meryem
Tue 8 February 2011, 07:53 pm GMT +0200
Sabâh
Dilciler tarafından fecrin eş anlamlısı olarak, gündüzün başlangıcı, akşamın zıttı diye açıklanmıştır. Gadâtun veya ğadvetun/ kelimeleri de sabah anlamında kullanılmıştır [575]. Ancak bu kelimenin kapsadığı süre, sabah namazıyla güneş doğuncaya kadar olan sınırlar içinde yorumlanmıştır. Buna göre bukratun/ de aynı zamanı kapsar [576]. kelimesi Kur'an'da on altı yerde geçmektedir. Bunların bir kısmı fiil olarak, (Al-i 'İmrân, 121; Kalem,22, 25), diğerleri ise ğuduvvu/ el-ğedatu/ ğedâu/ (En'âm, 52; Sebe’ 12; Mü'min, 46) şeklinde isim-mastar olarak kullanılmıştır. "yarın" (Yûsuf, 12; Kehf, 23; Haşr, 18; Kamer, 26) anlamında kullanılmıştır [577]. Bukratun/ kelimesi ise, Kur'an'da on bir yerde "sabah" anlamında kullanılmaktadır.
A'râf sûresi 98; Tâ-Hâ sûresi 59; Nâzi'ât sûresi 29, 46; Şems sûresi 1; Duhâ sûresi 1. ayetlerde isim olarak kullanılan "dûhâ" kelimesi ise, belli bir günün başlangıcı şeklinde açıklanmıştır [578]. Tâ-Hâ sûresinin 119. ayetinde sıcaklık anlamında fiil olarak kullanılan "tedhâ" kelimesi de, müradifleri ile aynı vakti anlatmaktadır. Vakıa sûresinin 36. ayetindeki ebkâr/ kelimesi, fecr değil de fecirden biraz sonra başlayan vakittir. Nitekim, Bakara sûresinin 68. ayetindeki "körpe" kelimesi, bunu teyîd eden biyolojik zaman ölçeğidir [579]. kelimesi, gündüzün evveli manasını ifade ermekle birlikte, bazı dilciler, onu asr manasında anlamıştır. 'Asr kelimesi için verilen "sıkmak [580]manası dikkati çekmektedir.
Es-subhatu, es-sebhatu "sabah uykusu'" [581] demektir. Bu vakitteki uyku sebebiyle Araplar, söz konusu vakit için yevmu's-sabâh/ yevmu'l-ğârati, akın anı, akına teşvik için yâ sabâhâh/ ifadesini kullanmaktadırlar. Rivayete göre, Hz. Peygamber "yakın akrabanı ziyaret et" (Şuarâ, 214) ayeti nazil olduğu zaman, Safa tepesine çıkarak böyle seslenmiştir [582]. Ayrıca kırmızılığa varan siyahlık, bozluk, kırlık yakın kırmızı ve beyaza çalan renk, saçının siyahlığı kırmızı olan, kandilin alevi, lamba, sabah vaktinde yapılan işler, yeme içme de sabah kelimesinin türevleriyle ifade edilmiştir. Yine bu bağlamda esbeha/ bir halden bir hale geçişi bildirirken, esbih/ şeklindeki emri, "uyan" manasında, 'kalk ve rüştünü gör" demektir. Sabah kelimesi zaman zarfı olarak her şeyi kapsar [583]. Kur'an'da sabah kelimesi ve iştikakı kırk beş yerde geçmektedir. Bunlardan yirmi dokuzu fiil olarak; yedi yerde isim-mastar olarak, şekillerinde; beş yerde, ism-i fuil olarak şeklinde; beş yerde de ismi alet olarak şeklinde geçmektedir. Fiil olarak kullanılanlardan (Mâide, 30, 31, 53, 102; Âl-i 'İmrân, 103; A'râf, 78, 91; Kalem, 20) hal değiştirmek manasına kullanılanlar olduğu gibi, sabahlamak (Rûm, 17; Kamer, 38) manasına kullanılanlar da vardır. İsim-mastar olarak kullanılanlar zaman zarfı olarak sabah vaktini bildirmektedir (En'âm, 96; Hûd, 81; Saffât, 177; Müddessir, 34; Tekvîr, 18; 'Âdiyât, 3). İsm-i fail olarak kullanılanlar (Hicr, 66, 83; Saffât, 137; Kalem, 17, 21) sabah vaktine girişin mahiyetini belirtir. İsmi alet olarak geçenler de lamba, kandil, ışık manalarında (Nur, 35; Fussilet, 12; Mülk, 5) kullanılmıştır.
Kur'ân'da sabah anlamında kullanılan bir başka kelime de) felak/ (En'âm, 95, 96; Şuarâ, 63; Felak, 1) lafzıdır. Fecr kelimesi ile karşılık bulan bu kelime yarmak, İfrat derecesindeki şiddet, sürat, örfte sabah, amûdî olan ve yeni ağarıp açılmaktan ibaret olan fecir, varlık nuruyla yarı aydınlanan yokluk, kabirden ve evden çıkış, sürür ve hüzün, çatlaktan yarılıp çıkan sonucun vasfı, [584] mahlukatın tamamı şeklinde anlaşılmıştır. Nitekim Kur'ân, bu kelimeye En'âm sûresinin 95. ayetinde fâlik/ şeklinde süreklilik ifade eden ism-i fail sîgasıyla işaret etmektedir. Allah'ın, Hz. Musa'ya denizi yarması, “felak” kelimesinin ortaya koyduğu nitelikte bir olay olarak değerlendirilmiştir [585]. Sabah kelimesinin ifade ettiği vaktin, sabah namazının vakti olduğu, felak kelimesinin bildirdiği vaktin ise, kıyametin vakti ile bir benzerlik arz ettiği şeklinde açıklamalar yapılmıştır [586]. Hûd sûresinin 114. ayetinde geçen "taraf" kelimesi de sabah namazı vakti manasını ifade etmektedir. İmam-ı A'zam bu kelime ile sabahın aydınlığa yakın bir vakti anladığı, dolayısıyla sabah namazının da o vakitte kılınacağı kanaatini izhar etmiştir [587]. Kur'ân'da sabah, yahut sabah namazı vakti Kaf sûresinin 39. ayetinde, Bakara sûresinin 238. ayetinde Âl-i İmrân sûresinin 72. ayetinde gibi terkiplerle de ifade edilmiştir. Sabah vaktini bildiren bütün müfred kelimeler ve miştir. Sabah vaktini bildiren bütün müfred kelimeler ve terkipler kozmolojik değişimi anlatmaktadır. Odak kelime olan "sabah" kelimesi etrafında toplanan anahtar kelimelerin, sabahı ifade etmeleri sabah vaktini tefsir amacına yönelik düşünülebilir. Anahtar kelime olan kelimeleri, fecr kelimesiyle değil de sabah kelimesiyle açıklanmıştır. Çünkü gerek bu kelimeler, gerekse ilgili ayetlerde geçen terkipler, sabah vaktini açıklarken, güneş doğmadan öncesine işaret etmektedirler. Halbuki sabah, bir taraftan söz konusu kelime ve terkiplerin ifade ettiği zamanı, diğer taraftan da fecr kelimesinin beraberinde getirdiği değişimi ve zamanı içermektedir. Aslî manada fecr ile ilişkilendirilirken, girerken fecirden sonra güneşin doğma vaktine kadar olan süre için ondan ayrılır, özel manada ilişki içinde bulunduğu kelime ve terkiplerle ilişkiye girer ve onlarla aynı değişimi ve aynı zamanı paylaşır.
Ayrıca fecr kelimesinin ifade ettiği zaman karanlıktan kurtuluş mücadelesidir. Nitekim fecr-i kâzipte, bu mücadele görülmektedir. Halbuki sabahın ifade ettiği manada böyle bir mücadele yoktur. Sabah kelimesinin iştikakında, sâra/ manasında nakıs fiil olarak değişim ifade edenler olduğu gibi, tam fiil olarak kullanılıp sabah vaktini belirleyenler de vardır. Binaenaleyh her sabah bir değişimdir, fakat her değişim bir sabah değildir. Bu perspektiften bütün mahlukatı ifade eden kelimesi, tümelden tikele doğru kayışı ifade eder. Felak, fecr ve sabahın ortak yönü, hepsinin bir akın anını, ölümden hayata, yokluktan varlığa çıkışı ifade etmeleridir. Görünen o ki sabahı ifade eden kelimelerin her biri, kozmoloji içerisinde mekâna uygun olarak rölatif bir yapı ortaya koymakta, pratik hayat da zaman kavramı içerisinde ayrı bir özel mana yüklenmektedir. Bu nedenle rölativite felak kelimesi ile varlığın yaratılışını da kapsamaktadır.
Sabah kelimesi odak kelime olarak alınırsa felak, fecr, bukra, taraf, vechu'n-nehâr, kable tulûiş-şems, ğadât gibi kelimeler, anlamdaşlık, duhâ, zuhr, asr, mesâ, 'ışâ, anâe'1-leyl gibileri de karşıt anlam ilişkisi içindedir. Bu şekildeki tahlil ile zaman kavramının manevî cephesi bertaraf edilmemekte, aksine her fiziki işleyişin arka planında bir manevi plan ve manevi gücün var olduğunun zihnen jimnastiği yapılmaktadır. [588]
[575] el-Cevherî, I. 380, 381; er-Râgıb el-Isfahânî, s. 273; er-Râzî, Tefsir, XII, 194-195; ez-Zâvî, II, 792; İbn Manzûr, II, 502-507.
[576] er-Râzî, Tefsir, XXIV, 5; XXX, 229; İbn 'Âsim, s. 66.
[577] el-Beydâvî, II, 20, 480.
[578] el-Beydâvî, II, 481.
[579] ez-Zeccâc, I, 150; er-Râzî. Tefsir, XXIV, 5.
[580] el-Cevherî, II, 749; ez-Zebîdî, III, 403-405.
[581] er-Râgib el-Isfahânî, s. 273; İbn Manzûr, II, 502-507; ez-Zâvî, II, 792.
[582] İbn Kesîr, III, 349; İbn Manzûr, II, 502-507.
[583] el-Cevherî, I, 380-381; er-Râgıb el-Isfahânî, s. 273; İbn Manzûr, II, 502-507; ez-Zâvî, II, 792.
[584] Yazır, IX, 6367-6372.
[585] er-Râgıb el-Isfahânî, s. 385; İbn Manzûr, X, 310-311; ez-Zâvî, II, 52.
[586] er-Râzî, Tefsir, XXXII, 176.
[587] er-Râzî, a.g.e., XVIII, 58-59.
[588] Dr. Faiz Kalın, Kur’an’da Zaman Kavramı, Rağbet Yayınları: 146-150.