- Sadüddin Taftazani Ve Şerhul Akaid

Adsense kodları


Sadüddin Taftazani Ve Şerhul Akaid

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
saniyenur
Thu 5 January 2012, 02:39 pm GMT +0200
5- SA'DÜDDİN TAFTAZÂNÎ VE “ŞERHUL-AKÂİD”


Sa'düddin Mesud b. Ömer (öl. 797/1395) Şerhu'I-Akâid diye meş­hur olan eserin müellifidir. Meşhur kelâm âlimi îcî'nin talebesi ol­duğu söylenir. Horasan'da Nasa yakınında büyük bir kasaba olan Taftazan'da 722/1322 de doğmuş, 792 veya 793 veyahut da 797 de Serahs'ta vefat etmiştir. Taftazânî aslında Şafii ve Eş'arîdir, Fakat İbn Nüceym ve Ali Kari gibi bazı âlimler O'nu Hanefi göstermişler­dir. Bunun sebebi Taftazâni'nin hem Şafiî, hem de Hanefî fıkhına dair eser yazmış olmasıdır.

Nizamülmülk'ün 458/1066 da resmî devlet müesseseleri şeklinde yeni bir tarzda teşkilatlandırdığı medreselerde en çok Taftazânî'nin eserleri okunmuş, medrese zihniyetinin teşekkülünde ve asırlar bo­yunca devam etmesinde birinci derecede rol oynamıştır. Denebilir ki, medresenin ve medrese zihniyetinin hocası Taftazânî'dir. Medre­se, Taftazânî'den evvelki âlimlere o kadar ilgi duymamış, rağbet et­memiştir.

Dilbilgisine dair Şerhu't-Tasrifi'1-İzzî (İst. 1253/1837), belagata dair el-Mutavvel (İst. 1260/1844), Muhtasara'I-meânî (İst. 1301/1883), mantıka dair Şerhu'r-risâîeti'ş-şemsiyye (Leknov, 1905), Tehzibu'I-mantık ve'I-kelâm (Kalküta, 1243/1827, yarısı mantık, yarısı kelâmdır), fıkıh usûlüne dair et-Telvih (Delhi, 1267/1850) isimli eserleri bütün İslâm dünyasında asırlar boyu okunmuş ve her tarafta defa­larca basılmıştır (Bk. GAL, II. 215; Suppl, II. 301, 302, İslâm ansiklo­pedisi, “Teftazânî” maddesi).

Mehmed Ali Aynî, “Sa'düddin Taftazânî Islâmî ilimler için yeni bir devir açmıştır. Bu sebeple kendisinden evvelki âlimlere mütekaddimîn, kendisinden sonra geleneklere de müteahhirîn ismi ve­rilmişti... Taftazânî, Timur ile birlikte Anadolu'ya gelmiş, bizim âlim­lerle görüşerek hepsini mağlub etmiş olduğundan O'nun te'lifatı medrese tedrisatında esas kabul edilmişti”[64]  demektedir.

Kelâmda müteahhirîn dönemi Gazali ile başlar. Diğer ilimler için de ayrı ayrı şahıslar ve tarihler mütekaddimîn müteahhirin sınırım teşkil ederler." Fakat bütün İslâmi ilimler nazar-ı itibara alınırsa, Taftazânî'den önceki İslâm âlimlerine mütekaddirain, sonrakilere muteahhirîn adı verilmektedir.

 Taftazânî ile İslâm fikir ve ilim hayatının bir dönemi kapanmış, başka bir dönemi açılmıştır. İslâm düşüncesi S.Şerif Cürcânî ve Taftazânî ile kelâm sahasında son sözünü söylemiştir. Artık sonra­dan gelenler devamlı surette bu iki zata derin bir hayranlık, sonsuz bir hürmet duymuşlar, sarsılmaz ve koparılmaz bağlarla onlara mer­but kalmışlardır.

 Taftazânî'ye kadar, bazan hızlı, bazan ağır ağır ilerleyen ve yük­selen hareket halindeki İslâm düşüncesi, ondan sonra dinamizmini, ilerleme kabiliyetini ve yükselme istidadını tamamen kaybederek durgun bir hale ve donuk bir vaziyete girmiştir. Taftazânî'den sonra İslâm'daki ilim ve fikir hareketi iç açıcı ve gönül ferahlatıcı değildir. İftihar edilecek bir vaziyette olmaktan ziyade ibret ve ders alınacak bir haldedir.

   Aslında, o kadar çok hayranlık ve hürmet duyulmuş olmasına rağmen Taftazânî ile Cürcânî'de bile yeni ve ileri düşünceler yoktur. Eskinin bir tekrarından ve özetinden ibarettir. Felsefeye doğru daha rahat bir açılış durumunun mevcut olduğunu da buna eklemeliyiz. Fakat Taftazânî ile Cürcânî'yi takib edenler felsefe bilmediklerinden bu durum faydalı olmaktan ziyade sakıncalı olmuştur.

 Şaşılacak şeydir ki, İslâm fikir âlemine ve medrese zihniyetine birinci derecede Taftazânî, ikinci derecede Cürcânî hâkim oldukları halde, onlarla çağdaş olan îbn Haldun bu sahada hiç tesirli olamadı. Halbuki İbni Haldun'un düşünceleri Taftazânî ile Cürcâni'nin düşün­celerinden hem daha yeni hem de çok daha ileri idi. Medrese, Taf­tazânî ile Cürcânî'ye gösterdiği bağlılığı İbn Haldun'a göstermiş ol­saydı, bugün İslâm düşüncesi ve medeniyeti çok daha başka türlü olabilirdi. Yazık ki, zamanının üstünde ve çağının çok ilerisinde ya­şamış olan İbn Haldun unutulup giderken mukallid hocalara olan rağbet giderek arttı.

Her şeye rağmen şunu söylemeliyiz: Taftazânî kendi devrinde ve yaşadığı çağdaki fikir ve ilim anlayışına bihakkın vakıf bulunuyor­du. Makâsıd ve Şerhu'l-Akâid'inde de onun bu ehliyeti ve özelliği en açık bir şekilde göz önünde durmaktadır.[65]


[64] Mehmed Ali Aynî, İlahiyat Fakültesi Mecmuası, Sayı X, s. 52, 53.

[65] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 62-63.