- Rüya

Adsense kodları


Rüya

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Sun 16 October 2011, 02:02 pm GMT +0200
e. Rüya


İslâm âlimleri rüyayı; "Allah tarafından doğrudan doğruya veya bir me­lek aracılığıyla meydana gelen ilahi bir telkin" olarak tarif etmişlerdir. [807] Şu halde İlahi bir telkinden ibaret olan rüyanın, bilgi ve aynı zamanda hissî bir değerinin olduğu anlaşılmaktadır. Hz. Peygamber'in hadislerinde rüyaların hem bilgi değeri, hem de duygusal Önemi üzerinde durulmuş, bunlara ayrı ayrı İşaret Duyurulmuştur. "Rüya peygamberliğin kırkaltı cüzünden bir cüz­dür [808] hadisi rüyanın ilmî değerine, "Peygamberlik kesildi, mübeşşirat kal­dı [809] hadisi de işin hissî yönüne temas etmektedir. Gazâlî fö.505/1111), sa­dık rüyayı ancak kalpten perdeyi kaldıran salih ve sadık kimselerin görebildi­ğini, bunun ise bir keşiften ibaret olduğunu, bu durumda rüyay-ı sadıkanın keşifle aynı mânaya geldiğini söylemektedir. [810] Kuşeyrî (0.465/ 1073) de doğru rüyaları kerametin çeşitleri arasında saymaktadır. Onun bu beyânı bir bakıma Gazâlî'nin ifadelerini teyit etmektedir. [811]

Asr-i saadette Hz. Peygamber'in gördüğü rüyaların vahyin bir bölümü­nü oluşturduğu bilinen bir husustur. Sahabe döneminde ise rüyalarla amel edildiğine dair şöyle bir olayla karşılaşmaktayız:

Ashâb-ı kiramdan Sabit b. Kays, [812] Yemâme savaşında şehit düşer ve üzerindeki zırhı bir başkası tarafından çalınır. Sabit (r.a.) tanıdıklarından birisine rüyasında çalınan zırhının yerini söyler, zırhın satılarak bedelinin nerele­re harcanması gerektiği hususunda bir takım vasiyetlerde bulunur ve adama:

Sakın bunun rüya olduğunu kimseye söyleme, Hz. Ebû Bekir'e de benden falan kimsenin şu kadar alacağının olduğunu bildir. Kölelerimden falan falan hürdür", der. Hz. Ebû Bekir de Sâbit'in bu vasiyetini yerine geti­rir. Tabakât kitaplarında öldükten sonra vasiyeti yerine getirilen Sâbit'ten başka kimsenin bilinmediği belirtilmektedir ki, bu da hadisenin istisnaî bir durumdan ibaret olduğunu göstermektedir. [813] Buna rağmen Hz. Peygamber (s.a.)'in gördüğü rüyaların dışında başkaları tarafından görülen rüyaİarm şer'î bir değerinin olup olmadığı meselesi tartışılmış, konu İlgili değişik görüşler ileri sürülmüştür.

Sûfiler, peygamberlik kapısının kapandığı ama sadık rüya kapısının da­ima açık olduğu şeklindeki hadisleri,[814] rüyanın bir bilgi edinme yolu olabile­ceğine delil saymışlardır. Kuşeyrî (ö.465/1073)'nin Risâle'sinde, Gazâlî (ö.505/llll)'nİn İhyâ'sında rüya için özel bölümler ayırmış olmaları, rüyayı kerametin içinde keşifle birlikte değerlendirmeleri bunu göstermektedir. [815]

Sûfiler, rüyayı özellikle seyru sülük esnasında bilgi yollarından biri ola­rak görmüşler ve görülen rüyalardan manevi terakkiye işaret ve deliller çı­karmışlardır. [816] Nitekim "Onlar için dünya hayatında müjde uardir [817] âyeti­nin tefsirinde Bursevî, bu müjdenin ancak veli kullar için geçerli olduğunu, zira onların kalplerinin zikrullah ve marifetullaha garkolduğunu, uykularının yakaza gibi ancak hak ve yakîn İfade ettiğini belirtmektedir.[818] Buna göre velilerin rüyaları, rüyay-ı sâdıka kabilindendir ve tasavvuf erbabı için bir değer taşımaktadır. [819]

Bizim burada esas üzerinde durmak İstediğimiz nokta, rüyada Hz. Pey­gamber'in görülmesi ve ondan ilim alınması meselesidir. "Beni rüyada gören gerçekten görmüş sayılır [820] hadîsini delil olarak alan başta İbn Arabî gibi sûfiler, hadislerin rüya yoluyla Hz. Peygamber'den doğrudan doğruya alına­bileceğine kail olmuşlardır.

Ruhî yaratılışı bakımından nev'i şahsına münhasır özellikleriyle İbn A-rabî, rüyaları bilgi kaynağı olarak gören sûfilerin başında gelir. Onun rüya yoluyla gayba ait bir takım bilgiler öğrendiği, peygamberlerden seçkin bazı ruhlardan talimatlar aldığı, Resûlullah (s.a.)'i rüyalarında görerek bir çok müşkilini ondan sorduğu, onunla devamlı şekilde manevi bağlantılar kurduğu belirtilmektedir.[821] Nitekim onun başından geçen hâdiselerden biri şöyledir:

İbn Arabî, bir gün Mekke'de Resûlullah (s.a.)'i rüyasında görür. Resûl-i Ekrem Kabe'ye işaret ederek;

Ey bu evin sakinleri! Burada hangi vakitte olursa olsun namaz kılmayı, bu evi tavaf etmeyi, ister gece ister gündüz, hangi vakitte olursa olsun hiç kimseye yasak etmeyin" buyurur.

İbn Arabî, bu haberi Nesaî (ö.303/915)'nin Sünen'inde rivayet olunan;

Ey Abd-i Menaf Oğullan! Bu evi tavaf etmeyi, orada gece veya gündüz hangi vakitte isterlerse namaz kılmayı kimseye yasaklamayın [822] hadisinin doğruladığını söyler. [823]

İbn Arabî'nin gördüğü rüyalardan bir diğeri de şudur:

İbn Arabî, Kurtuba şehrinde bulunduğu bir sırada rüyasında Adem (a.s.)'dan itibaren Peygamberimiz Hz. Muhammed'e kadar gelen bütün pey­gamberleri görür. Peygamberler arasından Hud (a.s.), İbn Arabi'ye seslene­rek ona niçin biraraya geldiklerinin sebebini anlatır. Hallâc-ı Mansur (ö.309/921)'a [824] Peygamberimiz nezdinde şefaatçi olmak için toplandıklannı söyler. Zira Hallâc-ı Mansur, bir su-i edepte bulunarak hayatta iken, "İnne Resûlallah (s.a.) himmetehu düne mansibih: Resûl-i Ekrem'in bütün himmet ve arzusu makamı uğrundaydı." demiştir. Kendisine bunun nasıl olduğu sorulduğunda şöyle cevap vermiştir: "Allah Teâlâ 'Rabbin sana vere­cek, sen de hoşnut olacaksın [825] buyurduğunda Resûl-i Ekrem'in, her kafir ve mümin hakkında şefaati kabul edilinceye kadar razı olmaması gerekirdi. Halbuki Resûl-i Ekrem, 'Benim şefaatim ümmetimden büyük günah işleyenler içindir [826] buyurmakla yetindi" demiştir, saha Hallâc, bu sözlerini söyledikten sonra Resûlullah (s.a.) teşrif etmiş ve Hallâc'a; 'Ey Mansur! Şefaat konusunda beni mi kınıyorsun?' diyerek ona yönelmiş, Hallâc da, Resûl-i Ekrem'e karşı aynı düşüncede olduğunu tekrar etmiştir. Bunun üzerine Allah Resulü; 'Hallâc! Benim, Rabbim azze ve celleden haber verdiğim 'Ben bir kulu sevdiğim zaman onun kulağı, gözü, dili ve eli olurum [827] kudsî hadisini duymadın mı? deyince Hallâc (0.309/ 921), 'Evet ya Resûlallah' diyerek tasdik etmiş, 'O halde bilmiyor musun? Ben Habibullah'ım, ben Allah'ın sevgilisi olduğuma göre, benim dilimden konuşan Allah'tır. Şefaat eden kendisine şefaat edilen O'dur. Ben hakikatte yok hükmündeyim. Şimdi sen, hangi sebeple beni kınıyorsun?' sözlerine kar­şılık Hallâc, derhal bu sözünden tevbe ettiğini söyleyerek, günahının keffa-retinin ne olduğunu sormuş, Resûl-i Ekrem de kendisine;

"Karrib nefseke lillahi kurbânen faktul nefseke biseyfi şeriatı Canını Allah İçin kurban et, nefsini de şeriatımın kılıcıyla katlet!" İhtarında bulunmuş, neticede bilindiği gibi Hallâc ölümle cezalandırılmıştır.

Rüya sahibi İbn Arabî, Hud (a.s.)'ın kendisine, Hallâc'ın o zamandan bu toplantı zamanına kadar Resûlullah (s.a.)'den mahcûb, yani ondan uzak olup görüşemediğini, kendisinin ve diğer peygamberlerin Hallâc'ı bağışlaması hususunda Resûl-i Ekrem'e ricada bulunmak maksadıyla, aracı sıfatıyla biraraya geldiklerini söylemiştir. [828] İbn Arabî'nin gördüğü bu rüyayı Rûhu'l-beyân tefsirine alarak bize aktaran Bursevî, bu rüyadan hareketle şöyle demektedir:

"Kadir olan Allah affetsin bu fakir der ki; Bu kıssada iki husus vardır. Bunlardan biri, Hallâc'a şefaatçi olmak için gelenlerin büyüklüğüne bakarak Hallâc (k.s.)'un büyük bir şahsiyet olmasıdır.

Bir diğeri ise, Hallâc 309/921 senesinin sonlarına doğru Bağdat'ta kat­ledilmiştir. Hz. Şeyh-i Ekber ise, Şam'da 638/1240 yılında ölmüştür. Hallâc'ın katliyle Şeyh-i Ekber'in ölümü arasında üçyüz yirmidokuz sene vardır. Bundan zahir olduğuna göre, Hallâc'ın ruhu takriben üçyüz sene Re­sûl-i Ekrem'le müşerref olamamış demektir. Bunun sebebi ise, Hallâc'ın ağ­zından edebe muhalif olarak çıkan bir cümledir. Zira, kurb ve huzur makammda bulunanların her konuda edebe riâyet etmesi gerekir. Ne zannediyor­sun şeriatın sınırını aşan, Kur'an'ın benzerinin yapılmasını tecviz eden [829] ha­yal ve evhamla amel edilmesini kabullenen kişiler birer en'am (mahluk) gibi­dirler. Allah'tan af ve afiyet isteriz. [830]

Görüldüğü gibi Bursevî, büyük değer verdiği manevi şeyhi İbn Arabi'nin rüyada gördüğünü söylediği bir olayı eserine alarak nakletmekte ve rüya yoluyla nakledilen bu hadiseden değişik hükümler çıkarmak suretiyle bir neticeye gidebilmektedir.

Buna göre Hallâc, bir mâna eridir ve geçmişte sarfettiği bazı sözlerden dolayı uzun süre mâna alemindeki sohbetlerden uzak kalmıştır. Özellikle İbn Arabi'nin verdiği bilgiler, Bursevî'yİ yönlendirmede etkin rol oynamakta, asırlar öncesi ve sonrası İçin yeni fikirler üeri sürme, bu fikirleri savunma im­kanı ve ortamı için zemin hazırlamaktadır. Şimdi İbn Arabî'nin rüyada Hz. Peygamber (s.a.)'den İşittiğini söylediği bu çeşit sözlere hadis denilir mi, denilmez mi? sorusu akla gelmektedir. [831]

Hintli çağdaş âlim ve mutasavvıflardan Eşref Ali Tanevî (0.1363/ 1943), [832] "Kim beni rüyada görürse gerçekten beni görmüştür [833] ha­disine dayanarak sûfilerin keşif ve rüya yoluyla rivayet ettikleri hadislere hadis denilebileceğini, tahkik ehli âlimlerin sözlerinde bu tür hadislerin bu­lunduğunu, bunların itimada şayan sahih rivayetler olduğunu belirtmiş, biz­zat muhaddislerden Sağânî (ö.650/1252)'nin Mesârıku'Uenvâr'da; "Yeme/c hazır olur ve namaz için de ikamet getirilirse önce yemeğe haşlayin [834] şeklindeki hadisi rüya yoluyla naklettiğini ve rüyadaki bu hadis için hadis tabirini kullandığını söylemiştir. Tanevî'nin işaret ettiği bu rivayetin asli Şöyledir:

Sağânî'nin en büyük arzularından biri, yukarıda zikredilen hadisi bizzat Resûlullah (s.a.)'in kendisine sormaktı. Sağânî, bu olayı şöyle anlatmaktadır:

"Uzun zamandan beri Resûl-i Ekrem'i rüyada görmeyi ve bu hadisin sahih olup olmadığını kendisine sormayı istiyordum. Böylece âlî isnadla bu hadisi rivayet etmiş olayım. Derken aradan seneler geçti. Nihayet 611/1215 yılı 18 zilkade cumartesi gecesi seher vaktinde kendimi bir dam üstünde ak­şam namazı kılarken gördüm. Resûlullah (s.a.) de yanında bir kaç kişi olduğu halde oturuyor, yemek yiyordu. Beni yemeğe çağırdı. Fakat ben namazı kılıp sonra icabet edeyim dedim. Birden Resût-i Ekrem'in Ebû Said b. Muallâ'ya namaz kılarken seslenip onun da namaz bittikten sonra cevap vermesini, bundan dolayı da Allah Teâlâ'nm "Allah ve Resulü sizi hayat verecek bir şe­ye çağırdığı zaman ona icabet edin [835]  ihtarında bulunduğu olayı ha­tırladım. Hemen gidip yanma oturdum. Allah'ın Resulüne, yâ Resûlallah "Yemek sofraya konulduğunda namaz için ikamet getirilirse önce yemekten başlayın" hadisi sahih midir? diye sordum. Bunun üzerine Allah'ın Resulü, "Evet o sahihtir" buyurdu [836]

Tânevî, pek çok zahir ehlinin sûfileri hadis uyduran kişiler olarak gör­düklerini, halbuki bunun yanlış olduğunu, zira sûfilerin hadisleri;

Ya keşif veya rüya yoluyla, (rüyada görülen bu hadisler bazan mâna ile de rivayet olunur). Ya da iyi niyetle baktıkları kitaplardaki hadisleri sahih zannederek naklettiklerini, bu durumda da onların mazur görülmesi gerekti­ğini zira onların mesleklerinin hadis âlimliği olmadığını ifade etmektedir.[837] Meselâ ona göre, sûfıyye arasında meşhur olan; "Mûtû kable en temûtû: Ölmeden önce ölünüz" ifadesi, "Kün fi'd-dünya keenneke ğarîb: Dünya­da sanki bir garip gibi o! [838] hadisinin mâna ile rivayeti olarak değerlendir­mek mümkündür. Zira tasavvuf erbanının pek çok sözü hadis ismiyle şöhret bulmuştur. [839]

Tânevî'nin sûfiler hakkındaki bu müsamahalı açıklamaları iyi niyete da­yanmakla birlikte İstismara açık olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır. Zira bu durumda, zayıf ve mevzu olan bir çok hadisin mânalarının sahih hadis-lerdeki mânalara uygun düştüğü görülebilir. Bu durum ise mânası doğru o-lan sözlerin, bazı hadislerle eş anlama gelmesi sonucunu doğurur ki, o tak­dirde hadislerin tespiti ve Peygamber (a.s.)'a olan nispeti konusunda yapılan ilmî mesaîlerin bir mânası kalmaz.

Tânevî'deki bu anlayışın aynısı ondan önce yaşamış olan Bursevî'de de görülmektedir. Bursevî, manevi büyüğü olarak kabul ettiği İbn Arabî gibi, rüyada hadis almaya taraftardır. Zira ona göre ehlullahın uykusu yakaza gibidir, yakîn yani kesin bilgi ifade eder. [840]

Gerçekten Bursevî'nin hayatında rüyaların ayrı bir yeri vardır. Daha önce hayatı anlatılırken de geçtiği üzere Bursevî 1087/1676 senesinde Üsküp'te bulunduğu günlerde evleneceği kadının kim olacağını, [841] 1085/ 1674 yılında şeyhi Osman Fazlı Efendi (ö.l 102/1691 )'den Mutavvel adlı ki­tabı okuduğu sıralarda Bursa'ya halife tayin edileceğini önceden rüyasında görmüştür.[842] Bursevî'nin rüyada hadis aldığına dair açık bir örnek olmamak­la birlikte, onun rüyasında Peygamber (a.s.)'ı gördüğü, onunla konuşup soh­bet ettiğine dair bazı bilgiler mevcuttur. Nitekim Temâmü'1-feyz adlı eserinde anlattığına göre bir gece rüyasında Resûl-i Ekrem'i görür ve:

"Ya Resûlalîah! İnsanlar sizin vücûd-i şerifinizin bir kimya olduğunu söylüyorlar. Bu sözün bir hakikati var mı?" diye sorar. Resûl-i Ekrem (s.a.):

"Evet, lakin eseri bin yılından sonra ortaya çıkar" buyurur. Da­ha sonra insanların yerin altında bir deniz, o denizde de bin tane şehir oldu­ğunu söylediklerini bu konuda ne buyurduklarını sorar. Resûl-i Ekrem, bu soruya olumlu cevap verir. Bursevî devamında, "Sonra gördüm ki, ben bu Şehirlere hilafetle yönelmişim" der.[843] Bursevî'nin hikaye ettiği bu konuşma­dan ne kastettiğini tam olarak anlayabilmiş değiliz. Bundan dolayı da üzerin­de yorum yapmayı uygun bulmamaktayız. Fakat onun rüya yoluyla hadîs almayı benimsediğini gösteren şu zamana kadar da hadis kaynaklarında gö­remediğimiz daha açık bir rivayetle karşılaşmaktayız:

Hadis metin  olarak şöyledir: er-Rûm  lâ  yedhuluhu'l-ma'sûm:

Rûm'a ma'sum girmez. [844]

Bursevî, rüyada alınan bu hadisin sebeb-İ vürûdunu şu şekilde anlatmaktadır:

Ariflerden biri rüyasında Resûlullah (s.a.)'i görmüş ve yâ Resûlalîah, ben Rûm'a yönelmek isterim demiş. Resül~i Ekrem de 'Rum'a ma'surn girmez' buyurmuştur. Bu hadisten dolayı arifin gönlüne bir şüphe düşmüştür. Oysa ona göre Rum içinde sayılamayacak kadar veliler âlimler ve sahhler vardır. Sonra bu meseleyi araştırmış, burada ma'sumdan kastedilenlerin peygamberler olduğunu öğrenmiştir. Zira velilere mahfuz denilir, ma'sum denilmez.[845]

Bu olay Abdurrahman Cami (ö.892/1492)'nin Nefehâtü'1-üns kitabında biraz daha tafsilatlı olarak anlatılmaktadır. Şöyle ki:

Şeyh Ebû Said Mecdüddîn (ö.607/1210} adındaki salih bir zat, bir gece rüyasında Resûlullah (s.a.)'i görür ve ona bir takım sorular sorar. İslâm âlim­lerinden bazıları hakkında bilgi ister. Kendisi Bağdat'tan Şam'a gitmiş, ora­dan da Rum diyarına geçmek istemektedir. Bu rüyayı Şam'da görür. Resûl-İ Ekrem, sohbet esnasında ona nereye gitmekte olduğunu sorar. O da Rum'a gideceğini söyler. Bunun üzerine Resûl-i Ekrem:

"er-Rûm mâ dehalehu'I-ma'sûm: Rum'a ma'sum girmemiştir" bu­yurur. Şeyh Mecdüddin uykudan uyanır. Daha sonra orada Muvaffakuddîn Gevaşî adındaki bir velinin ziyaretine gider. [846] O da ona nereden gelip nere­ye gittiğini sorar. Ona da aynı cevabı verir. Bu defa Şeyh Muvaffakuddîn, "Rum'a masum girmemiştir" hadisini okur. Şeyh Mecdüddîn, hayretler için­de şaşırarak adamın eteğinden yapışır, durumu öğrenmek İster. Meğer, Ön­ceki gece o da Resûlullah (s.a.)'in meclisinde bulunuyormuş, orada işitmiş. Artık bundan sonra Şeyh Mecdüddîn Rum'a gitmekten vazgeçerek Şam'dan Bağdat'a döner.

Nefehât mütercimi Lâmiî Çelebi (Ö.933/1532), müellif Abdurrahman Câmi'nin bu hadisle ilgili olumlu veya olumsuz hiç bir değerlendirmede bu­lunmadığını belirtmektedir. Cami, bu hadisin mânasının kendisine bir hayli müşkil geldiğini, zira Rum'a sayılmayacak derecede meşayıh ve evliyanın hatta ashâb-ı kiramın ayak bastığını düşünürken, nihayet aziz dediği birinden bunun mânasını öğrenir. Burada ma'sumdan murad, enbiyadır. Evliya ise mahfuzdur. Eğer Rum'a din gayesi ile gidiliyorsa enbiyanın ayak bastığı Bağdat, Şam gibi bir yeri bırakarak onların ayak basmadığı Rum gibi bir yere gitmek münasip değildir. [847]

Hadiste zikredilen Rum'dan neyin kastedildiğini ise Bursevî şöyle açık­lamaktadır:

"Rumdan murad diyar-ı Kayserdir ki Şam etrafında arz-ı Arab'dan ayrı olur. Evet, arz-ı Arabdan arz-ı Ruma bir peygamberin ayak basmaması tazım gelir. Fakat zahir olan budur ki, bu kelam Adem (a.s.)'dan başkasına nispet­ledir. Zira Adem (a.s.) zamanında Arab, Acem, Rum memleketi diye bir şey yok idi. Sonra kaleler ue büyük şehirler bina olununca evliya Rum'a ayak bastı. Enbiya basmayıp, Arab diyarında sakin oldular. Bunun sırrı budur ki, arz-ı Arab zat mertebesine İşarettir. Peygamberler, önce zâtı gözetip şanlarına münasip olan terakki ile daima terakki ettiler. [848]

Bursevî'nİn bir rüya hadisesine dayanarak yaptığı bu izahlardan Rum diyarına, yani Anadolu'ya Adem (a.s.)'dan başka hiç bir peygamberin ayak basmadığı, buralara peygamber gelmediği, peygamberlerin Arab diyarında vazifelerini icra ettikleri, Rum'a İse mahfuz olan velilerin gönderildiği anlaşıl­maktadır.

Tarihin meçhul sayfaları arasında tam bir netlik kazanmayan bu gibi ri­vayetler karşısında kesin bir yargıya varmak söz konusu değildir. Herhangi bir nassm bulunmadığı bu meselede bir rüya ile kesin bir sonuca varmak yerine, ihtimal üzerinde durmak daha doğru olsa gerektir. Fakat burada A-dem (a.s.)'ın her bölgeye gitmemesinden, peygamberlerin davetlerinin Rum diyarına ulaşmadığı sonucu çıkarılmamalıdır. Zira peygamberlerin risâlet görevleri, âlİmîer, veliler, mürşidler ve dervişler aracılığıyla diğer bölgelere ulaş­tırılmıştır.

Bursevî'nİn kaydettiği bu rüya olayına benzer daha başka rivayetler de vardır. Hz. Peygamber'İ rüyada görmek mazhariyeti hemen hemen bîr çok sûfide görülmekle bMikte, ondan hadis almak daha nadir rastlanan bir husu­siyettir. Burada rüyada Peygamber (a.s.)'ı görerek ondan hadis dinlediği id­dia edilen bazı kişilerden Örnekler vermek istiyoruz.

1. Ebû Bekir Muhammed b. Ali el-Kettânî (ö.322/934)'ye rüyasında Peygamber (a.s.) şöyle buyurmuştur: [849]

"Men tezeyyene Hn-nâsi bİşey'İn ya'lemullahu minhü hifâfehu Şânehullah: Kim Allah'ın kendisinde olmadığını bildiği bir şeyle süslenmeye kalkışırsa Allah onu ayıplar.[850]

Bu hadisin kaynaklarda bir aslı vardır. Deylemî,(558/1163) aynı hadisi Ebû Musa'dan tahriç etmiştir ki metni şöyledir: "Men tezeyyene lî'nnâsi bimâ ya'lemullahu minhü gayra zâlike şânehullah. [851]

2. Yine Kettânî, Peygamber (a.s.)'dan kalbinin ölmemesi için dua iste­miş, Peygamber {a.s.) da ona her gün kırk defa "Ya hayyu yâ kayyûmu, lâ ilahe illa ente: Ey Hay ve Kayyûm olan Allah! Senden başka ilah yoktur" demesini tavsiye buyurmuştur. [852]

3. Ebû Abdillah b. Hafif (ö.391/1001)'e Resûlullah (s.a.) şöyle demiştir: [853] "Men arafe tarîkan İlallahi teâlâ selekehu sümme racea anhü

azzebehullahu teâlâ azaben lem yuazzibhü ehaden minel-âlemîn:

Kim Allah'a giden bir yol bilir, tanır da sonra o yoldan dönerse Allah ona âlemlerde hiç kimseye yapmadığı azabı yapar.[854]

4.  Abdülaziz b. Ebî Ravvâd (Ö.159/776)'a Resûl-i Ekrem şu tavsiyede bulunmuştur: [855]

M en iste vâ yevmâhu fehüve mağbûn ve men kâne yevmühü şerran min emsihi fehüve mel'ûn: Kim, iki günü eşit olursa aldanmıştır. Kimin de bugünü dünden daha kötü ise o da lanetlenmiştir. [856]

5. Dâvûd b. Yahya adındaki bir adam rüyasında Resûlullah (s.a.)'i görmüş ve ona abdalın kimler olduğunu sormuştur. ResûM Ekrem, adamın bu sorusuna şöyle cevap vermiştir:

"Ellezîne la yadribûne bieydihim şey'en ve inne Vekİa'bne'l-Cerrâh minhüm: Elleriyle hiç bir şeye vurmayanlardır. Veki b. el-Cerrâh (Ö.197/813) da onlardandır. [857]

6. Ebu'I-Hasen eş-Şâzelî (ö.656/1258}'ye Nebiyy-i Ekrem hitap ederek; [858] "Ya Ali! Tahhir siyâbeke mine'd-denes tehuz bi-mededillah fî

külli nefes: Ey Alil Elbiseni pisliklerden temizle, her nefeste Allah'ın nimet­lerini tadasın" buyurmuştur. [859]

7. Ebû İshak İbrahim b. Şehriyar (ö.426/1035}'ın [860] tasavvuf nedir? so­rusuna Resûlullah (s.a.) şöyle cevap vermiştir:

"et-Tasavvuf terkü'd-dcâvî ve kitmamı'1-meânî: Tasavvuf davaları terkedip mânaları gizlemektir," Yine onun tevhit nedir? sorusuna Resûl-i Ek­rem; "Küllü ma hecese bibâlike ev hatara fi hayâlike fallahu sübhanehu bihılâfi zâlike: et-tevhidu en tünezzihehu aniş-şekki ve'ş-şirki ve't-ta'til: Allah gönlüne düşen, hayaline gelen her şeyin zıddıdır. Tevhid; şek, şirk ve ta'tilden Allah Teâlâ'yı tenzih etmektir" şeklinde karşılık vermiştir. [861]

8.İbn Arabî, Bağdat'ta bulunduğu sırada arkadaşlarından olan Siracü'd-dîn Ömer b. Mekkî adındaki zat, İbn Arabi'ye rüyasında Resûl-i Ekrem (s.a.)'i gördüğünü, Resûl-i Ekrem'in kendisine şöyle buyurduğunu söylemiştir: "Men erâde en yağfirallahu lehu fe'1-yed'u bihâze'd-duâ: Allahümme innî es'eluke'1-hüdâ ve't-tükâ ve'I-ıffete ve'I-ğınâ ve a-tinâ sü'Ienâ ve'rzuknâ ümniyyetenâ ev kale feâtini fi'd-dünya ve'l-ahirati haseneden birahmetîke yâ erhame'r-rahimîn: Kim Allah'ın kendisini bağışlamasını isterse, şu dua ile dua etsin. Allahım! Senden hidâyet, takva, iffet ve zenginlik isterim. İstediğimizi ver ve bizi arzularımıza ulaşmakla rızıklandır, (Bir rivayete göre de) Dünya ve ahirette bana iyilik ver. Ey mer­hametlilerin en merhametlisi, bize rahmetinle muamele et. [862]

Olayı bize anlatan İbn Arabî, rüyayı gören ravi Ömer b. Mekkî'nin ha­disin son tarafında tereddüt edip, Resûlullah (s.a.)'in ne söylediğini bilemedi­ğini, bundan dolayı da her İki rivayette varid olan duaları okumak suretiyle iki rivayetin de birleştirilmesi gerektiğini ifade etmektedir. [863]

9. Yine İbn Arabî'nin Fütûhât'ta zikrettiği bir başka rüya olayı da şöyledir:

İbn Arabî, "Mescitte Cenaze Namazı" konusunu İşlerken şöyle de­mektedir:

"Ben gerek mescidde olsun, gerekse başka yerlerde olsun cenaze na­mazının kılınabileceği görüşündeydim. Fakat bir defasında rüyamda Resûlullah (s.a.)'i gördüm. Resûl-i Ekrem cenazenin mescide girmesini, mes­cit içinde cenaze namazının kılınmasını yasaklıyordu. Bu rüya sebebiyle ön­ceki içtihadımdan vazgeçtim. Artık ondan sonra mescitte cenaze namazı kıl­madım. Zira Nebiyy-i Ekrem (s.a.), "Kim benî rüyada görürse hakkı gör­müştür. Şeytan benim suretime giremez [864] buyurmuştur.[865]

Hadisçilerin de rüyalarında Resül-i Ekrem'i görerek ona bazı şeyler sor­duklarına dair rivayetler eksik değildir. Meselâ Beyhakî (Ö.458/1066), Delâilü'n-nübüvve adlı eserinde şöyle bir olay anlatmaktadır:

Câbir b. Ebî Hakîm adındaki bir zât rüyasında Resûlullah (s.a.)'i görür. Ona "Ya Resûlallah! Ümmetinizden Süfyan es-Sevrî (ö.161/778) denilen zat "La be'se bih: sika biri midir?" diye sorar. Resûl-i Ekrem de adama: "La be'se bih: Evet sikadır" şeklinde cevap verir. [866]

Rüyada Resûlullah (s.a.)'i gören onunla sohbet edenlerden birisi de Süyûtî (ö.911/1505}'dir.[867] Süyûtî, rüyasında Resûl-i Ekrem'e bazı hadisler sormuş, sahih olanlar için Resûl-İ Ekrem'in onayını almıştır. Hadis sahasında telif ettiği Cem'u'l-cevâmi adlı eserini Peygamber (a.s.)'a arzederek, kitabın­dan bir şeyler okumak İstemiş, Resûl-i Ekrem de; "Getir bakalım şu kitabı ey Şeyhu's-sünne, Şeyhu'l-hadis!" diyerek ona iltifatta bulunmuştur. Bu manevi halden dolayı çok sevinen Süyûtî bu müjdenin kendisi İçin bütün dünya nimetlerinden daha değerli olduğunu söylemiştir. [868]

Son olarak Ebû İshak eş-Şirâzî'ye rüyasında Resûl-i Ekrem'in söylediği bir hadisi ve bunun gibi rüyada işitilen hadislerle ilgili muhaddislerin kanaa­tini belirterek konuyu bitirmek istiyoruz. Resûl-i Ekrem, Şirazî'ye "Ya Şeyh! İn eradte's-selâmetc fetlubhâ fî selâmeti ğayrike minke: Ey Şeyh! Eğer selamet istersen onu senden başka kimselerin selametinde ara!" bu­yurmuştur. [869]

Abdülfettah Ebû Gudde (Ö.1997) bu hadisi tenkit ederek böyle bir şe­yin hadis gibi rivayet edilmesinin doğru olmadığını, rüyada Resûlullah (s.a.)'in görülmesiyle şer'î bir hükmün sabit olmayacağını, Peygamber (a.s.)'a ait bir hadisin bu tür bir yolla tespit edilemeyeceğini söylemiş, âlimler arasında kabul edilen ortak görüşün bu olduğunu belirtmiştir. [870]

Dumeynî de Mekâyisu nakdi mütûni's-sünne adlı eserinde eski ve yeni ulemanın çoğunluğunun rüya yoluyla bir hadisi zayıf veya sahih kabui etme­diklerini, böyle bir yolun batıl olduğunu, dîni ifsat edip, mevcut hükümleri bozacağını, hatta Resûlullah (s.a.)'den gelen her şeyi yalanlamaya götürecegını söylemiştir.[871]

Gerçekten dini ve özellikle hadislerden ibaret olan sünneti bâtıl akım­lardan korumak için böyle bir anlayış son derece zaruridir. Dinde hüküm zahire göredir. Bâtına ait bilgiler, bütün müslümanları bağlayamaz. Bununla birlikte, rüyaların hiç bir değer taşımadığını söylemek de mümkün değildir. Rüya, rüyayı gören kimseler için bir takım bilgiler İhtiva edebilir. İşte sûfiler bu noktadan hareketle, şeriatın zahirine aykırı olmayan bu çeşit rüyalardan yararlanmışlar, fıkhî ictihadlarının yönlendirilmesinde, evrâd ve ezkârlarınm tespit ve tayininde bu yoldan istifade etmişlerdir. Bunun yanında gerek ferdî gerekse içtimaî pek çok konuda rüya yoluyla Hz. Peygamber'den feyiz ve ilim alarak dînî yaşantılarım takviyeye çalışmışlar, rüyalardan azamî derecede faydalanmaya bakmışlardır. [872]

Rüyanın yanında sûfilerin kabul ettiği bîr diğer İlim öğrenme yolu, belki de en önemlisi keşiftir.


[807] Elmalık, IV, 2865. Rüya kelimesi, Kur'an'da altı yerde geçmektedir. Yûsuf (12), 5, 43, 100; İsrâ (17), 60; Saffât (37), 105; Fetih (48), 27.

[808] Buhârî, tabir 2, 4, 10; Müslim, rüya 6, 7; Ebû Dâvûd, edeb 88; Tirmizî, rüya 1, 2, 6; İbn Mâce, rüya 1, 3; Dârimî, rüya, 2; Muvatta, rüya 1; Sââtî, XVII, 210-211. Muteber hadis kitaplanda rüya müstakil bir bölüm halinde işlenmiştir.

[809] Buhârî, tabir 5; Müslim, salât 207; Ebû Dâvûd, rüya 2; Nesâî, tatbik 6, 62; İbn Mâce, rüya 1; Dârimî, salât 77, rüya 3; Muvatta, rüya 3; Sââtî, XVII, 209.

[810] Gazâlî, IV, 504.

[811] Kuşeyrî, s. 304.

[812] Sabit b. Kays b. Şemmâs, ensardan Hazreç kabilesine mensup bir sahabidir. Hatîbu'l-ensâr ve hatîbu'n-Nebi olarak anılan Sabit (r.a.), Uhud ve ondan sonraki bütün savaşlara katılmış, Hz. Ebû Bekir döneminde yapılan Yemâme Savaşı'nda şehit olmuştur. İbn Abdülber, I, 200; İbnü'1-Esîr, I, 275-276; İbn Hacer, İsâbe, 1,195-196.

[813]İbn Abdülber, I, 200; İbnü'l-Esîr, I, 275; İbn Hacer, İsâbe, 1,195-196; Miras, VIII, 304.

[814] Müslim, rüya 7.

[815] Kuşeyrî, s. 304-313; Gazâlî, IV, 504-507.

[816] Serrâc, (H. Kamil Yılmaz'ın eki), s. 548.

[817] Yunus (10), 64.

[818] Rûh, IV, 61; Kitabü'l-mir'ât, vr. 19b.

[819] Rûh, IV, 61.

[820] Buhârî, ilim 38, edeb 109, tabir 10; Müslim, rüya 10,11; İbn Mâce, rüya 2.

[821]İbn Arabî, Füsûs, s. 131, 295; a. mlf.. Fütuhat, IH, 345-348; Keklik, Fütuhat, s. 70-78; Te­mam, vr. 134b; İbnu'Mmâd, V, 196; Bedevi, İbn Arabî, s. 59, 60.

[822] Nesâî, mevakît 41, menasik 137.

[823] Fütuhat, II, 254; I, 599. bk. Keklik, Fütuhat, s. 89, 53-69,85-92.

[824] Ebû Muğîs, Hüseyn b. Mansur el-HalIâc, 224/857 tarihinde İran'da bulunan Beyza şehrin­de dünyaya gelmiştir. Küçük yaşta Kur'an hafızı olan Hallâc, değişik İslâm beldelerini do­laşmış, Sehl b. Abdullah et-Tüsterî'nin iki yıl hizmetinde bulunmuş, Cüneyd el-Bağdadî, Amr b. Osman el-Mekki, Ebu'l-Huseyn en-Nurî gibi meşhur sûfilerle sohbet etmiştir. Güze! ve tatlı konuşma kabiliyetine sahip olduğu belirtilen Hallâc'in tasavvufî şiirleri vardır. Hatîb Târih'inde (VIII, 115-118) şiirlerinden nakillerde bulunmuştur. Çile dolu bir hayat geçiren Hallâc hakkında sûfiler iki gruba ayrılmış, kimileri onu tamamen reddederken, kimileri de ona aşırı bir rağbet göstermiştir. Hallâc, 309/921 yılında öldürülmüştür. İbnü'n-Nedim  s 236-239; Hatîb, VIII, 112-141; İbnü'1-Imâd, II, 253-257.

[825] Duhâ(93),5.

[826] Ebû Dâvûd, sünnet 21; Tirmizî, kıyâme, 11; İbn Mâce, zühd 37; Müsned, III, 213.

[827] Buhârî, rikâk 38.

[828] Rûh, V, 14. Aynı olayla İlgili bir başka rivayet İçin bk. Ruh, V, 374-375. İbn Arabî'nin tecelli konusunda Hallâc-ı Mansur'la yaptığı ruhanî bir konuşma için bk. İbn Arabî, Kitabü't-tecelliyat, s. 31.

[829] Bursevî, İbn Arabî'nin yukarıda zikredilen rüyasından hareketle Hallâc-ı Mansur'un büyük bîr zat olduğu sonucunu çıkarmakla birlikte, bu son cümlelerinde Hallâc'ın hayatta İken dine muhalif, tepki gören bazı işlerine işaret etmekte bir bakıma zamaniyla yaptığı bu İcraatları tasvip etmediğini vurgulamak istemektedir. Bunlardan biri, Hallâc'ın Kur'an'ın benzerini ya­pabileceğini, ona nazire söyleyebileceğini iddia etmesidir. Rivayete göre, Amr b. Osman el-Mekki adındaki zat Kur'an okurken Hallâc onun kıraatini İşitmiş ve "Yümkinunî en uellife mislehu ve etekelleme bih: Onun benzerini yapmam ve onu söylemem benim için mümkündür" demiştir. Hatîb, VIII, 120; İbnu'1-lmâd, II, 254.

[830] Rûh, V, 14. bk. Si/si/e, s. 122.

[831] Yukandaki örneklerden başka İbn Arabî'nin rüyada Hz. Peygamber ile görüşmek suretiyle, vitir namazını tek rekat olarak kılmaktan nehyeden ve senedi tenkit edilen Buteyra hadisinin (İbn Mâce, ikame 116) sahih olduğunu, Ebû Medyen (ö.594/1198}'e buğzeden birisini sev­meyen İbn Arabî'nin, Hz. Peygamber'in kendine bazı nasihatlarda bulunması üzerine o a-dama olan buğzundan vazgeçtiğini gösteren bilgiler için bk. Kurt, s. 628-630.

[832] Eşref Ali b. Abdilhak et-Tanevî el-Farukî el-Hanefî, Hindistanlı alim ve mutasavvıflar-dandır. Tasavvuf yönü ağır basan Tanevî'nin, risalelerle birlikte 800 civarında eserinin ol­duğu belirtilmektedir.  Başlıca eserleri Beyânu'l-Kur'an,  ve el-Bevadir ve'n-nevadır'dir. Tânevî, 1362/1943 yılının 9 Temmuz'unda Tâne'de vefat etmiş ve oraya defnedilmiştir. A.S. Bazmee Ansan, "Eşref Ali", DİA., XI, 472-473.

[833] Müslim, rüya 7.

[834] Buhârî, ezan 10, 42, et'ıme 58; Müslim, mesâcİd 66; Ebû Dâvûd, etime 10; Tirmizî, mevâkît 145; Nesâî, imamet 51, İbn Mâce, İkâmet 34; Dârİmî, salât 58.

[835]Enfal 24

[836]İbn Melek, Mebârik, I, 294; bk. Sehavî, s. 38; Aclûni, I, 91, Sağânî, bir çok ilimde söz sahibi hadiste müteşettîd bir İslâm âlim', olarak tanıtılmaktadır. İbnü'1-Imâd, V, 250; Leknevî, Ecvibe, s. 172; Kettânî, s. 151.

[837] Tânevî, Hadîka, {çev. Zaferuilsh Davudi, Ahmet Yıldırım, Hadislerle Tasavvuf), s. 319-320.

[838]Buhârî, rikak 3, Tirmizî, zühd 25; İbn Mâce, zühd 3. Yukarıda nakledilen "Mütû kable en temutû: Ölmeden önce ölünüz" İbaresi sûfiyyenin sözleri arasında geçer. Aclûnî, il, 384.

[839] Tânevî, a.g.e., s. 43.

[840] Rûh, N, 61.

[841] Temam, vr. 169a.

[842] Temam, vr. 165a, 166a.

[843] Temam, vr. 165a. Bursevî bir çarşamba gecesi de rüyasında Resûl-i Ekrem (s.a.J'i ve Hz. Ebû Bekir'i gördüğünden bahseder. Hakâiku'l-hurûf, Bursa Genel, nr. 87, vr. 20b-2la.

[844] Rûh. 111, 445; Rûhu'I-Mesnevî, II, 475; Ferah, i, 62.

[845] Rûh, III, 445-446; Ferah, I, 62.

[846] Ebu'l-Abbas Ahmed b. Yûsuf el-Mavsılî, 590/1194 yılında Musul'un Gevaş kalesinde doğ­muş, Şafiî fakihlerînden ve müfessirlerinden bîr zattır. Zehebî (Ö.748/1347) onun hakkında şöyle demektedir: "Halktan uzak, eşi benzeri olmayan, zühd, salah, tebettül, doğruluk ue ictihad sahibi İdi. Keşif ue kerameti ile meşhur idi." İbnü'l-lmâd, V, 366. Celalüddin Mahallî ve Süyûtî Celâleyn tefsirinde Kevaşî'nin Tabsıra fi't-tefsir adlı eserinden istifade etmişlerdir. Gevaşî, 684/1285'te vefat etmiştir. İbnü'l-lmâd. V, 365-366; Bilmen, II. 527-528.

[847] Cami, s. 483-485. Yukarıda adı geçen Şeyh Mecdüddin el-Bağdadi'ye. rüyasında Resûl-i Ekrem (s.a.} şöyle dua etmesini tavsiye buyurmuştur ki, rüyada öğretilen dualardan bir ör­nektir: "KulUlahümme tüb aleyye hatta etûbe ve'sımnî hatta lâ eûde ve habbib İleyye't-tâât ve kerrih İleyye'l-hatîât: De ki: Ey Allah'ım! Teubemi kabul et, sana tevbe edeyim. Bern günahtan koru, günaha dönmeyeyim. Bana sevapları seudir, günahları da çir­kin göster." Cami, s. 484.

[848] Ferah, I, 62.

[849] Kettânî, aslen Bağdatlı olup, Cüneyd (Ö.297/909) Harrâz (Ö.277/890) ve Nuri gibi sûfilerle sohbet etti. Kendisine Mustafa (a.s.)'in şakirdi derlerdi. Zira gece gündüz Allah Resûlü'nü görür, halkın sorduğu sorulan Peygamber (a.s.)'a rüyasında sorar öğrenirdi. Öyle ki bir gün Yemen'de San'a Camii'nde halk meşhur muhaddis Abdürrezzâk es-San'ânî (Ö.2U/826)-den hadis dinlerken Kettânî mescidin bir köşesine çekilmiş oturuyordu. Sen, Abdürrezzâk'ı niçin dinlemezsin? diyen birine: "Ben burada Rezzak'tan dinlerim, sen Abdürrezzak'a davet edersin" demiştir. Cami, s. 226-227; Sülemî, Tabakât, s. 373-377; Kuşeyrî, s. 45; İbnü'l-Imâd, II, 296; Rûh, V, 433.

[850] Kuşeyrî, s. 307.

[851] Aclûnî, II, 314.

[852] Kuşeyrî. s. 307.

[853]İbn Hafif, zahir ve bâtın İlimlerinde âlim, zamanında meşayıhın şeyhi idi. Ruveym, Harîrî ve İbn Atâ gibi sûfilerle sohbette bulundu. Beşinci tabaka süfilerinden olup 391/1001 sene­sinde vefat etti. Kuşeyrî, s. 48; Cami, s. 278-280.

[854] Kuşeyrî, s. 312: Bursevî, bu ibareyi hadis suretinde nakletmektedir, bk. Kitabü'n-Neüce, il, 132.

[855]

[856] Bu hadisi biraz İlavelerle Deylemî, zayıf bir isnadla Hz. Ali'den tahriç etmiştir. Yani hadisin kayıtlara geçmiş bir aslı olup, tamamen rüyadan İbaret değildir. Sehâvî, s. 402; Kari, s. 175; Aclûnî, II, 305.

[857] Hatîb, Târih, XIII, 510. Vckî b. el-Cerrâh, İrak'ın muhaddisi olarak anılan Kufelİ bir âlimdir. Ameş, Ibn Cüreyc, Evzâi, Süfyan es-Sevrî ve Şube'den hadis tahsil etmiş, kendisinden de İbn Mübarek, Ahmed b. Hanbel, Yahya b. Maîn, Ali b. el-Medinî rivayette bulunmuşlardır. İmam Ahmed, ilimde Vekî gibi birisini görmediğini söylemiştir. Oğlu Müleyh, ölmeden önce babası Vekî'İn ellerini göstererek; "Oğlum, şu ellerimi görüyor musun? Ben, bunlarla_ hiç bir şeye vurmadım" dediğini nakletmektedir. Vekî, 197/813 yılında irtiha! etmiştir. İbnü'n-Nedim, s. 278; Hatîb, XIII, 496-512; Zehebî, I, 306-309; İbnu İ-Imâd, 1, 349-350; Leknevî, Fevâid, s. 222,

[858] Ebü'l-Hasen Ali b. Abdilah, Şâzeliyye tarikatının kurucusu evliyanın büyüklerinden bir zattır. İskenderiye'de ikamet etmiş, kör olmasına rağmen zahiri ilimleri öğrenmiş, sonra ta­savvufa yönelmiştir. "Şeriatın gemi dilimi bağ/amasaydı yarın ue ondan sonra kıyamete ka­dar olacak şeyleri haber verirdim" diyen Şâzelî 656/1258 de vefat etmiştir. İbnü'Mmâd, V, 278-279; Cami, s. 642-645.

[859] Cami, s. 643.

[860] İbn Şehriyar, aslen İranlı olup babası sonradan müslümanlığı kabul etmiştir. Değişik İslâm beldelerinde bir çok muiıaddisten hadis dinleyen İbn Şehriyar, 426/1035 yılında ebedi âle­me göçmüştür. Cami, s. 2'JS.

[861] Cami, s. 298.

[862]İbn Arabî, Muhâdaratü'İ-ebrâr, vr. 141b.

[863] a.g.e., vr. 141b.

[864] Buhâri, ilim 38, tabir 10; Müslim, rüya 11; Ebû Dâvûd, edeb 88; Tirmizî, rüya 4, 7; Müsned, II, 232,261,342,410.

[865]İbn Arabî. Fütuhat, Buiak 1269, I, 561 (Konya, Hayra Hizmet Vakfı Kitaplığında bulunan kenarlı tashihli nüsha.)

[866] Beyhakî, Delâil, II, 405.

[867] Celâİüddin Abdurrahman b. Ebî Bekr es-Süyûtî, lslâmî ilimlerin pek çok dalında otorite kabul edilen bir alimdir. Kaynaklarda yazdığı eserlerin altıyüz civarında olduğu belirtilen Süyûtî, bütün hadisleri alfabetik olarak Cem'u'l-Cevâmi adlı eserinde toplamayı amaçlamış, fakat 911/1505 yılında vefatı bu muazzam çalışmayı engellemiştir. Ayderûsî, s. 51-54; İbnü'1-Imâd, VIII, 51-55; Kettânî, s. 182483.

[868] Ayderûsî, s. 52; İbnü'I-Imâd, VIII, 53.

[869] Sehâvî, s. 474; Karî, s. 213.

[870] Karî, s. 174, 213 (Ebû Ğudde'nin dipnotu); Nevevî, I, 150. Muhaddisler bir hadisle istidlalde bulunabilmek için ravinin sema anında zapt sahibi olmasını şart koşmuşlardır. Tabiatıyla uyku zapt haline müsait olmadığından bir değeri olmayacaktır. Mübârekpûrî, Mukaddime, s. 309-310.

[871] Kurt. s. 575.

[872] Rüyalarında Hz. Peygamber'den çeşitli konularda bilgi alanların sayısı bir hayli kabarıktır. Bu tür rivayetlerin toplanıp mevcut hadis mecmûalarındaki hadislere uygun olup olmadığı­nın araştırılması rüya İle nakledilen hadislerin niceliği ve niteliği hakkında bir bilgi verecektir. Nitekim Şah Veİiyyullah Dehlevî (ö.1176/1762), "Nübüvvet kesildi, ancak müjdeler kaldı" sahih hadisini esas alarak zarûrât-ı diniyyeye aykırı olmayan kırk adet hadisi ed-Dürru's-semîn fî mübeşşirati'n-Nebİyyi'1-emîn adlı eserinde biraraya getirerek böyle bir çalışma gerçekleştirmiştir. Tânevî, Hadîka, s. 320; Dacvî, Besâİr, s. 113. Ayrıca Talat Sakallı tarafın­dan Rüya ve Hadis Rivayeti adlı bir çalışma yapılmıştır. İsparta 1994.

Hanife 8.D
Mon 17 March 2014, 04:03 pm GMT +0200
Rabbim razı olsun inşallah rüyalar bizlere gönderilen bir işarettirrrrrr
Rabbim herkese hayırlı rüyalar görmeyi nasip etsin
.....

yagmur_7-c
Mon 17 March 2014, 05:18 pm GMT +0200
Rabbim razı olsun inşALLAH rüyalar bizlere gönderilen bir işarettirrrrrr
Rabbim herkese hayırlı rüyalar görmeyi nasip etsin
.....

selamünaleyküm kardeşim;
Herkeste hayırlı bir rüya hayatta da iyiye işarettir.
Kötü bir rüya hayatta, yaşamda  kötü bir olay demektir.
Rabbim herkese hayırlı rüya ve hayırlı yaşam versin...

damla6d
Mon 17 March 2014, 07:42 pm GMT +0200
Rüya hayaldir.Gerçek değildir.Allah nasıl yarattıysa çok değişiktir.

Sevgi.
Mon 3 July 2023, 04:56 pm GMT +0200
Esselâmu Aleyküm Rabbim bizleri hayırlı rüyalar gören kullarından eylesin inşaAllah

Bilal2009
Wed 5 July 2023, 08:49 pm GMT +0200
Ve aleykümselam Rüya Salih veya şeytani olabilir Rabbim hayırlı rüyalar nasip eylesin