- Sahâbe'nin Sünnetleri Rivayetten Kaçınmaları ve Bunu Yasaklamaları

Adsense kodları


Sahâbe'nin Sünnetleri Rivayetten Kaçınmaları ve Bunu Yasaklamaları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Sat 28 May 2011, 10:03 am GMT +0200
SAHABE'NİN SÜNNETLERİ RİVAYETTEN KAÇINMALARI VE BUNU YASAKLAMALARI

Eğer: "Sahâbe'nin, sünnetin yazım ve tedvininden kaçınmaları­nın hikmeti anlaşılmıştır. Fakat sünneti rivayetten sakınmalarına ve onu yasaklamalarına ne denilecektir? Onların bu tutumu, sünneti hüccet görmediklerinin bir delili olamaz mı? Ayrıca sert hükümlerde delil olarak kullanılmaması için Şâri'in, onun nakledilmesini iste­mediğine muttali oldukları anlamına gelmez mi?" denilecek olursa, şöyle cevap veririz:

Sahâbe'nin, mutlak olarak hadis rivayetinden kaçındıklarım zannetmek doğru değildir. Bazı durumlarda hadis rivayetinden ka­çınmış olmaları, sünnetin hüccet olmadığından kaynaklanmış değil­dir. Böyle düşünmek, nasıl doğru olabilir? Halbuki Rasûlullah (s.a.v), Sahâbe-i Kirâm'a, hadislerini rivayet etmelerini ve kendilerinden sonrakilere tebliğde6 bulunmalarını emretmiştir. Bu konudaki emir­ler, daha Önce geçmiştir. İbn Abbas'ın rivayetinde Efendimiz (s.a.v): "Sizler, hadisleri (benden) işitiyorsunuz. Sonrakiler de onları sizden duyup alacaklardır. Onlardan da daha sonrakiler alacaklardır."[661]

Sahâbe'nin hemen hepsinin, ister hadis rivayetinden kaçınan, ister bunu yasaklayan, isterse bunda bir beis görmeyenleri olsun, sünnete en çok sarılan ve daha sonra zikredeceğimiz türden bir mâni olmadıkça, sünnetin rivayetine ve tebliğine en çok özen gösteren kimseler olduğu tevâtüren bilinmektedir. Onlar, muarızlarına karşı sünnetle delil getirmişler, kendilerine de sünnetle karşı çıkıldığında, görüşlerinden dönerek ikna olmuşlardır. Yeni zuhur eden hadiseler karşısında, sünnete müracaat etmişler, başkalarım da onunla amele teşvik etmişlerdir. Böyle davranırlarken de hiç kimse, onlara yaptık­larının yanlış olduğunu söylememiştir.

İşte Hz. Ebû Bekir (r.a), Sakif gününde[662]  Ensar'a karşı: "İmamlar Kureyş'tendir,"[663]  hadisini delil getirmiş, onlar da ikna ol­muşlardır.

Yine o, Hz. Fatma'ya karşı: "Biz, peygamberler topluluğu miras bırakmayız. Geriye bıraktıklarımız sadakadır,"[664]  hadisini delil ge­tirmiş ve o da ikna olmuştur.

Yine Hz. Ebû Bekir, Muhammed b. Mesleme'nin rivâyetiyle te'kid ettikten sonra, ninenin mirastaki payı hususunda, Muğire'nin rivâyetiyle hüküm vermiştir. Zekâtlarını vermeyenlere karşı savaş ilan ettiği vakit, Hz. Ömer'in: "İnsanlar, Allah'tan başka ilâh yok­tur, deyinceye kadar onlarla savaşmakla emrolundum,"[665]  hadisiyle karşı çıkınca, "Maldaki hakkın alınması için (savaş) müstesna," ifa­desiyle cevap vermiştir.

İşte Hz. Ömer (r.a), Hacerü'l-Esved'i öperken: vEğer Allah Rasûlünü, seni Öperken görmeseydim, ben de asla öpmezdim," demiş­tir.

Rasûlullah (s.a.v)'m minberinden insanlara: "Ameller niyetlere göredir,"[666] hadisini rivayet eden odur.

Yine o, Ebû Said'in sahih olduğuna şahidlik etmesi üzerine, Ebû Musa'nın (r.a), isti'zana dair rivayetini kabul etmiştir.

Ayrıca pek çok vesileyle: "Rasûlullah (a.s)'tan (herhangi bir ko­nuda) bir şeyler bilen varsa onu getirsin," diyen de odur. Kadının, kocasının diyetine mirasçı olabilmesi, iskat-ı cenin meselesi ve daha evvel (ikinci bölümde) zikrettiğimiz diğer konulardaki, İmam Mâlik ve diğer hadisçilerin naklettiği rivayetler de burada misal verilebilir.

Bütün valilerine mektup göndererek: "Kur'ân'ı öğrendiğiniz gi­bi sünneti ve Arap dilini de öğreniniz," diyen yine Hz. Ömer'dir. "Rey'den sakınınız. Çünkü rey sahipleri, sünnetlerin düşmanıdırlar. Hadisler, onları sünnetleri ezberleyip öğrenmekten âciz bırakmıştır," diyen ve yine: "Hidâyetlerin en hayırlısı, Muhammed'in hidâyetidir," gerçeğini ifade eden, ayrıca: "İleride birtakım insanlar, Kur'ân'ın (herkesçe anlaşılması zor olan) müteşâbıhâtı ile karşınıza çıkacaktır. Onlara karşı sünnetlere tutunun. Zira sünnetleri iyi bi­lenler, Kur'ân'ı en iyi bilenlerdir,"[667] diyen de Hz. Ömer (r.a.)'dir.

Hz. Ali (r.a)'ye bakalım: O, demiştir ki: "Size, Rasûlullah'tan bir hadis rivayet edildiği zaman, (bir rivayete göre de hadis rivayet ettiğimde) Rasûlullah'ın (s.a.v) ondan daha nezih ve daha muttaki olduğunu bilin." Başka bir rivayette ise: "Rasûlullah'ın daha nezih, daha muttaki ve daha fazla hidâyet üzere olduğunu bilin.''

Abdullah b. Mesud'u (r.a) ele alalım. (Dövme yaptıran bir ka­dına karşı): "Allah, dövme yapana ve yaptırana lanet etsin,"[668] hadi­sini delil getirmiştir.

Ebû Davud'un rivayetinde, Alkame şunları anlatmıştır: "Mi-na'da, Abdullah b. Mesud'la yürüyordum. Hz. Osman'la karşılaş­tı. Onunla yalnız kalmak istedi. Abdullah, Hz. Osman'ın bir ihti­yacı olmadığını görünce, bana: 'Ey Alkame, buraya gel,' dedi. Git­tim. Bu arada Hz. Osman, ona: 'Ey Ebû Abdurrahman! Seni baki­re bir câriye ile evlendirelim mi? (ne dersin)? Belki de nefsinin alışa­geldiği şeyi, sana yeniden kazandırır,' dedi. Bunun üzerine Abdul­lah b. Mesud: 'Sen böyle diyorsun, ben ise Rasûlullah (s.a.v)'ın: Siz­den kim evlenmeye güç yetirirse evlensin. Çünkü bu, gözü korumak ve iffeti muhafaza için daha güzeldir. Kim de evlenmeye güç yetire-mezse, oruç tutsun. Zira oruç, onun şehvetini kırar, buyurduğunu işittim,'der."[669]

İbn Ömer (r.h), Ebû Hureyre'yi överek şöyle diyor: "Birlikte Rasûlullah (s.a.v)'ın devamlı yanında bulunduk ve hadislerini Öğ­rendik." Ebû Hureyre vefat edince (ö.58/677) İbn Ömer (74/693), cenazesinde kendisine rahmet dileyerek şöyle diyordu: "Allah kendi­sine rahmet etsin. Peygamber (s.a.v)'in hadislerini müslümanlar için ezberleyip muhafaza ediyordu."

Buhârî et-Tarihyinde, Beyhakî de el-Medhal'de, Muhammed b. Umâre b. Hazm'm, şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "On civa­rında Sahâbe'nin büyüklerinin bulunduğu bir mecliste bulundum. Ebû Hureyre (r.a), Rasûlullah (s.a.v)'tan oradakilerin bazılarının bilmediği hadisler rivayet etmeye başladı. Onlar, hadisler hakkında bilmediklerini soruyor, o da açıklamalarda bulunduktan sonra, bir diğer hadise geçiyordu. Bu böyle birkaç kere tekrar etti. İşte o zaman anladım ki Ebû Hureyre, insanların en fazla hadis bilenidir."

Buhârî, başka bir rivayetinde, Ebû Hureyre'nin (r.a) şöyle de­diğini nakletmiştir: "İnsanlar, Ebû Hureyre, hadis rivayetinde çok ileri gidiyor, diyorlar. Eğer, Allah'ın Kitabı'ndaki şu iki âyet olma­saydı, bir tek hadis dahi rivayet etmezdim: 'İndirdiğimiz açık delille­ri ve Kitab'da insanlara apaçık belirttiğimiz hidâyet yolunu gizleyen­ler (var ya), işte onlara Allah ve bütün lanet edebilenler lanet eder. Ancak tevbe edip hâllerini düzeltenler, gerçeği açıklayanlar müstesnadır. Onları bağışlarım. Çünkü ben, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyenim.[670] Muhacir kardeşlerimiz, çarşı pazarda meşgul olurken, Ensar'dan kardeşlerimiz de malları ile ilgilenirken Ebû Hureyre, karın tokluğuna Rasûlullah (s.a.v) ile birlikte kalıyor, on­ların elde edemediklerini öğreniyor, belleyemediklerini ezberliyordu:[671]

Ebû Hureyre (r.a), Hz. Âişe'nin hücresinin yanma oturur ve: "Dinle, ey hücrenin sahibesi" diyerek, kendisine hadis okurdu.[672]

İşte Ebû Zerr (r.a), (eliyle kafasını göstererek): "Eğer, kılıcı şu­raya dayasanız, ben de kafam kesilmeden Önce Rasûlullah (s.a.v)'tan işittiğim bir sözü söyleyebileceğimi bilsem, onu mutlaka söylerdim," diyor.[673]

işte, Berâ b. Azib (r.a), Ahmed b. Hanbel'in yaptığı bir rivayette: "Bütün hadisleri, Rasûlullah (s.a.v)'m fem-i saadetlerinden işitmiş değiliz. Develerimizi gütmek bizleri meşgul et­tiği için arkadaşlarımız, ondan duyduklarını bize rivayet ederlerdi," demiştir.[674]

İşte İbn Abbas (r.h), İmam Müslim ve Mücâhid'in, İbn Ab-bas'la ilgili olarak şunları söylediğini nakleder: Büşeyr el-Adevî, ibn Abbas'a geldi ve: "Rasûlullah şöyle söyledi... Rasûlullah böyle dedi..." diyerek hadis rivayet etmeye başladı, ibn Abbas (r.h) ise sö­züne kulak vermedi ve hiç oralı olmadı. Bunu gören Büşeyr: "Ey ibn Abbas! Ne oluyor da sözüme kulak vermiyorsun? Ben, sana Rasûlullah (s.a.v)'tan hadis rivayet ediyorum; sen ise dinlemiyorsun bile!" dedi. İbn Abbas da: "Biz, daha önceleri birisi: 'Allah Rasûlü (s.a.v) şöyle buyurdu,' dediği zaman gözlerimizi dört açar, iyice kulak verirdik. Ne zaman ki insanlar, sahih, zayıf demeden herşeyi naklet­meye başladılar, biz de iyice bildiklerimizden başkasını kabul etmez olduk," diye cevap verdi.[675]

Bu konuda, pek çok Sahâbe'den sayılamayacak kadar haber var­dır. Sünnetin hücciyyeti konusunda bir kısmına değinilmişti. Bütün bunlar, bize, Sahâbe'nin hadis rivayetinden kaçınmalarının, bizzat hadisten ve onların nazarında hadisin hüccet olmadığından ileri gel­mediğini kat'î bir şekilde ortaya koymakta, onların bu konudaki tu­tumlarının sadece birtakım engellerden kaynaklandığını, ayrıca sün­netin, onların yanında seksiz şüphesiz bir hüccet olduğunu ve bu ko­nuda icmâ ettiklerini ortaya koymaktadır.

Bu durum, bizi, şüphe sahibinin zikrettiklerinin dışında, onları hadis rivayetinden kaçınmaya ve onu yasaklamaya sevkeden sebep­leri araştırmaya sevketmektedir. Çünkü Rasûlullah (s.a.v)'m hadis rivayeti ve tebliği ile ilgili emirleri, Sahâbe'nin sünnetin hüccet oldu­ğu konusundaki icmâları ve Rasûlullah'ın tebliğ emrine imtisaldeki hırsları bilindikten ve ayrıca sünnetin hücciyyetiyle ilgili kesin delil­ler ortada olduktan sonra onların, sünnet hüccet olmadığı için hadis rivayetinden kaçındıklarını ve bunu nehyettiklerini düşünmek asla doğru değildir.

Meselâ, Sahâbe'nin hadis rivayetinden kaçındıklarının ve bunu yasakladıklarının tesbit edildiğini ve bunun da sünnetin hüccet ol­madığına delâlet ettiğini düşünelim. Peki bu durum, akıl sahibi biri­sinin, Kur'ân'dan başka delil olmayıp îslâm sadece Kur'ân'dan iba­rettir, demesine yetecek mi? Yine vahye muhatab olup nevasından konuşmayan Peygamber (s.a.v)'in fiili ve sözü bile olsa hükümlere delâlet etmeyeceğini, bu hususta yegâne delilin Kur'ân olduğunu sa­vunan kimse; sünnetin delil oluşunda Rasûlullah'ın sözleri, ümmetin icmâı, bizzat Kur'ân'm delâleti ve diğer deliller varken birkaç sahabenin hadis rivayetinden kaçınmalarının, Şâri'in nazarında, sünnetin hüccet olarak kabul edilmediğine delil teşkil edeceğini söy­leyebilecek mi? Bunu düşünmek mümkün müdür?

Hayır, bunu yapmak asla caiz olamayacaktır. Çünkü bu, bizzat iddia sahiplerinin, "İslâm yalnızca Kur'ân'dan ibarettir" kaidelerine terstir. Bu, aynı zamanda bizim, "Sünnet ve Sahâbe'nin icmâı aynen Kur'ân gibi birer hüccettirler," şeklindeki kaidemizle de çelişecektir. Hem Sahâbe'nin ameli ve sözü, mutlak mânâda hüccet değildir. Hüc­cet olabileceğini farzetsek bile, rivayetten kaçınmaları ve onu yasaklamaları, çeşitli sebeplerden olabilir. Bunun, hüccet olup olmaması­nın dışında bir sebepten kaynaklanmış olması, iddia sahiplerinin ile­ri sürdüğü nedenden kaynaklanmış olmasından daha fazla ihtimal dahilindedir. Nitekim daha önce kaydettiğimiz ve ileride temas ede­ceğimiz haberler de buna delâlet etmektedir.

Farzedelim ki, Sahâbe'den bazılarının bu tutumları, yalnızca id­dia sahiplerinin ileri sürdüğü hususa muhtemil olsun. O zaman da bu, rivayetten kaçman ve bunu yasaklayan sahabelerin yaptıkları rivayet ve çoğunluktaki sahabelerin rivâyetiyle çelişki arzedecektir. Bundan başka, Sahâbe'nin bu konudaki icmâları ve Rasûlullah'tan geldiği sabit olan rivayetlere de ters düşecektir. Biz, "çelişki" derken aslında, iddia sahiplerine karşı yumuşak bir dil kullanmış oluyoruz. Çünkü bize göre Sahabe sözü veya icmâı ile Rasûlullah'ın sözü ara­sında bir çelişkinin bulunabileceğini söylemek doğru olamaz. Bize gö­re -her ne kadar iddia sahipleri hoşlanmasalar ve akılları almasa da-Rasûlullah (s.a.v)m sözü ve ümmetin icmâı diğerlerinden öndedir.

iddia sahiplerinin ileri sürdükleri, ne onların ve ne de bizim kai­delerimize uygun düşmediğine göre onların bütün söyledikleri, boş laftan ibarettir. Dolayısıyla onlarla istidlalde bulunmak ve bağlayıcı­lık vasfının bulunması doğru olamaz.

 

[661] EbûDâvud,iW, I.

[662] Hz. Ebû Bekir'in halife seçildiğinde Ashabın toplanıp durumu müzâkere ettiği yer ve gün.

[663] Ahmed, Müsned, III, 129, 1803.

[664] Buhâri, Humus, l;Ferâiz, 3; Müslim, Cihad, 49.

[665] Buhâri, İman, 17; Müslim, îman, 32; Tirmizî, Tefsir, 88.

[666] Buhârî,Bid'ül-Vahy, l;îman, 22; Müslim, İmaret, 155; Ebû Dâvud, Talak, 11.

[667] ibn Abdilberr, Beyâni'l-îlm, II, 123, 124, 134, 135.

[668] Buhârî,Libas, 82-87; Müslim, Libas, 119; Ebû Dâvud, Teraccül, 5.

[669] Buhârî, Saum, 10;Nikâh, 2; Ebû Dâvud.Nikâh, 1; Nesâî, Siyam, 43.

[670] Bakara, 156-160.

[671] Buhârî,İlm, 42; Müslim,Fedâil, 159.

[672] Müslim, Zühd, 71; Ebû Dâvud, İlm, 7.

[673] Buhârî, Hm, 10.

[674] Ahmed, Müsned, IV, 283.

[675] Müslim, Mukaddime, 4.