- Raca İbn Have r.a.

Adsense kodları


Raca İbn Have r.a.

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
sidretül münteha
Sun 19 September 2010, 03:19 pm GMT +0200
Raca İbn Have (R.A.)


Kinde´de üç kişi var ki Allah onlar sebebiyle rahmet indirir ve onlar sebebiyle düşmanları mağlup eder..

Bunlardan birisi Raca İbn Hayve´dir. [1]

Tabiîler asrında, zamanındakilerin eşini, benzerini tanımadıkları, görmedikleri üç kişi vardı.

Sanki onlar bir buluşma yerinde buluşmuşlar, birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye etmişler, hayır ve iyilik üzere sözleşmişlerdi.

Onlar hayatlarını takva ve ilme vakfetmişlerdi. Canlarını Allah´ın Resûlü´nün, müminlerin avam ve havassına hiz­mete adamışlardı. Bunlar:

Irak´ta Muhammed İbn Şîrîn,

Hicaz´da el-Kasım İbn Muhammed İbn Ebî Bekr,

Şam´da Raca İbn Hayve´ydî.

Geliniz, bu mübarek anları bu hayırlı ve sallhlerin üçüncüsü Raca İbn Hayve´yle birlikte geçirelim.

Raca İbn Hayve Filistin topraklarındaki Bisan´da doğmuştu...

Onun doğumu Hz. Osman İbn Affan´ın halifeliğinin sonlarında

veya buna yakındı...

O Arap kabilelerinden Kİnde´ye mensuptu. ,

Buna rağmen Raca´nm vatanı Filistin, aslı Arap, kabilesi Kinde´ydi.

Kindeli genç küçük yaşından itibaren Allah´a itaat içinde büyü­müştü. Allah onu sevmiş ve yaratıklarına sevdirmişti.

O küçüklüğünden itibaren ilim tahsiline yönelmişti.

İÜrn onun kalbini taze, yumurek ve boş bulmuş, oraya girme im­kânı bulup yerleşmişti.

En büyük merakı Allah´ın Kitabı´ndan ve Resûlöİİah´ın (s.a.v.) ha­disinden doya doya almaktı.

Fikri Kur´an´ın nuruyla aydınlandı... Görüşü peygamberin getirdikleriyle nurlandı... Göğsü, öğüt ve hikmetle doldu... Kime hikmet verilirse ona bir­çok iyilik verilmiş olurdu...

Ona, Ebu Saîd el-Hudrî, Ebu´d-derda, Ebu Umame, Ubade İbnu Samit, Muaviye İbn Ebî Sufyan, Abdullah İbn Amr İbnîl-As, en-Nuvas İbn Seman gibi yüce sahabilerin büyük bir grubundan hadis almak nasip oldu.

Onlar, onun için hidayet lâmbaları ve irfan meşaleleriydi.

Şanslı delikanlı hayatı boyunca devamlı sarıldığı ve tekrar ettiği şu cümleleri kendine düstur edinmişti:

İmanın süslediği İslâm ne güzeldir... Takvanın süslediği iman ne güzeldir... İlmin süslediği takva ne güzeldir... Amelin süslediği îiim ne güzeldir... Yumuşaklığın süslediği amel ne güzeldir...

Raca İbn Hayve, Abdülmelik İbn Mervan başta, sonuncusu da Ömer İbn Abdülaziz olmak üzere birçok Emevî halifesine vezir oldu.

Fakat Süleyman İbn Abdülmelik ve Ömer İbn Abdülmelik´le olan ilgisi onlardan önceki halifelerle olan ilgisine üstün geldi.

Onu, Emevî halifelerinin kalplerine, görüşündeki sağlamlık.

Konuşmasındaki doğruluk..;

Niyetîndeki samimiyet...

İşleri halletmedeki hikmeti yaklaştırmıştı...

Sonra bunların hepsine, başkalarının başına üşüştüğü dünya ma­lından uzak durmayı taç yaptı.

Onun Emevî halifeleriyle ilgi kurması Allah´ın onlara en büyük rahmeti ve onlara en cömert ikramıydı.

Raca onları hayra davet etmiş ve onlara hayrın yollarını göster­mişti...

Onları kötülükten menetmiş ve onun kapılarını kapatmıştı...

Onlara hakkı göstermiş ve onîar için hakka uymanın güzel birşey olduğunu açıklamıştı.

Onlara bâttlı tarif etmiş ve onu yapmanın kötülük olduğunu bil­dirmişti...

Allah için, Resulü için, müslümanların ileri gelenleri ve avamı için nasihatta bulunmuştu.

Raca´nın, halifelerle bir arada bulunma konusundaki usulünü ay­dınlatan ve onların yanındaki görevini tarif eden bir hikâyesi vardı. Bu hikâyeyi bizzat kendisi anlatmaktadır:

«Süleyman İbn Abdülmelik´le [2] birlikte halkın arasındaydık. An­sızın kalabalığın ortasında bize doğru gelen bir adam gördüm.

O adamın yüzü güzel ve saygı uyandıran bir tavrı vardı.

Adam safları yarmaya devam etti. Ben adamın halifeyi kastetti­ğinden şüphe etmiyordum. Nihayet gelip yanımda durdu ve beni se­lâmladıktan sonra, halifeyi göstererek:

«Ya Raca!

Sen bu adam sebebiyle bir imtihandan geçirildin.

Ona yakın olmakta birçok iyilik veya birçok kötülük vardır.

Sen, ona olan yakınlığını kendin İçin, onun için ve halk için iyi­lik haline getir...

Ey Raca! Bilki, kimin hükümdarın yanında bir İtibarı varsa ve o da derdini hükümdara ulaştıramayan zayıf bir kimsenin derdini ona ulaştırırsa, Allah´la buluşma gününde Allah onu karşılar ve onun he­sabını kolaylaştırır...

Şunu da hatırla ki, kim müslüman kardeşinin ihtiyacını yerine ge­tirirse Allah da onun ihtiyacını yerine getirir.

Ey Raca! Bil ki, Allah katında en sevimli amel-, müslüman bir kimsenin kalbine sevinci sokmaktır».

Ben onun sözlerini düşünüp daha çok söylemesini beklerken, ha­lîfe seslendi:

«Raca İbn Hayve nerede?»

Ona doğru yöneldim ve şöyle dedim:

«Burdayım müminlerin emîri!»

Halife bana birşey sordu, onun cevabını bitirir bitirmez, o adama döndüm ama bulamadım...

Aradım, taradım, ne yazık halkın arasında onun izine rastlaya­madım...»

Raca İbn Hayve´nîn Emevî halîfelerine karşı birçok doğru tavır­ları vardı. Tarih onları parlak sayfalarında saklamakta ve onlar nesil­den nesile aktarılmaktadır.

İşte bunlardan biri: Bir gün o Abdüimelik İbn Mervan´ın yanınday­dı. Halifeye, Emevîlere karşı kötü düşünceler besleyen bir adamdan söz edildi ve ona şöyle denildi...

O İbnu´z-Zübery´i [3] tutuyor, ona yardım ediyor. Koğucu onun halifeyi kızdıracak hareketlerini sözlerini saydı».

Halife:

«Vallahi, Allah bana imkân verirse, ona şöyle şöyle yapacağım...

Kılıcı mutlaka boynuna vuracağım» dedi.

Uzun zaman geçmedi, Allah halifeye fırsat verdi ve o adam kar­şısına getirildi...

Adamı görünce öfkeden yerinde duramaz oldu ve daha önceki sö­zünü hemen yerine getirmek istedi...

Raca İbn Hayve kalkıp yanına gitti ve ona şöyle dedi:

«Ey müminlerin emîri!

Allah Taâlâ sana istediğin gücü verdi. Sen de Allah için, onun İstediği affı ver...»

Bunun üzerine Halife sakinleşip öfkesi gitti...

Adamı affedip serbest bıraktı ve ona iyilikte bulundu...

91 senesinde el-Velîd İbn Abdülmelık, Raca İbn Hayve´yle birlikte hacca gitti.

Medine´ye varınca Ömer İbnu Abdüiaziz de yanlarında olduğu hal­de Hz. Peygamberin mescidini ziyaret ettiler.

Halife tek başına ve uzun uzun Peygamber Mescidi´ni seyretmek istedi.

Çünkü eninin ve boyunun yüz arşın olması için onu genişletme­ye karar vermişti.

Halifenin inceleme yapabilmesi için halk ınescidden çıkarıldı.

Orada sadece Saîd İbnu´l-Müseyyeb kalmıştı, çünkü muhafızlar onu çıkarmaya cesaret edemediler,

O sırada Medine valisi olan Ömer İbnu Abdüiaziz ona birisini gön­derip şunları söylettirdi:

«Halkın çıktığı gibi sende mescidden çıksaydın».

Saîd şöyle cevap verdi:

«Ben mesGidden ancak, her gün oradan ayrılmaya alışık olduğum vakitte ayrılırım».

Ona şöyle denildi:

«Kalksaydın da müminlerin emirlne hoşgeldin deseydin».

O şöyle cevap verdi:

«Ben buraya ancak alemlerin Rabbi için ayağa kalkmaya geldim».

Ömer İbn Abdülaziz gönderdiği adamıyla Said İbnu´l-Müseyyeb arasında geçenleri öğrenince Halifeyi Saîd´in bulunduğu yerden uzak tutmaya başladı...

Raca İbn Hayve Halifenin aşırı sertliğini bildiği için onu sözleriy­le oyalamağa başladı.

El-Velîd onlara şöyle dedi:

«Bu şeyh kimdir?

Saîd İbnu´l-Müseyyeb değil mi?»

Onlar: «Saîd İbnu´l-Müseyyeb´tir» dediler.

Onun dindarlığını, ilmini, faziletini ve birçok özelliğini anlatmaya

başladılar.

Daha sonra şöyle söylediler:

«Eğer o, müminlerin emirinin yerini bilseydi, kalkıp yanma geliı ve ona hoş geldin derdi; fakat gözleri iyi görmemektedir»,

El-Velîd şöyle dedi:

«Ben onun durumunu sizin anlattığınız kadar biliyorum...

Asıl bizim gelip ona hal hatır sormamız gerekir».

Daha sonra mescidin içinde dolaştıktan sonra ona gidip yanında durdu ve selâm verdi:

«Şeyh nasıldır?» dedi.

Saîd yerinden kalkmadan:

«Allah´ın nimeti içindedir, Hamd ve şükür onadır.

Müminlerin emiri nasıldır, onu sevdiği ve ondan hoşnut olduğu için Allah onu muvaffak kılsın...»

El-Velîd şöyle diyerek ayrıldı:

«Bu insanların arta kalanıdır...

Bu, bu ümmetin selefinin (öncekilerinin) arta kalanıdır...»

Hilâfet Süleyman İbn Abdülmeiik´e geçince, Raca İbn Hayve´nin öncekilerin yanındaki önemli rolünü geçen bir rolü oldu.

Süleyman ona çok güvenir, büyük ve küçük bütün işlerinde onun görüşünü almaya çok önem verirdi...

Raca İbn Hayve´nin Süleyman İbn Abdülmeiik´e karşı da birçok enteresan davranışı vardır.

Ancak bunların en önemlisi, İslâm ve müslümanlar için çok önem­li olan veliahdlık meselesindeki tutumu ve Ömer. İbn Abdülaziz´e bi-atta ona uymasıdır.

Raca İbn Hayve şöyle anlatır:

«99 senesi Safer ayının ilk cumasında, müminlerin emiri Süley­man İbn Abdülmelik´ie birlikte Dabık´taydık [4]

Kardeşi Mesleme İbn Abdülmelik komutasında ve onunla birlik­te oğlu Davud ve ailesinden birçok kişinin bulunduğu kalabalık bir or­duyu Kostantıniyye´ye (İstanbul) göndermişti.

Kostantıniyye´yi fethedinceye veya ölünceye kadar mercidabık-tan ayrılmamaya yemin etmişti.

Guma namazı vakti yaklaşınca halife abdest aldı, yeşil bir cübbe giydi, başına da yeşil bir sarık sardı.

Kendini beğenip gençliğiyle böbürlenen bir kimse gibi aynaya baktı...

Yaşı kırk civarındaydı...

Daha sonra müslümanlara cuma namazını kıldırmaya çıktı. Mes-cidden ancak hummaya, (sıtmaya) tutulmuş olarak döndü.

Hastalığı gün gün ağırlaşmaya başladı. Benden devamlı yanında bulunmamı istemişti... iBir gün yanma girdiğimde onu mektup yazarken gördüm. Müminlerin emiri! «Ne yapıyorsun?» dedim.

Şöyle cevap verdi: «Halifeliği oğlum Eyyub´a bıraktığımı bildiren bir vasiyet yazıyorum».

Ben de şöyle dedim: «Ey müminlerin emiri!

Halife´nin halka iyi bir insanı halife olarak bırakması onu kabrin­de koruyan ve Rabbinin katındaki sözünü temize çıkaran şeylerdendir.

Oğlun Eyyub daha erginlik çağına girmemiş bîr çocuktur. Hem sen onun iyisini kötüsünden ayırdetmiş değilsin».

Biraz durakladıktan sonra şöyle dedi: «Bu ona yazdığım bîr mek­tuptur...

Ben Allah´tan o konuda.hayır dilemek istiyordum.

Ona karar vermiş değilim...»

Daha sonra mektubu yırttı...

Bundan sonra bir veya iki gün bekledi ve beni çağırıp:

«Ey Ebu´l-Mikdam (Raca)! Oğlum Davud hakkında ne düşünüyor­sun?» dedi.

Ben de:

«O şu anda burada değil, müslüman ordularıyla birlikte Kostanti-niyye´dedir...

Şu anda onun ölü veya diri olduğunu bilmiyorsun» dedim, O da şunu sordu: «Öyleyse kimi düşünüyorsun?» Raca: Ben de: «Karar sana ait, müminlerin emiri!» dedim.

Söylediği kimseler hakkında görüşümü belirtmek istiyordum ki birer birer onları reddedeyim ve nihayet Ömer İbn Abdülaziz´i kabul

ettireyim.

«Peki, Ömer İbn Abdülaziz´i nasıl görüyorsun?» dedi.

Ben de: «Vallahi, ben onu sadece, faziletli, olgun, akıllı ve dinine bağlı birisi olarak görüyorum» dedim.

O: «Doğrusun... Gerçekten o öyledir...

Fakat ben onu halife yapar, Abdülmelik´in çocuklarını [5] ihmal edersem mutlaka bir fitne çıkar ve ona asla vazife yaptırtmazlar» de­di. .

«Onlardan birini Ömer İbn Abdülaziz´le birlikte zikret ve onu Ömer´den sonra vazifelendir» dedim.

Buna şöyle cevap verdi: «Doğrusun, bu onları yatıştırır ve onları razı eder...»

Daha sonra mektubu aldı ve eliyle şöyle yazdı: «Rahman ve Rahim olan Allah´ın adiyle,

Bu, Allah´ın kulu, müminlerin emiri Süleyman İbn Abdülmelik´in Ömer İbn Abdülaziz´e mektubudur. Benden sonra halifeliğe onu tayin ettim. Ondan sonra da Yezîd İbn Abdülmelik´i tayin ettim.

Onu dinleyiniz ve ona itaat ediniz. Allah´tan korkunuz. Anlaşmaz­lığa düşmeyin ki sizin .kötülüğünüzü isteyenlere fırsat doğmasın...»

Daha sonra mektubu mühürleyip bana verdi.

Polis müdürü Ka´b İbn Hamiz´e birini göderdi ve ona şunları söy­ledi:

«Sülâlemi çağır, toplansınlar...

Onlara, Raca İbn Hayve´nin elinde olan mektubun benim mektu­bum olduğunu bildir... Onlara, mektubun içinde adı geçen kimselere biat etmelerini emret».

Raca anlatır:

«Onlar toplanınca şöyle konuştum:

«Bu müminlerin emirinin mektubudur, o mektupta kendisinden sonraki halîfeyi vasiyet etmiştir. Tayin ettiği kimseler için sizden biat almamı bana emretti».

Onlar şöyle dediler:

«Müminlerin emirinin emrini duyduk ve ondan sonraki halifeye

itaat ettik».

Onlar, müminlerin emirinin yanına girip halini hatırını sormak için izin istediler.

Ben de: «Tamam» dedim. Yanına gelenlere şöyle dedi:

«Raca İbn Hayve´nin elinde olan bu mektup, bana aittir. Onda ben­den sonra halifenin kim olacağına dair vasiyetim vardır. Tayin ettiğim kimseye itaat ediniz- Bu mektupta adını verdiğim kimseye biat ediniz».

Onlar birer birer biat etmeye başladılar...

Daha sonra içindekileri benden ve müminlerinin emirinden baş­ka hiç kimse bilmediği halde, mühürlü olarak mektubu çıkardım.

Halk dağılınca Ömer İbn Abdülaziz bana gelip şöyle dedi:

«Ey Ebu´I-Mikdam!

Müminlerin emiri bana karşı hüsnüzannı olan bir kimsedir. O, de­ğerli, iyiliğinden ve temiz sevgisinden bana çok şey veriyordu.

Ben bu meselede bana bir görev vermiş olmasından korkuyorum. Hürmet ve sevgimle senden, müminlerin emîrinin mektubunda benim­le ilgili birşey varsa bana bildirmeni istiyorum ki fırsat elden gitme­den o konuda affedilmemi dileyeyim».

Ona şu cevabı verdim:

«Hayır, Vallahi sorduğun konuda bir harf bile söyleyemem...»

Öfkeli bîr halde yanımdan ayrıldı.

Arkasından çok geçmedi, Hişam İbn Abdülmelik gelip şöyle dedi:

«Ey Ebu´l-Mikdam! Aramızda eski bir dostluk var. Bana mümin­lerin emîri´nin mektubunda yazılı olanları söyle.

Hilâfeti bana verdiyse susarım...

Şayet benden başkasına verdiyse konuşurum.

Kendisine bu iş (halifelik) verilmeyen kimse benim gibi değildir.

Senin adını asla söylemiyeceğim söz veriyorum».

Ona da şu cevabı verdim:

«Hayır vallahi, müminlerin emirinin sır olarak verdiği şeylerin bir harfini bile söyleyemem».

O da el çirpa çırpa ve şöyle diyerek çekip gitti:

«Bana verilmezse bu iş kime verilecek ya?!

Vallahi, ben Abdülmelik´in çocuklarının gözü (en üstünü) yüm...

Daha sonra Süleyman İbn Abdülmelik´in yanına girdim. Baktım ki ölmek üzeredir, ölüm baygınlığı tutunca, onu Kıbleye doğru çevirme­ye başladım. Hıçkırarak bana şöyle diyordu:

«Vakit henüz gelmedi, Raca!»

İki defa kıbleye çevirdim. Üçüncüde:

«Raca! Şimdi... Birşey yapmak istiyorsan onu yapabilirsin...»

«Eşhedu en lâ ilahe illâ´l-lah ve eşhedu enne Muhammeden Re-sûlüllah» dedi.

Onu kıbleye doğru çevirdim. Az sonra ruhunu teslim etti.

Hemen gözlerini kapatıp üzerine yeşil bir kadife örttüm, kapıyı kapattım ve dışarı çıktım.

Hanımı bana onu sormak ve benden ona bakmamı istemek üze­re birisini gönderdi.

Kapıyı aralayıp gönderdiği kişiye:

«Bak ona. Uzun bir uykusuzluktan sonra şimdi uyudu, sız etmeyin» dedim.

Onu rahat-

O dönüp hanımına durumu haber verdi. Hanımı bunu kabul edip uyumakta olduğuna inandı.

Sonra kapıyı iyice kapattım. Kendisine güvendiğim bir muhafızı oraya oturttum ve ona ben dönünceye kadar yerinden ayrılmamasını, kim olursa olsun halifenin yanına kimseyi sokmamasını söyledim...

Oradan ayrıldım. Karşılaştığım kimseler sordular: «Müminler´in emiri nasıl?»

Ben de:

«Hasta olduğundan beri şu anki halinden rahat ve sakin bir hali olmadı» dedim.

«Oh, el-hamdüliliah» dediler.

Dsha sonra polis müdürü Ka´b İbn Hamiz´e haber gönderdim. O, müminlerin emirinin bütün ailesini ve sülâlesini Dabık camiinde top­ladı.

Ben: «Müminlerin emirinin mektubunda adı geçen kişiye biat edi­niz» dedim.

«Bir defa biat ettik, bir daha mı edeceğiz» dediler.

«Bu, müminlerin emirinin emridir...

Onun emrettiği şeye...

Bu mühürlü mektupta adını söylediği kimseye biat ediniz».

Birer birer biat ettiler.

Meseleyi sağlamlaştırdığını] görünce şöyle dedim:

«Halife ölmüştür. înna lîllah ve inna ileyhi raciun (Biz Allah´a aidiz ve biz ona döneceğiz)». [6] Onlara mektubu okudum. Ömer İbn Abdülaziz´în adına gelince Hişam İbn Abdülmelik haykırdı:

«Ona asla biat etmeyiz...»

Ben de şöyle dedim:

«O iıaide -vallahi- boynunu vururum...

Kalk, biat et...»

Ayaklarını sürüyerek kalktı... Ömer´in yanına varınca şöyle dedi:

«İnna lillahi ve inna ileyhi raciun». (Bu cümleyi halifeliğin kendi­sine ve kardeşlerine değil de, Ömer´e gitmesinden dolayı söylüyordu).

Ömer de şöyle cevap verdi:

«İnna lillahi ve inna ileyhi raciun» (O da istemediği halde halife­liğin kendisine geçmesinden dolayı böyle söylüyordu).

Bu biat, Allah´ın İslâm´ın gençliğini yenilediği, dinin ışığını yük­selttiği bir biat oldu».

Müslümanların halifesi Süleyman İbn Abdülmelik´e ne mutlu...

O, Allah´ın kendisine verdiği emaneti, salih bir kişiye teslim et­mekle vazifesini en güzel şekilde yerine getirmiştir.

Doğruluğun veziri Raca İbn Hayve´ye tebrikler...

O da Allah için, Resulü için ve müslümanların imamları (idareci­leri) için nasihat etmiştir.

Allah iyi ve hayırlı ahbablara mükâfat ve ecir versin.

O ahbablarm görüşleri ışığında şanslı idarecfler doğruyu bulur­lar. [7]


[1] Mesleme İbn Abdülmelik

[2] Süleyman İbn Abdülmelik, Emevî halifelerinin büyüklerindendir. Filistin´deki or-Ramle şehrini kurmuş, Bizanslılarla savaşmış ve İstanbul´u kuşatmıştır.

[3] İbnu´z-Zübeyr: Abdullah İbnu´z-Zübeyr´dir. Halifelik için Abdüimelik İbn Mer-van´ia mücadele etmiştir.

[4] Dabık: Suriye´de Haieb yakınında bir köydür, Emevîler, Bizanslılarla savaştık-Igrında orada konaklarlardı. Süleyman İbn Abdülıneük´in kabri de oradadır

[5] Abdülmelik´in çocuklarıyla» kardeşlerini kastetmektedir

[6] Bu cümle ayet-i kerimedir. Birisinin ölüm haberi duyulunca söylenir

[7] Raca İbn Hayve hakkında geniş bilgi için aşağıdaki eserlere bakınız:

1. İbn Sa´d, et-tabakatu´i-Kübra, V/335-333, 395, 407.

2. İbnu´l-Cevzî, Sıfetu´s-safve, İV/213.

3. El-İsfehanî Hılyetu´l-evüya, V/315-316.

4. El-Cahız, el-Beyan ve´t-iebyin, i/397; 11/107, 322.

5. İbn Hacer, Tehzîbu´t-tehzlb, İM/265.

6. İbn Cerir et-Toberî, Tarîhu´t-Taberî, VI/365-370.

7. İbn Hailikan, Vefeyatu´l-a´yan, j/430, 11/301-303, V/316.

8. Torîhu Halife İbn Hayyat, 357 s.

9. İbn Abdi Rabbih, el-İkdu´I-ferid, 11/50, 82, 235; 111/86, 105, 306; İV/156, 219; V/139, 166; Vll/96.

10. Es-Seâlibi, et-Temsîl ve´i-muhazara, 171 s.

Dr. Abdurrahman Refet el-Bâşâ, Sahabe Hayatından Tablolar, Uysal Kitabevi: 2/231-243.