saniyenur
Sat 28 May 2011, 09:58 am GMT +0200
SAHABE'Yİ HADİS RİVAYETİNDEN KAÇMAYA SEVKEDEN SEBEPLER
Konuyla ilgili en ufak bir şüphe kalmaması için Sahâbe'yi hadis rivayetinden kaçınmaya ve onu yasaklamaya sevkeden sebepleri ve onlardan nakledilen haberler hakkında birtakım açıklamalarda bulunmak istiyoruz.1. Sebep: Şüphe sahiplerinin, Sahâbe'nin hadis rivayetinden Kaçındığına ve çok hadis rivayetini yasakladığına dair kendisine dayandıkları haberler, bütünüyle, ashabın hadis rivayetinden kaçındıkları ya da buna mâni oldukları anlamına gelmez. Bunun tek sebebi, çok hadis rivayet edenlerin farkında olmadan hata etmeleri ve kendisinde hata edilen hadisin, kıyamete kadar (o haliyle) amel edilecek bir hüccet kabul edilme endişesidir.
Evet, çok rivayette bulunmanın böyle bir tehlikesi olabilir. Gerçi, bu şekil bir hatada herhangi bir günah yoktur. Ancak hata sözko-nusu olan bir şeye kasden teşebbüs etmek, ileri seviyede olduğunda,nyalana teşebbüs gibi değerlendirilir. Çünkü yasak bölgenin etrafında dolaşan kimsenin, oraya girme tehlikesi vardır.
İşte bu nedenle Sahabe, rivayetten son derece sakınmış, mümkün olduğu kadar bunu azaltmaya çalışarak ancak sıhhatinden emin oldukları hadisleri rivayet etmişlerdir. Bununla birlikte, kendilerinden emin olabilenler, çokça rivayette bulunmuşlardır.
Onların bu korku ve endişesi, aslında sünnetin konumunu içlerinde ne kadar büyüttüklerinin ve dinde kendisiyle amelin vâcib olduğunu hüccet gördüklerinin bir delilidir. Bu, aynı zamanda onlara karşı kalbimizde bir saygı oluşturmakta ve Rasûlullah'tan rivayet ettikleri şeylerde kendilerine güven ve itminanla doldurmaktadır.
İşte, onların çok miktarda hadis rivayetinden kaçınmalarının ve bunu yasaklamalarının tek sebebinin, hataya düşme endişesi olduğuna ve ancak güvenip itimad ettikleri haberlerle amel ederek onları naklettiklerine dair rivayetler:
İmam Ahmed, İbn Abbas'tan naklediyor: Hz. Peygamber (s.a.v), buyurdu ki: "Benden hadis rivayet ederken dikkatli olunuz. Yalnız çok iyi bildiklerinizi rivayet ediniz. Kim, kasden benim adıma yalan söylerse, Cehennemdeki yerine hazırlansın."[676]
İmam Ahmed, İbn Mâce ve ed-Dârimî, Ebû Katâde'nin şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Şu minberin üzerinde Rasûlullah'm (s.a.v) şöyle dediğini işittim: "Ey insanlar! Benden çok fazla hadis rivayet etmekten sakınınız. Kim, benim adıma bir şey söylerse, ancak hak ve doğru olanı söylesin. Benim söylemediğimi bana isnad ederek r söylemiş gibi gösteren, Cehennemdeki yerine hazırlansın."[677] Hadisi, Hâkim de rivayet etmiş ve Müslim'in şartlarını taşıdığını söylemiştir.'Yine İmam Ahmed, Semüre b. Cündüb tarikiyle, Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir: "Kim, yalan olduğunu bile bile benden bir hadis rivayet ederse o, yalancılardan birisidir." Başka bir rivayetinde ise: "Çok yalan söyleyenlerden birisidir,"[678] şeklinde geçmektedir.
Müslim, Ebû Hureyre'nin (r.a), Rasûlullah (s.a.v)'tan şu rivayetini nakleder: "Kişiye, yalan olarak her duyduğunu söylemesi yeter."[679]
İbn Abdilberr, İmam Mâlik, Ma'mer ve daha başkaları tarafından gelen bir isnadla, "Sakife hadisesinde" Hz. Ömer'in, Cuma günü bir hutbe irâd ederek Allah'a hamd ve senadan sonra, şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Benim için söylenmesi mukadder olan ne varsa, hepsini söyleyeceğim. Kim, dediklerimi beller, anlar ve ezberlerse, binitinin varabildiği yere kadar onu insanlara tebliğ etsin. Kim de belleyemeyeceğinden korkarsa onun, benim adıma yalan söylemesini helâl görmem. Allah Teala, Hz. Muhammed (s.a. v)'i peygamber olarak gönderdi, beraberinde bir de Kitab indirdi. Recm de O'na indirdiklerinin arasındadır."[680]
Yine İbn Abdilberr, Müslim b. el-Haccâc'm, Kays b. Ubâde'den şunu naklettiğini zikreder: Ömer b. el-Hattâb'ı şöyle derken işittim: "Kim, bir hadis işitir ve işittiği gibi onu rivayet ederse kurtulmuştur.”[681]
Müslim de Hz. Ömer'in: "Kişiye yalan olarak her duyduğunu söylemesi yeter," dediğini rivayet etmiştir.[682]
ibn Uleyye ise Recâ b. Ebû Seleme'nin şöyle dediğini rivayet etmiştir: Muâviye'nin: "Hz. Ömer devrinde mevcud olan hadisleri alın. Çünkü o, insanları Rasûlullah (s.a.v)'tan (gelişigüzel) rivayette bulunmalarına karşı korkutmuştu," dediğini duydum. Bunu, ez-Zehebî de Tezkîretü'l-Huffâz''da kaydetmiştir.
İmam Ahmed ve Beyhakî, Hz. Ali'nin şu sözünü rivayet etmişlerdir: "Rasûlullah (s.a.v)'tan bir hadis işittiğimde, Allah ondan ne kadar istifade etmemi dilemişse, ondan o kadar istifade ederdim. Ama ashâbdan birisi, Rasûlullah (s.a.v)'tan bir hadis rivayet ettiğinde, ona yemin ettirirdim. Yemin ederse onu tasdik ederdim. Ebû Bekir (r.a), Rasûlullah (s.a.v)'ın: Yakînen iman eden bir kul, herhangi bir günah işlediğinde güzelce temizlenir (gusül veya abdest alır), iki rek'at namaz kılarak Allah'tan bağışlanmasını isterse Allah, mutlaka onu affeder,' buyurduğunu bana haber verdi."[683]
Beyhakî'nin, Hasen'den yaptığı bir rivayette ise Semure, şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.v)'tan, iki yerde 'sekte'yapıldığını öğrendim. Birisi, tekbir getirdiği zaman, diğeri de sûreyi okumayı bitirdiği zamandır." Bunun üzerine İmran b. Husayn, konuyu bir mektupla Ubey b. Ka'b'a sormuş, o da Semure'nin doğru söylediğini ifade eden bir mektupla: "Semure, hadisi Rasûlullah (s.a.u)'tan işitip ezberlemiştir," diye cevap vermiştir.[684]
İmam Ahmed, Mutarrıf b. Abdullah'ın şöyle dediğini rivayet etmiştir: İmran b. Husayn, bana dedi ki: "Ey Mutarrıf! Allah'a yemin olsun ki, isteseydim bir tek hadisi dahi tekrarlamadan, iki gün üst üste, Rasûlullah (s.a.v)'tan hadis rivayet edebilirdim. Fakat bu konuda, bende işi ağırdan alma ve çok rivayetten çekinme duygusu ağır bastı. Çünkü Rasûlullah'ın ashabından bazıları, kendileri gibi benim de görüp işittiğim birtakım hadisler rivayet ediyorlar. Aslında onlar, söyledikleri gibi değil. Sahâbe'nin hayırdan geri durmayacaklarını da biliyorum. Ama ben de onların rivayet ederken karıştırdıkları gibi karıştırmaktan korkuyorum."
İmran, bazen de şöyle derdi: "Keşke, doğru söylediğimden emin olsam da Rasûlullah'ın şöyle şöyle dediğini işittim, diyerek size hadis nakletsem." Yine o, bazı kere de: "Rasûlullah'ı şöyle şöyle derken işittim," derdi.[685]
Müslim, Enes b. Mâlik'in (r.a) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Beni, sizlere çokça hadis rivayet etmekten, Rasûlullah'ın: 'Kim, kasden benim adıma yalan söylerse, Cehennemdeki yerine hazırlansın.'[686] sözü alıkoymaktadır."
İmam Ahmed, İbn Sîrin'in şu sözünü nakletmiştir: Enes b. Mâlik (r.a), Rasûlullah (s.a.v)'tan bir hadis rivayet ettikten sonra: "ev kemâ kale Rasûlullah yahut Rasûlullah'ın buyurduğu gibi," derdi.[687]
el-Fethu'r-Rabbânî adlı eserde, bu haberin isnadının sahih olduğu, bunu, Hafız Suyûtî'nin (911/1505) el-Câmiu'l-Kebîr'de zikredip Ebû Ya'la, Beyhakî ve ibn Asâkir'e dayandırdığını kaydetmiştir.
Fethu'l-Bâri'de şöyle denilmektedir: Hürmüz'ün kölesi At-kab'ın rivayetinde şöyle kaydedilmiştir: Enes (r.a): "Eğer hata yapmaktan korkmasaydım, Rasûlullah'ın söylediği daha pek çok şeyi size naklederdim," dedi.[688]
Buhârî, Abdullah b. Zübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: Babam Zübeyr'e: "Senin, falanca ve falanca kimseler gibi Rasûlullah'tan hadis rivayet ettiğini niçin işitmiyorum?" dedim. O da: "Ben, Rasûlullah (s.a.v)'tan hiç ayrılmış değilim. Fakat O'nun : 'Bana yalan isnad eden Cehennemdeki yerine hazırlansın,' buyurduğunu işittim," dedi.[689]
Müslim de Tavus'un şöyle dediğini rivayet etmiştir: Büşeyr b. Ka'b, İbn Abbas'a gelerek hadis rivayet etmeye başladı. İbn Abbas, ona: "Falanca falanca hadisleri bir daha tekrarla," dedi. Sonra, yine rivayete devam etti. İbn Abbas: "Şu şu hadisleri tekrarlar mısın?'' dedi. O da tekrarladı ve: "Bilemiyorum, bütün hadislerimi bildin de bir tek bunu mu tanıyamadın? Yoksa, hepsini münker buldun da yalnızca bunu mu bildin?" dedi. Bunun üzerine İbn Abbas: "Bizler, Rasûlullah'a yalan isnad edilmezken, O'ndan hadis rivayet ediyorduk. Ne zaman ki insanlar, sağlam, çürük demeden (rivayete başladılar) o vakit, O'ndan hadis rivayet etmez olduk."[690]
Beyhakî, Berâ b. Azib'in şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bizler hepimiz, Rasûlullah'ın yanında bulunup hadislerini dinleyemi-yorduk. Her birimizin birtakım iş ve uğraşıları vardı. Fakat Rasûlullah (s.a.v)'ın huzurunda bulunanlar, bulunmayanlara anlatıyordu ve o zaman insanlar, asla yalan söylemiyordu."[691]
Yine, Beyhakî, Katâde'den gelen şu rivayete yer vermiştir: Birisi, Hz. Peygamber (s.a.v)'den bir hadis rivayet etti. Başka bir zât da ona: "Sen, bunu Rasûlullah'tan işittin mi?" diye sordu. O da: "Evet, bunu yalan söylemeyen birisi haber verdi. Vallahi, biz yalan söylemez ve yalan nedir bilmezdik," dedi.[692]
Buhârî ve Müslim, Urve b. Zübeyr'in şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: Hz. Aişe (r.h), bana: "Ey kızkardeşimin oğlu! Duyduğuma göre Abdullah b. Amr, hacca giderken buradan geçecekmiş, ona yetiş de sor. Çünkü o, Rasûlullah (s.a.v)'tan pek çok ilim almıştır," dedi. Ben de ona yetiştim ve Rasûlullah (s.a.v)'m bahsettiği bazı konularda kendisine sorular sordum. O da bana duyduklarını anlattı. Naklettikleri arasında, şu hadis de vardı:
"Allah Teâlâ, ilmi insanlardan çekip almaz. Fakat âlimlerin ruhunu alır. İlim de onlarla birlikte kalkar gider. Böylece insanlar arasında câhil önderler kalır ve bilgisizce fetva verililer. (Buhârî'de: 'Kendi görüşlerine göre fetva verirler,' şeklindedir.) Böylelikle hem kendileri sapıtır, hem de başkalarını sapıklığa sevkederler."
Bunu, Hz. Aîşe'ye söylediğim vakit, gözünde büyüdü ve onu garipsedi. Sonra da: "Bunu, Rasûlullah (s.a.v)'tan işittiğini sana söyledi mi?" diye sordu. Ben de: "Evet, söyledi," dedim. Nihayet aradan bir yıl geçti. Bana t Jkrar: "İbn Amr gelmiş, git ve meseleyi aç; sana ilim konusunda rivayet ettiği hadisi bir daha sor," dedi. Ben de gidip, onu buldum ve meseleyi sordum. O da ilk sefer ne dediyse, aynısını tekrarladı. Durumu, Hz. Âişe'ye haber verdiğim vakit: "İnanıyorum ki, İbn Amr doğru söylüyor. Rivayete ne bir ilâvede bulunmuş ve ne de bir eksiklik yapmıştır," dedi. Buhârî'nin rivayetinde, "Vallahi, Abdullah b. Amr, bunu iyice öğrenmiş," şeklindedir.[693]
İmam Müslim, Ebû Râfî kanalıyla, İbn Mesud'dan gelen bir rivayette, Rasûlullah'm şöyle buyurduğunu kaydetmiştir: "Allah Teâlâ'nın benden evvel gönderdiği peygamberlerinin, ümmetinden onun sünnetine yapışan ve emirlerine uyan ashâb ve havarileri olmuştur. Fakat onlardan sonra, yapmadıklarını söyleyen, emrolun-madıklarını yapan bazı kimseler gelmiştir. Kim, onlara karşı eliyle cihad ederse o, mü'mindir. Onlara karşı kalbiyle cihad eden de mü'mindir. Bunun ötesinde ise hardal tanesi kadar imandan eser yoktur."[694]
Ebû Râfî der ki: "Bu hadisi, Abdullah b. Ömer'e söyledim. Bana itiraz etti. (Bu arada) Abdullah b. Mesud gelmiş (Medine'nin vadilerinden) Kanât'da konaklamıştı. Abdullah b. Ömer, benden Önce ziyaretine gitmek istedi. Ben de kendisiyle beraber gittim. Yanına varıp oturduğumuzda, kendisine bu hadisi sordum. O da aynen benim ibn Ömer'e naklettiğim şekliyle rivayet etti."
2. Sebep: Sahabe, İslâm'a yeni girmiş, Kur'ân'ı henüz ezberleyip iyice öğrenememiş kimselere hadis rivayetini yasaklıyor, kendileri de böyle kimselere hadis rivayet etmekten kaçmıyor onların Kur'ân'dan başka şeylerle meşgul olmalarından korkuyorlardı. Çünkü Kur'ân, bütün (İslâmî) ilimlerin aslı ve en önde geleniydi.
Hz. Ömer'in (r.a) şu sözü de buna işaret etmektedir: "Siz öyle bir memlekete gidiyorsunuz ki halkı, Kur'ân okurken (daha kıraatini tam beceremedikleri için) arı uğuldaşır gibi uğuldaşırlar. Hadislerle onlara mâni olmayın."[695] Yani bu belde halkı, İslâm'a daha yeni girmişlerdir. Kur'ân'ı Öğrenmeye yeni başlamışlar ve henüz ezberlemeyi bitiremenıişlerdir. Bu yüzden onları hadis rivâyetiyle meşgul edip daha önemli olan Kur'ân'dan alıkoymayın, demek istiyor.
3. Sebep: Sahâbe'nin, fazla miktarda hadis rivayetinden kaçınmaları ve bunu yasaklamaları, çok sayıda hadis duyanların, onu ezberlemekle meşgul olurken, mânâ ve hikmetini anlamaktan uzaklaşmaları korkusuna dayanmaktadır. Nitekim, çok hadisle meşgul olanların, hemen her zaman, hadisleri tam manâsıyla düşünüp içindeki hüküm ve hikmetleri çıkaramadıkları görülmektedir.
4. Sebep: Sahabe, kıt akıllı, sıradan kimselere, anlayamayacakları bu nedenle de kasdedilen mânanın aksine anlamlar çıkararak anlayışsız ve dengesiz kimselerin ortaya attığı birtakım şeylere ve hadislerin zahiriyle istidlalde bulunmak suretiyle mesnedler bulmaya çalışacakları ihtimali olan kimselere, müteşâbih (anlaşılması herkesçe mümkün ve muvafık olmayan) hadisleri rivayetten kaçınmışlar ve bunu yasaklamışlardır. Yahut aklı zayıf bu kimselerin, benzeri hadisleri anlayamadıklarından dolayı itiraz etmeleri ve bu sebeple de Allah ve Rasûlü'nü yalanlamaya gitmeleri endişesinden bu tavrı takınmışlardır.
Bu yüzden İbn Mesud (r.a), şöyle demiştir: "Bir topluluğa akıllarının ermeyeceği bir söz söylersen bu söz, onların bazısının fitneye düşmesine yol açar."[696]
Hz. Ali (r.a) de şöyle demektedir: "İnsanlara anlayabildikleri şeyleri haber veriniz; Allah ve Rasûlü'nün yalanlanmasından hoşlanır mısınız?"[697]
İbn Hacer ise (852/1448) şöyle demektedir: "Âdem b. EM İyâs, Kitâbu'l-İlm adlı eserinde, Hz. Ali'nin rivâyetindeki: İnsanların anlayamayıp inkâra gidecekleri şeyleri anlatmayın,' ilâvesini de zikretmiştir."
Bazı haberlerin rivayet edilmesini hoş görmeyenlerden birisi de İmam Ahmed'dir. O, açıkça sultanlara karşı ayaklanmayı ifade eden haberlerin rivayet edilmesini hoş karşılamaz di. İmam Mâlik, Cenâb-ı Hakk'm sıfatlarına dair, Ebû Yusuf da garâible (ilginç haber ve hadiselerle) ilgili haberlerin rivayetini hoş bulmazdı. Onlardan önce Ebû Hureyre (r.a), Buhârî'nin kaydettiği bir rivayette şöyle demektedir: "Rasûlullah (s.a.v)'dan iki kap (dolusu) ilim öğrendim. Birisini yaydım; anlatıp herkese duyurdum, ikincisini söyleyecek olsam, şu boğazım kesilirdi."[698]
Âlimler, Ebû Hureyre'nin gizlediği bu tür haberleri, kötü idarecilerin hâllerini ve dönemlerini açıklayan hadislere hamletmiş ler-dir. Bunlar, şer'î hükümleri içeren haberler değildir. Aksi takdirde gizlenmesi caiz olmazdı. Nitekim, ilmi gizlemeyi kınayan âyeti bizzat Ebû Hureyre (r.a) zikretmiştir. Yine, sözkonusu haberlerin, kıyamet alâmetleri, insanların hâllerinin değişmesi ve fitnelerle ilgili hadislerin olması da ihtimal dahilindedir. Çünkü bu tür hadiselerle yakından tanışmayan kimseler, inkâra gidip bilmeden itiraz edebilirler. Onun gizlediği haberler, Buhârî ve Müslim'in, Enes'den (r.a) rivayet ettikleri şu hadiste olduğu gibi ekseriyetle, verdiği müjdeli habere güvenen insanları gevşekliğe sevkedecek nitelikteki hadisler olabilir. Hz. Enes, şöyle anlatmıştır: Bir gün, Rasûlullah (s.a.v), terkisinde Mııaz b. Cebelle devesine binmiş gidiyorlardı. Bir ara Allah Rasûlü (s.a.v):
"Ey Muaz!" diye seslendi. Muaz:
"Lebbeyk, buyur ya Rasûlailah!" dedi. Allah Rasûlü, aynı şekilde üç defa: "Ey Muaz!" diye seslendi. O da:
"Buyur, ya Rasûlailah!" dedi. Üçüncüde Efendimiz (s.a.v):
"Sıdku sadâkatla, Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muham-med'in O'nun kulu ve Rasûlü olduğuna şehâdet getiren herkese, Allah, Cehennemi haram kaldı," buyurdu. Muaz (r.a):
"Ey Allah'ın Rasûlü! Bunu, insanlara haber vereyim de sevinsinler mi?" deyince, Hz. Peygamber (s.a.v):
'Ama o takdirde, bu müjdeye güvenip amelden gevşerler," buyurdu.
Muaz (r.a), bu hadisi, ölüm döşeğine düşünceye kadar haber s vermedi. Ancak ölüm esnasında, ilmi gizlemenin vebalinden kurtulmak için bunu nakletmiştir.[699]
Burada, vebalinden kurtulmak istenilen günah, gevşekliğe düşmeyeceğinden emin olunan kimselerden, ilmi gizlemenin günahıdır. Muaz (r.a)'m o âna kadar susup söylememesi ise bu hadisin yayılma-masma dair emre itaatten ileri gelmektedir. Nitekim Buhârî, bu hadise, "Anlayamamaları endişesiyle, bir cemaatı bırakıp diğer cemaate ilmî konularda ayrıcalık tanıma" isimli babda yer vermiştir.
İbn Hacer, bu konu etrafındaki görüşleri naklettikten sonra şöyle devam etmiştir: "Muaz (r.a), Rasûlullah (s.a, v)'ın yasaklamadan gayesinin, nakli haram kılmak olmadığını anlamıştı. Bu fikre sahip olmasına sebep şu idi: Bir defasında Rasûlullah (s.a.v), Ebû Hureyre'ye, insanlara bunu müjdelemesini emretmiş, o da Hz. Ömer'le karşılaşmış ve ona müjdelemişti. Bunu duyan Hz. Ömer (r.a), Ebû Hureyre (r.a)'ye: 'Geri dön, ey Ebû Hureyre! (Durumun böyle olup olmadığını Rasûlullah'a soracağız)' demiş ve peşisıra gelip, Rasûlullah (s.a.v)'a: 'Ey Allah'ın Rasûlü! Böyle yapma. Ben, onların bu habere güvenip, gevşemelerinden korkuyorum. Bırak, insanlar amel etsinler/ demiş, Rasûlullah da: 'Öyleyse bırakın,' buyurmuştur."
Rivayete, Müslim u yer vermiştir. Anlaşılan, Rasûlullah'm Muaz'a: "Onların gevşemelerinden korkuyorum" sözü, Ebû Hureyre kıssasından sonra olmuşa benziyor. Bu durumda yasak, maslahat için olup, haram kılmak için değildir. Bu nedenle Muaz (r.a), tebliği emreden âyetin umumu ile amel ederek Ölmeden Önce hadisi rivayet etmiştir.[700]
[676] Ahmed, Müsned, II, 47, 83.
[677] Ahmed, Müsned, Aynı yer, III, 13, 39; İbn Mâce, Mukaddime, 4.
[678] Ahmed, I, 113; Tirmizî, Hm, 9.
[679] Müslim, Mukaddime, 3; Keşfu'l-Hafa, II, 147.
[680] ibn Abdilberr, Beyâni'l-Ilm, II, 121-122.
[681] İbn Abdilberr, a.g.e., II, 123.
[682] İbn Abdilberr, a.g.e., II, 124.
[683] Ebû Dâvud, Vitr, 26; Tirmizî, Salat, 181; Ahmed, I, 2.
[684] Suyûtî, Miftâhu'l-Cenne, 42-43.
[685] Ahmed, IV, 433.
[686] Müslim, Zühd, 72.
[687] İbn Mâce, Mukaddime, 3; İbn Abdilberr, a.g.e., I, 79.
[688] İbn Hacer, Fethu'1-Bâri, I, 272.
[689] Buhârî,//im, 38; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, 1,271.
[690] Müslim, Mukaddime, 4.
[691] Benzer bir rivayet için bkz. Buhârî, İlim, 27; İbn Hacer, Fethu'l-Bâri, I, 250-251.
[692] Rivayetler için Beyhakî'nin el-Medhal'ine bakınız.
[693] Buhârî,î'tisam, 8;İlm, 34; Müslim, Um, 13; Tirmizî, tim, 5.
[694] Müslim, İman, 80; Ahmed,Müsned, I, 451, 461.
[695] İbn Abdilberr, Beyâni'l-İlm, II, 120.
[696] Müslim, Mukaddimetu'l-Kitab, I. 11; Beyhakî, Medhal, 362; İbn Abdilberr, Beyâni'l-îlm,I, 124.
[697] Buhârî,//m,49.
[698] Buhârî,Um, 42.
[699] Buhârî, Hm, 49; Müslim, îman, 53.
[700] İbn HaceT.Fethu'l-Bâri, I, 216-217, 228.