selsebil
Tue 25 August 2009, 04:05 pm GMT +0200
Peygamberimizle iş yapanlar memnuniyet duyuyor, doğruluk ve dürüstlüğüne hayran kalıyorlardı
Peygamberimiz, ticaretle meşgul oluyordu. O’nunla iş yapanlar memnuniyet duyuyor, doğruluk ve dürüstlüğüne hayran kalıyorlardı. Çünkü O’nda yalan, hile, aldatma gibi çirkin huyların zerresi dahi bulunmuyordu...
Peygamberimiz toplumdan uzak yaşayan bir insan değildi. Herkes gibi O da alışveriş yapıyor, borç alıp veriyordu. Ticarî hayatı kontrol için ara sıra çarşıya pazara çıkıyor, insanlara adalet, insaf, hak hukuk dersi veriyor, birbirlerini aldatmamalarını, yalan yere yemin etmemelerini söylüyordu. Peygamberimiz, henüz kendisine peygamberlik gelmeden önce ticaretle meşgul oluyordu. O’nunla iş yapanlar çok memnun kalıyor, doğruluk ve dürüstlüğüne hayran oluyorlardı.
Mekkeliler en kıymetli mallarını O’nun yanına emanet olarak bırakıyor, her alanda güven duyuyorlar; yalan, hile, aldatma gibi çirkin huyların zerresinin dahi bulunmadığını çok iyi biliyorlardı. Bir gün Peygamberimiz’e Saîb adında bir Arap tüccar takdim edildi.
O’nu, Peygamberimiz’e doğruluk ve dürüstlüğe dikkat eden bir adam olarak tanıtıyorlardı. Peygamberimiz ise, "Ben onu sizden iyi tanıyorum" deyince, Saîb de Peygamberimiz hakkında şöyle bir iltifatta bulundu: "Evet, ticarette arkadaşlık etmiştik. Bütün hesapları gayet mükemmeldi."
Sen bana hakkımı fazlasıyla verdin!
Peygamberimiz alışveriş esnasında kendisini tanımayıp da kaba davrananları hoş karşılar, onlara karşı peygamberlik imtiyazını kullanmazdı. Bir gün bedevinin birisi et satıyordu. Peygamberimiz de bir miktar hurma karşılığında et almak istedi, fakat hurmayı bir müddet sonra getirmek üzere söz verdi. Eve geldi, hurmanın kalmadığını gördü. Tekrar pazara gitti. Bedeviyi buldu. "Senden hurma karşılığında et almıştım, fakat hurma kalmamış" demeye kalmadı, bedevi bağırıp çağırmaya, yaygara koparmaya başladı.
Etraftan Peygamberimizi tanıyanlar müdahalede bulunmaya kalkıştılar. Fakat Peygamberimiz onları bırakmadı. "Siz müdahale etmeyin, bedevinin hakkı var" dedikten sonra, meseleyi tekrar anlattı. Yine de bedevi söylenip duruyordu. Sonunda Peygamberimiz onu Ensar’dan birisinin evine göndererek hakkı olan hurmayı ondan almasını söyledi. Bedevi gidip hurmayı aldı.
Dönüşünde Peygamberimizi Sahabîlerle beraber oturuyor görünce, tanıdı, göstermiş olduğu anlayış ve sabırdan dolayı son derece duygulandı ve şöyle konuştu: "Ya Muhammed, Allah sana mükâfatını versin. Sen bana hakkımı fazlasıyla verdin." Peygamberimiz ticarî meselelerde devamlı haklıdan yana olmayı tercih ederdi. Kendi şahsına karşı bir saygısızlıkta bulunulsa bile yine haklı olanı tutardı. Onun mağdur düşmesini istemezdi.
Bizi aldattan bizden değildir!
Peygamberimiz bazen çarşı pazarı dolaşır, bir haksızlık ve hile olmaması için kontrolde bulunurdu. Uygunsuz bir şeyle karşılaşırsa, satıcıyı ikaz ederdi. Bir gün Medine çarşısını dolaşırken bir hububat yığınının önünde durdu. Elini içine daldırdı. Eline bir ıslaklık dokundu ve altından, üstünde olmayan şeyler çıktı. Satıcıya döndü: "Nedir bunlar?" diye sordu. Mal sahibi: "Ya Resulallah, yağmur yağmıştı. Ondan ıslanmış olacak" dedi.
Peygamberimiz, "Neden ıslak kısmını herkesin görebileceği şekilde üste koymadın?" şeklinde azarladıktan sonra: "Müslümanlar arasında aldatma olmaz. Bizi aldatan bizden değildir" buyurdu. Bir başka ifadesinde de şöyle buyuruyor: "Müslüman Müslüman’ın kardeşidir. Kusurlu bir malı din kardeşine satan hiçbir Müslüman’a bu satış helâl olmaz. Ancak satarken malın kusurunu açıklarsa başka..."
Evet gerçek mümin, en yüksek ahlâka sahip olan insandır. Onun ticari muamelelerinde yalan, aldatma ve yanıltma olmazdı. Yalan ve aldatma ise hem Hak’tan, hem de halktan uzaklaştırır. İnsanları aldatmak ve yalan söylemek, çok kötü fiillerdir. İnsan aldatılsa dahi, asla kimseyi aldatmamalı, en yüksek bir fazilet olduğu hâlde, bazen kaybetmeye sebebiyet verse de doğruluktan ayrılmamalıdır. Allah, her zaman doğruların yanındadır.