sidretül münteha
Wed 8 June 2011, 03:01 pm GMT +0200
Resulullahtan ögütler 2
110. Berâ b. Âzib (ra) "Resûlullah (sav) bize, hastayı ziyaret etmemizi ve cenazenin peşinden gitmemizi emretti" diyor.[97]
111. Nuaym b. Hammâd, "Resûlullah'ın (sav) ALLAH Teâlâmn: T£y Ademoğlu! Günün evvelinde benim için dört rekat namaz kıl, günün sonu için sana garanti vereyim' dediğini haber vermiştir."[98]
112. Ebû Hureyre (ra) Resûlullah'm (sav): "Melekler, bir kul namaz kıldığj, yerde abdestini bozmadan oturduğu müddetçe, ona dua ederler ve: 'ALLAH'ım onu bağışla, ona rahmet et!' diye yakarışta bulunurlarlar" dediğini haber vermiştir.[99]
113. Ebû Ümâme (ra) Resûlullah'm (sav): "Kim, sırf ALLAH rızası için bir yetimin başını okşarsa, ona elinin değdiği her kıl ade-dince sevap verilir. Kim, de, yetim bir oğlan veya kıza güzel davranışta bulunursa (Resûlullah işaret parmağı ile orta parmağını göstererek) işte şu ikisi gibi birbirimize yakın oluruz" buyurduğunu haber vermiştir.[100]
114. Osman b. Affân (ra) Resûlullah'ın (sav); "Âdemoğlunun başını soktuğu bir ev, karnını doyurduğu kuru bir somun, bedenini örttüğü elbise ve bir de sudan ötesinde bir hakkı yoktur" dediğini haber vermiştir. [101]
115. Simmâk, Nûman b. Beşîr (ra)'in şöyle dediğine şahit olduğunu haber vermiş tir: "Yiyecek ve içeceğin en âlâsını buluyorsunuz. Yemin olsun ki, Peygamberinizin karnım doyuracak kuru hurma dahi bulamadığını biliyorum."
116. Nu'mân b. Beşîr (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah (sav)'ın minberden: Sizi ateşe karşı uyarıyorum?[102] diye tekrarladığım işittim. Öyle ki bu esnada sırtındaki elbisenin bir ucu omuzundan aşağı düşmüştü." Nu'man Küfe minberinde "Şayet Resûlullah (sav) benim şu anda bulunduğum yerde olsaydı, bu sözünü bütün çarşı halkına veya ALLAH'ın dilediği kadar kimselere duyurmaya gayret ederdi" diyor.
117. Seleme b. ebî Yezîd, Câbir (ra)'den Resûlullah (sav)'m şu sözünü işittiğini söylüyor: "Ölümü arzulamayın. Zira onun sıkıntısı çok şiddetlidir. Kişinin ömrünün uzun olup ALLAH'a tevbe ve rücû ile nasiplenmesi saadetindendir.[103]
118. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'ın (sav): "Cennette bir kırbaç ya da baston miktarı yer, yer ile gök arasındaki herşeyden daha hayırlıdır" dediğim haber vermiştir.[104]
119. Abdullah b. Mes'ûd (ra) diyor ki: "Eğer ilim adamları, ilimlerini muhafaza edip, onu ehline tevdi edebilselerdi, devirlerin-deki insanların efendisi olurlardı. Ne var ki onlar, ilmi dünya adamlarına verdiler. Onlar da ilim adamlarını küçük gördüler. Peygamberinizi şöyle derken işittim: 'Kim ki, bütün tasalarını bir tasa yerine koyarsa, ALLAH ötekilerinde ona kefil olur. Kim de, dünya işleri karşısında gam ve kederini çoğaltırsa, ALLAH, onun hangi dert vadisinde helak olacağına aldırış etmez.[105]
120. Ebû Musa el-Eş'arî (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Allah Teâlâ zâlime mühlet tanır, ama bir de yakaladığı zaman, kurtulması mümkün değildir'[106] demiştir. Sonra da: "Rabbin haksızlık eden memleketlerin halkını) yakaladığında O'nun yakalayışı işte böyle (şiddetli)'dir."[107] âyetini okumuştur."
121. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'ın (sav) şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Zorba ve böbürlenen birtakım kimseler küçük karıncalar suretinde getirilirler ve insanlar ayakları ile onları tepelerler. Bu, ALLAH'ın onlara hiçbir değer vermeyişindendir. Nihayet, insanlar arasında hüküm verilip tamamlanır. Sonra bu kimseler, Nâru'l-enyâr'a (Ateşlerin ateşine) götürülürler." 'Resûlul-lah'a (sav) Nâru'l-enyâr nedir, ey ALLAH'ın Resulü?' diye sorulunca O, 'cehennem halkının sıkılıp suyunun çıkarıldığı yerdir' cevabını vermiştir.[108]
122. Enes b. Mâlik'in (ra) rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav), ashabı ile beraber bir oğlak leşinin yanından geçmişler. Ashabına dönüp: 'Görüyor musunuz? Bunun, sahiplerinin yanında hiçbir değeri yoktur, değil miV diye sormuş. Ashab: 'Evet, ey Allah'ın Resulü!' karşılığım vermişler. Bunun üzerine Resûlullah: 'Muhammed'in canı elinde olan ALLAH'a yemin ederim ki, dünyanın ALLAH'ın yanında, sahipleri bu oğlağı terkedip attıkları vakit, oğlağın onların yanındaki kadar bile değeri yoktur' demiştir.[109]
123. Muhammed b. Yezîd b. Huneys şöyle demiştir: "Ziyaret için yanına girdiğimizde Süfyân es-Sevrî'nin, Saîd b. Hassan el-Mahzûmî'ye, 'Bana bildirmiş olduğun hadis neydi?' dediğini işittim. O da buna cevaben şöyle dedi: 'Bana Ümnıü Salih, Safiyye binti Şeybe'den, o da Resûlullah'ın (sav) eşi Ümmü Habîbe (ra)'den şöyle dediğini haber vermiştir: ''İnsanoğlunun ALLAH'ı zikretmesi, iyiliği emretmesi ve kötülükten sakındırmasından başka her sözü aleyhinedir."[110] Bunun üzerine bir adam Süfyân es-Sevrî'ye, (Bu ne kadar ağır bir söz' diyecek olmuş. Süfyân, (Bu ne ki? ALLAH Teâlâ: "Onların fısıldaşmalarının birçoğunda hayır yoktur. Ancak bir sadaka, yahut bir iyilik, yahut da insanların arasını düzeltmeyi iste-ye(nin fısıldaşması) müstesna.[111].. buyurmuştur. Başka bir âyette ise: "Hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesna.."[112] demiştir. Bir diğerinde ise "ALLAH rızasına ulaşmış olanlardan başkasına şefaat etmezler..[113]" buyurmuştur. Diğer bir âyette de, O gün, Rahmân'ın izin verdiğinin ve sözünden hoşlandığının dışındakilere şefaat fayda vermez.[114] buyurmuştur,' demiştir. Süfyân diyor ki: İşte bu Cebrail'in (as) getirdiği, Rahmân'ın sözüdür.'
124. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki; "Resûlullah (sav) insanlar içinde çocuklara karşı en merhametli olanıydı. Medine'nin kenar mahallesinde, sütanneye verilmiş bir oğlu vardı. Çocuğu emziren kadın (veya kocası) demirci (ya da umumî mânâda) sanatkârdı. Resûlullah ile beraber onu görmeye giderdik. O vakit ev güzel kokularla tütsülenmiş olurdu. Resûlullah (sav) yavruyu koklar, Öper ve sonra geri dönerdi."
125. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: Resûlullah (sav): "Ramazan ayından sonra en faziletli oruç, Muharrem ayında tutulan oruçtur. Farz namazlardan sonra kılınan en faziletli namaz ise gece kılınan namazdır." buyurmuştur.[115]
126. Ebû Hureyre (ra) Resûlullah (sav)'tan şöyle rivayette bulunmuştur: "ALLAH'ın evlerinden birinde O'nun kitabını öğrenmek ve tedris etmek için bir araya gelen her topluluğu ALLAH'ın melekleri kuşatır ve ALLAH'ın rahmeti onları sarar. ALLAH da katındakilere onlardan söz eder. İlim talebi için yola koyulan herkese, ALLAH cennetin yolunu kolaylaştırır.[116]
(Abdullah) dedi ki: Babam (yani Ahmed b. Hanbel) şöyle dedi: "Bir ihtiyacı için yola çıkacak olan annemi uğurlayacaktım. Kâdisiye'de (boş) bir hevdeç göremedim; insanların hepsi binekler üzerinde idi."
127. Süiyân es-Sevrî diyor ki: "'Hevdeç/ âdeti, ilk defa Haccâc zamanında başladı. Babam dedi ki; 'Annemi, hacca uğurlayacaktım. Kadîsiye'de bir tek hevdeç göremedim. İnsanların hepsi binek üzerindeydi.' Süfyân diyor ki; '(O vakitler) iyilerin haccı, binek üzerinde yapılandır,' denilirdi."
128. Hz. Âişe r. diyor ki: "Resûlullah'ın (sav) küçük dilini görebileceğim kadar, alabildiğine güldüğüne hiç rastlamadım. O, sadece gülümsemekle yetinirdi. Hava kapalı, ya da rüzgârlı olduğu vakit (bu durumdan hoşlanmadığı) yüzünden anlaşılırdı. (Bir gün) ona dedim ki: 'Ey ALLAH'ın Resulü! İnsanlar, gökte bulut gördükleri zaman, yağmur yağacak umudu ile seviniyorlarken, sana bakıyorum, bulut gördüğün vakit bu durumdan hoşlanmadığın hemen yüzünden anlaşılıveriyor, neden?' Resûlullah, Ey Âişe! O bulutta, bir kavmin azaba duçar- edildiği azab fırtınasının bulunmadığını bana kim garanti edebilir1? Unutma, bir kavim de azabı (kara bulutları) görmüş /İşte geliyor, bize yağmur yağdıracak' demişlerdi,' karşılığını verdi."[117]
129. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah (sav)'m şöyle dediğini haber vermiştir: Kıyamet gününde, dünyanın en müreffeh insanı getirilir ve ALLAH Teâlâ; 'Şunu bir kere ateşe daldırın,3 der ve tek bir sefer ateşe sokulup çıkartılır. Sonra getirilir ve ALLAH Teâlâ, 'Ey Ademoğlu! Hiç nimete erdin mi? Hiç iyi gün gördün mü? Hiç sevindin mi?' diye sorar. O, 'Şanına yemin olsun ki, hayır, görmedim/ der. Sonra ALLAH Teâlâ; 'Atın bunu cehenneme' buyurur. Arkasından dünya hayatında en fazla sıkıntıya duçar olan getirilir. ALLAH Teâlâ onun için de; 'Onu bir sefer cennete sokup çıkartın'der. Ve oraya yalnızca bir tek sefer sokulup çıkartılır ve getirilir. Ona denir ki: 'Ey Ademoğlu! Hiç hoşlanmadığın birşey görmüş müy-dünV O, 'Şanına yemin olsun ki hayır, daha önce asla beğenmediğim bir durumla karşılaşmamıştım,' der.[118]
130. Ömer b. el-Hattâb (ra) Resûlullah'a (sav) gelerek, wEy Allah'ın Resulü! Sen değil miydin bana, 'Senin için en hayırlı olan şey, asla hiç kimseden birşey istememendir' diyen?" dedi. Resûlullah, 'Bu yalnızca insanlardan istemekle ilgilidir. Ama, ALLAH'ın, istemeye gerek kalmadan sana verdiği, O'nun sana nasib ettiği, rızik (bunun dışındadır)' cevabım verdi.[119]
131. Üsâme b. Zeyd (ra), Resûlulah'ın (sav) şöyle dediğini haber vermiştir: "Cennete bir göz attım. Bir de baktım ki, çoğunluğunu fakir fukara oluşturuyor. Cehenneme bir göz attım baktım ki, ekserisi kadınlar. Zevkü sefa sahipleri hep bir yere hapsolunmuş-lar. Kafirlerin ise cehenneme atılmaları emrolunmuş, oraya götü-rülüyorlardı.[120]
132. Enes b. Mâlik (ra) şöyle demiştir: "Resûlullah (sav) ölmek üzere olan bir gencin yanma girdi ve ona: 'Kendini nasıl buluyorsun?' diye sordu. Genç de 'Bir yandan günahlarımdan korkuyorum, diğer yandan da ALLAH'ın affedeceğini umuyorum' cevabını verdi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'Ümid ve korkunun kalbinde birleştiği bu gibi anlarda ALLAH Teâlâ, o kulunu umduğuna nail, korktuğundan emin kılar' buyurdu.[121]
133. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Bir adam, Resûlullah'a (sav) geldi ve 'Yolculuğa çıkmak istiyorum ey ALLAH'ın Resulü! Bana duada bulunur musun?' dedi. Resûlullah da (sav) 'ALLAH senin takvanı artırsın' buyurdu. Adam 'biraz daha ya Resûlallah' dedi. Resûlullah, 'ALLAH günahlarını bağışlasın' buyurdu. Adam 'Anam babam sana feda olsun ey ALLAH'ın Resulü, biraz daha' dedi. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'Her nerede olursan ol, ALLAH hayır işlerini sana kolay kılsın' buyurdu.[122]
134. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah'ın (sav) 'Nice üstü başı toza belenmiş, kendisine iltifat edilmeyen, yırtık-pırtık elbiseli kimseler vardır ki, bir konuda ALLAH'a yemin edecek olsalar, ALLAH onları doğru çıkartır. Berâ b. Ma'rûr (ra) onlardandır' dediğini haber vermiştir.[123]
135. Câbir b. Semure (ra) diyor ki: "Sanki Resûlullah (sav)'ın iki parmağını görür gibi oluyorum. Resûlullah işaret parmağı ile yanmdakini beraber uzatarak, 'Benim gönderilmemle kıyametin arası şu kadardır' diyordu."[124]
136. Ebû Burde (ra) diyor ki; "Hz Âişe bize, Yemen işi belden aşağı sarılan kaba bir örtü ile 'mülebbede' de dediğimiz bir elbise çıkarıp gösterdi ve 'İşte ALLAH Resulü bu iki elbise içerisinde ruhunu teslim etmiştir'" dedi.
137. Talha b. Amr el-Basrî (ra) diyor ki: "Medine'ye geldiğimde, orada hiçbir yakınım yoktu. Bize iki günde bir hurma veriliyordu. (Bir gün) Resûlullah (sav) bize namaz kıldırdı. Daha namaz biter bitmez arkadan birisi yüksek sesle: 'Ey ALLAH'ın Resulü! Hurma karınlarımızı yakıp kavurdu, keten elbiselerimiz paramparça oldu (ne olacak bizim halimiz)' diye bağırdı.
Bunun üzerine Resûlullah (sav) bir hutbe irad ederek, ALLAH'a hamd ve senadan sonra: 'Vallahi, eğer sizin için et ve ekmek bulmuş olsaydım sizleri mutlaka doyururdum. Öyle bir zamana erişeceksiniz ki, sizden birinize, sabah akşam kap kap yemekler taşınacak ve Kabe'nin örtüsü gibi elbiseler giyeceksiniz' dedi. 'Ey Allanın Resulü! O gün mü bizim için daha hayırlı olacak, yoksa bugün mü daha hayırlıdır?' diye sordukları vakit Resûlullah, 'Siz bugün o günkinden daha hayırlısınız. Siz bugün, o günkinden daha hayırlısınız, o gün, birbirinizin boynunu vuracaksınız' cevabını verdi.[125]
138. Ebû Salih, 'Karışımı tesnîm'dendir'[126] (âyeti hakkında) "O, cennet ehlinin içecekleri arasında en kıymetli olandır. Onu (saf olarak) sadece ALLAH'a yakın olanlar içecektir. İnsanlar ise, karışık olarak içeceklerdir" demiştir.
139. Enes b. Mâlik (ra)'in haber verdiğine göre, R;esûlullah onu, eli genişleyince parasını ödemek üzere veresiye alışverişte bulunması için bir yahudiye göndermiş ve yahudi de, 'Hiç Muham-med'in elinin genişlediği görülmüş mü?' demiş. Bunun üzerine Enes (ra) Resûlullah (sav)'m yanma gelip durumu haber vermiş. Resûlullah da üç kere Yalan söylemiş o yahudi' diye tekrarladıktan sonra yine üç sefer 'Ben alışveriş yapanların en hayırhsıyım. Bir kimsenin çeşitli yamalıklardan oluşan bir elbise giymesi, kendisinin olmayan bir şeyi emanetine almasından daha hayırlıdır' demiştir.[127]
140. Sevbân (ra) diyor ki: 'Altın ve gümüşü yığıp ta onları Allah yolunda harcamayanlara hemen acıklı bir azabı müjdele[128] âyeti nazil olduğu sırada, biz Resûlullah ile beraber bir seferde bulunuyorduk. Resûlullah'm ashabından bir kısmı, 'Altın ve gümüş hakkında, ALLAH'ın ne inzal ettiğini biliyoruz.
Keşke bizim için hangi mal daha hayırlıdır bilsek de ondan edin-sek dediler. Bunun üzerine Resûlullah (sav): 'En faziletlisi, ALLAH'ı çok zikreden bir dil, ona şükreden bir kalp ve kişiye imanında yardımcı olan mü'mine bir kadındır' dedi."[129]
141. Atâ b. Yesâr'dan rivayet edildiğine göre," Resûlullah (sav) Muâz b. Cebel'i (ra) Yemen'e göndermiş. O da 'Ey ALLAH'ın Resulü! Bana ne tavsiye edersiniz?' diye sormuştu. Resûlullah da, 'Gücün yettiği kadar ALLAH'tan kork. Her nerede olursan ol, ALLAH'ı hatırla. Bir kötülük işlediğin zaman, hemen ardından teube et. Gizli günahlarına gizli, âşîkar olanlarına da açıktan teube et' tavsiyesinde bulundu."[130]
142. Ebû Hureyre (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), 'Hiçbir topluluk yoktur ki, bir araya gelip ALLAH'ı anmaz, Resulüne salât ve selâmda bulunmazlarsa, her ne kadar sevaplarının gereği cennete girseler bile, kıyamet gününde bir pişmanlık duyarlar' buyurmuştur."[131]
143. Ebû Zer (ra) diyor ki: *"Ey ALLAH'ın Resulü! Bana birşey-ler öğütle' dedim. O da, 'Bir fenalık işlediğin zaman hemen ardından, onu giderecek bir iyilik yap' buyurdu. 'Ey ALLAH'ın Resulü! Allah'tan başka hiçbir ilah yoktur' demek de iyilikler cümlesinden midir?' dedim. Bana, 'Evet, hem de iyiliklerin en üstünüdür' karşılığını verdi."[132]
144. Ebû'l-Cerrâh, arkadaşlarından Hâzim isimli bir zâttan şöyle nakletmiştir: "Resûlullah'm yanında bir kişi ağlarken, Cebrail çıkagelmiş ve 'Bu kim?' diye sormuş. Resûhıllah da (sav): Falanca'dır demiş. Cebrâîl (as), 'Biz Ademoğullarının bütün yapıp ettiklerini ölçeriz. Ancak, ağlamak bundan müstesnadır. Zira, ALLAH Teâlâj cehennem ateşini gözyaşları ile teskin eder, söndürür' demiş."
145. Rabâh, Resûlullah (sav)'m Cebrail'e şöyle dediğinin kendisine haber verildiğini söylüyor: "Resûlullah (sav) 'Bana hep suratın asık halde geldin, (neden?)' demiş. Cebrâîl (as), 'Ateş yara-tılalı beri ben hiç gülmedim' diye cevap vermiş.[133]
146. Humrân b. A'yun'ün rivayet ettiğine göre, Resûlullah (sav) Hiç şüphesiz bizim nezdimizde (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş, boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azab vardır [134] âyetini okumuş ve bayılıp yere düşmüştür.
147. Enes b. Mâlik (ra) Resûlullah (sav)'ın Eğer siz benim bildiklerimi bilmiş olsaydınız, az güler çok ağlardınız dediğini haber vermiştir.[135]
148. Ebû Zer (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) bana: 'Ey Ebû Zer! Mesciddeki en gösterişli adamı bana göster!' dedi. Ben de baktım, üzerinde kaftan bulunan bir adamı işaret ederek, İşte bu ey ALLAH'ın Resulü!' dedim. Bu sefer de 'Mescidde bulunan en kalender adamı göster' dedi. Baktım, üzerinde yırtık pırtık elbise bulunan bir adam gördüm ve Resûlullah'a yönelerek, İşte şu ey Allah'ın Resulü' dedim. ALLAH Resulü (ikinci zâtı göstererek) İşte şu var ya, ALLAH katında öteki gibi bir dünya dolusu adamdan daha değerlidir' dedi."[136]
149. Hz. Ali (ra) diyor ki: "Bir koç derisinden başka birşeyimiz yoktu. Bir köşesinde uyurduk, bir kenarında da Fâtıma hamur yoğururdu."
150. İkrime (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), Fâtıma'yı (ra) gelin ettiği vakit, çeyiz olarak ona eski bir yaygı, içi lif dolu deriden bir yastık ve biraz da yoğurt vermiştir. (Yakınları da) sel artığı kumlu toprak getirip evin tabanına sermişlerdir."
151. Abdullah b. el-Haris Resûlullah (sav)'m çıplak deve ile haccettiğini; devenin onu sarsması üzerine de "Lebbeyk, gerçek hayat, âhiret hayatıdır" dediğini haber vermiştir[137]
152. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah (sav)'ın "Dünya mü'minin zindanı, kâfirin cennetidir" dediğini haber vermiştir.[138]
153. Ebû Zer (ra) diyor ki: "Bir zât, Resûlullah'a (sav) gelmiş ve 'Ey ALLAH'ın Resulü! Kıtlık bizi yiyip bitirdi' demiştir. Resûlullah da 'Benim sizin hakkınızda esas endişe ettiğim ALLAH'ın dünyanın bütün nimetlerini ayaklarınızın altına sermesidir. Keşke ümme-tim, altın takmasalar'demiştir."[139]
154. Muhammed b. Münkedir, Resûlullah'ın (sav), "ALLAH için olan hâriç,, dünya ve dünyadakiler lanetlenmiştir" dediğini haber vermiştir[140]
155. Hasan (ra) diyor ki: "Selman (ra) ölmek üzereyken ağlamaya başladı. Kendisine 'Seni ağlatan nedir ki? Sen ALLAH Resulünün sohbetinde bulundun' denildi. O da, 'Dünyaya esef ettiğimden veya ona meylim bulunduğundan dolayı ağlamıyorum. Fakat, Resûlullah (sav) bizden bir söz almıştı. Biz, o ahdimizi terket-tik. O bizden, herhangi birimizin azığının bir yolcunun azığı gibi kendisine yetecek kadar olmasına dâir söz almıştı.' (Râvî diyor ki:) Daha sonra, geriye bıraktığı mala bakıldı. Hepsi yirmi veya otuz küsur dirhem kadardı.
156. Abdullah (ra) Resûlullah'ın (sav) Arazî edinmeyin, çünkü bu sizin dünyaya olan rağbetinizi artırır, dediğini haber vermiştir. [141]
157. Abdullah b. Amr (ra) diyor ki, "Biz, ahşap bir binayı tamir ederken, Resûlullah (sav) yanımıza uğradı ve Bu nedir? diye sordu. Biz de, 'Göçmeye yüz tutmuş ahşap bir bina, tamirine çalışıyoruz' cevabını verdik. Bunun üzerine Resûlullah: 'Ben bu işlerin daha da erken olacağını zannediyordum' dedi.[142]
158. Ebû'l-Buhterî diyor ki: "Abesoğullarından bir adam ilminden istifade etmek için Selmân (ra) ile arkadaşlık etmiş, fîiçbir işte onu yalnız bırakmak istemeyerek, o hamur yoğursa bu ekmeği pişirmiş; eğer o binekleri sulayacak olsa, bu da hayvanlar için yem hazırlamaya gayret etmiş. Nihayet suların coşup taştığı bir vakitte, Dicle nehrine ulaşmışlar. Selmân (ra) ona 'İn ve sudan iç' demiş. O da içmiş. Selmân 'Biraz daha, biraz daha iç' demiş. Adam bir miktar daha içtikten sonra, Selmân ona '(Dicle'nin) suyundan ne kadar eksilttiğini sanıyorsun?' diye sormuş. Adam 'Hemen hemen hiç azalmamıştır' diye cevap vermiş. Bunun üzerine, Selmân (ra) İşte ilim de, aynen böyledir. Ondan birşeyler alırsın, hiçbir şey eksiltmiş olmazsın. O takdirde, sana düşen ondan istifade edeceğini almaktır' demiş. (Adam anlatmaya devam ediyor) 'Sonra nehirden geçtik ve birden karşımızda arpa ve buğday yığınları gördük. Bana dedi ki: 'Hey Abesoğullarmın kardeşi! Muhammed (sav)'in sağlığında, şu hazineleri bize fethediverenin kimler olduğunu biliyor musun?' 'Evet,' cevabını verdim. Sözüne devamla, 'Kendisinden başka ilâh olmayan ALLAH'a yemin ederim ki, biz (o vakitler) sabah olur, akşam olur da, yanımızda bir ölçek buğday bulunmadan günlerimizi geçirirdik' dedi. Adam diyor ki: 'Sonra yola koyulduk ve Celula'ya kadar geldik. Oralarda da ALLAH'ın altın ve gümüşten kendilerine neler ihsan ettiğini anlattı ve dedi ki: 'Ey Abesoğulları-nın kardeşi! Biliyor musun, Muhammed (sav)'in sağlığında, buraları bize fethediverenin kimler olduğunu?' 'Evet' cevabını verdim. O da: 'Kendisinden başka ilâh bulunmayan ALLAH'a yemin olsun ki, onlar, yanlarına ne bir dinar ve ne de bir dirhem almadan akşamlayıp sabahlıyorlardı' dedi."
159. İbn Abbas (ra) diyor ki "Resûlullah (sav) ardıardına pek çok geceler aç olarak gecelerdi. Hanımlarının ise, ne sabah ve ne akşam için yiyecek bulamadıkları olurdu. Ekmeklerinin hepsi hepsi, arpadan başka birşey değildi."[143] (Râvilerden) Ebû Said, 'Yiyeceklerinin hepsi arpadan ibaretti' diyor.
160. Enes b. Mâlik (ra), Resûlullah (sav)'a, arpa ekmeği ile kokusu ağır bir et yemeği getirdiğini haber vermiştir.[144]
161. Hz. Âişe diyor ki: "Ebû Bekir (ra), bir gece bize bir davar budu gönderdi. Ben tuttum Resûlullah da (sav) kesti. (Ya da Resûlullah tuttu, ben kestim)." (Bunu rivayet eden, o gece içeriyi aydınlatacak bir mumun dahi bulunmadığını söylüyor) Hz. Âişe (ra) sözüne devam ederek, 'Öyle zamanlar olurdu ki, Muhammed'in ehlinin, bir ay geçtiği halde ne bir somun ekmek ve ne de bir kap yemek pişiremedikleri olurdu diyor' Humeyd 'Bunu, Süfyân b. Muhammed'in yanında söyledim de o, 'Bazen iki ay geçtiği olurdu' dedi," diyor.
162. Nu'mân b. Beşîr (ra) bir hutbe irad etmiş ve hutbede, Hz. Ömer'in (ra) bir sözünü hatırlatmıştır. Hz. Ömer, insanların dünyadan elde ettiklerine değindikten sonra şöyle demiştir: 'Resûlullah (sav), gün boyu açlıktan kırılır da karnını doyuracak kötü bir hurma dahi bulamazdı.
163. Hz. Âişe, "vefat edinceye kadar ALLAH Resulü ve onun ehli, iki gün üst üste arpa ekmeği ile karnını doyurmuş değildir" demiştir.
164. Muâz b. Cebel (ra), Resûlullah'tan (sav) naklen, "Böğürleri yataklarından uzaklaşır"[145] âyeti hakkında: Kulun, geceleyin (namaz) için (yatağından) kalkmasıdır"[146] demiştir.
165. Ebû Ümâme (ra) diyor ki: "Resûlullah'm (sav) ehli beytine ikram edilen şey arpa ekmeğiydi."
166. Ebû Kılâbe, Resûlullah'ın (sav) ALLAH Teâlâ'nın, "Sonra o gün, size verilen nimetlerden dolayı sorguya çekileceksiniz[147] âyeti hakkında, "Ümmetimden bazı kimseler, buğday Özü ile yağ ve balı karıştırıp öyle yiyorlar" dediğini nakletmiş tir.[148]
167. Ebû Hureyre (ra), Resûlullah'ın (sav) "Kıyamet gününde kul, (dünyada kendisine) verilen nimetlerden dolayı sorguya çekilirken ona, 'Bedenine sıhhat vermedik mi? Seni buz gibi sularla suya kandırmadık mı?' denilecektir" dediğini haber vermiştir.[149]
168. Mutarrif, babasının şöyle dediğini naklediyor: "Resûlul-lah (sav)'ın yanına vardım. O, 'Çokluğunuzla (övünmeniz) sizi oyaladı/' âyetini tefsir ediyordu. Buyurdu ki: Ademoğlu, malım malım, deyip durur. Ona, ey Âdemoğlu! Senin yiyip tükettiğin, giyip eskittiğin veya sadaka verip geçtiğinden başka malın var mı? denilir."[150]
169. Hâlid b. Umeyr'den rivayet edildiğine göre, onlardan birisi Utbe b. Gazvân'ı şöyle derken işittiğini söylüyor: "Ben, Resû-lullah (sav) ile beraber bulunan yedi kişiden biriydim. Yanımızda yiyecek olarak sadece üzüm yaprağı vardı. Öyle ki, sonunda ağızlarımız yara olmuştu."
170. Kays b. Ebû Hâzim, Sa'd (ra)'ın şöyle dediğine şahit olduğunu söylüyor: "Ben Araplar içerisinde, ALLAH yolunda ok kullanan ilk şahısım. (Bir seferde) Resûlullah (sav) ile beraber bulunuyorduk. Yanımızda yiyecek olarak semir ve üzüm yaprağından başka birşey yoktu. Eğer birimiz onlardan keçi misali yemeye kalksa ne çiğneyebilir ve ne de hazmedebilirdi."
171. Muhammed (b. Şîrîn) diyor ki: "Biz, Ebû Hureyre'nin (ra) yanında idik. Üzerinde de içerisinde salınarak yürüdüğü iki renkli elbise vardı.O, kendini göstererek, 'Bak hele Ebû Hureyre keten elbiseler içinde salınıp yürüyor. Vallahi ben hatırlarım. Resûlul-lah'nm (sav) minberi ile Hz. Âişe'nin odası arasında baygın düşerdim de, (bana birşeyler oldu zannederek) yanıma birileri gelir, başımda dikilirlerdi ve ben onlara "Yok bir şeyim, (bu halim), yalnızca karnımın açlığından mütevellittir' derdim."
172. Katâde (ra) diyor ki: "(Bir zamanlar) insanların, açlıktan mütevellit, karınlarına taş bağlayarak bellerini doğrultmaya çalıştıkları bize anlatılmıştır. Yine insanların üzerlerine örtecek birşeyler bulamadıklarından dolayı, kış mevsimlerinde yeri kazarak oraya sığındıkları da söylenmiştir."
173. Amir (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav) Ebû Bekir (ra) ve Ömer (ra) ile beraber, biraz et, arpa somunu ve yaş hurma yemiş, üzerine de soğuk bir su içtikten sonra "Rabbinize yemin olsun ki işte bu, âyette (Tekâsur 8) sözü edilen nimetler cümlesindendir" demiştir."[151]
174. Fıtr b. Abdullah b. Ebû'l-Hüzeyl, Muhammed'in (sav) ashabından bazı kimselerin "(Biz açlıktan) devenin sıkıntıdan inildediği gibi inlerdik," dediğine şahit olduğunu söylüyor.
175. İbn Ebî Seleme (ra) babasından şunu işittiğini söylüyor: Resûlullah (sav), bir grup arkadaşı ile beraber Ebû Heysem b. Tey-yihan'a (ki o, Mâlik b. et-Teyyihan'dır) gitmiştir. Eve varınca, hanımına 'Ebû'l-Heysem nerelerde?' diye sormuş. Kadın: 'Bizim için içecek birşeyler getirmeye gitti' cevabını vermiştir. Onlar böyle konuşurlarken, Ebû Heysem çıkagelmiş ve eşine yönelerek 'Vah zavallı kadın! Yoksa Resûlullah (sav)'a (ikram edecek) birşey bulamadın mı? diye çıkışmış. Kadın, 'Hayır' cevabını verince 'Öyleyse kalk, bize birşeyler hazırla!' demiştir. Kadın arpa ekmeği hazırlarken Ebû Heysem de Resûlullah (sav) ve arkadaşlarına ikram etmek üzere bir koyun kesmiş [Bu arada Resûlullah (sav) 'Aman, sütü sağılanı kesmeyesin ha!' diye tenbihte bulunmuştur.] Koyun eti pişirildikten sonra, misafirlere takdim edilmiş, arkasından da onlara bir kova veya yıllanmış bir testiden su ikram edilmiştir. Resûlullah ve beraberindekiler sularını içtikten sonra, ALLAH Resulü 'İşte bu sudan (kıyamet gününde) mutlaka hesaba çekileceksiniz' buyurmuştur."[152]
176. Enes b. Mâlik (ra) diyor ki: "Resûlullah (sav), kölelerin dâvetine icabette bulunur, hastaları ziyaret eder ve merkebe binerdi."[153]
177. Übeyy b. Ka'b'dan rivayet edildiğine göre, Resûlullah (sav), "Bu ümmeti, ALLAH katındaki şeref ve mertebeleriyle, O'nun yardım ve inayeti ile müjdeleyiniz. Fakat onlardan her kim, âhiret amelini dünyalık kazanmak için yaparsa âhirette hiçbir nasibi olmayacaktır" buyurmuştur."[154]
178. Übey b. Ka'b (ra): "Her kim sabaha erer de en büyük kederi, ALLAH rızasından başka birşey olursa, ALLAH'tan birşey beklemesin" demiştir.
179. Süleyman b. Habîb diyor ki: "Resûlullah (sav): 'Kimin kederi bir tane olursa ALLAH ona yeter; kim de herşeyi kendine kuruntu ederse, ALLAH onun hangi kuruntu vadisinde kahrolacağına aldırmaz' demiştir."[155]
180. Hasan (ra), Resûlullah (sav)'ın 'Eğer kulun derdi, âhiret olursa, ALLAH yitiğini ona garanti eder. Zenginliğini de kalbine koyar. Eğer kulun derdi dünyası olursa, ALLAH Teâlâ dünyalığını ortaya çıkarıp gözünün Önüne diker. O da akşama fakir girer. Sabaha fakir çıkar' dediği bana haber verilmiştir." diyor.[156]
181. Abdurrahman b. Ebân b. Ammâr'm, babasından naklen şöyle dediği rivayet edilmiştir: "(Birgün) öğlene doğru Zeyd b. Sabit, Mervan'm yanından çıkmıştı. Bizler, 'Mutlaka (Mervan) onu birşeyler sormak için çağırmıştır' dedik. Doğru yanma gittim ve sordum. Bana, 'Evet Resûlullah'tan duyduğum bazı konularda sorular sordu' dedi ve Resûlullah'ın 'Bizim bir hadisimizi işitip de, onu başkasına iletinceye kadar muhafaza edenin ALLAH yüzünü ak etsin; zira nice fıkıh taşıyıcıları vardır, fakih değillerdir. Yine nice kimseler vardır ki, kendilerinden daha fakih olan kimselere fıkıh iletirler. Üç haslette asla mü'min insanın kalbi kararmaz; bunlar ALLAH için halis olarak amel etmek, emir sahiplerine nasihat etmek ve cemaata devam etmektir. Zira, onların duası geriden gelenleri de içine alır' deyip, devamla 'Kimin gamı âhiret olursa ALLAH onun iki yakasını bir araya getirir (işini yoluna koyar). Zenginliğini kalbine koyar ve zelil bir vaziyette dünya onun ayağına gelir.
Ama kimin de gamı, kederi dünya için olursa, ALLAH, dünyasını darmadağın eder. Fakirliğini gözünün önüne diker, dünyadan da nasip olarak yalnızca kendisine ne takdir edilmişse o kadarını verir' dediğini duyduğumu söyledim.
(Mervan) Salâtü'l-vustâ'nın [orta namazı] ne olduğunu bize sordu, ki o öğle namazıdır, demiştir."[157]
[97] Müsned-i Afımed 4/299
[98] Beyhakî 3/38. Dârimî 1/338 Mecmau'z-zevâid 6/451.
[99] Fethu'l-bârî 1/538. Müslim, Mescid 273. Nesâî, Mesâcid, bab 43. Beyhaki 2/185
[100] Müsned-i Ahmed 5/250, 265.İbn Mübarek, ez-Zühd s.230. Hılye, 8/179, Fet-hu'l-bârî, 11/151. Taberânî, Kebîr, 8/284 zayıf demiştir.
[101] Müsned 1/62. Hılye, 1/61.
[102] Mecmau'z-zevâid 2/187 et-Tergîb 4/452. Hâkim 1/287. Müsned 4/268 Dârimî 2/330.
[103] age, 10/203, Ahmed 3/332.
[104] Mecmau'z-zeuâid 10/415. Tirmizî 1648, 1664. İbn Mâce 4330. Beyhakî 9/158. Fethu'lbârî 11/202. Tefsîru İbn Kesir 2/155, 8/50.
[105] et-Tergîb 4/133. Hâkim 4/328. İbn Mâce 1406.
[106] .age, 3/185. Müslim el-Birru ve's-sıla 61. Tirmizî 311. İbn Mâce 18.
[107] Hûd 11/102.
[108] Müslim, Eşribe 72. Beyhakî 2/2, 23/326, Mevâridu'z-zam'ân 1378.
[109] Tirmizî, 2321. Nesâî, Ezan bab 22; Ibn Mâce 3111. Mecmau'z-zevâid 10/287. Ahmed 2/338. 3/229.
[110] Tirmizî2412./^dl/70.
[111] Nisa sûresi 4/114.
[112] Asr sûresi 103/3.
[113] Enbiyâ sûresi 21/28.
[114] Nebe' sûresi 78/38.
[115] Müslim, Sıyâm 202,203. Tirmizî 38. Ebû Davud, Sıyâm bab 55. Nesâî, Kıyâmu'1-leyl bab Müsned 2/342.
[116] Müsned 2/407.
[117] Buhârî 6/167. Müslim, Istiskâ lQ.Mu.sned G/66. Müstedrek 2/456.
[118] Müsned 3/203. Müslim, Sıfâtü'l-münâfikîn. 55.
[119] Mecmauz-zevâid 3/100.
[120] Müsned 4/431.Hılye 2/308.
[121] et-Terğîb 4/268. Tİrmizî 983. îbn Mâce 4261. Fethu'l-bârt 11/301.
[122] Tİrmizî 3444. Ihyâ 1/247. Ibnü's-Sünnî 500, 527.
[123] et-Terğîb 3/113. Tirmizî 3854.
[124] Mecmau'z-zevâid 10/311. Ahmed 5/331, Taberânî, el-Kebîr 2/227, 6/216.
[125] Müsledrek 4/549. Ibnü'l-Mübarek, ez-Zühd s.173.
[126] Mutaffifîn sûresi 83/27.
[127] Târîhu Bağdâd 3/155.
[128] Tevbe sûresi 9/34.
[129] et-Terğîb, 3/41. Tirmizî 3094. Müsned 5/278.
[130] et-Tergîb, 4/93.
[131] Mecmau'z-zevâid 10/79. Ahmed 2/463.
[132] et-Tergîb 4/111. Ahmed 5/169, Mecmau'z-zevâid, 10/81.
[133] el-Habâil fVl-melâil, s.22.
[134] Müzzemmil sûresi 73/12,13.
[135] Buhârî 2/43, 6/68, 7/45, 8/127,161,162. Müslim, Fadâil 134; et-Terğtb 4/460.
[136] et-Terğîb 4/149. Ahmed 5/157.
[137] Telhîsu'l-habîr 2/240. Beyhakî 7/48. Müsned 3/216
[138] İbn Mübarek, ez-Zühd 212. Müsned 2/197. Mecmau'z-zevâid 10/288, Taberânî, el-Kebîr 6/289. Tirmizî, 2324. İbn Mâce 4113.
[139] Mecmau'z-zevâid 10/237. Ahmed 1/98. et-Terğîb 4/183.
[140] Mecmau'z-zevâid 10/222. Hılye 3/57, 7/90. Tirmizî 2323. Ibn Mâce 4112. Şer-hu'S'Sünne 14/230.
[141] Müsned 1/377,443. Fethu'l-bârî 4/5. Müstedrek 4/322. el-Mişkât 5178.
[142] Ebû Davud, Edeb bab 170. İbn Mâce 4160. Tirmizî 2335. et-Terğib 4/244
[143] Müsned, 1/255, 374, Ibn Mâce 3347, Tirmizî 2360, Ihyâ 3/216. et-Terğîb 4/187.
[144] bkz. no.15
[145] Secde sûresi 32/16.
[146] Mecmau'z-zevâid 7/190. Ahmed 5/242.
[147] Tekâsür sûresi 102/
[148] ed-Dürru'l-mensûr 6/388.
[149] Tefsîru îbn Kesîr 7/497.İbn Kesîr "Tirmizî, bunu Tuhfetu'l-ahvazî' deki Tekâsur sûresi tefsiri no.341, 9/290; 291.
[150] bkz. no. 57.
[151] ed-Dürrü'l-mensûr 6/390.
[152] Müslim, Eşribe 140, Mişkât 4253; Tefsîr-i ibn Kesîr 8/495. Müşkilü'l- âsâr 1/197.
[153] Hılye 8/131. Ahlâku'n-nübüvve s.64.
[154] Şerhu's-sünne 14/335. Ahmed 5/134. İbn Hıbbân 2501. Hâkim 4/311.
[155] Müsned 5/183. Kenzu'l-ummâl 6270.
[156] Kenzu'l-ummâl 6105.
[157] Müsned 5/183.