- Rahmet Olma İlkesinin Hedefleri

Adsense kodları


Rahmet Olma İlkesinin Hedefleri

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
neslinur
Thu 15 July 2010, 03:55 pm GMT +0200
C. Rahmet Olma İlkesinin Hedefleri
 


Rahmetin gerçekleştirmek istediği bazı hedeflerden söz edilebilir. Bunları şu başlıklar altında toplayabiliriz: [250]

 

1. Tevhîd İnancını Yerleştirmek
 

Bu konu "Tevhîd" başlığı altında incelendi. [251]

 

2. Hukukun Üstünlüğünü Sağlamak
 

Hz. Peygamber(s.a.v.)'in cezalandırmalarının en büyük sebebi, şüphesiz, hukuk düzeni içinde yaşanması gerektiği ku­ralını topluma yerleştirmek, böylece, hukukun üstünlüğü ilke­sini yaşanır hale getirebilmektir. Onun mücadelesinin toplum­sal hayatta öne çıkan en önemli kuralı belki de budur. Öncelikle her türlü eşitsizliğin ve zulmün hakim olduğu Arap toplumuna, daha sonra, insanlığa getirdiği temel değerlerden birisi budur. Hukuka ne derece önem verdiği şu olayda görülebilir.

Hz. Peygamber'in hırsızlık cezasını uyguladığı şahıs­lardan birisi Mahzûmeli kadın diye bilinen Fatma binti Esved b. Abdilesed'dir. Bu kadın İslâm'ı kabul etmiş ve Hz. Peygam-ber'e biat etmiştir. [252]

Buhârfnin rivayetine göre; Benî Mahzum kabilesinden hırsızlık eden bu kadına ceza uygulanması karan, Kureyş'i bir hayli meşgul etmiş, mensup olduğu kabîlenin, Kureyş içinde şerefli bir yer işgal etmesi sebebiyle, kadından bu cezanın kal­dırılması istenmiştir.

Konuyu kendisi ile görüşen Üsâme'ye Hz. Peygamber: "Allah'ın hadleri hususunda şefaat mi talep ediyorsun?" der ve kalkıp cemaate şu hitabede bulunur:

"Sizden öncekileri helak eden şey şudur: İçlerinde eşraf­tan birisi hırsızlık yaptığı zaman ona ceza vermezlerdi. Ancak kimsesiz, zayıf birisi hırsızlık yapınca ona derhal cezayı uy­gularlardı. Allah'a yemin olsun! Muhammed'in kızı Fatıma hırsızlık yapmış olsa mutlaka onu da cezalandırır [253]."

Bu sözleriyle, kendisinden hukuk karşısında eşitliğe ay­kırı olarak istenen bu durumdan hoşlanmadığını dile getirmiş­tir.

Hz. Peygamber'in, hukukun üstünlüğünü gösterme husu­sunda kızı Fâtıma ile ilişkilendirip, onu bile cezasız bırakmayacağını söylemesi, konuya ne kadar önem verdiğini göster­mektedir. Çünkü Fatıma onun gözbebeği, yaşayan tek çocuğu idi. Ona karşı sonsuz bir şefkat duyan Hz. Muhammed, hukukun uygulanması konusunda bu şefkatin işlemeyeceğini ilân etmiş­tir. Kendi uygulamasında da hukukun üstünlüğünde engel ta­nımayacağını göstermiştir. Cezanın tatbikinden sonra kadın, Hz. Peygamber'e "Şu anda benim için tevbe yok mu?" diye sorunca, Hz. Peygamber de kendisine: "Sen şimdi annenden doğmuş olduğun an gibisin" dediği belirtilir.

Abbâd b. Şerahbîl bir gün Medine'ye gelir. Bir tarlaya (buğday tarlasına) girer. Birkaç başak koparıp tanelerini ayı­rır. Bunu gören tarla sahibi elbiselerini alıp onu döver. Bunun üzerine Abbâd şikâyette bulunmak üzere Hz. Peygam-ber(s.a.v.)'in yanma gider. Hz. Peygamber tarla sahibine:

— Seni ona böyle davranmaya ne itti? diye sorar. Adam:

—Ey Allah'ın Elçisi! Bu adam benim tarlama girdi, ba­şakları alıp tanelerini ayırdı, diye cevap verir. Hz. Peygam­ber:

—O cahil idi, sen onu eğitmedin. Karnı aç idi ama sen onu doyurmadın. Ona derhal elbiselerini iade et, buyurur; Ab-bâd'a bir ölçek de buğday verir. [254]

Hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için toplumsal şart­ların uygun olması, insanı hırsızlığa itme ortamının olmaması da gereklidir. Kriz, kıtlık, işsizlik gibi para kazanmanın, yiyecek bulmanın güç olduğu şartlar, siyasi otoritenin kararına göre bu cezayı düşürür. Nitekim Hz. Ömer, halifeliği sırasında, yönetimin, sosyal adaleti sağlayamadığı kıtlık döneminde, el kesme cezasını kaldırmıştır. Görüldüğü gibi hırsızlığın ce­zası el kesme ile başlayıp biten bir ceza değildir.

Bu konuda topluma düşen görevler vardır. Toplumun ilk görevi, hırsızlığa yol açan sosyal şartları, yani her türlü sosyal adaletsizlik ve sefalet şekillerini kaldırmaktır. Ancak bu şartlar oluşturulunca, cezalandırma yapılabilir. Yoksa en çok zarar görenler, en fakir olanlar olacaklardır. Eğer bu insanların elleri kesilecek olursa, kendilerine verilen işle geçimlerini te­min edecek bir işi başarmaları da imkânsız hale gelecektir... Şu halde, sosyal adaleti kurmadan, böyle bir ceza, hukuk man­tığına ve ruhuna uymaz. Sosyal adalet ile ilgili hükümlerin tam olarak uygulandığı bir toplumda, ekonomik ve sosyal a-İanda haksızlıklar tam anlamıyla ortadan kalkınca, hırsız­lığa kimsenin ihtiyacı kalmaz.

İşte bu şartlarda eğer insanlar hırsızlık yaparsa, o zaman cezayı hak ederler. Bu durum da cezaları uygulamamak, diğer insanların ve özellikle mağdur olanların hakkım almamak demektir.

Hz. Ömer'in kıtlık senesinde cezaları hafifletmesi, di­ğer cezalarda da bu tip bir hafifleme olabileceğini göstermek­tedir. Bu konuda İslâm Hukukçularım önemli görevlerin bekle­diğini düşünüyoruz.

Gene bir gün Safvan b. Ümeyye'nin elbisesi çalınır. Saf-van çalan adamı yakalayıp Peygamberimize getirir. Peygamberimiz de cezanın uygulanmasını emredince Safvan: "Ben bunu kastetmedim. Onu hibe edebilirim veya satabilirim." der. Bazı rivayetlerde de, çaldığı şeyi ona sadaka olarak verebileceğini ifade eder. Ancak, Rasûlullah(s.a.v.)'ın bunu, bana intikal et­tirmeden önce yapman gerekirdi. Çünkü şu anda onun elinin kesilmesi vacib olmuştur. Artık burada senin a ffetme yetkin yoktur. [255] dediği rivayet edilir. [256]

 

3. Kamu Hakkını Korumak
 

Hz. Peygamber hukukun üstünlüğünü en küçük detaya va­rıncaya kadar önem verirdi. Kamu hukukunun korunması onun cezalandırmada hiç ihmâl etmediği bir husustur. Onun kamu­nun hakkına gösterdiği hassasiyet şu olayda açıkça görülür:

Hz. Peygamber, evinin üzerine bir çıkıntı (kubbe) yapan Ensâr'dan birisine razı olmamış ve ona karşı içinden bir hoş­nutsuzluk göstermiştir. Bir gün evin sahibi Hz. Peygamber'in yanma geldi ve cemaatin içinde selâm verdi. RasûluIIah (s.a.v.) yüzünü çevirdi ve selamını almadı. Tekrar tekrar selâm verdi ise de RasûluIIah selamını almadı. Adam anladı ki, Hz. Peygamber kendisine kızgındır ve yüz vermemektedir. Du­rumu arkadaşlarına açarak sebebini öğrendi. Adam hemen gidip kubbeyi yıktı. RasûluIIah bir başka gün yine gezintide Kubbeyi göremeyince: "Kubbeye ne oldu?" diye sordu. Olup bi­tenler kendisine haber verilince "Bilin ki, zarurî olmayan her bina, sahibine bir vebaldir" buyurdu. [257]

Hz. Peygamber'in amcası Abbas, Medine'de evinin üstüne bir seyir odası yapar. Bunu gören Peygamber (s.a.v.) amcası Abbas'a bu odayı yıkmasını emreder. Amcası itiraz ederek ken­disini bu hususta istisna etmesini ister ve evin bedelince tasad-dukta bulunmayı teklif eder; ama Hz. Peygamber "Yıkacak­sın!" der ve yıktırır. [258]

Rasûlullah bazen de çevrenin korunması için cezalar koy­muştur. Bunlardan birisi de Medine'nin sit alanını korumak için koyduğu cezadır. Medine, Ayir ve Sevr dağları arasında kalan kısımlarıyla yasak bölge ilân edilmiş, ağaçlan kesmek, dal veya yaprak koparmak yasaklanmış, bölge böylece harem (sit alanı) olarak koruma altına alınmış ve "Orada kim bu yasaklan işlerse veya işleyeni himaye ederse, Allah'ın, me­leklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun. Allah kıyamet gününde, onun ne tevbesini ve ne de fidyesini (ne farz­larını ne de nafilelerini) kabul etmesin. [259] ilânı yapılmıştır.

Rasûlullah (s.a.v.), buraların fiilen korunması için de, yasağı ihlâl edenlerin dövülmesi veya malzemesinin müsade-resiyle [260]cezalandırılmasını emretmiştir. Buna binaen Sa'd b. Ebî Vakkas'm bir köleyi, koruma altındaki bölgede bir ağacı keserken görüldüğü için cezalandırdığı kaynaklarımızda geç­mektedir. Haram bölgenin korunmasında, sadece kastı ihlâl­lere değil, hataen yapılan ihlâllere karşı da yaptırım getiril-iniştir. Hac sırasında, ihramlı bir kimsenin atı, bir devekuşu yuvasına basarak ezer. Durum Hz. Peygamber'e intikal edince, ceza olarak her yumurta için bir gün oruç ile bir fakir doyurma­sını emreder.

Kamu malının korunmasının bir başka örneği şu olaydır:

Buhârî'nin rivayetine göre; Rasûlullah zekât toplama işinde birisini istihdam etti. Adam vazifeden dönünce: "Bu size aittir, şu da bana hediye edilenler" diyerek bir kısım malı kendisine alıkoydu. Bunun üzerine Hz. Peygamber, minbere çı­kıp, şunları söyledi:

"Ben sizden birini, Allah'ın bana tevdi ettiği bir işte istihdam ederim, sonra o gelir: "Bu size aittir, şıı da bana he­diye edilenler" der. Bu adam babasının veya anasının yanında otursaydı da, hediyesi ayağına gelseydi ya! Vallahi sizden kim haksız bir şey alırsa, mutlaka onu boynunda taşıyarak kıyamet  günü   Allah'la   karşılaşacaktır."

Sonra Rasûlullah elini kaldırdı, o kadar ki koltuk al­tındaki beyazlık gözüktü: "Allahım! Tebliğ ettim mi?" dedi ve bu sözü üç defa tekrar etti. [261]

Rasûlullah'm bu konudaki sözlerinden birkaç misal ve­rerek konuyu bitirmek istiyoruz. Bir defasında ganimet malına h'yânet hakkında konuştu ve buyurdu ki:

"Sakın sizden biriniz kıyamet gününde omuzunda koyun meleyerek, öbür omuzunda at yem ister gibi homurdanarak be­nimle yüzleşmesin. Bu kişi bana: "Yâ Rasûlallah! Bana yardım et" diye yalvaracaktır. Ben de: "Hakkında hiçbir surette şefa­at etmeğe muktedir değilim. Çünkü ben sana (dünyada Allah'ın hükmünü) tebliğ ettim" diye cevap vereceğim." [262]

 

4. Kul Hakkını Korumak
 

Bu konu "Adalet" başlığı ile ele alındı. [263]

 

5. Merhameti Yerleştirmek
 

Bu konu da "Sevgi" başlığı ile ele alındı. [264]