- Şafii için Kaza Yargı

Adsense kodları


Şafii için Kaza Yargı

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
ezelinur
Wed 24 February 2010, 06:04 pm GMT +0200
Kaza´nın Tarifi:

Kaza; lugatta birçok anlama gelir:

1. Kaza, hüküm mânâsına gelir.

Rabbin yalnız kendisine kulluk etmenize, anaya-babaya iyi dav­ranmanıza hükmetti.

(İsra/23)


2. Kaza, birşeyi bitirmek anlamına gelir.

Musa da onun (düşmanlarından olan kişinin) göğsüne bir yumruk vurdu. Böylece onun işini bitirdi.

(Kasas/15),


3. Kaza, eda etmek ve sona ulaşmak anlamına gelir.

Ona (Lût´a) şu kesin emri bildirdik: ´Sabaha çıkarlarken muhakkak onların ardı kesilecektir´.

(Hicr/66)


4. Kaza, sanat ve takdir mânâsına gelir.

Böylece onları iki günde yedi gök (olarak) takdir etti. (Fussilet/12)

Kaza´nın şeriat ıstilahındaki anlamı ise, iki veya daha fazla kişi arasındaki husumeti, ihtilafı, anlaşmazlığı Allah´ın hükmü ile hail u fasl etmektir.

Evet, kaza, insanlar arasında hükmetmek, aralarındaki ihtilafları kaldırmak ve haklan hak sahiplerine iade etmek demektir. Kaza´ya hükm denilmiştir, çünkü orada hikmet vardır. Hikmet ise birşeyi esas yerine koymak demektir ki zâlimi zulmünden alıkoyar, mazlumun hakkını zâlimden alır.

Kaza´nın Meşruiyeti

İslâm´da kaza meşru ve matlubdur. Onun meşruiyetine Kur´an, Sünnet, İcma ve Akıl delâlet eder. Kaza´nın meşruiyetine delâlet eden birçok ayet vardır. Misal olarak şu ayet-i kerimeleri zikredebiliriz:

Onların (senden hüküm isteyenlerin) aralarında Allah´ın indirdiğiyle hükmet.

(Mâide/49)

(Allah sizlere) halk arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hük­metmeyi emrediyor. (Nisa/58)

Şüphesiz ki biz sana Kitab´ı (Kur´an´ı) -insanlar arasında Allah´ın sana öğrettiği ile hükmedesin diye- hak olarak indirdik. Sakın (ey Muhammed)! Hainler için müdafaaci olma.

(Nisa/ÎO5)

Kaza´nın meşruiyetine delâlet eden birçok hadîs vardır. Onlardan bazılarını zikredelim.

Hz. Ali´den şöyle rivayet edilmiştir: Rasûlullah (s.a) beni Yemen´e kadı (hâkim) olarak göndermişti. Bunun üzerine dedim ki:

- Ey Allah´ın Rasûlü! Beni gönderiyorsun ama benim yaşım küçük ve benim kadılık hakkında bilgim de yok.

- Allah seni kalbine hidayet eder, diline sebat verir. Önüne iki hasım´ oturduğu zaman birini dinlediğin gibi öbürünü de dinlemeden hüküm verme. Böyle davranman kadılığın (hükmetme kabiliyetinin) senin için açılıp meleke haline gelmesine daha uygundur. Hz. Ali şöyle diyor: ´Kadılığa devam ettim ve bundan sonra hiçbir hükümde şüphe etmedim´.[1]

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir hâkim hüküm vereceği zaman hakkı arayıp hükmeder de sonra bu hükmünde isabet ederse o hâkime iki ecir vardır; (hakkı aramak ve hakka isabet etmek sevapları). Eğer hükmedeceği zaman hakkı arar, fakat hata ederse bu hâkime de bir ecir vardır; (hakkı aramak sevabı).[2]

Kaza´nın meşruiyeti hakkındaki icmaya gelince, selef ve halef bu hususta icma etmiş ve kadılık yapmıştır. Hz. Peygamber kadılık yaptığı gibi, kendisinden sonra gelen halifeleri de kadı´hk yapmıştır. Onlardan sonra gelenler de bugüne kadar kadılık yapagelmişlerdir. Bugüne kadar hiç kimse kaza´nın meşruiyetine itiraz etmemiştir.

Akl´tn, kaza´nın meşruiyetine delâlet etmesine gelince, insanların ta­biatlarının değişik olduğu, birbirlerine zulmettiği bir vakıadır. Hakkından fazlasını almayan insanlar çok azdır. Bizzat devlet başkanının (halifenin) bütün ihtilafları halletmesi de mümkün değildir. Bu nedenle kadı´hk mü­essesesinin ihdas, edilmesi önemli bir ihtiyaçtır. İnsanlar arasındaki ihtilaf­ları gidermek, davaları sona erdirmek için kadı´lar tayin etmek bir zorun­luluktur.

Kaza´nın Teşrî Kılınmasının Hikmeti

Kaza´nın meşruiyetinin nedeni, ona ihtiyaç duyulmasıdır. İnsanların maslahatı, ancak kadıların bulunmasıyla korunur. İnsan tabiatı gereği toplumsal bir varlıktır; tek başına yaşayamaz. Zaruri ihtiyaçlarını karşıla­yabilmesi için diğer insanlarla birlikte yaşamak mecburiyetindedir. Bir toplumda insanlar arasında ihtilaflar, anlaşmazlıklar, düşmanlıklar olması, menfaatlerin çatışmasından ötürü bazılarının diğerlerine saldırmaları kaçınılmaz. İşte bu sebeplerden ötürü, ihtilaf ve anlaşmazlık durumunda müracaat etmek üzere insanlar arasındaki davaları karara bağlamak için bir kaza müessesesinin bulunması gerekir.

İslâm fıtrat dinidir. Fıtratı gözetmeye, onun nezafetini muhafaza etmeye davet eder. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyuruyor;

(Ey Rasûlüm!) O halde sen yüzünü (eğriyi bırakıp doğruya giden) bir muvahhid (Allah´ı birleyici) olarak dine, Allah´ın insanları üzerin­de yaratmış olduğu fıtrata çevir. (Çünkü) Allah´ın yaratışı için değiş­me bahis konusu değildir. (İnsanların onu değiştirmeye yetkileri yok­tur). İşte dimdik ayakta duran din budur. Ancak insanların çoğu bilmezler.

(Rum/30)


Kadılık Görevinin Önemi

Kadılık, büyük bir mertebedir ve çok önemlidir. İhtiyaç, kadılığı zorunlu kılmıştır. İslâm şeriatında kadılığın önemi çok büyüktür. Kadılık, peygamberlerin, halifelerin ve âlimlerin elbisesidir. Aİlah Teâlâ, peygamberi Hz. Dâvud hakkında şöyle buyuruyor:

Ey Dâvud! Biz seni yeryüzünde halife kıldık. İnsanlar arasında hak ile hükmet. Sakın hevana uyma ki aksi takdirde seni Allah yolundan saptırır. Hiç şüphesiz ki Allah´ın yolundan sapanlara, hesap gününü unutmalarından ötürü şiddetli bir azap vardır. (Sâd/26)

Kadılık görevine atanan ve adil davranan kişi, Allah´ın gölgesinden başka gölgenin bulunmadığı kıyamet gününde Allah´ın gölgesinde gölgelenir. Bu ümmetin seleflerinden olan Hz. Ömer, Hz. Ali, Muaz, Ebu Musa el-Eş´afî, Kadı Şureyh ve Ebu Yusuf gibi büyükler bu görevi yüklenmiş, adalet, takva, ilim ve zekânın en büyük numunelerini ortaya koymuşlardır.

Hz. Muaz´ın ashabından (Humus halkından) bazı kimselerden rivayet edildiğine göre, Rasûlullah (s.a) Muaz´ı, Yemen´e göndermek istediği zaman şöyle sordu:

- Sana bir dava arzedildiğinde ne ile hükmedeceksin?

- Allah´ın Kitabı ile hükmedeceğim.

- Eğer Allah´ın Kitabı´nda bulunmazsa ne yaparsın?

- Rasûlullah´ın sünneti ile hükmederim.

- Eğer Rasûlullah´ın sünnetinde de bulamazsan ne ile hükmedersin?

- Reyimle ictihadda bulunurum. Çalışmamda kusur göstermemeye gayret ederim.

Bunun üzerine Rasûlullah (s.a), Muaz´ın göğsüne vurarak şöyle buyurdu:

- Allah´a hamdolsun ki Allah´ın Rasûlünün elçisini Rasûlullah´ın razı olacağı şeye muvafık kıldı.[3]

Kadılık Görevinin Tehlikesi

Kadılık görevi, önemli olduğu nisbette de tehlikelidir. Kadılık görevi çok zordur, insanı helâka götürecek noktaları vardır. Kadılık yapıp kurtulan az, helak olan çoktur. Kadılık görevinin tehlikelerinden, ancak Allah´ın koruduğu kimseler korunabilir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Hâkimler (kadı´lar) üçtür: Biri cennette, ikisi ateştedir. Cennette olan kadı, hakkı (ve haklıyı) bilen ve onunla hükmedendir. Hakkı bilen ve hükümde zulmeden kadı ateştedir. İnsanlar arasında cahillikle hükmeden kadı da ateştedir.[4]

Kim insanlar arasında kadı (hâkim) tayin edilirse, o kişi bıçaksız kesilmiş olur.[5]

Allah Teâlâ, hükümde zulmedenler hakkında şöyle buyurmaktadır:

Zulmedenlere gelince, onlar da cenenneme odun olmuşlardır, (Cin/15)

İşte bu nedenlerden dolayı, sahabe ve âlimlerden birçoğu kadılık görevini kabul etmemişlerdir.

Kadılığın Hükmü

İnsanlar arasındaki ihtilafları kaldırmak, hasımlar arasında hüküm vermek için her nahiye´de bir kadı bulunması gerekir. Allah Teâlâ şöyle emretmektedir:

Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutanlar olun. (Nisa/135)

Kadılık görevi farz-ı kifayedir. Çünkü kadılık görevi, emr-i bi´1-maruf nehy-i an´Ü-münker çerçevesine girer. Emr-i bi´1-maruf nehy-İ an´il-münker ise farz-ı kifaye´dir.

Hz. Peygamber; Hz. Ali´yi, Muaz b. Cebel´i, Yemen´e kadı olarak göndermiştir. Mekke fethinden sonra da Attab b, Esîd´i Mekke´ye vali ve kadı olarak tayin etmiştir. Hz. Ömer de halife olunca Ebu Musa el-Eş´arî´yi Basra kadılığına atamıştır.

Eğer kadılık görevi, bu işe elverişli olan kişiler için farz-ı ayn olsaydı, her nahiye´de bir kadı ile iktifa edilmezdi. Bu farzı yerine getiren biri olursa, bu görev diğer müslümanların üzerinden düşer. Eğer âlimlerin tümü kadılık görevini üstlenmekten imtina ederse, halifenin, kadılık yapabilecek birini bu görevi üstlenmeye zorlaması gerekir. Bunun için Şafii âlimleri, halifenin, her adva mesafesinde bir kadı tayin etmesi gerektiğini söylemişlerdir. Nitekim her kasır mesafeye bir müftünün tayin edilmesi gerektiği gibi.

´Adva mesafesi´nden maksat, kişinin sabahleyin evinden çıkıp işini görüp akşam evine dönebileceği bir mesafedir.

Bir kişi herhangibir nahiye´ye kadı tayin edilirse, kadılığa ondan daha uygun bir kimse de yoksa, o kişinin kadılık görevini kabul etmesi vacibdir. O kişi için bu görevi kabul etmek farz-ı ayn´dır. Hatta o kişinin bu göreve talip olması vacibdir, çünkü ona ihtiyaç vardır. Böyle bir durumda o kişinin, zulüm yaparım korkusuyla kadılık görevini red­detmesi caiz değildir; her halükârda kabul etmesi gerekir. Kabul ettikten sonra da zulmetmekten kaçınmalıdır.

Bir nahiye´de kadılığa elverişli iki kişi bulunur, biri diğerinden daha üstün olur, üstün olan kişi de kadılık görevini redderse, diğer kişinin kadılık görevini kabul etmesi caizdir. Ehil olmakla beraber, kendisinden daha üstün bir kişinin bulunması onun kadılık görevini kabul etmesine mâni değildir; zira Hz. Peygamber, Attab b. Esîd´i, Mekke´ye kadı tayin etti. Oysa o, sahabîlerin en üstünü değildi.

Kadılık Görevine Talip Olmak

Kadılık görevine talip olmak -bulunduğu nahiye´de kendisine denk veya kendisinden üstün biri varsa- mekruhtur. Çünkü Hz. Peygamber, kadılığa talip olmaktan sakındırmıştir.

Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur:

Bir kimse kadılık görevine talip olur ve kadı olmak için yardım is­terse, kadılıkta kendi başına bırakılır. Kim kadılığı istemeden ve aracı koymadan kadılık kendisine verilirse, Allah bir melek indirir ve ona doğruyu gösterir.[6]

Ebu Musa el-Eş´arî şöyle anlatıyor: Ben bir kere beraberimde amca oğullarımdan iki kişi ile birlikte Peygamber´in huzuruna girdim. Bu iki kişiden biri Rasûlullah´a şöyle dedi:

- Ey Allah´ın Rasülü! Aziz ve Celil olan Allah´ın seni tevliye ettiği vazifelerden biri üzerine beni memur tayin et.

Diğeri de bunun gibi bir memuriyet istedi. Bunun üzerine Rasûlullah (s.a) şöyle buyurdu:

- Vallahi biz memuriyet isteyen bir kimseyi ve memuriyete haris olan bir kişiyi bu işler üzerine memur tayin etmeyiz.[7]

Şafii âlimleri, kadılık istemenin mekruh olması durumundan şu üç hususu istisna etmişlerdir:

1. Meşhur olmayan bir âlimin kadılık görevine talip olmasını, ke-rahatten istisna tutmuşlardır.

Böylece o âlim ilmini yayar, insanlar da bundan faydanır.

2. Fakir bir âlimin kadılık görevine talip olmasını, kerahatten istisna etmişlerdir; zira fakir olduğu için nafakaya ihtiyacı vardır. Kadı olduğu takdirde nafakası Beyt´ul-Mal´dan karşılanır.

3. Kadi´Iann acizlikleri nedeniyle zayi olan hakları yerine getirmek için kadılığa talip olmayı kerahatten istisna tutmuşlardır. Nitekim Allah Teâlâ, Hz. YusuPun vazife talep ettiğini bize haber vermektedir:

(Yusuf da ona) ´Beni arzın (Mısır´ın) hazinelerin(i idarey)e tayin et. Çünkü ben onları çok iyi korurum ve bunu çok iyi bilirim1 dedi. (Yusuf/55)

Eğer kadılığa talip olmanın sebebi, düşmanlarından intikam almak veya rüşvet almak veya zengin olmak veya kadılık mevkisiyle gururlanıp insanlara çalım satmak olursa, kadılık zulme ve harama vasıta olur. Malum olduğu üzere hüküm de maksada göre olur.

Ebu Hüreyre şöyle rivayet ediyor: ´Rasûlullah (s.a) hüküm mese­lesinde rüşvet verene de alana da lanet etti´.[8]

ceren
Thu 5 December 2019, 02:54 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim razı olsun paylaşımdan....

Sevgi.
Fri 6 December 2019, 05:19 am GMT +0200
Aleyküm selâm. Rabbim ilmimizi artırsın inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim

es-Sabur
Fri 6 December 2019, 05:27 am GMT +0200
Kaza hüküm ve herşeyi bitirmek anlamına gelir