fakir
Mon 16 March 2009, 04:38 pm GMT +0200
Müslümanlığın itikad esaslarından biri de peygamberlik müessesesine ve peygamberlere iman etmektir. Peygamberlere iman etmek, onlar hakkında farz, vacip, müstahil (muhal olan) ve caiz olan şeyleri bilip tasdik etmektir.
Hz. Peygamber (S.A.V) peygamberlerin en sonuncusu ve en efdalidir. Onun ümmeti diğer peygamberlerin ümmetlerinden hayırlıdır. Hz. Peygamber (S.A.V)’e Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere yüzlerce mucize verilmiştir. Keramette mucize gibi harikuladedir. Kerameti, Allah’ın dilediği salih zatlar gösterir.
Peygamberler, bütün güzel hasletlerle muttasıf olmakla beraber, en bariz sıfatları beştir:
Doğruluk: Onlar her hususta doğru sözlüdürler. Kendilerinden asla yalan çıkmamıştır.
Emanet: Onlar gerek peygamberlik konusunda, gerek diğer konularda her türlü güvene sahiptirler. Kendilerinde asla hainlik bulunmaz.
Fetanet: Onlar son derece yüksek bir anlayışa, tam bir akla üstün bir zekaya sahiptirler. Onlarda gaflet gibi kavramlardan yoksunluk düşünülemez.
Tebliğ: Onlar emrolundukları hükümleri olduğu gibi ümmetlerine bildirirler. Onlar emrolun-dukları hükümlerden herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez.
İsmet: Peygamberlerin gizli ve aşikâr her türlü masiyetten, günahtan ve peygamberlik şerefiyle bağdaşmayacak hareketlerden uzak bulunmalarıdır. İsmet'in, yani nezâhet ve mâsumiyetin zıddı olan, her türlü günah ve âdi davranışlar, peygamberler hakkında muhaldir.
Peygamberler herkes gibi yer, içer, evlenir, hastalanır ve vefat ederler. Onların başına da musibetlerde kıymet ve mertebelerinin yüksekliği artırmak ve kıymetlerini çoğaltmak içindir. Buna Hz. Peygamber (S.A.V) ’in şu hadis-i şahadet etmektedir:
“Sizin en çok musibete uğrayanınız peygamberlerdir. Sonra evliyalar, sonra evliyaların derecesine yakın olanlar, sonra da onlara yakın olanlar.” (Taberani)
Peygamberlere iman etmiş her insan, peygamberleri böyle bildikten sonra, Hz. Peygamber (S.A.V) ’in tebliğ etmiş olduğu zahiri ve batıni emirleri elinden geldiğince tatbik etmeli ve onun sünnetine riayet etmelidir. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede:
“Resulün size getirdiği şeyi tutun, nehyettiği şeydende sakının.” (Haşr; 7)
buyurmuştur.
Sahabe-i Kiramlar Hz. Peygamber (S.A.V) ’in sünnetini ve mutabaatını yerine getirme de çok titiz idiler. Nitekim Abis b. Rabia’nın anlattığına göre, Hz. Ömer (RbA) Haceru’l-Esved’i öperdi ve şöyle derdi:
“Ey taş! Ben senin bir taş olduğunu, ne fayda ne de zarar vermeyeceğini muhakkak biliyorum. Şayet Resulullah (S.A.V) ’i seni öperken görmeseydim seni öpmezdim.” (Buhari, Müslim)
Görüldüğü gibi Sahabe-i Kiramlar, Hz. Peygamber (S.A.V) ’in sünnetini yerine getirmemede ve ona mutabaat yapmada böyle titiz davranıyorlardı. Hz. Peygamber (S.A.V) ’e gösterilecek en büyük edep; onun yoluna uymak ve onun yoluna uyanlara uymak suretiyle onun sünnetine riayet etmektir. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V) de şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse, ümmetimin bozulduğu zamanlarda sünnetime sarılırsa, yüz şehid sevabı alır.” (Taberani, Beyhaki)
Hülasa olarak, her mü’min zahiri ve manevi olarak ona mutabaat etmeli ve onun ahlakını elde etmek için büyük gayret sarfetmelidir. İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.
Hz. Peygamber (S.A.V) peygamberlerin en sonuncusu ve en efdalidir. Onun ümmeti diğer peygamberlerin ümmetlerinden hayırlıdır. Hz. Peygamber (S.A.V)’e Kur’an-ı Kerim başta olmak üzere yüzlerce mucize verilmiştir. Keramette mucize gibi harikuladedir. Kerameti, Allah’ın dilediği salih zatlar gösterir.
Peygamberler, bütün güzel hasletlerle muttasıf olmakla beraber, en bariz sıfatları beştir:
Doğruluk: Onlar her hususta doğru sözlüdürler. Kendilerinden asla yalan çıkmamıştır.
Emanet: Onlar gerek peygamberlik konusunda, gerek diğer konularda her türlü güvene sahiptirler. Kendilerinde asla hainlik bulunmaz.
Fetanet: Onlar son derece yüksek bir anlayışa, tam bir akla üstün bir zekaya sahiptirler. Onlarda gaflet gibi kavramlardan yoksunluk düşünülemez.
Tebliğ: Onlar emrolundukları hükümleri olduğu gibi ümmetlerine bildirirler. Onlar emrolun-dukları hükümlerden herhangi birini saklamış veya unutmuş olmaları asla düşünülemez.
İsmet: Peygamberlerin gizli ve aşikâr her türlü masiyetten, günahtan ve peygamberlik şerefiyle bağdaşmayacak hareketlerden uzak bulunmalarıdır. İsmet'in, yani nezâhet ve mâsumiyetin zıddı olan, her türlü günah ve âdi davranışlar, peygamberler hakkında muhaldir.
Peygamberler herkes gibi yer, içer, evlenir, hastalanır ve vefat ederler. Onların başına da musibetlerde kıymet ve mertebelerinin yüksekliği artırmak ve kıymetlerini çoğaltmak içindir. Buna Hz. Peygamber (S.A.V) ’in şu hadis-i şahadet etmektedir:
“Sizin en çok musibete uğrayanınız peygamberlerdir. Sonra evliyalar, sonra evliyaların derecesine yakın olanlar, sonra da onlara yakın olanlar.” (Taberani)
Peygamberlere iman etmiş her insan, peygamberleri böyle bildikten sonra, Hz. Peygamber (S.A.V) ’in tebliğ etmiş olduğu zahiri ve batıni emirleri elinden geldiğince tatbik etmeli ve onun sünnetine riayet etmelidir. Nitekim Allah-u Zülcelal ayet-i kerimede:
“Resulün size getirdiği şeyi tutun, nehyettiği şeydende sakının.” (Haşr; 7)
buyurmuştur.
Sahabe-i Kiramlar Hz. Peygamber (S.A.V) ’in sünnetini ve mutabaatını yerine getirme de çok titiz idiler. Nitekim Abis b. Rabia’nın anlattığına göre, Hz. Ömer (RbA) Haceru’l-Esved’i öperdi ve şöyle derdi:
“Ey taş! Ben senin bir taş olduğunu, ne fayda ne de zarar vermeyeceğini muhakkak biliyorum. Şayet Resulullah (S.A.V) ’i seni öperken görmeseydim seni öpmezdim.” (Buhari, Müslim)
Görüldüğü gibi Sahabe-i Kiramlar, Hz. Peygamber (S.A.V) ’in sünnetini yerine getirmemede ve ona mutabaat yapmada böyle titiz davranıyorlardı. Hz. Peygamber (S.A.V) ’e gösterilecek en büyük edep; onun yoluna uymak ve onun yoluna uyanlara uymak suretiyle onun sünnetine riayet etmektir. Nitekim Hz. Peygamber (S.A.V) de şöyle buyurmuştur:
“Bir kimse, ümmetimin bozulduğu zamanlarda sünnetime sarılırsa, yüz şehid sevabı alır.” (Taberani, Beyhaki)
Hülasa olarak, her mü’min zahiri ve manevi olarak ona mutabaat etmeli ve onun ahlakını elde etmek için büyük gayret sarfetmelidir. İnsanın nefsi ile arasındaki ilişki, ticari ortaklığa benzer. Nasıl ki ortaklar her işten sonra birbirleriyle hesaplaşır, kar ettiklerinde de birbirlerini daha iyisi için teşvik ederlerse, mü’min de ticaret ortağı gibi her akşam nefsiyle hesaplaşmalıdır. Allah-u Zülcelal’in razı olduğu bu salih ameli yaptığından dolayı ona, haşr, mizan ve sırat köprüsünden başarıyla geçeceğini, Allah-u Zülcelal’in kullarına karşı çok lütufkar olduğunu (Şura; 19) ve cennet ni’metlerini hatırlatıp daha iyisini yapması için teşvik etmelidir. Tevfik verip lütufta bulunduğu içinde Allah-u Zülcelal’e hamd ve şükür etmelidir.