saniyenur
Sun 1 January 2012, 11:43 pm GMT +0200
1. PEYGAMBERLİK VE PEYGAMBERLERE ÎMAN
“Peygamber göndermede hikmet vardır”
Rusül, resul kelimesinin çokluk şeklidir. “Feûl” vezninde bir kelime olan resul, risâ1et kökünden gelir. Risâlet, Allah. Taâlâ ile, onun mahluklarından akıl sahibi olan (temyiz ve rüşd çağına ulaşan) insanlar arasında (peygamber olan bir) insanın sefirlik yapmasıdır. Allah, bu sefaretle, insanların dünya ve âhiretteki çıkarlarıyla ilgili olan, fakat mahiyetini kavramaya düşünceleri kafi gelmeyen illetleri ve kusurları giderir. Resul ve nebinin ne olduğunu bu eserin baş tarafında görmüş bulunuyoruz.
Hikmet, maslahat ve iyi neticeye denir. Bu ifadede, “Peygamber göndermek vâcibtir”, konusuna işaret vardır. Fakat buradaki “vâcib olma”, Allah Taâlâ üzerine vaciptir (vücûb ale'İlah), manâsına gelmemektedir. Aksine bu, “hikmetin hükmü ve gereği bunu icab ettirir. Zira bunda hikmetler, maslahatlar ve menfaatlar vardır”, manâsına gelmektedir. Peygamber gönderme Brahmanların ve Sümeniyye (veya Semeniyyenin) iddia ettiği gibi imkânsız da değildir. Peygamber göndermek -bazı (Eş'arî) kelâm âlimleri tarafından benimsendiği gibi- iki tarafı birbirine eşit olan (yani olması ve olmaması, gönderilmesi veya gönderilmemesi yekdiğerine müsavi olan) bir mümkün de değildir [1].
Bundan sonra müellif Ömer Nesefî, peygamber gönderme hadisesinin vukuuna, faydasına, sübût yollarına ve peygamberliği sabit olanlardan bazılarının belirlenmesine işaret ederek der ki:
İman ve taat sahiplerini Cennet ve sevapla “Müjdelemek”, kâfirleri ve günahkârları Cehennem ve ceza ile “korkutmak için Allah Taâlâ insanlardan insanlara resuller ve elçiler göndermiştir”
Bu gibi hususlara ulaşmak ve onları kavramak konusunda akı! için yol yoktur. (Hangi işlerin insanı Cennete, hangilerinin Cehenneme götüreceğini akıl idrâk edemez). Akıl için (bunlardan bazılarını) idrâk etmek mümkün olsa bile, bu tek-tük kimselerden başkasının başaramayacağı çok ince düşünceler sayesinde kabil olur.
“Allah, dünya ve din işleriyle ilgili olarak ihtiyaç duydukları hususları açıklasınlar, diye insanlara peygamberler göndermiştir”
Allah Taâlâ Cenneti ve Cehennemi yarattı. Bunların birinde mükâfatı, diğerinde cezayı hazırladı. Bunların halleriyle ilgili tafsilatı; birincisini elde etme, ikincisinden sakınma konusu, aklın yalnız başına anlayamayacağı işlerdendir. Bunun gibi Allah his ve aklın müstakil olarak mahiyetini kavrayamâyacağı faydalı ve zararlı (helâl ve haram olan) maddeler yaratmıştır. Bundan başka, öyle kaziyeler (ve dinî hükümler) ortaya koymuştur ki, bunlardan bir kısmı hadd-i zatında mümkün olmakla beraber, mümkün olan iki şıktan birini kestirmeye akıl için yol yoktur. (Akşam namazının 2 veya 4 rekât olması aslında mümkündür. 3 rekât olması gerektiğini şeriat bildirmeseydi akıl bilemezdi). Bu hükümlerden bir kısmı vâcib ve zaruri veya muhal ve imkânsız olmakla beraber; akıl bunların böyle olduğunu mükemmel bir araştırma ve sürekli bir düşünme neticesinde anlayabilir. İnsan bu neticeye varmak için o kadar vakit ayirsa, işlerinin çoğu muattal olur, görülmeden kalır. O sebeple, bu gibi hususları acıklasınlar diye Allah lütfunun ve rahmetinin eseri olarak göndermiştir. Nitekim Hakk Taâlâ: “Biz seni, sadece rahmet olasın, diye gönderdik”(Enbiya, 21/107) buyurmuştur. [2]
[1] Eş'arilere göre Allah'ın fiilleri fayda, hikmet ve menfaat gibi illet ve sebeplerle bağlı olmadığından, sırf Allah irâde ettiği için peygamber göndermiştir. Peygamber gönderme işinde insanların faydası ve maslahatı gözetilmiş değildir. Allah istemiştir, peygamber göndermiştir, istemeseydi göndermezdi. Göndermesiyle göndermemesi eşit derecede mümkündür. Aklın bu konuda vereceği hüküm budur. Mutezileye göre peygamber göndermek Allah üzerine vaciptir. İnsanlar için en faydalı ve çıkarlarına en uygun olanı Allah'ın yapmaması, yaptığı işlerde bir çok hikmet ve maslahatın olmaması düşünülemez. Maveraünnehir âlimlerine göre, insanların menfaat ve maslahatlarını gözetmek ve kollamak için peygamber göndermek Allah üzerine vacib değildir, ama kendi lutfu, ihsanı, keremi ve fazlı gereği peygamber göndermek O'na vacibtir.
Maturidîlere göre peygamber göndermek Allah'ın zatına ve kudretine göre değil, lütfuna ve hikmetine göre vaciptir. Tıpkı cömert ve mert bir adam gibi ki, bu adam aksini yapmaya muktedir olduğu halde daima iyi ve güzel olan işler yapar.
[2] Sadreddin Taftazani, Kelâm İlmi ve İslâm Akaidi (Şerhu’l-Akaid, Hazırlayan Süleyman Uludağ), Dergâh Yayınları: 293-295.