- Râbıtanın Değişik Tanımları

Adsense kodları


Râbıtanın Değişik Tanımları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
neslinur
Fri 25 June 2010, 04:17 pm GMT +0200
Râbıtanın Değişik Tanımları:

Râbıta, Nakşibendî Tarîkatı'nın kurallarından biridir. Ancak zaman içinde kurumlaştırılmış olan râbıtanın, bütün tarîkat öncüleri tara­fından onaylanmış, ya da üzerinde görüş birliğine varılmış çok net bir tanımı yok­tur. Bununla birlikte gerek manzum, gerekse düz ifade olarak yalnızca bir­kaç kişi tarafından yaklaşık bir dille, râbıtanın ne olduğu anlatılmaya çalı­şılmış­tır. Fakat başta Halid Bağdâdî olmak üzere bu şahıslar, meşruluğunun da ötesinde onun ka­çınılmaz ge­rekliliğini, hatta râbıtanın, kaynağını Kurân-ı Kerîm'den ve Rasulullah (s)'ın sünnetinden aldığını kanıt­lamak için ola­ğanüstü çaba sarf etmişlerdir. Buna rağmen yaptıkları açıkla­malar eskilerin tabiriyle: «Efrâdı câmi' ağyârı mâni'» değildir. Yani râbıtayı her bakımdan tanımlayan ve onun başka bir şeyle karıştırılmamasını kesin biçimde sağla­yan birer tanım olmaktan uzaktırlar. Nitekim aşağıdaki çeşitli tarifler ya da açıklamalar bunu kanıtla­maktadır.

Râbıtaya bazı izahlarla belli bir boyut kazandıranlar, yakın tarihte yaşa­mış olan Nakşibendî şeyhleridir. Bunlardan, Halid Bağdâdî'ye mal edilen açıkla­mada şöyle denilmektedir:

«Tarîkatta râbıta: Mürîdin, Allah'da fânî [1] olmuş bulunan şeyhinin şek­lini hayâlinde sürekli canlandırmasıyla onun rûhâniyetinden yardım is­te­mesi [2] demektir. Bu da mürîdin edeplenmesi (saygılı olmaya alışması) ve tıpkı şeyhinin yanında bulunuyormuş gibi gıyabında da ondan feyiz ala­bil­mesi için lüzumludur. Çünkü mürîd, şeyhinin şeklini hayâlinde canlan­dırmakla ancak huzur bulur, nurlanır ve bu sayede çirkin davranışlarda bu­lunmaktan sakı­nır.» [3]

İleri sürüldüğü üzere bu sözler, Halid Bağdâdî'nin, İstanbullu Muhammed Es'ad Efendi'[4] ye gönderdiği bir mektupta yer almaktadır.

Iraklı Muhammed Emîn el-Kurdî el-Erbilî de Tenwîr'ul-Qulûb adlı ese­ri­nin "Tasavvuf" bölümünde ve «Nakşibendî Sâdâtına Göre Zikrin Keyfiyeti» başlığı altında saydığı on bir şarttan dokuzuncusu olan râbıtayı şöyle an­latıyor:

«Zikrin dokuzuncu keyfiyeti, mürşidi râbıta etmektir. Bu da mürîdin, kal­bini şeyhin kalbine karşı bulundurması; gıyabında bile olsa onun şeklini haya­linde canlandırması; kalbine, şeyhin nur okyanusundan feyizlerin ak­tığını içinden ta­savvur etmesi ve ondan bereket dilemesiyle olur. Çünkü mürîdin Allah'a ulaşabilmesi için vasıtası odur. » (Yani şeyhdir.) [5]

Bu kitabın en bariz özelliği, onun çok sade ve anlaşılır bir Arapça ile ya­zıl­mış olmasıdır. Dolayısıyla yazar, râbıtadan ne anlıyor, ya da onu nasıl an­lat­mak istiyorsa, her hangi bir yoruma mahal bırakmayacak şekilde amacını gâyet açık bir dille ortaya koymaktadır. El-Kurdî'nin, meseleyi bu kadar ber­rak bir tablo içinde sunduğu Tenwîr'ul-Qulûb adlı eseri ise konumuz açı­sından çok önemli bir belge oluşturmaktadır.

Ömer Zıyâüdîn Dağıstânî'nin de kendine göre râbıtayı tanımlaması şöy­le­dir:

« (...) bu da mürîdin, kalbini Allah'ın peygamberlerinden birine, veya O'nun velî kullarından bir velîye, veya hepsinden birine, ya da silsilesi Hz. Peygamber (s)'e ulaşan kâmil bir mürşide veya şeyhine, ya da HAKKINDA GÜZEL DUYGULAR BESLEDİĞİ VE ÜSTÜNLÜĞÜNÜ TAKDİR ETTİĞİ BİRİNE BÜTÜN SEVGİ VE SAMİMİYETİYLE BAĞLANMASINDAN İBARETTİR.» [6]

Mustafa Fevzi ise râbıta konusunda manzum olarak kaleme aldığı İsbât’ul-Mesâlik adlı kitapçıkta Hâdimî'den naklen, râbıtayı şöyle tarif et­mektedir:

«Ya tahayyül eylesün Peygamber'i,

Ya mübârek mürşid-i kâmilleri. » [7]

Râbıtanın, bir süredir önem kazanmasında büyük rol oynamış bulunan yakın tarihin etkili Nakşibendî şeyhlerinden Abdulhakîm Arvâsî'ye ge­lince, 1923 yılında kaleme aldığı "Râbıta-i Şerîfe"  adlı risâlesinde bu tarîkat kura­lını şöyle tarif etmektedir:

« Râbıta, Sıfat-ı İlâhiyye-i Zâtiye ile mütehakkık, makâm-ı müşâhedeye vâsıl bir kâmil–i mükemmel ile rapt-ı kalb eyleyüp huzur ve gıyabında o za­tın sûretini hızâne-i hayâlinde hıfzetmekten ibarettir. »

Ağdalı bir ifade olduğu için günümüzün okuyucusu tarafından anlaşılamaya bileceği endişesiyle yukarıdaki tarifin, Necip Fazıl Kısakürek tarafın­dan yapılan sadeleştirilmiş şeklini aşağıya alıyoruz.

« Râbıta, İlâhî-Zâtî sıfatlarla tahakkuk etmiş [8] ve müşahede maka­mına varmış bir kamil ve mükemmele kalp bağlayıp, huzur ve gıyabında o zatın suretini hayâl hazinesinde muhafaza etmekten ibarettir.» [9]

Yukarıdakilerden başka:

1. Hüseyn ed-Dewserî'nin H. 1237'de yazdığı «Er-Rahme'tul-Hâbıta...» ;

2. Ahmed el-Biqâî'nin H.1249'da kaleme aldığı «Risâle'tun Fi Âdâb'it-Tarîqa’tin-Naqshabandiyya» ;

3. Süleyman Zühdi'ye ait 1297 tarihli «Tabsıra'tul-Fâsıliyn ...» adlı kitap­ların her birinde ayrıca râbıtanın yakın tarifleri yer almaktadır. Ad­ları geçen bu dokuz râbıtacının da aynı zamanda mürşidi sayılan Halid Bağdâdî'ye ait Risâle-i Hâlidiyye'deki râbıtanın tanımıyla, yukarıdaki tanımlar arasında or­tak noktalar vardır. [10]

 

[1]. Fânî olmak: Bir tasavvuf terimidir. Sûfîler arasında genel olarak “Allah'da fânî olmak“ ya da “fenâfillâh“ şeklinde de ifade edilmektedir. Bk. BÖLÜM II/11 (Râbıta, “Fenâfillâh ve “Nirvana“)

. Tarîkatların hemen tamamında ve özellikle Nakşibendî Tarîkatında çok önemli bir inanış şekli olan “Rûhâniyetten istimdâd“ ya da günümüzün Türkçe’siyle (Evliyaların ruhun­dan yardım dilemek), kaynağını Animizm'den alır. «Animizm, ataların ruhlarına tapma esasına dayanan politeist bir inançtır.»

   (Fazla bilgi için Bk. Ferit Aydın, İslâm'da inanç Sistemi, S.133-134, Kahraman Yayınları İstanbul-1995

[3].  Bk. Halid Bağdâdî, Risaletun fi Tahqıyq’ır-Râbita (Raşahât'ın kenarı S. 221-232 )

[4]. Muhammed Es’ad Efendi: Ayasofya Kütüphânesi'nin kurucusu, İstanbul Nakıyb'ul-Eş­râf'ı ve bir ara “Meclis-i Maârif-i Umûmiye Reisi“ (Milli Eğitim bakanı-1848).

                Köken ola­rak Malatyalıdır. H. 1204/M. 1789'da İstanbul’da doğdu. "Ziynet'ul-Mecâlis" adlı kitabın yazarı ve II. Mahmud döneminin ünlü devlet adamlarından, Hâlet Efendi namıyla mârûf, Seyyid Muhammed Said'in öğrencisidir. Muhammed Es’ad Efendi, Kazaskerlik ve vak'anü­vislik yaptı. Halid Bağdâdî, Muceddidiyye adı altında revize et­tiği Neo-Nakşibendîliği Osmanlı başkentinde yayabilmek için O'nun nüfuzundan yararlan­mak istedi. Muhammed Es’ad'ın hocası Hâlet Efendi ise Bağdâdî'nin genişleyen çevresinden endişe ediyor ve O'nun si­yasi açıdan devlet için bir sıkıntı kaynağı olabileceğini Padişaha söylüyordu. Bu sebepledir ki Nakşibendîler, Hâlet Efendi'yi daima nefretle anarlar ve Onun 1823 yılında Konya'da idam edilmesini Bağdâdî'nin bir kerameti (!) olarak anlatırlar. H. 1264/M. 1848 yılında ölen Muhammed Es’ad Efendi'nin ise, Bağdâdî'ye karşı olumlu bir tavır sergilediği anlaşıl­maktadır.

[5]. Bk. Muhammed Emîn el-Kurdî el-Erbilî  (Öl.H.1332), Tenwîr'ul-Qulûb s. 512

[6]. Bk. Ömer Ziyâüddin Dağıstanî Tasavvuf ve Tarîkatlarla İlgili Fetvâlar s. 149-150

[7]. Bk. Mustafa Fevzi, İsbât’ul-Mesâlik s. 25

                Mustafa Fevzi (1871-1924): Erzincanlı olduğu sanılmaktadır. Kalyon kâtibi olarak memurluk yaptı. Duygusal ve şair ruhluydu. Yaşlanınca Gümüşhânevî'ye bağlandı. İsbât’ul-Mesâlik'den başka birkaç risâlesi daha vardır. “Kâtip“ lakabıyla adaşlarından ayırt edil­mektedir. Gümüşhânevî'nin, «Tekirdağlı» olarak bilinen Mustafa Fevzi adındaki bir di­ğer mürîdi ile O'nu karıştırmamak gerekir.

[8]. «İlâhî-Zâtî sıfatlarla tahakkuk etmiş» olma inancı hakkında fazla bilgi için Bk. BÖLÜM II/6 (Nakşibendîlik'de Kerâmet, Menkabe ve Râbıta ilişkisi)

[9]. Râbıta-i Şerîfe, Bayezit Devlet Kütüphânesi No. 243435 S. 18

[10]. Bu tanım, (Eğer Halid Bağdâdî'ye ait olduğu doğruysa) adı geçen risâlenin 10. say­fa­sında yer almaktadır. El-Hâc şerif Ahmed b. Ali tarafından tercüme edildiği ileri sürülen bu risâle, Merkezleri İstanbul-Çarşamba'da bulunan bir Nakşi cemaati tarafından, ismet Garîbullâh'a ait Risâle-i Qudsiyye ile birlikte bastırılmıştır. Üzerinde, nerede ve hangi ta­rihte basıldığına ilişkin bilgi yoktur.

ceren
Wed 6 March 2019, 07:50 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm. Rabbım razı olsun bizlere bu bilgileri sunan kardeşimizden...

Bilal2009
Thu 7 March 2019, 03:35 pm GMT +0200
Ve Aleykümüsselam Rabbim bizlerin ilmini artırsın Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Thu 7 March 2019, 11:30 pm GMT +0200
Aleyküm Selam. Bu güzel bilgiler için Allah razı olsun