- Şafii için Rehin

Adsense kodları


Şafii için Rehin

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Sun 21 February 2010, 10:51 pm GMT +0200
Rehin´in Tarifi

Rehin lugatta, hapsetmek anlamına gelir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur;

Her nefis kazandığına karşılık olmak üzere bir rehindir (mahbustur).

(Müddessir/38)


Yani her nefis dünyada yaptıklarının hesabını vermedikçe, cennete, girmekten menedilmiştir. Rehin kelimesi, bazen sübut ve devamlılık mâ­nâsında da kullanılır.

Istılahta ise rehin akdine rehin denir ki aslolan da budur. Fakihler rehin kelimesini kullandıklarında geneljikle bunu, bazen de borçlunun alacaklıya güvence olarak verdiği malı kasdederler. Şu ayet-i kerime´de bu mânâda kullanılmıştır:

Eğer yolculukta olur kâtip de bulamazsanız, alınan rehin (yeterlidir). (Bakara/283)

Ayette geçen nhan kelimesi, rehin´in çoğuludur. Çünkü kabzedilmek-Ie vasıflandırılmıştır ki, kabz mânâda değil mal´da olur. Akid için kullanı­lan rehinde ise kabz sözkonusu değildir. Bu bakımdan akid mânâsına gelen rehin, şeriat nazarında malî bir değeri olan bir malı, borç için güvenceye almaktır ki alacaklı alacağını alamadığı zaman veya alması zor olduğu zaman onu satıp hakkını alabilsin.

Ca´J kılmak akidle olur. Câil rehin veren kişidir. Mec´ul rehini kabul eden, rehin olarak yanma ma! bırakılan alacaklı demektir. Mec´ul kılınan nesne, rehin olarak bırakılan maldır. Mal ise mânâya değil, hacmi olan nesnelere ıtlak olunur.

Rehin tevsik için verilir; yani borç veren kişi ´malım boşa gitti, zayi oldu´ demesin diye verilir. Böylece borç veren kişi alacağı hususunda mutmain olur. Bu bakımdan rehine olarak bırakılan mal, alacak karşılığı­dır; yani borç veren kişi, alacağını almakta zorluk çekerse veya hiç ala­mazsa, rehine olarak aldığı malı satarak hakkını alabilir. Görüldüğü gibi rehinin tarifi kısa olmasına rağmen, akdin bütün hükümlerini kapsadığı gibi, hikmetlerini de kapsamaktadır.

Rehin´in Meşruiyeti

Kur´an ve Sünnet rehin´in meşruiyetine delâlet etmektedir. Müslü­manlar da rehin´in meşru olduğu hususunda ittifak etmişlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Eğer yolculukta olur kâtip de bulamazsanız, alman rehin (yeterlidir).(Bakara/283)

Bu ayet, şu ayetten sonra gelmiştir:

Ey iman edenler! Birbirinize belirli bir zaman için borç verdiğinizde onu yazın.(Bakara/282)

Bu ayetlerden, rehinenin borcu tevsik hususunda yazı yerine geçtiği anlaşılır.

Rehin´in meşruiyetine delâlet eden hadîslere gelince, Hz. Aişe şöyle söylemektedir: ´Allah´ın Rasûlü vefat ettiğinde onun zırhı, bir yahudiden aldığı 30 sa1 arpa karşılığında rehinde bulunmaktaydı´.[1]

Konuyu işlerken -Allah´ın izniyle- rehin´in meşruiyetine delâlet eden birçok delil zikredilecektir.

Hazer´de ve kâtibin bulunduğu bir yerde de yazı yerine rehin ver­mek caizdir. Yukarıda zikrettiğimiz ayette geçen ´Eğer yolculukta olur kâtip de bulamazsanız1 ibaresinin zahirine bakıldığında rehin vermenin, ancak yolculuk esnasında ve kâtip bulunmadığı zaman meşru olduğu anlaşılır. Fakat burada ayetin zahirinden anlaşılan mânâ kasded i İme mis­tir. Rehin vermek seferde de, hazerde de, kâtip bulunsun bulunmasın,caiz ve meşrudur. Hz. Aişe´den rivayet edilen sözkonusu hadîs de buna delâlet etmektedir. Zira Hz. Peygamber, bir yahudiden yiyecek maddesi almış ve rehin olarak da zırhını bırakmıştır.[2]

Bu hususta zahir olan hem Hz. Peygamber´in, hem de yahudinin se­ferde bulunmayıp Medine´de bulunduklarıdır. Bundan anlaşıldığına göre rehin vermenin sahih olması için seferde olmak veya kâtibin bulun­maması şart değildir. Âlimler burada seferin zikredilmesinin, kâtibin bu­lunmamasının hikmetini şöyle açıklamışlardır: Bu ayet vakıaya göre sev-kedilmiştir. Çünkü insanlar seferde rehin almaya ihtiyaç duyarlar. Zira seferde genellikle kâtip ve şahitler bulunmaz. Özellikle de okur yazarın çok az bulunduğu zamanlarda. Bu ifade, Arapça´nın üstün özelliklerin-dendir ki Kur´an da bu üslûbun en yüksek tabakasındadır.

Rehin´in Hükmü

Ayetin zahiri, rehin´in meşruiyetine delâlet etmekle kalmıyor, bunun vacib olduğuna da delâlet ediyor. Zira Allah Teâlâ rehin vermeyi, emir sigasıyla bildirmiştir ki bu da vücûba delâlet eder. Fakat âlimler rehin vermenin vacib olmadığında ittifak etmişler, bunu cevaza hamletmişler-dir; yani alacaklı kişi isterse rehin alır, isterse almaz. Çünkü rehin, hakkın tevsiki için meşru kılınmıştır. İnsan hakkını almak hususunda bazen vesikaya ihtiyaç duyar, bazen de duymaz. Rehin´in hükmünün vacib değil, caiz olduğuna şu ayet delâlet etmektedir:

Şayet birbirinize güvenirseniz, güvenilen kimse emaneti (almış ol­duğu borcu) iade etsin. (Bakara/283)

Yani borçlu olan kişi bu hususta emin sayılır da kendisinden rehin alınmazsa, borcunu ödesin. Ancak rehin alınmazsa, emin sayma sözko­nusu olabilir. Çünkü rehin talep etmek, borçlunun eminliğinden şüphe fetmenin delilidir. Yine âlimler rehin´in, yazıya karşılık olduğunu, yazının da vacib olmadığını söyleyerek şu ayeti delil göstermişlerdir.

(Borç) büyük olsun, küçük oîsun onu süresiyle beraber yazmaya üşenmeyin. Bu sizin için Allah katında adalete en uygun, şahitlik için en sağlam ve şüpheye düşmemenize daha yakın bir durumdur. (Bakara/282)

Âlimler, borcu yazmanın vacib olmadığını, bu emrin irşad için oldu­ğunu söylemişlerdir. Bununla beraber biz deriz ki yazmak ve rehin vermek vacib değilse de bu ´bu hususta gevşeklik gösterin, birbirinizi mahkemeye verin, dinî hisleri zayıf olan kişiler bunu halkın mallarını yemek hususunda vesile edinsinler´ anlamına gelmez. Âlimlerin söyle­diği, borcu yaz emrinin irşad için olduğu ve borcu yazmanın müstehab olduğudur. Öyleyse borcu yazmak, her halükârda daha iyidir. Yazmak mümkün değilse rehin vermek en güzelidir. Böylece halk, mallarının zayi olacağı korkusuyla hayır işlemekten kaçınmaz. Ancak din ve ahlâkına güvenilen bir kişiye rehin olmadan, şahit tutup yazı yazmadan borç verilebilir. Tevfik Allah´tandır.

Rehin´in Meşruiyetinin Hikmeti

Daha önce Allah Teâlâ´nın insanlar için kolaylık dilediğini onlardan zorluğu kaldırdığını, maslahatlarını gözettiğini söylemiştik. Halk birbirle­riyle alışveriş yapmaya muhtaçtır, fakat her zaman paraları bulunmaz. Oysa birtakım İhtiyaç maddelerini mutlaka almaları lazımdır. Bu durum­da ihtiyaç duyduğu malı borca almaktan başka çare yoktur. Mal sahipleri rehin almadan mallarını borca vermediklerinden, mahkemeye gidip uğ­raşmak istemediklerinden, şahit ve kefile de razı olmazlar. Mallarının kar­şılığını rahatça alabilmek için rehin isterler. Ancak rehin karşılığında mal­larını borca verirler. Böylece hem ihtiyaç sahibi ihtiyaç duyduğu malı alabilir, hem de mal sahibi hakkını kolay alır ve bu muamele sayesinde insanların maslahatı gözetilmiş olur.