- Peygambere mahsus şeyler ümmet için söz konusu değildir

Adsense kodları


Peygambere mahsus şeyler ümmet için söz konusu değildir

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sidretül münteha
Thu 2 June 2011, 05:24 pm GMT +0200
Hz. Peygambere Mahsus Olan Şeyler Ümmetin Bireyleri İçin Söz Konusu Değildir

 
Şu kadar ki, bu meselede ifadesi kesin, fakat nereye indirge­neceği problem olan bir ana kural ile çelişkiye düşüyoruz. Şöyle ki: Hz. Peygamber'in vefatından sonra sahabeden hiç birinden, kendi­sinden sonra gelenler için böyle bir uygulama meydana gelmemiştir.
Çünkü Allah Rasûlü, ümmet içerisinde Ebu Bekir (r.a.) den daha faziletli birisini bırakmamıştı. O, Peygamberin halifesi idi. (Peygam­bere yapıldığı gibi) Ebu Bekir (r.a.)'e teberrük kabilinden hiçbir şey yapılmamıştır. Fazilet bakımından onları takip eden Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali ve diğer ashab da böyledir. Bunlardan hiçbirisinden sahih ve meşhur bir yol ile Hz, Peygamber'de olduğu gibi artıkları ve eşyaları ile bir kimsenin teberrük ettiği sabit olmamıştır. Aksine onların sözlerine, yaptıklarına ve peygambere tâbi olmakta izledik­leri yola uymakla yetinmişlerdir. Demek oluyor ki bu tür şeyleri yapmamak onların meydana getirdiği bir icma' (görüş birliği) dir.
Sahabenin (Peygamber'de olduğu gibi kendileri ile ilgili eşya ve artıkla teberrük edilmesini) terk edişlerinin sebebine bakalım. Bunun iki ihtimali vardır:
Birinci İhtimal: Onlar teberrük edilme meselesinin Hz. Peygam­bere mahsus olduğuna inanmışlardır. Bu tür şeyler peygamberlik mertebesinde olabilir. Çünkü aranan hayır ve bereketin Hz. Peygamber'de var olduğu kesindir. Zira Rasûlullahın tamamı; içi dışı nurdur. Onda her kim nur ararsa hangi cihetle isterse nur'u bulur. Ümmetinden olan diğer insanlar -her ne kadar peygambere uyup onun yolundan gitmekle onlarda da nur hasıl olur ise de- peygamber gibi değildir. Hiç bir kimse, hiçbir suretle Peygamber'in derecesine ulaşıp onun mertebesine varamaz. Ulaşmak şöyle dursun onun mertebesine yaklaşamaz. Demek oluyor ki bu çeşit (artıkları ve eşyaları ile teberrük etme şeklindeki) uygulamalar ona mahsustur. Nitekim dört kadından fazlası ile evlenmek ve kendisini peygambere hibe eden kadının nikahının[103] Rasulullaha helal olması, eşleri hakkında adaletli davranmanın vacip olmaması[104] Hz. Peygambere mahsus şeylerdir.
Bu ölçüleri dikkate alınca Hz. Peygamber'den sonra başkaları hakkında eşyaları ve artığı ile teberrük etme konusunda Peygambere benzeterek teberrük etmek sahih değildir. Eğer teberrük konusunda peygambere uyarak yaptım demek söz konusu olursa bu bid’attır. Nitekim dört hanımdan fazlası ile evlenmek hususunda peygambere uyuyorum diyerek bunu yapmak da bid'attır.
İkinci İhtimal: Sahabe, teberrük meselesinin peygambere mah­sus olduğuna inanmamıştır. Fakat, onlar (kendilerinden sonra) uyulacak bir yol haline getirilir korkusundan buna açılacak yolu kapamak maksadı ile teberrükü terk etmişlerdir. Nitekim daha önce buna değinilmişti.
Sahabenin böyle davranmasının şöyle bir sebebi de olabilir: Avam, yani halk bu teberrük meselesinde bir sınırda durmaz, aksine haddi aşarak cahillikleri sebebiyle teberrük işinde aşırı giderler. Hatta teberrük edilen eşyayı da işin içine katarak o şeye öylesine saygı beslerler ki bununla haddi hududu aşarlar. Belki teberrük edilen eşyada olmayan şeylere bile itikad beslerler. Böylesi bir teberrük ibadetin aslıdır. Bunun içindir ki Hz. Ömer, altında Allah'ın Rasûlüne bîat edilen ağacı kesmiştir. Bu tür teberrük, siyer âlimlerinin bildirdiklerine göre puta tapmanın aslını oluşturmak­tadır. Hz. Ömer, bu ağacın altında namaz kılmaya devam edildiği takdirde bu ağaca Allah yerine ibadet edilmesinden korkmuştur. Nitekim saygıda aşırı davranma da böyle olur.
Taberi Tarihine zeyl yazan Fergani[105] nin Hallac-i Mansur[106] ile ilgili anlattıklarına göre Hallac'ın adamları ondan bereket ummakta, teberrük etmekte son derece ileri gitmişlerdi. Öyle ki Hallac'ın idrarını üstlerine başlarına sürmüşler, dışkısını buhar gibi koklamışlardır. O derecede ileri gitmişler ki içlerinde Hallac'ın Allah olduğunu iddia edenler olmuştur. Allah Teâla onların söyledik­lerinden yüce ve uludur.[107]



[103] Ahzâb: 33/50.
[104] Arapça metinden "kadınların kocaları hakkında adaletli davranmaları vaciptir" gibi bir anlam çıkıyor ki bu doğru değildir. Çünkü metindeki "kasm" ın anlamı hisse ve pay demektir. Nitekim birden çok eşi olan erkek her bir eşine eşit şekilde zaman ayırır. Bu itibarla eşlerine davranmak kadınların erkek üzerinde bir hakkıdır. Ama bu Hz. Peygambere vacip değildir.
[105] Fergani alim bir devlet adamı nlup, adı Abdullah b. Ahmed b. Ca'fer et-Türkî, lakabı Ebû Muhammed'dir. Taberi Tarihine zeyl yazan Fergani Hicri 362'de vefat etmiştir. Bakınız: Siyer-u A'lâm’in-Nübelâ. 16/132
[106] Hallacın adı Hasan b. Mansur b. Mahmi el-Fârisi' dir. Künyesi Ebu Abdullahtir. Dedesi olan Mahmî. mecusi idi. Hallaç tasavvufa girmiş, Sehl-i Tüsteri, sonraları Bağdat'ta Cüneyd ve Nuri ile arkadaşlık etmiştir. Daha sonraları fitneye düşen Hallaç, Hindistan'a gitmiş, orada sihri öğrenmiş, insanları büyü ile kerameti birbirinden ayıramayacak şekilde şüpheye düşürmüştür, pek çok kimse onu faziletli bir kimse olarak bilmiştir. Hallaç Allah olduğunu, Kuran gibi bir kitap ortaya koyabileceğini iddia etmiştir. Kitaplarda Hallac'a ait buna benzer pek çok şeyler anlatılmıştır. (Anlatılanlar doğru ise) Allah ona lanet etsin! Bakınız: Şezerât, 2/233-253; Tarih-i Taberi. 10/147
[107] İmam Şatıbi, el-İ’tisam Kitap Dünyası Yayınları: 2/10-11.

ceren
Sun 11 June 2017, 04:04 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm.Rabbim bizleri peygamber efendimizin yolunda giden ve ona layık bir ümmet olan kullardan eylesin inşallah...

Bilal2009
Sun 11 June 2017, 04:27 pm GMT +0200
Ve aleykümüsselam Rabbim bizleri doğru işler yapanlardan eylesin Rabbim paylaşım için razı olsun