bengisu
Tue 11 December 2007, 03:37 pm GMT +0200
Mürid, şeyhinin bâtınî kemalatının, ruhaniyetinden ayrılmadığına, ruhaniyetinin zaman ve mekanla kayıtlı kalmadığına, nerede bulunursa bulunsun, şeyhine râbıta yaparsa ve onu tasavvur ederse, yanıbaşındaymış gibi feyz almanın mümkün olduğuna ve şeyhe ait ruhani tasarrufun ilahi tasarruftan geldiğine inanmak, râbıta edeblerinin başlıcasıdır. Şeyhin muhabbet ve nisbetini korumak da şarttır.
Bir mürid, devam ettiği râbıtasında, şeyhinin suretini hayal ettiği zaman, "gaybet" ve "sekr" (muhabbetten kendini kaybetme) hali meydana gelirse, mürşidine danıştıktan sonra râbıtayı bırakıp bu hallere yönelmelidir.
Şöyle idrak etmek ve bilmek gerekir ki; mürid, vasıta olmadan Hakk'tan feyz alma iktidarına ulaşamadıkça daima râbıtaya muhtaçtır. Vasıta olmadan feyz almaya muktedir olunca da vasıtanın terk edilmesi vaciptir. Zira o halde vasıtayla uğraşılacak olursa netice, terakkiden düşmeye kadar varır. Bu durum, hicap mertebesini şuhud mertebesine tercih etmek olur.
Râbıtada, mürid ile mürşid arasına kimse sokulmaz. Mürşidin sağlığında ondan başkasına râbıta yapılmaz. Çünkü bu iş öyle bir iştir ki ortaklık kabul etmez. Böyle iddialarda bulunmak isyan, günah ve ölçüsüz zikir yapmaktan ileri gelir. Bu kimselerin, yalancı peygamberlik iddiasında bulunan kötülenmiş gruplarla haşrolunmasından korkulur.
Şah-ı Hazne (K.S) şöyle buyurmuştur: "Şu dört şey ile râbıta bozulur:
1-Mürid, mürşidi hakkında şüpheye düşerse. Bu halden kurtulmanın çaresi sık sık tevbe tazelemektir.
2-Gıybet ve gaflete düştüğü zaman râbıta bozulur. Hayırlı meclislere devam etmek ve salihleri sevmek bu halden kurtulmanın çaresidir.
3-Şeyhinden başkasının etkisinde kalmak veya gönlünü başkasına kaptırmak râbıtayı bozar. Bu halin tedavisi; kendisini şeyhinden uzaklaştıracak her şeyden sarfı nazar etmektir. Mümkünse sık sık şeyhinin yanına gidip gelmeli, mümkün değilse, hayali olarak şeyhi ile beraberliği tasavvur etmelidir.
4-Büyük günah işlemekten ötürü meydana gelen tembellik ve ümitsizlik râbıtayı bozar. Bu halin çaresi ise, devamlı mücahededir. Günde yetmiş defa da günah işlese, yetmiş defa şeyhine varıp biatını tazelemeli, Allah-u Zülcelal'e tevbe etmelidir."
Bir mürid, devam ettiği râbıtasında, şeyhinin suretini hayal ettiği zaman, "gaybet" ve "sekr" (muhabbetten kendini kaybetme) hali meydana gelirse, mürşidine danıştıktan sonra râbıtayı bırakıp bu hallere yönelmelidir.
Şöyle idrak etmek ve bilmek gerekir ki; mürid, vasıta olmadan Hakk'tan feyz alma iktidarına ulaşamadıkça daima râbıtaya muhtaçtır. Vasıta olmadan feyz almaya muktedir olunca da vasıtanın terk edilmesi vaciptir. Zira o halde vasıtayla uğraşılacak olursa netice, terakkiden düşmeye kadar varır. Bu durum, hicap mertebesini şuhud mertebesine tercih etmek olur.
Râbıtada, mürid ile mürşid arasına kimse sokulmaz. Mürşidin sağlığında ondan başkasına râbıta yapılmaz. Çünkü bu iş öyle bir iştir ki ortaklık kabul etmez. Böyle iddialarda bulunmak isyan, günah ve ölçüsüz zikir yapmaktan ileri gelir. Bu kimselerin, yalancı peygamberlik iddiasında bulunan kötülenmiş gruplarla haşrolunmasından korkulur.
Şah-ı Hazne (K.S) şöyle buyurmuştur: "Şu dört şey ile râbıta bozulur:
1-Mürid, mürşidi hakkında şüpheye düşerse. Bu halden kurtulmanın çaresi sık sık tevbe tazelemektir.
2-Gıybet ve gaflete düştüğü zaman râbıta bozulur. Hayırlı meclislere devam etmek ve salihleri sevmek bu halden kurtulmanın çaresidir.
3-Şeyhinden başkasının etkisinde kalmak veya gönlünü başkasına kaptırmak râbıtayı bozar. Bu halin tedavisi; kendisini şeyhinden uzaklaştıracak her şeyden sarfı nazar etmektir. Mümkünse sık sık şeyhinin yanına gidip gelmeli, mümkün değilse, hayali olarak şeyhi ile beraberliği tasavvur etmelidir.
4-Büyük günah işlemekten ötürü meydana gelen tembellik ve ümitsizlik râbıtayı bozar. Bu halin çaresi ise, devamlı mücahededir. Günde yetmiş defa da günah işlese, yetmiş defa şeyhine varıp biatını tazelemeli, Allah-u Zülcelal'e tevbe etmelidir."