- Râbıta'nın Kelime ve Istılah Manası

Adsense kodları


Râbıta'nın Kelime ve Istılah Manası

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
bengisu
Tue 11 December 2007, 03:38 pm GMT +0200
Râbıta'nın Kelime ve Istılah Manası
 

    Râbıta'nın Kelime Manası

   İki şeyi birbirine bağlayan ip, alâka, vuslat, münasebet, ilgi ve sevgi ile mensubiyet, cesur ve dayanıklı olmak gibi manalara gelmektedir. Kur'an-ı Kerim'de yer alan "ribat ve murabata" (Al-i İmran; 200, Enfal; 60) ise, sınırlarda düşmanı gözetlemek, nöbet tutmak, verilen emrin eksiksiz olarak yerine getirilmesi manalarını ifade eder. (İbn Münzir, Lisanu’1-Arab, VII,302-303)

   Beden ile nefsin irtibatını sağlaması ve "halk alemi" ile "emir alemini" bünyesinde barındırması dolayısı ile kalbe de "ribat" denilmiştir. Zira "ilahi nazargah" kabul edilen ve kötülüklerin girmemesi için her şeyden önce gözetlenmesi gereken yer de kalptir.

   Kur'an-ı Kerim'de "rabitû" şeklinde geçen ve emir ifade eden "ribat" ve "murabata" yalnızca maddi ve dış düşmanlara karşı değil, bizi içten vuran ve "kötülüğü emredici karakteri" (Yusuf; 52)  ile tanımlanan, nefs ve şeytan düşmanına karşı da vaziyet almayı, bunların aldatıcı hilelerine karşı kalbi gözetlemeye emir bulunduğu, başından beri bu ayetlerin iki manayı da aynı anda hedef aldıkları hemen çoğu müfessirlerce konu edilmiştir.

   Bu ayet-i kerimeleri, İslam düşmanlarına karşı hazır olmak, teyakkuzda bulunmak anlamının yanında, bizleri Allah'ın dininden uzaklaştırmak için mücadele eden nefis ve şeytana karşı da hazırlıklı olmak ve mücadele etmek olarak anlamak da mümkündür. Kaldı ki, müfessirler bu terimlerin tasavvufi anlamlarını gösterirken, İslami delillere istinad ettirmeyi de ihmal etmemişlerdir. Mesela, Ragıb el-İsfehani, 'ribat' ve 'murabata' nın ikili anlamına işaret ederken şu hadis-i şerife dikkat çekmektedir:

   "Bir vakit namazından, öteki namaz vaktine kadar bekleyin ve kalbinizi mescidlere bağlı tutun." (Buharî, Müslim,Taharet:34-41)

   Daha sonra, Kur'an-ı Kerim'de "rabt" kökünden türetilmiş kelimeleri ihtiva eden ayetleri sıraladıktan sonra da bu ayetlerdeki "rabt"ın:
   "O Allah, müminlerin kalbine sekineti (iç huzuru, manevi kuvvet ve sabrı) indirendir." (Fetih; 4) ayetinden yola çıkarak, kalp sekinetine işaret ettiğini söylemiştir.

   Ribat ve murabata'nın bütün bu örnekler ışığında, sadece sufilerce değil, diğer alimlerce de tasavvufi bir muhtevaya sahip olduğu anlaşılmış ve İslâmî literature bu manasıyla geçmiştir.

Râbıtanın Istılah Manası

   Râbıta kalbi, şuhud ve ayan makamına ulaşmış kamil bir şeyhe bağlamaktan ibarettir. Çünkü, kamil bir şeyhe râbıta yapan müridin kalbine, ondan feyz akar. Eğer mürid râbıtasından zayıflık ve kesinti görürse şeyhinin suretini hayal etmesi gerekir. Mürid, şeyhinin suretini hayal etmekle, onun üstün vasıf ve hallerini elde eder. Bu makam, "fenafillah" yani Allah'ın iradesinde, kendi iradesini yok etmek makamından önce gelir ve ona vesile olur.

   İşte bu nedenden ötürü râbıta, müridin seyr-i sülûkunda önemli bir yere sahiptir. Mürid, devam ettiği râbıtasında, şeyhinin suretini hayal ettiği zaman kendisinde "sekr" ve "gaybet" muhabbetten kendini kaybetme (cezbe) haline yönelir. Zira muhabbet râbıtası, seveni, sevilenin sıfatına sokar.

   Râbıtanın özü şudur; mürşidi düşünmek, sadece onun şahsını hayal etmek, müstakilen ondan bir şey istemek değildir. Bilakis, aslında her şeyi yaratan ve yapan, müessir-i hakikinin Allah-u Zülcelal olduğuna itikad ederek, Allah'ın mürşide ihsan ederek, şahsında tezahür ettirdiği faziletleri düşünmektir.

   Burada, yeri gelmişken râbıta konusunda ileri sürülen bir şüphe ve yanlış olan bir iddiaya cevap verelim. Yapılan tenkid aynen şudur: Allah-u Zülcelal'den başka varlık düşünülür mü? Niçin Allah'ı düşünmüyoruz da bir insanı, mürşidi düşünüyoruz? Bu, müslümanı şirke götürmez mi? Allah sevgisi bölünmüş olmaz mı?

   Önce şunu hassasiyetle açıklamamız gerekir ki; Zat ve sıfatları ile hiçbir benzeri eşi, ortağı bulunmayan Allah-u Zülcelal'i düşünmek, Zatı'nı hayale getirmeye çalışmak mümkün değildir. Çünkü Allah, zat olarak bizim düşüncemizin dışındadır. Ne kadar istesek de O'nu tasavvur etmemiz imkânsızdır. Ayrıca insanın bir zatı düşünebilmesi için onu görmesi gerekir. Bu mümkün olmadığından dolayı, Allah-u Zülcelal’in Zât'ını düşünmek yasaklanmış, bütün tefsir, hadis ve akaid kitapları da bunu açıklamıştır.

   Peygamber Efendimiz (S.A.V) bu hususta şöyle buyurmuştur:
   "Allah-u Zülcelal'in Zat'ını tefekkür etmeyiniz. Onun nimet ve yaratıklarını düşününüz. Çünkü siz Allah'ın Zat'ını düşünmeye güç yetiremezsiniz."   (Mecmau’z-Zevaid:I/18; Ramuzu’l-Ehadis: II/475,hd.4)

   Fahreddin Razi, Tefsir-i Kebir'de, Al-i İmran suresindeki:
   "Bu gerçek akıl sahibi kullar, ayakta, otururken, yanları üzeri yatarken her durumda Allah'ı zikrederler. Göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler." (Al-i İmran; 191) ayetini tefsir ederken şöyle demiştir:

   "Allah-u Zülcelal, kendini zikretmeye teşvik etti. Fakat iş tefekküre gelince, Zat'ı hakkında düşünmeye teşvik ve davet etmedi. Aksine, yerlerin ve göklerin tefekkür edilmesine teşvik etti."

   Peygamber Efendimiz (S.A.V)’in: "Mahlûkatı tefekkür ediniz, Halıkı tefekkür etmeyiniz." sözü de aynı manadadır. Bunun sebebi de şudur: "Biz yaratılan varlıkları düşünerek, onun yaratıcısı hakkında bir bilgiye sahip olabiliriz. Varlıkları düşünmek ve onlardaki ilahi sanat ve tecelliyi görmek mümkündür. Fakat Zat-ı Bâri'yi düşünmek mümkün değildir."

   Hal böyle olunca, varlıklar içinde en kâmil ve en yüksek derecede yaratılan, halifetullah sıfatını alan, Mukarrebun makamına çıkan ve Allah-u Zülcelal'in: "Ben onları severim, onlar da beni sever." iltifatına mazhar olan, Varisu’1-Enbiya sıfatında, peygamber edebiyle ümmeti irşada memur kılınan, kalpleri ilahi nur ve haşyetle dolup, ilahi nazargah olan kâmil velileri sevmenin, onlardaki ilahi nura talip olmanın, onlardan istifade etmenin; Allah'ın ve Resulullah'ın ahlakını canlı vücutlarında, ilahi feyz ve nurlu uyanık kalplerinde seyretmenin ve istifade etmeye çalışmanın elbette bir önceliği vardır; elbette faydası çoktur; elbette bu insanlar rahmete vesiledir.

   Bunun için imanın, teslimiyet ve edebine riayet göstermek şarttır. Yoksa binlerce ayet, binlerce ilahi alamet gözümüzün önünde durmaktadır. Fakat hiçbirini düşünemeden, hiçbirindeki ilahi ilmi, kudreti, rahmeti, sevgi ve selamı alamadan ve anlamadan ölür gideriz.

   En büyük ayet ve nur kaynağı olan Peygamber Efendimiz (S.A.V)’i görüp de iman etmeyenler, güneşten zerre kadar ışık alamadan ölmüşlerdir. Şüphesiz insan, istifade etmek gayesi ile Allah dostlarına baksa istifade eder. Çünkü o Allah dostları, kendisine Allah'ı hatırlatır. Allah dostlarını düşündüğünde de durum aynıdır. Görmesi ile hayal etmesi arasında da bir fark yoktur.

   Allah-u Zülcelal bir ayet-i kerimede şöyle buyurmuştur: 

   "Onların sana baktıklarını sanırsın. Oysa onlar görmezler." (A’raf; 198)

   İnsan, mürşidi, layık olan vechile ve icaplarını yerine getirip, kemali edeble görmez, ona ve ihvanına karşı noksanlıkta bulunursa istifade edemez. Onun halini tadamaz. Ömür boyu onunla olsa bile, edebine riayet etmediği takdirde istifade edemez.

   Kişi şeyhini hatırladığı zaman (râbıta ettiği zaman) Allah aklına geliyorsa, bu onu gördüğü zaman Allah'ı hatırlamasıyla aynı şeydir.

   Peygamber Efendimiz (S.A.V) görüldüğü zaman Allah'ı hatırlatan insanları, Allah'ın velileri diye tanıtmıştır.

   Mürşidi sevmek, Allah için, Allah'ı sevdiği ve sevmeyi emrettiği için olur. Bir kimseyi Allah'ı sever gibi sevmekle, Allah için sevmek arasında çok büyük fark vardır. Allah için sevmek, Allah'ı sevdiği için sevmek, O: "Seviniz, bu sevdiğimdir." dediği için sevmektir.

   Müfessir Hamdi Yazır'ın, Bakara suresinin 165. ayetinin tefsirinde güzel bir şekilde açıkladığı gibi, Allah'ın sevdiği kulları sevmek ve onlara uymak şirk ve günah değil, ilahi emirdir ve bu Allah sevgisine delildir. Fakat bu sevgi hiçbir zaman, Allah sevgisi gibi olmamalıdır. Hıristiyanların Hz. İsa hakkında yaptıkları gibi, onları mabud derecesine çıkaracak bir ibadet şekli olmamalıdır.
 

ceren
Wed 15 July 2015, 05:18 pm GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Rabıta mürşitlerin yaptığı ruhlarını temizlemek,beslemek için yaptıklarıdır.Rabbim hakkıyla yapanlardan eylesin bizleri inşallah...

Bilal2009
Tue 28 July 2015, 03:25 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam ve rahmetüllah, Allah ( celle celaluhu ) dostlarını düşünmek bizlere Allah'ı ( celle celaluhu ) hatırlatır.  Görmek ile hayal etmek sonuç itibariyle aynıdır.  Çünkü iki şekilde de kişinin kalbine huzur dolar ve iki durumda Allah'ı ( celle celaluhu ) hatırlatır.

Sevgi.
Wed 17 July 2019, 02:54 pm GMT +0200
Aleyküm selâm. Rabbim bizleri hakkıyla rabıtasını yapanlardan eylesin inşaAllah
Bilgiler için Allah razı olsun kardeşim

Melek Nur Çelik koü
Wed 17 July 2019, 07:38 pm GMT +0200
Paylaşım için Allah razı olsun..

gulsahkilicaslan
Thu 18 July 2019, 10:29 am GMT +0200
Allah razı olsun hocam insallah selam ve dua ile

Ali Al-Yunani
Tue 18 October 2022, 05:17 pm GMT +0200
Rabıta ve Tevessül

Soru: Zamanınmızdaki tarikatlarda rabıta konusunda ben de hem fikirim ama geçmiş dönem evliyalar mesela SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ diyor ki zor durumda olduğunuzda yardım isteyin Allah’ın izniyle gelirim yardımınıza. Tevessül konusu hadislerde de geçiyo açıklayabilir misiniz bana konuyu.

Cevap: Abdulkadir Geylani, Müslümandır; fıkıhta Hanbeli mezhebine tabidir. Fakat tasavvufçular onun adına kitaplar basıp, onun ağzından böyle şirk dolu sözler eklemişlerdir bu kitaplara.
İnsanlara «ibadet» nedir diye sorduğumuzda «namaz, oruç, hac, zekat» gibi amelleri sayarlar. Oysa bunların dışında ibadet olan daha birçok amel vardır. Bunlardan biri de «yardımına çağırmak»tır.

Allah-u teala şöyle buyuruyor:
«Yalnızca sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım dileriz.» (Fatiha: 4)

«Yalnızca sana kulluk ederiz» demek; bütün şirklerden uzak durarak, kendimizi şirkten tamamen arındırarak sana ibadet ederiz, demektir.
«Senden yardım dileriz» demek; her konuda yalnız senden yardım isteriz, demektir. Çünkü gerçek kuvvet sahibi yalnız Allah’tır.

«O’ndan başka çağırdıklarınız, bir çekirdek lifine bile sahip değildirler. Eğer onları çağırırsanız, sizin çağırınızı işitmezler; işitseler bile, size cevap vermezler. Kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkar ederler. Her şeyden haberdar olan Allah gibi hiç kimse sana haber veremez.» (Fatır: 13-14)

«Ey Muhammed! De ki: «Allah’tan başka ilah sandığınız şeyleri çağırın. Onlar ne sizi uğradığınız zarardan kurtarabilirler ne de onu sizden uzaklaştırabilirler. Onların taptıkları da Rablerine daha yakın olmak için bir yol arar. Her biri Allah’a daha çok yaklaşmak için çalışır. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Elbette Rabbinin azabı korkulan azabdır.» (İsra: 56-57)

«(Ey Muhammed!) De ki: «Allah’ı bırakıp da, ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şeye sahip olmadıkları, bunlardan hiçbir ortaklıkları bulunmadığı ve onlardan hiçbiri Allah’ın yardımcısı olmadığı halde, ilah diye ileri sürdeklerinizi haydi çağırın! O’nun katında kendisinin izin verdiğinden başkasının şefaati fayda vermez. Hatta onların kalblerinden korku giderilince (birbirlerine): «Rabbiniz ne dedi?» derler. Derler ki: «Hakkı.» (buyurdu). O Aliy’dir, Kebir’dir.» (Sebe: 22-23)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
«Yardım istediğin zaman yalnızca Allah’tan yardım iste.» (Müslim)

Hadisi şerifte yardımın sadece Allah’tan istenebileceği ve her şeyde O’na güvenilmesi gerektiği bildiriliyor.
Bir kişi yalnız Allah’ın yapabileceği bir şey için Allah’tan başkasından yardım isterse büyük şirk işlemiştir.

*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*

Enes b. Malik (r.a) şöyle demiştir:
«Halk kıtlığa düştüklerinde, Ömer b. Hattab (r.a) Rasulullah (s.a.s)’in amcası Abbas b. Abdilmuttalib (r.a)’ye, yağmur yağması için Allah’a dua etmesini söyler ve:
«Allah’ım! Bizler nebimiz hayatta iken ona dua ettirerek senden niyazda bulunurduk da bize yağmurlar ihsan ederdin. Şimdi de nebimizin amcasının duasıyla senden niyaz ediyoruz. Bize yine yağmur ihsan et» diye dua ederdi. Bu duayı edince yağmur yağardı.» (Buhari)

Tevhid inancı, her çeşidiyle ibadetlerin yalnız Allah’a yapılmasını emreder. Her kim, küçük ya da büyük olsun ibadet hükmüne giren herhangi bir ameli Allah’tan başkasına yaparsa, tevhidi bozucu harekette bulunmuş, şirk koşarak müşrik sıfatını kazanmış olur. Burada şunu da belirtmemiz gerekiyor: Herhangi bir amelin Allah’tan başkasına yapıldığında şirk hükmüne girebilmesi, bu amelin Kur’an veya sünnette ibadet olarak vasıflandınlması şartına bağlıdır. Örneğin; dua etmek, yardıma çağırmak, kanunlarına teslim olmak, hakimiyetini kabul etmek, kurban kesmek, adak adamak gibi fiiller, Kur’an ve sünnette ibadet olarak vasıflandmldığı için bunlardan birisini Allah’tan başkasına yapan kimse müşrik olur. Allah (c.c) Muhammed (s.a.s)’i risalede görevlendirdiği anda, bu gerçeği kendisine vahyetmeye başlamış, La ilahe illAllah düsturunu dinin giriş kapısı göstererek, buna teslim olan kullarını her türlü şirkten temizlemiş, «yalnız Allah’a ibadet» şuurunu kalblerine yerleştirmişti. Ömer (r.a)’nun yukarıdaki yağmurun yağmaması gibi sıkıntılı bir anda, daha önceden vefat etmiş olan Rasulullah’ı yardıma çağırmayıp onu tevessül (vesile edinmek) edinmemesi ve bunun yerine yanlarında sağ olarak bulunan Abbas (r.a)’den, dua etmesini istemesi de La ilahe illAllah şuurunun kalbine yerleşmesindendi. Ömer (r.a), vefat etmiş olan Rasulullah (s.a.s)’i yardıma çağırması halinde, bunun kişiye fayda veya zarar vermeyecek halde olan bir ölüyü yardıma çağırmak, böylelikle de Allah’a şirk koşmak manasına geleceğini çok iyi biliyordu. Bu sebeple Abbas (r.a)’ya dua talebinde bulunmuştu.

Kim ki Şeyh kalpten geçeni bilir derse veya inanırsa kafir olur..

«De ki: {Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler}» (Neml 65)

TARİKAT NEDİR ?
Tarikat aracılık hizmetlerine denir. Allah cc ile kul arasında ki aracılık hizmetlerini yapan şirk-etin adıdır!. Bu aracılık hizmetleri her devirde bazı farklılıklar arzetmiştir. Peygamber a.s zamanında aracılık hizmetlerini putlar ve putcular yapıyordu. Günümüzde ise bu hizmetleri tarikatlar ve şeyhler yapıyor. İslam’da bu aracalılık hizmetlerine ŞİRK denir. Bu hizmeti alanlara verenlere ise müşrik denir.

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf 16)

Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. (Bakara 186)

Bilal2009
Thu 20 October 2022, 07:22 pm GMT +0200
Rabıta ve Tevessül

Soru: Zamanınmızdaki tarikatlarda rabıta konusunda ben de hem fikirim ama geçmiş dönem evliyalar mesela SEYYİD ABDULKADİR GEYLANİ diyor ki zor durumda olduğunuzda yardım isteyin Allah’ın izniyle gelirim yardımınıza. Tevessül konusu hadislerde de geçiyo açıklayabilir misiniz bana konuyu.

Cevap: Abdulkadir Geylani, Müslümandır; fıkıhta Hanbeli mezhebine tabidir. Fakat tasavvufçular onun adına kitaplar basıp, onun ağzından böyle şirk dolu sözler eklemişlerdir bu kitaplara.
İnsanlara «ibadet» nedir diye sorduğumuzda «namaz, oruç, hac, zekat» gibi amelleri sayarlar. Oysa bunların dışında ibadet olan daha birçok amel vardır. Bunlardan biri de «yardımına çağırmak»tır.

Allah-u teala şöyle buyuruyor:
«Yalnızca sana kulluk eder ve yalnızca senden yardım dileriz.» (Fatiha: 4)

«Yalnızca sana kulluk ederiz» demek; bütün şirklerden uzak durarak, kendimizi şirkten tamamen arındırarak sana ibadet ederiz, demektir.
«Senden yardım dileriz» demek; her konuda yalnız senden yardım isteriz, demektir. Çünkü gerçek kuvvet sahibi yalnız Allah’tır.

«O’ndan başka çağırdıklarınız, bir çekirdek lifine bile sahip değildirler. Eğer onları çağırırsanız, sizin çağırınızı işitmezler; işitseler bile, size cevap vermezler. Kıyamet günü sizin ortak koşmanızı inkar ederler. Her şeyden haberdar olan Allah gibi hiç kimse sana haber veremez.» (Fatır: 13-14)

«Ey Muhammed! De ki: «Allah’tan başka ilah sandığınız şeyleri çağırın. Onlar ne sizi uğradığınız zarardan kurtarabilirler ne de onu sizden uzaklaştırabilirler. Onların taptıkları da Rablerine daha yakın olmak için bir yol arar. Her biri Allah’a daha çok yaklaşmak için çalışır. O’nun rahmetini umarlar, azabından korkarlar. Elbette Rabbinin azabı korkulan azabdır.» (İsra: 56-57)

«(Ey Muhammed!) De ki: «Allah’ı bırakıp da, ne göklerde ve ne de yerde zerre kadar bir şeye sahip olmadıkları, bunlardan hiçbir ortaklıkları bulunmadığı ve onlardan hiçbiri Allah’ın yardımcısı olmadığı halde, ilah diye ileri sürdeklerinizi haydi çağırın! O’nun katında kendisinin izin verdiğinden başkasının şefaati fayda vermez. Hatta onların kalblerinden korku giderilince (birbirlerine): «Rabbiniz ne dedi?» derler. Derler ki: «Hakkı.» (buyurdu). O Aliy’dir, Kebir’dir.» (Sebe: 22-23)

Rasulullah sallAllahu aleyhi ve sellem şöyle buyuruyor:
«Yardım istediğin zaman yalnızca Allah’tan yardım iste.» (Müslim)

Hadisi şerifte yardımın sadece Allah’tan istenebileceği ve her şeyde O’na güvenilmesi gerektiği bildiriliyor.
Bir kişi yalnız Allah’ın yapabileceği bir şey için Allah’tan başkasından yardım isterse büyük şirk işlemiştir.

*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*~*

Enes b. Malik (r.a) şöyle demiştir:
«Halk kıtlığa düştüklerinde, Ömer b. Hattab (r.a) Rasulullah (s.a.s)’in amcası Abbas b. Abdilmuttalib (r.a)’ye, yağmur yağması için Allah’a dua etmesini söyler ve:
«Allah’ım! Bizler nebimiz hayatta iken ona dua ettirerek senden niyazda bulunurduk da bize yağmurlar ihsan ederdin. Şimdi de nebimizin amcasının duasıyla senden niyaz ediyoruz. Bize yine yağmur ihsan et» diye dua ederdi. Bu duayı edince yağmur yağardı.» (Buhari)

Tevhid inancı, her çeşidiyle ibadetlerin yalnız Allah’a yapılmasını emreder. Her kim, küçük ya da büyük olsun ibadet hükmüne giren herhangi bir ameli Allah’tan başkasına yaparsa, tevhidi bozucu harekette bulunmuş, şirk koşarak müşrik sıfatını kazanmış olur. Burada şunu da belirtmemiz gerekiyor: Herhangi bir amelin Allah’tan başkasına yapıldığında şirk hükmüne girebilmesi, bu amelin Kur’an veya sünnette ibadet olarak vasıflandınlması şartına bağlıdır. Örneğin; dua etmek, yardıma çağırmak, kanunlarına teslim olmak, hakimiyetini kabul etmek, kurban kesmek, adak adamak gibi fiiller, Kur’an ve sünnette ibadet olarak vasıflandmldığı için bunlardan birisini Allah’tan başkasına yapan kimse müşrik olur. Allah (c.c) Muhammed (s.a.s)’i risalede görevlendirdiği anda, bu gerçeği kendisine vahyetmeye başlamış, La ilahe illAllah düsturunu dinin giriş kapısı göstererek, buna teslim olan kullarını her türlü şirkten temizlemiş, «yalnız Allah’a ibadet» şuurunu kalblerine yerleştirmişti. Ömer (r.a)’nun yukarıdaki yağmurun yağmaması gibi sıkıntılı bir anda, daha önceden vefat etmiş olan Rasulullah’ı yardıma çağırmayıp onu tevessül (vesile edinmek) edinmemesi ve bunun yerine yanlarında sağ olarak bulunan Abbas (r.a)’den, dua etmesini istemesi de La ilahe illAllah şuurunun kalbine yerleşmesindendi. Ömer (r.a), vefat etmiş olan Rasulullah (s.a.s)’i yardıma çağırması halinde, bunun kişiye fayda veya zarar vermeyecek halde olan bir ölüyü yardıma çağırmak, böylelikle de Allah’a şirk koşmak manasına geleceğini çok iyi biliyordu. Bu sebeple Abbas (r.a)’ya dua talebinde bulunmuştu.

Kim ki Şeyh kalpten geçeni bilir derse veya inanırsa kafir olur..

«De ki: {Göktekiler ve yerdekiler gaybı bilemezler, ancak Allah bilir. Onlar öldükten sonra ne zaman diriltileceklerinin de farkında değildirler}» (Neml 65)

TARİKAT NEDİR ?
Tarikat aracılık hizmetlerine denir. Allah cc ile kul arasında ki aracılık hizmetlerini yapan şirk-etin adıdır!. Bu aracılık hizmetleri her devirde bazı farklılıklar arzetmiştir. Peygamber a.s zamanında aracılık hizmetlerini putlar ve putcular yapıyordu. Günümüzde ise bu hizmetleri tarikatlar ve şeyhler yapıyor. İslam’da bu aracalılık hizmetlerine ŞİRK denir. Bu hizmeti alanlara verenlere ise müşrik denir.

Andolsun, insanı biz yarattık ve nefsinin ona verdiği vesveseyi de biz biliriz. Çünkü biz ona şah damarından daha yakınız. (Kaf 16)

Kullarım, beni senden sorarlarsa, (bilsinler ki), gerçekten ben (onlara çok) yakınım. Bana dua edince, dua edenin duasına cevap veririm. O halde, doğru yolu bulmaları için benim davetime uysunlar, bana iman etsinler. (Bakara 186)


Yorumunuz için teşekkür ederiz ancak daha şiddetsiz kelimeler seçersek Müslümanlar arasında bulunan sevgi bağı güçlenir. Bu mecrada biz dahi birbirimize düşersek aç kurt gibi bekleyenlere fırsat vermiş oluruz.