armi
Wed 6 January 2010, 03:58 pm GMT +0200
Rıza Makamının Hükümleri Hakkındadır
Allah Teala´dan razı olmak, yakini iman makamlarının en yücelerinden biridir. Allah Teala buyurdu ki: "Güzelliğin karşılığı yalnız güzellik değil midir?" (Rahman/60) Her kim Allah Teala´dan güzellikle razı olursa, Allah Teala da onu, Zatı´mn rızası ile ödüllendirir.
O, rızaya rıza ile karşılık verir. Bu da, ödül ve karşılığın zirvesi, ilahi bahsin nihai noktasıdır. Yüce Allah bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Allah onlardan razı oldu, onlar da O´ndan razı oldular". (Maide/119)
Allah Teala, rızayı Adn cennetlerine yükseltmiştir ki onlar, cennetin en yüksek noktalarıdır. O, zikrini namazdan bile üstün tutmuş ve şöyle buyurmuştur: "Adn cennetlerinde hoş meskenler ve bundan da daha büyük olarak Allah Teala´dan bir rıza vardır". (Tevbe/72); "Muhakkak ki namaz, çirkin günahlardan sakındırır. Allah Teala´nm zikri ise, elbette çok daha büyüktür". (Ankebut/45)
Zikir ehline göre zikir, müşahededir. Zikredilen Hak Teala´yı namaz esnasında müşahede edebilmek, bizatihi namazın kendinden daha yüce bir ibadettir. Üstteki ayetin iki tefsirinden biri bu şekildedir. Diğeri ise şudur: Allah Teala´nm kulunu zikretmesi, kulun Allah Teala´yı zikretmesinden daha üstündür.
Ebu Abdullah es-Saci dedi ki: Allah Teala´nm yarattıkları arasında öyle kullar vardır ki, sabırdan haya eder ve O´nun kudretinin tecelli ettiği yeri rıza ile kaparlar. Ömer b. Abdülaziz (ra) de şöyle derdi: Artık yalnızca Allah Teala´nm kazasının tezahür ettiği yerlerle sevinir hale geldim.
Allah Teala´dan razı olanlar, Allah Teala´yı istediği ve razı olduğu şekilde zikredenlerdir. En büyük rıza olan İlahi Rıza, zikir ehlinin en büyük ödülüdür. Bu, Allah Teala´nm "Her kimin zikri, Ben´den istekte bulunmasını engelleyecek kadar çok ise, ona istek sahiplerinin istediklerinden daha fazlasını veririm" buyruğunun anlamlarından birini teşkil etmektedir. Çünkü O´ndan istekte bulunanlar, kendi nefsleri için talepte bulunmaktadırlar. Allah Teala da kendilerine ziyade sevabı vermektedir.
O´nu zikredenler ise, sadece zikirde bulundukları için Allah Teala onlara Zatı´ndan razı olma nimetini lütfetmektedir. Bir diğer anlam da şu şekilde olabilir: O kullarıma Bana bakma nimetini lütfederim. Çünkü zikir, müşahedeye dahil olan bir husustur. Buna göre de Allah Teala dünya hayatında Kendisine bakmaya, ahirette Kendinin bakışıyla mukabele etmiş olmaktadır. Tıpkı, "Yüzler var ki o gün pırıl pırıl, güleç, sevinçli" (Abese/39-40) buyruğunda olduğu gibi, sıfata aynıyla mukabelede bulunmuş olmaktadır. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Rabbimiz bize gülerek tecelli eder".[8]
Zikir, işitmeye yakındır. İşitme de bakmaya götürür. Rıza ise, yakin sahibinin halidir. Yakin, imanın hakikatidir. Allah Resulü (sav), İbni Abbas´a (ra) tavsiyelerinde buna özendirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah için, rıza halinde yakin ile amelde bulun. Eğer böyle olmazsa şunu bil: Sevmediğin bir şeye karşı gösterdiğin sabırda senin için çok büyük bir hayır vardır".
Görüldüğü üzere Allah Resulü (sav) rızayı makamların en üstüne yükseltmiş daha sonra ortasına indirmiştir. O, Ömer b. Hattab´a da (ra) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala´ya sanki O´nu görür gibi ibadet et. Sen O´nu göraıesen de, O seni görmektedir".[9] Allah Re-| sulu (sav) bu emri ile, Ömer´i (ra) müşahedede bulunmaya teşvik etmiştir. Bu, aynı zamanda ihsan makamıdır. Çünkü Allah Resulü (sav) kendisine ihsan sorulduğu zaman, "Allah Teala´ya O´nu görmediğiniz halde görür gibi ibadet etmenizdir" buyurmuştur.
Allah Resulü (sav), daha sonra rızayı sabır ve mücahedeye dayandırmıştır ki o da imandır. Bu, şu hususu bilme makamıdır ki Al-lah Teala, böyle bir kulunu görmektedir. Bundan daha öte vasfedi-lecek bir yer, mekan yoktur. Allah Teala, kendinden razı olma halini, kula bahşettiği bakışın üstüne yükseltmiştir. Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Allah Teala, müminlere tecelli ederek, ´Ben´den dileyin´ buyurur. Onlar da, ´Rızanı dileriz´ derler".
Onların, Allah Teala´ya bakıştan sonra rızasını dilemeleri, rızaya verilen büyük değeri gösterir. Çünkü Allah Teala´ya nazar edişlerinin devam edebilmesi, büyük ölçüde O´nun rızasının devamına bağlıdır. Rıza, bakışı gerektiren hal olduğu için müminler de Rab-lerinden rızasının devam ederek yakınlıklarının da sürmesini niyaz etmişlerdir. Böylelikle nimetin başladığı gibi tamama eröiesini niyaz etmiştirler.
Onların sözlerinden, ´rızan Sana bakışımızdan daha büyüktür* gibi bir anlam çıkmaması gerekir. Kitab´da emrin hakiki anlamı yazılmaz. Çünkü Allah Teala´nın Zati sıfatlarından birinin açığa çıkması, kulun Rubûbiyet makamının heybetinden sakınmasını gerektirir. Bu, kalplerden perdelenmiş bir korku ve gaybın sırlarından bir hikmettir. Bu, korku ehli için, hususi marifetlerinden dolayı dünyada bir sevaptır, Yüce Allah buyurdu ki: "Allah onlardan razı oldu, onlar da O´ndan razı oldular. Bu, Rabbi´nden korkanlar içindir". (Maide/119)
Bir müfessir, Allah Teala´nın "Katımızda daha ziyadesi vardır" (Kaf/35) buyruğunu açıklarken şöyle demiştir: Cennet ehli sevap zamanı, Rableri katında üç hediye ile karşılaşırlar.
Bunlardan biri, Allah Teala´nın katından olan bir hediye olup bulundukları cennetlerde bir benzeri yoktur. O, bunun hakkında şöyle buyurmuştur: "Hiçbir nefis, Allah Teala´nın onlar için sakladığı göz aydınlığını bilmez". (Secde/17)
İkincisi, Rableri tarafından onlara verilen selamdır ki bu, hidayetinin üzerinde bir ziyadedir. O, bu hususta da şöyle buyurmuştur: "Rahman ve Rahim bir Rab´den sözlü bir Selam". (Yasin/58)
Üçüncü hediye ise, Allah Teala´nın onlara, ´Ben, sizlerden razıyım´ buyurmasıdır. Bu da, hidayetten ve selamlamaktan daha faziletlidir. Bunu da şu ayet-i kerime teyid etmektedir: "Bundan daha büyük olarak Rablerinden bir rıza". (Tevbe/72) İlahi rıza, onların içinde bulundukları bütün nimetlerden daha büyüktür.
Allah Resulü´nün (sav) müminlerden bir topluluğa şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizler kimsiniz?´ Onlar da, ´Biz, müminleriz´ dediler. Allah Resulü (sav), ´İmanınızın alameti nedir?´ diye sordu. Onlar, ´Musibetlerde sabreder, rıza halinde şükreder ve kaza geldiğinde rıza gösteririz´ dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (sav), ´Kabe´nin Rabbi´nin hakkı için müminler!´ buyurdu".
Başka bir rivayette ise, onlar hakkında şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Hilim sahipleri, ilim sahipleri, fıkıhlarının derinliği sebebiyle neredeyse peygamber olacaklar". Allah Resulü (sav), onların rıza sıfatlarını gördükten sonra imanlarına şahitlik etmiştir.
Lokman Hekim de (as), rızayı imanın şartlarından biri olarak görmüş ve oğluna verdiği öğütlerden birinde şöyle buyurmuştur:
"îmanın dört esası vardır ki ancak onlarla istikamet bulabilir. Tıpkı bedenlerin ancak eller ve ayaklarla istikamet bulması gibi". O, bu dört esas arasında, Allah Teala´nın takdirine rıza göstermeyi de saymıştır.
İsrailiyat kaynaklı bilgiler arasında şöyle bir rivayet yeralmıştır: "Abidlerden biri, uzun süre Allah Teala´ya kulluk etmişti. Rüyasında, falan çoban kadının cennetteki hanımı olacağını gördü. Uyandıktan sonra, o kadını aramaya başladı. Sonunda onu buldu ve yaptığı amellere bakmak için üç gün onun misafiri oldu.
Kendisi geceleri uyumazken, o uyuyordu. Kendisi gündüzü oruçla geçirirken, o niyetlenmiyordu. Sonunda kadına, ´Gördüğüm şeyler dışında başka bir amelin yok mu?´ diye sordu. Kadın, ´Ne gibi? Gördüğün amellerden başka bir amelim yoktu dedi. Adam, ´hatırlamaya çalış´ dedi. Kadın biraz düşündükten sonra şöyle dedi: Basit bir husus ama söyleyeyim. Ben, darlıkta iken refahta olmayı, hasta iken iyileşmiş olmayı temenni etmem. Güneşte kaldıysam, gölgede olmayı temenni etmem. Kul, elini başına koydu ve, ´Bu mu basit bir özellik? Bu, andolsun ki abidlerin aciz kaldıklara en büyük haslettir dedi".
Ibni Mesud´dan (ra) şu söz rivayet edilmiştir: ´Her kim, gökten yere indirilene rıza gösterirse mağfiret olunur. Ebu´d-Derda (ra) ise şöyle demiştir: ´İmanın zirvesi, Allah Teala´nın hükmüne sabretmek, ve kadere rıza göstermektir.
Muhammed b. Huveytıb (ra), Allah Resulü´nden (sav) şu hadisi rivayet etmiştir: "Kula verilenlerin en hayırlısı; Allah Teala´nın kendisi için taksim ettiğine rıza göstermesidir"
Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Ne mutlu o kimseye ki, İslam´a hidayet edilmiş ve rızkı ancak yetmekte olmasına rağmen ona razı olmuştur". [10] Bunun benzeri bir rivayet de şöyledir: "Her kim Allah Teala´dan gelen rızkın azına rıza gösterirse, O da ondan gelen amelin azma rıza gösterir".
Ali´den (kv) Ehl-i Beyt kanalıyla şu hadis nakledilmiştir: "Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu imtihan eder. Eğer sabrederse onu kendine ayırır. Eğer rıza gösterirse onu kendine seçer". ı
Allah Teala´dan razı olmak, halka merhametli davranmak, kalbi selim tutmak, müslümanlara nasihatta bulunmak ve cömert olmak, sıddıklar arasındaki abdal zümresinin makamını oluşturur.
Musa (as) üe ilgili olarak nakledilen rivayetler arasında şöyle bir hadise anlatılır: "îsrailoğnlları ona, ´Rabbine öyle bir şeyi sor ki onu yaptığımızda Allah bizden razı olsun´ dediler. O da Rabbine şöyle dedi: "Allahım, söylediklerini duydun´. Bunun üzerine Allah Teala ona şöyle vahyetti: ´Onlardan razı olabilmem için, onların Ben´den razı olmaları gerekir´.
Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilen bir hadis de bunu teyid etmektedir: "Allah Teala katında neye sahip olduğunu bilmek isteyen kimse, kendi yanında Allah Teala´ya ait ne bulunduğuna baksın". Allah Teala kulu Kendisini nereye koyduysa onu oraya yerleştirir.
Hammad b. Seleme, Sabit el-Benani kanalıyla Enes b. Malik´ten (ra) müsned tarzı hasen bir hadiste şunu rivayet etmiştir: "Kıyamet günü geldiğinde Allah Teala ümmetimden bir toplulukta kanatlar çıkartacaktır. Onlar kabirlerinden cennetlere uçacak ve oralarda diledikleri gibi gezinerek nimetleri tadacaklardır.- Melekler onlara, Hesabı gördünüz mü?´ diye sordukları zaman şöyle diyeceklerdir: ´Hesab görmedik´. Melekler, ´Sırat´tan geçtiniz mi?´ diye sorduklarında, ´Srrat´ı görmedik´ diyeceklerdir. Onlara, ´Cehennemi gördünüz mü?´ denildiğinde, ´Hiçbir şey görmedik´ diyeceklerdir.
Bunun üzerine melekler, ´Sizler, kimin ümmetindensiniz?´ diye soracak, onlar da, ´Muhammed´in (sav) ümmetinden´ diyeceklerdir. O zaman melekler, ´Allah Teala´nın hakkı için, dünyada ne gibi amellerde bulunduğunuzu söyleyin´ diyecekler, onlar da şu karşılığı vereceklerdir: Bizim iki hasletimiz vardı. Allah Teala da, rahmetinin lütfuyla bizleri bu makama ulaştırdı. Melekler, ´O hasletler nelerdi?´ diye sorduklarında, o müminler şu cevabı vereceklerdir: Bizler, halvette bulunduğumuzda bile Allah Teala´ya ma´siyette bulunmaktan haya eder, O´nun bize nasip ettiğinin azma razı olurduk. Melekler de bu cevap üzerine şöyle derler: Sizler bunu hake-diyorsunuz".
Enes b. Malik´ten (ra) yazılı olarak gelen bir rivayette de ´Ümmetimden bir topluluk için....´ buyrulmaktadır. Bu da, önceki hadisin müsned olduğuna delalet etmektedir.
Başka bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu ıji-layet edilmiştir: "Kim Allah Teala´dan gelen rızkın azma rıza gösterirse, Allah Teala da onun amelinin azma rıza gösterir". Ulemadan bir zat şöyle demiştir: Ölüler arasında öyle kimseler bilirim ki, kabirlerinden cennetteki konutlarına bakarlar. Berzah aleminde keder ve tasalar içinde beklerken sabah akşam onlara ^ennetten gidilip gelinir. Bunların tasaları Basra halkına taksim Edilse buna dayanamayarak ölürlerdi. ´Onların amelleri neydi?´ di-Ve sorulduğunda, şöyle dedi: Onlar müslümanlardı. Fakat ne tevekkül, ne de rızadan nasipleri vardı.
Rızanın farziyeti hakkında Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuşun "Allah Teala´ya kalplerinizden rıza gösterin ki, fakirliğinizin Cevabını kazamn. Aksi halde kazanamazsınız".
Lokman da (as), oğluna öğüdünde, rızayı tevhid ile birleştirmiş jve şöyle demiştir: ´Ey oğul, sana öyle hasletleri öğüt vereyim ki seni Allah Teala´ya yaklaştırıp O´nun gazabından uzaklaştirsin: İlki, Allah Teala´ya kulluk ederek O´na hiçbir şeyi ortak koşmam andır.
İkincisi, sevdiğin sevmediğin her olayda Allah Teala´nın takdirine rıza göstermendir...´
Yine o, başka bir vasiyetinde şöyle demiştir: ´Her kim Allah Teala´ya tevekkül eder ve O´nun takdirine rıza gösterirse, imanı ikame etmiş, elini ve ayaklarını yalnız hayır kazanmaya adamış ve kula uygun düşen salih ahlakı ayakta tutmuş olur.
Rızanın bir tezahürü de, bütün işlerde takdir edilene kalpten sevinmek, her durumda, nefsi hoş tutup teskin etmek ve dünyevi korkuların tamamında kalbi huzuru sağlayarak her şeye kanaat etmek, Rabbi´nin nasip ettiğiyle mutlu olmak ve Allah Teala´nın onu kollamasından dolayı sevinç duymaktır.
Kulun, herşeyde Allah Teala´ya teslim olması, O´ndan gelen büyük küçük herşeye rıza göstermesi, hükümleri yalnız O´na havale etmesi ve bu noktalarda O´nun tedbirinin güzelliğine, takdirinin mükemmelliğine olan inancını koruması rıza makamının göstergelerin-dendir. Kulun, Allah Teala´nın hükmüne rıza göstererek sahip olduğu herşeyi Rabbi´ne teslim etmesi, kainatın yegane Mâliki olan Rab-bi´ni O´nun kullarına şikayet etmemesi, Habibi´nin bir fiilinden do-
layı serzenişte bulunmaması, her durumda O´nun yaptuğınm güzelliğine olan inancını yitirmemesi rızanın önemli tezahürlerindendir.
Rıza ehline göre rızanın şekillerinden biri de, kulun ´Bugün çok sıcak bir gün, bugün çok soğuk bir gün, fakirlik bir musibettir, geçim bir tasa ve yorgunluktur, meslek sahibi olmak meşakkat ve zorluktur* gibi sözler sarf etmemesidir.
Kul, kalbi üzerindeki hakimiyetini kaybederek aldanmasına yol açabilecek bu tür ifadelerden uzak durmalıdır. Aksine kalbini hoşnut kılmalı, selim tutmalı, aklını teskin etmeli, ilahi tedbirin tadına teslimiyet göstererek takdiri ilahinin hükmünü, güzel görmelidir. Nitekim Ömer b. Abdülaziz (ra) bu hususta şöyle demiştir: Kaderin tecelli edeceği anları beklemekten başka bir mutluluğum kalmaz oldu.
Ibni Mesud (ra) şöyle demiştir: Zenginlik ve fakirlik, hangisine bindiğimi umursamadığım iki binek gibi. Eğer fakirliğe binersem, onda sabrederim. Zenginliğe binersem, onu da değiştiririm.
Ahmed b. Ebi´l-Havari ise şunu anlatmıştır: Ebu Süleyman´a, Talanın gece keşke daha uzun olsaydı, dediğini işittim, ne dersiniz?´ dedim. Bana şu cevabı verdi: Hem iyi etmiş, hem de kötü etmiş. İyi etmesi, gecenin uzunluğunu ibadetini arttırmayı istemesinden dolayıdır. Kötü etmesi ise, Allah Teaîa´mn beğenip takdir ettiğini beğenmemiş olmasıdır
Ömer b. Hattab´m (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Darlık veya bolluk olsun, hangi halde sabahladığımı ve geceye çıktığımı umursamam". Bir gün öfkelenerek hanımına şöyle demişti: ´Allah Teala´ya yemin olsun ki sana bir kötülük edeceğim´. Bunun üzerine hanımı,( Beni, Allah hidayet ettikten sonra İslam´dan mı çıkarabileceksin?´ diye sordu. ´Hayır´ deyince hanımı şu karşılıkta bulundu: ´Öyleyse ne gibi bir kötülükte bulunacaksın?!´
Süleyman b. Ca´fer es-Sane´i, Süfyan-ı Sevri´nin bir gün Rabia-tü´Adeviyye´nin (ra) yanında şöyle dediğini nakletti: Allahım, bizden razı ol. Rabia, ´Sen O´ndan razı değilken, Allah Teala´dan rızasını istemekten utanmıyor musun?´ diye sordu. Bunun üzerine Süfyan ´İstiğfar ediyorum´ dedi.
Ca´fer şunu nakletmiş tir: Rabia´ya (ra), ´Kul, ne zaman Allah Teala´dan razı olur?´ diye sordum. Bana şu cevabı verdi: Musibette
duyduğu sevinç, nimette duyduğu sevinç kadar olduğu zaman. Fu-dayl b. Iyaz ise şöyle demiştir: Allah Teaîa´mn vermesi ve engellemesi kulun gözünde denk olduğu zaman razı olmuş sayılır.
Davud´un (as) haberleri arasında, Allah Teala´nın şu buyruğu nakledilmiştir: ´Velilerimde dünya kaygısı olamaz. Çünkü dünya kaygısı, onların kalplerindeki Bana yakarış lezzetini ortadan kaldırır. Başka bir rivayette ise Davud´a (as) şöyle vahyettiği nakledilir: ´Ey Davud, dünya için kaygılanmaktan sakın! Velilerimde sevdiğim, ruhaniler olup tasalanmamalarıdır. Tasadan sakın. Beni arzu ettiğin sürece hayır için tasalanma´.
Denir ki: Dünyada insanların en çok tasalananları, ahiret için en çok tasalananlarıdır. En az tasalananları ise, ahiret için en az tasalananlardır. Allah Resulü (sav) de bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Kadere iman, tasa ve hüznü giderir".
Dünya ile sevinmek, kalpten ahiret tasasını kaldırır. Dünya için tasalanmak da, ahiretten kaçırılan şeyler için üzülmeyi engeller. Bir defasında Rabia´ya (ra), Allah katında üstün bir yeri olan abid birinden sözedilmişti. O, bazı zenginlerin çöplüklerinden topladık-larıyla geçinirdi. Bir adam, Rabia´ya (ra) şöyle dedi: Allah katında o derece yüksek bir yeri varsa, rızkı için dilenmesi ona zarar vermez mi? Böylece Allah Teala da onun rızkını başka bir yolla yaratırdı. Rabia (ra), ´Sus ey aylak! Bilmez misin ki Allah dostları, O´ndan en çok razı olanlardır. O kadar ki kendilerine bir geçimden diğerine nakletmesi tercihini bile O´na arzetmezler ki sadece Allah Teala´nm tercih ettiği üzere olabilsinler´ diyerek ona cevap verdi.
Ahmed b. Ebi´l-Havari şunu anlatmıştır: Ebu Süleyman bana şöyle dedi: Allah Teala, kerem sıfatı gereği, kölelerin köle sahiplerinden razı olduğu şeylerle kullarından razı olmuştur. Bunun nasıl olduğunu sorduğumda bana şu cevabı verdi: Kölenin bütün arzusu, efendisinin kendinden razı olması değil midir? Ben de, ´Evet´ dedim. O da şunu söyledi: ´Allah Teala´nın kullarından istediği de, Za-tı´ndan razı olmalarıdır.
A´meş şunu aktarmıştır: Ebu Vail bana şöyle demişti: Ey Süleyman, Rabbimiz ne kadar da güzeldir! Eğer O´na itaat edebilsek O asla bize karşı gelmez. Nitekim şu ayet-i kerime de bunu teyid etmektedir: "O, iman eden ve salih amel işleyenlere icabet eder". (Şura/26) Yani onlara verir ve icabet eder. İcabet etmek, itaat etmek anlamındadır. Bu meyanda da şöyle buyurmuştur: "Bana icabet/itaat etsinler". (Bakara/186)
Kullar O´na icabet ettiklerinde O da onlara icabet edecektir. Yani onlar istediği hususlarda Kendisine itaat ettiklerinde, O da arzuladıkları hususlarda onlara itaat edecektir.
Bu, aşağıdaki ayetin iki tefsirinden birini de oluşturmaktadır: "Siz Benim ahdime uyun ki, Ben de sizin ahdinize uyayım". (Bakara/40) Bu, ayeti ´Rabbin sana itaat edebilir mi?´ şeklinde okuyanların teviline göredir.
Bu hususta İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: Havariler, Allah Te-ala´nın buna kadir olmasından şüphe etmeyecek kadar O´nu bilen insanlardı. Ayetin anlamı şu şekildedir: O, sana itaat edebilir mi? Aişe´den (ra) de benzer bir görüş rivayet edilmiştir. Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: Kim Allah Teala´ya itaat ederse, herşey kendisine itaat eder. Kim de Allah Teala´dan korkarsa, herşey ondan korkar.
Musa (as) ile ilgili anlatılanlar arasında onun şu sözü rivayet edilmiştir: "Ey Rabbim, bana Senin rızan bulunan öyle bir şey göster ki onu yapayım. Rabbi ona şöyle vahyetmiştir: ´Benim rızanı, senin hoşgörmediğin şeydedir. Sen ise hoşlanmadığın şeye karşı sabredemezsin´. Musa (as) ısrar ederek, ´Ey Rabbim, bana onu göster3 dedi. Bunun üzerine Allah Teala ona şöyle buyurdu: Benim rızam, kazama rıza göstermendedir.
Bu haber, başka bir şekilde de şöyle rivayet edilmiştir: "İsrailo-ğulları, Musa´ya (as) talepte bulunarak, ´Eğer Rabbimizin rızasının bulunduğu şeyi bilseydik, onu yapardık´ demişlerdi. Allah Teala da, ona şunu vahyetmişti: ´Benim rızam, onların Benim kazama rıza gös termelerin de dir".
Musa da (as) Rabbi´ne yakararak şöyle demişti: "Ey Rabbim, yarattıklarının hangisi Sana daha sevimlidir?´ O da şöyle buyurmuştu: ´Sevdiğini elinden aldığımda Bana teslim olandır. Musa (as), ´Peki yarattıklarının hangisi daha çok buğzuna uğrar?´ diye sordu. Allah Teala da, ´Bir işte Beni serbest bıraktıktan sonra, takdir ettiğime öfkelenen kimse!"
Bunlardan daha ağır bir ifade ise şu haberde yer almaktadır: Allah Teala kudsi bir hadis-i şerifte buyurdu ki: "Ben, kendinden
başka ilah bulunmayan Allah Teala´yım. Kim Benim verdiğim musibete sabretmez, kazamra rıza göstermez ve nimetime şükretmezse, Ben´den başka bir Rabb edinsin!"
Bununla aynı sertlikte başka bir haber de şudur: "Allah Teala buyurdu ki: Kaderleri takdir ettim, tedbiri yaptım ve işleri sağlamca yoluna koydum. Kim bunlara rıza gösterirse, Benim´le karşılaştığında rızama nail olur. Kim de bunlara öfkelenirse, Benim´le karşılaştığında gazabıma uğrar".
Bir başka rivayetite ise şu bilgi yer almaktadır: "Musa´ya (as) ilk. yazılan ayet şuydu:: Ben, Ben´den başka ilah bulunmayan Allah Te-aTa´yım. Kim Benim hükmüme rıza gösterir, kazama teslim olur ve belama sabrederse, onun sıddık yazar ve kıyamet günü sıddıklarla beraber diriltirim".
Meşhur bir hadiste de aynı anlamda şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Hayır ve şerri takdir ettim, o ikisini kullarımın ellerine verdim. Hayır için yarattığım kullar ne iyidirler! Ben hayrı onların ellerinde icra ettiririm. Şer için yarattıklarımın da vay hallerine. Şerri de onların elleriyle icra ettiririm. Vay haline, vay hallerine o kimselerin ki ´Neden? Nasıl´ diye sorarlar!"
Geçmiş peygamberlerden biri hakkında şu haber rivayet edilmiştir: "O, on yıl boyunca Rabbine açlık ve fakirlikten yakınmıştı. Ama bütün bu zaman esnasında O´ndan her hangi bir dilekte de bulunmamıştı. Allah Teala ona şöyle vahyetti: Halinden niçin yakınıyorsun? Senin muhtaciyetin, nezdimdeki Ümmü´l-Kitab´da gökleri ve yeri yaratmadan önce kaydedilmişti. Bu hususta seninle ilgili geçmiş bir yazı vardı ve Ben de dünyayı yaratmazdan önce senin için bunu takdir ettim. Senin için dünyayı yeniden yaratmamı mı istiyorsun? Ya da senin için daha önce takdir ettiğimi değiştirerek Benim değil de senin istediğini oldurmamı mı arzu ediyorsun? İzzet ve celalim hakkı için, bir kez daha kalbinden bu tür bir düşünce geçirirsen, seni peygamberlik defterinden silip atarım".
Adem (as) hakkında da şu hadise rivayet edilmiştir: "Onun küçük çocuklarından biri bedenine tırmanıp iniyor, biri ayağını kaburga kemiğine dayayarak onu merdiven gibi kullanıyor ve başına çıkıyordu. Sonra da aynı şekilde kaburga kemiklerine basarak aşağı iniyordu. O ise bunlar olurken dalgın dalgın yere bakıyor, tek ke-
lime etmediği gibi başını da kaldırmıyordu. Çocuklarından biri, ´Babacığım, sana yaptıklarını görmüyor musun? Azarlasan böyle yapmazlar dedi. Bunun üzerine Adem (ra) şöyle dedi
Ey oğul, ben sizin görmediklerinizi gördüm, bilmediklerinizi bildim. Ben, bir defa öfkeyle haraket ettim, o yüzden de keramet yurdundan zillet yurduna, nimetler yurdundan çile yurduna indirildim. Bir hareket daha yaparak, bilmediğim musibetlere düçâr olmaktan korkuyorum". Başka bir rivayette ise şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah Teala, dilimi tuttuğum sürece beni çıkardığı yurda geri koymayı taahhüt etti".
Ebu Muhammed Sehl (ra) şöyle demiştir: İnsanların yakini imandan payları, rıza makamındaki payları oranındadır. Rıza makamındaki payları ise, Allah Teala ile beraber yaşamaları mikdarı-na göredir". Atiyye, Ebu Said el-Hudri´den (ra) Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Allah Teala hüküm ve celali ile, rahatlık ve sevinci, rıza ve yakinde varederken tasa ve hüznü ise kuşku ve Öfkede var etmiş tir".
Mubah bir şeyi kınamamak ve Allah Teala´nın kazası sonucu gerçekleştiğinde ayıplamamak da rızanın gereklerindendir. Bütün işlerde Sâni´ olan Hak Teala´ya şahit olmak ve O´un yapısındaki güzelliği görmek gerekir. Akıl ve adetin makul gördüğü sınırdan çıkılmadıkça böyle davranmak yerinde olur.
Allah Teala´dan razı olmak, yakini iman makamlarının en yücelerinden biridir. Allah Teala buyurdu ki: "Güzelliğin karşılığı yalnız güzellik değil midir?" (Rahman/60) Her kim Allah Teala´dan güzellikle razı olursa, Allah Teala da onu, Zatı´mn rızası ile ödüllendirir.
O, rızaya rıza ile karşılık verir. Bu da, ödül ve karşılığın zirvesi, ilahi bahsin nihai noktasıdır. Yüce Allah bu meyanda şöyle buyurmaktadır: "Allah onlardan razı oldu, onlar da O´ndan razı oldular". (Maide/119)
Allah Teala, rızayı Adn cennetlerine yükseltmiştir ki onlar, cennetin en yüksek noktalarıdır. O, zikrini namazdan bile üstün tutmuş ve şöyle buyurmuştur: "Adn cennetlerinde hoş meskenler ve bundan da daha büyük olarak Allah Teala´dan bir rıza vardır". (Tevbe/72); "Muhakkak ki namaz, çirkin günahlardan sakındırır. Allah Teala´nm zikri ise, elbette çok daha büyüktür". (Ankebut/45)
Zikir ehline göre zikir, müşahededir. Zikredilen Hak Teala´yı namaz esnasında müşahede edebilmek, bizatihi namazın kendinden daha yüce bir ibadettir. Üstteki ayetin iki tefsirinden biri bu şekildedir. Diğeri ise şudur: Allah Teala´nm kulunu zikretmesi, kulun Allah Teala´yı zikretmesinden daha üstündür.
Ebu Abdullah es-Saci dedi ki: Allah Teala´nm yarattıkları arasında öyle kullar vardır ki, sabırdan haya eder ve O´nun kudretinin tecelli ettiği yeri rıza ile kaparlar. Ömer b. Abdülaziz (ra) de şöyle derdi: Artık yalnızca Allah Teala´nm kazasının tezahür ettiği yerlerle sevinir hale geldim.
Allah Teala´dan razı olanlar, Allah Teala´yı istediği ve razı olduğu şekilde zikredenlerdir. En büyük rıza olan İlahi Rıza, zikir ehlinin en büyük ödülüdür. Bu, Allah Teala´nm "Her kimin zikri, Ben´den istekte bulunmasını engelleyecek kadar çok ise, ona istek sahiplerinin istediklerinden daha fazlasını veririm" buyruğunun anlamlarından birini teşkil etmektedir. Çünkü O´ndan istekte bulunanlar, kendi nefsleri için talepte bulunmaktadırlar. Allah Teala da kendilerine ziyade sevabı vermektedir.
O´nu zikredenler ise, sadece zikirde bulundukları için Allah Teala onlara Zatı´ndan razı olma nimetini lütfetmektedir. Bir diğer anlam da şu şekilde olabilir: O kullarıma Bana bakma nimetini lütfederim. Çünkü zikir, müşahedeye dahil olan bir husustur. Buna göre de Allah Teala dünya hayatında Kendisine bakmaya, ahirette Kendinin bakışıyla mukabele etmiş olmaktadır. Tıpkı, "Yüzler var ki o gün pırıl pırıl, güleç, sevinçli" (Abese/39-40) buyruğunda olduğu gibi, sıfata aynıyla mukabelede bulunmuş olmaktadır. Allah Resulü (sav) buyurdu ki: "Rabbimiz bize gülerek tecelli eder".[8]
Zikir, işitmeye yakındır. İşitme de bakmaya götürür. Rıza ise, yakin sahibinin halidir. Yakin, imanın hakikatidir. Allah Resulü (sav), İbni Abbas´a (ra) tavsiyelerinde buna özendirmiş ve şöyle buyurmuştur: "Allah için, rıza halinde yakin ile amelde bulun. Eğer böyle olmazsa şunu bil: Sevmediğin bir şeye karşı gösterdiğin sabırda senin için çok büyük bir hayır vardır".
Görüldüğü üzere Allah Resulü (sav) rızayı makamların en üstüne yükseltmiş daha sonra ortasına indirmiştir. O, Ömer b. Hattab´a da (ra) şöyle buyurmuştur: "Allah Teala´ya sanki O´nu görür gibi ibadet et. Sen O´nu göraıesen de, O seni görmektedir".[9] Allah Re-| sulu (sav) bu emri ile, Ömer´i (ra) müşahedede bulunmaya teşvik etmiştir. Bu, aynı zamanda ihsan makamıdır. Çünkü Allah Resulü (sav) kendisine ihsan sorulduğu zaman, "Allah Teala´ya O´nu görmediğiniz halde görür gibi ibadet etmenizdir" buyurmuştur.
Allah Resulü (sav), daha sonra rızayı sabır ve mücahedeye dayandırmıştır ki o da imandır. Bu, şu hususu bilme makamıdır ki Al-lah Teala, böyle bir kulunu görmektedir. Bundan daha öte vasfedi-lecek bir yer, mekan yoktur. Allah Teala, kendinden razı olma halini, kula bahşettiği bakışın üstüne yükseltmiştir. Bir hadiste şöyle buyrulmaktadır: "Allah Teala, müminlere tecelli ederek, ´Ben´den dileyin´ buyurur. Onlar da, ´Rızanı dileriz´ derler".
Onların, Allah Teala´ya bakıştan sonra rızasını dilemeleri, rızaya verilen büyük değeri gösterir. Çünkü Allah Teala´ya nazar edişlerinin devam edebilmesi, büyük ölçüde O´nun rızasının devamına bağlıdır. Rıza, bakışı gerektiren hal olduğu için müminler de Rab-lerinden rızasının devam ederek yakınlıklarının da sürmesini niyaz etmişlerdir. Böylelikle nimetin başladığı gibi tamama eröiesini niyaz etmiştirler.
Onların sözlerinden, ´rızan Sana bakışımızdan daha büyüktür* gibi bir anlam çıkmaması gerekir. Kitab´da emrin hakiki anlamı yazılmaz. Çünkü Allah Teala´nın Zati sıfatlarından birinin açığa çıkması, kulun Rubûbiyet makamının heybetinden sakınmasını gerektirir. Bu, kalplerden perdelenmiş bir korku ve gaybın sırlarından bir hikmettir. Bu, korku ehli için, hususi marifetlerinden dolayı dünyada bir sevaptır, Yüce Allah buyurdu ki: "Allah onlardan razı oldu, onlar da O´ndan razı oldular. Bu, Rabbi´nden korkanlar içindir". (Maide/119)
Bir müfessir, Allah Teala´nın "Katımızda daha ziyadesi vardır" (Kaf/35) buyruğunu açıklarken şöyle demiştir: Cennet ehli sevap zamanı, Rableri katında üç hediye ile karşılaşırlar.
Bunlardan biri, Allah Teala´nın katından olan bir hediye olup bulundukları cennetlerde bir benzeri yoktur. O, bunun hakkında şöyle buyurmuştur: "Hiçbir nefis, Allah Teala´nın onlar için sakladığı göz aydınlığını bilmez". (Secde/17)
İkincisi, Rableri tarafından onlara verilen selamdır ki bu, hidayetinin üzerinde bir ziyadedir. O, bu hususta da şöyle buyurmuştur: "Rahman ve Rahim bir Rab´den sözlü bir Selam". (Yasin/58)
Üçüncü hediye ise, Allah Teala´nın onlara, ´Ben, sizlerden razıyım´ buyurmasıdır. Bu da, hidayetten ve selamlamaktan daha faziletlidir. Bunu da şu ayet-i kerime teyid etmektedir: "Bundan daha büyük olarak Rablerinden bir rıza". (Tevbe/72) İlahi rıza, onların içinde bulundukları bütün nimetlerden daha büyüktür.
Allah Resulü´nün (sav) müminlerden bir topluluğa şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Sizler kimsiniz?´ Onlar da, ´Biz, müminleriz´ dediler. Allah Resulü (sav), ´İmanınızın alameti nedir?´ diye sordu. Onlar, ´Musibetlerde sabreder, rıza halinde şükreder ve kaza geldiğinde rıza gösteririz´ dediler. Bunun üzerine Allah Resulü (sav), ´Kabe´nin Rabbi´nin hakkı için müminler!´ buyurdu".
Başka bir rivayette ise, onlar hakkında şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: "Hilim sahipleri, ilim sahipleri, fıkıhlarının derinliği sebebiyle neredeyse peygamber olacaklar". Allah Resulü (sav), onların rıza sıfatlarını gördükten sonra imanlarına şahitlik etmiştir.
Lokman Hekim de (as), rızayı imanın şartlarından biri olarak görmüş ve oğluna verdiği öğütlerden birinde şöyle buyurmuştur:
"îmanın dört esası vardır ki ancak onlarla istikamet bulabilir. Tıpkı bedenlerin ancak eller ve ayaklarla istikamet bulması gibi". O, bu dört esas arasında, Allah Teala´nın takdirine rıza göstermeyi de saymıştır.
İsrailiyat kaynaklı bilgiler arasında şöyle bir rivayet yeralmıştır: "Abidlerden biri, uzun süre Allah Teala´ya kulluk etmişti. Rüyasında, falan çoban kadının cennetteki hanımı olacağını gördü. Uyandıktan sonra, o kadını aramaya başladı. Sonunda onu buldu ve yaptığı amellere bakmak için üç gün onun misafiri oldu.
Kendisi geceleri uyumazken, o uyuyordu. Kendisi gündüzü oruçla geçirirken, o niyetlenmiyordu. Sonunda kadına, ´Gördüğüm şeyler dışında başka bir amelin yok mu?´ diye sordu. Kadın, ´Ne gibi? Gördüğün amellerden başka bir amelim yoktu dedi. Adam, ´hatırlamaya çalış´ dedi. Kadın biraz düşündükten sonra şöyle dedi: Basit bir husus ama söyleyeyim. Ben, darlıkta iken refahta olmayı, hasta iken iyileşmiş olmayı temenni etmem. Güneşte kaldıysam, gölgede olmayı temenni etmem. Kul, elini başına koydu ve, ´Bu mu basit bir özellik? Bu, andolsun ki abidlerin aciz kaldıklara en büyük haslettir dedi".
Ibni Mesud´dan (ra) şu söz rivayet edilmiştir: ´Her kim, gökten yere indirilene rıza gösterirse mağfiret olunur. Ebu´d-Derda (ra) ise şöyle demiştir: ´İmanın zirvesi, Allah Teala´nın hükmüne sabretmek, ve kadere rıza göstermektir.
Muhammed b. Huveytıb (ra), Allah Resulü´nden (sav) şu hadisi rivayet etmiştir: "Kula verilenlerin en hayırlısı; Allah Teala´nın kendisi için taksim ettiğine rıza göstermesidir"
Meşhur bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu nakledilmektedir: "Ne mutlu o kimseye ki, İslam´a hidayet edilmiş ve rızkı ancak yetmekte olmasına rağmen ona razı olmuştur". [10] Bunun benzeri bir rivayet de şöyledir: "Her kim Allah Teala´dan gelen rızkın azına rıza gösterirse, O da ondan gelen amelin azma rıza gösterir".
Ali´den (kv) Ehl-i Beyt kanalıyla şu hadis nakledilmiştir: "Allah Teala bir kulu sevdiğinde, onu imtihan eder. Eğer sabrederse onu kendine ayırır. Eğer rıza gösterirse onu kendine seçer". ı
Allah Teala´dan razı olmak, halka merhametli davranmak, kalbi selim tutmak, müslümanlara nasihatta bulunmak ve cömert olmak, sıddıklar arasındaki abdal zümresinin makamını oluşturur.
Musa (as) üe ilgili olarak nakledilen rivayetler arasında şöyle bir hadise anlatılır: "îsrailoğnlları ona, ´Rabbine öyle bir şeyi sor ki onu yaptığımızda Allah bizden razı olsun´ dediler. O da Rabbine şöyle dedi: "Allahım, söylediklerini duydun´. Bunun üzerine Allah Teala ona şöyle vahyetti: ´Onlardan razı olabilmem için, onların Ben´den razı olmaları gerekir´.
Allah Resulü´nden (sav) rivayet edilen bir hadis de bunu teyid etmektedir: "Allah Teala katında neye sahip olduğunu bilmek isteyen kimse, kendi yanında Allah Teala´ya ait ne bulunduğuna baksın". Allah Teala kulu Kendisini nereye koyduysa onu oraya yerleştirir.
Hammad b. Seleme, Sabit el-Benani kanalıyla Enes b. Malik´ten (ra) müsned tarzı hasen bir hadiste şunu rivayet etmiştir: "Kıyamet günü geldiğinde Allah Teala ümmetimden bir toplulukta kanatlar çıkartacaktır. Onlar kabirlerinden cennetlere uçacak ve oralarda diledikleri gibi gezinerek nimetleri tadacaklardır.- Melekler onlara, Hesabı gördünüz mü?´ diye sordukları zaman şöyle diyeceklerdir: ´Hesab görmedik´. Melekler, ´Sırat´tan geçtiniz mi?´ diye sorduklarında, ´Srrat´ı görmedik´ diyeceklerdir. Onlara, ´Cehennemi gördünüz mü?´ denildiğinde, ´Hiçbir şey görmedik´ diyeceklerdir.
Bunun üzerine melekler, ´Sizler, kimin ümmetindensiniz?´ diye soracak, onlar da, ´Muhammed´in (sav) ümmetinden´ diyeceklerdir. O zaman melekler, ´Allah Teala´nın hakkı için, dünyada ne gibi amellerde bulunduğunuzu söyleyin´ diyecekler, onlar da şu karşılığı vereceklerdir: Bizim iki hasletimiz vardı. Allah Teala da, rahmetinin lütfuyla bizleri bu makama ulaştırdı. Melekler, ´O hasletler nelerdi?´ diye sorduklarında, o müminler şu cevabı vereceklerdir: Bizler, halvette bulunduğumuzda bile Allah Teala´ya ma´siyette bulunmaktan haya eder, O´nun bize nasip ettiğinin azma razı olurduk. Melekler de bu cevap üzerine şöyle derler: Sizler bunu hake-diyorsunuz".
Enes b. Malik´ten (ra) yazılı olarak gelen bir rivayette de ´Ümmetimden bir topluluk için....´ buyrulmaktadır. Bu da, önceki hadisin müsned olduğuna delalet etmektedir.
Başka bir hadiste de Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğu ıji-layet edilmiştir: "Kim Allah Teala´dan gelen rızkın azma rıza gösterirse, Allah Teala da onun amelinin azma rıza gösterir". Ulemadan bir zat şöyle demiştir: Ölüler arasında öyle kimseler bilirim ki, kabirlerinden cennetteki konutlarına bakarlar. Berzah aleminde keder ve tasalar içinde beklerken sabah akşam onlara ^ennetten gidilip gelinir. Bunların tasaları Basra halkına taksim Edilse buna dayanamayarak ölürlerdi. ´Onların amelleri neydi?´ di-Ve sorulduğunda, şöyle dedi: Onlar müslümanlardı. Fakat ne tevekkül, ne de rızadan nasipleri vardı.
Rızanın farziyeti hakkında Allah Resulü (sav) şöyle buyurmuşun "Allah Teala´ya kalplerinizden rıza gösterin ki, fakirliğinizin Cevabını kazamn. Aksi halde kazanamazsınız".
Lokman da (as), oğluna öğüdünde, rızayı tevhid ile birleştirmiş jve şöyle demiştir: ´Ey oğul, sana öyle hasletleri öğüt vereyim ki seni Allah Teala´ya yaklaştırıp O´nun gazabından uzaklaştirsin: İlki, Allah Teala´ya kulluk ederek O´na hiçbir şeyi ortak koşmam andır.
İkincisi, sevdiğin sevmediğin her olayda Allah Teala´nın takdirine rıza göstermendir...´
Yine o, başka bir vasiyetinde şöyle demiştir: ´Her kim Allah Teala´ya tevekkül eder ve O´nun takdirine rıza gösterirse, imanı ikame etmiş, elini ve ayaklarını yalnız hayır kazanmaya adamış ve kula uygun düşen salih ahlakı ayakta tutmuş olur.
Rızanın bir tezahürü de, bütün işlerde takdir edilene kalpten sevinmek, her durumda, nefsi hoş tutup teskin etmek ve dünyevi korkuların tamamında kalbi huzuru sağlayarak her şeye kanaat etmek, Rabbi´nin nasip ettiğiyle mutlu olmak ve Allah Teala´nın onu kollamasından dolayı sevinç duymaktır.
Kulun, herşeyde Allah Teala´ya teslim olması, O´ndan gelen büyük küçük herşeye rıza göstermesi, hükümleri yalnız O´na havale etmesi ve bu noktalarda O´nun tedbirinin güzelliğine, takdirinin mükemmelliğine olan inancını koruması rıza makamının göstergelerin-dendir. Kulun, Allah Teala´nın hükmüne rıza göstererek sahip olduğu herşeyi Rabbi´ne teslim etmesi, kainatın yegane Mâliki olan Rab-bi´ni O´nun kullarına şikayet etmemesi, Habibi´nin bir fiilinden do-
layı serzenişte bulunmaması, her durumda O´nun yaptuğınm güzelliğine olan inancını yitirmemesi rızanın önemli tezahürlerindendir.
Rıza ehline göre rızanın şekillerinden biri de, kulun ´Bugün çok sıcak bir gün, bugün çok soğuk bir gün, fakirlik bir musibettir, geçim bir tasa ve yorgunluktur, meslek sahibi olmak meşakkat ve zorluktur* gibi sözler sarf etmemesidir.
Kul, kalbi üzerindeki hakimiyetini kaybederek aldanmasına yol açabilecek bu tür ifadelerden uzak durmalıdır. Aksine kalbini hoşnut kılmalı, selim tutmalı, aklını teskin etmeli, ilahi tedbirin tadına teslimiyet göstererek takdiri ilahinin hükmünü, güzel görmelidir. Nitekim Ömer b. Abdülaziz (ra) bu hususta şöyle demiştir: Kaderin tecelli edeceği anları beklemekten başka bir mutluluğum kalmaz oldu.
Ibni Mesud (ra) şöyle demiştir: Zenginlik ve fakirlik, hangisine bindiğimi umursamadığım iki binek gibi. Eğer fakirliğe binersem, onda sabrederim. Zenginliğe binersem, onu da değiştiririm.
Ahmed b. Ebi´l-Havari ise şunu anlatmıştır: Ebu Süleyman´a, Talanın gece keşke daha uzun olsaydı, dediğini işittim, ne dersiniz?´ dedim. Bana şu cevabı verdi: Hem iyi etmiş, hem de kötü etmiş. İyi etmesi, gecenin uzunluğunu ibadetini arttırmayı istemesinden dolayıdır. Kötü etmesi ise, Allah Teaîa´mn beğenip takdir ettiğini beğenmemiş olmasıdır
Ömer b. Hattab´m (ra) şöyle dediği rivayet edilmiştir: "Darlık veya bolluk olsun, hangi halde sabahladığımı ve geceye çıktığımı umursamam". Bir gün öfkelenerek hanımına şöyle demişti: ´Allah Teala´ya yemin olsun ki sana bir kötülük edeceğim´. Bunun üzerine hanımı,( Beni, Allah hidayet ettikten sonra İslam´dan mı çıkarabileceksin?´ diye sordu. ´Hayır´ deyince hanımı şu karşılıkta bulundu: ´Öyleyse ne gibi bir kötülükte bulunacaksın?!´
Süleyman b. Ca´fer es-Sane´i, Süfyan-ı Sevri´nin bir gün Rabia-tü´Adeviyye´nin (ra) yanında şöyle dediğini nakletti: Allahım, bizden razı ol. Rabia, ´Sen O´ndan razı değilken, Allah Teala´dan rızasını istemekten utanmıyor musun?´ diye sordu. Bunun üzerine Süfyan ´İstiğfar ediyorum´ dedi.
Ca´fer şunu nakletmiş tir: Rabia´ya (ra), ´Kul, ne zaman Allah Teala´dan razı olur?´ diye sordum. Bana şu cevabı verdi: Musibette
duyduğu sevinç, nimette duyduğu sevinç kadar olduğu zaman. Fu-dayl b. Iyaz ise şöyle demiştir: Allah Teaîa´mn vermesi ve engellemesi kulun gözünde denk olduğu zaman razı olmuş sayılır.
Davud´un (as) haberleri arasında, Allah Teala´nın şu buyruğu nakledilmiştir: ´Velilerimde dünya kaygısı olamaz. Çünkü dünya kaygısı, onların kalplerindeki Bana yakarış lezzetini ortadan kaldırır. Başka bir rivayette ise Davud´a (as) şöyle vahyettiği nakledilir: ´Ey Davud, dünya için kaygılanmaktan sakın! Velilerimde sevdiğim, ruhaniler olup tasalanmamalarıdır. Tasadan sakın. Beni arzu ettiğin sürece hayır için tasalanma´.
Denir ki: Dünyada insanların en çok tasalananları, ahiret için en çok tasalananlarıdır. En az tasalananları ise, ahiret için en az tasalananlardır. Allah Resulü (sav) de bu meyanda şöyle buyurmuştur: "Kadere iman, tasa ve hüznü giderir".
Dünya ile sevinmek, kalpten ahiret tasasını kaldırır. Dünya için tasalanmak da, ahiretten kaçırılan şeyler için üzülmeyi engeller. Bir defasında Rabia´ya (ra), Allah katında üstün bir yeri olan abid birinden sözedilmişti. O, bazı zenginlerin çöplüklerinden topladık-larıyla geçinirdi. Bir adam, Rabia´ya (ra) şöyle dedi: Allah katında o derece yüksek bir yeri varsa, rızkı için dilenmesi ona zarar vermez mi? Böylece Allah Teala da onun rızkını başka bir yolla yaratırdı. Rabia (ra), ´Sus ey aylak! Bilmez misin ki Allah dostları, O´ndan en çok razı olanlardır. O kadar ki kendilerine bir geçimden diğerine nakletmesi tercihini bile O´na arzetmezler ki sadece Allah Teala´nm tercih ettiği üzere olabilsinler´ diyerek ona cevap verdi.
Ahmed b. Ebi´l-Havari şunu anlatmıştır: Ebu Süleyman bana şöyle dedi: Allah Teala, kerem sıfatı gereği, kölelerin köle sahiplerinden razı olduğu şeylerle kullarından razı olmuştur. Bunun nasıl olduğunu sorduğumda bana şu cevabı verdi: Kölenin bütün arzusu, efendisinin kendinden razı olması değil midir? Ben de, ´Evet´ dedim. O da şunu söyledi: ´Allah Teala´nın kullarından istediği de, Za-tı´ndan razı olmalarıdır.
A´meş şunu aktarmıştır: Ebu Vail bana şöyle demişti: Ey Süleyman, Rabbimiz ne kadar da güzeldir! Eğer O´na itaat edebilsek O asla bize karşı gelmez. Nitekim şu ayet-i kerime de bunu teyid etmektedir: "O, iman eden ve salih amel işleyenlere icabet eder". (Şura/26) Yani onlara verir ve icabet eder. İcabet etmek, itaat etmek anlamındadır. Bu meyanda da şöyle buyurmuştur: "Bana icabet/itaat etsinler". (Bakara/186)
Kullar O´na icabet ettiklerinde O da onlara icabet edecektir. Yani onlar istediği hususlarda Kendisine itaat ettiklerinde, O da arzuladıkları hususlarda onlara itaat edecektir.
Bu, aşağıdaki ayetin iki tefsirinden birini de oluşturmaktadır: "Siz Benim ahdime uyun ki, Ben de sizin ahdinize uyayım". (Bakara/40) Bu, ayeti ´Rabbin sana itaat edebilir mi?´ şeklinde okuyanların teviline göredir.
Bu hususta İbni Abbas (ra) şöyle demiştir: Havariler, Allah Te-ala´nın buna kadir olmasından şüphe etmeyecek kadar O´nu bilen insanlardı. Ayetin anlamı şu şekildedir: O, sana itaat edebilir mi? Aişe´den (ra) de benzer bir görüş rivayet edilmiştir. Fudayl b. Iyaz şöyle demiştir: Kim Allah Teala´ya itaat ederse, herşey kendisine itaat eder. Kim de Allah Teala´dan korkarsa, herşey ondan korkar.
Musa (as) ile ilgili anlatılanlar arasında onun şu sözü rivayet edilmiştir: "Ey Rabbim, bana Senin rızan bulunan öyle bir şey göster ki onu yapayım. Rabbi ona şöyle vahyetmiştir: ´Benim rızanı, senin hoşgörmediğin şeydedir. Sen ise hoşlanmadığın şeye karşı sabredemezsin´. Musa (as) ısrar ederek, ´Ey Rabbim, bana onu göster3 dedi. Bunun üzerine Allah Teala ona şöyle buyurdu: Benim rızam, kazama rıza göstermendedir.
Bu haber, başka bir şekilde de şöyle rivayet edilmiştir: "İsrailo-ğulları, Musa´ya (as) talepte bulunarak, ´Eğer Rabbimizin rızasının bulunduğu şeyi bilseydik, onu yapardık´ demişlerdi. Allah Teala da, ona şunu vahyetmişti: ´Benim rızam, onların Benim kazama rıza gös termelerin de dir".
Musa da (as) Rabbi´ne yakararak şöyle demişti: "Ey Rabbim, yarattıklarının hangisi Sana daha sevimlidir?´ O da şöyle buyurmuştu: ´Sevdiğini elinden aldığımda Bana teslim olandır. Musa (as), ´Peki yarattıklarının hangisi daha çok buğzuna uğrar?´ diye sordu. Allah Teala da, ´Bir işte Beni serbest bıraktıktan sonra, takdir ettiğime öfkelenen kimse!"
Bunlardan daha ağır bir ifade ise şu haberde yer almaktadır: Allah Teala kudsi bir hadis-i şerifte buyurdu ki: "Ben, kendinden
başka ilah bulunmayan Allah Teala´yım. Kim Benim verdiğim musibete sabretmez, kazamra rıza göstermez ve nimetime şükretmezse, Ben´den başka bir Rabb edinsin!"
Bununla aynı sertlikte başka bir haber de şudur: "Allah Teala buyurdu ki: Kaderleri takdir ettim, tedbiri yaptım ve işleri sağlamca yoluna koydum. Kim bunlara rıza gösterirse, Benim´le karşılaştığında rızama nail olur. Kim de bunlara öfkelenirse, Benim´le karşılaştığında gazabıma uğrar".
Bir başka rivayetite ise şu bilgi yer almaktadır: "Musa´ya (as) ilk. yazılan ayet şuydu:: Ben, Ben´den başka ilah bulunmayan Allah Te-aTa´yım. Kim Benim hükmüme rıza gösterir, kazama teslim olur ve belama sabrederse, onun sıddık yazar ve kıyamet günü sıddıklarla beraber diriltirim".
Meşhur bir hadiste de aynı anlamda şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Hayır ve şerri takdir ettim, o ikisini kullarımın ellerine verdim. Hayır için yarattığım kullar ne iyidirler! Ben hayrı onların ellerinde icra ettiririm. Şer için yarattıklarımın da vay hallerine. Şerri de onların elleriyle icra ettiririm. Vay haline, vay hallerine o kimselerin ki ´Neden? Nasıl´ diye sorarlar!"
Geçmiş peygamberlerden biri hakkında şu haber rivayet edilmiştir: "O, on yıl boyunca Rabbine açlık ve fakirlikten yakınmıştı. Ama bütün bu zaman esnasında O´ndan her hangi bir dilekte de bulunmamıştı. Allah Teala ona şöyle vahyetti: Halinden niçin yakınıyorsun? Senin muhtaciyetin, nezdimdeki Ümmü´l-Kitab´da gökleri ve yeri yaratmadan önce kaydedilmişti. Bu hususta seninle ilgili geçmiş bir yazı vardı ve Ben de dünyayı yaratmazdan önce senin için bunu takdir ettim. Senin için dünyayı yeniden yaratmamı mı istiyorsun? Ya da senin için daha önce takdir ettiğimi değiştirerek Benim değil de senin istediğini oldurmamı mı arzu ediyorsun? İzzet ve celalim hakkı için, bir kez daha kalbinden bu tür bir düşünce geçirirsen, seni peygamberlik defterinden silip atarım".
Adem (as) hakkında da şu hadise rivayet edilmiştir: "Onun küçük çocuklarından biri bedenine tırmanıp iniyor, biri ayağını kaburga kemiğine dayayarak onu merdiven gibi kullanıyor ve başına çıkıyordu. Sonra da aynı şekilde kaburga kemiklerine basarak aşağı iniyordu. O ise bunlar olurken dalgın dalgın yere bakıyor, tek ke-
lime etmediği gibi başını da kaldırmıyordu. Çocuklarından biri, ´Babacığım, sana yaptıklarını görmüyor musun? Azarlasan böyle yapmazlar dedi. Bunun üzerine Adem (ra) şöyle dedi
Ey oğul, ben sizin görmediklerinizi gördüm, bilmediklerinizi bildim. Ben, bir defa öfkeyle haraket ettim, o yüzden de keramet yurdundan zillet yurduna, nimetler yurdundan çile yurduna indirildim. Bir hareket daha yaparak, bilmediğim musibetlere düçâr olmaktan korkuyorum". Başka bir rivayette ise şöyle dediği nakledilmiştir: "Allah Teala, dilimi tuttuğum sürece beni çıkardığı yurda geri koymayı taahhüt etti".
Ebu Muhammed Sehl (ra) şöyle demiştir: İnsanların yakini imandan payları, rıza makamındaki payları oranındadır. Rıza makamındaki payları ise, Allah Teala ile beraber yaşamaları mikdarı-na göredir". Atiyye, Ebu Said el-Hudri´den (ra) Allah Resulü´nün (sav) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: "Allah Teala hüküm ve celali ile, rahatlık ve sevinci, rıza ve yakinde varederken tasa ve hüznü ise kuşku ve Öfkede var etmiş tir".
Mubah bir şeyi kınamamak ve Allah Teala´nın kazası sonucu gerçekleştiğinde ayıplamamak da rızanın gereklerindendir. Bütün işlerde Sâni´ olan Hak Teala´ya şahit olmak ve O´un yapısındaki güzelliği görmek gerekir. Akıl ve adetin makul gördüğü sınırdan çıkılmadıkça böyle davranmak yerinde olur.