- Peygamberimizin vefatı en büyük musibettir

Adsense kodları


Peygamberimizin vefatı en büyük musibettir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Tue 11 January 2011, 05:30 pm GMT +0200
Peygamberimizin Vefatı En Büyük Musibettir


430. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah (s.a.v.) insanlara dönerek şöyle buyurdu:

"Ey insanlar! Benden sonra birinizin başına bir musibet gelirse, benim vefatımla uğradığı manevî musibeti göz önü­ne getirerek musibetinden teselli bulsun. Hiç şüphesiz, ben­den sonra ümmetimden hiç kimsenin başına benim vefa­tımla maruz kaldığı bir musibetten daha büyüğü gelmez."[181]

 

Erkek Evinden Fazla Uzak Kalmamalı
 

431. Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:

"Yolculuk azaptan bir parçadır. O sizin uykunuza, yeme­nize ve içmenize ve lezzetinize mâni olur. Öyle ise sizler işi­nizi bitirir bitirmez evinize, ailenize dönmekte acele edin."[182]

 

İzah

 

Yolculuğun azaptan bir parça olarak vasfedilmesi, yolculukta meşakkatin fazla olmasındandır. Kişi yolculuk esnasında yeterin­ce uyuyamaz, vaktinde yiyip içemez. Hadis, yolculuğun bu yö­nünü nazara vermekle beraber, kişinin işini bitirdikten sonra lü­zumsuz yere fazla oyalanmayıp bir an önce evine dönmesi gerek­tiğini tavsiye etmektedir. Çünkü evin erkeğinin evde bulunma­ması, ev halkı için sıkıntıya sebeptir.[183]

 

Oruçlunun Hanımını Öpmesi

 

432. Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullaha oruçlunun öpmesinden soruldu. Resûlullah (s.a.v.),

"Bunda bir beis yoktur. Bu bir şey koklamak gibi­dir" buyurdu. (190 numaralı hadise bakınız.)[184]

 

Ümmetin Mecûsileri Kimlerdir?

 

433. Câbir (r.a.) rivayet ediyor:

"Bu ümmetin Mecûsîleri Allah'ın kaderini yalanlayanlar­dır. Şayet onlar hastalanırlarsa ziyaret etmeyin, karşılaştığı­nızda selâm vermeyin, öldüklerinde cenazelerine katılma­yın."[185]

75, 306,433 numaralı hadislere bakınız. [186]

 

İbâdette Resûlullaha Uymak

 

434. Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah Mekke'ye geldiğinde Kabe'yi tavaf etti, sonra da Makam-i İbrahim'in arkasında iki rekat namaz kıldı. Ar­dından Safa ile Merve'de sa'y yaptı. Muhakkak sizin için Resûlullahda (s.a.v.) güzel bir örnek vardır.[187]

 

İzah

 

Sahabîler her hareketlerinde sünneti esas alıyorlardı. Sünnete muhalefet yapıldığını gördüklerinde de hemen karşı çıkıyor, sün­net olan davranışı bildiriyorlardı.

Bu hadiste de Abdullah bin Ömer (r.a.) Peygamberimizin tat­bikatına uygun hareket etmeyenleri "Sizin için Resûlullahda (s.a.v.) güzel bir Örnek vardır" diyerek ikaz etmektedir. Ve Resûlullahın Veda Haccında Mekke'ye girdiğindeki hareket tarzını bil­dirmektedir. O da önce tavaf, yani Kabe'nin etrafında yedi defa dönmek, sonra Makam-ı İbrahim'in ardında iki rekât tavaf namazı kılmak, ardında da Safa ile Merve arasında sa'y yapmak, yani gidip gelmektir. Dolayısıyla Kabe'ye ayak basan bir Müslüman sünnet olan bu şekli esas almalı, kendiliğinden yeni şeyler ortaya koymamalıdır.

Bu hac için böyle olduğu gibi, hayatın her safhası için de böyle olmalıdır. Mü'minler, her hareketlerinde her bakımdan "ör­nek olan" Resûlullahı taklid etmelidirler.[188]

 

Mahşerde Peygamberimiz Ümmetini Nasıl Tanıyacak?
 

435. Übey bin Ka'b (r.a.) rivayet ediyor:

"Secde izinden meydana gelen alâmetleri yüzlerindedir"[189] âyeti hakkında Resûlullah (s.a.v.),

"Kıyamet günündeki nur" buyurdu.[190]

 

İzah

 

Peygamberimiz bir hadislerinde de mü'minlerin kıyamet gü­nünde abdest azalarının parlayacağını şöyle haber vermiştir:

"Şüphesiz ki, ümmetimin fertleri kıyamet günü, abdeste de­vam etmelerinden dolayı, abdest azaları nurlu ve parlak olarak da­vet edileceklerdir. Kimin bu nuru ve parlaklığı daha da çoğalt­maya gücü yeterse, bunu yapsın."[191]

 

Bir Meclisten Kalkarken Okunacak Dua
 

436. Râfi' bin Hadîc (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah şu duayı okumadan bir meclisten ayrılmazdı:

"Allah'ım, Sana layık bir hamdle, Seni her türlü noksan­dan tenzih eder, uzak tutar; Senden başka ilâh olmadığına inanır; sadece Senden af diler ve günahlarımdan dolayı Sana tevbe ederim."

Sonra da şöyle derdi:

"Bu, mecliste olan hatâlara keffârettir."[192]

 

Oruç Tutmanın Yasaklandığı Üç Gün
 

437. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah şu üç günde oruç tutmayı yasakladı:

1. Ramazan hilali görünmeden önce acele ederek,

2. Kurban bayramında.

3. Ramazan bayramında.[193]

 

İzah

 

Halkımız arasında İslâmiyet adına yanlış veya en azından sünnete muhalif hareketler yapılmaktadır. Bunun pekçok misâli vardır. İşte bunlardan birisi de "Ramazan'ı karşılamak için" bir­kaç gün öncesinden oruca başlamaktır. Oysa İslâmiyet adına ya­pılan bu davranış sünnete zıttır. Nitekim bu hadis Ramazan'dan önce oruç tutmayı yasaklamıştır. Ramazan'dan önce Ramazan'ı karşılamak için oruç tutmayı yasaklayan hadislerden birisi de şu mealdedir:

"Bir iki gün önceden oruç tutmakla Ramazan'ın önüne geç­meyin. Ancak eskiden beri tutmakta olduğunuz bir oruç Ramazan öncesine denk gelirse, o müstesnadır. Ramazan hilalini görünce­ye kadar oruca başlamayın."[194]

Evet, dinimiz oruca başlamayı hilâlin görülmesine veya Şaban ayının otuza tamamlanma şartına bağlamıştır. Hilâl görülmeden oruca başlamak, hadisle sabi' olan bir ibâdet vaktini öne almak demek olur. Bu ise doğru bir hareket değildir.

Bununla beraber, hadisten de anlaşılacağı üzere bunun istisna­sı vardır. Meselâ her ayın başında, ortasında, sonunda oruç tut­mayı bir sünnet olarak devam ettiren; Pazartesi ve Perşembe gibi günlerde yine bir sünnet olarak oruç tutmaya devam edenlerin tut­tukları oruç bu günlere denk gelirse, Ramazan öncesinde oruç tu­tabilirler. Çünkü bu, "Ramazan'ı karşılama" niyetiyle tutulan bir oruç değil, kişinin yaşadığı bir sünneti devam ettirmesidir.

Hadiste Ramazan ve Kurban bayramlarında oruç tutmak da yasaklanmıştır. Çünkü bunlar yeme içme günleridir. Bu konuda 56, 338 numaralı hadiste bilgi verdiğimizden oraya bakılabilir.[195]

 

Haya Ve İman Beraberdir

 

438. Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.) rivayet ediyor:

"Haya ve iman birlikte bulunurlar ve ancak birlikte ayrılırlar."

7,66, 514 ve 751 numaralı hadislere de bakınız.[196]

 

Hz. Bilal'in Fazileti
 

439. Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Bilal'e müjde verdim. O bana, "Ey Abdullah! Beni ne ile müjdeliyorsun?" diye sordu. Şöyle dedim: "Resûlullahın şöyle buyurduğunu işittim:

"Kıyamet gününde Bilal, eğeri altından, gemi, inci ve yakuttan olan bir binek üzerinde gelir. Yanında bir sancak vardır. Müezzinleri kendisine tâbi olarak Cennete girdirir. Hatta sadece Allah rızası için kırk sabah ezan okuyan müez­zini de Cennete götürür."

194,405 ve 648 numaralı hadislere de bakınız.[197]

 

Peygamberimiz Abdullah Bin Mes'ud'a Neler Öğretti?

 

440. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullahın yanına girdim. Bana, "Ey İbni Mes'ud, imanın en sağlam kulpu nedir?" diye sordu.

Ben, "Allah ve Resulü bilir" dedim.

"İmanın en sağlam kulpu, Allah yolunda karşılıklı dost­luk kurmak, Allah için sevmek, Allah için düşmanlık besle­mektir" buyurdu.

Sonra,

"Ey İbni Mes'ud," buyurdu.

Ben, "Buyur yâ Resûlallah" dedim.

"İnsanların hangisi daha faziletlidir, biliyor musun?" bu­yurdu.

Ben, "Allah ve Resulü bilir" dedim.

"Dinde ince anlayış sahibi olduktan sonra en güzel amel işleyenler" buyurdu ve "Ey İbni Mes'ud," diye seslendi.

Ben, "Buyur yâ Resûlallah" dedim.

"İnsanların en âliminin kim olduğunu biliyor musun?" buyurdu.

Ben, "Allah ve Resulü bilir" dedim.

Şöyle buyurdu:

"İnsanların en âlimi, insanlar ihtilaf içe­risinde oldukları bir zamanda hakkı görendir. İsterse ameli az olsun. İsterse kıçının üzerinde sürünsün.

Sizden öncekiler yetmiş iki gruba ayrıldılar. Onlardan üçü kurtuldu, diğerleri helak oldu. Bu üç gruptan biri krallara karşı çıktılar, onlarla dinleri ve İsa'nın (a.s.) dini uğrunda savaştılar. Kralın askerleri onları yakaladılar, öldürdüler ve testerelerle kestiler.

Bir diğer grup ise krallara karşı koyacak ve dinleri uğ­runda onlarla savaşacak güçte değildiler. Bu sebeple yeryü­züne dağıldılar ve korktular. Onlar Allah'ın şu âyetinde bil­dirdiği kimselerdir: "Ruhbanlığa gelince, onu Biz emretme­diğimiz halde kendileri Allah'ın rızâsını aramak için icad ettiler."[198]

Hıristiyan olup da bana iman eden, bana tâbi olan, beni tasdik eden o ruhbaniyetin hakkını gözetmiş olur. Bana tâbi olmayanlar ise helak olanlardan olur.[199]

 

İzah
 

Hadiste Peygamberimizin ilk nazara verdiği şey, "imanın en sağlam kulpunun Allah yolunda karşılıklı dostluk kurmak, Allah için sevmek, Allah için düşmanlık beslemek" olduğudur.

Allah insana pekçok duygu vermiş, ondan bu duyguları yerli yerince kullanmasını istemiştir. Sevgi ve düşmanlık da Rabbimizin kullarına verdiği ve yerli yerinde kullanmalarını istediği pek­çok duygudan sadece ikisidir. Bu iki duygunun yerli yerince kul­lanılması, kişinin sevdiğini Allah için sevmesi, sevmediğini de Allah için sevmemesi demektir. Bu, "el-hubbu lillal, ve'I-buğzu fillah" Yani "Allah için sevmek, Allah için düşmanlık" etmek şeklinde vecîzeleşmiştir.

Peygamberimiz bu hadislerinde olduğu gibi, daha pekçok ha­dislerinde, Allah için sevmenin faziletine dikkat çekmiştir. Meselâ bu hadislerden bir tanesinin meali şöyledir:

"Allah Kıyamet Gününde şöyle buyurur: Yalnız benim nzam ve büyüklüğüm için birbirlerini sevenler nerede? Arşımın gölge­sinden başka bir gölgenin bulunmadığı bir günde, Ben onları gölgem [himayem] altına alırım.

"Benim büyüklüğüm için birbirlerini sevenlere nurdan min­berler verilir. Onlara peygamberler ve şehidler imrenirler."[200]

"Allah'ın kulları arasında öyleleri vardır ki, ne peygamber ve ne de şehiddirler. Fakat peygamberler ve şehidler, Kıyamet Gü­nünde Allah katındaki makamları sebebiyle onlara gıpta ederler."

"Sahabîler sordular: 'Bunlar kimlerdir ey Allah'ın Resulü?'"

Peygamberimiz cevap verdi:

"Onlar, aralarında akrabalık bağı ve bir alışveriş münâsebeti olmadığı halde, Allah için birbirini sevenlerdir. Allah'a yemin ederim ki, onların yüzleri nurludur ve nur üzerindedirler. Herkes korkarken, onlar bir korku duymaz­lar, üzülürken de üzülmezler. Çünkü, Allah dostları için, ne bir korku, ne de bir hüzün vardır."[201]

Ancak üzülerek ifâde edelim ki, geçmişte olduğu gibi, günü­müzde de Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmenin yerini değersiz şeyler için sevmek ve düşmanlık etmek almıştır. Meselâ bunlardan birisi "menfaat'tir. Kişi Allah rızâsını hiç nazara alma­dan insanları menfaat için sevmekte, menfaat için düşmanlık bes­lemektedir. Allah korusun, Allah rızâsı için sevmenin yerini alan bir diğer şey de "siyâsettir." Bilhassa İslâmî şuuru tam almamış olanlar, bir Müslümanı Allah rızâsı için değil, aynı siyâseti pay­laştığı veya paylaşmadığı için sevmekte ya da sevmemektedirler. Allah için düşmanlık göstermek yerine, siyâset için düşmanlık göstermektedirler. Bu ise ehl-i iman için fevkalâde zararlıdır. Bediüzzaman, başta talebeleri olmak üzere, Müslümanları bu konu­da meâlen şöyle ikaz eder:

"Sakın dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bil­hassa harice bakan cereyanlar sizi ayrılığa atmasın, karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı sizi perişan etmesin. 'Elhubbu fillah, ve'1-buğzu fillah (Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmek) düstur-ü Rahmânî yerine—el'iyâzü billâh— 'Elhubbu fis-siyâseti velbuğzu lişsiyâseh' düstur-u şeytanî (siyâset için sev­mek, siyâset için düşmanlık etmek olan şeytanî düstur) hükme­derek melek gibi bir hakikat kardeşine düşmanlık ve şeytan gibi bir siyâset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gös­terip cinayetine manen ortak eylemesin."[202]

Evet, bir Müslüman bir Müslümanı sadece Allah rızâsı için sever ve sevmeli. İnsanlara da ancak Allah rızâsı için düşmanlık besler ve beslemeli. Bir Müslümanın diğer bir Müslümanı sırf aynı partiye oy verdiği için sevmesi veya farklı partiye oy verdiği için sevmemesi, âdi cam parçalarını, Müslüman kardeşinde bulu­nan Kabe hürmetindeki iman ve Uhud Dağı büyüklüğündeki İslâmiyete tercih etmek gibi büyük bir "ahmaklık"tır. Örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri, Allah, Peygamber, din, iman, Kitap, Kabe birliği gibi, kâinatı ve küreleri birbirine bağla­yacak manevî zincirlere tercih etmek demektir. Müslümanı Allah için sevmek yerine siyâset için sevmek, "Allah'ımız, rızık verici­miz, şifâ vericimiz, Yaratıcımız, Peygamberimiz, Kitabımız, kıb­lemiz bir, ama siyâsî partimiz farklı. Ben A partisine, o B parti­sine oy veriyor" demek mânâsına gelir. Böyle bir hareket, kişinin desteklediği partiyi "din" yerine koyması demek olur. Bunun in­sanın mânevi hayatı için ne büyük bir zarar olduğu ise açıktır.

Kişinin kalbinde elbette aynı siyâsî partiyi destekleyen insan­lara fazla meyil bulunabilir. Bu normal sayılabilir. Tehlikeli olan, kişinin aynı partiye oy veren insanları sevmesi değil, Allah için sevmenin yerine siyâset için sevmeyi koymasıdır. Bunun ölçüsü: Kişinin ne kadar takva sahibi Müslüman olursa olsun, partisin­den olmayanlara düşmanlık beslemesinden; kendi partilisine de ne kadar İslama ters birisi olursa olsun, sevgi duymasından anla­şılır. Böyle yapan biri, Allah rızası için sevmenin yerine siyâset için sevgiyi koyuyor demektir.

Hadiste dikkat çekilen ikinci husus, dinde ince anlayış sahibi olduktan sonra en güzel amel işleyenlerin en faziletli insan oldu­ğudur.

Üçüncü olarak da, insanların en âliminin, ameli az da olsa in­sanlar ihtilaf içerisinde oldukları bir zamanda hakkı gören oldu­ğunun nazara verilmektedir. Gerçekten de insanların ihtilaf içinde olduğu, neyin hak, neyin bâtıl olduğunun bilinmediği bir zaman­da hakkı görmek, onu bâtıldan ayırt edebilmek, büyük bir ilmi gösterir.

Hadisin son kısmında ise önceki ümmetlerin yetmiş iki gruba ayrıldıkları, onlardan üçünün kurtulduğu, diğerlerinin helak oldu­ğu bildiriliyor. Sonra da kurtulan fırkaların kimler olduğu haber veriliyor. Bu hadise şöyle olmuştur:

Hz. İsa'dan sonra peygamber gönderilmediği fetret dönemin­de krallar Tevrat ve İncil'i değiştirdiler. Hadiste de haber verildiği gibi, bir grup hayatları pahasına buna karşı çıktılar. Kralın asker­leri onları yakaladılar, öldürdüler, testerelerle kestiler.

Bir başka grup ise buna güç yetiremediklerinden ruhbanlığı tercih ettiler. Bu fitneden kaçarak dağlara çekildiler. Kendilerini bütünüyle ibâdete verdiler. İnzivaya çekildiler, kadınlardan uzak durdular, sert elbiseler giyindiler. Bunu, âyette de haber verildiği gibi, Allah emretmediği halde, Allah'ın rızâsını kazanmak için yaptılar. Peygamberimiz bunların da kurtulduklarını bildiriyor.

Hadiste kurtulan üçüncü grubun Peygamberimize iman eden­ler olacağı bildiriliyor. İman etmeyenlerin ise diğerleri gibi helak olacakları nazara veriliyor.

Hadiste yer verilen âyetin öncesi ve sonrasında da kitap ehli Resûlullaha imana davet ediliyor ve kurtuluşun ancak böyle ger­çekleşeceği bildirilerek şöyle buyuruluyor:

"Sonra önceki peygamberlerin izleri üzerinde ard arda pey­gamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da peygamber olarak gönderdik, ona İncil'i verdik ve ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Ruhbanlığa gelince, onu biz em­retmediğimiz halde kendileri Allah'ın rızâsını aramak için icad et­tiler; sonra ona da hakkıyla riâyet etmediler. Biz onlardan iman edenlere mükâfatlarım verdik; bir çoğu ise yoldan çıkmış kimse­lerdir.

"Ey iman eden kitap ehli! Allah'tan korkun ve Onun son Pey­gamberine de iman edin ki, Allah size rahmetinden iki kat mükâ­fat versin, yolunuzu aydınlatacak bir nur nasip etsin ve sizi bağış­lasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.

"Kitap ehli bilsin ki, son peygambere de iman etmedikçe Al­lah'ın ihsanına hiçbir şekilde erişemezler."[203]

 

İdarecilerin Zulümlerini Tasdik Eden Helak Olur

 

411. Ka'b bin Ucre (r.a.) rivayet ediyor:

Resûlullah (s.a.v.) bana,

"Ey Ka'b, Allah benden sonra gelecek olan idarecilerden seni korusun" buyurdu.

Ben, "Niçin?" diye sordum. Şöyle buyurdu:

"Kim onların yanına girer, onların yalanlarını tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değil, ben de ondan değilim. O kimse Kevser Havuzumun başın­da yanıma da gelemeyecek.

"Kim onların yanına girmez, onların yalanlarını tasdik et­mez, zulümlerinde onlara yardımcı olmazsa, o bendendir, ben de ondanım. O kimse benim Kevser Havuzumun başı­na gelecektir.

"Haramla beslenen hiç bir beden Cennete giremez. Ateş ona daha layıktır. İnsanlar meşguliyet itibarıyla iki kısım­dırlar. Biri nefsini satın alıp Cehennemden azâd eder, iyi ameller işler, diğeri nefsini feda eder, tehlikeye atar. Namaz delildir, oruç Cehenneme karşi kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi, hataları söndürür, yok eder."[204]



[181] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/101.

[182] Buhârî, Hacc: 170; Müslim, İmâre: 179. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/101-102.

[183] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/102.

[184] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/102.

[185] Ebû Dâvud, Sünnet: 17.

[186] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/102-103.

[187] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/103.

[188] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/103-104.

[189] Fetih: 48/29.

[190] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/104.

[191] Buhârî, Vudu: 3; Müslim, Tahare: 34; Tirmizî, Cum'a: 74; İbni Mâce: Tahare: 6. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/104.

[192] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/105.

[193] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/105.

[194] Müslim, Siyam: 21; Buhari, Savm:  14; İbni Mâce, Siyam: 5; Ebû Dâvud, Siyam: 7.

[195] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/106.

[196] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/107.

[197] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/107.

[198] Hadîd: 57/27.

[199] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/108-110.

[200] Müslim, Birr: 37; Tirmizi, Zühd: 53.

[201] Ebû Dâvud, Büyü: 40.

[202] Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 155.

[203] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/110-114.

[204] Tirmizi Fiten: 72 (Hadisin birinci kısmı için) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/114-115.



ceren
Wed 6 June 2018, 03:30 am GMT +0200
Esselamu aleykum. Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda onun sunnetine tabi yaşayan ve hem bu dünyasını hemde ahiretini kurtaran kullardan eylesin inşallah.Rabbim razı olsun bilgilerden kardeşim. ..

Bilal2009
Wed 6 June 2018, 03:57 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri Peygamberimiz in izinden ayırmasın Rabbim paylaşım için razı olsun

Sevgi.
Tue 18 June 2019, 03:51 am GMT +0200
Bizlere her yönüyle güzel örnek olan Peygamber Efendimizin yolundan hiiiç ayrılmıyalım inşaAllah
Bilgiler için Allah sizlerden razı olsun kardeşim

ceren
Tue 18 June 2019, 08:03 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.binler salatu selam binler rahmet  peygamber efendimizin üzerine olsun inşallah.