sumeyye
Fri 25 February 2011, 02:40 pm GMT +0200
Rüşvet
Sözlük anlamıyla rüşvet, “kuyulardan su çekmekte kullanılan urgan” demektir. Sonraları tıpkı kuyudan su almak için urgan gerektiği gibi, haram oian bir işi yapabilmek için verilen gizli menfaat anlamında kullanılmaya başlanmıştır. Terim olarak rüşvet, “Haksız bir çıkar sağlamak üzere, -dar anlamda kamu görevlisi, geniş anlamda kamu görevlisi veya özel yetkili kişilere çıkar sağlamaktır.
Kur'an'daki “insanların mallarından bir kısmını, bile bile günah işleyerek ele geçirmek için iş başındakilere yedirerek mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin”[203] âyeti rüşvetin haram oluşuna delil olarak gösterilmiştir. Bu âyette geçen “işbaşındakilere” ifadesi, bazılarınca anlamı daraltılarak “hakimler” şeklinde anlaşılmak suretiyle, adli rüşvet sözkonusu edilmiştir. Halbuki “hakim” kelimesi, yetkili kişiler anlamında da kullanılır. Bazı müfessirler, Maide: 5/62-63 ile Tevbe: 9/34 âyetlerindeki “her türlü haksız (batıl sebeple) mal yeme” anlamındaki “sult” kelimesini de manasını daraltarak rüşvet olarak yorumlamışlardır.
Hz. Peygamber, görev başındakilerin ve yetkililerin hediye almasını dahi rüşvet olarak değerlendirmiştir. Süleymoğulları'nın zekatını tahsil etmek üzere gönderdiği zat, dönüşünde Allah'ın Rasulü'ne hesap verdi: “Bunlar, sizin (devlet hazinesinin)'dir. Bunlar da, bana hediye edilenlerdir” dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber, “Gerçekten sana hediye verilecek idiyse, anenin evinde otursaydın, hediyen sana gelseydi!” dedi ve sonra ayağa kalkarak ashabına şöyle hitap etti:
“Ben, Allah'ın beni memur ettiği işleri gördürmek üzere içinizden bazı kimseleri tayin ediyorum. Biriniz bana gelip 'Bu sizindir, bu da bana hediye edilendir' diyor. Mademki sözünde doğrudur, öyleyse o kimse babasının ve annesinin evinde oturmalıydı, hediyeleri kendisine gelirdi. Hiç kimse, zekât malından hiçbir şey alamaz.”[204]
Rüşvet almayı caiz kılan hiçbir sebep yoktur. Ancak, rüşvet vermeye yalnızca iki durumda izin verilmiştir,
a) Bir haksızlığı (zulmü) önlemek veya kaldırmak için başka çare bulunmaması,
b) Bir hakkı ele geçirmek için başka bir yol bulunmaması.
İslâm hukukunda rüşvet, ta'zir (devletçe belirlenmiş) cezasıyla karşılanan suçlardandır. Bu konuda alan, veren ve aracılık edenlerin hepsi sfıçlu kabul edilir. Hz. Peygamber, rüşvet alanı, vereni ve hatta aracılık edeni dahi lanetlemiştir.[205]. Rüşvet bir hakka kavuşmak veya bir zulmü ortadan kaldırmak için verilirse, ta'zir cezası, verene değil; yalnızca alana gerekir.
[203] Bakara: 2/188.
[204] Buhârî, Hayl, 15; Müslim, İmare, 28; Ebû Davûd, Akdiye, 5.