- Seçkin Bir Sufi

Adsense kodları


Seçkin Bir Sufi

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
seymanur K
Sat 9 July 2011, 02:09 pm GMT +0200
Seçkin Bir Sufi


Şüphesiz Hâris'i Mutezile'den uzaklaştıran fakih ve muhaddislerin Haris üzerindeki etkisi yanında onun son derece hassas ve kendine özgü kişiliğidir. Sufilerin karşılarındakilere üstünlük sağ­lamak için kullandıkları tartışma yöntemleri başlangıçta Hâris'e cazib gelmemişti. Bu noktada bir çok entellektüel için geçerli olan bir olgunun Haris için de geçerli olduğunu düşünerek: "Haris son derece çetin sorunlar karşısında çaresiz kalıp tasavvufa kaçmış, adeta sığınmıştır" diyemeyiz.

Böylece fakih ve muhaddislerden oluşan çevreyi terkeden Ha­ris, bu tavrı ile; onların nasslar karşısındaki katı tutumları ve nass­ların zahirî anlamlarına sıkı sıkıya bağlı olmalarının kendi ufukla­rını daraltmaktan başka bir işe yaramayacağını açıkça ilan etmiş oluyordu. Onlar bu iflah olmaz korkudan kurtulabilecek olsalardı anlayış ufukları sonuna kadar açılacaktı. Haris kullandığı üslup itibarı ile de bu zümreye muhalifti. Onun bu muhalefeti hadisçilerin imanı ile kelamcıların kullandığı diyalektik üslubu telif etme gay­retinin delili niteliğindedir. Hâris'e göre içerikten yoksun olmakla birlikte kelamcılarm kullandığı diyalektik üslup son derece büyük bir ikna potansiyeli taşıyordu.O halde aklî delillerin fanatikçe kullanılmasını hazmedemerniş olan Hâris, sufilere katılmak sureti ile sorunlarından kurtulabilir miydi?

Hayır kurtulamazdı.

Çünkü hem kelamcıları hem de hadisçileri anlamama konusun­da bu dönemin tasavvuf ortamı da en az ötekiler kadar fanatikti. Onların yaşadığı çevrede akla yer yoktu. Nasslardan yola çıkıyor­lar ama, ne akıl ne de nasslarla hiç bir ilgisi olmayan sonuçlara ulaşıyorlardı. İnsan bu dönem sufileri nezdinde nassların pek de önemli bir yeri olmadığı gibi bir sonuca ulaşabilirdi.

Hâris'in yaşadığı dönem, bütün önemli şahsiyetlerinin farklı gerekçelerle karşı ve düşmanca tavır aldıkları yeni bir entellektüel zümreye tanıklık etmekteydi. Bu zümre tıpkı Haris gibi hadisçile­rin eğitim programlarına uygun bir eğitimle yetişmiş, sufi ve Mutezilî akımları enine boyuna tanıma fırsatı bulmuş ve bütün bunlar­dan yeni bir sonuç elde etmeye gayret etmişti. Çünkü bunlar Mutezile'nin baskılarının arttığını ve Mutezile'nin haklı olmasından de­ğil ama onlarla mücadele ve bu mücadele için kullanılan yöntem­lerin yetersizliğinden dolayı bu baskıların sürüp gideceğini farketmişti.

Bu arada Haris, sufiye'nin benimsediği hayat felsefesi bakımın­dan isabetli ama çağın hakim şahsiyetleri olan Mutezile ve muhaddisler konusundaki bilgisizleriklerinde hatalı olduklarının farkın­daydı. Çünkü sufi ekollerin her biri, bütün bu zümreleri kendileri­ne karşı kışkırtan bir yığın sır ve nosyona sıkı sıkıya bağlıydılar. Buna karşılık bu yeni entellektüel zümre önemli bir gerçeği büsbü­tün gözardı etmiyordu; akla itibar konusunda son derece fanatik olan Mutezile'ye karşı koymak isteyenler aklın önemini bilmemezlik edemezler. Başka bir nedenle değil, sadece karşı tarafın akla yüklediği değer nedeni ile...

O halde bu yeni entellektüel zümreye göre gerçek, ancak aklın ışığında anlaşılabilecek olan hadis rivayetleriyle anlaşılabilidi. İşte bu gerçek; dünya ve dünya nimetlerinden sıyrılmış, Allah'a yakın olmaktan hoşnud olan ve O'nu hoşnud edecek şekilde hareket eden, kendine özgü ve sırlarla dolu bir meslek olan tasavvuf mes­leğinde aranmalıdır.

O dönemde Mutezile ve filozolara karşı koyma umudunu yitir­meksizin ve vakit geçirmeksizin, böyle bir zümrenin ortaya çıkma­sı ve kendi yöntem ve prensiplerini vaz'etmesi gerekiyordu ki işte Hâris'in yapmak istediği budur.

Bu yoğun tartışma ortamında kaçınılmaz olarak bu yeni akım da yerini almalıydı; işte Said b. el-Kütlab ve iki arkadaşı Haris b. Esedi'l-Muhâsibî ve Ebu Abbas el-Kalanisî önderliğinde Küllabiye bu şartlarda ortaya çıktı.

el-Hatib, Hâris'i: "Kelamla ilgileniyor ve bu alanda eserler ve­riyordu" [54] ifadeleri ile takdir etmektedir. el-Hatib'ten naklen İbn-i Hacer ise: "Sıfatların varlığını savunan kelamcıların çoğunluğu­nun Haris b. Esedi'l-Muhâsibî mezhebine mesbup oldukları kabul edilmektedir" [55] demiştir. İbn-i Esir'den naklen el-Münavî ise: "Sı­fatların varlığını isbat eden ilk kelamcı Hâris'tir" [56] demektedir.

Bu alıntılara göre Hâris'in bir kelam mezhebi olmalıdır. Bazı müellifler daha da ileri giderek bu mezhebin Sıfatiye'nin bir kolu olduğunu savunmuşlardır. Biz bu konuya daha sonra döneceğiz.

Sufî, Râfizî, Mutezilî, fıkıhcı veya Hanbelî... bu noktadan son­ra artık Hâris'in çağdaşlarını tanımamız gerekmektedir ki bunların her biri Muhâsibi'ye şüpheyle ve düşmanca bakıyordu.

el-Vasaya isimli eserinde Haris yeri geldikçe Cehmiye, Mürcie ve Haruniye'yi eleştirmiş; yeri geldikçe aynı şeyi er-Riaye ve el-Mesail'de [57] de yapmıştır. Şüphesiz Fehmu'l-Kur'ân da bu eserlerle aynı dönem ürünüdür. [58]



[54] Tarihu Bağdat, c. 8/2J4.

[55] Tehzibu't-Tehzib.c. 2/136.

[56] el-Kevakibu'd-Dürriye.c. 1/218,

[57] el-Vasaya evi'l-Nasaih, s. 74-75; el-Mesail, s. 32; er-Riaye, s. 81.

[58] Haris El- Muhasibi, El- Akl Ve Fehmü’l Kur’an, İşaret Yayınları, İstanbul, 2003: 32-34.