sumeyye
Tue 11 January 2011, 05:30 pm GMT +0200
Peygamberimizin Vefatı En Büyük Musibettir
430. Âişe (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) insanlara dönerek şöyle buyurdu:
"Ey insanlar! Benden sonra birinizin başına bir musibet gelirse, benim vefatımla uğradığı manevî musibeti göz önüne getirerek musibetinden teselli bulsun. Hiç şüphesiz, benden sonra ümmetimden hiç kimsenin başına benim vefatımla maruz kaldığı bir musibetten daha büyüğü gelmez."[181]
Erkek Evinden Fazla Uzak Kalmamalı
431. Ebû Hureyre (r.a.) rivayet ediyor:
"Yolculuk azaptan bir parçadır. O sizin uykunuza, yemenize ve içmenize ve lezzetinize mâni olur. Öyle ise sizler işinizi bitirir bitirmez evinize, ailenize dönmekte acele edin."[182]
İzah
Yolculuğun azaptan bir parça olarak vasfedilmesi, yolculukta meşakkatin fazla olmasındandır. Kişi yolculuk esnasında yeterince uyuyamaz, vaktinde yiyip içemez. Hadis, yolculuğun bu yönünü nazara vermekle beraber, kişinin işini bitirdikten sonra lüzumsuz yere fazla oyalanmayıp bir an önce evine dönmesi gerektiğini tavsiye etmektedir. Çünkü evin erkeğinin evde bulunmaması, ev halkı için sıkıntıya sebeptir.[183]
Oruçlunun Hanımını Öpmesi
432. Enes bin Mâlik (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullaha oruçlunun öpmesinden soruldu. Resûlullah (s.a.v.),
"Bunda bir beis yoktur. Bu bir şey koklamak gibidir" buyurdu. (190 numaralı hadise bakınız.)[184]
Ümmetin Mecûsileri Kimlerdir?
433. Câbir (r.a.) rivayet ediyor:
"Bu ümmetin Mecûsîleri Allah'ın kaderini yalanlayanlardır. Şayet onlar hastalanırlarsa ziyaret etmeyin, karşılaştığınızda selâm vermeyin, öldüklerinde cenazelerine katılmayın."[185]
75, 306,433 numaralı hadislere bakınız. [186]
İbâdette Resûlullaha Uymak
434. Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah Mekke'ye geldiğinde Kabe'yi tavaf etti, sonra da Makam-i İbrahim'in arkasında iki rekat namaz kıldı. Ardından Safa ile Merve'de sa'y yaptı. Muhakkak sizin için Resûlullahda (s.a.v.) güzel bir örnek vardır.[187]
İzah
Sahabîler her hareketlerinde sünneti esas alıyorlardı. Sünnete muhalefet yapıldığını gördüklerinde de hemen karşı çıkıyor, sünnet olan davranışı bildiriyorlardı.
Bu hadiste de Abdullah bin Ömer (r.a.) Peygamberimizin tatbikatına uygun hareket etmeyenleri "Sizin için Resûlullahda (s.a.v.) güzel bir Örnek vardır" diyerek ikaz etmektedir. Ve Resûlullahın Veda Haccında Mekke'ye girdiğindeki hareket tarzını bildirmektedir. O da önce tavaf, yani Kabe'nin etrafında yedi defa dönmek, sonra Makam-ı İbrahim'in ardında iki rekât tavaf namazı kılmak, ardında da Safa ile Merve arasında sa'y yapmak, yani gidip gelmektir. Dolayısıyla Kabe'ye ayak basan bir Müslüman sünnet olan bu şekli esas almalı, kendiliğinden yeni şeyler ortaya koymamalıdır.
Bu hac için böyle olduğu gibi, hayatın her safhası için de böyle olmalıdır. Mü'minler, her hareketlerinde her bakımdan "örnek olan" Resûlullahı taklid etmelidirler.[188]
Mahşerde Peygamberimiz Ümmetini Nasıl Tanıyacak?
435. Übey bin Ka'b (r.a.) rivayet ediyor:
"Secde izinden meydana gelen alâmetleri yüzlerindedir"[189] âyeti hakkında Resûlullah (s.a.v.),
"Kıyamet günündeki nur" buyurdu.[190]
İzah
Peygamberimiz bir hadislerinde de mü'minlerin kıyamet gününde abdest azalarının parlayacağını şöyle haber vermiştir:
"Şüphesiz ki, ümmetimin fertleri kıyamet günü, abdeste devam etmelerinden dolayı, abdest azaları nurlu ve parlak olarak davet edileceklerdir. Kimin bu nuru ve parlaklığı daha da çoğaltmaya gücü yeterse, bunu yapsın."[191]
Bir Meclisten Kalkarken Okunacak Dua
436. Râfi' bin Hadîc (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah şu duayı okumadan bir meclisten ayrılmazdı:
"Allah'ım, Sana layık bir hamdle, Seni her türlü noksandan tenzih eder, uzak tutar; Senden başka ilâh olmadığına inanır; sadece Senden af diler ve günahlarımdan dolayı Sana tevbe ederim."
Sonra da şöyle derdi:
"Bu, mecliste olan hatâlara keffârettir."[192]
Oruç Tutmanın Yasaklandığı Üç Gün
437. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor: Resûlullah şu üç günde oruç tutmayı yasakladı:
1. Ramazan hilali görünmeden önce acele ederek,
2. Kurban bayramında.
3. Ramazan bayramında.[193]
İzah
Halkımız arasında İslâmiyet adına yanlış veya en azından sünnete muhalif hareketler yapılmaktadır. Bunun pekçok misâli vardır. İşte bunlardan birisi de "Ramazan'ı karşılamak için" birkaç gün öncesinden oruca başlamaktır. Oysa İslâmiyet adına yapılan bu davranış sünnete zıttır. Nitekim bu hadis Ramazan'dan önce oruç tutmayı yasaklamıştır. Ramazan'dan önce Ramazan'ı karşılamak için oruç tutmayı yasaklayan hadislerden birisi de şu mealdedir:
"Bir iki gün önceden oruç tutmakla Ramazan'ın önüne geçmeyin. Ancak eskiden beri tutmakta olduğunuz bir oruç Ramazan öncesine denk gelirse, o müstesnadır. Ramazan hilalini görünceye kadar oruca başlamayın."[194]
Evet, dinimiz oruca başlamayı hilâlin görülmesine veya Şaban ayının otuza tamamlanma şartına bağlamıştır. Hilâl görülmeden oruca başlamak, hadisle sabi' olan bir ibâdet vaktini öne almak demek olur. Bu ise doğru bir hareket değildir.
Bununla beraber, hadisten de anlaşılacağı üzere bunun istisnası vardır. Meselâ her ayın başında, ortasında, sonunda oruç tutmayı bir sünnet olarak devam ettiren; Pazartesi ve Perşembe gibi günlerde yine bir sünnet olarak oruç tutmaya devam edenlerin tuttukları oruç bu günlere denk gelirse, Ramazan öncesinde oruç tutabilirler. Çünkü bu, "Ramazan'ı karşılama" niyetiyle tutulan bir oruç değil, kişinin yaşadığı bir sünneti devam ettirmesidir.
Hadiste Ramazan ve Kurban bayramlarında oruç tutmak da yasaklanmıştır. Çünkü bunlar yeme içme günleridir. Bu konuda 56, 338 numaralı hadiste bilgi verdiğimizden oraya bakılabilir.[195]
Haya Ve İman Beraberdir
438. Ebû Mûsâ el-Eş'arî (r.a.) rivayet ediyor:
"Haya ve iman birlikte bulunurlar ve ancak birlikte ayrılırlar."
7,66, 514 ve 751 numaralı hadislere de bakınız.[196]
Hz. Bilal'in Fazileti
439. Abdullah bin Ömer (r.a.) rivayet ediyor: Bilal'e müjde verdim. O bana, "Ey Abdullah! Beni ne ile müjdeliyorsun?" diye sordu. Şöyle dedim: "Resûlullahın şöyle buyurduğunu işittim:
"Kıyamet gününde Bilal, eğeri altından, gemi, inci ve yakuttan olan bir binek üzerinde gelir. Yanında bir sancak vardır. Müezzinleri kendisine tâbi olarak Cennete girdirir. Hatta sadece Allah rızası için kırk sabah ezan okuyan müezzini de Cennete götürür."
194,405 ve 648 numaralı hadislere de bakınız.[197]
Peygamberimiz Abdullah Bin Mes'ud'a Neler Öğretti?
440. Abdullah bin Mes'ud (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullahın yanına girdim. Bana, "Ey İbni Mes'ud, imanın en sağlam kulpu nedir?" diye sordu.
Ben, "Allah ve Resulü bilir" dedim.
"İmanın en sağlam kulpu, Allah yolunda karşılıklı dostluk kurmak, Allah için sevmek, Allah için düşmanlık beslemektir" buyurdu.
Sonra,
"Ey İbni Mes'ud," buyurdu.
Ben, "Buyur yâ Resûlallah" dedim.
"İnsanların hangisi daha faziletlidir, biliyor musun?" buyurdu.
Ben, "Allah ve Resulü bilir" dedim.
"Dinde ince anlayış sahibi olduktan sonra en güzel amel işleyenler" buyurdu ve "Ey İbni Mes'ud," diye seslendi.
Ben, "Buyur yâ Resûlallah" dedim.
"İnsanların en âliminin kim olduğunu biliyor musun?" buyurdu.
Ben, "Allah ve Resulü bilir" dedim.
Şöyle buyurdu:
"İnsanların en âlimi, insanlar ihtilaf içerisinde oldukları bir zamanda hakkı görendir. İsterse ameli az olsun. İsterse kıçının üzerinde sürünsün.
Sizden öncekiler yetmiş iki gruba ayrıldılar. Onlardan üçü kurtuldu, diğerleri helak oldu. Bu üç gruptan biri krallara karşı çıktılar, onlarla dinleri ve İsa'nın (a.s.) dini uğrunda savaştılar. Kralın askerleri onları yakaladılar, öldürdüler ve testerelerle kestiler.
Bir diğer grup ise krallara karşı koyacak ve dinleri uğrunda onlarla savaşacak güçte değildiler. Bu sebeple yeryüzüne dağıldılar ve korktular. Onlar Allah'ın şu âyetinde bildirdiği kimselerdir: "Ruhbanlığa gelince, onu Biz emretmediğimiz halde kendileri Allah'ın rızâsını aramak için icad ettiler."[198]
Hıristiyan olup da bana iman eden, bana tâbi olan, beni tasdik eden o ruhbaniyetin hakkını gözetmiş olur. Bana tâbi olmayanlar ise helak olanlardan olur.[199]
İzah
Hadiste Peygamberimizin ilk nazara verdiği şey, "imanın en sağlam kulpunun Allah yolunda karşılıklı dostluk kurmak, Allah için sevmek, Allah için düşmanlık beslemek" olduğudur.
Allah insana pekçok duygu vermiş, ondan bu duyguları yerli yerince kullanmasını istemiştir. Sevgi ve düşmanlık da Rabbimizin kullarına verdiği ve yerli yerinde kullanmalarını istediği pekçok duygudan sadece ikisidir. Bu iki duygunun yerli yerince kullanılması, kişinin sevdiğini Allah için sevmesi, sevmediğini de Allah için sevmemesi demektir. Bu, "el-hubbu lillal, ve'I-buğzu fillah" Yani "Allah için sevmek, Allah için düşmanlık" etmek şeklinde vecîzeleşmiştir.
Peygamberimiz bu hadislerinde olduğu gibi, daha pekçok hadislerinde, Allah için sevmenin faziletine dikkat çekmiştir. Meselâ bu hadislerden bir tanesinin meali şöyledir:
"Allah Kıyamet Gününde şöyle buyurur: Yalnız benim nzam ve büyüklüğüm için birbirlerini sevenler nerede? Arşımın gölgesinden başka bir gölgenin bulunmadığı bir günde, Ben onları gölgem [himayem] altına alırım.
"Benim büyüklüğüm için birbirlerini sevenlere nurdan minberler verilir. Onlara peygamberler ve şehidler imrenirler."[200]
"Allah'ın kulları arasında öyleleri vardır ki, ne peygamber ve ne de şehiddirler. Fakat peygamberler ve şehidler, Kıyamet Gününde Allah katındaki makamları sebebiyle onlara gıpta ederler."
"Sahabîler sordular: 'Bunlar kimlerdir ey Allah'ın Resulü?'"
Peygamberimiz cevap verdi:
"Onlar, aralarında akrabalık bağı ve bir alışveriş münâsebeti olmadığı halde, Allah için birbirini sevenlerdir. Allah'a yemin ederim ki, onların yüzleri nurludur ve nur üzerindedirler. Herkes korkarken, onlar bir korku duymazlar, üzülürken de üzülmezler. Çünkü, Allah dostları için, ne bir korku, ne de bir hüzün vardır."[201]
Ancak üzülerek ifâde edelim ki, geçmişte olduğu gibi, günümüzde de Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmenin yerini değersiz şeyler için sevmek ve düşmanlık etmek almıştır. Meselâ bunlardan birisi "menfaat'tir. Kişi Allah rızâsını hiç nazara almadan insanları menfaat için sevmekte, menfaat için düşmanlık beslemektedir. Allah korusun, Allah rızâsı için sevmenin yerini alan bir diğer şey de "siyâsettir." Bilhassa İslâmî şuuru tam almamış olanlar, bir Müslümanı Allah rızâsı için değil, aynı siyâseti paylaştığı veya paylaşmadığı için sevmekte ya da sevmemektedirler. Allah için düşmanlık göstermek yerine, siyâset için düşmanlık göstermektedirler. Bu ise ehl-i iman için fevkalâde zararlıdır. Bediüzzaman, başta talebeleri olmak üzere, Müslümanları bu konuda meâlen şöyle ikaz eder:
"Sakın dünya cereyanları, hususan siyaset cereyanları ve bilhassa harice bakan cereyanlar sizi ayrılığa atmasın, karşınızda ittihad etmiş dalâlet fırkalarına karşı sizi perişan etmesin. 'Elhubbu fillah, ve'1-buğzu fillah (Allah için sevmek, Allah için düşmanlık etmek) düstur-ü Rahmânî yerine—el'iyâzü billâh— 'Elhubbu fis-siyâseti velbuğzu lişsiyâseh' düstur-u şeytanî (siyâset için sevmek, siyâset için düşmanlık etmek olan şeytanî düstur) hükmederek melek gibi bir hakikat kardeşine düşmanlık ve şeytan gibi bir siyâset arkadaşına muhabbet ve taraftarlıkla zulmüne rıza gösterip cinayetine manen ortak eylemesin."[202]
Evet, bir Müslüman bir Müslümanı sadece Allah rızâsı için sever ve sevmeli. İnsanlara da ancak Allah rızâsı için düşmanlık besler ve beslemeli. Bir Müslümanın diğer bir Müslümanı sırf aynı partiye oy verdiği için sevmesi veya farklı partiye oy verdiği için sevmemesi, âdi cam parçalarını, Müslüman kardeşinde bulunan Kabe hürmetindeki iman ve Uhud Dağı büyüklüğündeki İslâmiyete tercih etmek gibi büyük bir "ahmaklık"tır. Örümcek ağı gibi ehemmiyetsiz ve sebatsız şeyleri, Allah, Peygamber, din, iman, Kitap, Kabe birliği gibi, kâinatı ve küreleri birbirine bağlayacak manevî zincirlere tercih etmek demektir. Müslümanı Allah için sevmek yerine siyâset için sevmek, "Allah'ımız, rızık vericimiz, şifâ vericimiz, Yaratıcımız, Peygamberimiz, Kitabımız, kıblemiz bir, ama siyâsî partimiz farklı. Ben A partisine, o B partisine oy veriyor" demek mânâsına gelir. Böyle bir hareket, kişinin desteklediği partiyi "din" yerine koyması demek olur. Bunun insanın mânevi hayatı için ne büyük bir zarar olduğu ise açıktır.
Kişinin kalbinde elbette aynı siyâsî partiyi destekleyen insanlara fazla meyil bulunabilir. Bu normal sayılabilir. Tehlikeli olan, kişinin aynı partiye oy veren insanları sevmesi değil, Allah için sevmenin yerine siyâset için sevmeyi koymasıdır. Bunun ölçüsü: Kişinin ne kadar takva sahibi Müslüman olursa olsun, partisinden olmayanlara düşmanlık beslemesinden; kendi partilisine de ne kadar İslama ters birisi olursa olsun, sevgi duymasından anlaşılır. Böyle yapan biri, Allah rızası için sevmenin yerine siyâset için sevgiyi koyuyor demektir.
Hadiste dikkat çekilen ikinci husus, dinde ince anlayış sahibi olduktan sonra en güzel amel işleyenlerin en faziletli insan olduğudur.
Üçüncü olarak da, insanların en âliminin, ameli az da olsa insanlar ihtilaf içerisinde oldukları bir zamanda hakkı gören olduğunun nazara verilmektedir. Gerçekten de insanların ihtilaf içinde olduğu, neyin hak, neyin bâtıl olduğunun bilinmediği bir zamanda hakkı görmek, onu bâtıldan ayırt edebilmek, büyük bir ilmi gösterir.
Hadisin son kısmında ise önceki ümmetlerin yetmiş iki gruba ayrıldıkları, onlardan üçünün kurtulduğu, diğerlerinin helak olduğu bildiriliyor. Sonra da kurtulan fırkaların kimler olduğu haber veriliyor. Bu hadise şöyle olmuştur:
Hz. İsa'dan sonra peygamber gönderilmediği fetret döneminde krallar Tevrat ve İncil'i değiştirdiler. Hadiste de haber verildiği gibi, bir grup hayatları pahasına buna karşı çıktılar. Kralın askerleri onları yakaladılar, öldürdüler, testerelerle kestiler.
Bir başka grup ise buna güç yetiremediklerinden ruhbanlığı tercih ettiler. Bu fitneden kaçarak dağlara çekildiler. Kendilerini bütünüyle ibâdete verdiler. İnzivaya çekildiler, kadınlardan uzak durdular, sert elbiseler giyindiler. Bunu, âyette de haber verildiği gibi, Allah emretmediği halde, Allah'ın rızâsını kazanmak için yaptılar. Peygamberimiz bunların da kurtulduklarını bildiriyor.
Hadiste kurtulan üçüncü grubun Peygamberimize iman edenler olacağı bildiriliyor. İman etmeyenlerin ise diğerleri gibi helak olacakları nazara veriliyor.
Hadiste yer verilen âyetin öncesi ve sonrasında da kitap ehli Resûlullaha imana davet ediliyor ve kurtuluşun ancak böyle gerçekleşeceği bildirilerek şöyle buyuruluyor:
"Sonra önceki peygamberlerin izleri üzerinde ard arda peygamberlerimizi gönderdik. Meryem oğlu İsa'yı da peygamber olarak gönderdik, ona İncil'i verdik ve ona uyanların kalplerine şefkat ve merhamet yerleştirdik. Ruhbanlığa gelince, onu biz emretmediğimiz halde kendileri Allah'ın rızâsını aramak için icad ettiler; sonra ona da hakkıyla riâyet etmediler. Biz onlardan iman edenlere mükâfatlarım verdik; bir çoğu ise yoldan çıkmış kimselerdir.
"Ey iman eden kitap ehli! Allah'tan korkun ve Onun son Peygamberine de iman edin ki, Allah size rahmetinden iki kat mükâfat versin, yolunuzu aydınlatacak bir nur nasip etsin ve sizi bağışlasın. Allah çok bağışlayıcı, çok merhamet edicidir.
"Kitap ehli bilsin ki, son peygambere de iman etmedikçe Allah'ın ihsanına hiçbir şekilde erişemezler."[203]
İdarecilerin Zulümlerini Tasdik Eden Helak Olur
411. Ka'b bin Ucre (r.a.) rivayet ediyor:
Resûlullah (s.a.v.) bana,
"Ey Ka'b, Allah benden sonra gelecek olan idarecilerden seni korusun" buyurdu.
Ben, "Niçin?" diye sordum. Şöyle buyurdu:
"Kim onların yanına girer, onların yalanlarını tasdik eder, zulümlerinde onlara yardımcı olursa, o benden değil, ben de ondan değilim. O kimse Kevser Havuzumun başında yanıma da gelemeyecek.
"Kim onların yanına girmez, onların yalanlarını tasdik etmez, zulümlerinde onlara yardımcı olmazsa, o bendendir, ben de ondanım. O kimse benim Kevser Havuzumun başına gelecektir.
"Haramla beslenen hiç bir beden Cennete giremez. Ateş ona daha layıktır. İnsanlar meşguliyet itibarıyla iki kısımdırlar. Biri nefsini satın alıp Cehennemden azâd eder, iyi ameller işler, diğeri nefsini feda eder, tehlikeye atar. Namaz delildir, oruç Cehenneme karşi kalkandır. Sadaka suyun ateşi söndürdüğü gibi, hataları söndürür, yok eder."[204]
[181] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/101.
[182] Buhârî, Hacc: 170; Müslim, İmâre: 179. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/101-102.
[183] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/102.
[184] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/102.
[185] Ebû Dâvud, Sünnet: 17.
[186] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/102-103.
[187] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/103.
[188] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/103-104.
[189] Fetih: 48/29.
[190] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/104.
[191] Buhârî, Vudu: 3; Müslim, Tahare: 34; Tirmizî, Cum'a: 74; İbni Mâce: Tahare: 6. İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/104.
[192] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/105.
[193] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/105.
[194] Müslim, Siyam: 21; Buhari, Savm: 14; İbni Mâce, Siyam: 5; Ebû Dâvud, Siyam: 7.
[195] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/106.
[196] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/107.
[197] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/107.
[198] Hadîd: 57/27.
[199] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/108-110.
[200] Müslim, Birr: 37; Tirmizi, Zühd: 53.
[201] Ebû Dâvud, Büyü: 40.
[202] Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 155.
[203] İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/110-114.
[204] Tirmizi Fiten: 72 (Hadisin birinci kısmı için) İmam Taberâni, Mu’cemu’s-Sağir Tercüme ve Şerhi, (İsmail Mutlu), Mutlu Yayınları: 2/114-115.