- Rasûlullah'ın s.a.v Zamanında Ashâbı Kirâm'ın Sünnete Sarılması

Adsense kodları


Rasûlullah'ın s.a.v Zamanında Ashâbı Kirâm'ın Sünnete Sarılması

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
saniyenur
Sat 4 June 2011, 09:32 pm GMT +0200
İKİNCİ DELİL:RASULULLAH'IN (s.a.v)  ZAMANINDA ASHABI KİRAMIN SÜNNETE SARILMASINI ALLAH TEALANIN TASVİP VE TAKTİR ETMESİDİR

Bilindiği gibi Hz. Peygamber (s.a.v), ümmetini, sünnetine sarıl­maya teşvik ediyor ve ona muhalefetten de sakındırıyordu. ALLAH kendilerinden razı olsun, gerçekten Sahâbe-i Kiram da O'nun bu konudaki emrine yapışıyor, ona uyuyor, bütün söz, fiil ve tasviplerinde kendisine tâbi oluyor ve O'ndan sâdır olan her şeyi, kendilerine ittibâyı gerekli kılan bir delil olarak görüyorlardı.

Ancak bu hüküm, Hz. Peygamber (s.a.v)'in dünyevî konularla il­gili bir içtihadı olunca o zaman, bunun nasıl ve niçin olduğu konu­sunda kendisine danışıyorlardı.

Aynı şekilde, kendisinden dinî konularda bir içtihad vâki olunca -bir an onun olduğunu düşünelim- içtihad esnasında yahut hüküm bizzat tarafından açıklanınca veya o konuda ALLAH Teâlâ'nm takrir ve tasvibi gerçekleşmeden önce Ashâb-ı Kiram, hükmün işaret ettiği noktalarda kendisiyle konuşup tartışabiliyorlardı.

Yine indirilen bir hüküm, kendilerince anlaşılmaz bir durumda olunca, gerçek olduğuna inanmadıkları için değil, ancak hikmetini anlamak için onu, Hz. Peygamber (s.a.v)'e sorup hakikatim anlama­ya çalışıyorlardı.

Yine bazı vakitler, Hz. Peygamber (s.a.v)'in birtakım fiillerinde, -bu fiillerin, özellikle Efendimize has kılınmış olabileceğini düşün­düklerinden- kendisine tâbi olmuyorlardı. Yahut Rasûlullah (s.a.v)'ın, kendilerine emrettiği bir fiili, Efendimiz (s.a.v) yapmadığı zaman: "Bu emir, o işin mübâh ve ruhsat olduğunu bildirmek için­dir. Efendimiz (s.a.v), onu yapmadığı için emredilenin dışmdakini yapmak daha faziletlidir," diye düşündüklerinden o fiili yapmıyor­lardı. Yoksa bu çeşit davranışlar, Rasûlullah'a (a.s) uymanın vâcib olmadığını ve O'na muhalefetin de yasaklanmamış olduğunu kabul ettiklerinden kaynaklanmıyordu. Çünkü onların diğer davranışları, bunun aksini göstermektedir. Yine malumdur ki Sahâbe-i Kiram, Ki-tab'dan hüküm çıkarmaya ve içtihad yapmaya bizden daha muktedir idiler.

Bununla birlikte onlar, başlarına gelen bir hadisede, çözümü için sadece Kur'ânla yetinmiyorlar di. Bilakis, başlarına gelen her hadisede, sorma imkânı buldukları müddetçe Rasûlullah (s.a.v^a da­nışıyorlardı.

Eğer onlardan birisi, Efendimiz (s.a.v)'den uzakta bulunduğun­da başına bir hadise gelirse, onun halli için önce Kitab'da cevabını araştırır, O'nda bir cevap bulamazsa sünnette araştırır, orada da bir cevap bulamazsa kendi görüşüyle içtihad ederdi. Rasûlullah (s.a.v)'a döndüğü zaman da durumu O'na arz eder; eğer içtihadında isabetli ise Efendimiz (s.a.v) onu tasvip eder, hatalı ise hatasını gösterir, boyladığında ALLAH Rasûlü (s.a.v) de üç defa: "Evet, iki için de böyledir," buyurdu.[55]

İbn Abdilberr (463/1071), Muaz b. Cebel'den (r.h) şu nakli yapmaktadır. O, demiştir ki: Rasûlullah (s.a.v), beni Yemen'e vali olarak gönderdiği zaman bana: "Önüne bir dâva getirildiği zaman nasıl hüküm verirsin?" buyurdu.

Ben:

"ALLAH'ın Kitabı'yla hükme bağlarım," dedim. Efendimiz (a.s): "ALLAH'ın Kitabı'nda bir çözüm bulamazsan, ne yaparsın?" diye sordu. Ben:

"ALLAH Rasûlü'nün sünnetiyle hüküm veririm," dedim. Efendi­miz (s.a.v):

"ALLAH Rasûlü'nün sünnetinde de bir çözüm yoksa, ne yapar­sın?" buyurdu. Ben de:

"Kendi görüşümle içtihad ederim; meseleyi yüzüstü bırakmam," dedim. Bu cevap üzerine Rasûlullah (s.a.v) göğsüme vurarak:

"Rasûlü'nün elçisini, onun razı olduğu şeyde muvaffak kılan Al­lah'a hamd olsun..." diye hamd etti.[56]

İbn Abdilberr, Ebû Hureyre'den (r.h) rivayet ediyor: O, de­miştir ki: "Rasûlullah (s.a.v), bir gün, Ubeyy 6. Ka'b'ın (r.h) yanına vardı. O, namaz kılıyordu. Efendimiz (a.s): Ya Ubeyy! diye seslendi. Ubeyy, namaza devam etti. ALLAH Rasûlü'ne icabet etmedi. Namazı hafif tutup ALLAH Rasûlü'ne döndü. ALLAH Rasûlü, kendisine:

'Ya Ubeyy! Seni çağırdığımda bana icabet etmene engel olan neydi?' diye sordu. Ubeyy:

'Namaz kılıyordum, ya Rasûlallah,'dedi. Efendimiz (a.s): ' Sen, âyet-i kerîme'de: 'Size hayat veren şeye çağırdığı zaman Al­lah'a ve Rasûlü'ne icabet edin,' buyurduğunu bilmiyor musun? diye sorunca, Ubeyy:

'Evet, ya Rasûlallah! Biliyorum, inşaallahâALLAH bir daha böyle yap­mayacağım, dedi."[57]

Buhârî, Ebû Vâil Şakik b. Selme'nin şöyle dediğini rivayet etmektedir: "Sıffln savaşının yapıldığı ve iki hakemin hüküm verdiği günde Sehl b. Hanifin: 'Ey insanlar, dininize karşı kendi görüşünü­zü kusurlu görün. Ben, Ebû Cendel'in, anlaşma gereği düşmana tes­lim edildiği Hudeybiye gününü hatırlıyorum. O an, Rasûlullah (s.a.v)'ın emrini geri çevirmeye gücüm yetseydi, mutlaka yapardım. Bizi rezil duruma düşüren bu durum karşısında kılıçlarımızı omuz­larımıza koymamız, bize, bildiğimiz daha sonraki işleri kolaylaştır­dı. Fakat bugünkü iş, böyle değil,'dediğini işittim.'[58]

Ebû Ya'la el-Mevsîlî, Müsned ve Beyhakî, el-Medhal adlı eserinde, Hz. Ömer'in (r.h) şöyle dediğini rivayet etmişlerdir: "Ey insanlar, dininizin hükümleri karşısında kendi görüşlerinizi kusurlu görün- Ben, Ebû Cendel'in, düşmana geri verildiği Hudeybiye gü­nündeki hâlimi hatırlıyorum. Ben, kendi içtihadımla, Rasûlullah (s.a.v)'ın emrini değiştirmeye çalışıyordum. Vallahi ben, haktan yüz çevirmiş değildim. Durum, şöyle cereyan etmişti: Rasûlullah (a.s) ile Mekke müşrikleri arasında anlaşma metni yazılıyordu. Efendimiz (s.a.v): 'Bismillahirrahmanirrahim yazın,' buyurdu. Müşrikler: 'Söy­lediklerini kabul ettiğimizi mi zannediyorsun? Söylediğin gibi değil, fakat Bismikellahumme yaz,* dediler. Rasûlullah (s.a.v), razı oldu; bense dediklerine yanaşmadım. Ben itiraz edip dururken Rasûlullah (s.a.v), bana: 'Ben razı olmuşken, sen razı olmuyor musun?' dedi. O zaman razı oldum."

İmam Ahmed (241/855) ve Buhârî (256/870), Hudeybiye hadi­sesini anlatırken şunları rivayet etmişlerdir: Hz. Ömer (r.h), demiş­tir ki: (Hudeybiye anlaşmasıyla Kabe'yi tavaf etmeden geri dönmeye karar verince) Rasûlullah'a (a.s) geldim ve:

"Sen, ALLAH'ın gerçek peygamberi değil misin?" dedim. "Evet, peygamberiyim," dedi. Ben:

"Bizler hak üzere, düşmanlarımız da bâtıl üzere değil mi?" de­dim.

"Evet öyledir," dedi. Ben:

"Öyleyse niçin dinimiz konusunda basit tavizler veriyoruz?" de­dim. Hz. Peygamber (s.a.v):

"Ben, ALLAH Rasûlü'yüm; O'na isyan edecek değilim. O, benim yardımcımdır," buyurdu. Ben:

"Sen, bize Kabe'ye gidip tavaf edeceğimizi söylemedin mi?" de­dim.

"Evet, bunu sana söyledim; sana, gelecek yıl muhakkak oraya gideceksin demedim mi?" dedi.

"Hayır," dedim.

"Sen, muhakkak oraya gidecek ve tavaf edeceksin," dedi. Dura­madım, Ebü Bekir'in yanına gittim. Ona:

"Ya Ebâ Bekir, bu zât, ALLAH'ın gerçek peygamberi değil mi­dir?" dedim.

"Evet, ALLAH'ın hak peygamberidir/' dedi.

"Biz, hakk üzere, düşmanlarımız da bâtıl üzere değil midir?" de­dim. Ebû Bekir:

"Ey adam! O, ALLAH'ın Rasûlü'dür.,Rabbine isyan etmez. ALLAH, O'nun yardımcısıdır. Sen, O'nun sözüne ve gidişine yapış. Vallahi O, hak üzeredir," dedi.

"Peki O, bize Kabe'ye gideceğimizi ve onu tavaf edeceğimizi söy­lemedi mi?" dedim.

"Evet, söyledi; sana gelecek yıl oraya gideceğini bildirmedi mi?" dedi.

"Hayır," dedim.

"Sen mutlaka oraya gidecek ve Kabe'yi tavaf edeceksin," dedi.

Hz. Ömer (r.a), anlatmaya devam ediyor: "Bu iş için çok uğraş­tım. Sonra Kitab'ın hükmü geldi. Fetih Sûresi nazil oldu. ALLAH Rasûlü, ilâhî haber ve hükümleri okuyup bitirince, ashabına:

'Kalkın, kurbanlıklarınızı kesin, sonra da traş olun,' buyurdu. Vallahi onlardan hiçbiri (üzüntüsünden) ayağa kalkmadı. Rasûlullah (s.a.v), aynı emri üç defa tekrarladı. Hiçbiri ayağa kalk­mayınca, hanımı Ümmü Seleme'nin çadırına girdi ve ona insanlar­dan gördüğü davranışı anlattı. Ümmü Seleme (r.h):

"Ya Nebiyellah! Sen bunu istiyor musun? Öyleyse çık, hiç kim­seyle bir şey konuşmadan kurbanlık deveni boğazla ve bir berber ça­ğır, başını traş etsin,' dedi. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.v), dı­şarı çıktı; hiç kimseyle bir şey konuşmadan kuranlık devesini boğazladı. Sonra bir berber çağırdı; berber, başını traş etti. Ashâb bunu görünce kalktılar, kurbanlık ^evelerini boğazladılar ve birbirlerini0 traş etmeye başladılar. Öyle bir hâldeydiler ki, üzüntüden, neredeyse birbirlerini öldüreceklerdi."[59]

İbn Hacer el-Askalânî (852/1448), Fethu'l-Bâri adlı eserinde, yukarıdaki hadisin şerhinde: "Ashâb-ı Kiram, Rasûlullah'ın (s.a.v) kendilerine, müşriklerle savaşmaya izin vereceğini ve onlara gal$ aelerek umrelerini tamamlayacaklarını ümid ederek, verilen emre derhal uymaktan geri kaldılar," demiştir.

İmam Buhârî, Ebû Hureyre'den (r.a) rivayet ediyor. O, de­miştir ki: Hz. Peygamber (s.a.v), ashabına:

"Hiç ara vermeksizinpeşpeşe oruç tutmayın," buyurdu. Onlar: "Siz bunu yapıyorsunuz," dediklerinde Hz. Peygamber (s.a.v):

"Ben, sizin gibi değilim; Rabbim, bana yedirir ve içirir. Siz, bu­na dayanamazsınız," buyurdu. Fakat onlar, visal orucuna son ver­mediler. Hz. Peygamber (s.a.v), onlarla, iki gün ara vermeden oruç tuttu. Sonra yeni ayın hilâlini gördüler ve ara verdiler*. Bunun üzeri­ne Hz. Peygamber (s.a.v), onlara ta'zir yollu:

"Şayet hilâlgecikseydi, size bunu artıracaktım," buyurdu.[60]

İmam Mâlik (179/795), Muvatta adlı eserinde, Ata b. Yesar'm şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Bir adam, oruçluyken hanımını öptü ve bundan büyük haz aldı. Bunun üzerine, durumu sormak üzere ha­nımını Hz. Peygamber (s.a.v)'e gönderdi. Kadın, Ümmü Seleme'nin (r.h) yanına gitti ve hadiseyi anlattı. JJmmü Seleme (r.h), kendisine, Rasûlullah (a.s)'ın da oruçlu iken hanımlarını öptüğünü haber verdi. Kadın, bunu kocasına haber verince, kocası:

'Biz, ALLAH'ın Rasûlü gibi değiliz. ALLAH, dilediğini Peygamberi­ne helâl kılar,' dedi. Kadın, tekrar Ümmü Seleme'nin yanına gitfy. Hz. Peygamber (s.a.v)'iyanında buldu.'Efendimiz (a.s):

'Bu kadının derdi nedir? Ne istiyor?' diye sordu. Ümmü Seleme (r.h) de kendisine durumu haber verdi. O zaman Hz, Peygamber (s.a.v):

'Ona, benim oruçlu iken hanımlarımı öptüğümü söylemedin mi?'dedi. Ümmü Seleme (r.h):

'Söyledim. O da gidip kocasına haber verince kocası, biz, Al­lah'ın Rasûlü gibi değiliz. ALLAH, Peygamberine dilediğini helâl kılar demiş,'deyince, Rasûlullah (s.a.v)gazablandı ve:

'Ben, sizin ALLAH'tan en çok korkanınızım ve O'nun çizdiği sınırı en iyi bileninizim,'[61]buyurdu."

İmam Buhârî ve Müslim, Hz. Ali'nin şöyle dediğini naklet-miştir: "Ben, kendisinden, çok mezi gelen bir adamdım. Bunu Rasûlullah (s.a.v)'a sormaya utandım ve Miktad b. el-Esved'den,

gidip Hz. Peygamber (s.a.v)'e sormasını istedim. O da gidip sordu. Efendimiz (s.a.v): 'Mezigelince abdestgerekir,' buyurdu."[62]

Tirmizî hariç, bir grup hadis imamı, İbn Ömer'den (r.a) şu ha*~ diseyi nakletmişlerdir: İbn Ömer, hayız halinde olan hanımını boşa­dı. Hz. Ömer, durumu Hz. Peygamber (s.a.v)'e anlattı. ALLAH'ın Rasûlü (s.a.v), buna çok kızdı ve hanımına dönmesini, sonra temizle­ninceye kadar yanında tutmasını, sonra tekrar hayız görüp boşamak isterse ona yanaşmadan boşamasını emretti ve ALLAH Teâlâ'mn em­rettiği iddetin bu şekilde olduğunu söyledi.[63]

İmam Ahmed, Buhârî ve Müslim'in, Ya'la b. Ümeyye'den rivayet ettiklerine göre O, şöyle demiştir: Ömer b. Hattab'a (r,a), "Kâfirlerin size kötülük etmesinden endişe ederseniz namazı kısalt­manızda size bir günah yoktur,"[64]  âyetini okudum ve: "Bugün in­sanlar, bundan emin değil midir?" dedim. Hz. Ömer (r.a): "Ben de senin gibi bu âyette hayrete düştüm ve Rasûlullah'a sordum. Efendi­miz (a.s): 'Bu, size ALLAH'ın bir ihsanıdır. ALLAH'ın ihsanını kabul edi­niz,[65] buyurdu."

Suyûtî (911/1505), demiştir ki: "Ulemâ, ashabın bu âyetten, düşman korkusu bulunmadığı zaman, namazı kısaltmanın kalktığı­nı anlamışlar; Hz. Peygamber (s.a.v), kendilerine her iki halde bu­nun bir ruhsat olduğunu bildirmiştir."[66]

Buhârî ve İbn Abdilberr, İbn Ömer'in (r.h) şöyle dediğim rivayet etmişlerdir: "Rasûlullah (s.a.v), Ahzab günü (Hendek Sava-şı'nda), 'Ben-i Kurayza'ya varmadan, kimse ikindi namazını kılma­sın,' buyurdu. Bazıları yolda iken ikindi namazına ulaştılar. Içlerinden bir kısmı: 'Ben-i Kurayza'ya varmadan namazı kılmayalım,' de­diler. Bazıları da: 'Hayır, kılalım. Rasûlullah bizden bunu istemedi,' diyerek ikindiyi kıldılar. Durum Hz. Peygamber'e (s.a.v) aktarılınca, hiçbirine kızmadı."[67]

Yine rivayet edilir ki, ashâbdan iki kişi, beraberce yolculuğa çık­tılar. Namaz vakti geldi. Yanlarında su yoktu. Teyemmüm abdesti alıp namazlarını kıldılar. Sonra, vakit çıkmadan su buldular. İçlerin­den birisi, su ile abdest alıp namazını iade etti, diğeri etmedi. Hadise Hz. Peygamber'e (s.a.v) intikal edince, ikisini de doğru buldu ve na­mazı iade etmeyene: "Sünnete uydun, kıldığın namaz sana yeterli­dir," dedi. Namazını iade edene de: "Sana da iki kat ecir vardır,"'bu­yurdu.[68]

İçlerinde, Hz. Ömer ve Hz. Muaz'ın (r.a) da bulunduğu sahabeden bir grup, yolculuk yapıyorlardı. Hz. Ömer ve Muaz'ın gusül abdesti almaları icab etti. Yanlarında su yoktu. Herbiri içtihadını ortaya koydu. Muaz (r.a), toprakla yapılacak temizliği su ile yapıla­na kıyas etti ve cünubluktan temizlenmek için bütün vücuduyla top­rakta yuvarlanıp sonra namaz kıldı. Hz. Ömer ise bunu yeterli bul­madı ve namazım tehir etti. Rasûlullah (s.a.v)'a döndüklerinde ken­dilerine işin doğrusunu açıklayarak Hz. Muaz'ın kıyasının yanlış ol­duğunu, çünkü onun, "Su bulamadığınız zaman temiz bir toprakla teyemmüm yapın, yüz ve ellerinize mesh edin,"[69]  âyetine ters düştü­ğünü söylemiş ve ona, teyemmümün yer ve şeklim gösterek: "Böyle yapman sana yeterlidir," buyurmuş Hz. Ömer'e de teyemmümün, küçük hadesi ortadan kaldırdığı gibi büyük (hayız ve cünubluk gibi) hadesi de ortadan kaldıracağını, hem âyet-i kerîme'de zikredilen ve teyemmümün yeterli olduğu, kadınlara dokunmakla kasdedilenin (Öpmek, ellemek gibi) cimâya sevkeden şeyler olmayıp, bizzat cimâ-nın kendisi olduğunu anlatmıştır.[70]

Bu ve bunlardan başka pek çok rivayet, bize az önce konu başın­da açıkladığımız delilin doğruluğunu göstermektedir.


[55] Buharı, Cenâiz, 6; Müslim, Birr, 152; Tirmizî, Birr, 13.

[56] Ebû Dâvud, Ekdiyye, 11; Tirmizî, Sünen, Ahkâm, 3; Müsned, 230-236; İbn Abdilberr, Câmiu Bey&ni'l-İlm, II, 56; Zeylaî, Nasbu'r-Raye, I, 23; İbn Sa'd, Tabâkât, III, 164.

[57] Ali Nasif, et-Tac, IV, 123; İbn Kesir, Tefsir, II, 297.

[58] Beyhakî, Medhal, had. no: 218. Ayrıca bkz. Buhârî, Cizye, 18; Tefsir, 48; Müslim, Cikad, 93-94.

[59] Buhârî, Tefsir, 48; Müslim, Cihad, 93-94. Ayrıca bkz : Şevkânî, Neylü'l-Evtar, VIII, 29-30.

[60] Buhârî, Saum, 49; Müslim, Savm, 57-59.

[61] İbn Mace, Siyam, 19; Muvatta, Siyam, 13; Mümed, VI, 465.

[62] Buhârî, Um, 51; Müslim, Hayz, 17; Ebû Dâvud, Taharet, 82.

[63] Buhârî, Talak, 1; Müslim, Rıda, 66; Ebû Dâvud, Talak, 4.

[64] Nisa, 101.

[65] Müslim, Müsâfırûn, 4; Tirmizi, Tefsir, 4; Nesâî, Taksir, l\ Ahmed, Müsned, I. 25.

[66] Suyûtî, Miftâhu'l-Cenne, 30.

[67] Buhârî, Havf, 5.

[68] Ebû Dâvud, Taharet, 126.

[69] Nisa, 43.

[70] Nesâî, Taharet, 196.




mevlüde06
Sun 30 August 2015, 10:40 am GMT +0200
Önce Kuan sonra sunnnet..insallah bh ikisine sikica sarildigimiz vakit ne delalete duser ne de yoldan sapariz.
Rabbim kendine layik kil,Resulune layik ummet eylesin bizleri insallah.Allah razi olsun

halim
Fri 26 August 2016, 10:34 pm GMT +0200
Esselamu aleykum ; İnşaallah bizlerde Efendimizin sünnetlerine sarılarak ve o sünnetleri hayatımızın en büyük şiarı haline getirir kendimize düstur edinenlerden olur kurtuluşa erenlerden oluruz.

Allah razı olsun

Sevgi.
Sat 27 August 2016, 05:09 am GMT +0200
 Bismillah..
 Aleyna Ve Aleykümüsselăm. Mevlam bizleri hayatımız boyunca Kur'an'ı Kerîmi kendine rehber edinen ve Peygamberimiz'in sünnetlerini öğrenip hakkıyla uyguluyabilenlerden eylesin inşaAllah. Amin

ceren
Sat 27 August 2016, 02:50 pm GMT +0200
Aleykümselam.Peygamber efendimizin yolunda olan ve onun sünnetine tabi kalıp ona layık bir ümmet allaha layık bir kul olmayı nasip etsin Rabbim inşallah...