- Şafii için İkrah

Adsense kodları


Şafii için İkrah

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
ezelinur
Mon 22 February 2010, 03:47 pm GMT +0200
İkrah´ın Hakikati ve Mânâsı

Misbâh´ul-Münîr´de şöyle denilmektedir: Kerih; sevilmeyen, çirkin görünen şey demektir. Kerh kelimesi meşakkat anlamına da gelir, kürüh şeklinde de okunur ki kahretmek, zorlamak anlamına kullanılır. Meselâ ´Onu bir işe ikrah ettim´ demek, o işi ona zorla yaptırdım demektir. Kerh kelimesi ´İsteyerek veya istemeyerek (bana) gelin´ (Fussüet/11) ayetinde olduğu gibi, ´zorla yapmak/yaptırmak´ anlamını ifade eder. Burada kerh kelimesi, itaatin zıddı olarak kullanılmıştır.

Kısacası ikrah kelimesi lugatta, birini hoşuna gitmeyen bir şeye zorlamak anlamına gelir; yani onun hoşuna gitmeyen, sevgi ve rızaya ters düşen birşeyi onun nefsineferieştirmek demektir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur:

Hoşunuza gitmeyen birşey sizin için hayırlı olabilirken sevip hoş­landığınız birşey ise sizin için şer olabilir. (Bakara/216)

Ayette geçen kerhen kelimesi, sevgi ve rıza´nin karşıtı olarak kul­lanılmıştır.

İkrah´a, aynı zamanda kilitlemek mânâsına gelen iğlak da denir. Sanki zorlanan kişinin önündeki kapı kilitlenmektedir de ancak zor­landığı işi yaparsa açılmaktadır.

İkrah´m ıstılahî mânâsı ise bir işi yapmaya zorlamaktır. İmam Şafii eî-Umm adlı kitabında ikrah´i şöyle tarif ediyor: ´Kişi, öyle bir kimsenin eline düşer ki artık ondan yakasını kurtaramaz´.

Bu durumdan; vurmak, hapsetmek, malını telef etmek gibi korku ve mahzurlar hasıl olur. Bu da insanların durumuna göre değişir:

? Şerefli bir insanı halk arasında istihfaf etmek tehdit sayılır.

Bazı insanları halk arasında hafife almak, onu tehdit etmek, kor­kutmak sayılmaz. Bu hareket ona zor gelmez.

? Mürüvvet ve makam sahibi bir kişiye küçük bir tokat vurmak, bazen tehdit sayılır. *

Oysa bazı insanlara bir tokat atmak tehdit sayılmaz. Malını telef etmekle tehdit etmek, kişiyi sıkıntıya sokmak demektir. Bu bakımdan mal hususunda zengine yapılan tehdidle fakire yapılan tehdit farklıdır. Kişinin nefsi için ikrah sayılan durum ile kişi için aziz sayılan babası, dedesi, kardeşleri, kızkardeşleri, evlâtları ve benzerlerine yapılan ikrah aynıdır. Bir kişi ´Şu işi yapmazsan yakınlarından birini öldüreceğim´ diye tehdit edilirse, ´Şu işi yapmazsan seni öldüreceğim´ diye tehdit edilmiş gibi sayılır.

İkrah´ın Tahakkuk Etmesi İçin Gerekli Olan Şartlar

İkrah´ın tahakkuk etmesi ve üzerine şer´î hükümlerin terettüb etmesi için şu şartların bulunması gerekir:

1. Tehdit eden kişi tehdidini yerine getirecek güçte olmalıdır.. .

Tehdit eden kişi tehdidini yerine getiremeyecek güçte olursa bu tehdit değil, hezeyan olur. Çünkü insana bir fiili zorla yaptırmak için güç gerekir.

2. Tehdit edilen kişinin, işi yapmadığı takdirde tehdit sahibinin tehdidini yerine getireceğine inanması gerekir.

3. Tehdit edilen kişinin; kaçmaktan, mukavemet etmekten, yardım talebinde bulunmaktan aciz olması gerekir.

4. Zorlanan kişi, zorlandığı fiili zorlanmadan önce yapmamış olma­lıdır; yani başkasının malını telef etmeye veya içki içmeye veya zina etmeye zorlanan kişi, zorlanmadan önce bu fiilleri işlememiş olmalıdır.

5. Yapması için zorlandığı şey, yapmadığı takdirde tehdit edildiği şeyden daha ağır ve tehlikeli olmalıdır. Meselâ kişi ´Malını telef etmezsen bir tokat atacağım´ diye tehdit edilirse, bir tokat yemek de malını telef etmekten daha hafif ise bu zorlama sayılmaz. Eğer kişi ´Elini kesmezsen seni öldüreceğim´ diye tehdit edilirse, tehdit eden kişi de bu tehdidin yerine getirileceğine inanıyorsa bu tehdit sayılır. Çünkü öldürme tehdidi, tehijke bakımından elini kesmesinden daha şiddetlidir. O zaman kişi daha ehven olanı tercih edebilir, yani elini kesebilir.

Hz. Aişe şöyle rivayet ediyor: ´Rasûlullah (s.a) iki şey arasında muhayyer bırakıldığında en kolay olanı tercih ederdi´.[1]

6. Eğer zorlanan kişi istenilen şeyi yaptığında ancak tehdidten kurtulacaksa, şu hususlara göre karar verilir:

Eğer kişi ´Kendini öldür, yoksa ben seni öldürürüm´ diye tehdit edilirse bu ikrah sayılmaz. Çünkü her iki durumda da kurtuluş sözko-nusu değildir. Yine kişinin´´Elini sen kesmezsen ben keseceğim1 diye tehdit edilmesi de bunun gibidir. Bu bakımdan böyle bir zorlamaya maruz kalan kişinin bu işi bizzat yapması doğru olmaz. Çünkü bu tür bir tehdit, gerçek anlamda tehdit sayılmaz. Gerçek anlamda tehdit edilen kişi, istenen şeyi yapınca tehdidten kurtulan kişidir. Oysa kişi kendini öldürdüğünde veya elini kestiğinde tehdit yerine gelmiş olur. Bunu yapmazsa tehdidin mutlaka yerine getirileceği kesin değildir. Çünkü tehdit, genellikle korkutmak İçin yapılır. Tehdit eden kişi tehditini yerine getirmek istese bile onu yerine getiremeyebilir; meselâ kendisi ölebilir, vs.

7. Tehdit, derhal yerine getirilecek türden olmalıdır.

Tehdit eden kişi tehdidini ileride yerine getireceğini söylerse, ikrah tahakkuk etmez. Çünkü tehdidin tecil edilmesi, tehdidten kurtulmayı kolaylaştırır. Çünkü kişi birinden yardım isteyebilir, birinin himayesine girebilir veya bir sultana sığınabilir veya benzeri bir yol bulabilir. .

8. Zorlanan kişi, zorlandığı husustan daha fazlasını veya daha azını yapmamalıdır; zira zorlanan kişi zorlandığı hususta daha fazlasını veya daha azını yaparsa, onu kendi isteğiyle yapmış Sayılır, bu hususta zorlanmış sayılmaz. Bu bakımdan kişi, hanımını boşaması için zorlansa, o da hanımını boşamayıp evini satsa veya kişi, hanımını üç talak ile boşamaya zorlansa o da bir talak ile boşasa, bunları kendi isteyerek yapmış sayılır. Bunların hükümleri bunları yapan kişi üzerine terettüb eder. Çünkü bunlar, ikrah kapsamına girmezler.

9. Zorlandığı fiil belli olmalıdır. Meselâ kişi iki hanımından birini boşamaya zorlansa ve*ya Zeyd ve Amr´dan birini öldürmeye zorlansa, bu ikrah sayılmaz.

10. Zorlanan kişi, zorlandığı şeyi yapmak mecburiyetinde olma­malıdır. Meselâ iflas nedeniyle hac´r akma alman kişi malını satmaya zorlanırsa veya ila yapan bir kişi hanımını boşamaya zorlanırsa veya kasden bir şahsı öldüren kişi kısas yapmaya zorlanırsa, bunlar ikrah sayılmaz. Çünkü zaten bunları yapmak mecburiyetindedir.

11. Birini birşey yapmaya zorlayan kişi, zorlandığı hususta hak sa­hibi olmamalıdır. Meselâ evli bir kişi hanımını ´Eğer bende olan alacağını bağışlamazsan seni boşarım´ diye tehdit ederse, bu ikrah sayılmaz. Karısı alacağını bağışlarsa, borç kocanın üzerinden düşer. Kadın borcu bir _ daha kocasından isteyemez.

Bazı âlimler bunun ikrah sayılacağını, zira koca´nın karısı üzerinde hâkim olduğunu ve tehdidini her an yerine getirebileceğini söylemiş-. lerdir. Bu görüşe göre kadın alacağını kocasına bağışlasa bile borç ko­canın üzerinden düşmez, kadın istediği zaman o borcu kocasından is­teyebilir.

İkrah´ın Vaki Olduğu Tasarruflar ve Onlar Üzerindeki Te­siri

İkrah, bir şeyin yapılması veya yapılmaması İçin vaki olabilir. Tasarruflar iki çeşittir:

1. Hissî tasarruflar

Bunlar söz, yeme, içme, öldürme, itlaf etme, küfretme gibi duyularla bilinen birtakım fiillerdir.

2. Şer´î tasarruflar

Bunlar da şeriatla bilinen satış, nikâh, talak ve benzeri akidlerdir. Şeriat onlara özel isimler vermiş ve onlar üzerine belli hükümler terettüb etmiştir.

I. Hissî Tasarruflar ve Zorlamanın Onlar Üzerindeki Tesiri

Hissî tasarruflara iki çeşit hüküm taalluk eder:

? Ahirette taalluk eden hükümler; yani cezası ve mükafaatı ahirette verilecek fiil ve tasarruflar.

? Dünyaya taalluk eden hükümler; yani ceza verilip verilmemesi, , tazminat ödenip ödenmemesi dünyada gerçekleşen fiil ve tasarruflar.

Bu tasarrufların, uhrevî veya dünyevî hükümleri üzerine terettüb eden eserler nelerdir?

Yapılan zorlamanın tesiri, hissî tasarrufların türüne göre değişiklik arzeder. Bazen haram veya mahzurlu olduğu halde zorlama nedeniyle yapılan tasarruf mubah olur. Bazen yasağın aslı kalmakla beraber zorlama nedeniyle ruhsat verilir. Bazen de zorlamaya rağmen haramlıği durumda itibar, yeminle beraber inkâr edenin sözüdür. Bu bakımdan vekil yemin ettikten sonra herhangibir tazminata çarptırılmaz.

c. Tasarruf Hususundaki İhtilaflar

Vekil, satması için kendisine teslim edilen malı sattığını iddia etse, müvekkil de bunu inkâr etse veya vekil ´Malı satıp parasını aldım, fakat para telef oldu´ dese, müvekkil de ´Sen malı satıp parasını almadın´ dese, yeminle beraber yine vekilin sözüne itibar edilir. Çünkü vekil malı satıp. parasını alma hususunda yetkilidir. Her kim bir tasarrufa sahip olursa, o tasarruftaki ikrarın da sahibi olur.

d. Malı Geri Verme Hususundaki İhtilaf

Vekil, kendisinde bulunan mallan müvekkile geri verdiğini iddia etse, meselâ vekil, satması için kendisine verilen malı müvekkiline iade ettiğini veya sattığı malın parasını müvekkile verdiğini iddia etse, mü­vekkil de bunu inkâr etse, şu hususlara bakılarak hüküm verilir:

? Vekil, bir bedel karşılığında vekil tayin edilmemişse, yeminle beraber vekilin sözüne itibar edilir. Çünkü vekilin malı kabzetmesi müvekkilin yararınadır. Vekil o malı verdiğine dair yemin ederse vekilin sözü kabul edilir.

? Vekii, bir bedel karşılığında vekil olmuşsa, burada iki görüş vardır:

Bir görüşe göre vekilin malı kabzetmesi müvekkilin yararına değil, kendi yararınadır. Bu nedenle vekilin sözüne itibar edilmez.

Diğer görüşe göre ise menfaat, müvekkilin değil, vekilin malı kab-zetmesiyle meydana gelir. Bu sebepten ötürü de vekilin sözüne itibar edilmesi gerekir.

İkinci görüş tercihe daha şayan ve daha kuvvetlidir.

e. Vekaletin Aslında İhtilaf Edilmesi

Vekil ile müvekkil vekaletin aslında ihtilafa düşerse, meselâ vekil belli bir iş hususunda vekil tayin edildiğini iddia etse, müvekkil de onu vekil tayin etmediğini iddia etse, şu hususlara bakılarak karar verilir:

? Tasarruftan Önce ihtilaf edilmesi

Bu İhtilaf tasarruftan önce olursa, mahkeme sözkonusu olmaz. Çünkü bunun.herhangibir faydası yoktur; zira müvekkilin vekaleti inkâr etmesi, vekili azletmesi anlamına gelir. Hatta ortada vekalet olsa bile, müvekkilin inkârıyla vekalet sona erer.

? Tasarruftan sonra ihtilaf edilmesi

Vekil ile müvekkil tasarruftan sonra ihtilafa düşerlerse, yeminle beraber müvekkilin sözüne itibar edilir. Çünkü aslolan, vekii tayin et­memektir. Ayrıca burada iddia eden vekil, inkâr eden de müvekkildir. Daha önce de söylediğimiz gibi muteber olan söz, yeminle beraber inkâr edenin sözüdür.

Burada taraflardan birine vekil, diğerine müvekkil denmesi hakikî değil, mecazîdir. Çünkü bu asla göre değil, vekalet İddiasına göre böyledir.

f. Vekaletin Vasfında İhtilaf Edilmesi

Vekil ile müvekkil vekaletin aslında değil de vekaletin vasfında ihtilaf ederlerse, meselâ vekil ´Mallarını borca satmak üzere beni vekil tayin ettin´ dese, müvekkil de ´Ben seni malları peşin satmak üzere vekil tayin ..ettim1 dese veya vekii Talan malı 1000 dirheme almam için beni vekil tayin ettin´ dese, müvekkil de ´Ben seni o malı 500 dirheme alman için seni vekil tayin ettim´ dese veya vekil ´Beni bir araba satın almam için vekil tayin ettin´ dese, müvekkil de ´Ben seni araba değil, ev satın alman için vekil tayin ettim´ dese, yeminle beraber müvekkilin sözüne itibar edilir. Çünkü müvekkil neye İzin verdiğini herkesten daha iyi bilir. Allah hakikati daha iyi bilir.

Vekalet Akdinin Sona Ermesi

Vekalet akdi şunlarla sona erer:

1. Feshetmek

Vekalet akdi iki taraf için de caiz bir akiddir; yani müvekkil de vekil de istediği zaman akdi feshedebilir; yani müvekkil istediği zaman vekili vekillikten azleder; zira müvekkil bazen vekili azletmekte yarar görebilir veya onu azledip yerine başka birini vekil tayin etmekte fayda görebilir. Çünkü birini veki! tayin etmek, mülkünde tasarruf etme izni vermektir. Müvekkil istediği anda bu izini geri alıp vekili azledebilir.

Vekil de dilediği zaman vekalet akdini feshedip kendini tasarruf etmekten azledebilir. Çünkü vekil bazen vekalet konusu olan işi yapacak durumda olmayabilir veya vekalet onun maslahatına olmayabilir. Eğer vekaleti sürdürmekle mükellef olsaydı, zarar görme ihtimali sözkonusu olurdu. (Oysa İslâm´da ne zarar vermek, ne de zarara uğramak yoktur). Vekaletin bir bedel karşılığı, olup olmaması hükmü değiştirmez. Müvekkil vekilini azlederse vekalet akdi sona erer. Vekalet akdine son vermek bazen söz ile olur. Meselâ müvekkil ´Ben vekaleti ortadan kaldırdım´ veya ´Seni vekillikten azlettim´ veya ´Vekilimi tasarruftan azlettim´ derse veya müvekkil vekiline bir elçi gönderip onu vekillikten azlettiğini bildirirse veya onu azlettiğine dair bir mektup yazarsa, vekalet akdi sona erer. Azl, müvekkil tarafından olursa vekil derhal azledilmiş sayılır. Böylece müvekkil, vermiş olduğu tasarruf izninden geri dönmüş olur. Azl esnasında vekilin hazır olup olmaması, azledildiğinden haberi olup olmaması hükmü değiştirmez. Çünkü azletmek, verilen izni, verilen hakkı ortadan kaldırmaktır. Burada diğer tarafın rızası şart olmadığı gibi, ona malumat vermek de şart değildir.

Vekil, azledildikten sonra azledildiğini bilmeden tasarrufta bulunursa bu tasarruf batıldır. Vekilin kendini azletmesi halinde de durum böyledir. Meselâ vekil ´Ben kendimi vekillikten azlettim´ veya ´Üzerimdeki vekaleti geri verdim´ dese veya- benzeri lafızlar kullanırsa derhal azlolur, vekalet akdi sona erer. Vekilin kendini vekillikten azlettiğini müvekkil bilmese de hüküm değişmez.

2. Taraflardan Birinin Tasarruf Ehliyetini Kaybetmesi

Vekalet akdinin sahih olması için vekil ve müvekkilde birtakım şartların bulunması gerektiğini daha önce söylemiş ve bu şartları beyan etmiştik. Bu şartlardan biri vekil veya müvekkilde eksik olursa tasarruf

ehliyetini kaybeder, dolayısıyla yaptığı tasarruf batıl olur ve vekalet akdi

sona erer; zira bu şartlardan biri akid esnasında eksik olsaydı akid sahih

olmazdı. Bu bakımdan akidden sonra da şartlardan biri eksik olursa

-ister müvekkilde bulunması gereken şartlardan biri olsun, ister vekilde

bulunması gereken şartlardan biri eksik olsun- akid sona erer. Meselâ

taraflardan biri delirirse veya sürekli baygınlık geçirirse veya iflas

nedeniyle hacr altına alınırsa vekalet akdi sona erer. Ayrıca vekil veya

müvekkilden birinin ölümüyle de vekalet akdi sona erer. Taraflardan

birinin ölümünü diğeri duymasa bile hüküm değişmez. Çünkü ölen kişi

müvekkil olursa, ölmekle tasarruf etmek hususunda izin verme ehliyetini

kaybetmiş olmaktadır. Ölen kişi vekil olursa, ölmekle tasarrufta bulunma

ehliyetini kaybetmektedir.

3. Müvekkilin Mülkünden veya Velayetinden Malın Tasarrufunun Çıkması

Vekaletin sona ermesine sebep olan hususlardan biri de vekilin tasarruf edeceği malın, müvekkilin mülkünden veya velayetinden çık­masıdır. Meselâ müvekkil, bir malı kendisi satsa veya hibe etse, vekalet akdi sona erer veya müvekkil, velayeti altında bulunan çocuğun malını satmak üzere bir vekil tayin etse, sonra çocuk baliğ olsa -hacr ortadan kalktığı için- velayet ortadan kalkar, vekalet akdi de sona erer; zira çocuk baliğ olduğunda, velîsinin onun malında tasarruf için verdiği izin iptal olur, dolayısıyla vekalet akdi de sona erer. Vekilin tasarruf edeceği malın, telef olup müvekkilin mülkünden çıkması halinde de vekalet akdi-sona erer. Meselâ müvekkil, arabasını satmak üzere bir kişiye vekalet verse araba da çalınsa veya evini satmak için birine vekalet verse ev de yıkılsa veya kızını nikahlamak için birini vekil tayin etse kızı da Ölse, vekalet akdi sona erer. Çünkü vekilin tasarruf edebileceği birşey kalmamıştır.

4. Vekilin, Kendisi İçin Vekil Tayin Edildiği îsi Bitirmesi

Vekil, müvekkil tarafından kendisine tevfiz edilen işi yapıp bitir­diğinde vekalet akdinin sona ereceği açıktır. Meselâ müvekkil vekile, evini satmak veya belli bir malı almak üzere vekalet verse, vekil evi sattığında, istenilen malı aldığında vekalet akdi sona erer veya müvekkil, kızını evlendirmek üzere birine vekalet verse, vekil müvekkilin kızını nikahladığında vekalet akdi sona erer. Çünkü iş bittikten sonra tasarruf konusu olacak birşey kalmamıştır.kanının helâl olması, malının ganimet olması gibi birtakım hükümleri vardır. Allah Teâlâ küfre zorlanan kişiden günahı ıskat edince, küfrün diğer hükümleri de sakıt olmuştur. Çünkü en büyük hüküm sakıt olunca ondan daha küçük olanlar haydi haydi sakıt olur´.[2]