledir.
Selamın Fazileti Ve Selamı Yaymanın Emredildiği
612- Abdullah İbni Amr İbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordu: İslâmin hangi işi sevab bakımından daha faziletlidir? Peygamber (s.a.v): Yemek yedirirsin, tanıdığına ve tanımadığına selam verirsin, buyurdu."[6]
613- Yine Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh), o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den anlatarak dedi ki, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber) Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da (karşılık olarak: Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve rahmetullahi" sözünü eklediler"[7]
614- Berâ' İbni Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar) cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi, haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde sadık kalmayı..."[8]
615- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman birbirinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "[9]
616- Abdullah îbni Selâm'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın (onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece selâmetle cennete girersiniz."[10]
617- Ebû ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayetimizde şöyle demiştir: "Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâmı yaymamızı bize emretti."[11]
618- İshak İbni Abdullah İbni Ebû Talhâ'dan rivayet edilmiştir ki, Tufeyl İbni Ubeyy İbni Kâ'b İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashabdan) Abdullah İbni Ömer'e gider ve onunla sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her esnafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl demiştir: Bir gün Abdullah İbni Ömer'e vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim: Çarşıda ne yapıyorsun? Ahş-verişe durmuyorsun, eşya sormuyorsun, eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de otur-muyorsun? Dedi ki, burada oturup konuşalım. Sonra İbni Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye selâm veriyoruz.[12]
619- Buhârî'nin sahihinde kendisinden yapılan rivayetde demiştir: Am-mar (Radıyallahu Anh) şöyle söyledi: "Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse imanı bütünlemiştir: Kendi nefsinde adalet yapmak, insanlara selâmı yaymak ve kıtlık halinde iken yedirip harcamak."[13]
Biz bu hadisi Buhârî'den başka kitablarda Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yükseltilmiş olarak rivayet ettik.
Derim ki, bu üç cümlede âhiret ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet, Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de istemez. İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin şeye düşürmez.
Âleme selâmı yaymak demek, bütün (mü'min olan) insanlara selâm vermektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek bir kırgınlık sebebi
bulunmaz.
Darlık halinde harcamaya gelince, bu da Allah Tealâya itimadın kemalini ve O'na tevekkülü, müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerim olan Allah Tealâdan dileriz.
Selamın Şekli
Bil kî, selâm vermede en faziletli olan, müslümanın şöyle demesidir:
"Esselâmu ahyküm ve rahmetli'I-Hahi ve berekâtühû"
"Allah'ın selâmeti, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun." Kendisine selâm verilen bir kişi de olsa, böyle çoğul zamiri ile hitab edilir. Karşılık veren de:
"Ve aleykümü's-selâmu ve rahmetuüâhi ve berekâtühû" der ve: "VE ALEYKÜM" atıf vavını getirir.
İlk selâm verenin "Esseiâmu Aleyküm ve Rahmettullahi ve Berekâtühû" demesinin en faziletli olduğunu söyleyen, Kadılar kadısı İmam Ebu'l-hasan el-Maverdi'dir. Bunu "el-Havi" adlı kitabının Siyer bölümünde söylenmiştir. Yine âlimlerimizden imam Ebû Sa'd El-Mütevelli" Cuma namazı" ve diğer bölümlerde bunu söyler.
Bunun delili, Darimî'nin Müsnedinde ve Ebu Dâvud ile Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayet ettiğimiz hadislerdir.
620- îmrân İbni Husayn'den (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, İmrân şöyle anlatmıştır: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Esseiâmu Aleyküm. Peygamber de onun selâmını aldı. Sonra adam oturdu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bu selâm için) on sevab var, dedi. Sonra başka bir adam gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullah, dedi. Peygamber de onun selâmını (aynen) cevapladı. Sonra adam oturdu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): (Bunun selâmı için) yirmi sevab vardır, dedi. Sonra başka biri gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû, dedi. Peygamber onun da selâmını (aynen) cevabladı. Adam oturdu. Peygamber (s.a.v): (Buna) otuz sevab vardır, buyurdu."[14]
Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir. Ebû Davud'un Muaz İbni Enes'-den (Radıyallahu Anh) bir rivayetinde bu ifade üzerine ziyade vardır. Ravi dedi ki: "sonra (dördüncü olarak) başkası gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Mağfiretühu, dedi. Bunun üzerine Peygamber buyurdu: Buna Kırk (sevab) vardır. Sonra dedi: Faziletler bu şekilde olur."
621- Zayıf bir isnadla Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde o şöyle dedi: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eshâbının hayvanlarını güden bir adam v ardı. Peygambere uğrayıp Esseiâmu Aleyke Yâ Resûlellahi, derdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şöyle cevab verirdi: Ve Aleykesselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Rıd-vânühu. (Ve sanada selâm. Allah'ın rahmeti, bereketlen, mağfiretine rızâsı olsun). (Peygambere) soruldu: Ey Allah'ın Resulü! Sen bu adama . öyle bir selâm veriyorsun ki, ashabından hiç kimseye o selâmı vermiyorsun? Peygamber buyurdu: Bu kimse on küsur kimsenin hizmetini başarmaktadır. Ben bunu ne diye yapmayayım?"[15]
Âlimlerimiz demiştir: İlk selâm veren "Esseiâmu Aleyküm" derse, selâm vermiş sayılır. Eğer, "Esseiâmu Aleyke" derse yine selâm tamam olur. Cevap vermeye gelince: Bunun en azı "ve aleykesseîâmu" yahut "Ve Aleykümüsselâmu" sözüdür. Eğer bu sözden "ve" kaldırılır da "Aleyükümsselâm" denilirse kifayet eder; ve cevab sayılır. Allah kendisine rahmet etsin bizim Şafi'i İmamızın tesbit ettiği meşhur ve sahih görüşü budur. Âlimlerimizin çoğunluğu da bu hükme varmışlardır
Ancak âlimlerimizden Ebû Sa'd El-Mütevellî "ETTETÜMME" adlı kitabında bunun kâfi gelmediğini ve selâm için de cevab olmadığını kesinlikle söylemişse de bu söz zayıftır yahut yanlıştır. Bu hüküm kitaba Sünnete ve Şafi'i imamımızın hükmüne aykırıdır.
Kitabdan (Kur'an'dan),delile gelince, Allah Tealâ buyurmuştur: (Melekler, İbrahim'e) Selâm dediler. (İbrahim'de) Selâm dedi.[16] Bu, her ne kadar bizden öncekilerin şeriatı ise de, bizim şeriatımızda da bu sabit olmuştur. O da, daha önce yazmış olduğumuz Ebû Hüreyre'nin hadisidir ki, orada meleklerin Âdem Aleyhisselama böyle kısa cevabları vardır. Çünkü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize haber veriyor ki; "Allah Tealâ (Âdem'e hitaben) buyurdu: Bu hem senin selâm şeklindir, hem de zürriyetinin (gelecek evladlarının) selâmıdır." Bu ümmet de Âdem'in zür-riyetine dahildir. En iyisini Allah bilir.
Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, bir kimse selâma cevab olarak sadece "Aleyküm" derse, cevab olmaz. Eğer "ve" ile beraber,"Ve Aleyküm" denirse cevab olur mu? Burada alimlerimizin iki görüşü vardır: İlk selâm veren eğer "Selâmun Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" derse, iki şekilde de cevab verenin: "Selâmün Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" demesi yeterlidir. Çünkü Cenabı Allah buyurmuştur: "(Melekler) Selâm, dediler. (İbrahim de) Selâm, dedi."
Âlimlerimizden İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, insan selâmı marife (El eki) ile ve nekire ile (EI'siz) söylemekte serbesttir. Fakat elif ve lâl (El) ile söylemek daha iyidir.
622- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: "Peygamber bir söz söylediği zaman, kendi sözü anlaşılsın diye, onu üç defa tekrarlardı. Bir topluma varıp da selâm verince, üç kez selâm verirdi."[17]
Derim ki: Eğer toplum kalabalık ise, böyle selâm vermiş olduğuna hadisi yorumlamak gerekir. Bu meselenin açıklaması ve "EL Havî" kitabının sahibi olan El-Maverdi'nin sözü, inşa Allahu Tealâ ileride gelecektir.
Selâm vermiş ve Sünnet olan selâmı yerine getirmiş olmanın en azı, selâm verilene sesini duyuracak kadar sesi yükseltmektir. Eğer selâm verilen adama selâm duyurulamazsa, selâm söylemiş olmaz. Buna cevab vermek vacib olmaz. Selâma cevab vermenin farziyetini düşürecek sözün en azı, selâm verene duyuracak şekilde ona cevab vermektir. Eğer ona işit-tirmezse, cevab vermenin farziyeti kendisinden düşmez. Bunları Mütevelli ve diğer âlimler söylemiştir.
Ben derim ki, müstahab olan, selâm verilene veya selâm verilenlere açık bir şekilde selâmı duyurmaktır. Selâmı duymalarında şübhe edilirse, ihtiyatlı davramlarak daha ziyade seslenilir. Ancak uyumakta olanların yanındaki ayık insanlara selâm verilince, sünnet olan sadece uyumayanlara duyuracak ve uyuyanları uyandırmayacak şekilde sesi alçaltmaktır.
623- Mikdad'm (Radıyallahu Anh) uzunca anlattığı hadisinde, o şöyle demiştir: "Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sütten nasibini ikram ederdik. Geceleyin gelirdi ve selâm verirdi. Uyuyanı uyandırmazdı, uyanık olanlara işittirirdi. Bana uyku gelmemeğe başladı. İki arkadı-şım ise uyumuşlardı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip önce olduğu gibi selâm verdi."[18] En iyisini Allah bilir.
Alimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin ve İmam Ebû'l Hasan El-Vahidî ve bunlardan başkası demiştir: Selâma hemen cevab vermek şarttır. Eğer geciktirerek cevab verilirse bu cevab sayılmaz. Cevabı terk ettiğinden de günahkâr olur.
Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu
624- Amr İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden, o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemden şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bizden başkasına özenip benzemek isteyen bizden değildir. Ne Yahudilere, ne de Hıristiyanlara kendinizi benzetin. Çünkü Yahudi'lerin selâm vermesi, parmaklarla işarettir. Hıristiyanların selâm vermesi de, el ile işarettir."[19] Ben derim ki, Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz şu hadis:
625- Esma binti Yezid'den rivayet edilmiştir: "Bir gün Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir takımları oturuyorlardı. Peygamber elile işaret edip selâm verdi." Tirmizî bu hadis ha-sendir demiştir. İşte burada Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâm sözü ile el işaretini bir arada yapmıştır, şeklinde hadis yorumlanır. Buna da Ebû Davud'un rivayet ettiğii şu hadis delil olur. Rivayetinde demiştir: "Peygamber bize selâm verdi." Bundan el işaretinden başka selam sözünün bulunduğu manası çıkar.
Selâmın Hükmü
Bil ki, selâm ile söze başlamak sünnettir, müstahabdır, vacib değildir. Selâm kifayet üzere sünnettir. Bir topluluk içinden bir kişinin selâm vermesi yeterlidir. Fakat hepsinin selâm vermesi daha faziletli olur.
Büyük imamlarımızdan El-Kadî Hüseyin Siyer kitabındaki ifadesinde şöyle demiştir: Bizim mezhebimizde kifaye üzere sünnet ancak bu selâm meselesidir. Ben derim ki, Kadı'nın yalnız buna sünneti kifayeyi bağlaması, kabul edilir bir söz değildir. Çünkü âlimlerimiz (Allah onlara rahmet etsin) demişlerdir: Aksırana teşmit yapmak (Yerkamükellah, demek) kifaye üzere sünnettir. Nitekim bunun açıklaması înşa Allah yakında gelecektir. Yine âlimlerimizin çoğu, hatta hepsi demişlerdir.: (Şafi'i mezhebine göre) kurban kesmek, bir ev halkının hepsi hakkında kifaye üzere sünnettir. Bunlardan biri kurban keserse, hepsi için esas ve sünnet yerine gelmiş olur.
Selâma karşılık vermeye gelince: Selâm verilen kimse bir kişi ise, cevap vermek onda kararlaşmış olur. (Cevap ona farz olur.) Eğer kendilerine selam verilenler bir cemaat ise, selâma cevab vermek bunlara kifaye üzere farz olur. İçlerinden yalnız bir kişi selâma karşılık verirse, diğerlerinden günah düşer. Eğer cevab vermeyi hepsi terk ederlerse, günahkâr olurlar. Alimlerimiz böyle söylemişlerdir. Bu açık ve güzel sözdür. Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, kendilerine selâm verilenler dışında bir kişi selâma cevab verirse onlardan cevab verme sorumluluğu düşmez, cevab vermeleri vacib olur. Yabancı olan o kimsenin selâma cevab vermesiyle yeti-nirlerse günahkâr olurlar.
626- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Cemaat halinde olan insanlar bir yere uğradıkları zaman içlerinden birinin selâm vermesi onlar için yeterlidir. Oturanlardan bir kişinin cevab vermesi de kâfidir. "[20]
627- Zeyd İbni Eslem'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Bir toplum içinden bir adam selâm verince, diğerleri için de yeterli olur."[21]
Mektubla Verilen Selâma Cevab Vermenin Vacibliği:
İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli ve ondan başkası şöyle demiştir: bir insan bir insana bir perde yahut bir duvar arkasından seslenip de: Esselâ-mu Aleyke, ey falanca dese, yahut bir mektup yazsa da içinde: Esselâmu Aleyke, ey falanca yahut falancaya selâm olsun yahut bir adam gönderse de: falan kimseye selâm söyle demiş olsa ve böylece mektup veya elçi adama ulaşsa, adama selâmı cevablandırmak vacib olur. Vahidi ve ondan başkası da bunu aynı şekilde anlatmış ve mektubla alınan selâma cevab vermenin vacib olduğunu söylemişlerdir.
628- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana dedi ki, şu Cebrail'dir, sana selâm söylüyor. Ben de: Ve Aleyhisselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu, dedim."[22] Uzakta olan bir kimseye selâm göndermek müstahabdır.
Bir insan bir insana selâm gönderir de, elçi: Falan adamın sana selâmı vardır, derse, hemen tebliği alanın cevab vermesinin vacib olduğunu daha önce söylemiştik. Bununla beraber selâmı tebliğ edene de cevab vermek müstahab olur. Şöyle der:
"Ve Aleyke ve Aleyhisselâm." "Sana da, ona da selâm olsun."
629- Gâlib El-Kattan'dan bir adamın şöyle dediğini rivayet ettik: Babam, bana dedemden şöyle nakletmiştir:
"Babam beni Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem'e gönderip dedi ki: Git Peygambere selâm söyle. Ben de ona gittim ve: Babamın sana selâmı var, dedim. Bunun üzerine peygamber (s.a.v.) Aleykesselâmu ve Alâ ebîkessselâmu (Sana selâm olsun, babana da selâm olsun) dedi."[23]
Bu hadis her ne kadar bilinmeyen bir adamdan rivayet edilmişse de, ilim ehlinin hepsine göre, fazilet belirten hadislerde müsamaha gösterildiğini önceden söylemiştik.
Mütevelli demiştir: İşitmeyen bir sağıra selâm vermek istendiğinde selam veren selâm verme gücüne sahib olduğu için selâm sözünü söylemesi uygun düşer. Cevaba hak kazanmak ve selâmı (ona) bildirmek için elile-de işaret edilir. Eğer bu iki hareketi yapmazsa cevaba hak kazanmaz. Yine bir adama sağır olan kimse selâm verirse ve cevabı da adam kasd ederse dili ile söyleyerek selâma karşılık verir ve selâmı aldığını bildirmek için de eliyle işaret eder. Böylece cevab vermenin farziyeti kendisinden düşer. Çünkü işareti, ifade yerine geçmiş demektir. Dilsiz de işaretle selâm verirse, yine cevab almaya hak kazanır, sebebini söylemiştik.
Mütevelli demiştir: Bir kimse çocuğa selâm verirse, çocuğa selâmı ce-vablandırmak vacib olmaz; çünkü çocuk mükellef değildir. Bu söylenen söz doğrudur. Fakat edebe uygun olan cevab vermektir.
El-Kadî Hüseyin ve arkadaşı El-Müvelli demişlerdir: Eğer çocuk, yetişkin bir adama selâm verirse, yetişkinin çocuğa selâmı iade etmesi vacib olur mu? Burada çocuğun Islâmının sıhhati bakımından iki görüş vardır. Eğer çocuğun İslâmmı sahih kabul edersek, onun selâmı yetişkin kimsenin selâmı gibi olur ve kendisine verilen selâmı cevablandırması vacib olur. Eğer çocuğun İslâmı sahih değildir dersek, selâmı cevablandırması gerekli olmaz; ancak müstahab olur.
Ben derim ki, bu iki halden doğru olanı, selâmı cevablandirmanın vacib kabul edilmesidir. Çünkü Allah Tealâ buyuruyor; "Size bir selâm verildiği zaman ondan daha güzeli ile selâm verin yahut o selâmı aynen ce-vablandırın."[24]
Amma El-Kadî ve ElrMütevelIi'nin meseleyi îslâmın sıhhatına bağlamalarına gelince; bu konuda Şafi'i demiştir: İşi bu esasa dayamak yanlıştır. Doğrusu bunun söylediğidir. Allah en iyisini bilir.
Eğer yetişkin bir adam, içlerinde çocuk bulunan bir cemaata selâm verir de, o selâmı çocuk cevablandınr ve ondan başkası selâma cevab vermezse, selâmı cevablandırma mükellefiyetleri diğer yetişkinlerden düşer mi? Burada da iki durum vardır: Bunlardan en doğrusu, El-Kadî Hüseyin ve onun arkadaşı El-Mütevelli'nin dedikleri, "sorumluluk düşmez", sözüdür. Çünkü çocuk farz ile sorumlu değildir. Oysa ki selâmı cevab-landırmak farzdır. Onun için çocuğun selâmı cevablandırması ile bu far-ziyet düşmez. Nitekim çocuğun cenaze namazı kılması ile, yetişkin kimseler üzerinden farziyet düşmez.
İkinci görüş, imamlarımızdan El-Müstazhirî'nin arkadaşı Ebû Bekiri Ş-Şaşi'nin sözüdür. Yetişkinlere çocuğun ezanı sahih olduğu ve onlardan ezan sorumluluğu kalktığı gibi, selâma cevab sorumluluğu da düşer.
Derim ki: Cenaze üzerine çocuğun namaz kılması ile yetişkinlerden far-ziyetin düşmesi konusunda imamlarımız iki meşhur görüşle ayrılığa düşmüşlerdir. Bunlardan en doğrusu, âlimlerimize göre farziyetin düşmüş olmasıdır. İmam Şafi'i de bu esası kabul etmiştir. En doğrusunu Allah bilir.
Bir kimseye bir adam selâm verir de az bir zaman sonra onunla karşılaşırsa, ikinci kez ona selâm vermesi sünnettir. Üç ve daha ziyade karşılaşmalarda da durum böyledir. Bunda imamlarımız görüş birliğine varmışlardır. Buhârî ve Müslim'de rivayet ettiğimiz hadisler buna delâlet etmektedir.
630- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilen, namazım iyi kılmayan kimsenin hadisinde, anlatmıştır:
"Bir adam gelip namaz kıldı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek ona selâm verdi. Peygamber de selâmını ce-vabladı ve: Dön, namaz kıl; çünkü sen (gereği üzere) namaz kılmadın, buyurdu. Adam dönüp namaz kıldı. Sonra gelip Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selâm verdi. Üç kez tekrarlayıncaya kadar böyle yaptı."[25]
631- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) O da Resûiüllah'ın şöyle buyurduğunu anlatmıştır:
"Sizden biriniz kardeşi ile karşılaştığı zaman ona selâm versin. Eğer aralarında bir ağaç yahut bir duvar yahut bir taş girip engel olur da sonra kardeşi ile karşılaşırsa, ona selâm versin."[26]
632- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellenı'in ashabı yaya olarak yürürlerdi. Onlara bir ağaç yahut bir tepe karşı çıkar da sağa ve sola bölünüp ayrıldıkları zaman, sonra öteden karşı karşıya geldiklerinde birbirlerine selâm verirlerdi."[27]
İki adam karşılaşınca aynı anda her ikisi selâm verirse, yahut biri diğerinden sonra selâm verirse, EI-Kadî Hüseyin ve arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevelli demişlerdir kî, her ikisi ilk selâm vermiş gibi olurlar ve bunlardan her biri üzerine diğerine cevab vermek gerekli olur.
El-Şaşi demiştir: Bu sağlam bir hüküm değildir; çünkü selâm sözünün cevab olma durumu vardır. Eğer birinin selâmı diğerininkinden sonra olursa cevab teşkil eder. Eğer selâmlar bir anda olurlarsa, cevab olmazlar. El-Şaşi'nin söylediği bu söz doğrudur.
Bir insan bir insanla karşılaşipda ilk söze başlayan "Ve Aleykümüsselâm" derse, El-Mütevelli demiştir ki, bu selâm sayılmaz. Böylece cevablandırılması gerekmez. Çünkü bu ifade ile selâma başlanmaz.
Derim ki: Ve (vav eki) olmaksızın "Aîeykesselâm yahut Aleykümüsselâm" derse, İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidi, bunun selâm olduğunu kesinlikle söylemiş ve selâm verilen adamın bunu cevabi andırması lüzumunu ifade etmiştir. Her ne kadar âdet halinde kullanılmakta olan söz değiştirilmişse de yine yeterli olur. El-Vahidi'nin söylediği bu söz benimsenmiş olandır.
Yine İmamu'I-Haremeyn bunu selâm olduğunu ve buna cevab verilmesinin vacib olduğunu kesinleştirmiştir. Çünkü buna selâm ismi verilir.
Bu sözün selâm oluşu üzerinde, âlimlerimizin iki görüşünü göz önüne almak suretiyle hüküm verilmesi muhtemeldir. Zira bir kimse namazdan çıkacağı zaman "Aleykümüsselâm" derse, bununla namazdan çıkmış olur mu, olmaz mı? Doğrusu namazdan çıkmış olur.Bir de bu sözün her durumda cevablandırılmasına gerek olmadığı da söylenebilir. Çünkü buna dair de sahih isnadlarla Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayetlerde bulunduk.
633- İsmi Cabir İbni Süleym yahut Süleym İbni Cabir olan ashabdan Cüreyyü'l-Hüceymfden rivayete göre, o şöyle demiştir:
"Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp: Aley-kesselam, yâ Resûlellah, dedim. (Bana şöyle dedi: Aîeykesselâm, deme. Çünkü Aîeykesselâm sözü Ölülere selâmdır. "[28]
Derim ki, bu hadisi şerif, en güzel ve en mükemmel olan selâm üzerinde varid olmuştur. Bununla selâm olmaz manasını ifade etmez. En iyisini Allah bilir.
İmam Ebû Hamid El-Gazalî İhya kitabında demiştir: Önce selâm verirken "Aleykümüsselâm" demek mekruh olur. Bu hadisden ötürü böyle söylemiştir. Âlimlar arasında tercih edilen böyle bir sözle selâm vermenin mekruh oluşudur. Fakat bu sözle selâm verilirse, cevablandırılması vacibdir. Çünkü bu söz bir selâm ifadesidir.
Selâmın Kelâmdan Önce Olması:
Sünnet olan, selâm verecek olan kimsenin her sözden önce selâm vermesidir. Hadisi şerifler, ilk ve sonra gelen mü'minlerin uygulamaları hep böyle işlem yapıldığını açık olarak gösterir. Bu bölümün sağlam ve güvenilir delili de budur. Bu konu üzerinde Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz hadisi şerife gelince:
634- Cabir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Selâm, konuşmaya başlamadan öncedir. "[29]
Önce selâm veren daha fazla fazilet kazanır. Çünkü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahih hadislerinde buyurdular: Karşılaşan iki kimseden ilk selâm veren onların hayırhsıdır." Onun için karşı karşıya gelenlerden her birinin selâma öncelik vermesi uygundur.
635- Güzel bir isnadla Ebû Ümâme'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-vayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsanlara ilk selâm veren, Allah katında insanların en iyisidir."[30]
Tirmizî'nin Ebû Ümâme'den rivayeti ise şöyledir: "Soruldu: Ey Allah'ın Resulü! İki adam karşılaşınca bunlardan hangisi önce selâm verir? Buyurdu: Allah katında bunların iyisi (selâmı önce verir)."
Tirmizî demiştir ki bu hadis hasendir.
Selâmın Müstahab, Mubah Ve Mekruh Olduğu Haller
Bil ki, biz önce anlattığımız şekilde-selâmı yaymaya memuruz. Ancak bazı hallerde selâm vermek kuvvetleşir ve bazısında da hafifleşir. Bazı hallerde de selâm vermek yasak olur. Selâm vermenin kuvvetli ve müstahab olduğu haller çok olduğu için bunları bir araya toplamak mümkün olmaz. Çünkü selâm vermek asıldır. Bundan dolayı ayrı ayrı selâm verme hallerini anlatmayacağız.
Bil ki, kendilerine selâm verilecekler içine diriler de girer ölülerde girer. Biz cenazenin zikirleri bölümünde ölülere selâm şeklini bildirmiştik. Selâm vermenin mekruh yahut hafif yahut mubah olduğu haller ölülere selâm verme dışında kalır ve bu hallerin açıklanması gerekir.
Kendisine selâm verilecek adam eğer büyük veya küçük abdestle veya bunlara benzer işlerle meşgul ise, böyle bir kimseye selâm vermek mekruh olur. Eğer ona selâm verirse cevab almaya hak kazanmaz. Uyumakta yahut uyku kestirmekte olan kimseye, namaz kılana, ezan okumakta olan yahut namaz için ikamet getirmekte olan müezzine, selâm vermek yine mekruh olur.
Yine lokma ağzında iken yemek yemede olan kimseye selâm vermek bu türdendir. Bu durumda bulunanlara selâm veren kimse, cevab almaya hak kazanmaz. Fakat bir insan yemek halinde bulunur da ağzında lokma yoksa ona selâm verilebilir. Selâma mukabele etmek de vacib olur. Alışveriş ve diğer işlemlerde selâm verilir ve cevab da gerekli olur.
Cuma hutbesinde selâm vermeye gelince: Âlimlerimiz demişlerdir ki, hutbeye selâm ile başlamak mekruhtur; çünkü insanlar hutbeyi dinlemeye memurdur. Eğer hutbeyi okuyan buna aykırı davranır da selâm verirse, ona cevab verilir mi? Bu işde âlimlerimizin farklı görüşü vardır.
Bir kısmı demiştir ki, hatib kusur yaptığı için onun selâmına karşılık verilmez. Bir kısmı da şöyle demiştir: Eğer hutbeyi dinlemek vacibdir diye kabul edersek, selâmına cevab verilmez. Eğer hutbeyi dinlemek sünnettir dersek, mevcut olanlardan bir kişi selâma karşılık verir. Hangi şekil olursa olsun, bir kişiden çok kimse ona cevab vermez.
Kur'an okumakta olan kimseye selâm verme işine gelince: İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, evlâ olan, Kur'an okuyana selâm vermemektir. Eğer selâm verilirse, İşaretle cevablamak yeterlidir. Eğer selâm sözünü söyleyerek selâmı cevablandırırsa, yeniden "eüzü" çeker sonra okumaya döner. El-Vahidî'nin sözü budur; fakat bu zayıftır. Doğrusu Kur'an okuyana selâm verilir ve sözle cevablamak vacib olur.
Amma duaya dalarak bütün kalbi ile meşgul durumda olana selâm vermeye gelince, bu kimsenin durumu Kur'an okumakla meşgul olan gibidir. Bana göre bu durumla meşgul olana selâm vermek mekruhtur. Çünkü selâma cevabdan sıkılır ve yemek yemede olanın düştüğü zorluktan daha zor bir duruma düşer. (Kendisine selâm verildiği takdirde onu ce-vablaması icab etmez.) Hac ihramında iken Telbiye getirmekte olan kimseye selâm vermek mekruh olur. Çünkü adamın telbiyeyi kesmesi mekruhtur. Eğer kendisine selâm verilirse, sözle selâma karşılık verir. İmam Şafı'i ve âlimlerimiz böyle hüküm vermişlerdir. Allah onlara rahmet etsin...
Selâm vermenin mekruh olduğu haller geçmişti. Mekruh selâm vermelere cevab gerekmediğini de anlatmıştık. Fakat bu halde iken kendisine selâm verilen adam, selâma cevab vermenin sevabı maksadıyla selâma karşılık verse meşru yahut müstahab olur mu? Bunu açıklamak icab eder: Abdest bozma ve benzeri işle meşgul olanın selâma cevab vermesi mekruh olur. Bu meseleyi bölümün başında anlatmıştık. Yemek ve benzeri işlerle uğraşmakta olanın verilen selâmı cevablaması müstahabdır. Namaz halinde olanın "Ve Aleykümüsselâm" diyerek verilen selâmı cevablaması haram olur. Eğer bu şekilde cevablarsa, bizim Şafi'i mezhebimizde namazın bozulacağını biliyorsa, namazı batıl olur. Bilmiyorsa, sahih olan görüşe göre batıl olmaz. (Hanefi mezhebinde her iki halde de namazı bozulur.) Eğer gaib sığası ile "Aleyhisselâm" derse, namazı bozulmaz; çünkü bu duadır, selâma cevab sayılmaz. Eğer namazdan sonra sözle selâmı cevablarsa bir beis yoktur. Müezzin ise, bilinen selâm sözü ile verilen selâmı cevablar; çünkü cevab az bir ifadedir, ezanı bozmaz ve ona engel teşkil etmez. İşaretle namaz kılanın selâmı cevablaması müstahabdır. (Hanefi mezhebinde ise bu mekruh olur.)
Selâm Verilebilecekler Veya Selâm Verilemeyecekler Selâmı Alınanlar Veya Selâmı Alınmayanlar
Bil ki, ftsk ve bid'atı ile şöhret bulmayan müslüman adama selâm verir ve kendisine de selâm verilir. Bu kimsenin selâm vermesi sünnettir. Selâ-. mına cevab vermek de vacib olur.
Kadınlarla Selâmlaşmak:
Âlimlerimiz demiştir: Kadının kadma karşı selamlaşma durumu, erkeğin erkekle olan selamlaşması gibidir. Kadının erkekle olan selâm durumuna gelince, İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli demiştir: Eğer kadın erkeğin zevcesi, yahut cariyesi, yahut mahremlerinden biri ise, erkeklerin selamlaşması gibi olur. Onlardan her birinin diğerine selâm vermeye başlaması müstahab olur. Diğerine de selâmı cevablamak icab eder.
Eğer erkek yabancı bir kadınla karşılaşırsa, kadın da güzel olur ve fitnesinden korkulursa, erkek o kadına selâm vermez. Eğer erkek ona selâm verirse, kadının selâmı cevablaması caiz olmaz. İlk önce kadın erkeğe selâm vermez, selâm verirse cevab almaya hak kazanmaz. Erkek onun selâmına cevab verirse, erkek için mekruh olur. Eğer kadın fitnesinden korkulmayacak şekilde yaşlı ise, onun erkeğe selâm vermesi caizdir. Erkeğin de onun selâmına karşılık vermesi gerekir.
Toplu bir halde kadınlar bulunur da erkek onlara selâm verirse, yahut erkekler toplu halde olur da bir kadına selâm verirlerse caiz olur; eğer erkek veya erkekler yahut kadın ve kadınlar bakımından fitneden kor-kulmazsa...
636- Yezid'in kızı Esmâ'dan (Radıyallahu Anha) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, biz kadınlarla bir arada iken bize rasgeldi de bize selâm verdi."[31]
Benim burada rivayet ettiğim, Ebû Davud'un lâfzıdır. Tirmizî'nin rivayetinde ise yine Esmâ'dan şu ifade var: "Bir gün Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir topluluk da oturuyorlardı. Eli ile selâm verme işareti yaptı."
637- Cerir İbni Abdullah'dan (Radıyallahu Anhu) şöyle rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlara rasgeldi de onlara selâm verdi."[32]
638- Sehl İbni Sa'd'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, O şöyle demiştir: "Bizde bir kadın vardı." Diğer bir rivayette de: "Bizim bir ninemiz vardı. Bir sebzenin köklerini alıp tencereye atardı ve arpa daneleri-ni döğer ve karıştırarak yemek yapardı. Biz cuma namazını kıldıktan sonra dönerdik de ona selâm verirdik. O da yemeği bize takdim ederdi."[33]
639- Ebû Tâlib'in kızı Ümmühâni'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde O şöyle anlatmıştır: "(Mekke'nin) Fetih günü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim ki, o banyo yapıyordu. Fatma da onu perdeleyip örtüyordu. Ben selâm verdim. "[34]
Gayri Müslimlerle Selâmlaşmak:
Zimmet ehline (gayri müslim vatandaşlara) gelince, âlimlerin çoğu kesin hüküm vermişlerdir ki, onlara başlangıçta selâm vermek caiz olmaz. Bununla beraber ayrı görüş taşıyanlar da vardır. Bunlar demişlerdir ki, onlara selâm vermek haram değildir, mekruhtur. Eğer onlar bir rnüslü-mana selâm verirse, müslüman şöyle cevab verir: "Ve Aleyküm" Bundan fazla söylemez.
Kadılar kadısı El-Maverdi, âlimlerimizden birinden bir şekil naklediyor ki, onunla selâma başlamak caizdir. Ancak selâm veren sadece "Es-selâmu Aleyke" der, çoğul olarak (Aleyküm) söylemez.
El-Maverdi başka bir şekil daha nakleder. Der ki, o gayri müslimler ilk selâm verince, "Ve Aleykümüsselâm" diye onlara cevab verilir; fakat "Ve Rahmetüllahi" denmez. Bu iki şekil de kabul edilmemiş ve benimsenmemiştir.
640- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Yahudilere ve Hıristiyanlara ilk başta selâm vermeyin. Yolda onlardan biri île karşılaştığınız zaman, onu yolun kenarına çekilmeye mecbur edin. (Yolun ortasını işgal edip izdihama sebeb olmasın).[35]
641- Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde demiştir ki, Re-sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ehli kitab sîze selâm verdiği zaman siz: Ve Aleyküm, deyiniz."[36]
642- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Yahudi'ler size selâm verdikleri zaman, onlardan her biri: "Esselâ-mu aleyke" "Sana ölüm olsun", der. Sen cevab olarak: Ve aleyke (senin üzerine olsun), söyle."
Bu mesele hakkında anlattığımızın benzeri çok hadisler vardır. Allah en doğrusunu bilir.
Ebû Sa'd El-Mütevelli demiştir: Müslüman olduğunu sanarak bir adama selâm verilse, sonra müslüman olmadığı meydana çıksa, selâmının geri çevrilmesini ondan istemek müstahab olur. Ona der ki, Benim selâmımı bana iade et. Böyle söylemekten maksad, yabancılığı ve arada bir yakınlık bulunmadığını göstermektir. Rivayet edilir ki, İbni Ömer (Radıyallahu Ahnüma) bir adama selâm verdi. Sonra onun yahudi olduğu söylendi. İbni Ömer onun arkasına düştü ve ona dedi: Verdiğim selâmı bana iade et.
Derim ki: Allah kendisine rahmet etsin İmam Malik'in Muvatta'ında rivayetimize göre, Malik'den soruldu: Yahudiye yahut Hıristiyana selâm veren kimse, bu selâmı geri almasını ondan ister mi? Hayır, dedi. İmam Malik'in mezhebi budur. İbni Arabî EI-Maliki de bunu kabul etmiştir.
Ebû Sa'd demiştir: Bir Zimmi'nin (gayri müslim vatandaşın) halini sormak istenince, bunu selâm sözünü kullanmadan yapar. Ona şöyle söyler: Allah sana hidayet versin, yahut sabahını aydın yapsın.
Derim ki, Ebû Sa'd'ın bu sözünü söylemekte bir sakınca yoktur. Buna ihtiyaç duyulduğu zaman şöyle söylenir: Sabahın hayırlı olsun, mutlu olsun, afiyetli olsun yahut Allah seni sevinçle sabaha kavuştursun, mutlulukla, nimetle, aydınlıkla sabaha erdirsin veya benzeri sözler söyler.
Bir ihtiyaç duyulmadığı zaman, doğru olan hiç bir şey söylememektir. Çünkü ona selâm yerine bir hitabda bulunmakta ona karşı bir yumuşama ve bir ünsiyet kurma ve selâma cevab isteme şekli vardır. Halbuki biz onlara karşı sert olmakla emredilmiş ve onlara sevgi beslemekten yasaklanmışız. Onlara sevgi gösteremeyiz. Allah en iyisini bilir.
Ek: İçlerinde bir veya bir çok müslüman bulunan kâfirler topluluğuna bir müslüman rasgeldiği zaman, sünnet olan, müslümanları yahut müs-Iümanı kasdederek onlara selâm vermektir.
643- Üsâme İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, içlerinde Yahudi, putperest müşrikler ve müslümanlar bulunan karışık bir meclise uğradı ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara selâm verdi."[37]
Ek: Bir kimse bir müşrike mektub gönderir de oraya selâm sözünü yazarsa, uygun düşen. Buhârî ve Müslim'den rivayet ettiğimiz Ebû Süfyan (Radıyallahu Anh) hadisindeki Hirakl olayı ile ilgili sözü yazmaktadır. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rüm hükümdarına şöyle mektub yazdı: "Allah'ın kulu ve O'nun Peygamberi Muhammed'den Rûm'ların büyüğü Hirakl'a!... Hidâyete uyanlara selâm olsun."
Hasta Bir Gayri Müslim'i Ziyaret Etmek:
Ek: Zimmi (gayri müslim) bir hastayı ziyaret edince insan ne söyler? Bil ki, âlimlerimiz Zimmi bir hastayı ziyaret konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlardan bir kısmı ziyareti iyi görmüşler, bir kısmı da caiz görmemişlerdir. El-Şaşi bu ihtilafı anlattıktan sonra demiştir: Bana göre doğru olan şöyle demektir: Bazan kâfir bir hastayı ziyaret etmek caizdir. Buradaki yakınlık, komşuluktan ve akrabalıktan ileri gelen bir yaklaşmadır. Ben derim ki, El-Şaşi'nin söylediği bu söz güzeldir. Biz bu konu ile ilgili hadisi Buhârî'nin Sahih'inden rivayet ettik:
644- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hizmet eden bir Yahudî erkek çocuk vardı. Hasta olmuştu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu ziyarete gitti, baş yanına oturdu. Ona: Müslüman ol, buyurdu. Çocuk yanında olan babasına baktı. Bunun üzerine babası (çocuğuna): Kasim'ın babasına (Peygambere) itaat et, dedi. Çocuk da İslâmı kabul etti. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söyleyerek çıktı: Bu çocuğu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun."[38]
645- Said İbni'l-Müseyyib'in babası EI-Müseyyib İbni Hazl'dan (Radi-yallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir: "(Peygamberin amcası) Ebû Tâlib'e ölüm hali gelince, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona gidip dedi: Ey amcam, Lâ ilahe illallah" söyle". Böylece uzun olan hadisin tamamını anlattı.[39]
Ben derim ki: Zimmi (gayri müslim vatandaş) olan hastayı ziyaret eden kimsenin onu İslama meylettirmesi, ona İslâmın güzelliğini açıklaması, onu İslama çağırması ve tevbe kabul olmayacak bir duruma düşmeden önce hemen onu İslama teşvik etmesi uygun olur. Eğer ona dua edecekse, hidayet ve benzeri dileklerde bulunur.
(Dinde uydurmalar yapan) bid'at sahibine ve büyük günah işleyip de ondan tevbe etmeyene gelince, bu gibilere selâm vermemek ve verdikleri selâmı da cevablamamak uygun olur. Alimlerde Buhari ve ondan başkası böyle demiştir.
İmam Ebû Abdullah El-Buhârî bu konu üzerinde Sahih'inde delil göstermiştir. Biz de Buhârî ve Müslim'de Kâb İbni Malik'in olayını rivayet ettik. Kâb İbni Malik Tebük gazvesinden geri kalmış (böylece günah işlemişti.) İki arkadaşı da onun gibi savaştan geri kalmışlardı. (Bunlar Hilâl İbni Ümeyye ve Mürare İbni'r-Rebi' idi. Sonra ücü de tevbe etmişler. Al-lah'da tevbelerini kabul buyurmuştu.)
Kâb der ki: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem-bizimle konuşmayı (mü'minlere) yasakladı. Ben Resûlüllaha Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gider ve ona selâm verirdim. Selâmı cevablayıp dudaklarını hareket ettiriyor mu, etmiyor mu diye bakardım?
Abdullah İbni Amr'dan rivayet ederek Buhâri diyor ki: Şarab içenlere selâm vermeyiniz.
Derim ki: Bir kimse zalimlerin yanma varır da din ve dünyasından herhangi bir zarara uğramasından yahut başka bir şeyden korkarsa böyle bir zorunluluk altında onlara selâm verir.
İmam Ebû Bekir İbni'l-Arabî demiştir ki, âlimler şöyle söylediler: Selâm Allah'ın isimlerinden bir isim olduğunu niyet ederek, Allah yaptıklarınızdan haberdardır manasında onlara selâm verilir.
Çocuklarla Selamlaşmak:
Çocuklara gelince, sünnet olan onlara selâm vermektir.
646- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre: "O, çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi; ve dedi ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapardı."[40]
Müslim'in yine Enes'den bir rivayeti şöyle: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem erkek çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi."
647- Sahih isnadlarla Enes'den yapılan rivayete göre: "Peygamber Sal-îallahu Aleyhi ve Sellem oynamakta olan erkek çocuklara rasgeldi ve onlara selâm verdi." Başka bir rivayette de Peygamber (s.a.v): Esselâmu Aleyküm, ey çocuklar." dedi.[41]
Selâmın Edebleri Ve Meseleleri
648- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Binici yaya yürüyene, yürüyen oturana ve azlık çokluğa selâm verir." Buhârî'nin bir rivayeti de şöyle: "Küçük büyüğe, yürüyen oturana ve azlık çokluğa selâm verir."[42]
Mezheb âlimlerimiz ve başkaları demişlerdir ki, bu söylenen şekilde selâm vermek sünnettir. Eğer buna aykırı olarak yaya yürüyen biniciye yahut oturan bunlardan birine selâm vermiş olsa mekruh olmaz. İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli ve ondan başkası bunu böyle açıklamışlardır. Bu esas üzere, çoğunluğun az kimselere ve büyüğün küçüğe önce selâm vermesi mekruh olmaz. Ancak başkasının hak kazandığı selâm işini bir terk olur. bu selâmla ilgili edeb, iki kişinin yolda karşılaşmasında olur. Fakat bir adam oturmakta olanın yahut ayakta bulunanın yanına varırsa, her halde o gelen kimse önce selâm verir. İster oturan küçük olsun yahut büyük olsun, az olsun yahut çok olsun.
Kadılar kadısı bu ikinci şekle Sünnet ve öncekine edeb demiş ve faziletini sünnetten düşük saymıştır.
Mütevelli demiştir: Bir kimse bir topluma rasgelir de onlar içinden özel olarak bazı kimseleri kasdederek selâm verirse mekruh olur. Çünkü selâmdan maksad yakınlık ve tanışıklık kurmaktır. Halbuki bir kısmını ayırmakta diğerlerine yabancılık göstermek var. Onun için düşmanlığa sebeb olabilir.
Bir insan çarşılarda yahut insanların dolaştığı kalabalık sokak ve benzeri yerlerde yürüdüğü ve çok kimselerle karşılaştığı zaman, Kadılar kadısı El-Maverdi demiştir ki, buralarda selâm bazı kimselere verilir, diğerlerine verilmez. Çünkü her karşılanan kimseye selâm verilse, iş görmek için boş bir zaman bulunamaz, âdetin dışına çıkılmış olur.
Bu selâmla iki şey kasd edilir: Ya sevgi kazanmak, ya da nefreti kaldırmak.
El-Mütevelli demiştir: Bir topluluk bir adama selâm verir de o adam onlara: "Ve Aleykümüsselâm" derse ve hepsine bununla cevab kasde-derse, bütününe vereceği selâm farziyeti ondan düşer. Nitekim bir adam bir anda mevcut cenazelerin namazını kılsa, farziyet hepsinden düşer.
El-Maverdi demiştir: Bir kişinin selâmı bütününe ulaşacak kadar az bir kalabalığa bir insan selâm verecek olsa, tümüne karşı yalnız birine selâm verir. Ziyade olarak ondan başkasına selâm edeb olur. O toplumun içinden de bir kişinin selâma cevab vermesi kâfidir. Birden fazla kimse ce-vablarsa edeb olur. Bir kişinin selâmı hepsine ulaşamayacak kadar kalabalık bir cemaat olursa, cami ve toplantı meclisleri gibi, o zaman selâmın sünneti, ilk meclise girip de insanları gören kişinin önce selâm vermesidir. Böylece bütün işitenler hakkında selâm sünnetini yerin getirmiş olur. Selâm sözünü işitenler için onu cevablama kifaye yolu ile farz olur ki, bunlardan birinin cevablaması diğerlerinden farziyeti düşürür. Selâm verdiklerinin arasında oturmak isterse, geri kalan selâmı duymamışlara selâm vermek sünnetinin sorumluluğu ondan düşer. Önceki selâmını duymamış olanlar arasına girip oturmak isterse, bunda âlimlerimize göre iki şekil vardır; birincisi: Bunların arkadaşlarına daha önce selâm verildiğinden, bunlara selâm verme sünneti yapılmıştır. Çünkü bunlar bir topluluktur. Eğer bunlara da selâm tekrarlanırsa edeb olur. Bu esasa göre mescid halkından hangisi selâma cevab verirse, bütününde farziyet sorumluluğu düşer. İkinci şekil: İnsan toplum arasına girip oturmak istediği zaman önceki selâmını ulaştıramadığı kimseler hakkında selâmın sünnet sorumluluğu üzerinde kalır. Bu esasa göre sonrakilerin selâmı cevablamaları ile öncekiler üzerinden selâmı cevablama sorumluluğu düşmez. Onların da selâma karşılık vermeleri gerekir.
Kişinin Kendi Evine Selâmla Girmesi:
Evinde kimse olmasa bile, insan eve girince selâm vermesi müstahab olur. Evde kimse yoksa şöyle demelidir:
"Esselâmu aleynâ ve ala ibâdiîlâhi's-sâlihîn."
"Selâm bizim ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun." Biz kitabın başında, insan evine girince ne söyleyeceğini açıklamıştık. Yine mescide ve içinde kimse bulunmayan başkasına ait bir eve girdiği zaman selâm vermek ve şöyle demek müstahab olur:
"Esselâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-sâlihîne. Esseîâmu aleyküm ehle'I-beyti ve rahmetullâhi ve berekâtühû."
"Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun. Selâm üzerinize olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de üzerinize olsun, ey ev halkı!...)"
Bir Yerden Ayrılırken Selâmlaşmak:
Bir toplum içinde oturmakta olan bir adam kalkıp onlardan ayrılmak istediği zaman sünnet olan onlara selâm vermektir.
649- Ebû Hüreyre'den yapılan (Radıyallahu Anh) rivayete göre demiştir ki, Resûlüllah SallallaHu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz toplu bir yere vardığı zaman selâm versin. Kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önceki selâm sonraki selâmından daha faziletli değildir. "[43]
Tirmizî demiştir ki, bu hasen bir hadistir. Derim ki, bu hadisin ifadesinden anlaşıldığına göre, cemaat içinden kalkıp da ayrılmak üzere selâm verenin selâmını cevablamak cemaata vacib olur.
İki İmam El-Kadî Hüseyin ve arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevelli demişlerdir: Bir toplumdan ayrılırken selâm vermek âdet haline gelmiştir. Bu bir duadır; buna cevab vermek müstahabdir, farz değildir. Selamlaşma ancak karşılaşma zamanında olur, ayrılma zamanında değil. Bu hüküm her ikisinin sözüdür. Mezheb âlimlerimizden sonuncusu olan İmam El-Şaşi, bunların sözünü kabul etmemiştir. Demiştir ki, bu yanlıştır. Çünkü Selâm, ayrılma zamanında da sünnettir, meclise oturma halinde sünnet olduğu gibi... Buna dair zikri geçen hadis vardır. İşte El-Şaşi'nin dediği bu söz doğru olandır.
Bir insan verdiği selâmı cevablamayacağını anladığı bir kimseye raslar-sa, selâmı cevablamayışı ister kibrinden, ister önemsemeyişinden, ister başka bir sebebten olsun, uygun olan bu zandan dolayı selâmı terk etmemektir, selâm vermektir. Çünkü selâm vermek emredilen bir iştir. Uğrayan adam, selâm vermeye memurdur, selâmın cevabını temin etmeye memur değildir. Bununla beraber uğranılan adam hakkında yanlış düşünce beslenebilir ve selâmım cevabladığı görülür.
Amma bu konuda delili bulunmayanın şu sözüne gelince: Selâmı ce-vablamayacak olan kimseye selâm vermek, onun günah işlemesine sebeb olur. Çünkü selâmı almak farzdır, bu farzı terk etmesine ve böylece günahkâr olmasına sebebiyet verilmiş olur. Bu söz açık bir cehalet ve anlayışsızlıktır. Çünkü dinen yapılması emredilen işler, bu gibi hayallerle sorumluların üzerinden düşmez. Eğer bu bozuk hayallere bakacak olursak, bilmemezlik yüzünden kötülük yapan kimselere dokunmamamız gerekir. Çünkü sanırız ki, sözümüzle onlar kötülüğü bırakmazlar. İkazlarımızla v ve çirkin şeyleri göstermemizle onlardan ayrılmayacakları için onların günahına sebeb meydana gelir. Şübhe yoktur ki, bu gibi düşüncelerle kötülüklere karşı çıkmayı bırakamayız. Bu örneğin benzerleri çoktur ve bilinen şeylerdir. Allah en iyisini bilir.
Bir kimse, bir adama selâm verir ve selâmını ona duyurursa ve selâma cevab verme şardları da adamda bulunduğu halde selâmı cevablamazsa, selâm veren kimse hakkını ona helâl etmek üzere şöyle söylemelidir ki, bu müstahabdır: Selâmı cevablama işinde hakkımı bağışladım, yahut selâmdan dolayı, hakkımı helâl ettim, benzeri söz söyler. Bu sözleri söylemekle ondan bu insanın hakkı düşer. Allah en iyisini bilendir.
650- Sahabî Abdurrahman İbni Şibl'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayet de demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Selâma karşılık veren ona (cevabına) hak kazanmıştır. Karşılık vermeyen kimse bizden değildir."[44]
Bir kimse bir adama selâm verir de ondan karşılık almazsa ona tatlı bir ifade ile şöyle demesi müstahabdır: Verilen selâmı cevablamak farzdır. Senden farziyet sorumluluğunun düşmesi için selâmımı cevablamak sana gerekir. Allah en yisini bilendir.
Selamın Fazileti Ve Selamı Yaymanın Emredildiği 2
Selamın Şekli 3
Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu. 5
Selâmın Hükmü. 6
Selâmın Kelâmdan Önce Olması: 9
Selâmın Müstahab, Mubah Ve Mekruh Olduğu Haller. 9
Selâm Verilebilecekler Veya Selâm Verilemeyecekler Selâmı Alınanlar Veya Selâmı Alınmayanlar 11
Kadınlarla Selâmlaşmak: 11
Gayri Müslimlerle Selâmlaşmak: 12
Hasta Bir Gayri Müslim'i Ziyaret Etmek: 13
Çocuklarla Selamlaşmak: 14
Selâmın Edebleri Ve Meseleleri 14
Kişinin Kendi Evine Selâmla Girmesi: 15
Bir Yerden Ayrılırken Selâmlaşmak: 16
Evlere Girmek İçin İzin İstemek. 17
Selâm Üzerinde Çeşitli Meseleler. 19
El Öpmek: 19
Ölünün ve Yolculuktan Gelenin Yüzünü Öpmek: 21
Musafaha = Tokalaşma. 21
Aksırana Duâ Etmek Ve Esnemenin Hükmü. 24
(Bir Yahudi Aksırınca) 28
İnsanı Övmek. 28
İnsanın Kendini Övmesi Ve İyiliklerini Anlatması 30
Önceki Konu İle İlgili Meseleler. 32
19- SELÂM VERMEK, EVE GİRMEK İÇİN İZİN İSTEMEK, AKSIRANA KARŞILIK DUÂ ETMEK VE BUNLARLA İLGİLİ MESELELER
Allah Tealâ buyurmuştur: "Evlere girdiğiniz zaman, Allah katında mübarek olan, Hoş olan bir sağlık dileyişi ile kendinizden olanlara (mü'min-Iere) selâm verin" buyurmuştur[1]
Yine Allah Tealâ
"Bir selâmla selâmlandığımz zaman, ondan daha güzeli ile mukabele edin, yahut aynen karşılığını verin."[2] buyurmuştur.
Yine Allah Tealâ:
"Kendi evlerinizden başka evlere sahihlerinden izin istemedikçe ve onlara selâm vermedikçe girmeyiniz" buyurmuştur.[3]
"Sizin çocuklarınız bulûğ çağına erince, onlardan önceki büyük kardeşleri izin istedikleri gibi izin istesinler (de odalarınıza girsinler)" buyurmuştur.[4]
Yine Allah Tealâ:
"(Ey Peygamber!) Kendilerine ikramda bulunulan İbrahim'in müsa-firlerinin haberi sana geldi mi? Hani onlar İbrahim'in yanma girmişlerdi de selâm vermişlerdi. İbrahim de selâm ile mukabele etmişti" buyurmuştur.[5]
Bil ki, selâmın asli kitab, sünnet ve icmâ ile sabittir. Selâmın münferid olarak meseleleri bir araya toplanmayacak kadar çoktur. Ben İnşa Allah az bölümler içinde selâmın maksadlarını özetleyeceğim. Esası gözetmek, hakka isabet etmek, hidayet ve başarı ancak Allah'ın yardımı iledir.
Selamın Fazileti Ve Selamı Yaymanın Emredildiği
612- Abdullah İbni Amr İbni'l-As'dan (Radıyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, "Bir adam Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sordu: İslâmin hangi işi sevab bakımından daha faziletlidir? Peygamber (s.a.v): Yemek yedirirsin, tanıdığına ve tanımadığına selam verirsin, buyurdu."[6]
613- Yine Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh), o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den anlatarak dedi ki, Peygamber (s.a.v) şöyle buyurdu: "Aziz ve yüce olan Allah (ilk peygamber) Âdem'i Kâmil insan şeklinde yarattı. Boyu altmış arşındı. Allah onu yaratınca, (kendisine) dedi: Git, şu oturmakta olan melekler toplululuğuna selâm ver de, sana nasıl karşılık vereceklerini dinle. Çünkü onların vereceği selâm karşılığı, hem senin, hem de gelecek evladlarının selâma cevab verme şeklidir. Âdem (o meleklere) Esselâmu Aleykum, dedi. Onlar da (karşılık olarak: Esselâmu Aleyke ve rahmetullahi, dediler. Böylece selâma "Ve rahmetullahi" sözünü eklediler"[7]
614- Berâ' İbni Âzib'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayette o şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize yedi şeyi emretti: Hastayı ziyaret etmeyi, (define kadar) cenazeleri takib etmeyi, Aksırana (ve Elhamdü Hilali diyene teşmit yapmayı) Yerkamukellâh demeyi, zayıf kimseye yardım etmeyi, haksızlığa uğrayanın hakkını korumayı, selâmı yaymayı ve yeminde sadık kalmayı..."[8]
615- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"İman etmedikçe Cennet'e giremezsiniz.Birbirinizi sevmedikçe de îman etmiş olmazsınız.Size bir şey göstereyim mi ki, onu yaptığınız zaman birbirinizi sevmiş olasınız? Selâmı aranızda yayın. "[9]
616- Abdullah îbni Selâm'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu işittim: "Ey insanlar! Selâmı yayın, yemek yedirin akrabaya iyilik yapın (onlarla ilgiyi kesmeyin) ve insanlar uyurken namaz kılın: böylece selâmetle cennete girersiniz."[10]
617- Ebû ümâme'den (Radıyallahu Anh) rivayetimizde şöyle demiştir: "Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâmı yaymamızı bize emretti."[11]
618- İshak İbni Abdullah İbni Ebû Talhâ'dan rivayet edilmiştir ki, Tufeyl İbni Ubeyy İbni Kâ'b İshak'a anlatmıştır. (Tabi'inden olan Tufeyl, yine Tabi'inden İshak'a bildiriyor ki,) kendisi (Ashabdan) Abdullah İbni Ömer'e gider ve onunla sabahleyin çarşıya çıkardı. Der ki, biz sabahleyin çarşıya girdiğimiz zaman, Abdullah bizimle uğradığı her eskiciye, her esnafa, her miskine ve her kese muhakkak selâm verirdi. Tufeyl demiştir: Bir gün Abdullah İbni Ömer'e vardım. Beni arkasında yürüterek çarşıya götürdü. Ben ona dedim: Çarşıda ne yapıyorsun? Ahş-verişe durmuyorsun, eşya sormuyorsun, eşya satınalmıyorsun, çarşı meclislerinde de otur-muyorsun? Dedi ki, burada oturup konuşalım. Sonra İbni Ömer bana dedi: Ey göbekli, (Tufeyl göbekli olduğu için ona böyle hitab etmiştir.) biz sadece selâm için çarşıya çıkıyoruz. Her karşılaştığımız kimseye selâm veriyoruz.[12]
619- Buhârî'nin sahihinde kendisinden yapılan rivayetde demiştir: Am-mar (Radıyallahu Anh) şöyle söyledi: "Üç şey vardır ki, onları toplayan kimse imanı bütünlemiştir: Kendi nefsinde adalet yapmak, insanlara selâmı yaymak ve kıtlık halinde iken yedirip harcamak."[13]
Biz bu hadisi Buhârî'den başka kitablarda Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e yükseltilmiş olarak rivayet ettik.
Derim ki, bu üç cümlede âhiret ve dünyanın bütün hayırları toplanmış bulunmaktadır. Çünkü adalet, Allah'ın bütün haklarını yerine getirmeyi ve Allah'ın emrini yapmayı, yasakladığı şeylerden kaçınmayı, insanlara haklarını vermeyi gerektirir. Aynı zamanda haklı olmayan şeyi de istemez. İnsan kendi nefsine de adalet yapmakla onu hiç bir zaman çirkin şeye düşürmez.
Âleme selâmı yaymak demek, bütün (mü'min olan) insanlara selâm vermektir. İnsan böylece hiç kimseye üstünlük taslamış olmaz ve kendisi ile başka bir kimse arasında selâm vermeyi engelleyecek bir kırgınlık sebebi
bulunmaz.
Darlık halinde harcamaya gelince, bu da Allah Tealâya itimadın kemalini ve O'na tevekkülü, müslümanlara şefkati ve başka iyi hasletleri gerektirir. Bu güzel hallerin hepsine bizi muvaffak kılmasını Kerim olan Allah Tealâdan dileriz.
Selamın Şekli
Bil kî, selâm vermede en faziletli olan, müslümanın şöyle demesidir:
"Esselâmu ahyküm ve rahmetli'I-Hahi ve berekâtühû"
"Allah'ın selâmeti, rahmeti ve bereketleri üzerinize olsun." Kendisine selâm verilen bir kişi de olsa, böyle çoğul zamiri ile hitab edilir. Karşılık veren de:
"Ve aleykümü's-selâmu ve rahmetuüâhi ve berekâtühû" der ve: "VE ALEYKÜM" atıf vavını getirir.
İlk selâm verenin "Esseiâmu Aleyküm ve Rahmettullahi ve Berekâtühû" demesinin en faziletli olduğunu söyleyen, Kadılar kadısı İmam Ebu'l-hasan el-Maverdi'dir. Bunu "el-Havi" adlı kitabının Siyer bölümünde söylenmiştir. Yine âlimlerimizden imam Ebû Sa'd El-Mütevelli" Cuma namazı" ve diğer bölümlerde bunu söyler.
Bunun delili, Darimî'nin Müsnedinde ve Ebu Dâvud ile Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayet ettiğimiz hadislerdir.
620- îmrân İbni Husayn'den (Radiyallahu Anhüma) rivayet edildiğine göre, İmrân şöyle anlatmıştır: "Bir adam Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gelip şöyle dedi: Esseiâmu Aleyküm. Peygamber de onun selâmını aldı. Sonra adam oturdu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem (bu selâm için) on sevab var, dedi. Sonra başka bir adam gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullah, dedi. Peygamber de onun selâmını (aynen) cevapladı. Sonra adam oturdu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v): (Bunun selâmı için) yirmi sevab vardır, dedi. Sonra başka biri gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû, dedi. Peygamber onun da selâmını (aynen) cevabladı. Adam oturdu. Peygamber (s.a.v): (Buna) otuz sevab vardır, buyurdu."[14]
Tirmizî demiştir ki, bu hadis hasendir. Ebû Davud'un Muaz İbni Enes'-den (Radıyallahu Anh) bir rivayetinde bu ifade üzerine ziyade vardır. Ravi dedi ki: "sonra (dördüncü olarak) başkası gelip: Esseiâmu Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Mağfiretühu, dedi. Bunun üzerine Peygamber buyurdu: Buna Kırk (sevab) vardır. Sonra dedi: Faziletler bu şekilde olur."
621- Zayıf bir isnadla Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde o şöyle dedi: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in eshâbının hayvanlarını güden bir adam v ardı. Peygambere uğrayıp Esseiâmu Aleyke Yâ Resûlellahi, derdi. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem de ona şöyle cevab verirdi: Ve Aleykesselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtühû ve Rıd-vânühu. (Ve sanada selâm. Allah'ın rahmeti, bereketlen, mağfiretine rızâsı olsun). (Peygambere) soruldu: Ey Allah'ın Resulü! Sen bu adama . öyle bir selâm veriyorsun ki, ashabından hiç kimseye o selâmı vermiyorsun? Peygamber buyurdu: Bu kimse on küsur kimsenin hizmetini başarmaktadır. Ben bunu ne diye yapmayayım?"[15]
Âlimlerimiz demiştir: İlk selâm veren "Esseiâmu Aleyküm" derse, selâm vermiş sayılır. Eğer, "Esseiâmu Aleyke" derse yine selâm tamam olur. Cevap vermeye gelince: Bunun en azı "ve aleykesseîâmu" yahut "Ve Aleykümüsselâmu" sözüdür. Eğer bu sözden "ve" kaldırılır da "Aleyükümsselâm" denilirse kifayet eder; ve cevab sayılır. Allah kendisine rahmet etsin bizim Şafi'i İmamızın tesbit ettiği meşhur ve sahih görüşü budur. Âlimlerimizin çoğunluğu da bu hükme varmışlardır
Ancak âlimlerimizden Ebû Sa'd El-Mütevellî "ETTETÜMME" adlı kitabında bunun kâfi gelmediğini ve selâm için de cevab olmadığını kesinlikle söylemişse de bu söz zayıftır yahut yanlıştır. Bu hüküm kitaba Sünnete ve Şafi'i imamımızın hükmüne aykırıdır.
Kitabdan (Kur'an'dan),delile gelince, Allah Tealâ buyurmuştur: (Melekler, İbrahim'e) Selâm dediler. (İbrahim'de) Selâm dedi.[16] Bu, her ne kadar bizden öncekilerin şeriatı ise de, bizim şeriatımızda da bu sabit olmuştur. O da, daha önce yazmış olduğumuz Ebû Hüreyre'nin hadisidir ki, orada meleklerin Âdem Aleyhisselama böyle kısa cevabları vardır. Çünkü Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem bize haber veriyor ki; "Allah Tealâ (Âdem'e hitaben) buyurdu: Bu hem senin selâm şeklindir, hem de zürriyetinin (gelecek evladlarının) selâmıdır." Bu ümmet de Âdem'in zür-riyetine dahildir. En iyisini Allah bilir.
Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, bir kimse selâma cevab olarak sadece "Aleyküm" derse, cevab olmaz. Eğer "ve" ile beraber,"Ve Aleyküm" denirse cevab olur mu? Burada alimlerimizin iki görüşü vardır: İlk selâm veren eğer "Selâmun Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" derse, iki şekilde de cevab verenin: "Selâmün Aleyküm" yahut "Esselâmu Aleyküm" demesi yeterlidir. Çünkü Cenabı Allah buyurmuştur: "(Melekler) Selâm, dediler. (İbrahim de) Selâm, dedi."
Âlimlerimizden İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, insan selâmı marife (El eki) ile ve nekire ile (EI'siz) söylemekte serbesttir. Fakat elif ve lâl (El) ile söylemek daha iyidir.
622- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle nakletmiştir: "Peygamber bir söz söylediği zaman, kendi sözü anlaşılsın diye, onu üç defa tekrarlardı. Bir topluma varıp da selâm verince, üç kez selâm verirdi."[17]
Derim ki: Eğer toplum kalabalık ise, böyle selâm vermiş olduğuna hadisi yorumlamak gerekir. Bu meselenin açıklaması ve "EL Havî" kitabının sahibi olan El-Maverdi'nin sözü, inşa Allahu Tealâ ileride gelecektir.
Selâm vermiş ve Sünnet olan selâmı yerine getirmiş olmanın en azı, selâm verilene sesini duyuracak kadar sesi yükseltmektir. Eğer selâm verilen adama selâm duyurulamazsa, selâm söylemiş olmaz. Buna cevab vermek vacib olmaz. Selâma cevab vermenin farziyetini düşürecek sözün en azı, selâm verene duyuracak şekilde ona cevab vermektir. Eğer ona işit-tirmezse, cevab vermenin farziyeti kendisinden düşmez. Bunları Mütevelli ve diğer âlimler söylemiştir.
Ben derim ki, müstahab olan, selâm verilene veya selâm verilenlere açık bir şekilde selâmı duyurmaktır. Selâmı duymalarında şübhe edilirse, ihtiyatlı davramlarak daha ziyade seslenilir. Ancak uyumakta olanların yanındaki ayık insanlara selâm verilince, sünnet olan sadece uyumayanlara duyuracak ve uyuyanları uyandırmayacak şekilde sesi alçaltmaktır.
623- Mikdad'm (Radıyallahu Anh) uzunca anlattığı hadisinde, o şöyle demiştir: "Biz, Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e sütten nasibini ikram ederdik. Geceleyin gelirdi ve selâm verirdi. Uyuyanı uyandırmazdı, uyanık olanlara işittirirdi. Bana uyku gelmemeğe başladı. İki arkadı-şım ise uyumuşlardı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem gelip önce olduğu gibi selâm verdi."[18] En iyisini Allah bilir.
Alimlerimizden İmam Ebû Muhammed El-Kadî Hüseyin ve İmam Ebû'l Hasan El-Vahidî ve bunlardan başkası demiştir: Selâma hemen cevab vermek şarttır. Eğer geciktirerek cevab verilirse bu cevab sayılmaz. Cevabı terk ettiğinden de günahkâr olur.
Söz Söylemeksizin El İle İşaret Sureti İle Selâm Vermenin Mekruhluğu
624- Amr İbni Şuayb'dan, o babasından, babası da dedesinden, o da Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellemden şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Bizden başkasına özenip benzemek isteyen bizden değildir. Ne Yahudilere, ne de Hıristiyanlara kendinizi benzetin. Çünkü Yahudi'lerin selâm vermesi, parmaklarla işarettir. Hıristiyanların selâm vermesi de, el ile işarettir."[19] Ben derim ki, Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz şu hadis:
625- Esma binti Yezid'den rivayet edilmiştir: "Bir gün Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir takımları oturuyorlardı. Peygamber elile işaret edip selâm verdi." Tirmizî bu hadis ha-sendir demiştir. İşte burada Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem selâm sözü ile el işaretini bir arada yapmıştır, şeklinde hadis yorumlanır. Buna da Ebû Davud'un rivayet ettiğii şu hadis delil olur. Rivayetinde demiştir: "Peygamber bize selâm verdi." Bundan el işaretinden başka selam sözünün bulunduğu manası çıkar.
Selâmın Hükmü
Bil ki, selâm ile söze başlamak sünnettir, müstahabdır, vacib değildir. Selâm kifayet üzere sünnettir. Bir topluluk içinden bir kişinin selâm vermesi yeterlidir. Fakat hepsinin selâm vermesi daha faziletli olur.
Büyük imamlarımızdan El-Kadî Hüseyin Siyer kitabındaki ifadesinde şöyle demiştir: Bizim mezhebimizde kifaye üzere sünnet ancak bu selâm meselesidir. Ben derim ki, Kadı'nın yalnız buna sünneti kifayeyi bağlaması, kabul edilir bir söz değildir. Çünkü âlimlerimiz (Allah onlara rahmet etsin) demişlerdir: Aksırana teşmit yapmak (Yerkamükellah, demek) kifaye üzere sünnettir. Nitekim bunun açıklaması înşa Allah yakında gelecektir. Yine âlimlerimizin çoğu, hatta hepsi demişlerdir.: (Şafi'i mezhebine göre) kurban kesmek, bir ev halkının hepsi hakkında kifaye üzere sünnettir. Bunlardan biri kurban keserse, hepsi için esas ve sünnet yerine gelmiş olur.
Selâma karşılık vermeye gelince: Selâm verilen kimse bir kişi ise, cevap vermek onda kararlaşmış olur. (Cevap ona farz olur.) Eğer kendilerine selam verilenler bir cemaat ise, selâma cevab vermek bunlara kifaye üzere farz olur. İçlerinden yalnız bir kişi selâma karşılık verirse, diğerlerinden günah düşer. Eğer cevab vermeyi hepsi terk ederlerse, günahkâr olurlar. Alimlerimiz böyle söylemişlerdir. Bu açık ve güzel sözdür. Âlimlerimiz ittifak etmişlerdir ki, kendilerine selâm verilenler dışında bir kişi selâma cevab verirse onlardan cevab verme sorumluluğu düşmez, cevab vermeleri vacib olur. Yabancı olan o kimsenin selâma cevab vermesiyle yeti-nirlerse günahkâr olurlar.
626- Hazreti Ali'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, o Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in şöyle buyurduğunu anlatmıştır: "Cemaat halinde olan insanlar bir yere uğradıkları zaman içlerinden birinin selâm vermesi onlar için yeterlidir. Oturanlardan bir kişinin cevab vermesi de kâfidir. "[20]
627- Zeyd İbni Eslem'den rivayet edildiğine göre, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: "Bir toplum içinden bir adam selâm verince, diğerleri için de yeterli olur."[21]
Mektubla Verilen Selâma Cevab Vermenin Vacibliği:
İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli ve ondan başkası şöyle demiştir: bir insan bir insana bir perde yahut bir duvar arkasından seslenip de: Esselâ-mu Aleyke, ey falanca dese, yahut bir mektup yazsa da içinde: Esselâmu Aleyke, ey falanca yahut falancaya selâm olsun yahut bir adam gönderse de: falan kimseye selâm söyle demiş olsa ve böylece mektup veya elçi adama ulaşsa, adama selâmı cevablandırmak vacib olur. Vahidi ve ondan başkası da bunu aynı şekilde anlatmış ve mektubla alınan selâma cevab vermenin vacib olduğunu söylemişlerdir.
628- Hazreti Aişe'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde şöyle demiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem bana dedi ki, şu Cebrail'dir, sana selâm söylüyor. Ben de: Ve Aleyhisselâmu ve Rahmetullahi ve Berekâtuhu, dedim."[22] Uzakta olan bir kimseye selâm göndermek müstahabdır.
Bir insan bir insana selâm gönderir de, elçi: Falan adamın sana selâmı vardır, derse, hemen tebliği alanın cevab vermesinin vacib olduğunu daha önce söylemiştik. Bununla beraber selâmı tebliğ edene de cevab vermek müstahab olur. Şöyle der:
"Ve Aleyke ve Aleyhisselâm." "Sana da, ona da selâm olsun."
629- Gâlib El-Kattan'dan bir adamın şöyle dediğini rivayet ettik: Babam, bana dedemden şöyle nakletmiştir:
"Babam beni Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Seîlem'e gönderip dedi ki: Git Peygambere selâm söyle. Ben de ona gittim ve: Babamın sana selâmı var, dedim. Bunun üzerine peygamber (s.a.v.) Aleykesselâmu ve Alâ ebîkessselâmu (Sana selâm olsun, babana da selâm olsun) dedi."[23]
Bu hadis her ne kadar bilinmeyen bir adamdan rivayet edilmişse de, ilim ehlinin hepsine göre, fazilet belirten hadislerde müsamaha gösterildiğini önceden söylemiştik.
Mütevelli demiştir: İşitmeyen bir sağıra selâm vermek istendiğinde selam veren selâm verme gücüne sahib olduğu için selâm sözünü söylemesi uygun düşer. Cevaba hak kazanmak ve selâmı (ona) bildirmek için elile-de işaret edilir. Eğer bu iki hareketi yapmazsa cevaba hak kazanmaz. Yine bir adama sağır olan kimse selâm verirse ve cevabı da adam kasd ederse dili ile söyleyerek selâma karşılık verir ve selâmı aldığını bildirmek için de eliyle işaret eder. Böylece cevab vermenin farziyeti kendisinden düşer. Çünkü işareti, ifade yerine geçmiş demektir. Dilsiz de işaretle selâm verirse, yine cevab almaya hak kazanır, sebebini söylemiştik.
Mütevelli demiştir: Bir kimse çocuğa selâm verirse, çocuğa selâmı ce-vablandırmak vacib olmaz; çünkü çocuk mükellef değildir. Bu söylenen söz doğrudur. Fakat edebe uygun olan cevab vermektir.
El-Kadî Hüseyin ve arkadaşı El-Müvelli demişlerdir: Eğer çocuk, yetişkin bir adama selâm verirse, yetişkinin çocuğa selâmı iade etmesi vacib olur mu? Burada çocuğun Islâmının sıhhati bakımından iki görüş vardır. Eğer çocuğun İslâmmı sahih kabul edersek, onun selâmı yetişkin kimsenin selâmı gibi olur ve kendisine verilen selâmı cevablandırması vacib olur. Eğer çocuğun İslâmı sahih değildir dersek, selâmı cevablandırması gerekli olmaz; ancak müstahab olur.
Ben derim ki, bu iki halden doğru olanı, selâmı cevablandirmanın vacib kabul edilmesidir. Çünkü Allah Tealâ buyuruyor; "Size bir selâm verildiği zaman ondan daha güzeli ile selâm verin yahut o selâmı aynen ce-vablandırın."[24]
Amma El-Kadî ve ElrMütevelIi'nin meseleyi îslâmın sıhhatına bağlamalarına gelince; bu konuda Şafi'i demiştir: İşi bu esasa dayamak yanlıştır. Doğrusu bunun söylediğidir. Allah en iyisini bilir.
Eğer yetişkin bir adam, içlerinde çocuk bulunan bir cemaata selâm verir de, o selâmı çocuk cevablandınr ve ondan başkası selâma cevab vermezse, selâmı cevablandırma mükellefiyetleri diğer yetişkinlerden düşer mi? Burada da iki durum vardır: Bunlardan en doğrusu, El-Kadî Hüseyin ve onun arkadaşı El-Mütevelli'nin dedikleri, "sorumluluk düşmez", sözüdür. Çünkü çocuk farz ile sorumlu değildir. Oysa ki selâmı cevab-landırmak farzdır. Onun için çocuğun selâmı cevablandırması ile bu far-ziyet düşmez. Nitekim çocuğun cenaze namazı kılması ile, yetişkin kimseler üzerinden farziyet düşmez.
İkinci görüş, imamlarımızdan El-Müstazhirî'nin arkadaşı Ebû Bekiri Ş-Şaşi'nin sözüdür. Yetişkinlere çocuğun ezanı sahih olduğu ve onlardan ezan sorumluluğu kalktığı gibi, selâma cevab sorumluluğu da düşer.
Derim ki: Cenaze üzerine çocuğun namaz kılması ile yetişkinlerden far-ziyetin düşmesi konusunda imamlarımız iki meşhur görüşle ayrılığa düşmüşlerdir. Bunlardan en doğrusu, âlimlerimize göre farziyetin düşmüş olmasıdır. İmam Şafi'i de bu esası kabul etmiştir. En doğrusunu Allah bilir.
Bir kimseye bir adam selâm verir de az bir zaman sonra onunla karşılaşırsa, ikinci kez ona selâm vermesi sünnettir. Üç ve daha ziyade karşılaşmalarda da durum böyledir. Bunda imamlarımız görüş birliğine varmışlardır. Buhârî ve Müslim'de rivayet ettiğimiz hadisler buna delâlet etmektedir.
630- Ebû Hüreyre (Radıyallahu Anh) Hazretlerinden rivayet edilen, namazım iyi kılmayan kimsenin hadisinde, anlatmıştır:
"Bir adam gelip namaz kıldı. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna gelerek ona selâm verdi. Peygamber de selâmını ce-vabladı ve: Dön, namaz kıl; çünkü sen (gereği üzere) namaz kılmadın, buyurdu. Adam dönüp namaz kıldı. Sonra gelip Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e selâm verdi. Üç kez tekrarlayıncaya kadar böyle yaptı."[25]
631- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) O da Resûiüllah'ın şöyle buyurduğunu anlatmıştır:
"Sizden biriniz kardeşi ile karşılaştığı zaman ona selâm versin. Eğer aralarında bir ağaç yahut bir duvar yahut bir taş girip engel olur da sonra kardeşi ile karşılaşırsa, ona selâm versin."[26]
632- Enes'den (Radiyallahu Anh) rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sal-lallahu Aleyhi ve Sellenı'in ashabı yaya olarak yürürlerdi. Onlara bir ağaç yahut bir tepe karşı çıkar da sağa ve sola bölünüp ayrıldıkları zaman, sonra öteden karşı karşıya geldiklerinde birbirlerine selâm verirlerdi."[27]
İki adam karşılaşınca aynı anda her ikisi selâm verirse, yahut biri diğerinden sonra selâm verirse, EI-Kadî Hüseyin ve arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevelli demişlerdir kî, her ikisi ilk selâm vermiş gibi olurlar ve bunlardan her biri üzerine diğerine cevab vermek gerekli olur.
El-Şaşi demiştir: Bu sağlam bir hüküm değildir; çünkü selâm sözünün cevab olma durumu vardır. Eğer birinin selâmı diğerininkinden sonra olursa cevab teşkil eder. Eğer selâmlar bir anda olurlarsa, cevab olmazlar. El-Şaşi'nin söylediği bu söz doğrudur.
Bir insan bir insanla karşılaşipda ilk söze başlayan "Ve Aleykümüsselâm" derse, El-Mütevelli demiştir ki, bu selâm sayılmaz. Böylece cevablandırılması gerekmez. Çünkü bu ifade ile selâma başlanmaz.
Derim ki: Ve (vav eki) olmaksızın "Aîeykesselâm yahut Aleykümüsselâm" derse, İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidi, bunun selâm olduğunu kesinlikle söylemiş ve selâm verilen adamın bunu cevabi andırması lüzumunu ifade etmiştir. Her ne kadar âdet halinde kullanılmakta olan söz değiştirilmişse de yine yeterli olur. El-Vahidi'nin söylediği bu söz benimsenmiş olandır.
Yine İmamu'I-Haremeyn bunu selâm olduğunu ve buna cevab verilmesinin vacib olduğunu kesinleştirmiştir. Çünkü buna selâm ismi verilir.
Bu sözün selâm oluşu üzerinde, âlimlerimizin iki görüşünü göz önüne almak suretiyle hüküm verilmesi muhtemeldir. Zira bir kimse namazdan çıkacağı zaman "Aleykümüsselâm" derse, bununla namazdan çıkmış olur mu, olmaz mı? Doğrusu namazdan çıkmış olur.Bir de bu sözün her durumda cevablandırılmasına gerek olmadığı da söylenebilir. Çünkü buna dair de sahih isnadlarla Ebû Dâvud ve Tirmizî'nin Sünenlerinde rivayetlerde bulunduk.
633- İsmi Cabir İbni Süleym yahut Süleym İbni Cabir olan ashabdan Cüreyyü'l-Hüceymfden rivayete göre, o şöyle demiştir:
"Ben Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in huzuruna varıp: Aley-kesselam, yâ Resûlellah, dedim. (Bana şöyle dedi: Aîeykesselâm, deme. Çünkü Aîeykesselâm sözü Ölülere selâmdır. "[28]
Derim ki, bu hadisi şerif, en güzel ve en mükemmel olan selâm üzerinde varid olmuştur. Bununla selâm olmaz manasını ifade etmez. En iyisini Allah bilir.
İmam Ebû Hamid El-Gazalî İhya kitabında demiştir: Önce selâm verirken "Aleykümüsselâm" demek mekruh olur. Bu hadisden ötürü böyle söylemiştir. Âlimlar arasında tercih edilen böyle bir sözle selâm vermenin mekruh oluşudur. Fakat bu sözle selâm verilirse, cevablandırılması vacibdir. Çünkü bu söz bir selâm ifadesidir.
Selâmın Kelâmdan Önce Olması:
Sünnet olan, selâm verecek olan kimsenin her sözden önce selâm vermesidir. Hadisi şerifler, ilk ve sonra gelen mü'minlerin uygulamaları hep böyle işlem yapıldığını açık olarak gösterir. Bu bölümün sağlam ve güvenilir delili de budur. Bu konu üzerinde Tirmizî'nin kitabında rivayet ettiğimiz hadisi şerife gelince:
634- Cabir'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Selâm, konuşmaya başlamadan öncedir. "[29]
Önce selâm veren daha fazla fazilet kazanır. Çünkü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem sahih hadislerinde buyurdular: Karşılaşan iki kimseden ilk selâm veren onların hayırhsıdır." Onun için karşı karşıya gelenlerden her birinin selâma öncelik vermesi uygundur.
635- Güzel bir isnadla Ebû Ümâme'den (Radıyallahu Anh) yapılan ri-vayetde demiştir ki, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "İnsanlara ilk selâm veren, Allah katında insanların en iyisidir."[30]
Tirmizî'nin Ebû Ümâme'den rivayeti ise şöyledir: "Soruldu: Ey Allah'ın Resulü! İki adam karşılaşınca bunlardan hangisi önce selâm verir? Buyurdu: Allah katında bunların iyisi (selâmı önce verir)."
Tirmizî demiştir ki bu hadis hasendir.
Selâmın Müstahab, Mubah Ve Mekruh Olduğu Haller
Bil ki, biz önce anlattığımız şekilde-selâmı yaymaya memuruz. Ancak bazı hallerde selâm vermek kuvvetleşir ve bazısında da hafifleşir. Bazı hallerde de selâm vermek yasak olur. Selâm vermenin kuvvetli ve müstahab olduğu haller çok olduğu için bunları bir araya toplamak mümkün olmaz. Çünkü selâm vermek asıldır. Bundan dolayı ayrı ayrı selâm verme hallerini anlatmayacağız.
Bil ki, kendilerine selâm verilecekler içine diriler de girer ölülerde girer. Biz cenazenin zikirleri bölümünde ölülere selâm şeklini bildirmiştik. Selâm vermenin mekruh yahut hafif yahut mubah olduğu haller ölülere selâm verme dışında kalır ve bu hallerin açıklanması gerekir.
Kendisine selâm verilecek adam eğer büyük veya küçük abdestle veya bunlara benzer işlerle meşgul ise, böyle bir kimseye selâm vermek mekruh olur. Eğer ona selâm verirse cevab almaya hak kazanmaz. Uyumakta yahut uyku kestirmekte olan kimseye, namaz kılana, ezan okumakta olan yahut namaz için ikamet getirmekte olan müezzine, selâm vermek yine mekruh olur.
Yine lokma ağzında iken yemek yemede olan kimseye selâm vermek bu türdendir. Bu durumda bulunanlara selâm veren kimse, cevab almaya hak kazanmaz. Fakat bir insan yemek halinde bulunur da ağzında lokma yoksa ona selâm verilebilir. Selâma mukabele etmek de vacib olur. Alışveriş ve diğer işlemlerde selâm verilir ve cevab da gerekli olur.
Cuma hutbesinde selâm vermeye gelince: Âlimlerimiz demişlerdir ki, hutbeye selâm ile başlamak mekruhtur; çünkü insanlar hutbeyi dinlemeye memurdur. Eğer hutbeyi okuyan buna aykırı davranır da selâm verirse, ona cevab verilir mi? Bu işde âlimlerimizin farklı görüşü vardır.
Bir kısmı demiştir ki, hatib kusur yaptığı için onun selâmına karşılık verilmez. Bir kısmı da şöyle demiştir: Eğer hutbeyi dinlemek vacibdir diye kabul edersek, selâmına cevab verilmez. Eğer hutbeyi dinlemek sünnettir dersek, mevcut olanlardan bir kişi selâma karşılık verir. Hangi şekil olursa olsun, bir kişiden çok kimse ona cevab vermez.
Kur'an okumakta olan kimseye selâm verme işine gelince: İmam Ebû'l-Hasan El-Vahidî demiştir ki, evlâ olan, Kur'an okuyana selâm vermemektir. Eğer selâm verilirse, İşaretle cevablamak yeterlidir. Eğer selâm sözünü söyleyerek selâmı cevablandırırsa, yeniden "eüzü" çeker sonra okumaya döner. El-Vahidî'nin sözü budur; fakat bu zayıftır. Doğrusu Kur'an okuyana selâm verilir ve sözle cevablamak vacib olur.
Amma duaya dalarak bütün kalbi ile meşgul durumda olana selâm vermeye gelince, bu kimsenin durumu Kur'an okumakla meşgul olan gibidir. Bana göre bu durumla meşgul olana selâm vermek mekruhtur. Çünkü selâma cevabdan sıkılır ve yemek yemede olanın düştüğü zorluktan daha zor bir duruma düşer. (Kendisine selâm verildiği takdirde onu ce-vablaması icab etmez.) Hac ihramında iken Telbiye getirmekte olan kimseye selâm vermek mekruh olur. Çünkü adamın telbiyeyi kesmesi mekruhtur. Eğer kendisine selâm verilirse, sözle selâma karşılık verir. İmam Şafı'i ve âlimlerimiz böyle hüküm vermişlerdir. Allah onlara rahmet etsin...
Selâm vermenin mekruh olduğu haller geçmişti. Mekruh selâm vermelere cevab gerekmediğini de anlatmıştık. Fakat bu halde iken kendisine selâm verilen adam, selâma cevab vermenin sevabı maksadıyla selâma karşılık verse meşru yahut müstahab olur mu? Bunu açıklamak icab eder: Abdest bozma ve benzeri işle meşgul olanın selâma cevab vermesi mekruh olur. Bu meseleyi bölümün başında anlatmıştık. Yemek ve benzeri işlerle uğraşmakta olanın verilen selâmı cevablaması müstahabdır. Namaz halinde olanın "Ve Aleykümüsselâm" diyerek verilen selâmı cevablaması haram olur. Eğer bu şekilde cevablarsa, bizim Şafi'i mezhebimizde namazın bozulacağını biliyorsa, namazı batıl olur. Bilmiyorsa, sahih olan görüşe göre batıl olmaz. (Hanefi mezhebinde her iki halde de namazı bozulur.) Eğer gaib sığası ile "Aleyhisselâm" derse, namazı bozulmaz; çünkü bu duadır, selâma cevab sayılmaz. Eğer namazdan sonra sözle selâmı cevablarsa bir beis yoktur. Müezzin ise, bilinen selâm sözü ile verilen selâmı cevablar; çünkü cevab az bir ifadedir, ezanı bozmaz ve ona engel teşkil etmez. İşaretle namaz kılanın selâmı cevablaması müstahabdır. (Hanefi mezhebinde ise bu mekruh olur.)
Selâm Verilebilecekler Veya Selâm Verilemeyecekler Selâmı Alınanlar Veya Selâmı Alınmayanlar
Bil ki, ftsk ve bid'atı ile şöhret bulmayan müslüman adama selâm verir ve kendisine de selâm verilir. Bu kimsenin selâm vermesi sünnettir. Selâ-. mına cevab vermek de vacib olur.
Kadınlarla Selâmlaşmak:
Âlimlerimiz demiştir: Kadının kadma karşı selamlaşma durumu, erkeğin erkekle olan selamlaşması gibidir. Kadının erkekle olan selâm durumuna gelince, İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli demiştir: Eğer kadın erkeğin zevcesi, yahut cariyesi, yahut mahremlerinden biri ise, erkeklerin selamlaşması gibi olur. Onlardan her birinin diğerine selâm vermeye başlaması müstahab olur. Diğerine de selâmı cevablamak icab eder.
Eğer erkek yabancı bir kadınla karşılaşırsa, kadın da güzel olur ve fitnesinden korkulursa, erkek o kadına selâm vermez. Eğer erkek ona selâm verirse, kadının selâmı cevablaması caiz olmaz. İlk önce kadın erkeğe selâm vermez, selâm verirse cevab almaya hak kazanmaz. Erkek onun selâmına cevab verirse, erkek için mekruh olur. Eğer kadın fitnesinden korkulmayacak şekilde yaşlı ise, onun erkeğe selâm vermesi caizdir. Erkeğin de onun selâmına karşılık vermesi gerekir.
Toplu bir halde kadınlar bulunur da erkek onlara selâm verirse, yahut erkekler toplu halde olur da bir kadına selâm verirlerse caiz olur; eğer erkek veya erkekler yahut kadın ve kadınlar bakımından fitneden kor-kulmazsa...
636- Yezid'in kızı Esmâ'dan (Radıyallahu Anha) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem, biz kadınlarla bir arada iken bize rasgeldi de bize selâm verdi."[31]
Benim burada rivayet ettiğim, Ebû Davud'un lâfzıdır. Tirmizî'nin rivayetinde ise yine Esmâ'dan şu ifade var: "Bir gün Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Mescid'e uğradı. Kadınlardan bir topluluk da oturuyorlardı. Eli ile selâm verme işareti yaptı."
637- Cerir İbni Abdullah'dan (Radıyallahu Anhu) şöyle rivayet edilmiştir: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem kadınlara rasgeldi de onlara selâm verdi."[32]
638- Sehl İbni Sa'd'dan (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde, O şöyle demiştir: "Bizde bir kadın vardı." Diğer bir rivayette de: "Bizim bir ninemiz vardı. Bir sebzenin köklerini alıp tencereye atardı ve arpa daneleri-ni döğer ve karıştırarak yemek yapardı. Biz cuma namazını kıldıktan sonra dönerdik de ona selâm verirdik. O da yemeği bize takdim ederdi."[33]
639- Ebû Tâlib'in kızı Ümmühâni'den (Radıyallahu Anha) yapılan rivayetde O şöyle anlatmıştır: "(Mekke'nin) Fetih günü Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gittim ki, o banyo yapıyordu. Fatma da onu perdeleyip örtüyordu. Ben selâm verdim. "[34]
Gayri Müslimlerle Selâmlaşmak:
Zimmet ehline (gayri müslim vatandaşlara) gelince, âlimlerin çoğu kesin hüküm vermişlerdir ki, onlara başlangıçta selâm vermek caiz olmaz. Bununla beraber ayrı görüş taşıyanlar da vardır. Bunlar demişlerdir ki, onlara selâm vermek haram değildir, mekruhtur. Eğer onlar bir rnüslü-mana selâm verirse, müslüman şöyle cevab verir: "Ve Aleyküm" Bundan fazla söylemez.
Kadılar kadısı El-Maverdi, âlimlerimizden birinden bir şekil naklediyor ki, onunla selâma başlamak caizdir. Ancak selâm veren sadece "Es-selâmu Aleyke" der, çoğul olarak (Aleyküm) söylemez.
El-Maverdi başka bir şekil daha nakleder. Der ki, o gayri müslimler ilk selâm verince, "Ve Aleykümüsselâm" diye onlara cevab verilir; fakat "Ve Rahmetüllahi" denmez. Bu iki şekil de kabul edilmemiş ve benimsenmemiştir.
640- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Yahudilere ve Hıristiyanlara ilk başta selâm vermeyin. Yolda onlardan biri île karşılaştığınız zaman, onu yolun kenarına çekilmeye mecbur edin. (Yolun ortasını işgal edip izdihama sebeb olmasın).[35]
641- Enes'den (Radıyallahu Anhu) yapılan rivayetde demiştir ki, Re-sûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Ehli kitab sîze selâm verdiği zaman siz: Ve Aleyküm, deyiniz."[36]
642- İbni Ömer'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayetde Resûlül-lah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
"Yahudi'ler size selâm verdikleri zaman, onlardan her biri: "Esselâ-mu aleyke" "Sana ölüm olsun", der. Sen cevab olarak: Ve aleyke (senin üzerine olsun), söyle."
Bu mesele hakkında anlattığımızın benzeri çok hadisler vardır. Allah en doğrusunu bilir.
Ebû Sa'd El-Mütevelli demiştir: Müslüman olduğunu sanarak bir adama selâm verilse, sonra müslüman olmadığı meydana çıksa, selâmının geri çevrilmesini ondan istemek müstahab olur. Ona der ki, Benim selâmımı bana iade et. Böyle söylemekten maksad, yabancılığı ve arada bir yakınlık bulunmadığını göstermektir. Rivayet edilir ki, İbni Ömer (Radıyallahu Ahnüma) bir adama selâm verdi. Sonra onun yahudi olduğu söylendi. İbni Ömer onun arkasına düştü ve ona dedi: Verdiğim selâmı bana iade et.
Derim ki: Allah kendisine rahmet etsin İmam Malik'in Muvatta'ında rivayetimize göre, Malik'den soruldu: Yahudiye yahut Hıristiyana selâm veren kimse, bu selâmı geri almasını ondan ister mi? Hayır, dedi. İmam Malik'in mezhebi budur. İbni Arabî EI-Maliki de bunu kabul etmiştir.
Ebû Sa'd demiştir: Bir Zimmi'nin (gayri müslim vatandaşın) halini sormak istenince, bunu selâm sözünü kullanmadan yapar. Ona şöyle söyler: Allah sana hidayet versin, yahut sabahını aydın yapsın.
Derim ki, Ebû Sa'd'ın bu sözünü söylemekte bir sakınca yoktur. Buna ihtiyaç duyulduğu zaman şöyle söylenir: Sabahın hayırlı olsun, mutlu olsun, afiyetli olsun yahut Allah seni sevinçle sabaha kavuştursun, mutlulukla, nimetle, aydınlıkla sabaha erdirsin veya benzeri sözler söyler.
Bir ihtiyaç duyulmadığı zaman, doğru olan hiç bir şey söylememektir. Çünkü ona selâm yerine bir hitabda bulunmakta ona karşı bir yumuşama ve bir ünsiyet kurma ve selâma cevab isteme şekli vardır. Halbuki biz onlara karşı sert olmakla emredilmiş ve onlara sevgi beslemekten yasaklanmışız. Onlara sevgi gösteremeyiz. Allah en iyisini bilir.
Ek: İçlerinde bir veya bir çok müslüman bulunan kâfirler topluluğuna bir müslüman rasgeldiği zaman, sünnet olan, müslümanları yahut müs-Iümanı kasdederek onlara selâm vermektir.
643- Üsâme İbni Zeyd'den (Radıyallahu Anhüma) yapılan rivayete göre: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem, içlerinde Yahudi, putperest müşrikler ve müslümanlar bulunan karışık bir meclise uğradı ve Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onlara selâm verdi."[37]
Ek: Bir kimse bir müşrike mektub gönderir de oraya selâm sözünü yazarsa, uygun düşen. Buhârî ve Müslim'den rivayet ettiğimiz Ebû Süfyan (Radıyallahu Anh) hadisindeki Hirakl olayı ile ilgili sözü yazmaktadır. Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem Rüm hükümdarına şöyle mektub yazdı: "Allah'ın kulu ve O'nun Peygamberi Muhammed'den Rûm'ların büyüğü Hirakl'a!... Hidâyete uyanlara selâm olsun."
Hasta Bir Gayri Müslim'i Ziyaret Etmek:
Ek: Zimmi (gayri müslim) bir hastayı ziyaret edince insan ne söyler? Bil ki, âlimlerimiz Zimmi bir hastayı ziyaret konusunda ihtilaf etmişlerdir. Bunlardan bir kısmı ziyareti iyi görmüşler, bir kısmı da caiz görmemişlerdir. El-Şaşi bu ihtilafı anlattıktan sonra demiştir: Bana göre doğru olan şöyle demektir: Bazan kâfir bir hastayı ziyaret etmek caizdir. Buradaki yakınlık, komşuluktan ve akrabalıktan ileri gelen bir yaklaşmadır. Ben derim ki, El-Şaşi'nin söylediği bu söz güzeldir. Biz bu konu ile ilgili hadisi Buhârî'nin Sahih'inden rivayet ettik:
644- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre şöyle demiştir: "Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e hizmet eden bir Yahudî erkek çocuk vardı. Hasta olmuştu. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem onu ziyarete gitti, baş yanına oturdu. Ona: Müslüman ol, buyurdu. Çocuk yanında olan babasına baktı. Bunun üzerine babası (çocuğuna): Kasim'ın babasına (Peygambere) itaat et, dedi. Çocuk da İslâmı kabul etti. Sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle söyleyerek çıktı: Bu çocuğu ateşten kurtaran Allah'a hamd olsun."[38]
645- Said İbni'l-Müseyyib'in babası EI-Müseyyib İbni Hazl'dan (Radi-yallahu Anh) yapılan rivayetde demiştir: "(Peygamberin amcası) Ebû Tâlib'e ölüm hali gelince, Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ona gidip dedi: Ey amcam, Lâ ilahe illallah" söyle". Böylece uzun olan hadisin tamamını anlattı.[39]
Ben derim ki: Zimmi (gayri müslim vatandaş) olan hastayı ziyaret eden kimsenin onu İslama meylettirmesi, ona İslâmın güzelliğini açıklaması, onu İslama çağırması ve tevbe kabul olmayacak bir duruma düşmeden önce hemen onu İslama teşvik etmesi uygun olur. Eğer ona dua edecekse, hidayet ve benzeri dileklerde bulunur.
(Dinde uydurmalar yapan) bid'at sahibine ve büyük günah işleyip de ondan tevbe etmeyene gelince, bu gibilere selâm vermemek ve verdikleri selâmı da cevablamamak uygun olur. Alimlerde Buhari ve ondan başkası böyle demiştir.
İmam Ebû Abdullah El-Buhârî bu konu üzerinde Sahih'inde delil göstermiştir. Biz de Buhârî ve Müslim'de Kâb İbni Malik'in olayını rivayet ettik. Kâb İbni Malik Tebük gazvesinden geri kalmış (böylece günah işlemişti.) İki arkadaşı da onun gibi savaştan geri kalmışlardı. (Bunlar Hilâl İbni Ümeyye ve Mürare İbni'r-Rebi' idi. Sonra ücü de tevbe etmişler. Al-lah'da tevbelerini kabul buyurmuştu.)
Kâb der ki: Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem-bizimle konuşmayı (mü'minlere) yasakladı. Ben Resûlüllaha Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e gider ve ona selâm verirdim. Selâmı cevablayıp dudaklarını hareket ettiriyor mu, etmiyor mu diye bakardım?
Abdullah İbni Amr'dan rivayet ederek Buhâri diyor ki: Şarab içenlere selâm vermeyiniz.
Derim ki: Bir kimse zalimlerin yanma varır da din ve dünyasından herhangi bir zarara uğramasından yahut başka bir şeyden korkarsa böyle bir zorunluluk altında onlara selâm verir.
İmam Ebû Bekir İbni'l-Arabî demiştir ki, âlimler şöyle söylediler: Selâm Allah'ın isimlerinden bir isim olduğunu niyet ederek, Allah yaptıklarınızdan haberdardır manasında onlara selâm verilir.
Çocuklarla Selamlaşmak:
Çocuklara gelince, sünnet olan onlara selâm vermektir.
646- Enes'den (Radıyallahu Anh) rivayet edildiğine göre: "O, çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi; ve dedi ki: Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem böyle yapardı."[40]
Müslim'in yine Enes'den bir rivayeti şöyle: "Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem erkek çocuklara rasgeldi de onlara selâm verdi."
647- Sahih isnadlarla Enes'den yapılan rivayete göre: "Peygamber Sal-îallahu Aleyhi ve Sellem oynamakta olan erkek çocuklara rasgeldi ve onlara selâm verdi." Başka bir rivayette de Peygamber (s.a.v): Esselâmu Aleyküm, ey çocuklar." dedi.[41]
Selâmın Edebleri Ve Meseleleri
648- Ebû Hüreyre'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayetde o demiştir ki Resûlüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Binici yaya yürüyene, yürüyen oturana ve azlık çokluğa selâm verir." Buhârî'nin bir rivayeti de şöyle: "Küçük büyüğe, yürüyen oturana ve azlık çokluğa selâm verir."[42]
Mezheb âlimlerimiz ve başkaları demişlerdir ki, bu söylenen şekilde selâm vermek sünnettir. Eğer buna aykırı olarak yaya yürüyen biniciye yahut oturan bunlardan birine selâm vermiş olsa mekruh olmaz. İmam Ebû Sa'd El-Mütevelli ve ondan başkası bunu böyle açıklamışlardır. Bu esas üzere, çoğunluğun az kimselere ve büyüğün küçüğe önce selâm vermesi mekruh olmaz. Ancak başkasının hak kazandığı selâm işini bir terk olur. bu selâmla ilgili edeb, iki kişinin yolda karşılaşmasında olur. Fakat bir adam oturmakta olanın yahut ayakta bulunanın yanına varırsa, her halde o gelen kimse önce selâm verir. İster oturan küçük olsun yahut büyük olsun, az olsun yahut çok olsun.
Kadılar kadısı bu ikinci şekle Sünnet ve öncekine edeb demiş ve faziletini sünnetten düşük saymıştır.
Mütevelli demiştir: Bir kimse bir topluma rasgelir de onlar içinden özel olarak bazı kimseleri kasdederek selâm verirse mekruh olur. Çünkü selâmdan maksad yakınlık ve tanışıklık kurmaktır. Halbuki bir kısmını ayırmakta diğerlerine yabancılık göstermek var. Onun için düşmanlığa sebeb olabilir.
Bir insan çarşılarda yahut insanların dolaştığı kalabalık sokak ve benzeri yerlerde yürüdüğü ve çok kimselerle karşılaştığı zaman, Kadılar kadısı El-Maverdi demiştir ki, buralarda selâm bazı kimselere verilir, diğerlerine verilmez. Çünkü her karşılanan kimseye selâm verilse, iş görmek için boş bir zaman bulunamaz, âdetin dışına çıkılmış olur.
Bu selâmla iki şey kasd edilir: Ya sevgi kazanmak, ya da nefreti kaldırmak.
El-Mütevelli demiştir: Bir topluluk bir adama selâm verir de o adam onlara: "Ve Aleykümüsselâm" derse ve hepsine bununla cevab kasde-derse, bütününe vereceği selâm farziyeti ondan düşer. Nitekim bir adam bir anda mevcut cenazelerin namazını kılsa, farziyet hepsinden düşer.
El-Maverdi demiştir: Bir kişinin selâmı bütününe ulaşacak kadar az bir kalabalığa bir insan selâm verecek olsa, tümüne karşı yalnız birine selâm verir. Ziyade olarak ondan başkasına selâm edeb olur. O toplumun içinden de bir kişinin selâma cevab vermesi kâfidir. Birden fazla kimse ce-vablarsa edeb olur. Bir kişinin selâmı hepsine ulaşamayacak kadar kalabalık bir cemaat olursa, cami ve toplantı meclisleri gibi, o zaman selâmın sünneti, ilk meclise girip de insanları gören kişinin önce selâm vermesidir. Böylece bütün işitenler hakkında selâm sünnetini yerin getirmiş olur. Selâm sözünü işitenler için onu cevablama kifaye yolu ile farz olur ki, bunlardan birinin cevablaması diğerlerinden farziyeti düşürür. Selâm verdiklerinin arasında oturmak isterse, geri kalan selâmı duymamışlara selâm vermek sünnetinin sorumluluğu ondan düşer. Önceki selâmını duymamış olanlar arasına girip oturmak isterse, bunda âlimlerimize göre iki şekil vardır; birincisi: Bunların arkadaşlarına daha önce selâm verildiğinden, bunlara selâm verme sünneti yapılmıştır. Çünkü bunlar bir topluluktur. Eğer bunlara da selâm tekrarlanırsa edeb olur. Bu esasa göre mescid halkından hangisi selâma cevab verirse, bütününde farziyet sorumluluğu düşer. İkinci şekil: İnsan toplum arasına girip oturmak istediği zaman önceki selâmını ulaştıramadığı kimseler hakkında selâmın sünnet sorumluluğu üzerinde kalır. Bu esasa göre sonrakilerin selâmı cevablamaları ile öncekiler üzerinden selâmı cevablama sorumluluğu düşmez. Onların da selâma karşılık vermeleri gerekir.
Kişinin Kendi Evine Selâmla Girmesi:
Evinde kimse olmasa bile, insan eve girince selâm vermesi müstahab olur. Evde kimse yoksa şöyle demelidir:
"Esselâmu aleynâ ve ala ibâdiîlâhi's-sâlihîn."
"Selâm bizim ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun." Biz kitabın başında, insan evine girince ne söyleyeceğini açıklamıştık. Yine mescide ve içinde kimse bulunmayan başkasına ait bir eve girdiği zaman selâm vermek ve şöyle demek müstahab olur:
"Esselâmu aleynâ ve ala ibâdillâhi's-sâlihîne. Esseîâmu aleyküm ehle'I-beyti ve rahmetullâhi ve berekâtühû."
"Selâm bizim üzerimize ve Allah'ın salih kulları üzerine olsun. Selâm üzerinize olsun. Allah'ın rahmeti ve bereketleri de üzerinize olsun, ey ev halkı!...)"
Bir Yerden Ayrılırken Selâmlaşmak:
Bir toplum içinde oturmakta olan bir adam kalkıp onlardan ayrılmak istediği zaman sünnet olan onlara selâm vermektir.
649- Ebû Hüreyre'den yapılan (Radıyallahu Anh) rivayete göre demiştir ki, Resûlüllah SallallaHu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu:
"Sizden biriniz toplu bir yere vardığı zaman selâm versin. Kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önceki selâm sonraki selâmından daha faziletli değildir. "[43]
Tirmizî demiştir ki, bu hasen bir hadistir. Derim ki, bu hadisin ifadesinden anlaşıldığına göre, cemaat içinden kalkıp da ayrılmak üzere selâm verenin selâmını cevablamak cemaata vacib olur.
İki İmam El-Kadî Hüseyin ve arkadaşı Ebû Sa'd El-Mütevelli demişlerdir: Bir toplumdan ayrılırken selâm vermek âdet haline gelmiştir. Bu bir duadır; buna cevab vermek müstahabdir, farz değildir. Selamlaşma ancak karşılaşma zamanında olur, ayrılma zamanında değil. Bu hüküm her ikisinin sözüdür. Mezheb âlimlerimizden sonuncusu olan İmam El-Şaşi, bunların sözünü kabul etmemiştir. Demiştir ki, bu yanlıştır. Çünkü Selâm, ayrılma zamanında da sünnettir, meclise oturma halinde sünnet olduğu gibi... Buna dair zikri geçen hadis vardır. İşte El-Şaşi'nin dediği bu söz doğru olandır.
Bir insan verdiği selâmı cevablamayacağını anladığı bir kimseye raslar-sa, selâmı cevablamayışı ister kibrinden, ister önemsemeyişinden, ister başka bir sebebten olsun, uygun olan bu zandan dolayı selâmı terk etmemektir, selâm vermektir. Çünkü selâm vermek emredilen bir iştir. Uğrayan adam, selâm vermeye memurdur, selâmın cevabını temin etmeye memur değildir. Bununla beraber uğranılan adam hakkında yanlış düşünce beslenebilir ve selâmım cevabladığı görülür.
Amma bu konuda delili bulunmayanın şu sözüne gelince: Selâmı ce-vablamayacak olan kimseye selâm vermek, onun günah işlemesine sebeb olur. Çünkü selâmı almak farzdır, bu farzı terk etmesine ve böylece günahkâr olmasına sebebiyet verilmiş olur. Bu söz açık bir cehalet ve anlayışsızlıktır. Çünkü dinen yapılması emredilen işler, bu gibi hayallerle sorumluların üzerinden düşmez. Eğer bu bozuk hayallere bakacak olursak, bilmemezlik yüzünden kötülük yapan kimselere dokunmamamız gerekir. Çünkü sanırız ki, sözümüzle onlar kötülüğü bırakmazlar. İkazlarımızla v ve çirkin şeyleri göstermemizle onlardan ayrılmayacakları için onların günahına sebeb meydana gelir. Şübhe yoktur ki, bu gibi düşüncelerle kötülüklere karşı çıkmayı bırakamayız. Bu örneğin benzerleri çoktur ve bilinen şeylerdir. Allah en iyisini bilir.
Bir kimse, bir adama selâm verir ve selâmını ona duyurursa ve selâma cevab verme şardları da adamda bulunduğu halde selâmı cevablamazsa, selâm veren kimse hakkını ona helâl etmek üzere şöyle söylemelidir ki, bu müstahabdır: Selâmı cevablama işinde hakkımı bağışladım, yahut selâmdan dolayı, hakkımı helâl ettim, benzeri söz söyler. Bu sözleri söylemekle ondan bu insanın hakkı düşer. Allah en iyisini bilendir.
650- Sahabî Abdurrahman İbni Şibl'den (Radıyallahu Anh) yapılan rivayet de demiştir ki, Resülüllah Sallallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: "Selâma karşılık veren ona (cevabına) hak kazanmıştır. Karşılık vermeyen kimse bizden değildir."[44]
Bir kimse bir adama selâm verir de ondan karşılık almazsa ona tatlı bir ifade ile şöyle demesi müstahabdır: Verilen selâmı cevablamak farzdır. Senden farziyet sorumluluğunun düşmesi için selâmımı cevablamak sana gerekir. Allah en yisini bilendir.