- Seksenaltıncı Mektup

Adsense kodları


Seksenaltıncı Mektup

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
derya
Fri 22 January 2010, 08:55 am GMT +0200
SEKSENALTINCI MEKTUP

Bazı tabilerine, Nakşibendi tarikatının medarı, ihlas, muhabbet, mürşide teslim olmak olduğu, bu üç şeylerin mertebelerinin ve tamamlayıcıları olan adabın en kamil ve en tamam bir şekilde onları kolaylaştırıcı adabın beyanı ve o konu ile ilgili meseleler hakkındadır.


ALLAH’IN ADIYLA BAŞLARIM

Bütün hamdler, alemin Rabbine mahsustur. Salat ü selam, mahlukatının en hayırlısının, (Aleyhisselam) alinin ve ashabının üzerine olsun!

Bundan sora, bilmelisin ki, yüce Nakşibendi tarikatının medarı, ihlas, Allah’a muhhabbet mürşide teslim olmak üzeredir. Bu üç haslet ne kadar artarsa sahibinin de, o seviyede manevi yükselme ve visal makamları artar. Bunlar tamamoluncae, yakini iman ile şühudi gaybet olan matlublar hasıl olur. İhlasın en azı, mürid, hidayetine muktedir olan mürşidinin kapısından başka, onu Allah’a ulaştıran bütün kapıların kendisine kapalı olduklarını bilmesidir.

Muhabbet ise, müridin nezdinde, mürşidi malından, çocuğundan, kendi nefsinden daha sevimli olması demektir.
Teslim demek, kamil olan mürşidi kendisine emr eylediği şeyi, güzel vaya çirikin, caiz ve haram olduğuna bakmaksızın yapmasından ibarettir. Naşibendi tarikatının yüce zatları, bu üç esasın tamamlanması için adab ve adetler kurmuşlardır.

Birincisi: Cenabı Hakk’ın Kuran ı Kerimde:
“Doğru olanlarla beraber olun.” Buyurduğu üzere, imkan dalinde zahiren mürşidin sohbeti, yoksa manevi sohbettir. Ki o da rabıtadır. Oysa ikinci kısımdır.

Birincisi, icmali ve hayalidir. Ki; marid, üstadı daima hatta tuvalette cinsi münasebet, yemek vakitlerinde sanki üstadı yanında olduğunu düşünecektir. Keza dostlarının arasında bulunduğu ve himmetinden yardım taleb etmesi, için , talebelere ders verdiği vakitte, yatmadan önce ve yattıktan sonra da böyle düşünmesidir.

Diğeri, tafsili ve suri rabıtadır. Ki mürid, namazdaki teverrükle oturuşun tersine oturup iki gözünü kapatarak, sanki alnında bir gözü olduğunu farz ederek üstadın suretinnin yüzüne karşı olduğunu ve tarafından bir ışık çıkıp kalbine doğru geldiğini mülhaza etmesidir. Rabıta, zamanı, akşam namazı ile yatsı namazın vakitleri arasındadır.

Adabın ikincisi ise, şeriatla amel etmek, mutlaka bidatlardan korunmak, mümkün oluduğu kadar ruhsatlarla amel etmemektir.

Üçüncüsü, kendi varlığını mürşidin varlığında mahv etmektir. Yani mürid, nefis, onu kabiliyet sıfatıyla aldatmamak için, gayesi mürşidin gölgesi ile gölgelenmek ve kemaliyet vasfını taleb etmemek üzere, nefsini, ilim gibi ihtiyari veya güzellik gibi tabii kemaliyet vasıflarından hiç birisiyle muttasıf olduğunu bilmemek demektir.

Dördüncüsü, peder, Gavs i azamdan (Kuddise sirruh) rivayet ettiği üzere yapılacak zikirdir. Bu zikir vakitlerinin en efdali, şafak ile güneş düğduğu vakit arasındadır. Bu şeyler, bir çok adabın yapılması ve riayet edilmesiyle hasıl olur. Birincisi, mürid, yalnız ayağına bakmasıdır. Zira, Nakşibendi sadatın nezdinde, mutlak nazar şeriat ehlinin nezdinde kadınlara bakmak gibidir. Hatta sadattan bazısı, nazar mutlaka haramdır. Mutlaka tarikat nisbetine zarar vericidir, demişlerdir. Onlarca, en sahih kavl de budur. Bazıları da böyle nazar hakkında şayet şehvet suretiyle olsa, yani müdirin aklı fikri bakılan şeye taalluk ederse, haramdır. Nisbet için zararlıdır. Veya fitne kasdıyla yani fitne taleb etmek için olsa, yine haramdır, demişlerdir.

İkincisi: Dünya muhabbetinden ve mülahazasından, yapılan amellerin sevabına göz dikmekten korunmaktır. Çünkü dünyanın sevgisi, Allahın sevgisine aykırıdır. Amellerin sevabına göz dikmek, amellere zarar vericidir. Zira her ikiside nefsin payıdırlar.

Üçüncüsü: Farz namazlardan sora, zatı Bari’nin azametine kibrıyasına yakışmayıp ve gereği gibi kılınmadığı zannı ile kılınan namaz, masiyet olup dolayısıyla Allah’tan af taleb etmek için, üç, onbeş veya yirmi kereistiğfar etmek lazımdır. Ama günah olduğu zan edilen mezkur ibadetin terk edilmesi de, lazım gelmez. Çünkü her vakit ibadet etmek mükellefiyeti bakidir. Öyle ise, mükellef her zaman onu yapması lazımdır.

Kılmasına kalkıp da teklif olunduğu şekilde yapmazsı, efendisi, kendisine daima hizmet etmekle emr edip, hakkıyla yapmaya gücü olmayan köle, efendisine af için yalvarıp, efendisi de onu afvettiği gibi, mükellef de Allahü teala ve tekaddeseden niyaz ve yavarmak suretiyle istiğfar etmesi lazımdır. Böylece, ikinci defa yapacağı amelin hakkıyla yapılması ümidinde bulunmaktır. Bu durum farz ibadetlerinde olduğu gibi, diğeryaptığı bütünsalih amellerine karşı da durum böyledir. Bu husus talebelere verilen derstensonra, daha ziyade istiğfar edilmesi lazımdır. Zira ilim, bilgi gerçekten müderrisin değil, Allah’ındır. Şayet, sende alim bir kimse olduğuna dair bir zannın mevcut olmasını görsen, bu görüş birçok manevi hastalıklara sebep olup, sana ve verdiğin derslere ve mütalaana zararlıdır.

Dördüncüsü: Bildiğin bir meseleyi, bir alimden sormak değil, belki bilmediğin şeyi sormandır.

Allahü teala, efendimiz Muhammed’in (Sallallahü aleyhi ve sellem) bütün al ve ashabının (Rıdvanullahi teala aleyhim ecmain) üzerine salat ü selam eylesin!