neslinur
Sun 18 July 2010, 04:30 pm GMT +0200
بســـم الله الرحمن الرحيم
Sabretmek - Sabrettirmek, Sabrı Kazanmak ve Karşılıklı Sabrı Tavsiye Etmek
Sabrın, bu isimlerinin arasındaki fark, kulun kendi haline ve başkasıyla olan haline göredir.
Bir kimse kendini ve nefsini iyi ve hoş olmayanlardan kolaylıkla menederse buna "sabır" denir.
Şayet kendini güçlükle ve acıları yudumlayarak menederse buna "tasabbur: zoraki sabır" denir. Zira bu babın binası "tekellüf" (bir şeyi güçlükle elde etmek) içindir.
("Tahallüm: zoraki yumuşama",
"teşeccu': zoraki kahraman",
"tekerrüm: zoraki cömert olma",
"tahammül: zoraki yüklenme" gibi.)
Bir kul, sabretmeye kendini zorlar ve onun üzerinde ısrarla durursa, sabır onun için bir tabiat olur. Nitekim Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde:
"Her kim sabretmek isterse, Cenab-ı Hak ona sabır ihsan eder" buyurmuşlardır. Bir kul iffetli olmaya çalışırsa, iffet onun için bir tabiat olur. Diğer ahlaklar da böyledir.
Ahlâk, çalışmakla mı kazanılır yoksa çalışmaya gerek duymaz mı?
Bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir:
Bazıları dediler ki; asla ahlak çalışmakla kazanılmaz. Nitekim bir şair:
"Kalbden, sizi unutması istenmişti fakat, kalbler değişimi kabul etmez" dedi.
Diğer bir şair de:
"Ey kendi tabiatından olmayan şeyle süslenmek isteyen kimse, kazanılması istenilen ahlakın önüne yaradılıştaki ahlak çıkar" demiştir.
Yani sonradan ahlak kazanılmaz. Çünkü Allah Teala mahlûkatı, ahlakı, rızkı ve eceli ezelde takdir etmiştir.
Bazıları da dediler ki;
Aklın, yumuşaklığın, cömertliğin, sahavetin ve kahramanlığın kazanıldığı gibi ahlakın kazanılması da mümkündür. Nitekim bunlar fiiliyatta görülmektedir.
Dediler ki:
"Çalışma ve uğraşma, melekeler (yetenekler) kazandırır".
Bunun manası, bir kimse bir şeyle uğraşır, o iş üzerinde devam ederek adet haline getirirse, o şey onun için meleke, huy ve tabiat olur. Kul, önceleri güçlükle sabretmeye çalışır ama sonunda sabır onun için bir huy olur.
Nitekim bir kimse, hilim, vakar, sükûnet ve sebat sahibi olmak için cehd-ü gayret ederse, nihayetinde bunlar onun için yaradılışındaki tabiî ahlakları gibi olurlar.
Dediler ki :
Allah Teala, insanda, kabul etme ve öğrenme kuvveti ve istidadı yaratmıştır. O halde tabiatları, muktazasından alıp nakletmek mümkündür. Ne var ki bu nakil, bazen zayıf olur da az bir etkiyle kul, tabii haline döner, bazen de kuvvetli olur, tabii haline dönmez, ancak etki çok kuvvetli olduğu takdirde döner. Bu nakil, bazen o kadar sağlam olur ki, kul için ikinci bir tabiat olur da nerdeyse eski tabiatına dönemez.
"lstıbar" kelimesi, "tesabbur" kelimesinden daha mübalağalıdır.
"Tesabbur", "ıstıbarın" başlangıcıdır. (Tekessübün, iktisabın başlangıcı olduğu gibi.)
"Tesabbur", sabretmeye başlayıp, devam etmektir.
"Istıbar" ise, sabrın huy haline gelmesidir.
"Musabere" kelimesi, "Müfaale" babındandır. Bu babdan gelen fiiller, ekseri iki kişi arasında cereyan eder. (Müşateme: sövüşme, mudarebe: dövüşme gibi.)
Nitekim Allah Teala:
"Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, (sınırlarda) nöbet bekleşin, (Bu sayede) felah bulmayı umabilirsiniz." (Al-i İmran/200) buyurmuştur.
Allah Teala, kullarına önce "sabrı" emretmiştir. Çünkü bu sabır, kulların kendi nefislerine karşı olan sabırdır. Sonra "musabere" yi emretmiştir.
"Musabere" ise, düşmanlara karşı olan sabırdır.
"Mürabata" "Sabır" ve "musaberede" sebat etmek, devam etmek ve bunlardan hiçbir zaman ayrılmamaktır.
- Kul bazan kendi nefsine karşı sabreder, fakat düşmana karşı sabredemez.
- Bazen düşmana karşı da sabreder, fakat bu sabrı devam ettiremez,
- Bazen de bu sabrı düşmana karşı devam da ettirir, fakat takva sahibi olamaz.
Halbuki Allah Teala, bunların hepsine takvalı oluşa malik ve sahip olduğunu, kurtuluşun da takvaya bağlı bulunduğunu haber vererek:
"Allah'dan korkun ki, kurtuluşu umabilesiniz" buyurmuştur.
"Mürabata"; Vatan sınırlarını görünen düşmanların hücumlarından devamlı korumaktır. Kalbin sınırını da görünmeyen hevanın ve şeytanın girmesinden devamlı korumaktır, aksi takdirde şeytan sınırdan girip kalbi memleketinden çıkartır.
Sabretmek - Sabrettirmek, Sabrı Kazanmak ve Karşılıklı Sabrı Tavsiye Etmek
Sabrın, bu isimlerinin arasındaki fark, kulun kendi haline ve başkasıyla olan haline göredir.
Bir kimse kendini ve nefsini iyi ve hoş olmayanlardan kolaylıkla menederse buna "sabır" denir.
Şayet kendini güçlükle ve acıları yudumlayarak menederse buna "tasabbur: zoraki sabır" denir. Zira bu babın binası "tekellüf" (bir şeyi güçlükle elde etmek) içindir.
("Tahallüm: zoraki yumuşama",
"teşeccu': zoraki kahraman",
"tekerrüm: zoraki cömert olma",
"tahammül: zoraki yüklenme" gibi.)
Bir kul, sabretmeye kendini zorlar ve onun üzerinde ısrarla durursa, sabır onun için bir tabiat olur. Nitekim Resul-i Ekrem (sallallahu aleyhi ve sellem) bir hadis-i şeriflerinde:
"Her kim sabretmek isterse, Cenab-ı Hak ona sabır ihsan eder" buyurmuşlardır. Bir kul iffetli olmaya çalışırsa, iffet onun için bir tabiat olur. Diğer ahlaklar da böyledir.
Ahlâk, çalışmakla mı kazanılır yoksa çalışmaya gerek duymaz mı?
Bu konuda alimler ihtilaf etmişlerdir:
Bazıları dediler ki; asla ahlak çalışmakla kazanılmaz. Nitekim bir şair:
"Kalbden, sizi unutması istenmişti fakat, kalbler değişimi kabul etmez" dedi.
Diğer bir şair de:
"Ey kendi tabiatından olmayan şeyle süslenmek isteyen kimse, kazanılması istenilen ahlakın önüne yaradılıştaki ahlak çıkar" demiştir.
Yani sonradan ahlak kazanılmaz. Çünkü Allah Teala mahlûkatı, ahlakı, rızkı ve eceli ezelde takdir etmiştir.
Bazıları da dediler ki;
Aklın, yumuşaklığın, cömertliğin, sahavetin ve kahramanlığın kazanıldığı gibi ahlakın kazanılması da mümkündür. Nitekim bunlar fiiliyatta görülmektedir.
Dediler ki:
"Çalışma ve uğraşma, melekeler (yetenekler) kazandırır".
Bunun manası, bir kimse bir şeyle uğraşır, o iş üzerinde devam ederek adet haline getirirse, o şey onun için meleke, huy ve tabiat olur. Kul, önceleri güçlükle sabretmeye çalışır ama sonunda sabır onun için bir huy olur.
Nitekim bir kimse, hilim, vakar, sükûnet ve sebat sahibi olmak için cehd-ü gayret ederse, nihayetinde bunlar onun için yaradılışındaki tabiî ahlakları gibi olurlar.
Dediler ki :
Allah Teala, insanda, kabul etme ve öğrenme kuvveti ve istidadı yaratmıştır. O halde tabiatları, muktazasından alıp nakletmek mümkündür. Ne var ki bu nakil, bazen zayıf olur da az bir etkiyle kul, tabii haline döner, bazen de kuvvetli olur, tabii haline dönmez, ancak etki çok kuvvetli olduğu takdirde döner. Bu nakil, bazen o kadar sağlam olur ki, kul için ikinci bir tabiat olur da nerdeyse eski tabiatına dönemez.
"lstıbar" kelimesi, "tesabbur" kelimesinden daha mübalağalıdır.
"Tesabbur", "ıstıbarın" başlangıcıdır. (Tekessübün, iktisabın başlangıcı olduğu gibi.)
"Tesabbur", sabretmeye başlayıp, devam etmektir.
"Istıbar" ise, sabrın huy haline gelmesidir.
"Musabere" kelimesi, "Müfaale" babındandır. Bu babdan gelen fiiller, ekseri iki kişi arasında cereyan eder. (Müşateme: sövüşme, mudarebe: dövüşme gibi.)
Nitekim Allah Teala:
"Ey iman edenler! Sabredin ve sabır yarışında düşmanlarınızı geçin, (sınırlarda) nöbet bekleşin, (Bu sayede) felah bulmayı umabilirsiniz." (Al-i İmran/200) buyurmuştur.
Allah Teala, kullarına önce "sabrı" emretmiştir. Çünkü bu sabır, kulların kendi nefislerine karşı olan sabırdır. Sonra "musabere" yi emretmiştir.
"Musabere" ise, düşmanlara karşı olan sabırdır.
"Mürabata" "Sabır" ve "musaberede" sebat etmek, devam etmek ve bunlardan hiçbir zaman ayrılmamaktır.
- Kul bazan kendi nefsine karşı sabreder, fakat düşmana karşı sabredemez.
- Bazen düşmana karşı da sabreder, fakat bu sabrı devam ettiremez,
- Bazen de bu sabrı düşmana karşı devam da ettirir, fakat takva sahibi olamaz.
Halbuki Allah Teala, bunların hepsine takvalı oluşa malik ve sahip olduğunu, kurtuluşun da takvaya bağlı bulunduğunu haber vererek:
"Allah'dan korkun ki, kurtuluşu umabilesiniz" buyurmuştur.
"Mürabata"; Vatan sınırlarını görünen düşmanların hücumlarından devamlı korumaktır. Kalbin sınırını da görünmeyen hevanın ve şeytanın girmesinden devamlı korumaktır, aksi takdirde şeytan sınırdan girip kalbi memleketinden çıkartır.