- Ruh ve Nefis

Adsense kodları


Ruh ve Nefis

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
meryem
Mon 7 February 2011, 03:05 pm GMT +0200
3- Ruh-Nefis

 Yüzyıllar boyunca üzerinde en çok konuşulan, tartışı­lan konulardan biri de şüphesiz ruh meselesidir. Ruh nedir? Bir cisim midir, yoksa bir araz mıdır? Boşlukta yer kaplar mı, kaplamaz mı? Nesnelere benzeyen bir tarafı var mıdır? Ezelî ve ebedî midir? Ruhların bir yerden başka bir yere inti­kal etmeleri (tenasüh) mümkün müdür veya gerçek midir? Bu sorular çoğaldıkça çoğalır.      :

Ruha değişik mânâlar verilmiş, onunla ilgili sorular de­ğişik fikir ve ekollerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Herşeye rağmen insanoğlu ruhun mâhiyetini izah edememiş, bu konuda aczini itirafa mecbur kalmıştır. Modern psikoloji de bugün ruhtan çok ruhî tezahürler ve davranışlar üzerinde durmaktadır.

Ruh kelimesi bazan "nefs" kelimesiyle eş anlam ka­zanmış, bazan ondan ayrı telakki edilmiştir. Biz bu iki kelimeyi ayrı ayrı değerlendirmeyi daha uygun bulduk.

Arapça olan ruh kelimesinin sözlük anlamı "hafif esinti ve rüzgâr" [102] demektir. İstılahtaki anlamı ise kendi mâhiyetinden çok fonksiyonlarını yansıtmaktadır. M, Ku­tup, "Ruh, muhakkak insanın, kendisiyle meçhule, duyu or­ganlarından hareketle kapalı "gayb"e ulaşacağı bir güç, bir -kuvvet ve takattir" [103] derken konuya bu açıdan yaklaşıyor. Ona göre "Gizli hâdiseleri keşfetmek, karışık olayları birbi­rinden ayırmak ruhun faaliyet ameliyelerinden biridir. Ha­ber niteliğindeki rüya da ruhun ameliyelerinden bir ameliye­dir. " [104] Künhüne vâkıf olamayacağımız bu gizli güç bizim Al­lah'la buluşma, O'nunla temas kurma vasıtamızdır.

Bazıları ruhu, hayatın kendisiyle vücud bulduğu latîf bir esinti, şeklinde tanımlamış, [105] bazıları da ruh cesette bir mânâdır, demiştir. Kelâbâzî'nin bildirdiğine göre cumhurun ruh konusundaki tarifi "Cesedin kendisiyle hayat bulduğu bir mânâ" şeklindedir. [106] Cüneyd, "Allah ruhla ilgili bilgiyi kendisine ayırmıştır, onun künhüne hiç kimse muttali ola­maz", demiştir. [107]

Ruhu "vücutta bulunduğuna inanılan maddesiz hayat ilkesi, hayatın özü, can, manevî benlik" şeklinde açıklayan Meydan Larousse, şu bilgileri veriyor:

"İslâm dinine göre ruhun niteliği, özü, ne zaman ve nasıl yaratıldığı insanlar tarafından bilinmez. Allah, insanlara bu bilgiyi vermedi. R ahlar, bedenlerden bağımsız olarak vardır. Ruh, bedene gö­re öncedir (kadîm), beden ruha göre sonradan yaratılmıştır (mahlûk). Ruh, insan bedeninde Tanrısal bir cevherdir. So­nunda geldiği yere. Tanrısal evrene dönecek, aslına kavuşa­caktır, İslâm dini, beden yaratıldıktan sonra, Tanrının ken­di ruhundan ona üflediğini, bu bakımdan, ruhun, geçici (fânî) olan insan bedeninde kalıcı (bakî) bir cevher olduğunu ileri sürer. Ruhun bedenden ayrılarak geldiği kaynağa dön­mesiyle insanın dünya hayatı sona erer. Bu, ölümdür. Ruh, bedende canlılığı, anlayışı, düşünmeyi, iyi ile kötüyü ayırdetmeyi sağlar. Ancak, ruhun bedenin neresinde olduğu kesin­likle bilinemez." [108]

Ruh, Fransızca'da bazan "esprit" bazan "âme" kelime­leriyle ifâde edildiği gibi, bazan "ülkü" anlamında "pensec", bazan "yürek" anlamında "coeur",, bazan "vicdan ve şuur" anlamında "Conscience", bazan "zekâ" anlamında "intelli-gence" ve bazan da "hayat aşaması" anlamında "elan, vital" kelimeleri ile ifâde edilmiştir. [109]

Aristo'ya göre yalnız insanlarda değil, bütün bitki ve hayvanlarda onların kemâle doğru ilerlemelerini sağlayan, onları dağınıklıktan, başıboşluktan koruyan bir ruh vardır. Bu ruhun fonksiyonları kalbtedir, beyin ve sinir sistemi ise ancak bir tâdil sistemidir. [110]

Descartes de, insanın bir ruha sahip olduğunu kabul ediyor, bunun yerinin ise pineal (kozalak) bezi olduğunu savunuyor, Ona göre ruhun fonksiyonlarını gösterdiği yer ne beyin, ne de kalptir. "... bu kısımların en iç kısmı olan ufak ve kuvvetli bir bezdir." [111]

Gazzalî, ruha iki ayrı mânâ veriyor. Bunlardan birinci­si, "kaynağı kalb boşluğu olan latif bir cisim", ikincisi de "bi­len ve idrâk eden bir latifedir. Kalb atışlarıyla bütün vücuda yayılan, çeşitli duyumların kendisiyle mümkün olduğu, ha­yat kaynağı ruh birinci ruhtur." Bu ruhun içerde dolaşması ve hareketi, evin içinde lambayı bir muharrikin hareket et­tirmesi gibidir. Gazzalî'nin kasdettiği ruh bu ruh değildir. [112] O daha çok "din tabipleri"nin anladığı mânâ üzerinde durur. Tâ ki insan, kalb hastalıkları tedavi edilerek Allah'a doğru yönelsin. Gazzalî'nin kasdettiği ikinci, yani ""De ki Ruh, Rabbimin emrindendir..." âyetinde ifâde edilen ruhtur. Bi­rincisi candır. [113]

İnsan beden ve ruh olmak üzere iki şeyden yaratılmış­tır. Ruh gıda istemez. Onun gıdası inanma, düşünme, hatırlama vb. şeylerdir. Gazzalî, Aristo'nun "ilm-i nefs"ine karşı­lık "ilm-i kulûb"u kullanıyor. [114]

Gazzalî "hayat, ruh ve nefs terimlerinin anlamı üze­rinde ihtilaf bulunduğunu, bunları belirleyip tarif etmeye kalkıştığımızda birtakım karışıklıklar çıktığını belirttiği gi­bi, akıl terimini de nefs, kalb ve ruh terimleriyle çok yakın bir ilişki içinde ele alır, hatta bazan bunları müteradif terim­ler olarak kabul eder." [115]

Gazzalî de Aristo'nun yaptığı gibi nebatî, hayvani ve insanî olmak üzere üç çeşit ruhun (nefs) varlığını kabul eder. Nebatî ruhta, "doğurucu", "büyütücü" ve "besleyici" güçler vardır. O, bu güçlerin hayvanı ve insanî ruhta da mevcudiyetine inanır. [116] Hayvanî ruhun ise "hareket" ve "idrâk" güçleri vardır. İdrâk gücünü "dışardan idrâk", "içer­den idrâk" diye ikiye ayırır. Dışarıya çevrilmiş olan idrâk vasıtası beş duyumuzdur. İç, idrâk güçleri de,

1- Hayal gücü,

2- Suretleri saklayan hafıza gücü,

3- Vehim gücü,

4-Mânâları saklayan hafıza gücü,

5- Düşünme gücü olmak üzere beş kısma ayrılır. Düşünme gücü sadece insanda vardır. [117] Gazzalî, "en-Nefsu'n-Nâtıka" adı da verilen insan ruhunun iki gücünün var -olduğunu kabul eder:

1- Bilici güç,

2- Yapıcı güç. [118]

Gazzalî'ye göre ruhun"dış gözü" ve "iç gözü" olmak üzere iki gözü vardır. Birincisi tabiata ve eşyaya açılmıştır. Bununla tabiat ilimlerini kurarız. İkincisi manevî ve ilâhî âleme doğru açılmıştır. Onunla da ilâhî ilimleri kavrarız. [119]

Gazzalî, ruhun mertebelerinden de bahsediyor. Ve bu mertebeleri sayarken akıl ile ruh arasında büyük ilişki kuruyor. Bununla beraber aklı sınırlıyor, ruhu da nüfuz bakı­mından akıl ötesi sahalara götürüyor .[120] Ona göre, ruhun mertebeleri şu şekilde sıralanabilir:

1- Hissedici ruh (er-rûhul-hassâs)

2~ Hayalî ruh (er-rûhu'l- hayalî),

3- Aklî ruh (er-rûhu'1-aklî),

4- Fikrî ruh (er-rûhu'1-fîkrî) ve

5- Kutsal peygamberlik ruhu (er-ruhu'1-kudsî en-nebevî).

Hissedici ruh, beş duyunun verilerini alan ruhtur. Bu ruh, hayvanı ruhun esasını teşkil eder. Süt çocuklarında da

bulunur.

Hayvani ruh, "Duyu verilerini kaydeder; gerektiğinde kendi üstünde bulunan aklî ruha sunmak üzere saklar. Henüz gelişmenin başlangıcında bulunan çocukta bu ruh yok­tur."

Aklî ruh, "Duyu ve hayal dışında kalan mânâları idrâk eden ve yalnız insana mahsus bulunan cevherdir."

Fikrî ruha gelince bu da çeşitli fikir, duyum ve mânâları birleştirmek suretiyle akıl yürütmek, hüküm ver­mek, doğruyu yanlıştan ayırmak şeklinde ifâde edilebilir.

Peygamber ruhu ise, bununla sahibine "gayb ışıkları, âhiret hükümleri, göklerin ve yerin melekûtundan parçalar hatta rabbanî ve ilâhî bilgilerden bir kısmı açılır. Bu gibi bil­gileri diğer aklî ve fikrî ruhlar idrâk edemezler," [121]

Ruhsal hayat bir bütündür. Bu bütün içinde çeşitli davranışlarımız (behavior), şuur hayattınız (conscience), bü­tün zekâ işlemlerimiz (intelligence), bütün duygu, heyecan ve tutku hayatımız (affectivite), bütün içgüdüsel dürtüler ve bilinç dışı hayatımız (insoussience) bulunur. [122]

Önceleri isteğe, ruhun önemli güçlerinden biri olarak bakılırdı. Şuur olayları da düşünce, duygu ve istek olarak üç kısımda ele alınırdı. Bugün ise ruhî faaliyetler, ruhsal fonk­siyonlar ve ruhî güçler olmak üzere iki bölümde incelenmek­tedir. Ruhsal fonksiyonlar, tasarımlar, düşünce, gözlem ve benzerlerini; ruhî güçler ise ilgiler, güdüler, duygular, iradeli yaşayış ve benzerlerini ifâde etmektedir. [123]

Ruhî bütünlüğümüzü teşkil eden aklî melekelerin başlıcaları şunlardır:

Orientasyon, idrâk, hafıza, dikkat, zekâ, muhakeme, teessüriyet ve irâde. [124] İlerde daha fazla bilgi vereceğimiz için bunların açıklamasına burada girmiyoruz.

Nefs kelimesi üzerinde kısa da olsa birazcık durma­nın yararlı olacağına inanıyoruz. Nefis kelimesi de sözlük anlamı itibariyle ruh kelimesiyle eş anlamlıdır. [125] Gazzalî, nef­se iki anlam vermektedir:

1- İnsandaki gazap ve şehvet gü­cü,

2- İnsanın bizzat kendisi, özü, hakikati olan latifedir. [126]

Nefsi "yetkinlik" kelimesiyle açıklayan İbn Sina, onu iki kısımda mütâlâa ediyor:

1- "Kendisi ile türün fiilen tür ol­duğu yetkinlik" ki İbn Sina buna "ilk yetkinlik" adım veri­yor ve örnek olarak kılıcın suretini gösteriyor;

2- Türün varlı­ğına bağlı olan "yetkinlik" ki İbn Sina buna da "ikinci yet­kinlik" diyor ve örnek olarak kılıcın kesmesini, insanın ayı­rım gücünü, inceleme, duyumlama ve hareketini gösteri­yor. [127]

İbn Sina nefs için şöyle demektedir:

"Nefs, fiiline nisbetle kuvvet (yeti); bileşik maddesine nisbetle suret; hayvan ve insan türüne nisbetle de yetkinliktir."; Ona göre "nefs" adı verilen bu ilke, yetiler arasındaki ilişkileri düzenler; on­ların faaliyetlerini denetler, birbirlerinden bağımsız olan fiil­lerini yerine getirmelerini sağlar. [128] Nefs için "yetkinlik" kavramının kullanılması "yeti" kavramının kullanılmasın­dan yeğdir- Fakat iki yerde nefse "yeti" anlamının verilmesi uygundur;

1- "Hareket sınıfına giren şeylerin kendisinden çıkması anlamında."

2- "Duyumlama ve kavrama sınıfına giren şeylere sahip olması anlamında." [129]

İbn Sina nefsin fiillerini üç grupta topluyor:

1- Beslen­me, büyüme ve üreme fiilleri. Bu fiiller hayvan ve bitkilerde ortaktır.

2- Duyumlama, hayal ve iradî hareket fiilleri. Bu fi­iller bitkilerde bulunmaz, hayvanlarda veya birçok hayvan­da bulunur.

3- Akledilirler (ma'kûlat)ın kavranması, sa­natların îcâdı, yaratıklar üzerinde düşünme, güzelle çirkini birbirinden ayırma fiilleri. Bu fiiller yalnız insanlara has'fi­illerdir, bitki ve hayvanlarda yoktur. [130]

İbn Sina'ya görü üç tür nefis vardır:

1- Üreme, büyüme ve beslenme işlevlerini yerine getirmek üzere organlara sa­hip, tabiî cismin ilk yetkinliği olan "Bitkisel Nefs",

2- Tikel­leri kavramak ve istençli harekete sahip olmak üzere organ­ları bulunan tabiî cismin ilk yetkinliği olan "Hayvansal Nefs",

3- Fikrî bir seçim ve aklî bir sonuçlama işlemi sonu­cunda ortaya çıkan fiilleri yerine getirmek ve tümelleri kavramak üzere organlara sahip tabiî cismin ilk yetkinliği olan "İnsan Nefsi." [131] Görüldüğü gibi İbn Sina nefisleri fonksi­yonlarına göre bir tasnife tabî tutmaktadır ve bu tasnifle Aristo, Gazzalî gibi ilim adamlarıyla aynı görüşü paylaş­maktadır.

İbn Sina'ya göre nefsin faaliyetleri iki kategoride ince­lenebilir:

1- Aşağıya, yani bedene yönelik olan faaliyetler,

2- Yukanya, yani kendi özüne ve ilkelerine yönelik faaliyetler. Bu faaliyetlerden biriyle meşgul olan nefis diğerinden uzak kalır, her ikisini birden yerine getiremez. [132]

İbn Sina mizacın önemine dikkatimizi çekiyor. Ona gö­re bir nefsin maddesel bir cisimde var olabilmesi için "doğal unsurların belli oranlarda karışımından ve bileşiminden meydana gelen dengeli ve uyumlu bir mizacın bulunması gerekir. Mizacın bu dengelilik ve uyumluluk oranı ölçüsünde maddesel cisim, bitkisel nefsi, hayvansal nefsi ya da insan nefsini almaya hazır duruma gelir. İnsan nefsini almaya ha­zır olan maddesel cisim, bitkisel ve hayvansal nefsi almaya hazır olan mizaca göre daha dengeli ve daha uyumlu bir mizaca sahiptir." [133] "De ki: Herkes mizacına göre hareket eder" âyet-i kerimesiyle Kur'ân da insanın mayasına dikkat çekmektedir.

Ruh kelimesi Kur'ân'da çeşitli şekillerde yirmi yerde yirmibir defa kullanılmıştır. Bunları bir tasnife tâbi tutacak olursak beş grupta toplayabiliriz:

1- Allah'ın kendi ruhundan üflemesi: "Rabbin melekle­re, "Ben balçıktan, işlenebilen kara topraktan bir insan yara­tacağım. Onu yapıp ruhumdan üflediğimde ona secdeye ka­panın" demişti." [134]

2- Ruhun Allah'ın emrine bağlanması: "Ey Muhammed, sana ruhun ne olduğunu soruyorlar. De ki:

"Ruh, Rabbimin emrinden ibarettir. Bu hususta size pek az bilgi verilmiştir." [135] Burada "ruh" ve "emr "kelimeleri müfeşsirler arasında münâkaşa mevzuu olmuştur. Meselâ İsrâ sûresinin 85. âyetinde geçen ruh kelimesinin manâsıyla ilgili olarak Mevdûdî, "Eğer âyeti yer aldığı bölüm içinde okur­sak, burada "ruh" kelimesinin vahyi getiren melek olduğunu anlarız. Bu, müşriklerin şu sorusuna verilen bir cevaptı:

"Kur'ân'ı nereden alıyorsun?" Cevapta sanki şöyle denilmek isteniyordu:

"Ey Muhammed, bu insanlar sana Ruh'tanyani Kur'ân'ın kaynağından veya onu elde ettiğin araçtan soru­yorlar. De ki: "Bu ruh bana Rabbimin emri ile gelir. Fakat sizin bildiğiniz o kadar azdır ki, insan sözleriyle Allah'dan vahyolunan sözleri birbirinden ayırdedemezsiniz. Kur'ân'ın başka biri tarafından uydurulduğunu sanmamızın nedeni iş­te budur" [136] demektedir.

Peygamberimiz'e (s.a.) Ashâbu'l-Kehf, Zü'l-Kameyn ve ruhla ilgili soruların ayrı ayrı yer ve zamanlarda sorulmuş olabileceğini savunan Süleyman Ateş bu açıklamayı getiri­yor:

"Bu ruhun, bedenlere hayat veren ruh olduğunu söyle­yenler yanında Kur'ân'ı indiren Cebrail veya Allah'ın çok yüce bir meleği olduğunu söyleyenler de vardır. Kuvvetli ihti­male göre burada "ruh"dan maksad, Peygambere vahiy ge­tirdiği bildirilen melektir... Ruhun. Rabbin emrinden olması iki anlama gelebilir:

Allah'ın buyruğuyla hareket eder, O'nun emriyle vahiy getirir. Yahut, emir iş, fiil anlamında kullanıldığı takdirde Allah'ın içindendir. Onu Allah yarat­mıştır, mâhiyetini Allah bilir. İnsanların bilgisi azdır... [137]

Merhum Ömer Nasuhi Bilmenin mütâlâası şöyle:

"Tef­sirlerde yazıldığı üzere bazı rivayetlere göre bu ruhtan mu­rat, Cibril aleyhisselâmdır, veya meleklerden daha büyük, ruhanî bir mahlûktur veyahut Kur'ân-ı Azîm'dir ki, o Cenâb-ı Hakk'ın emrinden, yani kadîm kelâmından, vahiyden iba­rettir, kelâm-ı beşerden ibaret değildir." [138]

S. Kutup, bu âyetteki ruhu başka bir mânâya almamış onu insana verilen ve mâhiyetini insanların bilemeyeceği ruh olarak kabul etmiştir. [139]

3- Hz. İsa ile ilgili kullanılması: "Ey Kitap ehli, dini­nizde taşkınlık etmeyin. Allah hakkında ancak gerçeği söyle­yin. Meryem oğlu İsâ Mesih, Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı kelimesi ve kendinden bir ruhtur..."[140]

4- Ruhun meleklerin şeriki olarak tanımı:  "Cebrail (ruh) ve meleklerin dizi dizi durdukları gün, Rahman olan Allah'ın izni olmadan kimse konuşamayacaktır. Konuştuğu zaman da doğruyu söyleyecektir." [141] Burada ruhla melek bir eylemde şerik haldedir.

5- Ruhun Cibril'i ifadesi: "Ey Muhammed, apaçıp arap diliyle, uyaranlardan olman için onu Cebrail senin kalbine indirmiştir. " [142]

Nefs kelimesi Kur'ân'da 304 defa zikredilmektedir. [143] Bunların bir kısmı "kendi" "kendileri" vb. dönüşlü zamir şeklinde geçmektedir. Örnek:

"Ey Muhammed, sana ilim geldikten sonra, bu hususta seninle kim tartışacak olursa, de ki: "Gelin oğullarımızı, oğullarınızı, kadınlarımızı, kadınla­rınızı, kendimizi ve kendinizi çağıralım, sonra lânetleşelim de, Allah'ın lanetinin yalancılara olmasını dileyelim." [144]

Kur'ân-ı Kerîm'de geçen nefs kelimelerinden bir kısmı da insan ruhu anlamında kullanılmaktadır. Örnek: "Allah'a karşı yalan uydurandan veya kendisine bir şey vahyedilmemişken "bana vahyolundu",

"Allah'ın indirdiği gibi ben de indireceğim" diyenden daha zâlim kim olabilir? Bu zâlimleri can çekişirlerken melekler ellerini uzatmış "canlarınızı (ruh) verin, bugün Allah'a karşı haksız yere söylediklerinizden, O'nun âyetlerine büyüklük taslamanızdan ötürü alçaltıcı bir azapla cezalandırılacaksınız" derken bir görsen!. " [145]

Kur'ân'da bu mânâda kullanılan insan nefsinin üç te­mel ayırıcı vasfı bulunmaktadır:

1- Nefs-i emmâre.,  kötülüğü emreden nefis.  Örnek:

"Ben nefsimi temize'çıkarmam; çünkü nefis, Rabbimin mer­hameti olmadıkça kötülüğü emreder. Doğrusu Rabbim ba­ğışlayandır, merhamet edendir. " [146]

2- Nefs-i Levvâme, ayıplayan, eleştiren nefis. Örnek:

"Bütün genişliğine rağmen yer onlara dar, gelerek nefisleri kendilerini sıkıştırıp, Allah'dan başka sığınacak kimse ol­madığını anlayan, savaştan geri kalmış üç kişinin tevbesini de kabul etti. Allah, tevbe ettikleri için onların tevbesini ka­bul etmiştir. Çünkü o tevbeleri kabul eden, merhametli olan­dır.” [147]

3- Nefs-i mutmeinne, sekînete, itmînâne ulaşan nefis. Örnek:

"Ey huzur içinde olan can, o senden, sen de O'ndan hoşnut olarak Rabbine dön!" [148]

Bu üç tâbir bize Freud'ü hatırlatmaktadır. Freud da insan benliğini açıklarken buna benzer bir tasnife ulaşmış­tır. Ona göre insan benliği "id", "Ego", "Süper ego" olmak üzere üç bölümden oluşmaktadır. [149]


[102] E. E. Calverley, "Nefis", İslâm Ansiklopedisi, c. IX, s. 178-183.

[103] Muhammed Kutup, İslâm Terbiye Metodu, s. 56

[104] Muhammed Kutup, a.g.e., s. 56.

[105] bk. Ebu Bekr Muhammed el-Kelâbâzî, et-Ta'arruf li-mezheb-i eh-li’t-tasavvuf, Şam 1986, s. 68.

[106] Kelâbâzî, a.g.e., s, 68.

[107] Kelâbâzî, a.g.e., s. 67

[108] M Le Bras, "Ruh", Meydan Larousse c. X, s.

[109] Rasim Adasal, Medikal Psikoloji, s. 507.

[110] bk. Adasal, a.g.e., 514.

[111] Adasal, a.g.e., s. 518. (pineal bezi orta beyinin arkasında bir bez­dir. Bk. Sobotta, Atlas of Anatomy, Münich 1989, c. I, 285.)

[112] Gazzalî, îhyâu 'ulûmi'd-din, çev: Ahmed Serdaroğlu, İstanbul 19,75, e. III, s. 10.

[113] S. Hayri Bolay, a.g.e., s. 184.

[114] Bk. H. Ziya Ülken, İslâm Felsefesi, Ankara 1967, s. 241.

[115] Necip Tavlan, Gazzalî'nin Düşünce Sisteminin Temelleri, İstanbul 1989,s.75.

[116] S. Hayri Bolay, a.g.e., s. 178-179.

[117] Hayri Bolay, a.g.e.,'s. 180,181.

[118] S. Hayri Bolay, a.g.e., s. 185.

[119] Ülken, Eğitim Felsefesi, İstanbul 1967 s. 30. (İhyâ'da H. Z. Ülken'in "ruh" olarak bahsettiği kelime "kalb" olarak geçmektedir. Bk. İhya, c.

[120] Necip Taylan, a.g.e., s. 75, 76

[121] Necip Tayları, a.g.e., s. 75, 76.

[122] bk. Rasim Adasal, Medikal Psikoloji, s. 549.

[123] Kerim Yavuz, Çocukta; Dinî Duygu ve Düşüncenin Gelişimi, Anka­ra 1983, s. cS8.

[124] Dinçmen, Kriton, Psikiyatri El Kitabı, İstanbul 1967, s. I.

[125] Bk. Lewis Ma'îûf, Müncid; Heyet, el-Mu'cemu'1-Vasît, "ruh" ve "nefs" md.

[126] Gazzalî, İhya, c. III, s. 10-11.

[127] Mehmed Dağ, "İbn Sina'nın Psikolojisi", İbn Sina Armağanı, İçin­de deri: Aydın Sayılı, Ankara 1984, s. 335.

[128] Dağ, a.'g.e., s. 392.

[129] Dağ, a-g.e., s. 335.

[130] Dağ, a.g.e., s. 341.

[131] Dağ, a.g.e., s. 342

[132] Dağ, a.g.e., s. 389.

[133] Dağ, a.g.e., s. 369.

[134] Hicr: 15/29. Diğer örnekler için bk. Sâd: 38/72; Secde: 32/9.

[135] İsrâ: 17/85. Diğer örnekler için bk. Nahl: 16/2; Mümin: 40/15: Şûra: 42/52.

[136] Mevdûdî, Tefhîmu 1-Kurân, c. III, s. 134.

[137] Süleyman Ateş, a.g.e.,c. V, s. 246.

[138] Ömer Nasuhi Bilmen, Kur'ân-ı Kerîm'in Türkçe Meâl-i Alîsi ve Tefsiri, İstanbul 1974, c. IV, s. 1097.

[139] Seyyid Kutup, Fî Zilâli'l-Kur'ân, çev: İ. Hakkı Şengüler - M. Emin Saraç - Bekir Karlığa, İstanbul, ta,, c. IX, s. 372.

[140] Nisa: 4/171

[141] Nebe: 78/38. Diğer örnekler için bk. Meâric: 70/4; Kadir: 97/4.

[142] Şuarâ: 26/193-195. Diğer örnekler için bk. Meryem: 19/17; Nahl: 16/102.

[143] Muhammed Fuâd Abdulbâkî, el-Mu'cemu'I-müfehres li elfâzi'l-Kur'âni'l-Kerim, "Nefs" md.

[144] Âl-i İmrân: 3/61.

[145] En'âm: 6/93. Diğer örnekler için bk. M. Fuâd Abdulbâkî, a.g.e., a.md.

[146] Yusuf: 12/53

[147] Tevbe: 9/118.

[148] Fecr: 89/27, 28. Nefis, önceleri böyle bir taksime tâbi tutulmuş iken daha sonra yine Kur'ân'dan istinbat yoluyla bunlara bazı ilâveler yapıl­mıştır. Mülheme, râdiye, merdıyye, kâmile gibi. Fazla bilgi için bk. Çamdibi, a.g.e., s. 12S-129.

[149] 'Paul Fuillatıme, Psikoloji, çev: Refia Semin, İstanbul 1970, s. 308-314; Muammer Bilge, Metabiyoloji, İstanbul 1960, s. 261-267.


Kaan8/B
Mon 27 April 2015, 08:32 pm GMT +0200

Ruha değişik mânâlar verilmiş, onunla ilgili sorular de­ğişik fikir ve ekollerin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Herşeye rağmen insanoğlu ruhun mâhiyetini izah edememiş, bu konuda aczini itirafa mecbur kalmıştır. Modern psikoloji de bugün ruhtan çok ruhî tezahürler ve davranışlar üzerinde durmaktadır

sultan aktay
Wed 29 April 2015, 08:05 pm GMT +0200
paylaşım için allah razı olsun bu bilgiyi öğrenmeme yardım ettiğinz için

ceren
Wed 29 April 2015, 08:41 pm GMT +0200
Aleykümselma.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Ruh ve nefis bir insanın insan yapandır.Ruh insanın canıdır.Nefis de bir insanın hem dostu hem de düşmanıdır.

rabiayldz
Sun 31 January 2016, 12:03 pm GMT +0200
Selamün aleyküm ; nefsimize inanıpta kötü şeyler yapmayız inşAllah.Bazı insanlar nefsine uyup kötü şeyler yapıyor ki.Herkes iyi şeyler yapar inşAllah. (AMİN).

mevlüde06
Sun 31 January 2016, 01:19 pm GMT +0200
Ve aleykumusselam ve rahmetullah.ruh ve nefs detayli anlasilir bir sekilde aciklanmis.bnde detayini ogrenmis oldum vesilenizle.Allah razi olsun hocm paylasiminiz iicn

Sevgi.
Sat 19 January 2019, 11:38 pm GMT +0200
Aleyküm selam ruh ve nefis manevi şeylerdir gözle gözükmez insanı bunlar yönetir en büyük düşman da nefsimizdir