seymanur K
Wed 12 October 2011, 04:42 pm GMT +0200
Peygamber-ve Şahâbîler Devrinde Re'y ve İctihâd:
1) Dâima akıl sahiplerine hitab eden, Kur'ân gibi ilâhî bir kitabın vahyine mazhar olan ve aklı olmayanları muhatab edinmeyen bir dînîn tebliğcisi Hz. Peygamber'in, insan aklının faaliyet alanına giren re'y ve içtihadı benimseyip teşvik etmesi çok tabiîdir.
Ancak, bizzat Hz. Peygamber'in re'y ve ictihâd ile hüküm verip vermemesi, bilginler arasında tartışma konusu olmuştur. Ekseri bilginlere göre Peygamber de, hakkında vahiy gelmemiş olan konularda re'y ile ictihâd yapar ve bazan da yanıldığı olurdu. Nitekim Peygamber'in ictihâd yaptığı bazı işler için Kur'ân'da itabla karşılaştığını görmekteyiz. Sözgelimi, savaşa katılmak istemeyen münafıklara müsaade etmesi üzerine nazil olan.
“Allah seni affetti; doğrular sana belli olup yalancıları bilmeden niçin onlara izin verdin?” [241] âyetinde, Peygamber'in yapmış oldugu ictihad'da yanıldıgana işaret vardır. [242] Keza Hz Bedr savaşı için bir yere karargah kurmak istemişti. Sahabilerden Hubab b. Münzir, “Ya Resulellah, bu bir vahye dayanıyorsa, başımız üstüne; eğer içtihad ve re’y ile böyle karar verdinizse bu, harp taktiğine uymamaktadır.” Demiş ve bunun üzerinde Hz. Peygamber, oradan hareket ettirerek suyun başına karargah kurmuştur. [243]
Ebû Ali el-Cübbâî (Ö. 303 H.) ve 321 H.) gibi bir kısım bilginlere göre,ictihâd ile amel etmemiştir; çünkü Kur'ân'da;
“O kendi hevâsından söylemiyor.” [244] buyurulmuştur. Buna göre, Peygamber'in içtihadı vahiy demektir, yani en azından sünnettir. [245] Buna karşılık İmam Ebû Yûsuf ve İmam Şafiî gibi fakîhler, Peygamber'in ictihâd yapmasını normal görmekte ve bu âyetin, “Muhammed, Kur'ân'ı kendisi uyduruyor.” diyenlere cevap teşkil ettiğini ileri sürmektedirler. Kanaatimizce doğru olan görüş de budur. [246]
Peygamber şer'î bir meselede yaptığı ictihâd'da yanılırsa, O'nun mutlaka Allah tarafından uyarılacağını, Peygamber'in hatâ üzerinde kalmayacağını, böylece O'nun bu türlü içtihadının hüccet olduğunu fakîh ve bilginler ittifakla kabul etmişlerdir. [247]
Hz. Peygamber, dünya işleriyle ilgili olan re'y ve içtihadının bazan isabetli olmayacağını kendileri de beyan buyurmuşlardır. Nitekim Râfi' b. Hadîc şöyle rivayet eder:
“Hz, Peygamber Medine'ye gelince, Medînellerin hurmayı aşıladıklarını gördü ve ne yapıyorsunuz? dedi. Onlarda biz böyle yaparız, dediler. Hz. Peygamber ise, “umarım ki böyle yapmasam/daha iyi olur,” buyurdu. Bunun üzerine onlar bu işi bıraktılar; fakat hurmalar verimini eksiltti. Durumu kendisine haber verdikleri zaman Hz. Peygamber;
“Ben, ancak bir beşerim. Eğer size dininizle ilgili bir şey emredersem ona uyun. Size, re'ye dayanan (dünya ile ilgili) bir şey emredersem, beşer olduğum için ben de yanılabilirim” buyurmuştur. [248]
Abdullah b. Râfi\Ümmü Seleme'den Hz. Peygamber'in huzurunda miras ve geçmiş olaylar hakkında yargılanan kimselere,
“Ben, ancak aranızda, bana vahiy nazil olmayan şeylerde re'y ile hükmediyorum.” buyurduğunu rivayet etmiştir. [249] Hz. Ömer de, bir gün minbere çıkmış ve “Ey insanlar, Peygamber'in re'yi isabetli olur elbette; çünkü O'na Allah, doğruyu gösterir. Bizim re'yimiz ise tahminden ibarettir.” demiştir. [250]
Hz. Peygamber, kendi huzurunda sahâbîlerin ictihâd'da bulunlalarına da müsaade etmiştir. Meselâ, Bedr esirleri hakkında sahâbileriyle istişarede bulunmuş; Hendek (Ahzab) savaşında Benî Fizâre ile sulh işini Sa'd b. Muaz ve Sa'd b. Ubâde arasında istişare etmiştir. Bir olay münâsebetiyle Ebu Bekr ve Ömer'e, “Vahiy gelmeyen bir meselede ben de sizin gibiyim, siz de görüşünüzü söyleyin.” buyurmuştur. [251]
Yine Hz. Peygamber, sahâbîlerin, kendisinden uzakta oldukları zamanlarda da re'y ile îçtihâd etmelerini tasvip etmiştir. Muaz b. Cebel ile ilgili hadîs bunun açık delilidir. [252]
Pek çok fakih ve muhaddislerin beyan ve rivayetlerine göre Hz. Peygamber, Muaz b. Cebel'i Yemen'e görevli olarak gönderirken O'na;
“Ne ile hükmedeceksin?” diye sormuş; Muaz da,
“Allah'ın kitabı ile” cevabını vermiştir. Hz. Peygamber,
“Allah'ın kitabında bir hüküm bulamazsan?” buyurunca; Muaz,
“Allah'ın elçisinin sünnetiyle” demiştir. Hz. Peygamber, Kahire,
“O'nda da bulamazsan?” diye sormuş;. Muaz ise,
“Re'yimle ictihâd ederim.” cevabını vermiştir. Bunun üzerine çok memnun olan Hz. Peygamber,
“Rasûlünün elçisini, Peygamberi'nin razı olduğu şekilde muvaffak kılan Allah'a hamd olsun” buyurmuştur. [253]
Ancak bu hadîsin sıhhati üzerinde bazı tartışmalar olmuş ise de, bilginlerce kabul edilip delîl olarak zikredilmesi, onun sıhhatini kesinlikle teyid etmektedir. [254]
2) Sahâbiler de, gerektikçe re'y ile içtihada başvuruyorlardı. Onlar, ictihadlarında ilhamlarını dâima Kitab ve Sünnet'ten alıyorlar, bu arada re'y ile ictihâd yaparken umûmî ve husûsî maslahatları araştırıp onlara göre hüküm veriyorlardı. [255]
Ebu Bekr ve Ömer b. el-Hattab, Kitap ve Sünnet'te bir hüküm bulamadıkları zaman re'yleriyle karar verirlerse, “Bu benim re'yim-dir; doğru ise Allah'tan, yanlışsa bendendir.” derlerdi. Bir gün Hz. Ömer'in kâtibi, “îşte bu Allah'ın ve Ömer'in görüşüdür.” diye yazmıştı. Hz. Ömer, “çok kötü söyledin, Ömer'in görüşü budur; doğru ise Allah'tan, yanlışsa Ömer'dendir.” dedi [256]
İbn-i Mes'ûd da re'y ile fetva verince, “doğru ise Allah'tan, yanlışsa Şeytan'dandır; Allah ve Rasûlü ondan beridir.” derdi. [257]
Şa'bî'den rivayet edildiğine göre Hz. Ömer, birisinden ileride pazarlık olursa satın almak üzere bir at almış ve üzerine yük yükleyince hayvan ölmüştü. Bu yüzden atın sahibi ile aralarında anlaşmazlık çıkmıştı. Hz. Ömer, “kimi istersen onu aramızda hakem yap “dedi. Adam da
Iraklı Şüreyh'ı teklif etti. Şüreyh ise, Hz. Ömer'e, atı sağ salim aldığına göre, onu, ya aynı şekilde teslim edeceksin, veya ödeyeceksin, diye hükmetti. Bu hüküm, Hz. Ömer'in hoşuna gitmiş olacak ki Şüreyh'ı kadı olarak görevlendirdi ve O'na Kitab ve Sünnet'e göre hükmetmesini, bunlarda bir hüküm bulamazsa re'y ile ictihâd yapmasını emretti. [258]
Abdullah b. Abbas da, kendisine bir şey sorulduğu zaman, onun hükmü Kur'ân ve Sünnet'te “yoksa, Hz. Ebu Bekr ve Ömer'in ictihâdlarıyla, onlarda da yoksa kendi re'yiyle cevap verirdi. [259]
Birisi, “karısına vereceği mehrin miktarını tesbit etmeden ölen kimse hakkında ne dersin?” diye İbn-i Mes'ud'dan sordu. İbn-i Mes'ud, “bu hususta Hz. Peygamber'den bir şey işitmedim” dedi. O da, “bunu re'yinle açıklamaz mısın?” dedi. Bunun üzerine İbn-i Mes'ud, “Kadın mehr-i misil ve miras hakkına sahiptir. İddeti de tam olarak beklemelidir.” diye cevap verdi. [260]
İmam Şafiî (el-Umm, c. VII, s. 162 vd.), Hz. Ali ve Ömer gibi bilgin ve fakîh sahâbîlerin re'y ile ietihad'a dayanarak verdikleri hükümlere dair pek çok örnek vermektedir. Diğer hadîs ve fıkıh mecmualarından faydalanarak, sahâbîlerin re'y ile ictihâdîarına dair misalleri çoğaltmak mümkündür. [261]
[241] Tevbe, 43
[242] ibni hacip,muhtasaerul münteha,c. S. 462.
[243] a. Emin fecdül İslam, s. 234,ah. Abdülkadir, nazratün ammefi tarihil fıkhil- İslami, s. 52.
[244] Necm: 52/3.
[245] Ebu'l-Hüseyn el- basri el- mutemed, yazma c. V. 125125/b
[246] Ebu'I-Hüseyn basri a. G. E. C 125/a İbn-i hacib a. G. E. S. 462, 463;
[247] Serahsî, Usûl, Kahire, 1372, c. II s 91
[248] Müslim, ef-Câmi'u's-Sahih 1955, c. IV, s. 1835.
[249] Ebû Davûd, Sünen, Kahire, 1280 c II 75
[250] Ebû Dâvûd, a.g.e., c. II, s. 75.
[251] Serahsî, el-Mebsut, Kahire, 1324-1331 c xvt
[252] J. Schacht. The Origins of Muhammadân Jurisprudence, s. 105,106.
[253] Şafiî .el-Umm, c. VII, s. 273; Ahmed b. Hanbel, Müsned, c. V. s.236,342; Tirmizî, el-Câmi'u's-Sahîh, c. III, s. 616, (K. Ahkâm.Ebû Dâvûd, Sünen,, c. II, s. 75,76; Pârimî Sünen, .c. I, s. 60;rahsi, el-Mebsut, c, XVI, s, 69,70.
[254] İbn-i Kayyim, İ'lâmû'l-Muvakkı'în, Ferecullah Zeki tab c. 244.
[255] M.Y. Musa, Târihu'l-Fıkhi'l-İslâmî, s. 53.
[256] İbn-i Kayyım, İ'Iâmül-Muvakkıln, F. Zeki tabı, c. I, s. 61,62.
[257] İbn-i Kayyım, aynı eser, Delhi tabı, c. I,.s. 20.
[258] İbn-i Ksyyım, aynı eser, F. Zeki tabı, c. I, s. 98
[259] Dârimî, Sür.en, c. I, s. 59.
[260] Ebû Yûsuf, el-Asâr, Ebu'1-Vefa neşri, Kahire, 1355, s. 132.
[261] Dr. Abdulkadir Şener, İslam Hukukunun Kaynaklarından Kıyas, Istıhsan Ve Istıslah, Diyanet İsleri Başkanliği Yayınları: 53-57.