neslinur
Tue 2 February 2010, 06:30 pm GMT +0200
Reddü´l Muhtar / Muzaraa
ZİRAAT ORTAKÇILIĞI (MUZARAA) KİTABI
METİN
Ziraat ortakçılığının şüf´a konusu ile ilgisi açıktır.
Muzaraa sözlükte; zer´u» kökünden «mufâale» vezninde mastardır. Bir terim olarak ise; ürünün bir
kısmı karşılığında ziraat üzerine yapılan bir akittir.
Ziraat ortakçılığının rükünleri ise dörttür: Tarla, tohum, iş ve öküz.
Ebû Hanîfe´ye göre ziraat ortakçılığı sözleşmesi geçerli değildir. Çün-kü bu değirmencinin ölçeği
gibidir. İmameyne göre ise, hakkın buna ih-tiyacı bulunduğundan geçerlidir. İmameynin görüşü ile
fetva verilmiştir. Diğer yandan ziraat ortakçılığı mudârebeye kıyasla sahih kabul edilmiş-tir.
Muzâraanın geçerli olması için gerekli olan şartlar sekiz tanedir:
1 - Akdin konusu olan yerin ekine elverişli olması,
2 - Tarafların, ziraat ortakçılığı yapmaya ehliyetli olması,
3 - Ürünün yetişme süresinin zikredilmesi, buna göre; ekinin yeti-şemeyeceği bir süre şart
koşulursa, akit fasit olur.
Taraflardan birisinin erişemeyeceği ölçüde uzun bîr süre şart koş-mamak da gerekir. Aksi halde
akit fasit olur. Bazı alimler «Bizim ülke-mizde süreyi beyan etmeden de ziraat ortakçılığı geçerli
olur» demişler-dir. Bu takdirde akit ile yetişen ürüne bağlı olur. Fetva da bu görüş üze-rinedir.
Müctebâ ve Bezzâziye. Musannıf da bunu benimsemiştir.
4 - Tohumu hangi tarafın vereceğinin belirlenmesi, bazı alimlere göre bunu örf tayin eder.
5 - Ekilecek tohumun cinsini belirlemek gerekir. Miktarın belirlenmesi gerekmez. Çünkü tohumun
miktarı yerin bilinmesiyle bilinir.
İhtiyar da ne kadar ekileceğinin zikredilmesinin şart olduğu söy-lenmiştir.
6 - Tohum sahibi olmayan çalışanın hissesini zikretmek de şarttır. Eğer tohum sahibinin hissesini
beyan etseler, diğer çalışanı beyan et-meseler, istihsanen sahihtir.
7 - Yeri teslim etmek de şarttır. Velev tohumu ile olsun.
8 - Elde edilecek ürünü paylaşma şeklinin belirlenmesi gerekir.
Sonra musannif en son şart üzerine şunu ayrıntı yapmıştır: Tohum sahibi veya eken için belirli bir
ölçeği şart koşsalar veya tarlanın belirli bir yerinden çıkanı birisine şart koşsalar, veya tohum
sahibinin tohumunu almasından sonra kalan kısmın taksimini şart koşsalar, veya muvazzaf haracı
çıktıktan sonra kalanın ikiyi taksim edilmesini şart koşsalar, veya muvazzaf haracı çıktıktan sonra
kalanın ikiyi taksim edilmesini şart koş-salar, ziraat ortakçılığı bâtıl olur. Ama bunun aksine
mukâseme haracı gibi üçte bir veya dörtte birini veyahut yerin öşrünün taksiminden önce
çıkarılmasını şart koşsalar, bâtıl olmaz. Çünkü bu ya yer içindir veya iki-sinden birisi içindir. Zira
onlar muşadır, şirketin kesilmesine vesile ol-maz.
Yine, samanı birisine, taneyi diğerine şart koşsalar, bâtıl olur. Çün-kü asıl maksat olan şeyden
şirket kesilmektedir. Tanenin yarı yarıya taksimini, samanın da tohum sahibinden başkasına
verilmesini şart koş-salar, yine bâtıl olur. Çünkü bu şart, aktin gerektirdiğinin aksinedir.
Samanın yarı yarıya bölünmesini tanenin d-e birisine verilmesini şart kılsalar, yine ziraat ortakçılığı
akdi batıl olur. Çünkü burada da akitten kasdedilen tanede ortaklık kesilmiş olur. Ama eğer tanenin
yarı yarıya, samanın da yalnız tohum sahibine verilmesini şart koşarlarsa nitekim ektin gerektirdiği
de ancak budur, veya samandan hiç söz etmeseler, o zaman akit sahih olur. Saman da tohum
sahibinin olur. Musannif da Sadrı Şeria ve diğerlerine uyarak böyle hüküm vermiştir. Bazı âlimler
tarafından da, «Taneyi yarı yarıya bölseler, samandan hiç bahsetmeseler yine saman da taneye tabi
olarak ikisi arasında yarı yarıya taksim edi-lir.» denilmiştir. Şu kadar var ki, Mülteka sahibi ikinci
görüşe dayanmış-tır. Zira o bunu zikrederek-söyle demiştir: «Saman aralarında olur. Bazı âlimler
tarafından da, «Eğer akitte saman hakkında konuşulmazsa, sa-man tohum sahibinin olur.»
denilmiştir.»
Ben derim ki: Kınye adlı eserden naklen Vehbâniye şerhinde şöyle denilmiştir: «Ürünün dörtte biri
ile ziraat yapan kimsenin soman üzerinde herhangi bir hakkı olmaz. Ama üçte biri ile ziraat yaparsa,
samanın ya-rısına hak kazanır.»
Ziraat ortakçılığı akdi tarla ve tohum Zeyd´in olsa, öküz ve çalış-mak da diğer bir kimsenin olsa,
veya tarla Zeyd´in olsa, geri kalan di-ğerinin olsa, veya çalışmak birisinden, tarla, tohum ve öküz
birisinden olsa, işte bu üç mesele de caizdir.
İZAH
Ziraat ortakçılığına muhabara ve muhakale de denilir. Irak´lılar da kara derler. Bunun açıklaması
Minah´tadır.
«İlgisi açıktır ilh...» İlgisi şudur: Çıkan ürün taksim edilir.
«Zer´ kelimesinden müfâale veznindedir ilh...» Bedâye´de Bedâyî,
adlı eserde müfâale vezninin kendi babı üzerine olduğu zikredilmiştir. Çünkü, Zer´ kelimesi sözlükte
ve bir terim olarak ziraat yapmak anlamı-na gelir. Kuldan beklenen de bitkilerin meydana gelmesine
sebeb olmak-tan ibarettir. Bu da taraflardan birisinin çalışması, diğerinin de âletleri vermesiyle
mümkün olur. Ancak bu terim, halkın örfünde ziraatta çalı-şana tahsis edilmiştir. Halkın örfünde
dört ayaklı hayvanlara dâbbe ismi verilmesi gibi.
Veya denilir ki, müfâale vezni bazan müdâvât ve muâlece kelimeleri gibi yalnız bir kimsede
bulunanda da kullanılır.
Hamevî diyor ki: «Bunların hiç birisine ihtiyaç yoktur. Zira fakihler bu lafzı nakletmiş ve bunu bu
akte izim kılmıştır.» Ebussuud. Özetle.
Ben derim ki: Hamevî´nin sözünde bir görüş vardır. Çünkü burada söz, kelimenin İstılahı anlamı
üzerinde değil sözlük anlamı üzerindedir.
«Zer kelimesinden ilh...» Zer´ kelimesi, tohumu atmak anlamın-dadır. Tohum atılacak yer de
Kâmus´ta olduğu gibi, mezra´dır. Ancak şu kadar var ki, burada zer´ kelimesinin kullanılması
mecazîdir. Çünkü
zer´ kelimesinin gerçek anlamı imbattır. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.), «Hiç kimse «Ben ekini
bitirdim.» demesin, «Ben tohumu ektim» desin.» buyurmuştur. Nitekim Keşşaf ve diğer eserlerde
de böyledir. Kuhistanî.
«Ziraat üzerine yapılan akittir ilh...» Burada zer´ kelimesinden masdar anlamını kasdetmek ve ismi
meful olarak almak mümkündür. Zira Bezzâziye´de şöyle bir ifade vardır: «Bir kimse izinsiz olarak
başkasının yerini ekse, sonra yerin sahibine «Benim tohumumu bana ver ben kiracı olayım.» dese,
bakılır: Eğer tohum yerde helak olmuşsa, caiz değildir. Eğer tohum tarlada sağlam duruyorsa,
caizdir. Bunun anlamı, ekilen buğ-day yerde duruyor, demektir. O zaman eken ekilen buğdayın
misline malik olur. Bu da caizdir. Şu kadar var ki, muzaraanın şartlan bulunmadı-ğından m u zara a
t fasittir. Ekilen ekin yetişip sona ermeden tarlasını bir başkasını ziraat ortakçılığı için vermiş olsa,
sahihtir. Ama eğer yetişip sona ermişse, geçerli değildir. Sâyıhanî.
«Ürünün bir kısmı ile ilh...» Ziraat ortakçılığının bu tarifi çıkan ürünün hepsinin toprak sahibine
veya ekene olması ile bozulmaz. Çünkü bu şek-li ziraat ortakçılığı değildir. Birincisi amilden istiare
olmuş olur. İkincisi ise oda toprağı malikten iade olur. Nitekim Zahîre´de de böyledir. Kuhistanî.
«Ziraat ortakçılığının rükünleri ilh...» Ziraat ortakçılığının haldeki hükmü menfaate malik olmaktır.
Gelecekteki hükmü ise, çıkan üründe ortaklıktır. Sıfatı ise, ziraat ortakçılığı tohumu olmayan kimse
bakımından lüzumlu bir akittir. O zaman özürsüz olarak o akti feshedemez. Tohum tarlaya
ekilmezden önce, tohumu üzerine alan kimse özürsüz olarak da tohumunun itlafından kaçınmak
için ziraat ortakçılığı aktini feshedebilir. Müsakat ise bunun aksinedir. Zira o, her iki taraftan da
lüzumlu bir akit-tir. Çünkü onda itlaf lüzumu yoktur. Bezzâziye, açıklamalı bir şekilde.
«Ebû Hanife´ye göre ziraat ortakçılığı akti sahih değildir ilh...» An-cak, tohum, âletler yer sahibi ile
işletmecinin olursa, o zaman geçerli olur. Çünkü toprak sahibi işletmeciye kiracı olmuş olur.
İşletmeci de yeri belli bir ücret ve belli bir süre ile kiralamış olur. O zaman ikisinin rızası ile çıkan
ürünün bir kısmı işletmeciye verilir. İşte bu, Ebû Hanîfe´ye göre ziraat ortakçılığındaki pisliğin
zevalinin hilesidir. Ziraat ortak-çılığı Ebû Hanîfe´ye göre niçin sahih değildir? Zira sahabeler ve
tabiîn içinde bu konuda görüş ayrılığı vardır. Zira Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)
den gelen haberler birbiriyle çelişmektedir. Mebsut´ ta da olduğu gibi.
Ebû Hanife, ziraat ortakçılığının fasit olduğuna sınırsız olarak hük-metmiştir. Ama ziraat
ortakçılığından şiddetli bir şekilde reddetmemiştir. Hakâyık´ta olduğu gibi. Şiddetle
nehyetmemesini ziraat ortakçılığı üzeri-ne bir çok meseleyi furû yapması da gösterir. Hatta imam
muhammed, «Biz ziraat ortakçılığı konusunda atlıyız. Çünkü Ebû Hanîfe ziraat ortak-çılığı üzerine
çok meseleyi ayrıntı yapmıştır. Fakat vakıf konusunda ise biz yayayız. Çünkü Ebû Hanîfe, vakıf
üzerine furû meseleler bağlamamış-tır» demiştir. Nazım´da da durum böyledir. Kuhistanî.
Hidaye´de şöyle denilmiştir: «Ziraat ortakçılığı Ebû Hanife´ye göre fasit olduğu takdirde bakılır: Bir
kimse toprağı sürüp aklarsa ve sulasa, ondan birşey bilmese, eğer tohum tarla sahibinden ise o
tarlanın sürülüp aktarılması ve sulaması konusunda ecr-i mislini alır. Eğer tohum tarlayı sürüp
aktaran ve sulayandan olur ve tarlada birşey çıkmazsa, o zaman toprağın ecr-i mislini toprak
sahibine vermesi gerekir. Bu her iki şekilde de çıkan tohum sahibinindir.»
«Değirmencinin ölçeği gibidir ilh...» Zira ziraat ortakçılığı işletmeci-nin işi vasıtasıyla elde edilen
ürünün bir bölümü karşılığında kiralama-dır. O zaman, ziraat ortakçılığı da değirmencinin ölçeği
manasında olur. Değirmencinin ölçeğini de Resulullah (s.a.v.) yasaklamıştır.
Değirmencinin ölçeğinin tarifi şudur: Birisinin bir diğerine kendisine un öğütmek üzere buğday
vermesi ve ücretini öğütülen undan bir mik-tarla tarla ödemesidir. Her iki taraftan delillerin tamamı
Hidâye ve şerhlerin de açıklanmıştır.
Şurunbulâliye, Hülâsa´dan naklen şöyle demektedir: «Ebû Hanîfe şu meseleleri ziraat ortakçılığı
konusunda muzaraayı tecviz edenlerin görü-şü üzerine ayrıntı yapmıştır. Zira Ebû Hanîfe halkın
kendi sözü ile amel. etmeyeceğini biliyordu.»
«Yerin ekine elverişli olması ilh...» Öyleyse eğer yer tohumu, bitirmeyecek kadar çorak veya taşlı
olursa caiz değildir. Ama akit zamanın-da gidecek bir araz sebebiyle, kış veya suyun kesilmesi gibi,
ekene el-verişli olmasa bile akit yine sahihtir. T. Özetle.
«Tarafların ehliyeti ilh...» Yani her ikisinin de hür ve baliğ olmaları: veya ticaret veya ziraatla izinli
köle veya çocuk olmaları veya her ikisi-nin de zımmî olmaları gerekir. Zira ehliyetsiz akit geçerli
değildir. Hidâye´de olduğu gibi. O zaman ehliyet yalnız ziraat ortakçılığına has değil-dir. Öyleyse
ziraat ortakçılığını terketmek daha uygundur. Kuhistanî.
«Müctebâ ve Bezzâziye ilh...» Bezzâziye´nin ifadesi şöyledir: «İmam-Muhammed´den ziraat
ortakçılığımın süresi belirtilmeden de caiz olacağı rivayet edilmiştir. O zaman ziraat ortakçılığı ilk
çıkan ekinin üzerine vaki olur. Fakih de İmam Muhammed´in bu görüşünü tutmuştur. Fetva da bu
görüş üzerinedir. Gmam Muhammed´in Küfe ve benzeri yerlerde sürenin belirlenmesini şart
kılması, ziraat ortakçılığı süresinin Kufelilere göre farklı olmasındandır. Kufelilere göre ziraat
ortakçılığının başlangıç ve sonu belirsizdir.
Şu kadar var ki bundan sonra Hâniye´de şöyle denilmektedir: «Fetva, kitabın cevabı üzerinedir. Yani
sürenin belirlenmesi şarttır.»
Şurunbulâliye´de de şöyle denilmiştir: «Üzerine fetva verilecek gö-rüş çelişkili oldu.»
«Tohum sahibini zikretmek de ilh...» Bu zikir dolaylı yoldan da olsa. Yani, «Ben o tohumu bana
eken için verdim» veya «Ben sana onun için kiraladım» dese veya «Ben seni onda çalışman için
kiraladım» dese. Zira bu görüş tohumun toprak sahibinden olduğunu beyan etmektedir. Ama eğer,
«Ben onu kendi nefsine ekmen için verdim» dese, o zaman da to-humun işletmeciye ait olduğu
beyan edilmiş olur. Eğer bu saydığımız şeylerden hiçbirisi olmasa, Ebû Bekir el-Belhi, «Eğer birse
örf hükmeder. Yok eğer bir değilse, muzaraa fasit olur. Zira tohum eğer tarla sahibin-den olursa,
toprak sahibi amile müstecir olmuş olur. Eğer tohum amil-den ise, o da toprağa müstecir olmuş
olur. Hüküm muhtelif olunca beya-nı icabeder. Vakıat´ta olduğu gibi.» demiştir. Kuhistanî.
«Tohumun cinsini beyan etmek de ilh...» Çünkü burada ücret, çıka-nın bir kısmıdır. Ücretin cinsinin
bildirilmesi de şarttır. Zira beyan edil-mediği takdirde bazı tohumlar vardır ki toprağa zarar verir.
Eğer tohum tarla sahibinden olursa, caizdir. Çünkü tohum tarlaya atılmazdan önce muzarsa toprak
sahibine tekid olunmaz. Yere atılışında da ücret malum olur. Eğer tohum amilden ise, caiz değildir.
Ancak fasit olur. Ama to-hum amilden olsa ve hiçbir şey söylemeden ekse,fasit muzaraa, caiz
muzaraaya intılab eder. Haniye ve Zahiriye.
Minyetü´l-Müfti´de şöyle denilmektedir: «Toprak sahibi, «Buğday ekersen şu kadar parpa ekersen
de şu kadar.» dese, caizdir. Ama eğer,»ş dese, caiz değildir.»
«Miktarını değil ilh...» Hâniye´de de bu şekilde denilmiştir. Bu açık-lamadan anlaşıldığı gibi yerin
bilinmesi şarttır. Şu kadar var ki yine Hâniye´de şöyle denilmiştir: «Uygun olan, işletmecinin yeri
bitmesidir. Zira bilmediği takdirde, tarlalar birbirinden farklı bulunduğundan yapıla-cak iş bilinmiş
olmaz.» Düşünülsün.
Denilebilir ki, eğer tarla biliniyorsa, tohumun miktarını belirtmek şart değildir. Eğer yer
bilinmiyorsa, şarttır. Bu söylenilenle Haniye ile İhtiyar´ m ifadeleri uzlaştırılmış olur.
«Tohum sahibi olmayan çalışanın hissesini zikretmek de şarttır ilh...» Hâniye´de şöyle
denilmektedir: «Ziraat ortakçılığını dördüncü şartı muzaraada tohumu olmayan kimsenin hissesinin
beyan edilmesidir. Zira onun aldığı ya işinin veya toprağının ücretidir. O zaman da ücretin
belir-lenmesi şarttır. Eğer işletmecinin hissesini beyan etseler fakat tohum sa-hibinin hissesinde
sükut etseler, akit caizdir. Zira tohum sahibi elde edi-len ürününe kendi mülkünün geliri olması
bakımından hak kazanır. Ücret yoluyla değil. Bunun aksine tohum sahibinin hissesini beyan
etseler, kıyasen caiz olmaz. Çünkü onun aldığı ücrettir. Onun da bildirilmesi şart-tır. İstihsanda ise
akit caizdir. Çünkü tohum sahibinin hissesinin belirlen-mesi kalan kısmın da çalışana caiz olduğu
anlamına gelir.»
Bunun özü şudur: Tohumu olmayan kimsenin hissesinin açıkça veya kapalı bir şekilde belirlenmesi
şarttır.
«Yeri teslim etmek de şarttır ilh...» Teslim nedir? Şudur ki, toprak sahibi işletmeciye «Ben
toprağımı sana teslim ettim.» der. Öyleyse, tes-lime engel olan, meselâ, toprak sahibinin de
işletmeciyle çalışmasının şart kılınması gibi haller cevaza engel olur. Toprağın akit zamanında boş
olması da teslim sayılır. O halde akit zamanında tarlada bir ekin olsa, akit caizdir, fakat o akit ziraat
ortakçılığı olarak değil, muamele olarak caizdir. Eğer yetişmisse, o zaman akit caiz değildir. Çünkü
ekin yetiştikten sonra amele ihtiyacı yoktur. O zaman muamele olarak da caiz görülmesi zor olur.
«Velev tohumu ite olsun ilh...» Yani eğer tohum toprak sahibinden olursa. Musannif niçin böyle
dedi? Zira, eğer tohum işletmeciden olursa, öncelikle toprağın tahliyesi şarttır. Çünkü o zaman
işletmeci tarlayı ki-ralamış sayılır. Bunda asıl kaide şudur: Şüphesiz tohum kimden olursa, o kiracı
durumundadır. Nitekim biz bunu ileride zikredeceğiz. O zaman musannif, şüpheye düşülecek bir
noktayı açıklamış oldu. O da şudur ki, tohum eğer tarla sahibinden ise, tarla sahibi işletmecinin
kiracısı sayı-lır. O halde çoğu defa şüpheye düşülür ki, tahliye işletmeci ile toprak arasında şart
değildir. Çünkü toprak kiralanmış değildir. Sen anla.
«Ürünün ortaklığının konuşulması da şarttır ilh...» Yani meydana geldikten sonra. Zira sonucunda
zaten kendiliğinden ortaklık aktolunuyor. Öyleyse, bu ortaklığı kesen akdi bozar. Hidâye.
Şurunbulâliye´de şöyle denilmektedir: «Bu şart fazladır. Zira işletme-cinin hissesinin zikredilmesi
şartı, bu şartın zikredilmesine ihtiyaç bırak-maz.»
«Ziraat ortakçılığı bâtıl olur ilh...» Yani fasit olur. Nitekim ânifen Hidâye´den naklettiğimiz de bunu
ifade etmektedir.
«İkiye taksim edilmesini ilh...» H. diyor ki: «Bu, geçen dört meseleye de raicidir.»
Ziraat ortakçılığı bu dört meselede de niçin fasit olur? Zira, çıkan üründeki ortaklığın kesilmesine
yol açar. Zira yerden ancak şart kılına-nın çıkması da muhtemeldir.
«Ya yer içindir veya ikisinden birisi içindir ilh...» Her ikisinde de illet içindir. H.
Yani toprak eğer öşrî ise. Veyahut öşür ikisinden birisi içindir. Yani öşrün ikisinden birisinin
hissesinden alınmasını, sonra kalan kısmın iki-ye taksim edilmesini şart koşsalar caiz olur.
Kuhistanî diyor ki: «İşte bu, toprak sahibinin tohumunu ortadan al-masının hilesidir.»
Sâyıhani de şöyle demektedir: «Yerin öşrünün ortadan alınması şart kılınmasa, sarih zekât
konusunda şöyle diyor: «Eğer tohum tarla sahi-binden ise, öşür üzerinedir. Eğer ekenden ise, öşür
ikisinin üzerinedir.»
Ben derim ki: Bu güzel bir açıklamadır.
«Saman birisine ilh...» Bu mesele sekiz durumu kapsamına alır. Bundan altı tanesi fasittir, iki tanesi
sahihtir. Hâniye´de olduğu gibi.
Ancak musannif burada bir tanesini düşürmüştür. Düşürdüğü şekil şudur: Samanın yarı yarıya
taksimini şart kılsalar. tanelerde sussa-lar... Bu şekil caiz değildir. Ama musannif diğer yedi sekli
zikretmiştir. Zira musannifin buradaki «ikisinden birine olan» sözü, ve bu sözden son-raki «tanenin
ikisinden birisine olması» sözleri altında dört şekil vardır. Çünkü bu görüşlerin her ikisinde de
birisinden maksat, ya toplum sa-hibidir, ya da işletmecidir.
«Akdîn gereğinin aksinedir ilh...» Yine ortaklığın kesilmesine de se-bep olur. Zira çoğu defa ekine
bir âfet isabet eder, o ekinden ancak sa-man alınır. Miraç.
«Nitekim aktin gereği de ancak budur ilh...» Zira eğer onlar akitte samanın kime verileceği veya
taksimi hususunda bir şey konuşmasalar saman yine tohum sahibinindir. Bunu şart koşsalar,
öncelikle tohum sa-hibinindir. Çünkü aktin gerektirdiğinin şartıdır. Bu şartla da aktin sıfatı
değişmez. Miraç.
«Sadrı Şerîa´ya uyarak ilh...» Ve ondan başka Hidâye sahibi gibi kimselere uyarak. Zira Sadrı Şerîa
demiştir ki: «Sonra saman tohum sahibinindir. Çünkü onun tohumunun nemâsıdır. Onun hakkında
da şarta ihtiyaç yoktur.
Belh meşâyihi, «Tarafların sözleşmede belirlemedikleri hususlarda örfe itibar edilerek yine saman
da aralarında ikiye taksim edilir. Çünkü o taneye tabidir. Tabi olan birşey aslın şartıyla kaimdir.»
demişlerdir.
Şurunbulâli´nin Vehbâniye şerhinde şöyle denilmektedir: «Saman tohum sahibinindir.
Zâhirü´r-Rivâye de ancak budur.»
Kifâye´de ise şöyle denilmektedir: «Belh meşâyihine şöyle cevap ve-rilir: Asıl, Ziraat ortakçılığında
asıl olan caiz olmamasıdır. Çünkü zıt olan birşeyle sabit olmaktadır, öyleyse, onun caiz gören
miktarla amel edi-lir. Onun caiz kılan durum bulunmayan yerde ise amel edilmez.»
«Dörtte biri ile ziraat yapan ilh...» Bu görüş, her iki şekilde de, şart veya örfün bulunması üzerine
hamledilir. Çünkü Belh meşâyihinden naklen gecen de bunu göstermektedir. Yoksa fıkhın istediği
herkes nasibine göre, samana da ortak olmalıdır. Seyyid Mürşidi de bu şekilde tahkik et-miştir. H.
Özetle.
Ben derim ki: Kınye´de illet örfün bulunması ile açıklanmıştır. Çünkü örf budur. Sonra da şöyle
demiştir: «Üstadımız demiş ki:. Bizim zamanımızda tercih edilen çıkan ürünün dörtte biri ile ziraat
ortakçılığı yapana samandan hiçbir şey verilmez. Çünkü hem örf, hem de zarurü´-rivâye böyledir.»
İbn-i Şıhne şunu zikretmiştir: «Kınye´nin sözü çalışman özellikle iş-letmecinin olmasına yorumlanır.
»
Ben derim ki: Velhâsıl, bu her iki mesele de örf üzerine bina edilir. Nitekim Belhîlerin mezhebi de
öyledir. Şu kadar var ki birinci meseleye, örfte birlikte zahiri rivayet -ki saman tohum sahibinindir-
de eklenir. O zaman birinci mesele ittifak? bir mesele olur. İkinci mesele ise, yalnız Belhîlerin
görüşü üzerine bina edilir. İşte bu konuda Allah´ın yardımıyla yapılabilecek tesbit ancak budur.
Ama fıkhın gereği ki, örf ve şart bulunmadığı yerde ortaklıktır, o za-man bunda da bir görüş vardır.
Çünkü fıkhın gereği zahiri rivayettir. Bel-ki zahiri rivayet fıkhın kendisidir. Sen anla.
«İşte bu üç mesele de caizdir ilh...» Zira ziraat ortakçılığını tecviz eden kimse ancak kira akdi
olduğu için onu tecviz ediyor. O zaman bi-rinci meselede tohum ve tarla sahibi işletmeciye ve onu
uyarak öküze Kiracı müstecir olmuş olmaktadır. Çünkü menfaat birdir. Zira öküz onun âletidir. Bu.
bir adamı iğnesiyle birlikte, elbise dikmesi için kiralamasına benzer.
İkinci mesele ise. tohum sahibi yerden çıkanın belli bir kısmını üc-ret vererek kiracı olmuş
olmaktadır. Onun bu kiraya vermesi de toprağı zimmetindeki dirhemlerle kiralamasına benzer.
Üçüncü meselede ise, yalnız işletmeciye kiracı olmaktadır. Çünkü tarla, tohum ve öküz
kendisindendir. Çünkü ziraat ortakçılığında asıl ka-ide şudur: Tohum sahibi kiracıdır. Senin de
gördüğün gibi, meseleler bu esil üzerine çıkarılır. Zeylaî. Özetle.
ZİRAAT ORTAKÇILIĞI (MUZARAA) KİTABI
METİN
Ziraat ortakçılığının şüf´a konusu ile ilgisi açıktır.
Muzaraa sözlükte; zer´u» kökünden «mufâale» vezninde mastardır. Bir terim olarak ise; ürünün bir
kısmı karşılığında ziraat üzerine yapılan bir akittir.
Ziraat ortakçılığının rükünleri ise dörttür: Tarla, tohum, iş ve öküz.
Ebû Hanîfe´ye göre ziraat ortakçılığı sözleşmesi geçerli değildir. Çün-kü bu değirmencinin ölçeği
gibidir. İmameyne göre ise, hakkın buna ih-tiyacı bulunduğundan geçerlidir. İmameynin görüşü ile
fetva verilmiştir. Diğer yandan ziraat ortakçılığı mudârebeye kıyasla sahih kabul edilmiş-tir.
Muzâraanın geçerli olması için gerekli olan şartlar sekiz tanedir:
1 - Akdin konusu olan yerin ekine elverişli olması,
2 - Tarafların, ziraat ortakçılığı yapmaya ehliyetli olması,
3 - Ürünün yetişme süresinin zikredilmesi, buna göre; ekinin yeti-şemeyeceği bir süre şart
koşulursa, akit fasit olur.
Taraflardan birisinin erişemeyeceği ölçüde uzun bîr süre şart koş-mamak da gerekir. Aksi halde
akit fasit olur. Bazı alimler «Bizim ülke-mizde süreyi beyan etmeden de ziraat ortakçılığı geçerli
olur» demişler-dir. Bu takdirde akit ile yetişen ürüne bağlı olur. Fetva da bu görüş üze-rinedir.
Müctebâ ve Bezzâziye. Musannıf da bunu benimsemiştir.
4 - Tohumu hangi tarafın vereceğinin belirlenmesi, bazı alimlere göre bunu örf tayin eder.
5 - Ekilecek tohumun cinsini belirlemek gerekir. Miktarın belirlenmesi gerekmez. Çünkü tohumun
miktarı yerin bilinmesiyle bilinir.
İhtiyar da ne kadar ekileceğinin zikredilmesinin şart olduğu söy-lenmiştir.
6 - Tohum sahibi olmayan çalışanın hissesini zikretmek de şarttır. Eğer tohum sahibinin hissesini
beyan etseler, diğer çalışanı beyan et-meseler, istihsanen sahihtir.
7 - Yeri teslim etmek de şarttır. Velev tohumu ile olsun.
8 - Elde edilecek ürünü paylaşma şeklinin belirlenmesi gerekir.
Sonra musannif en son şart üzerine şunu ayrıntı yapmıştır: Tohum sahibi veya eken için belirli bir
ölçeği şart koşsalar veya tarlanın belirli bir yerinden çıkanı birisine şart koşsalar, veya tohum
sahibinin tohumunu almasından sonra kalan kısmın taksimini şart koşsalar, veya muvazzaf haracı
çıktıktan sonra kalanın ikiyi taksim edilmesini şart koşsalar, veya muvazzaf haracı çıktıktan sonra
kalanın ikiyi taksim edilmesini şart koş-salar, ziraat ortakçılığı bâtıl olur. Ama bunun aksine
mukâseme haracı gibi üçte bir veya dörtte birini veyahut yerin öşrünün taksiminden önce
çıkarılmasını şart koşsalar, bâtıl olmaz. Çünkü bu ya yer içindir veya iki-sinden birisi içindir. Zira
onlar muşadır, şirketin kesilmesine vesile ol-maz.
Yine, samanı birisine, taneyi diğerine şart koşsalar, bâtıl olur. Çün-kü asıl maksat olan şeyden
şirket kesilmektedir. Tanenin yarı yarıya taksimini, samanın da tohum sahibinden başkasına
verilmesini şart koş-salar, yine bâtıl olur. Çünkü bu şart, aktin gerektirdiğinin aksinedir.
Samanın yarı yarıya bölünmesini tanenin d-e birisine verilmesini şart kılsalar, yine ziraat ortakçılığı
akdi batıl olur. Çünkü burada da akitten kasdedilen tanede ortaklık kesilmiş olur. Ama eğer tanenin
yarı yarıya, samanın da yalnız tohum sahibine verilmesini şart koşarlarsa nitekim ektin gerektirdiği
de ancak budur, veya samandan hiç söz etmeseler, o zaman akit sahih olur. Saman da tohum
sahibinin olur. Musannif da Sadrı Şeria ve diğerlerine uyarak böyle hüküm vermiştir. Bazı âlimler
tarafından da, «Taneyi yarı yarıya bölseler, samandan hiç bahsetmeseler yine saman da taneye tabi
olarak ikisi arasında yarı yarıya taksim edi-lir.» denilmiştir. Şu kadar var ki, Mülteka sahibi ikinci
görüşe dayanmış-tır. Zira o bunu zikrederek-söyle demiştir: «Saman aralarında olur. Bazı âlimler
tarafından da, «Eğer akitte saman hakkında konuşulmazsa, sa-man tohum sahibinin olur.»
denilmiştir.»
Ben derim ki: Kınye adlı eserden naklen Vehbâniye şerhinde şöyle denilmiştir: «Ürünün dörtte biri
ile ziraat yapan kimsenin soman üzerinde herhangi bir hakkı olmaz. Ama üçte biri ile ziraat yaparsa,
samanın ya-rısına hak kazanır.»
Ziraat ortakçılığı akdi tarla ve tohum Zeyd´in olsa, öküz ve çalış-mak da diğer bir kimsenin olsa,
veya tarla Zeyd´in olsa, geri kalan di-ğerinin olsa, veya çalışmak birisinden, tarla, tohum ve öküz
birisinden olsa, işte bu üç mesele de caizdir.
İZAH
Ziraat ortakçılığına muhabara ve muhakale de denilir. Irak´lılar da kara derler. Bunun açıklaması
Minah´tadır.
«İlgisi açıktır ilh...» İlgisi şudur: Çıkan ürün taksim edilir.
«Zer´ kelimesinden müfâale veznindedir ilh...» Bedâye´de Bedâyî,
adlı eserde müfâale vezninin kendi babı üzerine olduğu zikredilmiştir. Çünkü, Zer´ kelimesi sözlükte
ve bir terim olarak ziraat yapmak anlamı-na gelir. Kuldan beklenen de bitkilerin meydana gelmesine
sebeb olmak-tan ibarettir. Bu da taraflardan birisinin çalışması, diğerinin de âletleri vermesiyle
mümkün olur. Ancak bu terim, halkın örfünde ziraatta çalı-şana tahsis edilmiştir. Halkın örfünde
dört ayaklı hayvanlara dâbbe ismi verilmesi gibi.
Veya denilir ki, müfâale vezni bazan müdâvât ve muâlece kelimeleri gibi yalnız bir kimsede
bulunanda da kullanılır.
Hamevî diyor ki: «Bunların hiç birisine ihtiyaç yoktur. Zira fakihler bu lafzı nakletmiş ve bunu bu
akte izim kılmıştır.» Ebussuud. Özetle.
Ben derim ki: Hamevî´nin sözünde bir görüş vardır. Çünkü burada söz, kelimenin İstılahı anlamı
üzerinde değil sözlük anlamı üzerindedir.
«Zer kelimesinden ilh...» Zer´ kelimesi, tohumu atmak anlamın-dadır. Tohum atılacak yer de
Kâmus´ta olduğu gibi, mezra´dır. Ancak şu kadar var ki, burada zer´ kelimesinin kullanılması
mecazîdir. Çünkü
zer´ kelimesinin gerçek anlamı imbattır. Bundan dolayı Rasulullah (s.a.v.), «Hiç kimse «Ben ekini
bitirdim.» demesin, «Ben tohumu ektim» desin.» buyurmuştur. Nitekim Keşşaf ve diğer eserlerde
de böyledir. Kuhistanî.
«Ziraat üzerine yapılan akittir ilh...» Burada zer´ kelimesinden masdar anlamını kasdetmek ve ismi
meful olarak almak mümkündür. Zira Bezzâziye´de şöyle bir ifade vardır: «Bir kimse izinsiz olarak
başkasının yerini ekse, sonra yerin sahibine «Benim tohumumu bana ver ben kiracı olayım.» dese,
bakılır: Eğer tohum yerde helak olmuşsa, caiz değildir. Eğer tohum tarlada sağlam duruyorsa,
caizdir. Bunun anlamı, ekilen buğ-day yerde duruyor, demektir. O zaman eken ekilen buğdayın
misline malik olur. Bu da caizdir. Şu kadar var ki, muzaraanın şartlan bulunmadı-ğından m u zara a
t fasittir. Ekilen ekin yetişip sona ermeden tarlasını bir başkasını ziraat ortakçılığı için vermiş olsa,
sahihtir. Ama eğer yetişip sona ermişse, geçerli değildir. Sâyıhanî.
«Ürünün bir kısmı ile ilh...» Ziraat ortakçılığının bu tarifi çıkan ürünün hepsinin toprak sahibine
veya ekene olması ile bozulmaz. Çünkü bu şek-li ziraat ortakçılığı değildir. Birincisi amilden istiare
olmuş olur. İkincisi ise oda toprağı malikten iade olur. Nitekim Zahîre´de de böyledir. Kuhistanî.
«Ziraat ortakçılığının rükünleri ilh...» Ziraat ortakçılığının haldeki hükmü menfaate malik olmaktır.
Gelecekteki hükmü ise, çıkan üründe ortaklıktır. Sıfatı ise, ziraat ortakçılığı tohumu olmayan kimse
bakımından lüzumlu bir akittir. O zaman özürsüz olarak o akti feshedemez. Tohum tarlaya
ekilmezden önce, tohumu üzerine alan kimse özürsüz olarak da tohumunun itlafından kaçınmak
için ziraat ortakçılığı aktini feshedebilir. Müsakat ise bunun aksinedir. Zira o, her iki taraftan da
lüzumlu bir akit-tir. Çünkü onda itlaf lüzumu yoktur. Bezzâziye, açıklamalı bir şekilde.
«Ebû Hanife´ye göre ziraat ortakçılığı akti sahih değildir ilh...» An-cak, tohum, âletler yer sahibi ile
işletmecinin olursa, o zaman geçerli olur. Çünkü toprak sahibi işletmeciye kiracı olmuş olur.
İşletmeci de yeri belli bir ücret ve belli bir süre ile kiralamış olur. O zaman ikisinin rızası ile çıkan
ürünün bir kısmı işletmeciye verilir. İşte bu, Ebû Hanîfe´ye göre ziraat ortakçılığındaki pisliğin
zevalinin hilesidir. Ziraat ortak-çılığı Ebû Hanîfe´ye göre niçin sahih değildir? Zira sahabeler ve
tabiîn içinde bu konuda görüş ayrılığı vardır. Zira Peygamberlerin efendisi Hz. Muhammed (s.a.v)
den gelen haberler birbiriyle çelişmektedir. Mebsut´ ta da olduğu gibi.
Ebû Hanife, ziraat ortakçılığının fasit olduğuna sınırsız olarak hük-metmiştir. Ama ziraat
ortakçılığından şiddetli bir şekilde reddetmemiştir. Hakâyık´ta olduğu gibi. Şiddetle
nehyetmemesini ziraat ortakçılığı üzeri-ne bir çok meseleyi furû yapması da gösterir. Hatta imam
muhammed, «Biz ziraat ortakçılığı konusunda atlıyız. Çünkü Ebû Hanîfe ziraat ortak-çılığı üzerine
çok meseleyi ayrıntı yapmıştır. Fakat vakıf konusunda ise biz yayayız. Çünkü Ebû Hanîfe, vakıf
üzerine furû meseleler bağlamamış-tır» demiştir. Nazım´da da durum böyledir. Kuhistanî.
Hidaye´de şöyle denilmiştir: «Ziraat ortakçılığı Ebû Hanife´ye göre fasit olduğu takdirde bakılır: Bir
kimse toprağı sürüp aklarsa ve sulasa, ondan birşey bilmese, eğer tohum tarla sahibinden ise o
tarlanın sürülüp aktarılması ve sulaması konusunda ecr-i mislini alır. Eğer tohum tarlayı sürüp
aktaran ve sulayandan olur ve tarlada birşey çıkmazsa, o zaman toprağın ecr-i mislini toprak
sahibine vermesi gerekir. Bu her iki şekilde de çıkan tohum sahibinindir.»
«Değirmencinin ölçeği gibidir ilh...» Zira ziraat ortakçılığı işletmeci-nin işi vasıtasıyla elde edilen
ürünün bir bölümü karşılığında kiralama-dır. O zaman, ziraat ortakçılığı da değirmencinin ölçeği
manasında olur. Değirmencinin ölçeğini de Resulullah (s.a.v.) yasaklamıştır.
Değirmencinin ölçeğinin tarifi şudur: Birisinin bir diğerine kendisine un öğütmek üzere buğday
vermesi ve ücretini öğütülen undan bir mik-tarla tarla ödemesidir. Her iki taraftan delillerin tamamı
Hidâye ve şerhlerin de açıklanmıştır.
Şurunbulâliye, Hülâsa´dan naklen şöyle demektedir: «Ebû Hanîfe şu meseleleri ziraat ortakçılığı
konusunda muzaraayı tecviz edenlerin görü-şü üzerine ayrıntı yapmıştır. Zira Ebû Hanîfe halkın
kendi sözü ile amel. etmeyeceğini biliyordu.»
«Yerin ekine elverişli olması ilh...» Öyleyse eğer yer tohumu, bitirmeyecek kadar çorak veya taşlı
olursa caiz değildir. Ama akit zamanın-da gidecek bir araz sebebiyle, kış veya suyun kesilmesi gibi,
ekene el-verişli olmasa bile akit yine sahihtir. T. Özetle.
«Tarafların ehliyeti ilh...» Yani her ikisinin de hür ve baliğ olmaları: veya ticaret veya ziraatla izinli
köle veya çocuk olmaları veya her ikisi-nin de zımmî olmaları gerekir. Zira ehliyetsiz akit geçerli
değildir. Hidâye´de olduğu gibi. O zaman ehliyet yalnız ziraat ortakçılığına has değil-dir. Öyleyse
ziraat ortakçılığını terketmek daha uygundur. Kuhistanî.
«Müctebâ ve Bezzâziye ilh...» Bezzâziye´nin ifadesi şöyledir: «İmam-Muhammed´den ziraat
ortakçılığımın süresi belirtilmeden de caiz olacağı rivayet edilmiştir. O zaman ziraat ortakçılığı ilk
çıkan ekinin üzerine vaki olur. Fakih de İmam Muhammed´in bu görüşünü tutmuştur. Fetva da bu
görüş üzerinedir. Gmam Muhammed´in Küfe ve benzeri yerlerde sürenin belirlenmesini şart
kılması, ziraat ortakçılığı süresinin Kufelilere göre farklı olmasındandır. Kufelilere göre ziraat
ortakçılığının başlangıç ve sonu belirsizdir.
Şu kadar var ki bundan sonra Hâniye´de şöyle denilmektedir: «Fetva, kitabın cevabı üzerinedir. Yani
sürenin belirlenmesi şarttır.»
Şurunbulâliye´de de şöyle denilmiştir: «Üzerine fetva verilecek gö-rüş çelişkili oldu.»
«Tohum sahibini zikretmek de ilh...» Bu zikir dolaylı yoldan da olsa. Yani, «Ben o tohumu bana
eken için verdim» veya «Ben sana onun için kiraladım» dese veya «Ben seni onda çalışman için
kiraladım» dese. Zira bu görüş tohumun toprak sahibinden olduğunu beyan etmektedir. Ama eğer,
«Ben onu kendi nefsine ekmen için verdim» dese, o zaman da to-humun işletmeciye ait olduğu
beyan edilmiş olur. Eğer bu saydığımız şeylerden hiçbirisi olmasa, Ebû Bekir el-Belhi, «Eğer birse
örf hükmeder. Yok eğer bir değilse, muzaraa fasit olur. Zira tohum eğer tarla sahibin-den olursa,
toprak sahibi amile müstecir olmuş olur. Eğer tohum amil-den ise, o da toprağa müstecir olmuş
olur. Hüküm muhtelif olunca beya-nı icabeder. Vakıat´ta olduğu gibi.» demiştir. Kuhistanî.
«Tohumun cinsini beyan etmek de ilh...» Çünkü burada ücret, çıka-nın bir kısmıdır. Ücretin cinsinin
bildirilmesi de şarttır. Zira beyan edil-mediği takdirde bazı tohumlar vardır ki toprağa zarar verir.
Eğer tohum tarla sahibinden olursa, caizdir. Çünkü tohum tarlaya atılmazdan önce muzarsa toprak
sahibine tekid olunmaz. Yere atılışında da ücret malum olur. Eğer tohum amilden ise, caiz değildir.
Ancak fasit olur. Ama to-hum amilden olsa ve hiçbir şey söylemeden ekse,fasit muzaraa, caiz
muzaraaya intılab eder. Haniye ve Zahiriye.
Minyetü´l-Müfti´de şöyle denilmektedir: «Toprak sahibi, «Buğday ekersen şu kadar parpa ekersen
de şu kadar.» dese, caizdir. Ama eğer,»ş dese, caiz değildir.»
«Miktarını değil ilh...» Hâniye´de de bu şekilde denilmiştir. Bu açık-lamadan anlaşıldığı gibi yerin
bilinmesi şarttır. Şu kadar var ki yine Hâniye´de şöyle denilmiştir: «Uygun olan, işletmecinin yeri
bitmesidir. Zira bilmediği takdirde, tarlalar birbirinden farklı bulunduğundan yapıla-cak iş bilinmiş
olmaz.» Düşünülsün.
Denilebilir ki, eğer tarla biliniyorsa, tohumun miktarını belirtmek şart değildir. Eğer yer
bilinmiyorsa, şarttır. Bu söylenilenle Haniye ile İhtiyar´ m ifadeleri uzlaştırılmış olur.
«Tohum sahibi olmayan çalışanın hissesini zikretmek de şarttır ilh...» Hâniye´de şöyle
denilmektedir: «Ziraat ortakçılığını dördüncü şartı muzaraada tohumu olmayan kimsenin hissesinin
beyan edilmesidir. Zira onun aldığı ya işinin veya toprağının ücretidir. O zaman da ücretin
belir-lenmesi şarttır. Eğer işletmecinin hissesini beyan etseler fakat tohum sa-hibinin hissesinde
sükut etseler, akit caizdir. Zira tohum sahibi elde edi-len ürününe kendi mülkünün geliri olması
bakımından hak kazanır. Ücret yoluyla değil. Bunun aksine tohum sahibinin hissesini beyan
etseler, kıyasen caiz olmaz. Çünkü onun aldığı ücrettir. Onun da bildirilmesi şart-tır. İstihsanda ise
akit caizdir. Çünkü tohum sahibinin hissesinin belirlen-mesi kalan kısmın da çalışana caiz olduğu
anlamına gelir.»
Bunun özü şudur: Tohumu olmayan kimsenin hissesinin açıkça veya kapalı bir şekilde belirlenmesi
şarttır.
«Yeri teslim etmek de şarttır ilh...» Teslim nedir? Şudur ki, toprak sahibi işletmeciye «Ben
toprağımı sana teslim ettim.» der. Öyleyse, tes-lime engel olan, meselâ, toprak sahibinin de
işletmeciyle çalışmasının şart kılınması gibi haller cevaza engel olur. Toprağın akit zamanında boş
olması da teslim sayılır. O halde akit zamanında tarlada bir ekin olsa, akit caizdir, fakat o akit ziraat
ortakçılığı olarak değil, muamele olarak caizdir. Eğer yetişmisse, o zaman akit caiz değildir. Çünkü
ekin yetiştikten sonra amele ihtiyacı yoktur. O zaman muamele olarak da caiz görülmesi zor olur.
«Velev tohumu ite olsun ilh...» Yani eğer tohum toprak sahibinden olursa. Musannif niçin böyle
dedi? Zira, eğer tohum işletmeciden olursa, öncelikle toprağın tahliyesi şarttır. Çünkü o zaman
işletmeci tarlayı ki-ralamış sayılır. Bunda asıl kaide şudur: Şüphesiz tohum kimden olursa, o kiracı
durumundadır. Nitekim biz bunu ileride zikredeceğiz. O zaman musannif, şüpheye düşülecek bir
noktayı açıklamış oldu. O da şudur ki, tohum eğer tarla sahibinden ise, tarla sahibi işletmecinin
kiracısı sayı-lır. O halde çoğu defa şüpheye düşülür ki, tahliye işletmeci ile toprak arasında şart
değildir. Çünkü toprak kiralanmış değildir. Sen anla.
«Ürünün ortaklığının konuşulması da şarttır ilh...» Yani meydana geldikten sonra. Zira sonucunda
zaten kendiliğinden ortaklık aktolunuyor. Öyleyse, bu ortaklığı kesen akdi bozar. Hidâye.
Şurunbulâliye´de şöyle denilmektedir: «Bu şart fazladır. Zira işletme-cinin hissesinin zikredilmesi
şartı, bu şartın zikredilmesine ihtiyaç bırak-maz.»
«Ziraat ortakçılığı bâtıl olur ilh...» Yani fasit olur. Nitekim ânifen Hidâye´den naklettiğimiz de bunu
ifade etmektedir.
«İkiye taksim edilmesini ilh...» H. diyor ki: «Bu, geçen dört meseleye de raicidir.»
Ziraat ortakçılığı bu dört meselede de niçin fasit olur? Zira, çıkan üründeki ortaklığın kesilmesine
yol açar. Zira yerden ancak şart kılına-nın çıkması da muhtemeldir.
«Ya yer içindir veya ikisinden birisi içindir ilh...» Her ikisinde de illet içindir. H.
Yani toprak eğer öşrî ise. Veyahut öşür ikisinden birisi içindir. Yani öşrün ikisinden birisinin
hissesinden alınmasını, sonra kalan kısmın iki-ye taksim edilmesini şart koşsalar caiz olur.
Kuhistanî diyor ki: «İşte bu, toprak sahibinin tohumunu ortadan al-masının hilesidir.»
Sâyıhani de şöyle demektedir: «Yerin öşrünün ortadan alınması şart kılınmasa, sarih zekât
konusunda şöyle diyor: «Eğer tohum tarla sahi-binden ise, öşür üzerinedir. Eğer ekenden ise, öşür
ikisinin üzerinedir.»
Ben derim ki: Bu güzel bir açıklamadır.
«Saman birisine ilh...» Bu mesele sekiz durumu kapsamına alır. Bundan altı tanesi fasittir, iki tanesi
sahihtir. Hâniye´de olduğu gibi.
Ancak musannif burada bir tanesini düşürmüştür. Düşürdüğü şekil şudur: Samanın yarı yarıya
taksimini şart kılsalar. tanelerde sussa-lar... Bu şekil caiz değildir. Ama musannif diğer yedi sekli
zikretmiştir. Zira musannifin buradaki «ikisinden birine olan» sözü, ve bu sözden son-raki «tanenin
ikisinden birisine olması» sözleri altında dört şekil vardır. Çünkü bu görüşlerin her ikisinde de
birisinden maksat, ya toplum sa-hibidir, ya da işletmecidir.
«Akdîn gereğinin aksinedir ilh...» Yine ortaklığın kesilmesine de se-bep olur. Zira çoğu defa ekine
bir âfet isabet eder, o ekinden ancak sa-man alınır. Miraç.
«Nitekim aktin gereği de ancak budur ilh...» Zira eğer onlar akitte samanın kime verileceği veya
taksimi hususunda bir şey konuşmasalar saman yine tohum sahibinindir. Bunu şart koşsalar,
öncelikle tohum sa-hibinindir. Çünkü aktin gerektirdiğinin şartıdır. Bu şartla da aktin sıfatı
değişmez. Miraç.
«Sadrı Şerîa´ya uyarak ilh...» Ve ondan başka Hidâye sahibi gibi kimselere uyarak. Zira Sadrı Şerîa
demiştir ki: «Sonra saman tohum sahibinindir. Çünkü onun tohumunun nemâsıdır. Onun hakkında
da şarta ihtiyaç yoktur.
Belh meşâyihi, «Tarafların sözleşmede belirlemedikleri hususlarda örfe itibar edilerek yine saman
da aralarında ikiye taksim edilir. Çünkü o taneye tabidir. Tabi olan birşey aslın şartıyla kaimdir.»
demişlerdir.
Şurunbulâli´nin Vehbâniye şerhinde şöyle denilmektedir: «Saman tohum sahibinindir.
Zâhirü´r-Rivâye de ancak budur.»
Kifâye´de ise şöyle denilmektedir: «Belh meşâyihine şöyle cevap ve-rilir: Asıl, Ziraat ortakçılığında
asıl olan caiz olmamasıdır. Çünkü zıt olan birşeyle sabit olmaktadır, öyleyse, onun caiz gören
miktarla amel edi-lir. Onun caiz kılan durum bulunmayan yerde ise amel edilmez.»
«Dörtte biri ile ziraat yapan ilh...» Bu görüş, her iki şekilde de, şart veya örfün bulunması üzerine
hamledilir. Çünkü Belh meşâyihinden naklen gecen de bunu göstermektedir. Yoksa fıkhın istediği
herkes nasibine göre, samana da ortak olmalıdır. Seyyid Mürşidi de bu şekilde tahkik et-miştir. H.
Özetle.
Ben derim ki: Kınye´de illet örfün bulunması ile açıklanmıştır. Çünkü örf budur. Sonra da şöyle
demiştir: «Üstadımız demiş ki:. Bizim zamanımızda tercih edilen çıkan ürünün dörtte biri ile ziraat
ortakçılığı yapana samandan hiçbir şey verilmez. Çünkü hem örf, hem de zarurü´-rivâye böyledir.»
İbn-i Şıhne şunu zikretmiştir: «Kınye´nin sözü çalışman özellikle iş-letmecinin olmasına yorumlanır.
»
Ben derim ki: Velhâsıl, bu her iki mesele de örf üzerine bina edilir. Nitekim Belhîlerin mezhebi de
öyledir. Şu kadar var ki birinci meseleye, örfte birlikte zahiri rivayet -ki saman tohum sahibinindir-
de eklenir. O zaman birinci mesele ittifak? bir mesele olur. İkinci mesele ise, yalnız Belhîlerin
görüşü üzerine bina edilir. İşte bu konuda Allah´ın yardımıyla yapılabilecek tesbit ancak budur.
Ama fıkhın gereği ki, örf ve şart bulunmadığı yerde ortaklıktır, o za-man bunda da bir görüş vardır.
Çünkü fıkhın gereği zahiri rivayettir. Bel-ki zahiri rivayet fıkhın kendisidir. Sen anla.
«İşte bu üç mesele de caizdir ilh...» Zira ziraat ortakçılığını tecviz eden kimse ancak kira akdi
olduğu için onu tecviz ediyor. O zaman bi-rinci meselede tohum ve tarla sahibi işletmeciye ve onu
uyarak öküze Kiracı müstecir olmuş olmaktadır. Çünkü menfaat birdir. Zira öküz onun âletidir. Bu.
bir adamı iğnesiyle birlikte, elbise dikmesi için kiralamasına benzer.
İkinci mesele ise. tohum sahibi yerden çıkanın belli bir kısmını üc-ret vererek kiracı olmuş
olmaktadır. Onun bu kiraya vermesi de toprağı zimmetindeki dirhemlerle kiralamasına benzer.
Üçüncü meselede ise, yalnız işletmeciye kiracı olmaktadır. Çünkü tarla, tohum ve öküz
kendisindendir. Çünkü ziraat ortakçılığında asıl ka-ide şudur: Tohum sahibi kiracıdır. Senin de
gördüğün gibi, meseleler bu esil üzerine çıkarılır. Zeylaî. Özetle.