- Savaş hiledir

Adsense kodları


Savaş hiledir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sumeyye
Tue 22 February 2011, 01:58 pm GMT +0200
Savaş Hiledir

 

113- Said b. Zı Huddân'dan rivayete göre, birisi kendisine Hz. Ali'den aşağıdaki hadisi rivayet etmiştir. Bu hadise göre Rasulullah (s,a.v.) şöyle buyurmaktadır: "Savaş hiledir."

Burada mücahidin savaş anında kendisiyle savaştığı kimseyi aldatabile-ceğine ve bunun hıyanet olmadığına delil vardır.

Bazı alimler, bu sözün zahirini alarak savaş durumunda yalana izin veril­diğini söylemişler ve Rasulullah (s.a.v.)in, Ebû Hüreyre'den nakledilen :

"Yalan ancak üç yerde caiz olur: İki kişinin arasını bulmakta, savaşta ve bir kimsenin kendi hanımının gönlünü almasında" hadisini de buna delil olarak

göstermişlerdir.

Ancak bize göre hadis-i şerifte kastedilen, düpedüz yalan değil, tevriye yapmak ve üstü kapalı söz söylemektir. Bunun benzeri, İbrahim (A.S.) in üç ya­lan söylediğim belirten hadistir. Bundan maksat, onun üç yerde üstü kapalı söz söylediğidir. Çünkü Peygamberler, düpedüz yalan söylemekten ma'sunulurlar. Hz. Ömer (r.a.): Üstü kapalı söz söylemede (tevriye yapmada), yalandan

kurtuluş vardır, demiştir.

İmam Muhammed (Rahimehullah), el-Kitâb'da bu sözü şöyle açıklar: Kişinin, kendisiyle savaştığı kimseye, gerçekte Öyle olmadığı halde zahirin tersine birşey söylemesidir ki, Tıpkı Hendek Savaşında Hz. Ali'nin düello yaptığı Amr b. Abdivüd'de söylediği gibi. Hz. Ali (r.a.) ona: "Hani, kimsenin sana yardım etmeyeceğine dair bana garanti vermiştin? Peki, sa­na şu yardıma gelenler kimlerdir?" demişti. Amr, kendisine bu söylenen­leri garipser gibi arkasına bakınca, Hz. Ali, birden iki ayağına vurup

ikisini de kesmişti.

Savaşan askerin, arkadaşlarıyla konuştuğunda kendilerinin zafere ulaştığını yahut daha güçlü olduklarım vehmettirmesi de bir hiledir.. Hakikat kendisinin söylediği şekilde olmadığı halde, sözün zahirine göre yalancı duruma düşmeyecek şekilde konuşur. Nitekim rivayet edilir ki, Hz. Ali (r.a.), katıldığı savaşlarda başım önüne eğerek bir yere ve sonra yukarı kaldırıp bir göğe bakıyor ve şöyle diyordu: "Ne sen yalan söyledin ve ne de ben." Bu davranışıyla, çevresinde bulunanlara, sanki Rasulullah (s.a.v.) kendisine bu durumu haber vermiş ve ashabına da bunu emretmiş intibaı­nı veriyordu. Halbuki onun meydana gelmesi mümkün olduğu gibi olma­ması da mümkündür. Bu ve buna benzer söz ve davranışlarda bir sakınca yoktur.

Rasulullah (s.a.v.)in: "Cennete yaşlılar girmez" buyurduğu, bunu duyan yaşlı bir kadının ağlamağa başladığı ve nihayet Rasulullah (s.a.v.) in o yaşlı kadına, cennete girecek kimselerin vasıflarını (yani gençleşerek gire­ceklerini) açıkladığı rivayet edilmiştir. Bunun başka bir çeşidi de, kişinin sözünü kesin söylemeyip" ümit edilir" ve "umulur" sözcükleriyle sınır­landır maşıdır. Böylece söz, kesinlik ifade etme çerçevesinden çıkmış olur.

İmam Muhammed der ki: Bize ulaştı ki, Hendek günü biri[3] Rasu­lullah (s.a.v.)'e gelerek: "Ya Rasulallah! Beni Kurayza (yahudileri) size ihanet etti. Antlaşmayı bozarak Ebû Süfyan tarafına katıldı" dedi. Rasu­lullah (s.a.v.): "Belki de biz onlara bunu emretmişizdir" buyurdu. Adam, Ebû Süfyana gidip: "Beni Kurayza'nın sana tabi olmalarını Muhammed istemiş" dedi. Ebû Süfyan: "Bunu kendi kulaklarınla mı duydun?" diye sordu. Adam: "Evet" deyince, Ebû Süfyan: "Allaha yemin ederim ki, Mu­hammed yalan söylememiştir" dedi.

Söz konusu olay Meğazi kitaplarında iki şekilde anlatılır :

Birincisi : Beni Kurayza Yahudileri, müşriklerden oluşan düşman ordusu gelinceye kadar Rasulullah (s.a.v.)'le antlaşma halindeydiler. Beni Nadir kabile­sinin reisi Huyay b. Ahtab da düşman ordusuyla beraberdi. Bu zatın çabalarıyla Beni Kurayza reisi Ka'b b. Eşref ve kabilesi, Rasulullah (s.a.v.) le yaptıkları antlaşmayı bozup Ebû Süfyan'la birlik oldular. Bu antlaşmaya göre düşman or­dusu Rasulullah (s.a.v.) le savaşırken onlar da arkadan Medine'ye saldıracaklar­dı. Müslümanlar zor duruma düşmüşlerdi. Yüce Allah bunu şöyle dile getirmek­tedir :"Onlar size yukarınızdan ve aşağınızdan gelmişlerdi..."[4]

Nuaym b. Mesud, o zaman henüz müşrik olduğu halde gelip Beni Kuray­za ile müşrik düşman ordusu arasında yapılan antlaşmayı RasuluUaha haber verdi. Rasulullah (s.a.v.), Nuaym'a: "Belki de onlara böyle davranmalarını biz emretmişiz" dedi. Rasulullah (s.a.v.), bu sözüyle, sanki bu aramızda olan ant­laşmanın gereğidir. Böylece düşman ordusunu her taraftan kuşatacağız, demek

istiyordu.

Nuaym çıkıp gittiğinde Hz. Ömer: "Ya Rasulallah! Beni Kurayza'nın işini halletmek, senin hakkında yayacakları bir şeyden (yalan söylüyor deyip tuttur­malarından) daha kolaydır," dedi. O zaman Rasulullah (s.a.v.):"Savaş, hiledir ya

Ömer!" buyurdu.

Rasulullah (s.a.v.) in Nuaym'a bu sözü söylemesi, aralarında birliğin

bozulmasına ve tefrikaya düşüp yenilmelerine sebep olmuştu.

İkincisi:   Ebû Süfyan'la anlaştıktan sonra Huyay b. Ahtab'a dediler ki: "Korkuyoruz ki, iş uzar ve ahzab (müşrik ordusu) galip gelmeden çekip gider de Muhammed'le başbaşa kalırız. O zaman Muhammed seni memleketinden çıkar­dığı gibi bizi de buradan çıkarır." O zaman Huyay b. Ahtab onlara şöyle teminat vermişti. "Şimdi ahzaba gidip büyüklerinden yetmiş kişiyi size rehin verme­lerini söyleyeceğim." dedi. Böylece ahzab çekip gitmeyecek ve onları yalnız bırakmayacaktı. Bu konuşma yapılırken Nuaym b. Mes'ud oradaydı, kendisi de onları bunu kabul etmeğe teşvik etti. Onlar da aynı kanaata vardılar. Nuaym bu olaya tanık olduktan sonra Rasulullah (s.a.v.) e durumu haber verdi. Rasulullah (s.a.v.): "Olabilir ki, bunu biz onlara söylemişizdir" buyurdu. Nuaym, oradan çıkıp Ebû Süfyan'ın yanına gitti. Huyay b. Ahtab, Ebû Süfyan' dan rehineleri istiyordu. Nuaym, Ebû Süfyan'a dedi ki: "Sen Muhammed'in hiç yalan söyleme­diğine kani değil misin?" Ebû Süfyan : "Evet" dedi. Nuaym : "O halde ben az önce onun yanındaydım ve o bana şöyle şöyle dedi. Bu, Beni Kurayza ile yap­tığı antlaşmanın bir gereği imiş. Sizden yetmiş kişi alacaklar ve onları Muham-med'e teslim edecekler. Muhammed de bunları öldürecek ve buna karşılık, onların diğer bir kolu olan Beni Nadir kabilesinin kendi yurtlarına dönmelerine-müsaade edecek" deyince müşrikler: "Lat ve Uzza'ya yemin ederiz ki, doğru söylüyorsun" dediler. Olay, cuma günü cereyan etmişti. Ebû Süfyan, Beni Ku-rayza'ya haber göndererek işin uzadığını, aralarındaki antlaşma gereğince çıkıp Medine'ye saldırmalarını istedi. Beni Kurayza şu cevabı verdi: Yarın cumartesidir. Cumartesi gününün kudsiyetini bozup çıkmayız. Zaten rehineleri verme­dikçe de çıkacak değiliz." O zaman Ebû Süfyan: "Nuaym'ın dediği doğruymuş" dedi.

Allah kalblerine korku saldı. Yenilgiye uğrayarak çekip gittiler. Müslü­manları da , savaşa girmeye muhtaç bırakmadı.

İmam Muhammed dedi ki : Bu ve buna benzer savaş hilelerinde bir sakınca yoktur.[5]




[3] Meğâzi kitaplarında bu adamın, Nuaym b. Mesud es-Sekafî olduğu söylenir.

[4] Ahzâb: 33/10

[5] Savaş hileleri, savaşta askerî amaçlarla düşmanı aldatmak için başvurulan yollar ve ça­relerdir. Kısaca, savaş taktikleridir. Bu husus La Haye Yönetmeliğinin 24.maddesinde de kabul edilmiştir, (bkz. Seha L. Meray, Devletler aradaki anlaşmayı bozmamak ve verilen emanı ihlal etmemek şartıyla İslam alimlerinin, savaşta mümkün olan her hilenin ve aldat­macanın kullanılmasının caiz olduğunu bildirmektedir, (bkz. Şerhu Müslim, XII/45) Editör.

İmam Serahsî, İslam Devletler Hukuku, Şerhu’s-Siyeri’l-Kebir, Eğitaş Yayınları: 1/135-138