- Peygamberimizin Bazı Umumi Duaları

Adsense kodları


Peygamberimizin Bazı Umumi Duaları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Sun 3 January 2010, 10:02 pm GMT +0200
Peygamberimizin Bazı Umumi Duaları


îmâm-ı Ahmed, Ebû Dâvud, Nesât ve Tirmizî, aynı zamanda Îbni Huzeyme ile Beyhakî, Sakr el-GâmidVden şöyle rivayet ederler: Peygam ber (s.a.v.) buyurdu: "Ey Allah´ım, ümmetimin içinde işine erken giden leri, nîmet ve bereketine nail eyle!"

Bu hadîsi rivayet eden Sahr, bizzat kendisi erkenci idi. Ticâretle iştigâl ederdi. Günün erken saatlerinde hizmetçilerini de işe çıkarıp çarşıya yollardı. O kadar çok kazanırdı ki, sonunda kazancının miktarım bilemez oldu. (Süyutî)

Beyhakî, îbni Ömer´den şöyle bir haber nakleder: Kadının biri, ko casını Hz. Peygamber´e şikâyet etti. Kadının şikâyetini dikkatle dinle yen Peygamberimiz, bu kadına hitaben: "Şimdi sen, kocana buğz mu ediyorsun?" diye sordu. Kadın: "Evet" dedi. Peygamberimiz, kadına ve yanında durmakta bulunan kocasına hitaben: "Haydi ikiniz de başlarınızı bana doğru eğiniz!" buyurdu. Onlar da başlarını eğdiler. Peygam­berimiz, kadının alnım kocasının alnına koydu, onların başlarını bu şe kilde tuttu ve şöylece dua buyurdu: "Ey Allah´ım, bunların arasını ısındır, bunları birbirine sevdir!" Aradan bir müddet geçmişti. Bu kadın, Hz. Peygamberle karşılaştı. Peygamberimiz kendisine: "Kocanla nasıl sın?" diye sordu. Peygamberimizin ayağına kapanan kadıncağız: "Ey Allah´ın Resulü, şimdi kocamdan daha sevgili olan kimse yoktur, bana" diyerek cevab verdi."

Ebû Yzlâ ve Beyhakı Ebû Ümâme´den naklederi O şöyle der: "Bir gün, Peygamber´in (s.a.v.) emri üzerine bir gazaya çıkmak üzereydik. Ben Hz. Peygamber´e yaklaşıp: "Ey Allah´ın Resulü, bana şehitlik nasib olması için dua ediver!" dedim. O ise: "Allah´ım, bu kuluna selâmetlik ver, ganimet nail eyle!" şeklinde dua buyurdu."Gazaya gidip savaştık. Bol ganimet ve selâmetle döndük. Sonra, bir savaş daha oldu. Ben bu sırada da, Ona aynı ricada bulundum. O da aynı duasını tekrarladı. Bu savaştan da selâmet ve bol ganimetle döndük."

Beyhakl Zeyd bin Sâbit´ten şu haberi nakletmiştir: Bir gün Pey gamber (s.a.v.), Yemen tarafına baktı ve şöyle dua etti: "Ey Allah´ım, onların kalbini bu tarafa (islâm´a) çevir!" Sonra Hz. Peygamber Şam ta rafına baktı, yine böyle dua etti. Sonra Irak tarafına baktı, yine bu şe kilde duada bulundu."

Müslim, Seleme bin el-Ekua´dan rivayet eder. O şöyle der: Adamın biri, Peygamberin (s.a.v.) yanında yemeği yemeğe başladı... Yerken sol elini kullanıyordu. Hz. Peygamber kendisini îkâz buyurup: "Sağ elinle ye!" diye emretti. Adam: "Gücüm yetmiyor!" diyerek karşılık verdi. Kibir ve inadından böyle söyleyen bu adama karşı Peygamber Efendimiz de: "Gücün yetmesin!" dedi ve bu adamın, ancak kibrinden böyle söylediğini de bildirdi. Bu adam da cezasını çekti, elini ağzına götüremez oldu."

Müslim ve Beyhakı İbni Abbas´tan rivayet ederler: O şöyle demiştir: "Peygamber (s.a.v.) bana emredip: "Muâviyeyi bana çağır!" buyurdu. Ben de: "O şimdi, yemeğe oturdu" dedim. Bunu üçüncü defa tekrarlayı-şında: "Allah onun karnına, doymak nedir göstermesin!" dedi. Muâviye de, bundan sonra gerçekten doymak nedir bilmedi."

(Muâviye ve Süleyman bin Abdülmelik, çok yemek ve doymamakla meşhur olanlardandır.)

Beyhakı, Ebû Yahya´dan şu haberi nakleder: Bir gün Hz. Ömer´e birisi: "Senin âzâd ettiğin kişilerden falan kişi insanların yiyecek mad desini saklayıp ihtikârda bulundu" diye şikâyet etti. Bunun, çok mes´ûliyetli bir şey olduğunu bildiren Ömer: "Ben Peygamber´den (s.a.v.) işittim. O bu hususta aynen şöyle buyurmuştur: "Her kim, müsümanla-rın yiyeceği şeylerden ihtikâr yaparsa, Allah o kulunu cüzzâm hastalığı ve iflâs ile cezalandırır."

Ve derhal azatlısını çağırıp sorguya çekti. Azadlısı ise, "sâdece alış-verişte bulunduğunu" söyledi. Haberi bu şekilde nakleden Ebû Yahya ise, o âzadlı kişinin, Hz. Peygamberin duası veçhile, bir müddet sonra uyuz illetine yakalandığını söyler."

Buharî ve Müslim (ittifak hâlinde) İbni Abbas´tan şöyle rivayet e-derler: "Siyah bir kadın vardı. Bir gün Hz. Peygamber´e gelip: "Ey Al lah´ın Resulü, benim sar´a hastalığım var. Ne olur, Allah´a dua ediniz de bu-hastalıktan kurtulayım!" diye ricada bulundu. Hz. Peygamber bu kadına: "Eğer istersen, bu hastalığına sabredersin, karşılığında da cen neti kazanırsın! Eğer dua etmemi istersen, dua ederiz. Allah da dilerse sana şifâ ve afiyet verir" diye konuştu. Kadıncağız, sabrının karşılığı o-larak cenneti kazanacağım duyunca: "Evet ey Allah´ın Resulü, ben sab redeceğim!" dedi. Fakat hastalığı ile ilgili bir noktada ricada bulundu ve şöyle dedi: "Yâ Resûlallah, sar´am geldiği zaman, üstüm başım açılıyor, (Ben de bundan sıkılıp utanıyorum) dua buyurunuz da, sar´am geldiği zaman deprennıeyeyim ki, üstüm başım açılmasın!" Peygamberimiz de bu hususta dua buyurdular."

Buharî el-Edeb´te ve Nesâî Ümmü Kays´tan, onun şöyle dediğini rivayet ederler: "Oğlum vefat edince ben üzüntüye kapıldım ve onu yı kayana dedim ki: "Oğlumu soğuk su ile yıkama, sonra onu Öldürürsün!" Benim bu sözümü Ukkâşe bin Mıhsan Resûlüllah Efendimizde yetiştir-miş. O da tebessüm buyurup: "Bu kadıncağızın ömrü uzun olsun!" diye dua etmiştir.

(Bu sebeple bu kadın kadar uzun ömür yaşamış bir başka kadın olmamıştır.)

El-Bârûdî, îbni Şahin, îbni Seken ve Beyhakl Ebû Ümâme´den rivayet ederler. O şöyle anlatmıştır: "Salebe bin Hâtıb, Peygamber´e (s.a.v.) gelip: "Ey Allah´ın elçisi, benim için Allah´a dua ediver de, Allah bana bol mal ve çok evlâd versin!" dedi. Peygamberimiz ise ona: "Yazık sana ey Salebe! Bilesin ki, şükrünü eda edebildiğin az mâl, şükrünü edâ edemediğin çok maldan daha hayırlıdır!" diye nasihat buyurdu. Fakat Salebe buna aldırmayıp yine aynı istekte bulundu. Peygamberimiz de aynı nasihatini tekrarlayıp: "Ben sana, bir güzel örnek değil miyim? Eğer ben Rabbim´den şu dağların altın olup da benimle her gittiğim yere gitmesini istesem, hiç şüphem yoktur ki, Rabbim bana bunu lütfeder. Fakat Ben, Rabbim´den böyle bir şey istiyor muyum?" buyurdu. Salebe, bütün bu söylenilenlere aldırmayıp: "Ey Allah´ın elçisi! Allah´a dua edi ver de beni mâl ve evlâd ile rızıklandırsm! Seni hak peygamber olarak gönderen Allah´a yemin ederim ki, eğer bana mâlca zenginlik lütfedecek olursa, her hak sahibinin hakkını vereceğim!" diyerek and içti. Bunun üzerine Hz. Peygamber, onun isteği istikâmetinde dua ediverdi."

Derken Salebe, bir koyun satın aldı. Koyunu o kadar bereketlendi ve üredi ki, Medine onun koyunlarına dar gelir oldu. O da bu sebeple Medine´den uzaklara açıldı... Fakat gündüzleri Medîne Mescidi´ne gele rek namazını Hz. Peygamberle birlikte kılıyordu. Geceleri ise gelemi-yordu. Derken koyunları o kadar çoğaldı ki, gündüzleri de gelemez oldu. Ancak Cumâ´dan Cumâ´ya geliyordu. Derken cuma ve cenazelerde de bulunmaz oldu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.), onun hakkında: "Salebe bin Hâtıb´a yazık!" buyurdu.

Sonra, Allah´ın zekâtla ilgili emrini ihtiva eden âyetler indi... Al lah´ın emri gereğince Peygamberimiz, iki zekât âmilini (tahsildarını) ona gönderdi. Sâlebe´nin, koyun ve develerinden ne kadar zekât vermesi lâzım geldiğini de yazılı olarak bu âmillerle birlikte ona gönderdi, iki tahsildar, Hz. Peygamber´den aldıkları emir gereğince, doğruca Sâlebe´ye gittiler ve ona, vermesi lâzım gelen zekâtı açıkça bildirdiler. Salebe, kendilerine hitaben: "Peygamberin yazılı emrini bana gösteri niz!" dedi, onlar da yazılı emri kendisine verdiler. Salebe, yazılı emri dikkatle okuduktan sonra: "Bu benden istenenler, haraçtan başka bir şey değil! Siz şimdi beni yalnız bırakınz, ben bu mes´eleyi kendi başıma bir düşüneyim. Sonra bana bir daha uğrayımz" cevâbını verdi. Onlar da geri çekilip ayrıldılar. Sonra ona tekrar uğradılar. O da önceki sözünü tekrarladı: "Bu haraçtan başka bir şey değil!" Onlar da geri çekilip ay rıldılar. Sonra ona tekrar uğradılar. O da önceki sözünü tekrarladı: "Bu haraçtan başka bir şey değil." Siz şimdi Medine´ye dönünüz, ben iyice düşünmek istiyorum!" dedi. Onlar da dönüp Medine´ye geldiler. Pey gamberimiz kendilerini görünce, daha onlar bir şey söylemeden: ´Yazık, Salebe bin Hâtıb´a!" buyurdu. Bunun üzerine de Allah Tevbe sûresinin ilgili âyetlerini inzal buyurdu ki, bu âyetler şöyledir:

"Onlardan kimi de: "Eğer Allah, lütuf ve kereminden bize verirse, elbette sadaka vereceğiz ve faydalı insanlardan olacağız!" diye Allah´a and içtiler."

"Ne zaman ki Allah kereminden onlara verdi, onun verdiğinde cimrilik ettiler ve sözlerinden döndüler. Zâten onlar, dönektirler."

"Allah´a verdilsieri sözden döndüklerinden ve yalan söylediklerin den dolayı, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar Allah, onların kalb-lerine nifak sokmuştur." [30]

Salebe, kendisi hakkında inen bu âyetlerden haberdâr oldu. Ken disinden istenen miktar zekâtını alarak doğruca Hz. Peygambere gitti ve zekatını O´na teslim etmek istedi... Peygamber (s.a.v.) ise almak is temedi ve: "Allah beni, senin zekatını almaktan menetti" karşılığını verdi. Salebe ağlamaya ve basma topraklar saçmaya başladı. Peygam berimiz ise kendisine: "Bu senin amelinin karşılığıdır... Ben sana zekâtını Ödemeni emrettim, sen ise bana itaat etmedin!" dedi.

Böylece Resûlüllah, Salebe bin Hâtıb´ın zekâtım kabul etmemiş oldu. Sonra Ebû Bekir halîfe oldu. Salebe, gelip zekatını ona Ödemek is tedi ise de; o da bunu kabul etmedi. Sonra Ömer başa geçti, o da onun zekâtım kabul etmedi. îşte bu Salebe, Osman´ın halifeliği zamanında helak olup gitti." [31]

Beyhakl ve Taberânî Abdullah bin Ebû Evfadan rivayet ederler. O şöyle der: "Adamın biri Peygamber e gelip: Ey Allah´ın Resulü, şurada bir genç var, ölmek üzeredir. Fakat kendisine: "Lâ ilahe illallah de!" diye söylendiği halde, tevhîd kelimesini söyleyemiyor" dedi. Peygamberimiz: "Daha önce bunu söylemiyor muymuş?" diye sordu. Onlar: "Söylüyor muş" dediler. Peygamberimiz: "Peki şimdi ölümü yaklaştığı zaman bunu söylemekten kendini meneden ne imiş?" dedi ve derhal yerinden kalka rak o gencin yanma gitti. O´nunla birlikte biz de gittik. Peygamberimiz ona: "Ey genç, lâ ilahe illallah de!" diye emretti. Genç: "Ben bunu söyle meye güç yetiremiyorum" cevâbını verdi. Peygamberimiz: "Niçin?" diye sordu. Genç: "Anama itaatsizlik ettiğim için" karşılığını verdi. Peygam berimiz: "Anan şimdi sağ mıdır?" dedi. Genç de: "Evet" dedi. Peygambe rimiz oradakilere: "Bu gencin anasını buraya getiriniz!" dedi. Getirdiler. Peygamberimiz ona dedi ki: "Ey bu gencin anası, söyle bakalım; büyük bir ateş yakılsa, sana da denilse ki: "Eğer oğluna hakkını helâl etmezsen, onu bu ateşin içine atıp yakacağız!" Bu durumda hakkıiıi oğluna bağış lamaz mısın?" Kadın: "Bağışlarım" dedi. Peygamberimiz: "O halde oğlu na hakkını bağışladığına dâir bize söz ver!" buyurdu. Kadın da: "Oğlumdan razıyım, hakkımı ona bağışladım" dedi. Bundan sonra Pey gamberimiz gence dönüp: "Haydi şimdi lâ ilahe illallah de!" dedi. Genç de: "Lâ ilahe illallah!" dedi. Peygamber (s.a.v.) de bunun üzerine: "Benim sayemde şu kulunu cehennemden kurtaran Allah´a hamdolsun!" diyerek

Allah´a hamd etti." [32]

Kütüb-i Sitte´nin son dördü (Ebu Dâvûd, Tirmizî, Nesaî ve îbni Mâee), Zeyd bin Sâbit´ten şu hçtdîsi rivayet ederler: "Peygamber (s.a.v.) buyurdu:

"Allah dünyâda ve âhirette yüzünü nûrlandınp bahtiyar etsin o kişiyi ki, Benim sözümü işitir, aynen alıp muhafaza eder ve başkalarına da aynen ulaştırır!"

Alimlerimiz buyurmuşlardır ki: "Ehl-i Hadîs´ten hiç bir kimse yoktur ki, Peygamber´in (s.a.v.) duası bereketiyle onun yüzünde bir gü zellik ve nûr bulunmasın!" (Suyûtî).[33]

(Yukarıda geçen bu hadîsi Tirmizî, îbni Mes´ûd´dan şu şekilde rivayet etmiştir: "Allah, dünyâ.ve âhirette yüzünü nûrlandırıp bahtiyar etsin o kişiyi ki, bizden bir şey işitmiş ve işittiği gibi de başkalarına u-laştırmıştır! Kendisine hadîsim ulaştırılan nice kimse vardır ki, o hadîsi, benden duyandan daha iyi anlayıp kavrar.")[34]



[30] Tevbe suresi, 75-77

[31] Salebe bin Hatİb, münafıklardan biridir. Allâme Ibn-i Kesir der ki: "Müfessirier-den pek çoğu; Ibni Abbas, Hasanü´l-Basri, Tevbe Sûresinin ilgili ayetlerinin Salebe bin Hâtib, hakkında indiğini söylerler. Bu hususta İbni Cerirve İbni Ebû Hâtim´in rivayet ettikleri bir de hadis vardır. Şöyle ki: "Meân bin Rifâa, Ali bin Yezid´den, o da Ebû Abdurrahman el-Kâsım´dan rivayet eder. Bu ise Abdurahman bin Yezid´in âzadhsı Abdurrahman´ın oğludur ve Ebû Umâme el-Bâhİli´den yukarıdaki hadisi rivayet etmiştir."

(Tercemesini yaptığımız bu eserin tahkikini yapmış bulunan Dr. M. Halil Herras´ın, kendi sözü ve İbni Kesir´den nakli bu kadardır. Müellif Suyûtî merhumun ise burada bu hu susta herhangi bir sözü yoktur. Görüldüğü gibi muhakkik, bu hususta çok az konuşmuş ve: "Salebe, münafıklardan biridir demekle yetinmiştir. Eğer ilgili âyetlerin Salebe hakkında in diği kesin olsaydı, onun münafık bilisi olduğu da kesin olurdu. Zira ilgili âyetin sonunda: "...Allah, kıyamet gününe kadar onun kalbine nifakı sokmuştur" buyurulmuştur. Fakat Şâlebe´nin, bu âyetlerin inişinin sebebi olduğu, münafık olup olmadığı kesin değildir. Nitekim İbni Hişam; onun hakkındaki "münafık idi" sözünü naklettikten sonra şöyle demektedir: "il mine itimad ettiğim zatların bana bildirdiklerine göre, Salebe bin Hâtib ve Haris bin Hâtib EhM Bedir´dendir. Muattib b. Kuşeyr de... Bunların her üçü de münafık değildi. Nitekim İbni İshak da Bedir Ehli´nin isimlerini sayarken bunları da saymıştır" demektedir. Bizim burada kısaca söylemek istediğimiz: Durum ihtilaflı olunca, Şâlebe´nin münafık olduğunu kestirip almak, kolay olmasa gerek.) (M.)

[32] Ölümü yaklaşmış hastaya, "tâ ilahe illallah de!" diye emredilemez. O´nun ya­nında bu zikredilir, O, da zikreder ve bu onun son sözü olursa, cennete girer. (İlgili sahih hadisin müjde ettiği gibi...) Fakat yukarıda geçen rivayet sahih değildir. Her ne kadar vaizler bunu kendilerine bir sermaye edinip çokça söylerlerse de, aslı olup olmadığını düşünmezler. El-Fevaid´de bildirildiği gibi, senedinde çok yalan söyleyen râvi bulunmaktadır. İbni Hıbbân: "Bu rivayet batıldır, asılsızdır" diyerek, durumu bildirmiştir.

[33] Allah´tan; bizi de ehl-i hadis topluluğu arasında hasretmesini, onları bize sev­dirmesini, onlara iktida etmeyi nasib kılmasını dileriz. Onlar, gerçekten şeytani tuzaklardan korunmuş, kopmaz bir kulpa tutunmuş bahtiyarlardır

[34] Celaleddin es-Suyuti, Peygamberimizin Mucizeleri ve Büyük Özellikleri, Uysal Kitabevi: 2/324-329.


RAMAZAN 7/D
Tue 7 April 2015, 02:41 pm GMT +0200
Es Selamün Aleyküm ve Rahmetullahi ve Berekatühü . Peygamber Efendimiz (S.A.V.)'in duaları bereketlidir ve güzeldir . Yüce ALLAH Efendimiz (S.A.V.)'in dualarını kabul buyurur .  Peygamber Efendimiz (S.A.V.) ' e ,  kendisine çok mal ve mülk verilmesi için Yüce ALLAH'a dua etmesini isteyenler olmuştur. Peygamber Efendimiz (S.A.V.)  o kişiyi uyarmıştır . Kibir ve cimriliğe düşeceğini söylemişse de bunu aldırmayıp Efendimize kendisine mal mülk verilmesi için Yüce ALLAH'a dua etmesini istemiştir . Yüce ALLAH ' da ona istediği mal ve mülkü vermiş ve o da kibir ve cimriliğe düşmüştür . Yüce ALLAH kalbimizde zerre kadar kibir bulundurmaktan bizleri korusun . Unutmamalıyız ki Kalbinde zerre kadar kibir bulunan bir kimse cennete giremez . Bu dünyada çok mal ve mülk bir fayda sağlamaz hepsi geçici . Sadece helalinden yiyip içeceğimiz kadar kazanalım . Bu dünyayı düşüneceğimize asıl ahiretimizi düşünelim .

Haktan7/b
Tue 7 April 2015, 10:17 pm GMT +0200
Ve Aleyküm Selam . Paylaşım İçin Çok Ama Çok Teşekkür Ederim .

HALACAHAN
Tue 8 November 2016, 10:11 pm GMT +0200
Rabbim Efendimizin sefaayine layik eylesin ..Cennette kevser havuzu başında olmuş eylesin ..

ceren
Wed 9 November 2016, 11:18 am GMT +0200
Esselamu aleykum.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden ve onun umumi dualarını yapip onun sefaatine nail olan ve dualarin feyzine eren kullardan olalim inşallah...