hafız_32
Thu 30 September 2010, 07:34 pm GMT +0200
Üçüncü Bölüm
SAHABENİN ŞAKALARI VE BAZI ŞAKACI SAHABİLER
Allah ve Rasûlü'ne (Kitap ve Sünnet) tabi olmada en büyük gayret ve hassasiyeti gösteren, insanlık tarihinin tanıdığı en iyi ve örnek nesil olan,[69] Allah Teala'mn (c.c.) rızasını kazanan,[70] Hz. Peygamberin, ümmetinin en hayırlıları olduğunu belirttiği[71] sa-habe-i kiram, bütün bu üstün vasıfları yanında nihayet birer insan idi. Kur'ân ve hadislerde beşer olduğu vurgulanan bir peygamberin arkadaşları oldukları için de, beşerî yönlerinin tezahürü olan davranışları örnek olarak Hz. Peygamber1 de görüyorlar, kendi davranışları da O'nun (s.a.v.) tarafından kabul ve anlayışla karşılanıyordu. Hataları ve sevaplarıyla insanı insan olarak ele alan islâm, beşerî yapının gereği olan, itidalde k:alıp ifrat ve tefrite kaçmayan hiçbir davranışın önüne durmamış, onu zemmetme-mistir, işte böyle tabii bir ortamda yaşayan sahabiler, aşırılığa kaçmamak, mubah olan sınırlarda kalmak şartıyla mizah, espri, nükte, şaka, eğlence... gibi şeyler de yapmışlardır. Hemen şunu belirtelim ki, bu davranışlarda dinin cevaz vermediği unsurlar olduğunda Hz. Peygamber onları ikaz etmiş, onlar da bunu terket-mislerdir.
Tabiinden Bekr b. Abdullah el-Müzeni (H.106)[72] sahabe hakkındaki bir tesbitinde şöyle demektedir; "Hz. Peygamber'in ashabı, birbirlerine karpuz atarak şakalaşırdı. Gerçek işler ortaya çıktığı zaman da onlar, tam bir erkek olurlardı."[73]
Ashab-ı Kiram'm hemen bütün zamanını Hz. Peygamberin yanında, mescidde, tamamen dini bir atmosferde geçirdiğini zannetmek doğru değildir kanaatindeyiz. Onların herbirinin, maişetlerini temin için bir meşguliyetleri olduğu gibi, çok az da olsa bazılarının, beşeri zaafları sebebiyle dini hayatlarında bazı eksiklikleri, hata ve günahları oluyordu. Hz. Peygamber ve ashabının yaşadığı bu tabii hayatın içinde çeşitli günlük olaylar, çabşma-dinlen-me, zorluklar-kolaylıklar, neşeli ve kederli anlar, ibadetler istirahatlar, ciddi ve eğlenceli... şeyler birlikte bulunuyordu. Hadislerin ihtiva ettiği konulara genel olarak baktığımızda daha çok iman, ibadet, muamelat, ukubat, ahlak, tarihi olaylar, menakib, tergib ve terhib, ahiretle ilgili bilgiler, kıssalar....m anlatıldığın: görürüz. Günlük hayatta yaşanan fakat kayda değer olmayan, alalade-sıradan olaylar sonraki nesillere, ya hiç aktarılmamış veya çok cüzî bir kısmı aktarılmıştır. Yani, mevcut hadis ve haberlere bakarak sahabenin sadece bunlarla meşgul olduğunu söyleyemeyiz. Çünkü onlar da birer insandı, her anlarını pür dikkat din: meselelere veremiyorlardı.Hanzala'nm Hz. Peygamber'e şikayeti, usanırlar endişesiyle Rasûlullah'ın (s.a.v.) devamlı değilde belirli gün ve saatlerde vazetmesi de bunu göstermektedir.
Sahabenin yaşadığı sıradan günlük hayatın ayıklanarak nakledilen bu tarafı, bir de âlimler ve vaizler tarafından günümüz insanına anlatılırken tekrar ayıklanınca, ortaya çıkan tablo. sahabenin tamamen mukaddes bir havada yaşadığı, ancak yaşayabilecek kadar dünyayla ilgilendiği, adeta melekler gibi ruhani bir hayat sürdükleri şeklinde anlaşılmaktadır. Halbuki hayat bir bütündür. Yani beşeri yapının gereği olan her tür davranış cemiyette bulunur. Dinin görevi ntratta var olan arzunun helal hudutlarım çizmek, kötü çirkin ve zararlı bir şekilde gerçekleştiği Asr-ı Saadeti her yönüyle, bir bütün halinde ele almalı ve islâm'ı, günümüz insanına anlatırken bu bütünlük içinde sunmalıdır. Eğer islâm'ı böyle anlatabilirsek, cemiyette bulunan her tip insana hitap etmiş ve onlara gerçek dinî bir hayatta yer göstermiş olabiliriz. Tabii hayatta cereyan eden olayların bir kısmım dışladığımızda, bir grup insanımızı da dışladığımızı unutmamak lazımdır. Had uygulandıktan sonra sarhoşu lanetleyenlere Hz. Peygamberin: "Ona karşı şeytana yardım etmeyiniz"[74] tavsiyesinin de bunu kasdettiği kanaatindeyiz.
Bu açıklamalardan sonra sahabi içerisinde yaptığı şakalarla maruf olan bazı sahabileri ve yaptıkları şakaları ele alalım.
Yüzbinleri bulan sahabe içinde değişik karakter ve mizacda kimselerin bulunması gayet tabiidir. Bazıları sert mizaçlı, vakur kimseler, bazıları serinkanlı, bazıları ilme, bazıları zühde meyilli, bazıları şen-şakrak, şakacı, gülen, güldüren., tiplerdeki kimselerdi. Fakat, aynı mizaclardaki bu insanların ortak Özelliği, Allah ve Rasûlünü sevmeleri, dinin emirlerine büyük bir hüsn-ü kabul ile uymaları veya uymaya çalışmaları idi. Mizah ve şakaya meyyal mizacda olan sahabîlere şunları örnek gösterebiliriz: [75]
A- Nuayman
Nuayman b. Amr b. Rifaa b. el Haris b. Sevâd b. Malik b. Ga-nem b. Mâlik b. Neccâr el-Ensâri. Akabe biatlanna, Bedir, Uhud, Hendek ve diğer bütün gazalara katılan Nuayman,[76] ashabın en şakacısı idi[77] ve Hz. Peygamber'i de güldürürdü.[78] Hatta Rasûlullah (s.a.v.) Nuayman'a baktığı zaman kendisini gülmekten alıkoyamazdı.[79] Zaman zaman Hz. Peygamber'e de şakalar yapan Nuayman, hazan arkadaşlarının teşvikiyle, bazan da muhatabının işi zora sokmasıyla şakalarında ileri giderdi. Fakat onun şakaları daima Hz. Peygamber tarafından tebessümle karşılanmıştır. Zaman zaman içki de içen Nuayman'a bir kaç defa had uygulanmış[80] bu günahı tekrarlaması sebebiyle Hz. Ömer ona; "Allah seni rezil rüsvay etsin, lanet olsun" deyince Rasûlullah (s.a.v.) "Öyle demeyin, şüphesiz ki O, Allah'ı ve Rasûlünü seviyor" diyerek O'nu korumuştur.[81] Başka bir rivayette Hz. Ömer; "Niçin bekliyorsun ya Rasûlallah? Bu dördüncü oldu, boynunu vurdursa-na" demiş, oradakilerden birisinin; "Onu Bedir'de gördüm, gayretli bir halde savaşıyordu" diye, hüsn-ü şehadette bulunması, başka birisinin de onu tasdik etmesi üzerine Hz. Peygamber; "Bedre katılan birini nasıl (öldürtebilirim)?" demiştir.[82] Ibn Sa'd'ın rivayetine göre de Hz. Peygamberin O'nu tezkiyesi şöyledir; "Nuayman hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyin. Çünkü o, Allah'ı ve Rasûlünü sevmektir"[83]
Bütün bu şakalarına ve birkaç defa içki içmesine[84] rağmen Hz. Peygamberin ona lanet ettirmemesinin ana sebebinin Allah ve Peygamber sevgisi olduğu açıkça belirtildiğine göre, imanı sağlam olan birinin mizacından dolayı veya nefsine hakim olamadığı için bazı hata ve günahlar işlemesinin tabii olduğu, böylelerinin İslâm toplumundan dışlanmaması, elinden tutularak bu kötülüklerden kurtarılmaya çalışılması gerektiği kanaatindeyiz. Nitekim bu hadisenin şerhinde îbn Hacer de şöyle demektedir.[85] "Bu hadiste, haram işlemekle Allah ve-Rasûlünü sevmenin birlikte olabileceğine delil vardır."
Muaviye zamanında vefat eden Nuayman'ın[86] şakalarıyla ilgili pek çok haber vardır.[87] Bazılarım ez-Zübeyr b. Bekkar'ın Kita-bu'l Fükâheti ve'l-Mizah'mda zikrettiği şakalara şunları örnek verebiliriz.
1- Hz. Peygamber'i çok seven Nuayman, Medine'ye iyi bir şey getirildiğinde hemen alır, O'na (s.a.v.) hediye ederdi. Yine bir defasında Nuayman, satıcıda gördüğü nefis balı alıp Hz. Peygam-ber'e getirdi ve hediye etti. Daha sonra satıcı parayı isteyince, adamı Hz. Peygamber'e getirdi ve parayı O'ndan (s.a.v.) almasını söyledi. Rasûlullah (s.a.v.) "Hani hediye etmiştin" deyince "Ya Rasûlallah! Bu güzel balı senin yemeni çok istedim, param olmadığı için böyle yaptım" dedi. Hz. Peygamber de gülerek adamın parasını ödedi.[88] Nuayman'ın birkaç defa yaptığı bu tür şakalara Hz. Peygamber alışıktı.
2- Arkadaşını köle diye satması: Hz. Peygamberin vefatından bir yıl önce Hz. Ebu Bekir, Nuayman ve arkadaşı Suveybit'le birlikte ticaret için Busra'ya gitmişti. Nuayman, eşyaların başında bekleyen Suveybit'e geldi ve ondan, yiyecek birşeyler istedi. Su-veybit, Ebu Bekir gelmeden olmaz deyip reddedince Nuayman; "Vallahi seni kızdıracak bir iş yapacağım" dedi ve az ilerde bulunan deve tüccarlarına gitti, onlara; Maharetli, arap bir kölem var, satın alîr mısınız? Fakat o çok konuşkan biridir, belki size; "Ben hür bir insanım, diyebilir. Eğer almıyacaksanız, kölemi bana karşı ifsad etmeyiniz," dedi. Onlar da; "Hayır, onu, on deveye alırız" deyince Nuayman develere doğru gitti, onları bağladı ve daha sonra alıcıların yanına geldi. Suveybit'i göstererek, "işte bu,buy-run alın" dedi. Arabiler Suveybit'e, kendisini satın aldıklarını söyleyince; "O yalancıdır, ben hür bir insanım" dediyse de aldırmadılar ve "Tamam, o senin durumunu bize bildirdi" deyip ipi boynuna geçirdiler ve götürdüler. Az sonra Hz. Ebu Bekir geldi, durum kendisine anlatılınca arkadaşlarıyla gitti. Develeri geri verip Suvey-bit'i kurtardı. Olay Medine'de anlatılınca Hz. Peygamber ve ashabı yıl boyunca buna güldüler.[89]
Nuayman'm, Suveybit'i köle diye satması ağır bir şakadır. Fakat ikisinin çok yakın arkadaş olduklarını ve Nuayman'm aşırı derecede şakaya düşkün olduğunu hesaba katmak lazımdır. Olay anında Hz. Ebu Bekir'in, Medine'de de Hz. Peygamberin Nuay-man'a kızmaması, hatta gülmelerinin, Nuayman'm şakacı yapısına gösterilen bir müsamaha olduğu kanaatindeyiz. Bu olayın uzun bir süre Hz. Peygamber ve sahabileri güldürmüş olması da, mizahın toplum üzerindeki müsbet etkisini göstermektedir.
3- Arâbînin devesini kesmesi: Bir arabî devesini avluya bağlayıp Hz. Peygamberin yanma gider. Oradaki sahabiler Nuayman'a;
— Canımız çekti, şu deveyi kes de yiyelim. Nasıl olsa Rasûlullah (s.a.v.) bedelini öder" derler ve onu, adeta bu işe zorlarlar. Önce kabul etmemesine rağmen onların ısrarı karşısında Nuayman deveyi keser. Arabî çıkıp ta manzarayı görünce bağırmaya başlar. Bu çığlıklar üzerine çıkan Hz. Peygamber, kimin yaptığını sorar, oradakiler Nuayman, deyince Rasûlullah (s.a.v.) onu aramaya çıkar ve saklandığı yerde bulur. Bir çukura saklanmış olan Nuayman, üstüne de hurma yaprakları ve dallarını örtmüştür. Onu gören bir sahabi; "Onu görmedim ya Rasûlallah!" demekte ve eliyle saklandığı yeri işaret etmektedir. Rasûlullah (s.a.v.), Nuayman'ı çukurdan çıkarır;
"— Sana bunu kim yaptırdı?" diye sorunca;
"— Burayı sana işaret edenler yok mu? Beni buna, işte onlar teşvik etti" cevabını verir. Durumu anlayan Hz. Peygamber, bir taraftan yüzündeki çöpleri silmekte, bir taraftan da gülmektedir. Daha sonra da devenin parasını arabîye ödemiştir.[90]
Kendileri istemesine rağmen o sahabilerin böyle bir işe cüret edemeyip, Nuayman'ı teşvik etmelerinin bazı sebepleri olmalıdır. Belki onlar kendileri böyle bir şey yapsa, Hz. Peygamberin bunu hoş karşılamayacağım biliyorlardı. Çünkü bundan daha hafif bir hadisede Rasûlullah (s.a.v.); "Şaka veya ciddî olarak, kardeşinizin malını almanız helal olmaz"[91] buyurmuştu. Kanaatimizce onlar Hz. Peygamberin, Nuaymamn şakalarına alışık olduğunu biliyorlardı.
4- Bir grup şahabı bir su başında konaklarlar. Nuayman, o bölgede oturan müşriklere, ileride şöyle olacak böyle olacak... diye bazı hikayeler anlatır, onlar da, süt ve çeşitli yiyecekler getirirler. Nuayman bunları arkadaşlarına gönderir, onlar da yerler. Bu durumu öğrenen Hz. Ebu Bekir; "Demek ki gün boyu Nuayman'm kehanetle kazandıklarını yemişim" der ve yediklerini çıkarır.[92]
5- Ebu Süfyan'la dalga geçmesi: Medine'de Ebu Süfyan'a rastlayan Nuayman:
"- Ey Allah Düşmanı! Ensar'm ulusu Nuayman'ı hicveden sen misin?" diye onu azarlar. Neye uğradığını anlıyamıyan Ebu Süfyan özür diler. Nuayman gidince Ebu Süfyan'a; "Bunları sana söyleyen Nuayman idi" derler.[93] Fakat Nuayman söyleyeceğini söylemiş, muhtemelen, fetih öncesi rica için Medine'ye gelmiş olan ve henüz islâm'ı kabul etmemiş bulunan Ebu Süfyan'a şakasını yapmıştır.
6- Mahreme'ye yaptığı oyunları: Olay Hz. Osman zamanında cereyan eder. Mahreme 115 yaşlarında, gözleri görmemektedir. Bir gün mescidde otururken küçük abdest bozmak için kalkar. Gözleri görmediğinden nereye kadar gittiğini farkedemez ve mes-cid dışına çıktığım zannederek oturmak ister. Etrafındakiler mescidde olduğunu ikaz edince bundan vazgeçer. Bu esnada yanma gelen Nuayman onu biraz öteye, mescidin öbür köşesine götürür ve orada işini görebileceğim söyler. Mahreme bevletmeye başlayınca etrafındakiler yine, mescide bevlediyorsun diye bağırırlar, fakat iş işten geçmiştir. Mahreme, buraya kendisini kimin getirdiğini sorar, Nuayman olduğunu öğrenince de; "Eğer onu bir elime geçirirsem, vallahi bu âsâyı kafasına indireceğim" diye yemin eder. Aradan biraz zaman geçer, yine bir gün mescidde Mahreme-ye rastlar. Halife Hz. Osman da mescidde namaz kılmaktadır. Hz. Osman namaz kılarken kendisini tamamen namaza verir, dışarıyla ilgisini keserdi. Nuayman Mahreme'nin yanma gelir ve ona;
"— Hâlâ Nuayman'a kızıyor musun?" der.
"— Evet, o nerede? Bana göster" cevabını alınca onu, Hz. Osman'ın yanma götürür ve, "işte bu!" deyince Mahreme hemen dey-neğini kaldırır ve Nuayman diye Hz. Osman'ın kafasına indirir ve onu yaralar. "Ne yaptın? Emîrul Müminîn'e vurdun" deseler de olan olmuştur. Mahreme'nin akrabaları, Nuayman'ı cezalandırmak için toplanırlar fakat Hz. Osman, Bedir ehlinden olduğu için bunu yapmalarına izin vermez.[94] Bu olaylardan sonra Mahreme de pes eder ve Nuayman'dan intikam almaktan vazgeçer.
Nuayman'm Mahreme'ye doğrudan, Hz. Osman'a dolaylı olarak yaptığı bu şakada büyük bir aşırılığın olduğu muhakkaktır. Zaten onun şakalarının özelliği budur.[95] Başkalarına maddi ve manevi zararlar veren şakalara Rasûlullah'm (s.a.v.) izin vermediğini daha önce de belirtmiştik. Fakat burada hatıra şöyle bir şey gelmektedir; yapısı icabı muzip bir adam olan Nuayman, Hz. Peygamber devrinde de buna benzer şakalar yapmış ve bunların çoğu da O'nun (s.a.v.) tarafından tebessümle karşılanmıştı. Sahabe de onun bu yönüne alışmış ve belki ondan, hep böyle şeyler beklemekteydi. Adeta böyle bir davranış Nuayman'm kişilik özelliği, karakteri haline gelmiş, neredeyse ondan başka bir davranış beklenmemekteydi. Arkadaşları da bunu bildikleri için, başkası yaptığında asla katlanılamayacak şakaları Nuayman yapınca tebessümle veya hafif bir öfkeyle geçiştirilmekteydi. Hz. Osman'ın hem mağdur, hem de Halife olmasına rağmen ona ceza vermemesinin bir sebebi de, Bedrî olması yanında, benzer durumlarda Hz. Pey-gamber'in de Nuayman'ı cezalandırmaması olabilir. [96]
B- Abdullah B. Huzafe
İlk muhacirlerden olan Abdullah, 2. Habeşistan Hicretine de katılmıştır. Ebu Said el-Hudri onun, Bedre katıldığını ve şakacı bir kişi olduğunu bildirir. Hz. Peygamberin İslâm'a davet mektubunu Kisra'ya götürmüştür. H. 19 da Rumlara esir düşmüş, hristi-yanlığı kabul etmemek için pek çok işkence çekmiş, bu esaretten salimen kurtulmuş ve Hz. Osman devrinde Mısır'da vefat etmiştir.[97]
Şakalarından tesbit edebildiklerimiz şunlardır:
1- Ebu Said el-Hudrî'nin anlattığına göre, kendisinin de içinde bulunduğu askeri bir seriyye, ihtiyaçları için ateş yaktıklarında, şakacı bir kişi olan seriyye komutanı Abdullah b. Huzafe, gayet ciddi bir şekilde;
— Benim emirlerimi dinleme ve itaat göreviniz yok mu? diye sorunca;
— Evet derler. Bunu üzerine Abdullah;
— Emrettiğim herşeyi yapacaksınız değil mi? der, onlar yine;
— Evet derler.
— Öyleyse, şu ateşe girmenizi emrediyorum, der. Bazılarının tereddüt edip bazılarının ateşe atlamaya hazırlandıklarını ve gerçekten ateşe gireceklerini anlayınca;
— Durun, sizinle şakalaşmak istedim, der ve işi tatlıya bağlar. Bu durum Medine'de duyulunca Rasûlullah (s.a.v.) "Herkim size, Allah'a isyan olan bir şey emrederse, asla itaat etmeyiniz" der.[98]
Böyle bir şakanın, askerî görev gibi ciddi ve meşakkatli bir iş esnasında yapılmasının ayrı bir değeri vardır. Belki de seriyye komutanı Abdullah, emrindeki askerlerde gördüğü yorgunluk, gerginlik veya Bıkkınlığı böyle bir şaka ile gidermek, onları rahatlatmak için bunu yapmıştı. Diğer taraftan, olay Medine'de anlatılınca Hz. Peygamber, masiyette itaat olmayacağını belirtiyor, —zaten Abdullah'ın maksadı emrindekileri yakmak değildi— fakat bu davranışından dolayı Abdullah'ı kınamıyor. Şayet kınamış olsaydı, dikkatli bir gözlemci ve gayretli bir ravi olan Ebu Said'in (ki kendisi muksirûndandır, yani çok hadis rivayet edenlerdendir.) Böyle Önemli bir ayrıntıyı da rivayet etmesi gerekirdi. Böyle bir bilgi verilmediğine göre, Hz. Peygamber Abdullah'ı kınamamış olmalıdır. Mezkûr hadiste de geçtiği gibi Abdullah'ın şakacılığı, Hz. Peygamber tarafından da bilindiği gibi, belki de bu nedenle kınanmamış olabilir.
2- Bir yolculuk esnasında Abdullah sessizce Hz. Peygamberin bineğinin yularını çözmüş, neredeyse Rasûlullah (s.a.v.) bineğinden düşecekti. Hadisin ravilerinden îbn Vehb; "O'nu (s.a.v.) güldürmek için mi böyle yaptı?" diye Leys'e sorduğunda, evet cevabını almıştır.[99]
Leys'in (H.175) açıklamasından da anlaşılacağı gibi, Rasûlullah (s.a.v.) iyi niyetle yapılan bu şakayı tebessümle karşılamış olsa gerektir. Aksi olsaydı, hadisin sonunda belirtilir, Leys gibi bir muhaddis de böyle bir açıklama yapmazdı. [100]
C- Zeyd B. Sabit
Rasûlullah (s.a.v.) Medine'ye geldiğinde 11 yaşında olan Zeyd, O'nun (s.a.v.) tavsiyesiyle Süryanice'yi 17 günde öğrenmiş, Hz. Ebu Bekir devrinde Kur'ân'ın toplanması, Hz. Osman devrinde ise cem ve teksiri işine başkanlık yapmış, Kur'ân ve Feraizi en iyi bilen alim sahabelerdendir.[101]
Tabiilerden Sabit b. Ubeyd Zeyd hakkında; "Ailesiyle başbaşa kaldığında insanların en şakacısı, fakat toplum içindeyken en suskunu (en vakarlı, en ağır başlısı) idi" der.[102]
D- Büreydetü'l-Eslemî
Hz. Peygamber Medine'ye hicret ederken kavminden 80 kadar kişiyle Gamimde Rasûlullah'a (s.a.v.) gelip müslüman olan Büreyde, daha sonra tekrar Medine'ye gelmiş, Hudeybiye'ye katılmıştır. Önceleri Medine'ye yerleşmişken daha sonra Basra'ya gitmiş ve Yezid komutasındaki orduyla gittiği Merv'de ölmüştür.[103] Kaynakların bildirdiğine göre Büreyde, mizah ve şakayı seven bir sahabi idi.[104]
E- Üseyd B. Hudayr
Medine'de ilk müslüman olanlardan ve 2. Akabe'ye katılanlardan biri olan Üseyd,[105] mizah seven şaka yapan bir sahabi idi. Bir defasında etrafındakilere birşeyler anlatıp onları güldürüyor-ken Hz. Peygamber elindeki deyneği böğrüne dürtmek suretiyle onu ikaz etti. Üseyd; "Hakkımı ver, ben de sana vuracağım" deyince Rasûlullah (s.a.v.); "Buyur al" dedi.Üseyd; "Senin sırtında elbise var, benimkinde yoktu" deyince Hz. Peygamber gömleğini açtı. Bunun üzerine Üseyd O'nu (s.a.v.) kucakladı ve sağ küreğim öptü ve; "Ya Rasûlallah, ben bunu istemiştim" dedi.[106]
F- Hz. Ömer
Ömer denilince akla vakar, heybet, ciddiyet, sertlik... gibi hasletler gelir. Böyle bir yapıda olan Hz. Ömer dahi, yeri gelince şaka yapmaktan geri kalmamıştır. Şu şakaları buna örnek verebiliriz:
1- Hz. Ömer, Hasan ve Hüseyin'i Rasûlullah'm (s.a.v.) iki omuzuna oturmuş halde görünce onlara; "Altmızdaki at ne kadar kıymetlidir?" diye şakalaşmıştır.[107]
2- Hz. Ömer, çok hızlı ve kısa namaz kılan bir arabinin namazdan sonra yaptığı duasında, "Ya Rabbi, beni cennette hurilerle evlendir" dediğini duyunca; "Ey adam, parayı az ödedin, karşılığını çok istiyorsun" diye onunla şakalaşır.[108]
Bu iki örneğe bakarak Hz. Ömer'in şakacı bir kişi olduğunu söylemek mümkün değildir. Fakat şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki, Hz. Ömer gibi sert mizaçlı biri dahi yeri gelince şaka yapmıştır, çünkü bu beşer tabiatının bir gereğidir. [109]
G- Abdullah B. Muhammed B. Abdurrahman B. Ebi Bekr
Ibnu Ebi Atik diye maruf olan Abdullah, sahabi değil tabiin-dendir. Hz. Âişe'nin kardeşi Abdurrahman'm torunu olan Abdullah, ondan hadis rivayet etmiştir.[110] Son derece neşeli ve şakacı bir karaktere sahip olan îbn Ebi Atik, herkese[111] hatta ölüm döşeğindeki Hz. Âişe'ye dahi şaka yapmıştır. Hz.'Aişe hastalanmış, yatıyorken, Abdullah onu ziyaret eder ve;
"— Ey anneciğim! Sana kurban olayım, kendini nasıl hissediyorsun?" der.
— Hz. Âişe "Vallahi bu Ölüm derdidir" deyince
— Abdullah; "Öyleyse önemli birşey değir diye şaka yapar. Onun bu durumda dahi şaka yaptığını gören Hz. Aişe;
"— Sen hiçbir zaman bunu (şakayı) bırakmıyacaksm" der.[112] Ölüm döşeğindeki Hz. Aişe'nin yeğeninin kendisine yaptığı şakayı, onun mizaha aşırı düşkünlüğünü bildiği için hoş görmesi, Hz. Peygamber'in Nuayman'ın şakalarına gösterdiği müsamahaya ne kadar benzemektedir. [113]
Sonuç
İslam insanı, bedenî ve ruhî yönleriyle tam bir bütün olarak ele alır ve yapısında mevcut olan bütün ihtiyaçların meşru tatmin yollarına müsaade eder. Beşerî fıtratın gereklerinden biri de gülmek, neşelenmek...tir. Gülmeyi sağlayan aktivitelerden biri ise, mizah, nükte, espri...dir.
Hz. Peygamber, başkalarına maddî ve manevî yönden zarar vermemek, aşırılığa kaçmamak, yalan, bulunmamak... şartlarıyla şakayı hoş görmüş, hatta kendisi de bazan şaka yapmıştır. Başta çocuklar olmak üzere, yeri geldikçe kadm-erkek, genç-ihtiyar... her kesimden sahabiye Hz. Peygamberin şaka yapması, yumuşak davranması, onların Allah Rasûlüne daha kolay yaklaşmalarına ve O'nu (s.a.v.) daha iyi tanımalarına imkan vermiştir.
Beşer bir Peygamberin arkadaşları olan Ashab-ı Kiram da, gerek O'nda (s.a.v.) gördükleri örnekler ve yakınlık ile, gerekse beşeri yapılarının gereği olarak hem birbirlerine, hem de bizzat Hz.Peygamber'e bazı şakalar yapmış, dini yönden yanlış unsurlar taşıyan mizahlar O'nun (s.a.v.) tarafından kınanmış, normal olanlar ise tebüssümle karşılanmıştır.
Dini özellikleri, beşerî özellikleri, bilgi ve mizaçlarının farklılığı... Sebebiyle değişik yapılarda insan tiplerinden oluşan sahabe arasında mizaha meyyal olanlar da vardı. Bu tipteki sahabilerin en şakacısı ise Nuayman'dır. Akabe biatlannda müslüman olan, Allah ve Peygamber sevgisi bizzat Rasûlullah (s.a.v.) tarafından tasdik edilen ve zaman zaman içki de içen Nuayman, bu mizacının bir gereği olarak Hz. Peygamber dahil herkese şaka yapmış ve onları neşelendirmiştir. Her tipten olduğu gibi bu tip insanların da toplumlarda bulunması bir vakıadır ve böylelerine ihtiyaç da vardır. İslâm'ın kabul ettiği meşru sınırları aşmamak şartıyla bu tip insanların davranışları müsamaha ile karşılanır, toplum dışına itilmezse, dinî hayatta onlar da yer bulabilirler. Bu konuda Asr-ı Saadet ve bilhassa Hz. Peygamber'in uygulamaları bize pekçok Örnek sunmaktadır.
Günümüz insanına islâm'ı anlatırken beşer ihtiyacının her yönüne cevap veren bu zengin Sünnet hazinesinden istifade etmek, İslâm'ın sadece bir ibadet dini değil, her yönüyle bir hayat dini olduğunu unutmamak gerektiği kanaatindeyiz. Ayrıca, günümüzün etkili propaganda vasıtalarından biri olan basın sektöründe mizahın önemi tartışılmaz bir şekilde kendisini göstermektedir. Asr-ı Saadet'teki bu mizah anlayışının, günümüz -Özellikle Islâmî- basınına ışık tutup yol göstermesini temenni ediyoruz. [114]
Bibliyografya
Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, Beyrut ts.
el-Aynî, Bedruddin Ebu Muhammed Mahmud b. Ahmed, Umde-tü'l-Kaari li şerhi Sahihi'l-Buharî.
Buharı, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, el-Câmîu's-Sahih,
İstanbul, 1979. Buharı, Ebu Abdullah Muhammed b.İsmail, et-Tarihu'l-Kebir, Haydarabad ts.
Buharî, Ebu Abdillah Muhammed b. İsmail, el-Edebu'l-Müfred, İstanbul 1974.
Canan, İbrahim, Hz. Peygamber'in Sünnetinde Terbiye, Ankara 1980.
Dârimî, Ebu Muhammed Abdullah b. Abdirrahman, es-Sünen. Ebu Davud, Süleyman b. Esas es-Sicistânî, es-Sünen, Humus
1388/1969. Firuzabadî, Mecmuddin Muhammed b. Yakûp, el-Kâmusu'l-Muhit, 2. bsk. Mısır 1344. Freedmen, Jonathan L. ve Arkadaşları, Sosyal Psikoloji, Çev. Ali Dönmez. İstanbul 1989. el-Hatib, Ebu Bekir Ahmed b. Ali el-Bağdadî, Tarihu Bağdad,
Beyrut ts. Heysemî, Nureddin Ali b. Ebi Bekir, Mecmeu's-Zevaid ve Menbeu'l-Fevâid, Beyrut 1967. İbn Abdilberr, Ebu Ömer Yusuf en-Nemerî, el-îstiâb fi Ma'rifeti'l-
Ashab, Tah. Ali Muhammed el-Becavî, Kahire ts. lbnu'1-Esîr, îzzuddîn el-Cezerî, Üsdü'l-Gabe Fî ?na'rifeti's-Sahabe, Mısır 1970. İbn Hacer, el-Askalanî, Tehzibu't-Tehzîb, Haydarabad 1325.
îbn Hacer, el-Askalanî, Fet/ıu'l-Barî bişerhi Sahihi'l-Buharî, Bulak 1300.
Ibn Hacer, el-Askalanî, el-tsâbe fî Temyizi's-Sahabe, Tah. Ali Mu-hammed el-Becâvî.
Ibnu'l-Kayyım el-Cevziyye, Zadu'l-Mead fî Hedyi Hayrîl-lbâd, Kahire 1390/1970. îbn Mâce, Muhammed b. Yezid el-Kazvînî, es-Sünen, Tah. Muhammed Fuad Abdulbâkî.
îbn Manzur, Muhammed b. Mükerrem, Lisanu'l-Arab, Beyrut ts. îbn Sa'd, Muhammed, et-Tabakatü'l-Kübrâ, Beyrut ts.
îbn Teymiyye, Ahmed b. Abdülvehhâb, es-Sarim'ul-Meslul alâ Şâtımı'r-Rasul, Tah. Muhammed Muhyiddin Abdülha-mid... Mısır 1379/1960.
el-Kâdî îyâz, Ebu'1-Fadl, eş-Şifa bitarifi Hukuki'l-Mustafa, Mısır 1369/1950.
Kastallânî, Ahmed b. Muhammed, Îrşâdu's-Sârî li-Şerhi Sahi-hi'l-Buharî.
Kehhâle, Ömer Rıza, Mu'cemu'l-Müellifin. Beyrut ts.
Kirmânî Muhammed b. Yusuf, el-Kevâkibu'd-Derarî,Beyrut 1401/1981.2. bsk.
Kudâî, Ebu Abdullah Muhammed b. Seleme, Müsnedü'ş-Şihâb.
Tah:HamdiAbdülmecides-Selefî, Beyrut 1407/1986,2. bsk. Münavî, Muhammed Abdurraûf, el-Feyzu'l-Kadîr, Beyrut 1391/1972.
Müslim, Ibnu'l Haccac, el-Câmiu's-Sahih, Tah. M. Fuad Abdulbâkî, Kahire 1374/1955.
en-Nüveyrî, Şihabüddin Ahmed b. Abdülvehhab, Nihayetü'l-Ereb ft Fünuni'l-Edeb, Kahire ts.
er-Râzî, Abdurrahman îbn Ebi Hâtîm, Kitabul-Cerhi ve't-Ta'dil, Hayrarabad, 1381A 952.
Sezgin Fuad, GAS, Leiden 1967.
Tirmizî, Ebu îsa Muhammed b. îsa, el-Câmiu's-Sahih, Tah. Ahmed Muhammed Şakir.
Tuğlacı, Pars, Okyanus Ansiklopedik sözlük, îstanbul 1978,2. bsk.
Zebidî, Muhammed Murtaza, Tâcu'l-Arûs, Mısır 1306.
Zemahşerî, Ebu'l-Kasım Carullah Mahmud b. Ömer, el-Faik fi Garibi'l-Hadis, Tah. Ali Muhammed el-Becavî, Kahire ts. [115]
[69] Âl-ilmran, 3/110.
[70] Tevbe, 9/100; Fetih, 48/18.
[71] Müslim, Fedailu's-Sahabe, 210.
[72] Ebu Abdullah Bekir b.Abdullah el-Müzeni el-Basri, Enes ve 1. Ömer'den hadis dinlemiş sika bir ravidir. (Buharı, et-Tarihu'l-Kebir, 2,90-91).
[73] Buharî, a.g.e, B. 133, H. 226.
[74] Buharı, Hudud, 4-5.
[75] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/469-471.
[76] îbn Abdilberr,el-İstiâb, 4,1526; lbnu'1-Esir, Üsdü'l-Gabe, 5. 351.
[77] en-Nüveyrî, Şihabuddin Ahmed b. Abdülvehhab, Nihâyetü'l-Ereb, 4, 3.
[78] Buharı, Hudud, 5.
[79] el-Aynî, Bedrüddin, Umdetü'l-Kan, 23, 267.
[80] Bir kaç defa Hadd-i Hamr uygulanan sahabinin ismi bazı rivayetlerde "Nuayman" (Buharı, Vakele, 13; hudud, 3-4; Müsned, 4,8), bazılarında da "Abdullah el-Hımar" (Buharî, Hudûd, 5) olarak geçmektedir. Acaba bunlar ayrı ayrı kişiler midir? Yoksa bu üç isim bir kişiye mi aittir? Buharî'deki üç rivayet ve Müsned'deki bir rivayette geçen şüphe sigası, sahabi ravi olan Ukbe'ye değil, daha sonraki bir raviye aittir. Buharî'nin Ismailî ve Küşmeyhenî rivayetlerinde bu şüphe "Numan veya Nuayman şeklindedir. Zübeyr İbnu Bekkâr da Kitabu'n-Neseb'de bu hadiseyi, şüphesiz bir sigayla Nuayman'a izafe etmektedir. Bu bilgiler de gösteriyor ki hadise Nuayman'a aittir. (1. Hacer, Müsned'deki rivayeti de (4,7) delil göstererek bu kişinin oğlu değil, Nuayman olduğu görüşünü tercih eder. (Isâbe, 6, 464, 83) Hz. Ömer hadisinde geçen Abdullah el-Hımar ile Nuay-man'm da aynı şahıs olduğu kanaatindeyiz. (el-Feth, 12, 76) Kirmanî'nin açıklaması da bunu teyid etmektedir. (Kirmanı, el-Kevakib, 23, 184).
[81] Buharı, Vekale, 13; Hudûd, 3-4.
[82] İ. Hacer, el-îsabe, 6, 83.
[83] İ. Sa'd, et-Tahakatü'l-Kübrâ, 3, 393-394.
[84] Her ne kadar bazı kaynaklar (İ. Hacer, Feth, 12, 56, 69; Ayni, Umde, 23, 267) ona elliden fazla had uygulandığını söylüyorsa da bu doğru değildir.
[85] İ. Hacer, el-Feth, 12, 69.
[86] İ. Hacer, el-îsâbe, 6, 463.
[87] İ. Abdilberr, el-İstiab, 4, 1526.
[88] İ. Abdilberr, a.g.e., 4, 1529; î. Hacer, el-îsabe, 6, 464.
[89] Müsned, 6, 316; İ. Mace,£rfe6, 24; 1. Abdilberr, a.g.e., 4,1526-1527; îbnu'l-Esir, Üsdü'l-Gabe, 5, 351-352. (î. Mace bu olayı, Suveybit Nuayman'ı sattı şeklinde (Maklub) tahric etmiştir.)
[90] İ. Abdilberr, a.g.e., 4,1527; îbnu'l,Esir, a.g.e., 5, 352; î. Hacer, a.g.e., 6. 465.
[91] Ebu Davud, Edeb, 93, H. 5004.
[92] İ. Hacer, a.g.e., 6,466.
[93] İ. Hacer, a.g.e., 6, 465.
[94] Ibn Abdilberr, a.g.e., 4, 1528-1529; îbn Hacer, a.g.e., 6, 465.
[95] Ibn Abdilberr, a.g.e., 4, 1526.
[96] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/471-476.
[97] İbn Abdilberr, a.g.e., 3, 888-991; İbn Hacer, a.g.e., 4, 57.
[98] Müsned, 3, 67; İbn Mace, Cihad, 40.
[99] îbn Abdilberr, a.g.e., 3, 890.
[100] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/476-477.
[101] İbn Abdilberr, a.g.e., 2, 537-539.
[102] îbn Abdilberr, a.g.e., 2, 539; ez-Zemahşeri, el-Faik, 3,137.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/477-478.
[103] îbn Abdilberr, a.g.e., 1,185.
[104] Müsned, 5, 32.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/478.
[105] îbn Abdiiberr, a.g.e., 1, 93.
[106] Ebu Davud,Edeb, 160, H. 5224.
Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/478.
[107] Heysemi, Mecmeu'z-Zevaid, 9,181-182.
[108] en-Nüveyri, a.g.e., 4, 3.
[109] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/478-479.
[110] Buharî, et-Tariku'l-Kebir, 5,184.
[111] en-Nüveyrî, a.g.e, 4, 5-6.
[112] îbn Sa'd, et-Tabakatü'l-Kabra, 8, 76.
[113] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/479.
[114] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/480-481.
[115] Yrd. Doç. Dr. Akif Köten, Bütün Yönleriyle Asr-ı Saadet’te İslam, Beyan Yayınları: 4/483-484.