sumeyye
Sun 28 March 2010, 03:18 pm GMT +0200
Faydali Bîr Mesele
ibn-i Kayyim, dedi ki: Ruh için dört durak vardir. Her bir evvelkisinden daha büyüktür.
Birincisi, ana karnidir. Bu sikinti, muhasara ve içice üç karanligin hakim oldugu bir yerdir.
ikincisi, içinde dogdugu, alistigi, iyilik ve kötülügü kazandigi bu dünyadir.
Üçüncüsü, Berzah Alemidir. O bu dünyadan daha genis ve daha büyüktür. Dünya ana karnindan ne kadar büyük ise o bu dünyadan o kadar büyüktür.
Dördüncüsü, ondan sonra, durak olmayan âhiret âlemi, cennet veya cehennemdir.
Bu duraklarin herbirinin hükmü ve geregi öbürünün hükümdre gereginden degisiktir.
Ben diyorum ki, onun üçüncü durak hakkinda naklettiginige-yid eden söyle bir rivayet vardir:
Ibn-i Ebi Dünya, Süleym bin Âmir el-Cübbâ´inin mürsel hadisinden merfûan söyle rivayet etmistir:
Müminin dünyadaki durumu, ana karnindaki ceninin durumu gibidir. Çiktigi isigi gördügü ve süt emmeye basladiginda ana karnina dönmek istemedigi gibi, mümin de ölümden korkar, fakat Rabbinin huzuruna vardiginda bir daha dünyaya dönmek istemez.
Yine ibn-i Ebi Dünya, Amr bin Dinar´in mürsel hadisinden söyle rivayet etmistir:
Bir adam öldü, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) buyurdu ki: bu adam dünyadan göç etti. Eger durumumdan memnun ise dünyaya dönmek istemez, tipki herhangi birinizin ana karnina dönmek istemedigi gibi...
. Hakim-i Tirmizi, ´Nevadirü´l-Usûl´de, Enes (Râdiyallahû anh)´dan rivayet ettigine göre, Resûlullah (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) söyle buyurmustur:
Ben müminin dünyadan çikisini ancak, çocugun ana karnindan çikmasina benzetiyorum. O sikinti ve karanliktan dünyanin ferahina çiktigi gibi mümin de dünyanin sikinti ve cefasindan cen netin ferah ve, safasina çikar. [21]
Faydali Bir Mesele
Yafü, «Kifâyetü´l-Mütekid»´de, üstad Amr bin el-Farid´den anlattigina göre söyle demistir:
Veli bir adamin cenazesinde bulundum, namazini kildigimizda hava yesil kuslarla doldu. Büyük bir kus geldi, onu yuttu. Sonra uçtu. Ben bundan hayrette kaldim. Havadan inip namazda hazir bulunan bir adam bana dedi ki:
Hayrette kalma, çünkü sehidi erin ruhlari yesil kuslarin kursaginda olurlar. Cennet meyvesinden yerler. Bunlar kiliç sehidleridir. Muhabbet sehidleri ise, cesedleri ruhlasir.
Ben diyorum ki, bu, ibn-i Ebi Dünyanin ölüm konusunda Zeyd bin Eslem´den rivayet ettigi su hadiseye benzer:
Demistir ki: Israilogullari içinde magarada inzivaya çekilmis bir adam vardi. Kitlik oldugunda muasirlari ondan yardim istiyordular. Onlar için dua ederdi. Allah onlara yagmur yagdirirdi. Sonra öldü, kefenine koydular ve onlar o durumda iken, gök tarafindan bir tahtin uçtugunu gördüler. Tâ cenazenin yanma geldi. Bir adam kalkti, cenazeyi tahtin üzerine koydu. Birden taht yükseldi, millet de ona bakiyordu. Sonra onlardan kayboldu. Ve Cennete götürüldü. etmektedir
Maûne kuyusu savasinda katledilenler içinde Amir bin Fuheyr de vardi. Amr bin Umeyye ed-Damri de esir düsmüstü. Âmir bin Tufeyl ona:
«sen arkadaslarindan kimseyi taniyor musun?» dedi.
O:
«Evet,» dedi. Sonra ölülerin arasinda gezindiler, ondan onlarin asillarini soruyordu. Bulamadigi kimse var mi diye söyledi. Bin Ümeyye:
«Evet, Ebû Bekr´in kölesi Amir bin Füheyri göremiyorum.»
Bin Tufeyl:
«îçinizde nasildi o?»
Bin Ümeyye:
«En faziletlimiz o idi.»
Bin Tufeyl:
«Onun durumunu sana bildireyim. Su adam, okla ona vurdu. Sonra oku çikardiginda gözümden kayboldu. Onu öldüren adam da Kilâb kabilesinden, Cebbar bin Sülemi isminde birisiydi. Dahhâk bin Kilabi´nin yanina geldi, müslüman oldu ve kendisini Islam´a getiren seyin Amir bin Füheyr´in ölümündeki gördügü harikalik oldugunu söyledi.
Bunun üzerine, Dahhak, Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) e onun müslüman oldugunu ve Âmir bin Füheyr´in ölümündeki harikaligi ve göge çikarilmasini gördügünü yazdi. Resûl-i Ekrem söyle buyurdu:
«Melekler cesedini örttüler ve onu illiyine (en yüce makama) biraktilar.»
Beyhaki, baska bir yönden su ibare ile bunu nakletmistir:
«Amir bin Tufeyl dedi ki; onu öldürdükten sonra göge yükseldigini gördüm. Ben onun yerden ne kadar yükseldigine bakiyordum.»
Sonra Beyhaki, «Buhari, bunu sahihinde rivayet, etmistir.» ve hadisin sonunda «yükseldikten sonra yere indirildi ve kayboldu, kaydim nakletmistir» dedi.
Biz de, Musa bin Ükbe´nin bu kissa hakkindaki magazisi bahsinde bunu rivayet ettik.
Urve bin Zübeyr dedi ki:
«Âmr´in cesedi bulunmadi. Rivayet ettiklerine göre melekler onu defnetmisler.»
îbn-i Sa´-d, Hâkim el-kebir´de Urve yoluyla Âise Radiyallahûanh,dan rivayet ettigine göre söyle demistir:
«Âmir bin Füheyr göge çikartildi. Cesedi bulunmadi. Derler ki, melekler onu defnetmisler.»
Ben diyorum ki, zahire göre meleklerin defnetmesinden gaye, meleklerin gökte gizlemesidir. Nasil ki birinci rivayette, «Onu gizleyip âla-yi illiyine biraktilar» denilmis
îmam Ahmed, Ebû Nuaym, Beyhaki, Amr bin Ümeyye ed-Öam-ri´den rivayet ettikleri su hadis de buna benziyor:
«Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) Ed-Demri´yi casus olarak, yalniz göndermisti. Dedi ki;
Hüdeyb tepesine geldim, üstüne çiktim. Fakat, casuslardan korkuyordum. Hubeyb´i biraktim, yere düstü, ben de atladim, biraz uzaga düstüm, döndüm. Hubeyb´i göremedim, sanki, yer onu yutmustu.»
Simdiye kadar, hiç kimse Hübeyb´in izini bulamadi.
Demek Hübeyb bin Adi de meleklerin gizledigi birisidir. Ya onu göge çikarmislar ki hadisin zahirinden anlasilan odur. Veya yerde defnetmislerdir.
Ebû Nuaym, kesin olarak onun göge çikartildigini söylemistir. Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ´in mucizelerini diger peygamberlerin mucizeleriyle karsilastirirken:
Eger denilse Isa (Aleyhi´s-selâm) göge çikartildi.
Biz de deriz ki, Resul-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) ümmetinden bir gurub da göge çikartilmistir. Bu daha aciptir, demis. Sonra Amir bin Füheyr, Hubeyb bin Adi, Ala bin Hadram´m kissalarini zikretmis.
Göge çikarilma hadisesini takviye eden bir rivayette Nesâi, Beyhaki ve Taberaninin rivayet ettikleri su hadistir:
Uhud savasinda Talha´in parmaklari isabet aldi. «Ah!» dedi.
Resûl-i Ekrem (Sallallâhû Aleyhi ve Sellem) :
«Eger, Bismillah deseydin, melekler milletin gözü önünde seni göge çikartip gizlerlerdi.»
Bu gizleme hadisesine bir derece uygun ibn-i Asakirin Ata el-Horasani´nin tarikiyle nakl ettigi su hadisedir:
Üveys el-Karanî (Radiyallahû anh), yolda ishalden Öldü. Torbasinda kendi elbiselerinden olmayan bir rivayette de insanlarin dokumasindan olmayan iki elbise bulundu. Sonra iki adam çikip ona kabir kazmak istediler. Dönüp dediler ki:
«Bir tas içinde kazilmis bir kabir gördük, sanki su anda bitmis gibi idi. Onu tekfin edip orda defnettiler. Sonra dönüp orda hiç bir sey göremediler.»
îmam Ahmed bunu «Zühd»de Abdullah bin Seleme tarikiyle rivayet etmistir. Sonunda sunu da nakletmis :
«Biz birbirimize, dönelim! Dönsek kabrini taniriz, dedik. Döndük baktik ne iz var, ne kabir.»
«Yesil Kuslar» hadisesine benzer bir rivayette sudur:
îbn-i Asakir, Ebû Bekir bin Reyyan´dan rivayet ettigine göre söyle demistir:
Misir´da Gülle Hamaminda durmus idim, oraya Zinnun´un cenazesini getirmistiler. Baktim yesil kuslar etrafinda uçusuyorlar. Kabrine götürülünceye kadar etrafindan ayrilmadilar. Defnedilince kuslar kayboldu.
«Muhlislerin Kerametleri Hakkinda Gizli Sir» adli kitapta Tahir bin Muhammed es-Sadefi, salihlerden biri olan Selâmet el-Ken´an´in hâl tercemesinde söyle nakletmistir.
O Ölecegi sene hangi senede ve ne zaman ölecegini bildirdi. Ve o sene öldü, salihlerin cenazesinde hazir bulunan «Ak Kuslar» onun cenazesinin etrafinda kabrine varincaya kadar uçusuyordular.
Bu ifadeler gösteriyor ki: Bu durum salihlerin cenazesinde alisilmis garip olmayan bir hâldir.
Yine ayni kitapta, Mâlik bin Ali el-Kelânisi´nin hâl tercemesinde söyle denilmistir:
O öldügü ve musallaya kondugunda millet, gözün alabilecegi her tarafin son derece beyaz elbiseli kisilerle dolu oldugunu ve cemaatla beraber cenaze namazini kildiklarini gördü.
Ebû Halid´den rivayet edildigine göre söyle demistir:
Amr bin Kays Öldügünde, ölü beyaz elbiseli adamlarla dolu gördüler. Namazi kilinip defnedildiginde, daha kimseyi göremediler.
îbn-i Cevzî «Uyun el-Hikâyât» kitabinda, senediyle Abdullah bin Mübarek´den rivayet ettigine göre, söyle demistir:
Ben bir gece mezarlikta iken, Rabbiyle münacaât eden hüzünlü bir ses isittim. Söyle diyordu:
«Yâ sahibim! Kölen dergâhina geldi. Ruhun yaninda, yollan elinde, seni istiyor sana hasrettir. Geceleyin uykusuz, gündüzleyin rahatsiz, Içi yaniyor, göz yaslari akiyor . Seni görmek istiyor. Sana kavusmak için inliyor. Sen olmadan o rahat etmez» dedikten sonra, agladi, basini kaldirdi, siddetle bagirdi. Ben onu deprettim, baktim ölüdür. Ben onunla ugrasirken baktim bir «Cemâat» yanma geldi. Yikadilar, ilaçladilar, kefenleyip namazini kildiktan sonra defnedip göge dogru yükseldiler.
Yine ibn-i Cevzi senediyle, Hasan el-Basri´den rivayet ektigine göre, söyle demistir:
Sahraya çiktim, bîr magaraya rastladim. Baktim içinde bir genç dikilip namaz kiliyor. Magaranin kapisinda vahsi bir hayvan çökerek duruyordu. Ben ey genç bu vahsi hayvani görmüyormusun, dedim.
O:
«Eger hayvani yaratan Allah´dan korksaydin daha iyi olurdu» dedi. Sonra hayvanin üzerine vardi:
«Sen Allah´in arslanlaruidan bir arslansin. Ben senin rizkini geri çevirecek degilim. Eger Allah senin bir sey yapmana izin vermisse yap. Yoksa ayril, git» dedi. Hayvan dönüp kaçti. Sonra genç:
«Yâ Rabbi! Ars-i Âlâ-daki izzet makamlari hürmetine senden istiyorum :
Eger benim için yaninda bir hayir varsa ruhumu al» dedi. Ve sözünü bitirmeden dünyadan ayrildi. Döndüm salih ve zahit arkadaslarimi topladim ki» onu tekfin edip defnedelim. Magaraya döndügümüzde kimseyi göremedik. Birden gaibden sesini isittigim sahsim göremedigim biri bana:
? Yâ Ebâ Saîd milleti geri çevir, çünkü o genç kaldirildi, dedi.
Faydali Bir Mesele:
Ebû Saîd, «Seref el-Mustafa» adli eserde, Ahmed bin Muhammed bin Ebû Berre tarikiyle, Muhammed el-Vezzân´dan, o da Ubeyd bin Said´den o da babasindan söyle dedigini rivayet etmistir:
Hasan (Radiyallahû anh) bir topluluk içinde otururken, yesil gözlü bir adam geldi. Hasan Ona:
«Sen böyle mi dogdun? Yoksa böyle mi kendini arzediyorsun?» dedi.
Adam:
«Yâ Hasan, beni tanimiyor musun?» dedi.
Hasan (Radiyallahû anh) :
«Kimsin?» dedi.
Adam, Nesebini söyledi, meclisteki herkes onu tanidi. Hasan:
«Nedir hâlin?» diye sordu.
Adam:
Bütün malimi toplayip bir gemiye attim, Yemen´e dogru gidiyordum. Yolda firtina koptu, gemi batti. Bir tahta üstünde sahile çiktim. Oturup tereddüt ediyordum: Galiba ondört kisi batmisti. Ot, agaç ne buldumsa yedim, Çesme suyunu içtim. Sonra dik dogru gideyim, ya helak olurum veya kurtulurum, dedim. Yürüdüm. Önüme bir saray yükseldi. Duvarlari sanki, gümüsten idi. Kapisini ittim. Içinde salonlar vardi. Salonlarin her kösesinde, pirlantadan sandiklar vardi. Kilitli idiler, yalniz bir bakmakla açiliyordular. Bâzilarini açtim, içinden hos bir koku çikti, baktim içinde ipek elbiseli adamlar yatiyor. Elledim, baktim diri sifatinda ölüdürler. Sandigi kapattim, çiktim, sarayin kapisini da kilitledim.
Geçtim, hiç benzerini görmedigim iki süvari gördüm. Doru atlara binmistiler. Halimi sordular, ben anlattim.
Onlar:
«Ileriye dogru git, bir agaca rastlarsin, yaninda bir bahçe var, orda güzel kiyafetli yasli bir adam var. Namaz kiliyor. Durumunu; ona anlat. O sana yolu gösterir,» dediler.
Geçtim, yasli bir adamla karsilastim. Selâm verdim, selâmimi aldi. Hikâyemi sordu. Basima gelen bütün seyleri anlattim. Sarayin bahsi gelince adam, ürperdi.
«Sonra ne yaptin?» diye sordu.
Sandiklari kapattim, dedim. O ân üzerinden bir bulut geçti, «Esselâmü Aleyke Yâ Veliyyah» diye selâm verdi.
Adam buluta; «Nereye gidiyorsun» diye sordu.
Bulut;
«Falan falan yere gidiyorum» dedi.
Bulutlar böyle ard arda devam edip geçtiler. Tâ bir bulut gelip ondan nereye gidiyorsun diye sorunca;
«Basra´ya gidiyorum» dedi.
Adam ona;
«In» dedi, indi. Önünde durdu. Ona bu adami yüklenip evine birak, dedi. Ben bulutun sirtina bindigimde, Allah hakki için o gördügüm saray, «Süvariler ve sen necisiniz» diye bana söyle, dedim.
Adam, dedi ki;
«O saray, Allahin deniz sehidlerine ettigi bir ikramdir. Onlara melekler müekkel kilinip onlari denizden topluyor ve o sandiklara ipek kefenler içine koyuyorlar.
O iki süvari ise, iki melektirler, sabah aksam gelip Allah´dan onlara selam getiriyorlar. Ben ise Hizirim, Allah´dan istedim ki, beni peygamberimizin ümmetiyle hasretsin.
Adam dedi ki:
«Ben buluta bindigimde Öyle büyük bir korku beni sardi ki, ondan gözlerim böyle yesil rengini aldi.
Seyhü´l-Islam ibn-i Hacer, «El-Isâbe fi Marifeti´s-Sahâbe» kitabinda Hizir´in hâl tercemesinde bu kissayi nakletmistir. [22]
[1] En´am, 98
[2] «ud,6
[3] Bakara, 154
[4] Burada; miraç ismi alet olup yükselten vasita ve yükselmenin yolu demektir.
[5] Berzah aralik demektir. Dünya ve Ahiret arasinda ruhlarin bekledigi alem´in ismi olmustur
[6] Enbiya 105
[7] Vakia, son ayetler...
[8] Fecir .son ayetler
[9] Yasin 26
[10] Araf, 172.
[11] Araf, 11
[12] Taha, 71.
[13] Ali Imran, 169.
[14] Mevkuf, senedi sahabelere kadar yükselen hadis demektir.
[15] Merfu, senedi, Peygambere yükselen hadis demektir
[16] Al! Imran, 08.
[17] Allah´in huzuru demektir
[18] Hadid, 19
[19] Bu hadiste, Cehennemden maksat. Cehennem etesi gibi sicak olan magma atesidir. Sonradan ´kesfedilen ´bu tabaka 1400 sene önce Peygamber Efendimiz (A.S,) tarafindan haber verilmistir.
[20] Imam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayinlari: 374-414.
[21] Imam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayinlari: 415-416.
[22] Imam Celaleddin Es-Suyuti, Kabir Alemi, Kahraman Yayinlari: 417-424.