Esila
Sat 5 February 2011, 07:26 pm GMT +0200
beraber, mânâ cihetiyle dahi münasebet var. Çünkü, sûre-i وَالذَّارِيَاتِ’ın başında, tesadüfî ve intizamsız zannedilen temevvücat-ı havâiye, gayet hikmetli ve vazifedar olarak rububiyetin tekvînî emirlerini etrafa yetiştirir diye ifade ettiği gibi, Risale-i Zerrat dahi, maddiyyunlar tarafından tesadüfî ve intizamsız telâkki edilen harekât-ı zerrat dahi, gayet hikmetli ve o zerreler muntazam vazifelerle vazifedar olduklarını gayet kuvvetli ve kat’î burhanlarla ispat ediyor.
Hem Mi’rac-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâmı delâil-i akliye ile gayet mâkul ve kat’î bir surette ispat eden ve “Otuz Birinci Söz” nâmında ve mertebesinde bulunan Risale-i Mi’raca, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) otuz birinci mertebede Mi’rac‑ı Ahmedî (a.s.m.) ve Kab-ı Kavseyndeki müşahede ve mükâlemeyi sarîh bir surette başlayan sûre-i وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى 1 nın başında bulunanوَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى cümlesi ile sarahate yakın bir tarzda o risaleye işaret eder ve sûre-i وَالطُّورِ yi bırakarakوَالذَّارِيَاتِ den sonra وَالنَّجْمِ sûresini zikretmesi bu işareti kuvvetlendirir.
Hem Şakk-ı Kamer Mu’cizesini münkirlere karşı kuvvetli delillerle ispat eden Mi’rac Risalesinin zeyli bulunan “Şakk-ı Kamer Risalesi” nâmında, otuz birinci mertebenin âhirinde olan o risaleye, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) şakk-ı kameri nass-ı sarîhle zikreden sûre-i 2 اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُden iktibas ederek otuz birinci mertebenin akabinde zikredilen وَبِاِقْتَرَبَتْ لِىَ اْلاُمُورُ تَقَرَّبَتْ 3 fıkrasıyla sarahate yakın işaret eder.
Dipnot-1
“Battığı zaman yıldıza andolsun.” Necm Sûresi, 53:1.
Dipnot-2
“Kıyâmet yaklaştı, ay yarıldı.” Kamer Sûresi, 54:1.
Dipnot-3
Ve Ikterabet (Kamer) Sûresiyle bütün işler bana yaklaşmış oldu.
Aleyhissalatü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun Hazret-i İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]
Kab-ı Kavseyn: Cenâb-ı Hakka en yakın olan ve iki yayın yakınlığı ile ifade edilen makam; Peygamberimiz Miracda bu makamda bizzat Cenâb-ı Hak ile görüşmüştür Mirac Risalesi / Risale-i Mirac: Sözler’de yer alan Otuz Birinci Söz
Mirac-ı Muhammedî: Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk Risale-i Zerrat: Sözler’de yer alan Otuzuncu Söz
akabinde: devamında burhan: delil, kanıt
cihet: şekil, yön delâil-i akliye: aklî deliller
harekât-ı zerrât: atomların hareketi iktibas: alıntı
intizam: düzen maddiyyun: materyalistler, her şeyi madde ile açıklamaya çalışanlar
muntazam: düzenli mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını âciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
mükâleme: karşılıklı konuşma münasebet: bağlantı, ilişki
münkir: inanmayan, inkar eden müşabehet: benzerlik
müşahede: görme, şahit olma nass-ı sarîh: mânâsı çok açık ve kesin olan Kur’an hükmü
nâmında: adında risale: mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi
rububiyet: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması sarahat: açıklık
sarih: açık suret: biçim, şekil
tekvînî: yaratmaya, var etmeye dâir telâkki etme: anlama, kabul etme
temevvücât-ı havaiye: havadaki dalgalanmalar tesadüfî: rastgele, tesadüfen
vazifedar: vazifeli, görevli zeyl: ilâve, ek
zikreden: söyleyen, ifade eden âhirinde: sonunda
Şakk-ı Kamer: Peygamberimizin (a.s.m.) bir işaretiyle Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi
Hem Mi’rac-ı Muhammedî Aleyhissalâtü Vesselâmı delâil-i akliye ile gayet mâkul ve kat’î bir surette ispat eden ve “Otuz Birinci Söz” nâmında ve mertebesinde bulunan Risale-i Mi’raca, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) otuz birinci mertebede Mi’rac‑ı Ahmedî (a.s.m.) ve Kab-ı Kavseyndeki müşahede ve mükâlemeyi sarîh bir surette başlayan sûre-i وَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى 1 nın başında bulunanوَالنَّجْمِ اِذَا هَوٰى cümlesi ile sarahate yakın bir tarzda o risaleye işaret eder ve sûre-i وَالطُّورِ yi bırakarakوَالذَّارِيَاتِ den sonra وَالنَّجْمِ sûresini zikretmesi bu işareti kuvvetlendirir.
Hem Şakk-ı Kamer Mu’cizesini münkirlere karşı kuvvetli delillerle ispat eden Mi’rac Risalesinin zeyli bulunan “Şakk-ı Kamer Risalesi” nâmında, otuz birinci mertebenin âhirinde olan o risaleye, Hazret-i İmam-ı Ali (r.a.) şakk-ı kameri nass-ı sarîhle zikreden sûre-i 2 اِقْتَرَبَتِ السَّاعَةُ وَانْشَقَّ الْقَمَرُden iktibas ederek otuz birinci mertebenin akabinde zikredilen وَبِاِقْتَرَبَتْ لِىَ اْلاُمُورُ تَقَرَّبَتْ 3 fıkrasıyla sarahate yakın işaret eder.
Dipnot-1
“Battığı zaman yıldıza andolsun.” Necm Sûresi, 53:1.
Dipnot-2
“Kıyâmet yaklaştı, ay yarıldı.” Kamer Sûresi, 54:1.
Dipnot-3
Ve Ikterabet (Kamer) Sûresiyle bütün işler bana yaklaşmış oldu.
Aleyhissalatü Vesselâm: Allah’ın salât ve selâmı onun üzerine olsun Hazret-i İmam-ı Ali: [bk. bilgiler – Ali (r.a.)]
Kab-ı Kavseyn: Cenâb-ı Hakka en yakın olan ve iki yayın yakınlığı ile ifade edilen makam; Peygamberimiz Miracda bu makamda bizzat Cenâb-ı Hak ile görüşmüştür Mirac Risalesi / Risale-i Mirac: Sözler’de yer alan Otuz Birinci Söz
Mirac-ı Muhammedî: Peygamberimizin (a.s.m.) Allah’ın huzuruna yükselişi ve bütün kâinat âlemlerini gezdiği yolculuk Risale-i Zerrat: Sözler’de yer alan Otuzuncu Söz
akabinde: devamında burhan: delil, kanıt
cihet: şekil, yön delâil-i akliye: aklî deliller
harekât-ı zerrât: atomların hareketi iktibas: alıntı
intizam: düzen maddiyyun: materyalistler, her şeyi madde ile açıklamaya çalışanlar
muntazam: düzenli mu’cize: Allah’ın izniyle peygamberler tarafından ortaya konulup bir benzerini yapmakta başkalarını âciz ve hayrette bırakan olağanüstü şey
mükâleme: karşılıklı konuşma münasebet: bağlantı, ilişki
münkir: inanmayan, inkar eden müşabehet: benzerlik
müşahede: görme, şahit olma nass-ı sarîh: mânâsı çok açık ve kesin olan Kur’an hükmü
nâmında: adında risale: mektup; Risale-i Nur’da yer alan bölümlerden her birisi
rububiyet: Allah’ın herbir varlığa yaratılış gayelerine ulaşmaları için muhtaç olduğu şeyleri vermesi, onları terbiye edip idaresi ve egemenliği altında bulundurması sarahat: açıklık
sarih: açık suret: biçim, şekil
tekvînî: yaratmaya, var etmeye dâir telâkki etme: anlama, kabul etme
temevvücât-ı havaiye: havadaki dalgalanmalar tesadüfî: rastgele, tesadüfen
vazifedar: vazifeli, görevli zeyl: ilâve, ek
zikreden: söyleyen, ifade eden âhirinde: sonunda
Şakk-ı Kamer: Peygamberimizin (a.s.m.) bir işaretiyle Ay’ın ikiye bölünmesi mu’cizesi