- Savaş

Adsense kodları


Savaş

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Sat 19 June 2010, 04:02 am GMT +0200
SAVAŞ

SORU: Stratejik Araştırmalar Enstitüsü'nün tahminine göre, bu ağustosta (1993) savaş çıkabileceği söyleniyor. Bu konuda ne yapmamızı tavsiye edersiniz?

CEVAP: Stratejik Araştırmalar Enstitüsü bir Amerikan araştırma kurumudur. Bu kurumlar olması muhtemel olan şeyleri incelerler, "Onlara karşı ne yapmak lâzım?" diye planlar hazırlarlar. Her inceledikleri şey ille olacak mânâsına değil... Ama baktık ki, adamlar Balkanlarda savaş çıkacak diye ciddi ciddi tahminlerde bulunuyorlar. Biz de onun üzerine muhtelif bakanlarla, müsteşarlarla, eskiden devlet hizmetinde bulunmuş kimselerle istişareler filân yapmıştık. Ağustos ayı (1993) savaş çıkması beklenen, dedikodusu yapılan bir ay idi.

Şimdi de bakıyoruz: Şu karakola saldırdılar, bu kadar asker öldürüldü. Dağlarda şöyle hareket oluyor, Iğdir'da böyle oluyor. Ermenilerin tarafından PKK Türkiye'ye şöyle sızıyor. Büyük şehirlerde şu hareket, bu hareket... Hakîkaten adı terörle mücadele filân ama, bayağı savaş oluyor. Bayağı bir savaş var her yerde... Tütün deposunu yakmışlar, bilmem kaç milyar lira ziyan... Bu paralar kolay toplanmıyor ki... Fakirin fukaranın hizmetine harcansa, ne kadar kimse memnun mutlu olacak, memleket zenginleyecek.

Ayrıca muhtelif laflar da var yine... Amerika'nın eski Türkiye büyük elçisi: "On yıla kadar Türkiye, zayıf veya bölünmüş bir Türkiye olacak!" filân gibi laflar geveliyormuş. Anlaşılıyor ki, heriflerin maksadı Türkiye'yi bölmek veyahut zayıflatmak!.. Bölünmese bile, nefes almaya mecali olmayan fakir bir ülke haline getirmek... Ormanlarını yakmak, mahsullerini perişan etmek, halkı birbirine düşürmek...

Meselâ, Sivas olaylarında da başbakan çok net olarak söylüyor, "Tahrik var!" diyor. Gerçekten de, muazzam bir tahrikle, zorla taşımışlar insanları... Biz ölüyoruz diriliyoruz, "Müslümanlar kardeştir. Kur'an'a sarılın, kardeşliğinizi unutmayın!" diye insanları bir araya getirmeye çalışıyoruz; adamlar ihtilafları körükleyip, sünnî alevî diye müslümanları birbirine düşürüyorlar, memleketi içerde bir savaşla zayıflatmak istiyorlar. Bu çok net olarak görülüyor.

Birkaç tane densize söyle, gitsin filânca yerde bir nâra atsın, bağırsın, çağırsın; kavga çıkar. Senin evine birisi gelse, aşağıdan cama taş atsa, "Heyt, ulan! Çık dışarıya, bilmem ne..." dese ne yaparsın?.. "Kim bana ulan diyormuş?" diye sen de aşağıya inersin. Tahrik işte bu!.. Şimdi bağıran da mı kabahat, aşağı inende mi?..

Böyle şeyler oluyor. "Hakîkaten de zenginliyor." dediğimiz, "Büyük bir ülke oluyor." dediğimiz; "Balkanlar'dan Orta Asya'ya kadar Türkler birleştiği, müslümanlar işbirliği yaptığı zaman, önümüzdeki asır inşaallah bizim için iyi olacak!" dediğimiz sırada, adamlar bu sefer döndürdüler işi, "Türkiye devam eder mi etmez mi?.. Bütünlüğü korunur mu, bölünür mü?.. Kuvvetli mi olur, zayıf mı olur?" demeye başladılar.

Yeltsin geliyor Yunanistan'la anlaşma yapıyor. Sırplar Yunanlılarla ittifak yapıyorlar. Ermeniler PKK'yı destekliyorlar. Ne görünüyor net olarak?.. Yâni Türkiye'ye verebilecekleri kadar zarar vermek istiyorlar.

Şimdi bunların karşısında ne yapmak lâzım?.. Bir kere dua ve temenni ediyoruz ki, müslüman halkımızın arasında fitne çıkmasın!.. Hiç olmazsa, birbirlerini kırmasınlar, birbirlerine kırılmasınlar!.. İlk temenni ettiğimiz bu...

İkincisi: Her türlü kötü ihtimali düşünüp tedbiri almaktır. Olmaz ama, şairin sözü çok hoşuma gidiyor:

Hâzır ol cenge, eğer ister isen sulh ü salâh!

"Sulh istiyorsan, cenge hazır ol!" diyor ya... Onun için çok kuvvetli hazırlanmamız lâzım!.. Şahsen hazırlanmamız lâzım!.. Evimizin kapısını, penceresini, parmaklığını ve sâiresini sağlam mı değil mi diye elden geçirmek lâzım!.. Oturduğumuz mahalle bozuk mu, sağlam mı; ölçmek, biçmek lâzım!.. "Komşularla aramız iyi mi, değil mi; yarın gürültü koptuğu zaman --kurt dumanlı havayı severmiş-- bize bir zarar vermek isteyen olur mu?" filân diye her şeyi hesaplamak lâzım!.. Emniyeti sağlamak lâzım!..

Şahıs emniyetini sağlamanız lâzım, evin emniyetini sağlamanız lâzım, mahallenin emniyetini sağlamanız lâzım!.. Rus, Yunan şurdan gelir, burdan çıkarsa ne yapmak gerekir diye tedbir almak lâzım!.. Sivil Savunma Teşkilatlarıyla konuşup, "Harp çıkarsa ben ne yapabilirim?" diye sormak lâzım!.. Adamların gelip size anlatması lâzım ama, sizin gidip onlara sormanızı tavsiye ederim.

Bir de, herhangi bir olağanüstü durum olursa, birisi yaralandı mı nasıl tedavi olur?.. Sular zehirlenirse, su nerden elde edilir?.. Elektrikler kesilirse, ne yapılır?.. Havadan zehirli gaz atılırsa nasıl korunulur?.. Bunları öğrenmek lâzım!..

Biz onun için, sivil savunma ile ilgili bir kitap hazırlıyoruz. "Bu gibi durumlarda hayatı korumak ve devam ettirmek için ne gerekir?" diye halkımıza bir el kitabı verelim diye düşünüyoruz. Ama, bunu siz şahsen de düşünün! Şahsen de kitapları araştırın, bulmağa çalışın!..

Kazzafi'nin hoşuma giden bir tarafı var... Öbür taraflarına, yaptığı dengesiz hareketlere kızıyorum, bir şeyi hoşuma gidiyor. Libya'nın nüfusu az... Diyor ki: "Her ev bir askerî birlik sayılır ve bu birliğin komutanı vardır. savunması için plan yapıp, tedbir alması lâzımdır." diyor. Biz orada imam-hatip lisesine gittik. Levhasına, "Mâlik ibn-i Enes Kışlası" yazmışlar. Talebelere baktık, asker elbisesi giydirmişler; onbaşı, çavuş filân diye omuzlarına rütbe koymuş. Yâni ne demek istiyor: "Topyekün bir savaş olursa, herkes hazırlansın!" demek istiyor.

Şimdi bu gayrimüslimler müslümanları Balkanlar'dan atmak istiyorlar. Sırplar müslümanlara hücum ediyor. Sancak bölgesinde, Kosova'da, Makedonya'da harb olabilir. Rus geliyor, Yunanlıyla ittifak kuruyor... Binân aleyh, biz de her türlü ihtimale karşı her türlü tedbirimizi alacağız.

Böyle bir şey olursa, nerde savaşırız?.. Çoluk çocuğumuzu emniyetli olarak nereye götürürüz?.. Kime göndereceğiz? Orada şartlar hazır mı?.. Böyle her şeyi düşünmek lâzım!..

Ama inşaallah dua ederiz, hiç bir şey olmaz. "İt ürür, kervan yürür." dediği gibi... "Ab-ı pâke ne zarar vakvaka-i kurbağadan..." dediği gibi... İnşaallah gayrimüslimlerin bu dedikleri vaklama olur, kervana köpeğin havlaması gibi olur. Bizim kervanımız yürür inşaallah... Temenni ediyoruz ki Allah, daha kuvvetli, daha sıhhatli, daha mutlu, daha güzel günler yaşamayı nasib etsin...

Ama, bu adamların niyeti belli oldu. Bizi uyandırdı Bosna-hersek olayları... Çoluk çocuk demeden kesiyorlar. İnsan hakları ve sâire laf... Ne İngiliz başbakanı, ne Fransız bilme nesi, ne Alman bilem nesi bizim iyiliğimizi istemiyor. Dazlakların Almanya'da yaptığını, Kafkasya'da Ermeni yapıyor, Bosna-Hersek'te Sırp yapıyor. İslâm düşmanlığı çok net... Memleket içinde de fitne fesat çıkartma çalışması olduğu çok net olarak görülüyor.

O halde, içimizden bize bir zarar gelmesin diye birlik ve beraberliğe dikkat edip tedbir almak lâzım!.. Dışardan bir zarar gelmesin diye tedbir almak lâzım!..

Ben askerliği piyade olarak yaptım ama, tankları tahrib edici, füze ve tanksavar silahlar bölümünde idim. Oradan biliyorum. Geçen gün İzzetbegoviç'in bir sözünü naklettiler. Demiş ki:

"--Bizim düşmanlarla savaşımızda düşmanları yenmek için, üç şey lâzım!" demiş.

"--Nedir onlar?" demişler.

"--Tanksavar silah!.. Tanksavar silah!.. Tanksavar silah!.." demiş. Roketatar demek...

Roketatar, şöyle omuza alınabilen bir silahtır. Bir kişi kullanabilir. Nişan alır... Tanka isabet ederse, tankı mahveder. Beton barikata isabet ederse, onu tahrib eder. Eve isabet ederse, onun altını üstüne getirir. Tesirli bir silah...

Yâni, hiç başka bir şey yapamasak; uçaklarımız yok, gemilerimiz yok, imkânımız az... Demek ki, Türkiye'de devlet itimadlı kimselere rütbe verse, belli yerlere yığınaklar yapılsa, tedbirler alınsa... Alınmıştır ama, ben kâfi olmadığı kanaatindeyim. Bunlar bizim kadar endişeli değil, olmaz bir şey gibi düşünüyorlar, iş büyüyor. İçteki anarşiyi bile kolay durduramıyorlar. Yetmiyor. Halbuki ellibeş milyon asker olsa, kimse yan bile bakamaz!.. Onun için ellibeş milyon halkın savunma yapabileceği, düşmana karşı koyabileceği bir hazırlığın yapılması lâzım!..

Bunun için ben, en kolay, en basit çare olarak roketatarı görüyorum,İzzetbegoviç'in dediği gibi... Tank gelirse, bir patlatırsın gider. Yâni, bir kişi bir tankın hakkından gelir. Uzaktan ancak bombardıman ederler. O zaman da, sığınağa girersin.

Tabii, suyu düşünmek lâzım, gıdayı düşünmek lâzım!.. Kalıcı gıdalar bulundurmak lâzım evde... Nohut gibi, mercimek gibi birden bozulmayan, duracak gıdaları bulundurmak lâzım!..

Bir de, bu savaş sürer. Bakın, meselâ Bosnalılar, bir kış geçti neler çektiler. Kar yağdı, yiyecekleri yok, yakacakları yok; ama, savaş bitmedi. Yâni, mukavemet istiyor. Aylarca yıllarca sürebilir. Onun için, ona göre tedbirler almak lâzım!.. Boşa harcama yapmamak lâzım!.. Gafletle vakit geçirmemek lâzım!.. Hepsinin başında da tabii, belki bir harb darb çıkar diye tevbe edip, hakkın yoluna girmek lâzım!.. Allah'ın sevgili bir kulu olarak gezmek lâzım, abdestsiz dolaşmamak lâzım!..

Çok şeyler var söylenecek... Ben dergilerimde ve kitaplarda yazdım, ikaz vazifemi yapmış olayım diye... İkaz etmek, vazifem; çünkü, beni dinleyen kardeşlerim var... Siz şahsen bulunduğunuz yerde istişâreler yaparsınız, gruplar teşkil edersiniz, tedbirlerinizi ayrıca geliştirebilirsiniz. Sıhhati koruma tedbirleri, yaralıya ve sâireye bakma tedbirleri, sivil savunma tedbirleri... Sivil savunma teşkilatlarının planlarını bilmek ve onlarla işbirliği yapmak... Devletin ilgili müesseseleriyle diyalog kurmak...

Çünkü iş o hale geldi ki, milletçe çarpışılıyor. Çocuğu da öldürüyorlar, kadını da öldürüyorlar. Herkesin görev yapması gerekiyor. Onun için tedbiri böyle almak lâzım diye düşünüyorum.

Daha düşününce insan neler bulur, ehline sorunca neler öğrenir. Çalışın, bu fikir üzerinde geliştirin kendinizi ki; Boşnakların en büyük zayiatı, ilk başta böyle bir hücumu tahmin etmemekten, gafil avlandıkları için olmuş. Şimdi bazı köyleri alıyorlar. Hücum ettiler mi, kaçırtıyorlar Hırvatları, Sırpları... Bir de silahları olsa...

Hainler ambargoyu koymasalardı, Yugoslavya'yı yeniden fethederdik biz... Yugoslavya müslümanlar tarafından yeniden fethedilmesin diye, NATO gidiyor oraya bir duvar koyuyor, denizden yardım getirtmiyor. Öbür taraftan yardım hiç gelmez. İçerde kırsınlar diye bakıyor. Toplanıyorlar, toplanıyorlar, "Boşnaklara yazık! Ah oldu, vah oldu..." diyorlar; yardım yok... Alay eder gibi bir şey oluyor.

Tabii Boşnaklar, Sırplarla çevrili bir ülkede yaşıyorlardı. Daha önceki rejimler, onları her bulundukları şehirde azınlık haline getirmiş, %20, %25 filân durumuna düşürmüş, dağıtmış. Bizim Türkiye öyle değil, Türkiye'de yekpâre ellibeş milyonuz. Yalnız içimizde işte bakın, bizim korktuğumuz ve tedavi etmeğe çalıştığımız bir alevî-sünnî yarası vardır. Biz onu tedavi etmek için konferanslar veriyoruz. Alevilerin büyük saydığı insanları --Hazret-i Ali Efendimiz, Hacı Bektâş-ı Velî-- anlatmağa çalışıyoruz. İhtilâfı yok etmeğe çalışıyoruz. Bazıları da gidip ihtilâfı ayaklandırmağa çalışıyorlar. İnsanlar ölüyor, yer yerinden oynuyor.

Şimdi, profesörün birisi yazmış, gazetede vardı. Diyor ki: "İnek kesmek normal, Türkiye'de kesiyoruz. Hindistan'da ineğe tapan adamların şehrinde gidip inek kesebilir misin?" Kesemezsin. Neden?.. İnançlarına göre inek onların tapındığı putları olduğundan, kesildiğini görünce fırttırırlar, akılları kaybolur, saldırırlar. İnanç meselesi... Onun için, mâdem inanca saygılısın, niçin milletin inancına hakaret ediyorsun?..

Bir iç mücadeleyi bunlar bir kere Türkle Kürt arasında yapmağa çalışıyorlar. Belki hepimizin babası Kürttür, anası Türktür, dedesi Çerkestir, ötekisi bilmem nedir... Yâni, biz buraya Osmanlı İmparatorluğu'nun çeşitli diyarlarından, diyarlarımız kâfirler tarafından istilâ edildiği için, gelmiş sığınmışız. Her yerden bizde nümûne var... Bizim ırkçılıkla uğraşacak halimiz yok ki...

Şimdi içimizde bir Kürt Türk kavgası çıkarttılar. Adam esnaf... Gündüz dükkânında oturuyor, gece silahını kapıp karakol basıyor. Doğu Anadolu'da böyle... Dışarıdan birisi filân gelmiyor, halk yapıyor. neden?.. Yıllar yılı ağalara karşı, dine karşı, devlete karşı komünizm propagandası ve sâireyle bozdular bunları... Biz o zaman söyledikçe, bizi dinlemediler. Şimdi olayları doğru teşhis edemiyorlar.

Bize düşen gözümüzü açmak, dikkatli olmak, ibret almak... İbret alıp, gereğini düşünmek...

SORU: Sizin çok fazla ihvânınız olduğunuzu biliyoruz. Bir müslüman on kâfire bedel olduğuna göre, niçin bizi cihada çağırmıyorsunuz?

CEVAP: Siz asker olun da sizi çağıracak insan bulunur da, maalesef aziz kardeşlerim, bir çok mürid aslında şeyhine tâbî değildir; aslında nefsine tâbîdir. Şeyhinin işaretini tutan, dinleyen mürid başımızın tacıdır. Allah râzı olsun... Öyle müridlerle Amerika'yı fethederiz. Siz öyle mürid olun, söz veriyorum Kuzey Amerika'yı, Güney Amerika'yı fethederiz.

SORU: Tüfek almak niyetindeyim. Tavsiye eder misiniz?

CEVAP: Tüfekten ne olur ki yâni?.. Şimdi adamlar öyle silahlar kullanıyorlar ki, akılları duruyor insanın... Geceleyin karanlıkta gören, iki kilometre uzaklıktan insanı vuran silahlar var... Basra Körfezi'nden filânca yeri bombalıyor, Akdeniz'den filânca yeri bombalıyor... Hani insanın;

(Ve eiddû lehüm mesteta'tüm min kuvvetin) ayet-i kerimesine göre, gücü yettiği kadar silahlı olması, hazırlanması gerektiğinden, evinde kendisini koruyacak bir tüfeği olması lâzım!.. Bu, ruhsatlı olabiliyor.

Tüfeğin de iyisini alın! Her şeyin iyisini almak lâzım!.. Birkaç mermi alsın. Menzili uzak, yanında mermisi bol olsun. Ruhsatlı olsun. Bunların olması lâzım! Neden?.. Hırsız gelir, deli gelir, divâne gelir. İnsanın savunacak bir şeyinin olması lâzım!..

Ben avlanmayı sevmiyorum. Caizdir ama, kuşa, şuna, buna atıp da can yakmayı sevmiyorum. Ama, bulundurmayı seviyorum. Neden?.. Ayet ve hadise uygun olduğu için... Yarın öbürgün Allah kullandırmasın ama, bulunması iyi...

SORU: Bugün halkı müslüman ülkeler, Batılıların çeşitli oyunlarıyla, entrikalarıyla kendi aralarında savaştırılabiliyor. Halkı müslüman olan bir devletle savaşmak zorunda kalan müslümanlar ne yapacaklar, ne yapmalılar, durumları nedir?

CEVAP: Allah insanı bu duruma düşürmesin, hıfzeylesin... Öyle bir fitnedir ki, öyle büyük bir belâdır ki, ben meselâ Iraklı askerlere dâimâ acımışımdır, çok acımışımdır. Çünkü başkanları tarafından, bir müslüman ülkeye saldırtıldılar. Haksız bir saldırıydı. Faaliyetleri fî sebîlillah bir saldırı değildi, temelinden çürüktü. Saldırmayanları Saddam öldürtüyordu. İtiraz edenleri öldürüyordu, ordan gidiyorlardı. Düşmanın karşısında silah atsalar, karşı tarafı öldürseler; ölen de öldüren de cehennemde olacağı için, ordan zarara uğruyorlardı. Ordan bir kurşun gelse, kendileri ölseler, haybeye gidiyorlardı. Allah korusun, çok kötü bir durum...

Allah rızâsı için yapılmayan bir savaşta rol ve yer almamak gerekir. Rol ve yer almadan ölürse insan, Allah yolunda ölmüş olur. "Bu yaptığınız doğru değil!" demesi lâzımdı. Birkaç kişi ölebilirdi ama Irak'ta... Bâriz misâl Irak olduğu için söylüyorum.

"--Ben bu şekilde savaşamam!"

"--Kurşuna dizeriz seni!.."

"--Zalim olarak dizersin, ne yaparsan yap... Ben böyle, bir müslümanın bir müslümanla savaşında yer alamam!" demesi lâzım gelirdi.

Ama bu zor bir şeydir, çok zordur. Bile bile ölüme gitmektir. O tarafa gitse ölüm, bu tarafa gitse ölüm... Ama hayırlısı gidip karşı tarafa kurşun atıp öldürmek değildir; mazlûmen ölmektir. Böyle bir duruma düşürmesin Allah!.. Türkiye'yi bir İslâm ülkesiyle böyle bir savaşa sokarlarsa, hakîkaten zor bir durum olur. Irak'ta bu zor durum olmuştur, çok fenâ olmuştur. İranlı biraz haklıdır, çünkü zulme uğramıştır, tecâvüz edilmiştir kendisine... Tecâvüze karşı koymak nisbeten hafif bir şeydir. Ama o da doğru değil...

Kuveyt'e saldırılmıştır. Cidde'de toplantı yapılmış, buna karşı koymak için müsaade çıkmıştır ulemâdan... Orda bulunanların hepsi çıkıp diyeceklerdi ki: "Evet, bir saldırı olmuştur ama, çarpışan kuvvetler iki taraf da müslümandır. Bunu müzakere yoluyla çözmek zorundayız. Tazyik yaparız, baskı yaparız... Savaş olmaması gerekir!" diye orda kıyasıya konuşulması lâzımdı. Çünkü, sonuç hiç de müslümanların lehine olmamıştır. Körfez harbi müslümanların prestijini sıfıra indirmiştir. Kâfirlerin istediği olmuştur. "Ne yapalım, Kuveyte saldırdı. O halde Irak'la savaşmak câizdir." diye fetva vermeye kalkışmak yerine; "Evet, saldırmıştır ama, bunu sulhen çözmek zorundayız!" denilmesi lâzımdı. O toplantılarda bunların konuşulması gerekirdi die düşünüyorum.

Allah insanı böyle zor imtihanlarla imtihan etmesin...

SORU: Müslümanın müslümanla çarpışması caiz olmadığına göre, Güneydoğu'da görev yapan polislerin ve askerlerin durumu ne olacak?

CEVAP: Müslümanın müslümanla savaşmasını İslâm dini yasaklıyor. Yasaklıyor ama, burada mezraa basılıyor, otomobille işine giden polis öldürülüyor, şu oluyor, bu oluyor... Burda da bir tecavüz olayı vardır. Burda durum Saddam'ın Kuveyt'e saldırması gibi değildir. Burda biraz daha başka bir durum var...

Ben kendisi Kürt olan bir bakandan dinledim. Kendisi Kürttür, ama insaflı bir insandır. "Mesele Kürt meselesi değildir, bunun arkasında Ermeni vardır." diyor. Doğrusu odur. Orada kurulmak istenen Kürt devleti değildir. Arkadaşlarımızın, Kürt olan kardeşlerimizin uyanması lâzım!.. Akrabalarımız olabilir, kardeşlerimiz olabilir, kendimiz Kürt olabiliriz... Mesele Kürtlük meselesi değildir. Orda kurulmak istenen bir Ermeni devletidir. Avrupalı, müslüman Kürt için kılını kıpırdatmaz! Gözünüzü açın, orada kurulmak istenen Ermeni devletidir! Yapılanlar onun hazırlığıdır. Ama bu arada Kürt meselesi vasıta ediliyor. Bunu bilen de biliyor.

Şimdi öldürenlerin bir kısmı sünnetsizdir, bir kısmı da Ermenidir. Bakılırsa, eylemlerin içine katılmışların bir kısmı da Ermenidir. Bu bilinen bir şey... Ama bu işe kanıp da heveslenen hiç Kürt yok mudur?.. O da vardır. Ama onunla nasihatle, konuşarak anlaşılabilir.

Şimdi Avrupa, Rusya ile bile birleşip, AT'nin hudutlarını Urallar'a kadar götürmek istiyor. Yazık değil mi bize, koca Osmanlı iken bölünmüşüz, daha da bölüneceğiz?.. Bölünüp de ne olacaksın?.. Kürt kardeşlerimizle, Çerkes kardeşlerimizle, Abazalarla, İnguşlarla, Tatarlarla, Boşnaklarla, Pomaklarla; hepsiyle başımız hoştur bizim... Bir derdimiz yoktur, hepsi kardeşimizdir. Müslüman olan herkes kardeşimizdir.

Yusuf İslâm Yunanlı diye, ona bir buğzumuz yoktur. Başımızın tacıdır, Allah râzı olsun... Çok sevdiğimiz bir kardeşimizdir. Ömer Abdullah Amerikalı diye bir hıncımız, düşmanlığımız yoktur; sevgimiz vardır. Muhammed Ali için, "Acaba bizim boksör öteki tarafı yenecek mi?" diye uykumuzu terketmişizdir, candan muhabbetimiz vardır. Biz bu muhabbeti yaygınlaştırmağa çalışmalıyız.

Orada Güneydoğu'da çarpışan kardeşlerimizden polis olanlar olabilir, asker olanlar olabilir. Net olarak söylüyorum, yağcılık için söylemiyorum; onların durumu iki müslümanın birbiriyle çarpışması tarzında değildir! Çünkü, karşı tarafın yaptığının insanlıkla da ilgisi yoktur, Kürtlükle de ilgisi yoktur. Yapılan çok yanlış bir şeydir. Elbette normal olarak onun cevabı verilir. Yâni, burdaki pozisyon Irak'la İran'ın, Irak'la Kuveyt'in durumu gibi bile değildir.

Şunu da söyleyeyim muhterem kardeşlerim, yeri gelmişken: Doğu Anadolu ihmal edilmiştir de Orta Anadolu ihmal edilmemiş midir, Batı Anadolu ihmal edilmemiş midir? Ben Çanakkale'liyim. Bizim köyümüzde hâlâ su yoktur. Ahalinin nefesi kokar, veremlidir. İhmal her yerde olmuştur, milletimize hizmet yapılmamıştır. Fakirlik devresi geçmiştir. Önümüzdeki yıllar iyi olur inşaallah... İhmal istismarı, edebiyatı yapmak doğru değildir.

Bütçenin büyük bir kısmı, çok adaletsiz bir tarzda GAP projesine harcanıyor. Biz gık demiyoruz. "Harcanırsa harcansın, kardeşlerimiz zengin olsunlar, rahat yaşasınlar, müreffeh olsunlar!" diyoruz. Adıyaman'ı, bölgeyi gezdik; memnunuz. Yollar yapılıyor, koca şantiyeler ışıl ışıl... Memnunuz, temenni ederiz her tarafın güzelleşmesini ama, Türkiye'nin her tarafı ihmal edilmiştir. Aslında, çok yaygara edenler daha çok payı kopartıyorlar.

Sonra biz, Türk ve Kürt diye hiç bir ayırım yapmadık. Ne camiamızda, ne cemaatimizde, ne devletimizde, ne memuriyetimizde "Sen Kürtsün!" diye bir kimseye hiç bir ters muamele yapılmamıştır. İstediği yere yerleşmiştir, istediği ticareti yapmıştır. Askeriyeye girmiştir, müdür olmuştur, bakan olmuştur. Biz hiç yadırgamayız. Kardeşimizdir, boynuna sarılırız, elini sıkarız. Biz böyle bir ayırım içinde değiliz.

Ama bazı kimseler Kürt ayırımı yapmaya başlamışlardır. Bundan dolayı da ellerini masumların, çocukların kanına bulamışlardır. Bunun ne Kürt tarafından, ne Türk tarafından, ne Arap tarafından hoşa gidecek bir tarafı yoktur. Bir oyundur.

SORU: Doğu'da ve Güney Doğu'da eşkiya ile çarpışırken ölenler şehid olur mu?

CEVAP: Şehidlik bir kere çarpışan kimsenin imanıyla ilgilidir. Çarpışan kimse mü'min ise şehiddir. Mü'min değilse, müslümanlarla kâfirler arasında yapılan bir savaşta müslüman ordusunda bile bulunsa, şehid değildir. Bu birincisi... İkincisi, yapılan savaşın, mücadelenin hak olması lâzım!..

Bir hadis-i şerif beni çok etkilemiştir. Peygamber Efendimiz buyuruyor ki: "Bir insan kendi canını kurtarmak için çarpışmaya girse, şehiddir. Bir insan kendi malını harâmîye, eşkıyaya kaptırmamak için mücadele etse, ölse şehiddir." Yâni, "Malını korurken de ölse, canını korurken de ölse, şehiddir." diyor. Bu beni çok duygulandırmıştı bu hadisi ilk okuduğum zaman... İslâm'ın yiğitliğe verdiği önem çıkıyor ortaya... "Vereyim de geçeyim, kurtulayım!" filân demek olmuyor.

Onun için mü'min ise ve iyi niyetle yapıldığı zaman, şehid olur.

SORU: Askerlik çağım geldi. Askere gidince, orda gayr-i İslâmî bir iş yaptırırlarsa, ne yapmam lâzım?..

CEVAP: Bir kere neyle karşılacağı belli olmaz insanın... Biz askere niçin gidiyoruz?.. Burdaki müslüman kardeşlerimizi koruyalım diye gidiyoruz. Burdaki müslüman kardeşlerimize kimse hücum etmesin diye gidiyoruz. Bizim ordumuz olmasa; ordu teşkilatımız, mekanizmamız, gücümüz kuvvetimiz olmasa, biz burda namaz da kılamayız, Yunanlı Trakya'dan gelir, Bulgar kuzeyden gelir... Ermeni Van'a gelir, zâten gelmek için uğraşıyor buraya... Suriyeli Ermeniler, Süryânîler nereye kadar gelirler... Bizim bu kalabalığımız bile onları durduruyor. Biz aslında askerlik yaparken, bir hizmet yapmış oluyoruz.

Tabii, temenni ederiz ki, herkes orada bu güzel şuura sahib olsun... Şahsen ben kendim askere giderken, Hocamız sağdı. Öğleyin Hocamız'ın elini öptüm, bir saat önce gideyim asker ocağına diye gayret ettim. Niye öyle yaptım?.. Askerlik ocağı mübarektir, sevaptır diye... Bu mübarekliği bazı komutanların dinsiz densiz hareketleri, sözleri zedeliyor ama, mekanizma esas itibariyle güzel... İyi insanların elinde güzel olur. Kötü insanların elinde kötü oluyor.

O bakımdan, şu andaki mekanizmanın esas itibariyle koruyucu olması dolayısıyla; altmış milyon müslümanın huzur içinde ibadet ve tâat yapmasını sağlayıcı bir mekanizma olduğu için, bu gözle, bu niyetle askerlik yapmak doğru oluyor. Kusurlu bir şey yapmamağa çalışırsınız, Allah'a dua edersiniz.

SORU: Yönetim şekli belli; böyle bir yönetimi olan ülkeyi savunmak nasıl mümkün olur?

Yönetim şekli belli ama, millet de belli... Millet de müslüman!.. Bir oyun olmuş, devlet yönetimi senin istemediğin bir tarafa gelmiş, o zaman milleti de defterden silebilir misin?.. Elli milyon kardeşini silemezsin ki!.. Hizmet edeceksin. Onlar değişir, bir parmağa bakıyor; her şey Rahman'ın parmağının ucundadır. Yâni, yönetimler fânîdir, iktidarlar fânîdir, koltuklar fânidir. Bir zaman gelir ehl-i insaf insanlar gelir. Geldiği olmuştur.

İnsafsızlar yönetime geldiği zaman, ülke baştan aşağı zift kesilmez yâni... İnsaflılar gelince, düzelir. İnsafsızların da insafsızlığına mâni olmak lâzımdır. Bu ülke benimdir, senindir, başkasının değildir. Ben bu ülkenin sahibiyim, tapum var elimde... Mal benimdir. Bağın bir kenarında yangın oldu diye, bağı bırakıp gidecek değilim ya!.. Öbür tarafına pislik döküldü diye mülkümü bırakacak değilim ya!... Mülk bizim... Halk bizim kardeşimiz, halk biziz...

CEVAP: Yönetimde kusur var...

--Düzelt!.. Serbestlik var, yönetim serbestliği var, çalış!.. Niye çalışmıyorsun? Çalışınca düzeliyor. Seçimlerde bangır bangır herkes bağırıyor. Bir tarafa bir rey veriliyor, birisi seçiliyor. Sen de çalış, sen de seçtir kendini...

Serbestlik var, istersen yapabilirsin. İstediğin şeyleri yapabilirsin. Belediyelere seçilirsin, muhtarlığa seçilirsin, milletvekilliğine seçilirsin... Her istediğin şey, senin istediğin gibi olur. Yapabileceğin bir şey yâni...

O görüşlere katılmıyorum ben, samimiyetle katılmıyorum. Bazıları diyor ki memuriyet yapmıyacaksın, çalışmayacaksın... Olmaz!.. Halka hizmetten uzak durmak doğru değildir. Doktor doktorluğunu yapacak. Ötekisi öteki hizmeti yapacak, berikisi beriki hizmeti yapacak...

ceren
Tue 7 April 2015, 07:06 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan Reyyan abla.Savaşta ölen bir müslüman kafirlere karşı savaşırken ölürse şehid olur.Rabbim bizleri savaşın her türlü belasından korusun inşallah...

Haktan7/b
Tue 7 April 2015, 07:08 pm GMT +0200
Ve Aleyküm Selam . Paylaşım İçin Allah Razı Olsun . Sayenizde birçok şey öğrendim ...