- Peygamber S.A.’in Abdest Alış Şekli

Adsense kodları


Peygamber S.A.’in Abdest Alış Şekli

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
reyyan
Tue 29 November 2011, 05:54 pm GMT +0200
51. Peygamber (S.A.)’in Abdest Alış Şekli


 

106... Osman b. Affân'ın hürriyetine kavuşturduğu Humrân b. Ebân demiştir ki: "Ben Osman b. Affân'ın abdest aldığını gördüm. Önce ellerine üç defa su döküp onları yıkadı, sonra ağzına su alıp çal­kaladı, sonra burnuna su verip dışarı attı, sonra üç defa yüzünü yıka­dı, sonra sağ elini dirseğiyle beraber üç defa ve sol elini aynı şekilde yıkadı, başını meshedip önce sağ, sonra sol ayağını yıkayınca şöyle dedi: "Ben, Resulullah'ın aynen şu benim abdest aldığım gibi abdest aldığım gördüm ve şöyle buyurduğunu duydum": "Kim benim abdest aldığım gibi abdest alır da gönlünden hiç bir şey geçirmeyerek iki re­kât namaz kılarsa, Allah onan geçmiş günahlarını affeder”[488]  [489]

 

Açıklama

 

Hadis-i Şerif’te geçen mazmaza kelimesinin anlamı, suyu ağzında çalkalamak demektir. Bunun aslı suyu ağzına alarak ağ­zında çalkaladıktan sonra döndürmek, sonra dışarıya atmaktır.

Oruçlu olmayanlara mazmaza ve istinşâkda mübalağa göstermek sün­nettir.

İstinşâk: Buruna su çekmek, istinsâr da burundan suyu dışarı atmaktır.

Vech:Yüz demektir. Uzunluğuna yüzün hududu, saçın bittiği yerden alt çenenin aşağısına kadar; genişliğine hududu da, iki kulak yumuşağının arasıdır. Ağıza ve buruna suyun Üçer defa verilmesi mevzuu bahs ediliyor ki, bu sayıya uymak Hanefîlere göre sünnettir. Hadis-i şerifte geçen (  ) sonra kelimesi, takib edilecek sırayı gösterir ki, Şâfiîlere göre bu sırayı takib farz ise de, Hanefî ulemâsına göre sünnettir.

Binaenaleyh kişi önce suyu görmekle suyun rengini görür, sonra ağzına alarak tadını alır, sonra da burnuna çekerek kokusunu tetkik eder.

1. Mazmaza ve istinşâkın hükmü hakkında mezheb imamlarının görüş­leri farklıdır. Şöyle ki:

a. Malikîlere ve Şâfiîlere göre gusülde de abdeste de mazmaza ve istin-şâk sünnettir. Seleften Hasan Basrî, Zührf, Hakem b. Uteybe, Katâde, Rabîa, Yahya b. Sa'd el-Ensârî, Leys b. Sa'd, İbn Cerir et-Taberî ehl-i beytten en-Nasr (r.a.) bu görüştedirler. Delilleri ise, "...Yüzlerinizi yıkayınız..."[490] âyet-i kerimesiyle, "Allah'ın emrettiği gibi abdest al" hadis-i şerifi [491]  ve 54 ile 55 numaralı hadis-i şeriflerdir. Çünkü bu iki hadis-i şerifte mazmaza ve istinşâkın sünnetten olduğu ifâde edilmektedir.

b. İstinşâk abdest ve gusülde vâcibtir. Mazmaza ise sünnettir. Bu görü­şün sahipleri şunlardır: Ebû Sevr, Ebû Ubeyd, Dâvud-ı Zahirî, Ebû Bekr İbnü'l-Münzir ve bir rivayete göre Ahmed b. Hanbel (r.a.)... Bunlar Buhâ-rî'nin rivayet ettiği ve ileride gelecek, olan "Sizden biriniz abdest aldığında suyu önce ağzına alsın sonra da burnuna çekip dışan atsın" mealindeki 140 numaralı hadis-î şerifle Dârakutnî'nin tbn Sîrin'den rivayet ettiği "Resul-i Ekrem (s.a.) cenabetten temizlenmek için üç kefe buruna su çekmeyi emretmiştir" mealindeki hadis-î delil getirirler. Bu hadislere bakarak diyor­lar ki; "Mazmaza Resulü Ekrem'in fiiliyle sabit olmuştur. Sözü ve emriyle sabit olmamıştır. Oysa istinşâk, Resul-ü Ekrem'in kavlî sünnetiyle sabit ol­muştur."

c. Abdestte de gusülde de mazmaza ve istinşâk farzdır. Bunlar olmayınca abdest ve gusül sahih değildir. Bu görüşün sahipleri: Meşhur olan bir rivâyete göre Ahmed b. Hanbel, İbn Ebi Leylâ, İshâk b. Râhûye'dir. Delilleri ise, Mâide Sûresi'nin altına âyetinde yüz yıkamanın emredilmiş olmasıdır. Ağız ve burun da yüzden olduğuna göre ağız ve burun da bu emre dahildir.

d. Abdestte sünnettir, gusülde ise, amel bakımından farzdır. (Amelî farz)in işlenmesi diğer farzlar gibidir. Yapılmadığı takdirde ise, vacib hük­mündedir. Farzı inkâr edenin imanı olmaz. Vacibi inkâr edene ise bu hü­küm verilemez. Bu görüşün sahipleri ise Ebû Hanife ve ashabı ile Süfyan-ı Sevrî ve Zeyd b. Ali'dir. Delilleri ise, "Eğer cümıp iseniz hemen temizleniniz"[492]  âyetidir. Çünkü bu âyet-i kerimede bütün bedenin temiz­lenmesi istenmektedir. Ancak suyun eriştirilmesi imkânsız değildir. Gusülde ağzın içine suyun eriştirilmesi imkânsız değildir. Binaenaleyh güsulde ağzın içini ve burnun içini yıkamak amelî farzdır. Abdestte ise, yüzü yıkamak em­redilmiştir, ama ağız ve burun yüzden değildir. Zira yüzün sının, yüzün kar­şıdan görülebilen kısmıdır, ağız ve burunun cepheden görülmesi mümkün olmadığından bu sınırın dışında kalırlar. Nitekim İbn Abbas (r.a.) "Maz-maza ve istinşâk gusülde farz, abdestte sünnettir" buyurmuştur.[493]

2. Mazmaza ile istinşakın sırasını, hükmünü ve mahiyetim beyân eder­ken Nevevî şunları söylemiştir:

a. Üç avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Her avuçta önce ağıza sonra buruna su verilir.

b. Bir avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Yani bir avuç su ile üç defa mazmaza sonra üç defa da istinşâk yapılır. Zayıf bir senetle Hz. Peygamber'den Ali b. Ebî Talib (r.a.) rivayet etmiştir.

c. Bir avuç sudan hem mazmaza hem de istinşâk yapılır. Şöyle ki, Ev­vela bir defa mazmaza sonra istinşâk yapılır, tkinci ve üçüncü defalarda da aynı şekilde hareket edilir. Bunu Tirmizî, hasen ve garip diyerek rivayet et­miştir ki, bu babda en güzel ve sahih hadîsin bu olduğunu iddia etmiştir.

d. Altı avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Bunların üçü ayrı ayrı mazmazada üçü de istinşakda kullanılır. Ancak bu babdaki rivayet zayıf dır.

e. İki avuç su ile mazmaza ve istinşâk yapılır. Bunların biri üç defa maz­mazada diğeri de üç defa İstinşakda kullanılır.

Şâfıî fukahasından Nevevî: "Sahih olan vecih, birincisidir. Buhâri, Müs­lim ve diğer sahih hadis kitaplarında rivayet edilen hadisler bunu göstermek­tedir." diyor.[494]

3. Hanefîlere göre her mazmaza için ayrı ayrı üç avuç, her istinşak için de aynı şekilde üç avuç su kullanılır. Delilleri Taberânî'nin rivayet ettiği şu hadîstir: "Rasûlullah (s.a.) abdest aldı ve üç defa mazmaza, üç defa da is­tinşak yaptı. Bunların her biri için ayn ayrı su aldı."[495]

4.  Mazmazanın, istinşakdan öne alınmasının hükmüne gelince bu hu­susta iki görüş vardır:

a. "Abdestte sıra farz'dır" diyenlere göre önce mazmaza sonrada istin­şak yapılması şarttır.

b. Sırayı şart koşmayanlara göre, mazmazanın öne alınması müstehabtır. Hanefîler bu görüştedir.

5. Yüzün abdest alırken yıkanması ise, bütün imamlarca farzdır. Yüzün yıkanmasının Üç defa tekrar edilmesi ise yine ittifakla sünnettir.

6.  Abdestte kollar dirseklerle beraber yıkanır. Kolların yıkanmasında alimler arasında görüş birliği varsa da dirseklerin buna dahil olup olmama­sında çeşitli görüşler vardır. Dört büyük mezheb imamları ile ulemanın ek­seriyetine (cumhura) göre dirsekleri yıkamak da farzdır. Hanefîlerden İmam Züfer'e göre dirsekleri yıkamak farz değildir.

Ebû Bekr b. Dâvud ile bir rivayette İmam Mâlik'in görüşü de böyledir. Ulemanın bu mevzudaki ihtilâfı abdestin farzlarım bildiren âyet-i kerimede­ki (ilâ) edatına farklı mana verilmesinden ileri gelmektedir. Bu edat bir gaye (sonuç noktası) bildirir. Gayenin muğayyaya (burada, yıkanan organ) dahil olup olmadığı mevzuu ise ihtilaflıdır. İşte ulemanın bu konudaki görüşleri­nin farklı olması bu ihtilâftan doğmaktadır.

7. Mesh'te farz ve sünnet olan miktar ile mesh şekli; abdest alırken başı mesh etmek bütün mezheblerin ittifakı ile farzdır. Ancak başta meshedilmesi farz olan miktar ihtilaflıdır.                                           

Başta mesh edilmesi gereken miktar: Hadisin zahiri, meshederken bü­tün başı kaplamayı gerektirir. İmam Şâfiîye göre, isterse bir kıl miktarı ol­sun başa değmekle farz yerini bulur. Buna karşılık imam Mâlik'e ve İmam Ahmed b. Hanbel'den bir rivayete göre, bütün başı kaplayarak meshetmek farzdır.

Başa meshetmek için önden arkaya gidilir. Hasan b. Salih arkadan öne doğru gelineceğini söyler. Evzaî ye Leys'e göre başın Ön tarafına meshedilir. Hasılı başa mesh meselesinde fıkıh âlimlerinin çeşitli görüşleri vardır.

Mesh hakkında Şafiî ulemâsından iki görüş rivayet olunur:

a. Ekseri Şâfıî âlimlerine göre, bir kıl miktarı ile başa dokunmak mesh için kâfidir. Bunun nasıl olacağını tasavvur için Şafiî ulemâsı şöyle derler; bir kimse başına kına sürse de kınalanmadık yalnız bir kıl kalsa abdest alır­ken elini o kılın üzerine değdirmesi kâfidir. Farz olan mesh bununla ifâ edil­miş olur. Fakat bu görüş çok zayıftır. Çünkü şeriatta böyle tasavvuru bile güç olan nâdir meseleler varid olmamıştır.

b. lbnü'1-Kadî; vâcib olan meshin üç kıl miktarı olduğunu söylemiştir ki, bu birinciden biraz daha hafiftir. Çünkü yüzü yıkarken bu miktar yüzle birlikte kendiliğinden ve fazlasıyla yıkanmış olur. Bu da gerçekte başa mesh için kâfidir, Abdest alırken her uzva sıra geldikçe niyyet etmek şart değildir. Bu hususta Şafiî âlimleri arasında ittifak vardır. Onlara göre abdest azasını âyette sıralanan tertip üzere yıkamak ve meshetmek farzdır. Fakat bu mevzudaki delilleri de zayıftır.

Hanefilere göre, başa mesh miktarı hususunda üç rivayet vardır:

a.  Başa üç parmak miktarı mesh farzdır. Hişam'ın Ebû Hanife'den ri­vayeti budur.

b. Kerhî ile TahâvTnin rivayetine göre Nâsiye (alın) miktarı mesh et­mek farzdır. Mamafih tmam Züfer'in rivayetine göre Ebu Hanife ile Ebû Yusuf bu miktarın kâfi gelmediğine hükmetmiş, başın Üçte biri yahut dörtte birinin meshedilmesi lâzım geldiğini söylemişlerdir.

c.  îmam Muhammed'den bir rivayete göre, mesh hususunda muteber olan miktar, başın dörtte biridir. Ebû Bekr, "Bizde mesh hakkında iki riva­yet vardır: Dörtte bir ve üç parmak miktarı" demiş ve bazı ulemanın üç par­mak miktarım, bazılarının da ihtiyaten dört parmak miktarı rivayetini tercih ettiklerini söylemiştir..

d.  "Câmiü'1-Fıkh" adlı eserde îmam Hasan'dan, başın dörtte birini mesh etmenin vâcib olduğu bildirilmiştir.

Netice olarak Hanefflerin görüşleri iki noktada Özetlenebilir:

1. Başın dörtte birini mesh etmek: Bu görüş Hanefî fukahasından müteahhirinin görüşüdür, uygulama bu görüş üzerine bina edilmiştir.

2. Mesih vasıtası olan elin üç parmağının mesh edebileceği miktar ka­dar. Bu da Hanefî fukahasından mütekaddiminin görüşüdür.

Bu mevzuda İmam Ahmed b. Han bel'den de iki rivayet vardır:

1. Bütün başı mesh etmek vaciptir. İmam-ı Mâlik (r.a.) de bu görüşte­dir. Mâlikilerden bir kısmına göre başın üçte birini, diğer bir kısmına göre de üçte ikisini mesh etmek gerekir.

2. Başın bir miktarına mesh kâfidir. Kadına sadece başının ön tarafına meshetmek kâfidir. Binaenaleyh baştan meshedilmesi farz olan kısmın ne kadar olduğu Hanbelî âlimleri arasında ihtilaflıdır. İmam Ahmed'den bir rivayete göre herkes hakkında başın bütünün meshetmek farzdır. Diğer bir rivayette bîr kısmını meshetmesi kâfidir. Ebu'l-Hâris diyor ki: îmam Ahmed'e "Bir adam başına mesh eder de, bir kısmını bırakırsa ne dersin?" dedim.

"İmkânı olan bütün başını mesh etmelidir" cevabım verdi. İmam Ahmed'den gelen zahir rivayete göre erkeğin bütün başını meshetmesi farz, ka­dına ise başının Ön tarafına meshetmesi kâfidir.

Fıkıh.âlimlerinin bu husustaki delillerine gelince: Aynî'nin beyânına göre Peygamber (s.a.)'in nasıl abdest aldığını bildiren rivayetler içerisinde İmam Şafiî'nin bu mevzudaki görüşüne delil olabilecek tek bir hadis yoktur. Fa­kat "Başına mesnetti ve ellerini bir defa öne ve arkaya götürdü”[496]  hadisi Mâlikîler'in bu mevzudaki görüşlerini desteklemektedir. Çünkü bu hadis "Resûlullah (s.a.) abdest aldı ve alnına mesnetti" anlamına gelir. Hadis-i Şerifi Müslim, Ebû Dâvud, Nesâî ve İbn Mâce nakletmişlerdir.

Hanefilerin delili ise, Muğîre bin Şu'be'nin rivayet ettiği: "Resulullah (s.a.) abdest aldı ve alnına mesnetti"[497]  hadis-i şerifidir.[498]

Bir de Hanefî alimleri şöyle derler: "Başınızı mesh edin" âyeti mücmel (izaha muhtaç)tır. Resûlullah (s.a-.) ın alnına mesh etmesi bu mücmeli açık­lamaktadır. Bu hadis-i tek kişi de rivayet etmiş olsa, Kur'ân-ı Kerimdeki müc­mel ifadeleri izaha yeterlidir. Âyet-i Kerimedeki izaha muhtaç taraf mesh edilecek miktardır. Bu bakımdan meselenin izahı şöyledir: "Başınızı mesh ediniz"[499]  âyetindeki (b) edatı mâna itibariyle bir şeyi diğer şeye yapıştırmaktır. Buna hususî tâbiri ile "ılsâk" derler. Mezkûr edat meshin âleti olan el kelimesinin başına gelirse meselâ: () “elimle duvarı sildim" denilirse silmek, işi, bütün duvarı kaplar.Eğer mesh âyetinde oldu­ğu gibi mesh edilecek yere bitişecek olursa, bütün meshedilecek yeri kapla­mayı icabettîrmez, mesh âyetinde olduğu gibi ve şöyle bir mâna ortaya çıkar: "Ellerinizi başlarınıza yapıştırın" burada mesh bütün mahalli kaplamadığı­na göre ne miktar yerin mesh edileceği izaha muhtaçtır ki işte o izah, yukarı­da mealini sunduğumuz ve ileride gelecek olan 150 numaralı hadiste yer almaktadır.

Meshte sünnet olan miktar: Mevzumuzu teşkil eden hadiste geçen "sonra başına mesh etti" cümlesinin muktezası, başa bir defa meshetmektir. Nite­kim fıkıh âlimlerinden bir çokları bunu böyle anladığı gibi, İmam Ebû Ha-nife, îmam Mâlik ve İmam Ahmed b. Hanbel’in anlayışları da budur. Nitekim başa bir defa meshedileceğine dair olan hadisler[500]   de bu görüşü destekle­mektedir.

İmam Şafiî'ye göre diğer abdest organlarında olduğu gibi başı üç defa mesh etmek müstahabdır. Şafiî'nin meşhur sözü budur. Buharı sarihi Aynî başa üç defa meshedileceğini bildiren hadis-i şeriflerin bulunduğunu isbatla-mıştır. Fakat bunun Şafiî'nin zannettiği gibi üç ayrı suyla olmayıp aynı suy­la olduğunu ve İmam Ebû Hanife'nin görüşünün de bu olduğunu söyle­miştir.[501]

Hanefî ulemasından Burhaneddin el-Mergmânî ise Hidâye isimli eserinde

İmam Ebû Hanife’ye göre başa üç defa meshetmenin mekruh olduğunu söyler ve "Her ne kadar Peygamber Efendimiz (s.a.) başını üç kez meshederdi"

diye bir rivayet varsa da bu "her birinde elini yeni su ile ıslatırdı", demek değildir.[502]

Meshetme Şekli: Meshin nasıl yapılacağına dair çeşitli hadisler .rivayet edilmiştir. Nesaî'nin Abdullah b. Zeyd'den rivayet ettiği bir hadisten, başın ön tarafına meshedileceği ve iki elle ön taraftan başlanarak arkaya doğru oradan da öne doğru gidileceği anlaşılmaktadır.[503]

Taberânî'nin rivayetinde ise; evvela arkadan öne doğru, sonra önden arkaya doğru yapıldığı bildiriliyor. Bir rivayette de bütün başın mesh edildi­ği fakat saçlar hareket ettirilmeyerek hey'eti bozulmadığı, başka bir rivâyet-te  de  başa  meshedildiği  fakat  ellerin  ileriye  hareket  ettirilmediği bildirilmektedir.[504]                         

8. Abdestte ayakları yıkamak farzdır. Topuklar da hükme dahildir. Dir­seklerin yıkanması hakkında verilen malumat aynen burada da geçerlidir. Topuk manasına gelen "ka'b" kelimesinden muradın ne olduğu hususunda iki görüş vardır. Ekseri ulemaya göre, bundan murat; bildiğimiz topuk yani ayağın bacak kemiğine bağlandığı yerdeki şişkin kemiktir. Ve her ayağın iki tarafında birer topuk bulunur. İmâmiyye ile çıplak ayağa meshedileceğini söyleyenlere göre, topuktan kast edilen ayakların üstünde ve biraz yan tara­fında kalan hafif çıkıntıdır. Ulemâ abdest âyetindeki topuklardan muradın bu çıkıntılar olmadığını çeşitli delillerle isbat etmişlerdir. Nitekim 117 nu­maralı hadis-i şerifin şerhinde gelecektir; inşaallah.

Mezheblere göre abdestin farzları

Yukarıda abdestin farzlarını, özellikle Hanefîlerce kabul edilen farzları mezhebler arası görüş farkları ile izaha çalıştık. Mezheb imamlarının abdes­tin farzları hakkındaki tespitleri oldukça farklı olduğundan bu mevzudaki görüşleri aynı başlıklar altında mezheblere göre vermeyi gerekli görmekteyiz.

A. Hanefilere göre: Abdestin farzı dörttür; elleri dirseklerle beraber, yüzü (boy olarak başın kıl bittiği yerden çene kemiğinin altına kadar) geniş­lik olarak, kulak yumuşağından kulak yumuşağına kadar; ayakları, topuk­larla birlikte yıkamak; başın dörtte birini mesh etmektir.

B. Şafiîlere göre: Hanefîlerin görüşüne ek olarak tertibe (yüz, el, baş ayak) riâyet etmek ve abdestte niyyet etmektir.

C.  Mâlikîlere göre ise: Şâfiîlerinkine ek olarak tertip müstesna niyyet ederek dört azanın yıkanırken ovulması, su dökmekle iktifa edilmemesi, bir  de abdest azalarının arasına zaman koymadan peş peşe yıkanması ki, buna muvâlât denir.

D. Hanbelilere göre: Şâfiilerin görüşüne ek olarak muvalattan ibarettir.

"Aklından hiç bir şey geçirmeyerek iki rekât namaz kılanın geçmiş gü­nahlarının affolunacağı" hususunu ise ulemâ, inceden inceye tetkik etmiş­tir. Kâdi îyaz'a göre bundan murat kasden düşünülerek hatıra getirilen şeylerdir. Ekseriyetle kendiliğinden hatıra gelen şeyler değildir. Binaenaleyh onlar namazın kemaline zarar vermezler. Bazıları kasıtsız olarak namazda hatıra gelen şeylerin namaza zarar vermeyeceğini fakat o namazın hatıra hiçbir şey gelmeksizin kılınan namazdan sevap itibariyle daha aşağı olacağını söy­lemişlerdir. Çünkü peygamber (s.a.) af edilme meselesinin hatıra hiçbir şey gelmeksizin kılınan namaza mahsus olduğunu bildirmiştir. Böyle namaz kıl­mak hemen hemen Rasûlullah (s.a.) a mahsus gibidir. Zira hatırına hiçbir şey getirmeden namaz kılmak pek nâdir kişilere nasip olur.

Bu sözle namazda Allah'a ihlâs kasdedilmiş de olabilir. Bu takdirde mana şöyle olur: "Sonra halisane iki rekat namaz kılar bununla Allah'dan başka kimseden bir makam beklemez, namaz kılıyorum diye böbürlenmez bilakis tevazu gösterirse geçmiş günahları affolur."

Bazıları: "Eğer bununla dünya işlerine ait bir şey düşünmemek kasdedilmişsebu güç bir şeydir. Ama "dünyaya dair hatırına bir şey gelir de onu hemen terk ederse" anlamında kullanılmışsa, buna diyecek yoktur. Zira muh­lis kulların yapacağı budur" demişlerdir.

Hanefi âlimlerinden Aynî ise şunları söylüyor:

Hatırdan geçen şeyler iki kısımdır. Bir kısmı istemeyerek hatıra, gelir. Bunları hatıra getirmemek imkânsızdır. Fakat hatıra geldiği gibi üzerine dur­mayarak onları  hatırdan çıkarmak mümkündür. İşte bu hadis bu manâdadır.

Namazda âhiret işlerine âit bir şey düşünmek huşû'a mani değildir. Kur'ân-ı Kerimin manasını düşünerek okumak, dünya ve ahirete âit hayırlı işler düşünmek namazın faziletine zarar vermez.

Geçmiş günahlardan muradsa, küçük günahlardır.[505]  [506]

 

Bazı  Hükümler

 

1. Uykudan kalkmış olsun, veya olmasın, abdestten evvel elleri üç kerre yıkamak müstehaptır.

2. Abdest organlarım üç defa yıkamak müstehabtır. Ayaklar da bu hük­me dahildir.

3. Uygulamalı olarak öğretim yapmak (netice almak bakımından) daha verimlidir.

4. Namazda ihlas, dînen teşvik edilmiştir.                         

5. Sevapdan mahrum edeceğinden dolayı namaz kılarken dünya ile kal­ben meşgul olmaktan sakınılmalıdır.

6. Abdestin sonunda iki rekât namaz kılmak sevabı çok bir iştir. Nevevî merhum, Şafiî mezhebine göre iki rekat namazın siinnel-i müekkede olduğunu, mekruh vakitlerde bile kılınabileceğini söylüyorsa da ule­mânın büyük çoğunluğu bu namazın sünnet-i gayr-i müekkede olduğunu mekruh vakitlerde kılınamayacağını söylüyor.

7. İyi ameller, kötü amellerin günahına keffâret olur.

8. İbâdet ve tâat Allah'ın af ve merhametine vesile olacağından dînen teşvik edilmiştir.

9. Abdest organlarım yıkarken hadîs-i şerifdeki sırayı gözetmelidir. Şâfîilere göre bunu gözetmek farzdır. Hanefî ve Mâlikî ulemâsına göre sünnettir.

Bu hususta 118. hadîsin şerhine de bakılmalıdır.

 

107....Ebû Seleme b. Abdirrahman, Humrân'in kendisine şöyle dediğini nakletmektedir: "Ben Osman b. Affan'ı abdest alırken gör­düm". Ebû Seleme rivayetine devamla Atâ b. Yezîd'in Humrân'dan naklettiği hadîsin aynısını nakletti. Ancak"Mazmaza ve istinşâkî"[507] zikretmedi. Ebû Seleme, Humrân'dan naklettiği bu hadîsde şunları söy­ledi: "Osman (r.a,) başını üç kerre mesh etti sonra iki ayağını üç kere yıkadı. Ve dedi ki: İşte ben Rasûlullah (s.a.) in böyle abdest aldığım (gördüm) ve O (s.a.) şöyle buyurdu: "Kim bu sayıdan daha az yıka­yarak abdest alırsa bu abdest o kimseye yeter." dediğini duydum. An­cak Ebû Seleme bu rivayette Rasûlü Ekrem (s.a.)'in abdestten sonra namaz kıldığını zikretmedi.[508]

 

Açıklama

 

Bir önceki  hadisi   Ata b. Yezid, Humrân'dan rivayet etmişti. Üzerinde durduğumuz bu hadîsi de Ebû Seleme yine Hum­rân'dan nakletmiştir. Her iki hadîsi de Humrân, Osman b. Affan'dan riva­yet ediyor.Bu iki hadis    birbirine çok benzemekle beraber aralarında bazı farklar vardır. Şöyle ki:

a. Bu rivayette (mazmaza ve iştinşak) zikredümemiştir. Halbuki önceki rivayette zikredilmiştir.

b. 8u ikinci hadiste (107. hadis) Resulü Ekrem (s.a.) in başını üç kere meshettiği ziyâdesi vardır. Birinci hadiste ise, yoktur.

c. Birinci hadisteki, "Kim benim abdest aldığım gibi abdest alırsa" ifâ­delerinin yerine bu hadis-i şerifte, "Kim abdestini, azalarını daha az sayıda yıkayarak alırsa, abdesti ona yeter" beyânı görülmektedir. Ayrıca bu 107 numaralı hadis-i şerifte Resul-ü Ekrem (s.a.)'in namaz kıldığı zikredilmemiştir.

Bu hadis-i şerif 'başı üç kere mesh etmek sünnettir' diyen imam Şafiî'­nin delilidir.

Hanefi mezhebine göre ise, başı bir kerede ve bütününü kaplarcasına mesh etmek sünnettir. Meshi üçlemek mekruhtur. Hasan'ın Ebû Hanife’den bir su ile Üç kere mesh edileceğine dair de bir rivayeti vardır. Ancak ba­şın bir kere mesh edileceğine dâir olan hadisler daha sağlamdır. Bir önceki hadis-i şerifin şerhinde de açıklandığı gibi Hanelilere göre bu hadiste geçen "başını üç defa mesh etti" sözünden maksat, avucuna yeni bir su almadan tek bir su ile mesh etmektir.

 

108....Osman b. Abdurrahman et-Teyim'den rivayet edildiğine göre; îbn Ebî Müleyke'ye abdesti sormuşlar. O da şöyle cevap ver­miş; "Ben Osman b. Affân'a [509]  abdestin sorulduğuna şâhid olmuştum. O (bunun üzerine) su istedi. Kendisine bir su kabı getirildi. Sonra o kabı eğip (içindeki sudan) sağ eline döktü ve ellerini yıkadı. Sonra da sağ elini suya daldırıp üç kerre ağzına su verip dışarı attı. Üç kerre burnuna su verdi, üç kerre de yüzünü yıkadı. Sonra üç kerre sağ elini ve üç kerre de sol elini (bileklerine kadar) yıkadı. Sonra elini daldırıp suyu avuçlayarak başını ve kulaklarını mesh etti. Kulaklarının içini ve dışını birer kerre meshetti. En sonunda da ayaklarını yıkayıp, "bana abdestten soranlar hani nerede? İşte ben Rasûlullah'ı böyle abdest alır­ken gördüm." dedi.

Ebû Dâvud dedi ki: Osman’ın rivayet ettiği sahih hadîslerin hep­si de başın bir kerre mesh edileceğine delâlet ederler. Osman hadîsini nakleden râviler, rivayetlerinde abdestin, her uzvun üç kerre yıkanmasıyla olacağını söyledikleri halde, başın sadece meshedileceğini söy­lemekle yetinip diğer uzuvlardaki gibi kaç defa olacağını zikretmediler.[510]

 

Açıklama

 

Bu hadîste geçen meselelerle ilgili açıklama bundan evvelki iki hadîs-i şerifin izahında geçmiştir.Ancak burada Ebû Davud'un, Hz. Osman (r.a.)'ın rivayet ettiği hadîs­lerin hepsinin başın bir kerre meshedileceğine delâlet ettiği sözüne İbn Kudâme gibi bazı alimler itiraz etmişlerdir. Zira Ebü Dâvud bizzat kendisi Rasûlullah (s.a.)'ın başını üç kerre meshettiğine dâir iki hadis rivayet etmiş­tir. Bunu, Hafız İbn Hacer, Buhârî şerhi Fethu'l-Bâri’de şöyle izah etmiştir:

"Ebû Dâvud bu sözüyle kendisinin rivayet ettiği iki hadîs-i şerifin dı­şındaki Hz. Osman'dan rivayet edilen hadisleri kasdetmiş ve onlar üzerin­deki görüşlerini açıklamıştır."   

Bu mevzuda başın bir kerre meshedileceğine dâir en kuvvetli delil İbn Huzeyme ve başkalarının Abdullah b. Amr b. Âs kanalıyla rivayet ettiği meş­hur hadîsdir ki; bu hadîse göre Rasûlü Ekrem (s.a.) başını bir kerre meshetmiş ve abdest sona erdikten sonra da: "Kim benim şu abdestime bir şey ilâve ederse kötülük ve zulmetmiş olur  buyurmuştur.[511]  [512]

 

Bazı  Hükümler

 

1. Bilmeyen kişi, dîni meselelerini sorarak veya başka vesilelerle öğrenmeye çalışmalıdır.

2. Kendisine dîni bir mesele sorulan kimse eğer biliyorsa o sorunun ce­vabını vermelidir.

3. Bir su kabına sokulmak  icabeden el, sokulmadan önce yıkanmalıdır.

4. Abdest alırken sağ el sol elden önce yıkanır ve tertibe riâyet edilir.

5. Başın dışında bütün abdest organları  üç kere  yıkanır. Kulaklar da baş gibidir.

6. Ayaklar yıkanır, mesh edilmez.

7. Kendisine soru sorulan kişi soranın sorusuna cevap verirken çok dik­katli olmalıdır.

 

109....Ebû Alkama'den demiştir ki; Osman b. Affan (r.a.) su istedi, abdest aldı. Suyu önce sağ eliyle sol eline döküp iki elini bilek­lerine kadar yıkadı. Sonra ağzına ve burnuna Üç kerre su verip dışarı attı. Ebû Alkame Hz. Osman'ın abdest organlarım üç kerre yıkadığı­nı söyledi ve şöyle devam etti: "Hz. Osman sonra başını meshetti ve daha sonra da iki ayağım yıkayıp şöyle dedi: Ben Rasûlullah (s.a.)'m aynen şu gördüğünüz benim abdest alışım gibi abdest aldığını gördüm." Sonra (bu hadîsi Ebû Alkame'den nakleden Ubeydullah, (106 nolu) Zührî hadîsinin aynısını sonuna kadar okudu.[513]  [514]

 

Açıklama

 

Bu hadîs-i arifle ilgili açıklama 106 ncı hadîs-i şerifin izahında geçtiğinden burada tekrara lüzum görmüyoruz.

 

110....Şekîk b. Seleme'den şöyle demiştir: "Ben Osman b. Af-fan'ın üçer kerre bileklerini yıkayıp üç kerre de başını meshettikten sonra şöyle dediğini gördüm: Rasûlullah işte böyle yaptı."[515]

Ebû Dâvûd dedi ki: Bu hadîsi Veki aynı zamanda îsrailden de ri­vayet etmiştin Ancak Vek’i bu rivayetinde (tafsilat vermeksizin sade­ce) söyle demiştir. "Hz. Osman (r.a.) abdest organlarını üçer kene yıkadı."

 

111....Abdü Hayr'dan şöyle demiştir; "Ali (r.a.) bir gün bize uğ­radı ve namaz kıldı. Sonra bir de abdest suyu istedi. Biz içimizden, na­mazı kıldığı halde suyu ne yapacak ki, dedik. Halbuki onun maksadı bize bir şeyler öğretmekten başka bir şey değilmiş. Nihayet içinde ab­dest suyu bulunan bir kapla bir de leğen getirildi. Önce kabı sağ eline döküp iki elini üç defa yıkadı. Sonra üç kerre ağzına ve burnuna su verip dışarı attı. Ağzına ve burnuna suyu (kaptan) su aldığı eliyle/Ver­di. Sonra Üç defa yüzünü ve üçer defa da sağ ve sol ellerini yıkadı. Sonra elini kaba daldırıp başını bir kerre mesnetti. Sonra da sağ ve sol ayaklarını üçer kerre yıkadı ve peşinden şunu söyledi: Rasûlullah'n abdestini öğrenmek kimi sevindirecekse İşte bu abdest onun abdestinin ta kendisidir."[516]  [517]

 

Açıklama

 

Hadîs'i şerifte geçen "Hz’ Ali'nin bize bir şeyler öğretmekten başka bir maksadı yok idi" sözü, daha evvel içlerinden kendi kendilerine "Namaz kıldığı halde abdest suyunu ne yapacak ki?” di­ye sordukları soruya yine içlerinden kendi kendilerine verdikleri bir cevaptır.

Üzerine su döktüğü el, hadîs-i şerifte açıklandığı üzere sağ eldir. Sağ elle ağza ve burna su verilmesi ve buruna verilen suyun sol elle dışarı atılması sünnettir. Bu hadîs-i şerifin uzun bir açıklaması için 106. hadîsin izahına ba­kılmalıdır.

 

112....Abdü Hayr'den şöyle demiştir: "Ali (r.a.) sabah namazı­nı kıldıktan sonra Kûfe'deki Rahbe denilen yere gelip bir abdest suyu istedi. Sonra bir çocuk, içinde su bulunan bir kapla bir leğen getirdi."

Abdü Hayr sözlerine devamla dedi ki: "Ali (r.a.) kabı sağ eline aldı, suyu sol eline döküp iki elini üç kerre yıkadı. Sağ elini kaba dal­dırıp üç kerre ağzına üç kerre de burnuna su verdi." Sonra bu hadîsin ravîlerinden zaide, bir önceki Ebu Avâne hadîsine benzeyen sözler nak­lederek rivayetine şöyle devam etti: "Sonra Ali (r.a.) başının Ön ve arka tarafını bir kerre mesnetti." Daha sonra da (Zaîde, Ebu Avanenin naklettiği 111 no’lu hadisin) aynısını nakletti.[518]  [519]

 

Açıklama

 

Hz. Ali sabah namazından sonra Kûre'de bulunan ve Rahbe denüen yere gelerek oturuyor.Halka, Rasulü Ekrem (s.a.)'in abdest alışını öğretmek maksadıyla bir su kabı isteyip hadîs-i şerifte belirtildiği şekilde kabı önce sağ eline alıp yanına koyuyor, oradan sağ eli üzerine suyu boşaltıp sağ elden de sol elin üzerine aktararak ellerini önce bileklerine kadar yıkıyor.

Bazı nüshalara göre ellerim üç kerre yıkıyor. Sonra ellerini kaba daldı­rıp üç kerre ağzına üç kerre de burnuna sağ elle su veriyor. Bu hadîsi nakle­den Zâîde Hz. Ali'nin ellerini bileklerine kadar yıkamasından, başını meshedişine kadarki durumu şu lafızlarla anlatıyor.

"Sonra sağ elini kaba sokup ağzına ve burnuna üçer kerre su vererek dışarı attı. Sonra sağ elini tekrar kaba sokup üç kerre yüzünü, üç kerre de önce sağ sonra sol elini dirsekleriyle beraber yıkadı. Daha sonra sağ elini su­ya daldırıp iyice ıslattıktan sonra onunla sol elini de ıslatıp önce başının ön tarafından arkaya doğru, sonra da başının arkasından önüne doğru ellerim kaydırarak başının ön ve arka taraflarını mesh etti."

Zaide bu hadisin sonunda 111 numaralı Ebu Avane hadisini aynen nakletmiştir. 106 numaralı hadisle ilgili açıklamalar bu hadis için de geçerli ol­duğundan burada daha fazla bir açıklamaya lüzum görmemekteyiz.

 

113.….Mâlik b. Urfuta dedi ki, Abdü Hayr'ın şöyle dediğini işit­tim: "Ben (bir defasında) Ali (r.a.) i (Kûfe'de) gördüm. Kendisine bir oturak getirildi ve üzerine oturdu. Daha sonra bir testi getirildi, önce ellerini üç kere yıkadı ve bir avuç su ile hem ağzına hem de burnuna su verdi" (Şu'be önceki) hadisi sonuna kadar (eksiksiz) nakletti.[520]  [521]

 

Açıklama

 

Bu hadis-i şerif  “bir avuç suyun bir kısmım ağıza kalanını da buruna vererek mazmaza ve istinşak bir suyla yapmalıdır" di­yen İmam Şafiî'nin (r.a.) delilidir. Tirmizi’nin Sünen'inde belirttiği üzere İmam Şafiî "Mazmaza ve istinşakı bir avuç suyla yapmak caizdir" demiştir. Şafiî ikinci görüşünde de "eğer iki ayrı suyla mazmaza ve istinşak yapı­lırsa bu daha iyidir" demiştir. Bu son görüş aynı zamanda Ebu  Hanife'nin de görüşüdür.

Özet olarak diyebiliriz ki, Hz. Peygamber bazan bir avuç su ile mazma­za ve istinşak yaparlar, bazan iki avuç su ile mazmaza ve istinşak yaparlar, bazan da üç defa ayrı ayrı mazmaza ve istinşak  yaparlardı. Ancak bir avuç su ile mazmaza ve istinşak  yaptıklarında, aynı suyun yarısı ile mazmaza ya­nsı ile de istinşak yaparlardı.

Hz. Peygamber (s.a.) çoğu kere üç defa mazmaza Üç kere de istinşak  için ayrı ayrı su alırlardı. Hanefî uleması da bu görüşü benimsemişlerdir. Bilgi için 106. hadisin açıklamasına bakılabilir.[522]

 

Bazı Hükümler

 

1. Abdest alırken sandalye ve benzeri şeyler üzerinde oturulabilir.

2. Bir avuç su ile hem mazmaza ve hem de istinşak caizdir.

 

114....Minhâl b. Amr'in rivayet ettiğine göre, Zirr b. Hubeyş, "Ali'ye Resûlullah'ın abdest alışından sorulduğunu işittim" demiş ve (yukarıdaki) hadis-i şerifi nakletmiştir. (Bu nakil esnasında) Zirr, söz­lerine şöyle devam etmiştir:

"Ali (r.a.) başını hiç su damlamayacak şekilde mesh etti, ayakları­nı Üçer kere yıkadı ve;

"İşte Resulullah'tn abdesti böyleydi", dedi."[523]  [524]

 

Açıklama

 

Bu hadis-i şerifte daha evvel geçen hadislerden farklı olarak Hz .Ali’nin başına hiç su damlamayacak şekilde mesh ettiği ifâdesi vardır. Bu sözün anlamı Hz.Ali'nin başına bir kere mesh etmiş olma­sıdır. Çünkü, eğer basma üç kere mesh etseydi mutlak başından abdest sula­rının damladığı görülürdü. Bu bakımdan hadis-i şerif: "Başına birden fazla mesh edilmez"diyen Hanefilerin delilidir. "Basma hiç su damlamayacak şekilde mesh etti" ifâdesi aynı zamanda başa mesain az bir su ile yapılmasının müstehap olduğunu gösterir. Bazıları da bu ifâdeden "neredeyse su damlayacak şekilde başını bol su ile mesh etti" anlamını çıkarmışlardır.

 

115....Abdurrahman b. Ebî Leylâ şöyle demiştir: "Ben Ali'yi (r.a.) gördüm, abdest aldı üç kere yüzünü, üç kere de kollarını yıkadı, bir kere de başını mesh etti. Sonra da "Resûlullah işte böyle abdest alırdı" dedi."[525]

116....Ebû İshâk'ın rivayetine göre: Ebû Hayye, Ben Ali'yi (r.a.) abdest alırken gördüm, demiş ve her abdest organını üçer kere yıkadığını nakletmiş ve demiştir ki: "Sonra başına mesh etti, sonra ayakla­rını topuklarına kadar yıkadı" daha sonra da Hz. Ali (r.a.):

" Resulü Ekrem (s.a.)'in abdest alışım size göstermek istedim de..."[526]  [527]

 

Açıklama

 

Her iki hadis-i şerifin izahı için 106. hadisin açıklamasına müracaat  edilebilir.

 

117....Ubeydullah el-HavIânî'nin rivayetine göre İbn Abbas (r.a.) şöyle demiştir: "Bir gün Ali b. Ebi Tâlib abdest bozmuş olarak bu­lunduğum yere girdi ve su istedi. Biz de ona içinde su bulunan bir kap getirip önüne koyduk. Ali bana "Ey İbni Abbâs, Resulü Ekrem (s.a.)'in nasıl abdest aldığını sana göstereyim mi?" dedi. Bende, "evet göster" dedim. Bunun üzerine önce kabı elinin üzerine eğerek (sağ) elini gü­zelce yıkadı. Sonra sağ elini suya daldırıp onunla diğer (sol) elini yı­kadı. Sonra da bileklerine kadar iki elini yıkadı. Nihayet ağzına, burnuna su verdikten sonra iki elini birden kaba daldırıp su ile doldu­rarak yüzüne çarptı. Baş parmaklarının birini sağ kulağının diğerini de sol kulağının iç kısımlarına soktu. Yüzünü ikinci ve üçüncü yıkayı­şında da aym şekilde yaptı. Sağ eliyle bir avuç su alıp yüzüne akabile­cek şekilde alnına döktü, kollarını dirsekleriyle beraber üçer kere yıkadı. Başını ve kulaklarının dış kısmını mesh etti. Ellerini suya daldırıp iki elinin dolusu su avuçlayıp ayağı nalınlı iken üstüne dökerek ovdu, Di­ğer ayağına da aynı şeyi yaptı. (İbn Abbâs) dedi ki: "Ben (Ali'ye); na-İmli iken ha!" dedim. (O da): "Evet nalinli iken" dedi (sonra tekrar) "nalinli iken mi?" dedim, "Evet! Nalinli iken" dedi. (Sonra tekrar) "Nalinli iken mi?" dedim. "Evet! Nalinli İken" Cevabını verdi.

Ebû Dâvud dedi ki: İbn Cüreyc'in Şeybe'den rivayeti [528]  (106-127 numaralı hadislerde geçen ve muhtelif râviler tarafından nakledilen) Ali (r.a.) hadisine benzemektedir. Ancak Haccâc'ın İbn Cüneyc'den rivayet ettiği hadis[529] ‘te: "başına bir defa mesh etti” denilirken, ibn Vehb'in, İbn Cüreyc'den rivayet ettiği (aynı) hadis[530] ‘te: "üç defa mesh etti" denilmektedir. (İbn Vehb tedlisci bir râvi olduğuna göre onun bu rivayetinin diğer sahih rivayetler karşısında bir kıymeti yok­tur demek oluyor.[531]  [532]

                                             

Açıklama

 

1. Hadîs-i şerifte geçen "suyu yüzüne çarpmak" kelimesin­den maksat, yüzün yıkanmasıdır. Ahmed İbn Hanbel Müsned'inde, İbn Hıbbân'da Sahîh'inde her ne kadar yüze su çarpmak tabirini nakletmişse de Hanefî ve Şafiî ulemâsı suyu yüze çarpmanın mekruh oldu­ğunu söylemişlerdir. Çünkü, Rasûlu Ekrem'in abdest alışını rivayet edenle­rin hepsi "yüzüne su döktü" tâbirini kullanırken sadece bu hadîs-i şerifte suyu yüze çarpmak tabiri kullanılıyor. Bu rivayetin yalnızlığı göz önüne alınarak "Suyu yüze çarpmak" tabiriyle "yüzü suyla yıkama" kastedildiği kanaati­ne varılmıştır.

2. Rasûlu Ekrem'in yüzünü yıkarken baş parmaklarım kulaklarının içi­ne sokmasına gelince, Mâverdî buradan kulaklar ile sakal arasında kalan kılsız beyaz kısmın yüzden olduğu hükmünü çıkarmıştır. Bu görüş aynı zamanda Şafiî mezhebinin görüşüdür.

Binaenaleyh Şâfiîlere göre bu beyaz kısmı yıkamak yüzü yıkamak gibi farzdır. Hanefî ulemâsının bir kısmı da bu görüştedir. Ancak İmam Ebu Yû­suf: "Bu beyaz kısmı yıkamak sakalsızlar için farz ise de sık sakallılar için farz değildir” der.

Mâlikilerde ise, bu beyaz kısmın yıkanmasında dört görüş vardır:

a. Yıkanması farzdır. Mezhebin meşhur olan görüşü budur.

b. Yıkanmaması vaciptir.

c. Sakallıların yıkaması vacip, sakalsızlarıma vacip değildir.

d. Kulağın sakal tarafında bulunan ve arapça da "Vetîd" denilen çıkın­tının üst kısmındaki beyazlığı yıkamak sünnettir. Alt kısmını yıkamaksa farzdır.

îbn Teymiyye, "Bu hadîs kulakların iç kısmı yüzden sayılır" diyenler için bir delildir demiştir.

Nevevî merhum ise "Bu hadîs-i şerif İbn Şüreyh için bir delildir. İbn Şüreyh, hem kulakları yıkar, hem de meshederdi" demiştir.

Mirkât'te İbn Hacer'den naklen "evlâ olan yüzleri yıkarken kulakları da yıkamak ve başla beraber meshetmektir" demiştir. Ancak, şeriatta bir uzvun hem yıkanıp hem de meshedildiği görülmemiştir.

Rasûlullah (s.a.)'ın yüzünü yıkadıktan sonra bir avuç su alarak alnının üzerine dökmesi ise, ulemâ için haili müşkil bir meseledir. Bu hususta Şafiî ulemâsından merhum Nevevî şunları söylemiştir: Bu sözden Rasûlu Ekrem (s.a.)'m yüzünü dört defa yıkadığı manası çıkar ki, bu icmâ-i ümmet'e ve Rasûlü Ekrem'in sünnetine ters düşen bir durumdur. Bu bakımdan bu söz­lerin izahı şöyle olmalıdır: Rasûlullahın üç kerre yüzünü yıkadıktan sonra alnının üzerine dördüncü defa bir avuç su dökmesi orada yıkanmadık bir kuru yerin kaldığım görmüş olmasıdır.

Velivvüddin de bu hususu şöyle açıklıyor; Bu suyu başının bir kısmına  yüzünün her tarafım iyice yıkamış olmak için dökmüştür. Nitekim, ulemâ da yüzün her tarafını yıkamış olmak için başın bir kısmına su dökmenin caiz olduğunu söylemişlerdir. Muhammed b. Yahya gibi bazı âlimler de; bu harareti gidermek için yapılan bir iştir; şeklinde îzah getirmişler ve Rasûlullah (s.a.)in başım  meshetmeyerek  sadece suyu alnının üzerine dökmesini bu­na bağlamışlar, bu hareketin abdestin âdâbıyla ilgili olmadığım, abdestin âdabı veya sünneti olduğuna inanmanın bid'at olacağım söylemişlerdir.

"Onu onunla ovdu" anlamına gelen, ( ) kelimelerindeki, birinci zamir ayağa, ikinci zamir ise, bir avuç suya döner ki, o takdirde mâ­nâ, "o bir avuç suyla ayağını yıkadı" demektir. İkinci bir ihtimale göre de, birinci zamir yine ayağa ikinci zamir ise ayakkabıya döner ve ( ) harfi cer-i de () manasına olur. Bu takdirde mânâ "ayağım nalinin içindeyken yıkadı” demek olur. Bu kelimelerle kastedilen mana ayağın altının ve üstünün suyla yıkanmasıdır. Bazıları ise "ayağın abdestte yıkan­ması söz konusu değildir. Esas olan uyağın meshedilmesidir." diyerek bu sözlerden ayağın ve ayakkabının meshedileceği manasını çıkarmışlardır ki, bu görüş pek çok açık ve sağlam delillerle reddedilmiştir.

Aynî merhum bu konuda şunları söylemektedir.”( )sözünün mânâsı elini ayağının üstünde ve nalininin altında gezdirerek aya­ğım yıkadı demektir."

Bu hadîs-i şeriften Râfizîler ve onların yolunda gidenler abdest alırken çıplak ayaklar üzerine mesh etmenin caiz olduğu hükmünü çıkarmışlardır. İçlerinde Cûbâî'nin de bulunduğu bazı kelâm âlimleri de bu hadîs-i şerife bakarak kişinin abdest alırken ayaklarım yıkamak veya çıplak ayak üstüne meshetmek hususunda muhayyer olduğunu söylemişler ve bu görüşü aynı zamanda Muhammed b. Cerîr'den nakletmişlerdir.

Aslında bu hadîs'in sıhhati üzerinde ihtilâf vardır.

Tirmizî, "Ben bu hadîs-i Muhammed b. İsmail' (Buhârî)e sordum, o da zayıf olduğunu söyledi. Ben de bu sözü anlamıyorum. Eğer bu sözün ha­dîs olduğu kesinse o zaman ayakkabı içinde bile olsa bu bir avuç su ayağın hem içini hem de dışını yıkamaya yeter. Nitekim, bazı nüshalarda ayağını yıkadı tabiri geçmektedir. Yok eğer bu bir avuç suyla ayağı meshetmek kastedilmişse bu kadar suya lüzum yoktu. Zira, daha az bir suyla da mesh yapılabilirdi" dedi. Hz. Âişe (r.a.) ise; "İki ayağımın kesilmesi benim için çıplak ayağa meshetmemden daha ehvendir" demektedir.

Atâ (r.a.) ise: "Vallahi ben sahâbe-i kiramdan hiçbir kimsenin çıplak ayağa meshettiğini görmedim" demiştir.

İbn Kayyım, Ebû Dâvud üzerine yazdığı Tehzîbu's-sünen isimli haşiye­sinde şunları zikretmektedir:

"Bu hadîs gerçekten izahı güç bir hadîstir. Zira ilim adamları bu hadîs'in izahı üzerinde çeşitli görüşler ortaya attılar. Bir kısmı bu hadîsin zayıf olduğunu söyledi ki, Buhârî ve Şafii bunlardandır. Bu hadîs üzerinde ikinci görüş ise şudur:

Çıplak ayaklar üzerinde meshedilmesinin cevazı, İslâmiyyetin ilk gün­lerinde idi. Sonra ayakların yıkanmasını ifâde eden hadîs-i şeriflerle neshe-dildi. Önceleri İbn Abbâs'da çıplak ayakların meshedilmesinin caiz olduğu görüşünde idi. Ancak, Dârakutnî'nin rivayet ettiği Abdullah b. Muhammed b. Akil hadîsinden anlaşıldığına göre, sonradan bu görüşünden dönmüş, ayak­ların çıplak olarak meshedilmesinin caiz olmayıp yıkanması lâzım geldiğine inanmıştır.

Üçüncü görüş: Hz. Ali ve Hz. îbn Abbâs'dan bu mevzuda rivayet edi­len hadîs-i şerifler birbirini tutmamaktadır. Bazıları çıplak ayağa meshedil­mesinin cevazını ifâde ederken, bazıları da caiz olmadığını ifâde etmektedir. Halbuki, büyük bir topluluktan gelen hadîs-i şerifler Rasûlullah (s.a.)'ın ayak­larını yıkadığım açıkça ifâde etmektedir ki, bu hadîs-i şerifler kendisiyle amel edilmeye ve tercih edilmeye daha lâyıktırlar.

Dördüncü görüş: Çıplak ayağa meshedilmesinin caiz olduğunu İfâde eden hadîs-i şerifler, abdestsizlikten dolayı abdest almakla ilgili olmayıp, abdest tazelemekle ilgilidir. Binaenaleyh, abdestli olan kişiler için abdest yeniler­ken çıplak ayak üstüne mesh caizse de abdestsizlikten dolayı abdest alanlar için caiz değildir.

Beşinci görüş: Hz. Ali'nin rivayet ettiği mesh etmekle ilgili hadîs-i şerif­lerde geçen mesh çıplak ayak Üzerine değil ayakkabı veya çorap üzerine ya­pılmıştır. Binaenaleyh, mesh ancak şartlarını hâiz ayakkabı veya yine mesh şartlarını hâiz çorap üzerine yapılabilir.

Altıncı görüş: Ayağın üç hali vardır:

1. Mest içerisinde bulunan ayak, bu durumda mesh, mest üzerine veya mest şartlarını taşıyan ayakkabı üzerine yapılmalıdır.

2. Ayak çıplak olur ki, bu durumda ayağı mutlaka yıkamak icap eder.

3. Veya mestli olmakla çıplak olmak arası bir ayakkabı içinde bulunur ki, bu durumda da ayak üzerine su serpilir. Zira, su serpmek yıkamak ile meshetmek arasında bir temizliktir. Bu durumda mesh denilince su serpmek kastedilir.

Yedinci görüş: Çıplak ayak üzerine meshetmek farzdır. Ve Dâvud el-Cevârî ve tbn Abbas'ın bu görüşte olduğu, bu görüşün taraftarlarınca riva­yet edilir. Ayrıca Ibn Cerîr'in de kişinin abdest alırken ayağını yıkamakla meshetmek arasında muhayyer olduğu görüşünde bulunduğu rivayet edilir.

İşin aslı şudur: îbn Abbas (r.a.)'la ilgili iddia yukarıda ikinci görüşün izahında geçmiştir. Ibn Cerîr'e âit rivayete gelince bu açık ve büyük bir ha­tadır. Zira, îbn Cerîr'in bütün kitapları ortadadır. Hepsi bu rivayetin asılsız olduğunu ortaya koyar. Ancak, buradaki hata bir isim benzerliğinden ileri gelmektedir. Çıplak ayak üzerine meshetmenin caiz olduğunu söyleyen İbn Cerîr başka bir Ibn Cerîr'dir ki, Şiî'dir.

Merhum İbn Kayyım, sözlerine devamla Şîa’dan olan bu Ibn Cerîr'in Şîa ile ilgili pek çok eserlerine rastladığını kaydederek açıklamalarını bitiriyor.

Sonuç olarak, çıplak ayağa meshedilir diyenlerin görüşleri mesnetsiz, delilsiz, aynı zamanda icma'a aykırıdır. Zîra, yukarıda da belirttiğimiz gibi, abdest aldıktan sonra topuklarında kuru yer kalan kişiler için "yazık o to­puklara!..." mealindeki hadîs-i şerif bu görüşün mesnetsiz olduğuna en bü­yük delildir.

Zamanımızda çıplak ayağa mesheden Şîileri görürüz. Bunlar ehl-i bey­tin dışında râvileri sahabe de olsa kabul etmezler. Halbuki, Ehl-i Beyt'ten tbn Abbas'ın çıplak ayağa meshettiğinî, daha sonra bundan vaz geçtiğini, görmekteyiz, Ayrıca, Hz. Ali'nin ayaklarını yıkadığım bildiren (112 ve 114) hadîslerin râvilerini de ehli beytten olmadıkları için bu hadîsleri ihtiyatla kar­şılayıp muhtevası ile amel etmemektedirler.

Dört mezhebe ve mezheplerinin taraftarları kalmayan diğer müctehitlere göre; çıplak ayağın kesinlikle yıkanması ve meshin çıplak ayak üzerine caiz olmayacağı istikametindedir.[533]

 

Bazı Hükümler

 

1. Sahâbe-i kiram, Rasulullah (s.a.)'ın sünnetini tesbit hususunda son derece gayretliydiler.

2. Abdest alırken suyu yüze çarpmak mekruhdur.

3. Ayakkabının içinde iken ayakların yıkanması mümkünse çıkarma­dan da yıkanabilir.

4. Yüzü yıkadıktan sonra bir avuç su alıp alnın üstüne dökmek caizdir.Bu yüzü dördüncü defa yıkamak anlamına gelmez.

5. Yüz yıkanırken kulakların içi, başa meshedilirken de kulakların dışı meshedilebilir.

6. Bir kimsenin yadırgadığı bir mevzuda üstüste soru sorarak anlamaya çalışması caizdir.

 

118....Amrb. Yahya el-Mâzini'nin rivayet ettiğine göre: Babası, Amr b. Yahya'nın dedesi olan Abdullah b. Zeyd'e "Bize Resulullah' (s.a.)ın nasıl abdest aldığım gösterir misin?" demiş.Abdullah b. Zeyd de "evet" diyerek bir abdest suyu istemiş, sonra suyu dökerek ellerini yıkamış, sonra ağzına ve burnuna üç kene su vererek dışarı atmış, daha sonra da üç kerre yüzünü ve dirseklerle beraber ikişer defa ellerini yı­kayıp, ön taraftan arkaya ve arkadan öne olmak Üzere başım iki eliy­le meshetmiştir. Şöyle ki: Başının ön tarafından başlayıp ellerini ensesine götürüyor ve sonra ellerini gerisin geriye ilk başlangıç yerine kadar getiriyor. En sonunda da ayaklarını yıkamıştır.[534]  [535]

 

Açıklama

 

Bazı rivayetler elleri yıkamanın iki kerre olduğu bazılarında üç defa olduğu kaydedildiği halde müellif Ebû Davud'un bu rivayetinde herhangi bir aded zikredilmemiştir.

Beyhâkî'nin rivayetinde ellerin iki defa yıkandığı kaydedilirken Buhârî ve Müslim'de üç defa yıkandığı zikredilmektedir. Yine îmam Mâlik'in ve Abdullah b. Zeyd vasıtasıyla BuhârTnin bir rivayetinde de iki kere yıkandı­ğından bahsedilmektedir. Burada geçen mutlak lâfızlar mukayyede hamledildiğinde, yani ellerin iki defa yıkanması vakit darlığı veya su kıtlığı gibi özel hallere hamledildiği zaman bu rivayetler arasında bir çelişki kalmaz. îki ve üç defa yıkandığına dâir rivayetlerin birini tercih etmek gerekirse, üç de­fa yıkandığı rivayeti tercihe lâyıktır. Çünkü, bu sayıya ait rivayetler daha çoktur. İtimada daha lâyıktır.

"Sonra ağzına ve burnuna üç kere su verme" mevzuuna gelince; bura­daki sonra manasına gelen "sunime" kelimesi bu sıraya riâyet etmenin bir hüküm ifâde ettiğini bildirmektedir ki; ellerin yıkanmasından sonra ağız ve burun yıkanmalı ve bu sıraya riâyet etmeli, demektir. Ayrıca ellerin bilek­lerde beraber ikişer defa yıkanmasından maksat, her elin ayrı ayrı ikişer de­fa yıkanmasıdır. Yoksa her eli birer defa yıkayıp toplam yıkama adedinin iki defa olması demek değildir. Bu hadisin şerhinde imam Nevevî şöyle diyor:

"Bu ifâdelerde abdest organlarının yıkanışında farklı uygulama yapmanın caiz olduğuna bir delil vardır. Bir kısmı üç kere yıkanırken bir kısmı iki kere yıkanabilir. Ancak müstehab olan yıkamayı üçlemektir. Resûlullah (s.a.)'ın bu adedine zaman zaman uyması, üç adedine uymamanın da caiz olduğunu beyan etmek içindir. Çünkü, dinî hükümleri açıklamak Resulü Ekrem (s.a.) üzerine vaciptir. Ayrıca bu açıklamanın bilfiil yapılması ise, uygulamalı açık­lamaların anlaşılmasının daha kolay olmasındandır.[536]

"İkbal ve idbâr; başı meshetmek için elleri önce başın ön tarafından arkaya doğru götürmek, sonra da tersine doğru çekip eski yerine getirmek" kelimelerinin mânası ve ifâde ettiği fiilin uygulanması konusunda üç görüş vardır:

1. Başın ön tarafından, enseye doğru elleri kaydırmak, sonra da tekrar gerisin geriye başlangıç noktası olan kıl bitimine kadar elleri meshederek ge­tirmek. Bu uygulama tarzı İmam Mâlik ve Şafiî'nin görüşüdür. Hanefi ule­ması da bu görüştedir.[537]

Ancak bu görüşe itiraz edilmişse de, taraftarlarınca çeşitli cevaplar ve­rilmiştir.     

2. Eller baştan ense kısmına konur ve ön tarafa doğru kaydırılarak çeki­lir. Sonra da tekrar geriye başlangıç noktasına çekilir, ki bu uygulama tarzı­nın  da dayandığı  birçok  sağlam  hadis vardır.   Hasan  Basrî de  bu görüştedir.[538]

3. Eller başın ön tarafına konur, sonra yüz tarafına doğru çekilir; son­ra da gerisin geriye başın ense tarafına kaydırılır. Neticede tekrar başlangıç noktasına getirilir. Nevevî merhum der ki; "iki elle başı mesh etmek müste-haptır. Bu hususta ulemâ arasında görüş birliği vardır. Çünkü bu şekilde ya­pılan mesh, suyun bütün kılların arasına erişmesine en uygun bir uygulama tarzıdır. Ancak bizim Şafiî uleması, bu mesh tarzının saçı örülü kimseler için müstehab olacağı, saçı örülü olmayanlar için buna ihtiyaç olmadığı görü­şündedirler.

Ayrıca bu hadisten başa meshin iki elle başı kaplarcasına yapılmasının vacip olduğu mânâsı çıkarılmamalıdır. İki elle başı kaplarcasına yapılan mesh ancak meshin kemâli içindir. Hadis-i şerif bu mânâyı ifâde etmektedir.[539]

Mesh lûgatta; bir şey üzerinde eli gezdirmek demektir.

Şeriatta mesh ise; başka yerde kullanılmadık yaşlığı bir yere değdirmektir. Bu değdirme el ile olabileceği gibi başka bir âletle de olabilir.

Meshin farz olan miktarı: Hanelilere göre, başın dörtte biridir. Ancak, Uç parmak el parmaklarının ekserisini teşkil ettiğinden, beş parmak yerini tutmuş ve başın Uç parmak miktarının meshedilmesi farzdır, denilmiştir.

Baş dört kısma bölünürse ön tarafta kalan kısma "nâsiye", yanlarda kalan kısma, "kazal" arkada kalan kılma da "feved" denir ki, Hanefılere göre farz olan meshin nâsiye üzerine yapılması daha faziletlidir ve meshedilen yer iki kulağın üstüdür. Bu kısımdaki saçların üzerine meshedilmesi ye­terlidir. Ancak, bu kısımdan aşağı sarkan saçların meshedilmesi yeterli değildir. İsterse bu sarkan saçlar başın üstünde topuz teşkil etsin, yine de caiz değildir.

Mâlikilere ve Hanbelilere göre: Başın tümünü meshetmek farzdır. Şâfiilere göre ise: Başın bir kılım bile meshetmek kâfidir.

Hadîs-i şerifte tarif edilen ellerin ileriye ve geriye çekilerek başın meshedilmesindeki hikmet, saçların hem üst ve hem de alt taraflarının meshedilmesidİr. Başın her tarafım kaplarcasına meshedilmesinin farz olduğu görüşünde olanlar için, birinci defa başı kaplarcasına meshetmek farz; ikin­cisinde geri çekerek meshetmek ise, sünnettir.[540]

 

Bazı Hükümler

 

1. Abdeste başlarken önce elleri yıkamak müstehaptır.

2. Ağıza ve buruna su vermeyi üç defa tekrarlamak sün­nettir.

3. Abdest organlarının bazısı üç kere yıkandığı halde, bazısının iki kerre yıkanması caizdir.

4. Abdest suyunun hazırlanması için başkasından yardım istemek caizdir.

5. Tatbîki öğretim, sadece sözlü öğretimden daha faydalıdır.

6. Başı kaplarcasına meshetmek daha faziletlidir.

7. Başı meshederken, başın ön kısmından başlamak ve meshi iki elle yap­mak sünnettir. (106. hadîs-i şerifin izahına da müracaat edilmelidir).

 

119....Amr b. Yahya el-Mâzinî, babası vasıtasıyla Abdullah b. Zeyd b. Âsım'dan (bir evvelki) hadîsin aynısını rivayet etmiş, Ancak, (Abdullah İbn Zeyd ilâve olarak) şunları söylemiştir: "Ağzına ve bur­nuna bir elden su verdi ve bunu üç kerre tekrarladı." Sonra Abdul­lah, hadîsin geriye kalan kısmım aynen zikretti.[541]

 

Açıklama

 

Bir önceki hadîs-i şerifi Ebû Dâvûd, şeyhi Abdullah b. Mesleme'den o da Mâlik'den rivayet etmişti. Sözü geçen hadîsin aynısını bir de Ebû Dâvûd, diğer şeyhi Müsedded, Hâlid b. Abdillah el-Vâsıtî vasıtasıyla nakletmiştir. Ancak, bu ikinci hadîs-i şerifte "ağzına ve burnuna suyu tek elle verdi" ilâvesi vardır. Hadisle ilgili açıklama 118. hadîsin îzâhında geçtiğinden burada tekrara lüzum görmüyoruz.

 

120....Habbân'ın rivayetine göre babası Vâsî’, Abdullah b. Zeyd b. Asım el-Mâzinî'yi Rasûlullah'ı gördüğünden bahsedip abdest alışı­nı naklederken işitmiştir. Abdullah b. Zeyd şöyle demiştir: "Basım, ellerinin artığı olmayan (yem) bir su ile mesnetti. Ayaklarım da terte­miz edinceye kadar yıkadı.”[542]  [543]

 

Açıklama

 

Aynî, "başına yeni su ile mesh etti ifâdesi mâ-i müstamel ile abdest alınamayacağına işaret eder” demiş ise de, Nevevî merhum ise; "Bu hadîs-i şerif kullanılmış su ile abdestin caiz olmayacağına bir delil teşkil etmez. Bunun delili başka hadîs-i şeriflerdir. Ancak burada belir­tilmek îstenen husus yüzün yıkanması ve başın meshedilmesinin ayrı ayrı su­larla yapılacağı" görüşündedir.

Halebî merhum ise Munye şerhi’nde şunları söylemektedir: "Eğer ab­dest alan kimse başını, yüzünü yıkadığı suyun ıslağıyla meshetse bu mesh caizdir. Çünkü, bu «İde kalan ıslaklık kullanılmış değildir. Suyun kullanıl­mış olması için abdest organından ayrılması lâzımdır. Bu ıslaklık henüz el­den akıp eli terketmediğine göre bununla başı meshetmek caizdir. Fakat» başa meshettikten sonra kalan ıslaklıkla mestleri üzerine meshederse caiz değil' dir. Çünkü, mesihten sonra kalan ıslaklık kullanılmış sudan saydır. Zira, mesh uzvuna temas eden su, kullanılmış su hükmündedir."

Bu hadîs-i şerifte diğer abdest organlarından bahsedilmiyorsa da 106. hadîs-i şerifte ve onu takibeden Hz. Ali (r.a.) hadîslerinde bütün abdest or­ganlarının yıkanışı veya meshedilişi bütün ayrıntılarıyla açıklanmıştır.[544]

 

Bazı Hükümler

 

1. Başı, yüzden arta kalan suyla değil de  yeni bir su  ile mesh etmelidir.

2. Ayaklan tertemiz oluncaya kadar yıkamalıdır, isterse bu yıkamanın adedi üçten fazla olsun.

 

121....Abdurrahman b. Meysere el-Hadrâmî, el-Mikdâm b. Ma'-dîkcrib el-Kindî'nin[545] şöyle dediğini işittim demiştir: "Rasûlullah (s.a.)'e bir abdest suyu getirildi ve abdest aldı. (önce) ellerini üç kerre yıkadı, sonra üç kerre de ağzına ve burnuna su verdi, sonra da yüzünü ve kol­larını üçer kere  yıkadı. Nihayet başım, kulaklarının içini ve dışını mesnetti."[546]   [547]

 

Açıklama

 

Bu hadîs-i şeriften abdest organlarını yıkamakta sıra takibetmenin farz olmadıgı anlaşılmaktadır.Çünkü, Resûlullah (s.a.) ağzına ve burnuna su vermeyi yüz ve kollan yıkamadan sonraya bırakmış­tır. Şevkânî: "Bu hadîs-i şerif ağza ve burna su vermekle kollan ve yüzü yı­kamak arasında sırayı gözetmenin farz olmadığına bîr delildir" diyor. Bilindiği gibi 106. Hadîs-i şerif ve onu takîbeden diğer hadîs-i şeriflerde mazmaza ve istinsak yüzü ve kollan yıkamadan evvel zikredilmektedir. Dolayısıyla bu hadîs-i şerif aynı zamanda tertibe riâyet, abdestte farz değildir diyen Hanefi ulemasının delilidir.

Nevevî ise, abdest uzuvları arasında sıraya riâyet etmenin farz olmadı­ğına dâir yapılan bütün îzah tarzlarını yetersiz bularak, Nebiyy-i Ekrem'in haccının sıfatı mevzuunda gelecek olan "Allah'ın (c.c.) başladığı şekilde başlahz" mealindeki (1905) numaralı hadisi delil getirerek abdestte sırayı gözetmenin farz olduğunu söylemiştir.

Bazıları da "bu güvenilir râvîlerin rivayetine ters düşen şâz bir hadîstir. Binaenaleyh güvenilir râvîlerin mahfuz denilen ve mazmaza ve istinsahın yüzden evvel yapılmasını ifade eden hadîslerini tercih etmek lâzımdır" de­mişlerdir.

Kulakların meshedilmesine gelince; kulakların içinden maksat yüze ba­kan kısmıdır. Dışından maksat ise baş tarafında kalan kısmıdır. Meshin ya­pılış tara, İbn Mâce'nin rivayetine göre şöyledir: "Şehâdet parmakları kulak deliklerine konur ve hareket ettirilir. Baş parmak da kulağın dış tarafına ko­narak hareket ettirilir"[548] Keza, Nesâı'de aynı şekilde bu uygulamayı nakletmiştir.

Yine bu hadîs-i şeriften açıkça anlaşıldığına göre kulakların meshedilmesi için yeni bir su almaya ihtiyaç yoktur. Başa mesh için alman su ile aynı zamanda kulaklar da meshedilir.[549]

 

Bazı Hükümler

 

1. Mazmaza ve istinşak kollan yıkamadan sonraya bı­rakılabilir.

2. Başa meshettikten sonra su almadan, kulaklar meshedilebilir. Bu gö­rüş Ebû Hanife (r.a.) ve Sevrî' nin mezhebidir. İmam Ahmed, Mâlik, Şafiî ve Ebû Sevr'e göre ise, kulakların meshi için suyu yenilemek sünnettir.

3. Kulağın hem içini ve hem de dışını meshetmek sünnettir.

 

122....Abdurrahman b. Meysere'nin rivayet ettiğine göre: Mikdâm b. Ma'dîkerîb şöyle demiştir: "Rasûlullah (s.a.)'ı abdest alırken gördüm. Sıra başını meshetmeye gelince ellerini başının ön tarafına koydu, sonra başının ense kısmına kadar hareket ettirdi. Nihayet ge­risin geriye elini, başladığı yere kadar çekti." Hadis'in ravisi Mahmud Velid’in "Hariz bana dedi ki" diye hadisi (semâ yoluyla) rivayet et­miş olduğunu bildirdi.[550]  [551]

 

Açıklama

 

Bu hadîs-i şerifle ilgili açıklama 118 nolu hadîsin izahında geçmiştir. Burada şu hususa dikkat etmek gerekir ki, bu hadîsi müellif merhum Ebû Davud'un şeyhlerinden Mahmud b. Halid ve Yâkub b. Kâb rivayet etmişlerdir. Bunlardan Yaküb, muânân denilen ve râvîlerin isimlerini saklamaya müsait olan... "Falandan nakledilmiştir. O da falan­dan nakletmiştir," gibi ...den, ...dan tabirleriyle rivayette bulunduğu hal­de, diğer şeyhi Mahmud b. Halid râvîlerin birbirlerinden kesinlikle duyduklarını ifâde eden her hangi bir râvînin ismini saklamaya müsait ol­mayıp bilakis her türlü kapalılığı kaldıran (bana falan haber verdi, ona da falan haber verdi) şeklindeki "îhbâr" denen ifâdeyle rivayette bulunmuş­tur. Binaenaleyh, Mahmud b. Hâüd'in rivayeti bu balamdan daha çok iti­mâda lâyıktır.[552]

 

Bazı Hükümler

 

1. Başın her tarafının meshedilmesi sünnettir.

2. Başı meshetmeye, başın ön tarafından başlanmalıdır.

 

123....Mahmûd b. Halid ile Hişam b. Hâlid aynı manayı riva­yetle dediler ki (Bu hadisi) "el-Velid bize bu senetle (ve şu şekilde) rivayet etti ve Resûlüllah kulaklarının içini ve dışım maketti." Hişâm ise, {bu rivayete) "Parmaklarını kulak deliklerine soktu" cümlesini de ekledî. [553] [554]

 

Açıklama

 

el-Mikdâm b. Ma'dîkerîb'in rivayet ettiği "Ben Resulüllah  abdest| alırken gördüm, kulaklarının içini ve dışını

meshetti" hadisine ilâve olarak Hişam "Parmaklarını kulaklarının delikle­rine soktu" cümlesini de rivayet etmiştir.

Bilindiği gibi "Parmaklar"dan maksat, parmak uclarıdır ki, parmağın bütünü söylenmiş, mecazen ucu kastedilmiştir. Ebû Davud'un bazı nüsha­larında, "İki parmağını kulak deliklerine soktu" tâbiri kullanılmıştır ki, bu iki parmaktan maksat şehâdet parmaklarıdır.

 

124....Ebu'1-Ezher, el-Muğîre b. Ferve ile Yerfd b. Ebî Mâli de­mişlerdir ki: "Muâviye[555] Müslümanlara göstermek için Resûlüllah (s.a.)'ın abdest alışını gördüğü gibi abdest aldı. Başına sıra gelince bir avuç su alıp o suyu sol eline aktardı ve başının ortasına döktü, Niha­yet sular damlamaya başladı veya neredeyse damlayacak hâle geldi, Daha sonra başını önce ön tarafından arkaya, sonra da arka ta­rafından öne doğru meshetti"[556]

 

Bazı Hükümler

 

1. Abdest esnasında suyu sağ elden sol ele aktarmak câizdir

2. Başın her tarafını kaplayacak şekilde mesh edilmesi matluptur. Ve abdestin kemalindendir.

3. Meshten maksat, ıslak etin baş üzerinde gezdirilmesidir. Su dökerek veya başı çeşmeye tutarak yıkamak mesh yerine geçer. Anlaşıldığına göre, Hz. Muâviye her ikisini birden uygulamıştır.

 

125....(Bir evvelki) senetle (gelen) bir rivayete göre: el-Velîd, de­di ki;' 'Hz. Muâviye (abdest organlarını) üçer üçer (yıkayarak) abdest aldı, sonra ayaklarını yıkadı."(Fakat)kaç kere yıkadığını belirtilmemiştir[557]

 

Açıklama

 

Bu hadis-i şerif, bir evvelki hadîsin senedini teşkil eden Abdullah b. el-Alâ’dan Hz. Muâviye'ye kadar uzanan rivayet zin­cirine dayanmaktadır. Buna göre Hz. Muâviye Rasûlullah'm abdest alışını öğretmek gayesiyle halka uygulamalı olarak göstermiştir. Bütün abdest uzuv­larım üçer kerre yıkamıştır. Ancak, el-Velîd'in bu rivayetinde Hz. Muâviye'nin ayaklarım kaçar kerre yıkadığı yer almamaktadır. Fakat buna bakarak Rasûlullah (s.a.)'ın ayaklarım yıkarken belli bir sayı gözetmediğini, mühim olan ayakların yıkanması olduğunu söylemek doğru değildir. Çünkü, Rasû-lü Ekrem (s.a.)'in ayaklarını da üçer kerre yıkadığına dâir pek çok sahih ri­vayet vardır. Ulemâ ayakların da üç kerre yıkanacağı görüşünü tercih etmiştir. Nitekim 97 numaralı hadisin şerhinde açıklamıştık.

 

126....er-Rubeyyi’ binti Muavviz b. Afra[558]  şöyle demiştir; "Rasû-luilah (s.a.) (zaman zaman) bize gelirdi." (Abdullah b, Muhammed der ki:) er-Rubeyyi' Rasûlullah (s.a.)'ın ona; "bana abdest suyunu dö­ker misin?" dediğini bildirdi. Sonra da Rubeyyi Rasûlullah'ın nasıl abdest aldığını anlattı ve şöyle dedi: "Ellerini ve yüzünü flçer defa yı­kadı, ağzına ve burnuna birer kare su verdi. Üçer kerre de elleriyle beraber kollarını yıkadı, (birincisinde) arkadan Öne, ikincisinde ön­den arkaya olmak üzere başım iki kere mesh etti. Hem içi hem de dışı olmak üzere kulaklarını mesnetti. Ve (nihayet) ayaklarım üçer kerre yıkadı."

Ebû Dvûd dedi ki: Bu, Müsedded'in rivayet ettiği hadîsin manâ­sıdır, (lafızları değil).[559]  [560]

 

Açıklama

 

Bu hadfs-i şerifte ellerin ve yüzün üçer kerre yıkandığı halde  ağız ve burnun birer  kerre ve yüzden sonra yıkandığı zikredil­mektedir ki: 121 nolu hadiste gectiği üzere bu caizdir, er-Rubeyyi' bu riva­yetinde Rasûlullah (s.a.)'ın başını iki kerre meshettiğinden söz etmektedir. Anlaşılan şu ki, Rubeyyf elini başının Ön tarafından arka tarafına doğru çekişini ayrı bir mesh, arkadan öne doğru çekişini de ayrı bir mesh saymış­tır. Oysa aslında bu hareketlerin ikisi birden bir mesh sayılır. Bu hadîs-i şe­rifte dikkati çeken diğer bir husus ta başın arkadan öne doğru meshedilmesidir. Asl

reyyan
Tue 29 November 2011, 05:57 pm GMT +0200
Açıklama

 

Bu hadfs-i şerifte ellerin ve yüzün üçer kerre yıkandığı halde  ağız ve burnun birer  kerre ve yüzden sonra yıkandığı zikredil­mektedir ki: 121 nolu hadiste gectiği üzere bu caizdir, er-Rubeyyi' bu riva­yetinde Rasûlullah (s.a.)'ın başını iki kerre meshettiğinden söz etmektedir. Anlaşılan şu ki, Rubeyyf elini başının Ön tarafından arka tarafına doğru çekişini ayrı bir mesh, arkadan öne doğru çekişini de ayrı bir mesh saymış­tır. Oysa aslında bu hareketlerin ikisi birden bir mesh sayılır. Bu hadîs-i şe­rifte dikkati çeken diğer bir husus ta başın arkadan öne doğru meshedilmesidir. Aslında bu mesh ediş tarzı, meshin başın ön tarafından başlanarak arkaya doğru yapılacağım ifâde eden sahih hadislere ters düşmektedir.

Bazıları bu hadîse bakarak, bazan meshin bu şekilde arkadan öne doğ­ru yapılmasının caiz olduğunu bu hadîs-i şerifin bu cevazı bildirmek için geldiğini söylemişlerdir. Hafız Süyûtî ise: "Bu hadîs-i şerif, "baş arkadan öne doğru meshedilir" diyenlerin delilidir" demiştir.

İbn Ârâbî ise bu görüşü reddederek: "Bu iddia râvîlerden birinin "muahhar" ve "mukaddem" kelimelerine elini başın arka tarafından Önü­ne, sonra da ön taralından arka tarafına doğru çekerek meshetti diye yanlış manâ vermesinden ileri gelmiştir" demiştir. Doğrusu ise, "elini önce başı­nın Ön tarafına koyup arkaya doğru kaydırmış, sonrada öne doğru kaydıra­rak başlangıç noktasına getirmiştir" şeklindedir. Cümhûr'u ulemanın görüşü de budur.

Şevkânî ise, bu hadîsi açıklarken; "Rasûlullah (s.a.)'ın bu fiili yapması böyle de olabileceğini göstermek hikmetine mebnidir. Aslında Rasûlullah (s.a.) ekseriyetle başını meshederken meshe başın ön tarafından başlamıştır. Rasûlullah'm devamlı yaptığı işi örnek almak ise, daha faziletlidir" diyor.[561]

 

Bazı Hükümler

 

1. Başı meshederken başın arka kısmından başlayarak öne doğru meshetmek caizdir. Ancak bu meshe başın ön tarafından başlamak daha faziletlidir.

2. Bir büyüğün halkı evlerinde ziyaret ederek aralarına karışmak sure­tiyle onlara karşı mütevâzi davranması ve gönüllerini kazanması lâzımdır.

3. Dîni konularda gerekli olan bilgileri öğretmek için başkasından yar­dım istenebilir.

4. Mazmaza ve istinşak yüzü yıkadıktan sonra da yapılabilir.

5. Mazmaza ve istinşak'ın birer defa yapılması da caizdir.


127....İshâk b. İsmail, Süfyan vâsıtası ile îbn Akü'den şu (bir evvelki) hadîs-i rivayet etmiştir. Ancak Süfyan (bir evvelki) Bişr hadî­sin bazı manâlarını değiştirmiştir. Süfyan bu rivayetinde: "Ve Rasûlullah (s.a.) Üç kerre ağzına ve burnuna su verdi." demiştir.[562]  [563]

 

Açıklama

 

Mevzumuzu teşkil eden Süfyan ilm Uyeyne hadîsi ile bir önceki Bişr b. el-Mufaddal hadîsi, manâ itibariyle birbirlerinin aynısı iseler de Süfyan, "Resulü Ekrem (s.a.) ağzına ve burnuna üç kerre su verdi" demek suretiyle bir Önceki Bişr hadisinden farklı bir ifâde kullan­mış ve aralarında bir farklılık meydana gelmiştir. Zira Bişr'in rivayetinde Rasûlü Ekrem'in ağzına ve burnuna birer kerre su verdiği ifâdesi vardı. Bir önceki hadisin şerhinde açıkladığımız gibi ulema her iki rivayetle de amel etmenin caiz olduğu görüşündedir.

 

128....er-Rubeyyi' bint Muavviz b. Afrâ'dan rivayet edildiğine göre, Rasûlüllah (s.a.) er-Rubeyy'in yanında abdest almış^aşını bü­tünüyle saçlarının en Üst kısmından itibaren saçlarının dökülüp niha­yet bulduğu yere kadar her tarafını saçının şeklini bozup dağıtmadan meshetmiştir.[564]  [565]

 

Açıklama

 

Rasulu Ekrem (s.a.) efendimiz zevcelerinin veya zevcelerin­den birinin de bulunduğu bir yerde er-Rubeyyf (r.anha) haz­retlerinin yamnda abdest almış ve başının her tarafını kaplarcasına meshetmiştir.

Metinde geçen   kelimesine farklı manâlar verildiğinden bu mevzuda ortaya farklı izah tarzları çıkar. Şah Veliyy-üd-din el-Irâkî bu kelimenin, "Bir tutam saç, başın dört yanından herhangi birisi ve başın tepe noktası" manalarına geldiğini söylüyor. et-Tevessut isimli eserde ise, şöyle deniliyor. "Bu kelime ile başın orta noktası kastedilmiştir. Eğer bu ke­limeyle saçların döküldüğü, başın aşağı kısımları kastedildiği kabul edilirse, o zaman aşağıdan yukarı doğru eller çekilirken saçların bozulması gerekece­ğini unutmamak lâzım gelir. Halbuki hadîs-i şerifin son tarafında meshten sonra saçların meshedilmeden evvelki halinin hiç bozulmadığı ifade ediliyor."

Buna göre Rasûlü Ekrem (s.a.)'in iki eliyle tepe noktasından itibaren öne, arkaya, sağa ve sola olmak üzere dört tarafa doğru başının tümünü mes-hetmiş olması gerekir.

Muhammed Şemsülhak el-Azîmâbâdî ise Avn-ül-Ma'bûd adlı şerhinde "Karnüsşa'r, hayvanlarda bulunan boynuzdur. İnsanlarda İse, hayvan ba­şına nisbetle boynuz yerinde bulunan yerdir. Nitekim Kâmus'ta da böyle denilmektedir" diyor.

Buna göre, bu kelimeyle kastedilen başın ön tarafıdır. Rasûlü Ekrem (s.a.) başımn Ön tarafından başlayarak dört tarafını da kaplayacak şekilde meshetmiştir. Bu mesh, başın arka tarafından saçların döküldüğü yere ka­dar devam etmiştir. Eğer meshi Rasûlullah önden arkaya doğru yahutta te­peden her hangi bir tarafa veya soldan sağa veya sağdan sola doğru yapmış olsaydı, saçlarının şekli bozulurdu. Halbuki hadîs-i şerifin devamında saç­ların meshten evvelki şeklinin bozulmadığı ifâde ediliyor. Bu ifâdeden saç­ların arkaya doğru tarandığının kabul edildiği anlaşılıyor.

Bu mevzuda Şevkânî de şunları söylemektedir: "Kişi önce başının ön tarafını ve sonra da arka tarafını ayrı ayrı mesheder ve bu iki mesh bir mesh sayılır. Eğer bir defada hem önü hem de arkayı meshederse, o zaman saçla­rın şekli bozulur."

Ahmed b. HanbeFe kadın veya kadın gibi uzun saçlı erkeğin başını na­sıl meshedeceği sorulmuş. O'da: "İsterse er-Rubeyyi'den rivayet edildiği gi­bi mesheder" demiş ve er-Rubeyyi’ hadîsim zikretmiştir. Sonra da işte şöyle diyerek elini tepesine koyup, evvela başının ön tarafına doğru çekmiş, sonra kaldırıp tekrar tepesine koyarak bu defa başının gerisine doğru götürmüştür.

Bu ifâdelerden de saçların dört tarafa tabiî haliyle dökülüp sarktığı ka­bul edildiği anlaşılıyor. Saçların dökülüp nihayet bulduğu yere kadar meshetmekten maksat, saçların dört tarafa döküldükleri yere kadar meshetmektir. Bu hadîsin râvîsi Abdullah b. Âkîl'dir. Muhaddisler tarafından rivayetinin kabulü, tartışmalı olan bir kişidir. Her ne kadar bu hadisin ravisi tenkid edil­mişse'de, Ibn Reslan'ın dediği gibi bu hadiste tarif edilen mesh tarzının uzun saçlılara mahsus özel bir mesh şekli olması da mümkündür.

Demek oluyor ki: başı kaplarcasına her defasında tepeden başlamak üzere saçın tümünü meshetmek caizdir.

 

129....Abdullah b. Muhammed b. Akü, er-Rubeyyi' bint Muav-viz b. Afrâ'mn şöyle dediğini rivayet etmiştir: "Rasûlullah (s.a.)'ı abdest alırken gördüm. Başını ön ve arka tarafını, gözle kulak arasında kalan kısmım ve kulaklarım birer kerre mesnetti.[566]  [567]

 

Açıklama

 

Bu  hadîs-i şerifte Resûlullah'ın başını meshedişinin keyfîyyeti "başın Ön ve arka tarafını meshetti" şeklinde izah edilmiştir. el-Azîmâbâdî, Avn-ü'l-Ma'bûd isimli şerhinde bu keümeleri açıklarken ''Başının önünü ve arkasını kulakları ile beraber bir defa meıhetti" de­mektedir.

önceki hadîsin izahında belirtildiği gibi başın önce Ön tarafını sonra da arka tarafını veya önce ön tarafından arkaya, sonra da arka taraftan öne doğru meshetmek bir kerre mesh sayılır. Binaenaleyh "başın önünü ve ar­kasını meshetti" tabiri hadîs-i şerifteki "bir kerte" ifâdesine aykırı değildir.

İmam Şâ'rânî'nin bazı seleften naklettiğine göre, "Rasulullah (s.a.) elini önce tepesinin Üzerine koyar ensesine kadar çekerek mesheder, sonra tekrar geri­sin geriye ilk başladığı yere kadar elini çekerek meshini tamamlardı. Bütün bunları elini başından hiç kaldırmadan ve suyu yenilemeden yapardı. Binae­naleyh, "üç kerre mesnetti" tabiriyle "bir kerre mesnetti" tabiri arasında hüküm bakımından bir fark yoktur."

Tafsilat için 106 ve 118 numarah hadis-i şeriflere de bakılabilir.[568]

 

Bazı Hükümler

 

1. Gözle kulak arasında kalan kısmı (yan tarafı) ve kulağı başla beraber bir çırpıda mesh etmek ca'izdir.

2.  Kulakların meshi başın meshinde kullanılan su ile yapılır.

3.  Başın önü, arkası ve yanları için yapılan meshler, bir mesh sayılır. [569]

 

130....er-Rubeyyi'den rivayet edildiğine göre: "Rasulullah (s.a,) elinde arta kalan {ıslak) suyla başını meshetmiştir.”[570] 

 

Bazı Hükümler

 

Bu hadîs-i şeriften anlaşıldığına göre Rasulü Ekrem (s.a.) abdest almış ellerini ve yüzünü yıkadıktan sonra elinde kalan ıslaklıkla da başını meshetmiştir. îbn Dâvud ise, bu meshin yapılış tarzını şu ifadelerle anlatmıştır. "Ellerini başının arka tarafından ön tarafına ka­dar çekmiş sonra da Ön tarafından ilk başladığı yere kadar gerisin geriye çe­kerek götürmüştür." Bu görüş aynı zamanda başı meshetmek için suyu yenilemenin vacip olmadığım kabul eden Hanefilerin görüşüdür. Nitekim, el-Münye şerhinde Halebî şunları söylemektedir: "Eğer eüer yıkandıktan sonra arta kalan suyun ıslaklığıyla başa meshedilecek olsa, bu mesh caizdir. Çün­kü, bu su veya ıslaklık ma-i müstamel değildir. Zira kullanılmış hale gelmesi için suyun dokunduğu organ üzerinden akması ve o organdan ayrılması lâ­zımdır. Oysa bu ıslaklık elden ayrılmamıştır."

Ulemanın büyük bir çoğunluğu ise, 120, numaradaki Abdullah b. Zeyd hadisini delil getirerek başı meshetmek için yeniden su avuçlamanın vacib olduğu görüşündedir.

Aynı zamanda başın artık olmayan bir su ile meshedilmesi hususunda diğer abdest organlarının her bîrinin müstakil yeni bir suyla yıkandıklarını esas alarak kıyas yapmışlar ve üzerinde durduğumuz hadîs-i şerif hakkında şunları söylemişlerdir: Binaenaleyh bu hadis-i şerif "elde kalan ıslaklıkla başı meshetmek caizdir" diyen hanelilerin delilidir. Ancak bu hadisin râvisi tbn Akıl hakkında çeşitli söylentiler vardır. O'nun hadîsleri, hadis hafızlarınca delil olarak kabul edilmemiştir. Ayrıca bu hadîste ızdırap vardır. Çünkü bu hadis îbn Mâce'de "başını yeni bir su ile mesnetti" şeklinde rivayet edilmiş­tir. Müslim, Mecmau'z-zevaid ve Azîzî'nin rivayetleri de böyledir" Bize gö­re mevzûmuzu teşkil eden hadisin ifadesini cevaza, sözü geçen hadislerdeki ifadeyi de istihbaba hamletmek en uygun te'vildir.[571]

Nevevi merhum ise bu hadis hakkında şunları söylemiştir: "Burada elde kalan ıslaklıktan maksat, Üçüncü yıkayıştaki sudan arta kalan ıslaklık olmak ihtimali vardır." Şafii mezhebinde farz olan birinci yıkayışın dışında kalan nafile yıkayışlar suyu müsta'mel yapmazlar. Binaenaleyh, bu Üçüncü yıkayışta elde kalan ıslaklık kullanılmış hâle gelmemiştir. Bu mevzu ile ilgili açıklama 106. hadîsin izahında geçmiştir.

 

131....er-Rubeyyi' bint Muavviz b. Afrâ'nın rivayet ettiğine gö­re; "RasûIÜ Ekrem (s,a.) abdest almış iki (şehâdet) parmağını kulak deliklerine sokmuştur."[572]  [573]

 

Açıklama

 

Metinde geçen kelimesinin başında  atıf harfi bulunmasından "edhaie" kelimesinden önce bir gizli kelime bulunduğu ve ( ) kelimesinin de bu gizli kelime üzerine atfedildiği anlaşılıyor. Bu hadîs üzerinde açıklama yapan hadis alimlerinin tesbitîne göre bu gizli kelimenin "başını mesnetti" anlamına gelen ( ) olması gerekiyor. Bu tesbite göre mânâ şöyle oluyor: "Rasûlullah (s.a.) abdest aldı ve başını mesnetti. Sonra sıra ile kulaklarına gelince iki parmağını kulak deliklerine soktu." iki parmaktan maksat ise şehâdet parmaklarının uçlarıdır.

Mirkat'ta açıklandığı üzere Râfİî, bu konuda şunlan söylemektedir: "Ab­dest organlarından sağ organların soldan önce yıkanması, el ve ayaklarda olduğu gibi ikisini birden yıkamanın mümkün olmadığı organlardandır. Kulakların ise ikisini bir anda meshetmek mümkün olduğundan sağ kulağı soldan önce meshetmek diğer çift organlarda olduğu gibi müstehap değil­dir. Çünkü, bunların ikisini birden meshetmek kolayca mümkündür."[574]

Netice olarak bu hadisten abdest alırken başı meshettikten sonra şehâ­det parmaklarıyla kulak deliklerinin meshedilmesi caiz olduğu anlaşılmak­tadır.

Kulakları meshetmek konusunda ibn Âbidîn şöyle diyor: "Kulaklardan maksat, içleridir. Kulak içleri şehadet parmaklarının içleriyle dışları da baş parmakların dışlarıyla mesh edilir."[575]

 

132....Talha b. Musarnfın babasından rivayetine göre, dedesi şöyle demiştir: "Ben Rasûlü Ekrem' (s.a.)'i başını "kazfil" denilen arka kısmına kadar bir kerre meshederken gördüm." Müsedded dedi ki: “Ve basını ön kısmından ensesine kadar mesnetti, öyle ki ellerini ta kulaklarının altından (çekip) çıkardı."

Ebû Dâvûd dedi ki: Müsedded demiştir ki; "Ben bunu Yahya ya anlattım da kabul etmedi "

Ebû Dâvûd dedi ki: Ben Ahmed b. HanbeVU "İddiaya göre bu hadisi tbn Uyeyne de kabul etmezmis ve-Talha babasından, (babası da) dedesinden (işitmiş) bu ne biçim senet böyle-dermiş." derken işittim.[576]  [577]

 

Açıklama

 

Bu hadîs-i şerife göre Talha b. Musarnf m dedesi Ka'b b. Amr, Rasûlullah (s.a.)M başını ön tarafından tutup ense tarafında bulunan ve "kazâl" denilen yumru yere kadar meshederken görmüştür. Me­tinde geçen "Kozftl kelimesi başın enseye (yani başın arkaya düşen en alt kıs­mına) bitişik olan kısmıdır" anlamındaki cümle hadisin aslından değildir. Ravîlerden birine aittir.

Mütercim Asım efendinin açıklamasına göre "kazfil" başm arka kıs­mında bulunan yumru kısmidir. Bu durumda kazâl’ ın aşağı kısmı da  “kafâ"dır.

Ahmed b. Hanberin Müsnedi'nde bu hadis, "başın arkasını ve onu ta-kibeden boynun ense kısmım mesnetti" şeklinde rivayet edilmektedir.

Tahâvî'ni Şerhu mean-i'I-Asar' ında ise, "Başının ön tarafım ense kıs­mına kadar mesnetti" diye rivayet edilmiştir.

Müsedded ise bir rivayetinde: "Basım ön taraftan başlayarak arka ta­rafına kadar mesnetti. Meshederken ellerini ta kulaklarının altım kadar gö­türdü ve kulaklarının altında çekip çıkardı" demiştir. Burada kulaklarının altından maksat, kulakların dış tarafıdır. Buna göre başla beraber kulak­ların dış tarafının da meshedildiği ifâde ediliyor. Müsedded'in bu rivayetin­den boynun meshedilmediği anlaşılıyor.

Boynun meshedilmesi mevzuunda ulemânın görüşleri çeşitlidir:

a. Hanefüerle, Beğavî, bazı Şafiî âlimler, el-Hâdî, el-Kasım, İmam Ahmed, el-Müeyyedbillah ve el-Mansûrbillah başı mcshten sonra boynun meshedilmesinin raüstehab olduğu görüşündedirler. Bu mevzuda ilerde gelecek olan hadîs-i şerifleri delil getirmişlerdir.

b. Ulemânın ekseriyyetine göre ise, müstehab değildir. Onlara göre bu mevzuda boynun meshedileceğinc dâir rivayet edilen hadisler sahih ve hasen derecesine erişmemiştir.

Boynu meshetmenin, âhiret gününde boyunlara takılacak olan bukağı­lardan sahibinin emin kılacağına dâir rivayet edilen hadîs hakkında ise İbnu's-Salâh zayıf demiştir. Bunun İslâm âlimlerinden birinin sözü olması lâzım gel­diği hükmüne varmıştır.

Merhum Nevevî ise, "bu söz bir hadîs-i şerif değil, bilakis Peygamber adına söylenmiş uydurma bir sözdür. Bu işi yapmak ise, sünnet değil bila­kis bir bidattir" demiş ve "boynu meshetmek müstehaptır" diyen İmam Be-ğavfyi tenkid etmiş, bu görüşün bir dayanağı olmadığına dâir İbnür-Rifâ'dan nakilde bulunmuştur. Merhum Nevevî sözlerine şöyle devam etmiştir: "Öy­le zannediyorum ki, el-Beğavî'nin bu mevzuda yegâne dayanağı Ahmed îbn Hanbel'in "Başının arkasını ve boynunun ensesesini meshetti." şeklindeki hadîsidir. Bu hadîs ise zayıfdır. Zira râvîleri arasında Leys vardır." Mevzü-muzu teşkil eden hadisi şerifle ilgili olarak Şevkanî Neylul-evtâr isimli ese­rinde şunları söylemektedir: "Bu hadîsi îbn Seyyidinnas Tirmizî Şerhi'nde Beyhakî'ye nisbet ederek; Beyhakî bu rivayetinde boynun meshedilmesine dâir güzel bir ilâveyi denakletmiştir" diyor .Bu büyük hafız (yani îbn Seyyi­dinnas) boynun meshedilmesi hakkında güzel tabirini kullanıyor.

"Makdisî de; Leys hakkında çeşitli söylentilerin bulunduğunu söylemiş ancak, bu söylentilerin değeri olmadığını hatta Müslim gibi titiz hadîs âlim­lerinin Leys1 den rivayette bulunduklarım ifâde etmiştir."

"Netice olarak îmam NevevTye göre: Boynu meshetmek sünnet değil bid'attır. Kıyamet gününde boyuna yapılan meshin cehenneme sürüklemek için boyuna takılacak olan bukağılardan koruyacağına dâir Ebû Ubeyd'in Kitab-ut Tuhür da Musa b. Talha kanalıyla rivayet ettiği hadisin aslı yoktur. Hafız İbn Hacer ise; bu merfu hükmünde mevkuf bir hadîsdir. Zira bu gibi sözleri insan kendi re'yiyle söyleyemez, demektedir.”

Ebû Nuaym, tsbehânTarihi'nde: İbn Ömer (r.a.)'in her abdestten son­ra boynunu meshedip: "Rasûlullah (s.a.); kim boynunu abdestten sonra meshederse kıyamet gününde boynana bukağı takılmıyacaktır; derdi" dediğini nakletmektedir. Lakin bu rivayetin senedinde bulunan Muhammed b. Amr, zaiftir. Keza aym haberi İbn Fâris de nakletmiş ve "İnşallah bu bir hadîsdir" demiştir.

Yine Neylu'l-evtâr'da Muhammed b. el-Hanefîyye vasıtasıyla Ali (r.a.) den nakledilen uzun bir hadîste Cenab-ı Peygamberin abdestten sonra boy­nunu meshederek Hz. Ali’(r.a.)e; "Sen de böyle yap" dediği rivayet edil­mektedir. Bütün bu nakillerden sonra Şafii âlimlerinden Nevevî merhumun boynu meshetmenin bidat ve bu mevzuda rivayet edilen hadîsin uydurma ol­duğuna ilişkin sözlerini bazı âlimler bir cür'et olarak vasıflandırmışlardır. Bun­dan daha garibi "Şafii âlimleri ve tmam Şafii boynun meshedileceğine dâir bir şey söylememiştir" demesidir. Halbuki Şafii âlimlerinden Ruyânî "el-Bahr" isimli eserinde "Bize göre sünnettir" demiştir.

Menhel sahibi Mahmud Muhammed Hattab-el-Sübkî ise, üzerinde dur­duğumuz hadîsin izahına dair bu açıklamaları da verdikten sonra, boynu meshetmekle ilgili haberin bir delil niteliği taşımadığım söylemektedir. İbn Kayyım de Zad-ül-meâd isimli eserinde boynun meshedilmesiyle ilgili olarak Rasûlullah'dan (s.a.) kesinlikle sahih bir hadîs bulunmadığını savunur. Başın tüm olarak meshedilmesi ise Hanbelî ve Malikîlere göre farz, Hanefî ve Şâfiîlere göre sünnettir. Ancak, başı meshin farz olan miktarı Şâfiîlere göre bir kıl, Hanefilere göre ise başın dörtte biridir.

İmam Şa'rânî, boynun meshedilmesiyle ilgili olarak, şöyle diyor: "Boynu meshetmek İmam-ı Ebü Hanife, îmam Ahmed ve Şafiîlerin bazısına göre müstehab ise de imâm-ı şafiî ile imam-ı mâlik'e göre müstehab değildir."

İmam-ı Ahmed'in bu hadisin senedini tenkid etmesi, ravilerin meşhur olan künye veya isimlerinin verilmeyip meşhur olmayan künyelerinin veril­miş olmasındandır. Bu gibi künyelerin verilmesi genellikle itimad edilmeyen ravilerin kimliklerini saklayarak kusurlarının anlaşılmasını önlemek gayre­tinden doğar ki bu tedlîs şekillerinden biridir.[578]

 

Bazı Hükümler

 

1. Kulaklann dışlarının da başla beraber meshedümesi sünnettir.

2. Başın bütünüyle meshedilmesi müstehabdır.

 

133....Saîd b. Cübeyr'in rivayet ettiğine göre: İbn Abbâs (r.a.), RasûluÜah (s.a.)'in abdest alışını görmüş ve (Rasûlullah (s.a.) bütün abdest organlarını) üçer kerre yıkadığını kulaklarıyla başını da birer kerre meshettiğini" haber vermiştir.[579]  [580]

 

 

Açıklama

 

Bu hadîsten anlaşıldığına göre Rasûlullah (s.a.) yıkanan abdest ojganianm üçer üçer yıkarken mesh edilen organları da birer kerre meshetmiştir. Ancak, bu yıkama ve mesh fiillerinin uygulanış tarz­ları 106. hadîs-i şerifte ve kısmentje onu takîb eden hadîs-i şeriflerde açık­lanmıştır.

 

134....Ebu Ümâme[581] (r.a.) Rasûlullah (s.a.)'in abdest alışını nak­lederken şunları söylemiştir: "Rasûlullah (s.a.) göz pınarlarını meshcderdi" ve devamla "kulaklar baştandır" buyurdu."[582]

Süleyman îbn Harb ("kulaklar baştandır" cümlesinin) Ebû Uma-me'nin kendi sözü olduğunu (yani hadis olmadığım) söylemşitir. Ku~ teybe'de Hammad'ın kulaklarla ilgili bu söz hakkında "Bu sözün Hz. Peygambere mi, yoksa Ebû Umâmg'ye m> ait olduğunu bilmiyorum" dediğini nakletmiştir. Süleyman İbn Harb ile Müsedded bu hadîs-i Si­nan b. Rabîa'dan rivayet ettiklerini söylerlerken (Ebû Davud'un di­ğer şeyhi) Kuteybe (bu hadisi) Sinan Ebû Rabîa'nın rivayet ettiğini söylemiştir. (Aslında bu iki isimden biri aynı kişinin ismi diğeri de kün-yesidir. Bu noktayı açıklamak için) Ebû Dâvûd (şöyle) diyor. "O (ya­ni Sinan) Rabîanm oğludur. Künyesi de Ebû Rabîadır. (Yani bu iki isimle kasdedilen şahıs aynı kişidir.)[583]

 

Açıklama

 

Allâme Hattabî bu hadîs-i şerîfin şerhinde şunları söylemiştir: ( ) gözün bufun tarafındaki ucudur. Bu kelime şu

üç şekilde okunabilir. 1) Mâkun 2) Me'kun 3) Mükun. "el-mâk" kelimesi­nin çoğulu "el-âmâk" gelirken "mûk" kelimesinin çoğulu da "el-emâkî" gelir.

Hadîs-i şerifte geçen "kulaklar baştandır" ifâdesinden maksat kulak­ların yüzden olmamasıdır. Zühri'nin görüşü de budur, Şa'bî'ye göre ise bu sözle kulakların sadece iç taraflarının baştan olmadığı ifade edilmek isten­miştir. Dış tarafları bu hükme dâhil olmadığından bu kısımlar baştandır.

Fıkıh âlimlerinden bazılarına göre ise, kulaklar baştandır. Bu görüşte olan fıkıh âlimleri şunlardır, lbnü'l Müseyyeb, Atâ, el-Hasen, İbn Şîrîn, Sa'îd b. Cübeyr, en-Nehâî, es-Sevrî ve rey taraftarları. Delilleri ise mevzumuzu teşkil eden hadis-i şeriftir. Bu hadis ayrıca İbn Mace, tbn Huzeyme, İbn Hıb-bân ve Hakîm'de rivayet etmişlerdir. Nesâî, bu hadisi takviye eden hadisleri içine alan özel bir bab açmıştır. Ayrıca Aliyy-ül-kârf Mirkat isimli eserinde bu hadisin sıhhatini isbat etmiştir. [Birgivi şerh-ul-ehâdis el-erbâın-75] İmam Malik ile İmam Ahmed ve Şafiî'ye göre ise kulakların hükmü dış görünüşle­rine tabidir. Yani ne yüz tarafına doğru eğiktir ne de başa doğru dönüktür. İkisiyle de alâkası yoktur. Binaenaleyh ne yüzdendir ne de baştandır. Ancak îmam-ı Şafiî'nin dışında kalanlar bu hadisi te'vil ederek İmam-ı Şafiî'nin görüşünden farklı şu iki neticeye ulaşmışlardır.

1. Kulaklar başa tabî olduğu için başla beraber meshedilirler.

2. Kulaklar baş gibi meshedilirler, yüz gibi yıkanmazlar. Hadisteki ku­lakların başa olan izafesi teşbih izafetidir, tahkik izafeti değildir. Yani ku­laklar hüküm bakımından başa benzerler, onlar gibi meshedilirler, demektir. Yoksa gerçekten "baştandır" anlamına değildir. "Bir kavmin azatlı kölesi onlardandır." sözü gibi ki; o azatlı köle, hakikaten neseb (soy) itibariyle o kavimdendir anlamında değildir. Ancak, yardımlaşma ve diğer akrabalık hü­kümleri bakımından o kavmin bir ferdi gibidir, demektir.

Bu hadîs-i şerifin ifâde ettiği manâ, kulakların yıkanma hükmünde yü­ze dahil olmadığıdır. Gerçekten insan kulakların yaradılışına bakacak olur­sa yüzle aralarında bazı benzerlikler görür ve kulakların da yüz gibi yıkanacağım zannedebilir. Çünkü, kulaklar da yüz gibi kılsızdır ve duyu or­ganlarının en mühimlerindendir. Duyu organlarının çoğu da yüzdedir. Bu sebeple kulağın da yüzden olabileceği hükmüne varabilir. Bu hadîs-i şerif işte bu yanılmayı önlemektedir.

Hanefi mezhebine göre, kulaklar başla birlikte ellerde kalan ıslaklıkla meshedilirler. Delilleri ise 130 numaralı hadis-i şeriftir.

îmam Mâlik ve Ahmed'e göre; kulaklar başla beraber meshedilirler. An­cak, kulaklar için baştan arta kalan eldeki ıslaklık kâfi gelmez yeniden ele su almak lâzım gelir. 130 numaralı hadisin şerhinde de bunu açıklamıştık.

İbn Kayyim ise, Rasûlullah (s.a.)ın kulakları m es hederken baştan ayrı bir su alıp onu kullandığı görülmemiştir demektedir.

Müellif Ebû Dâvûd verdiği ek bilgilerde "kulaklar baştandır" hadîs-i şerifinin mevkuf hadîs olup, merfû' olmadığı hakkındaki mütâlâalarım nak­lederken konumuz olan hadîs'in râvîlerinden Sinan'ın künyesine âit görüş­lerini de açıklamış ve sonuçta Sinan Ebi Rabia ile Sinan b. Rabîa'nın aynı kişi olduğunu belirtmiştir.[584]

 

Bazı Hükümler

 

1. Yüzü yıkarken söz pınarlarının ovulması sün­nettir.[585]

2. Kulaklar başla birlikte mesh edilir.[586]

[488] Müslim, tahâre 3,4, 8; Nesâî, tahâre, 67, 68, 93; İbn Mâce, tahâre 6; Ahmed b. Hanbel, I, 50, 64, 66, 68, 71.

[489] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 196.

[490] el-Mâıde (5) 6.

[491] Tirmızî, salât 110; isti'zân 4; Nesâî istiftâh 7, tatbîk 15, sehv 67; ibn Mâce, ikâme 72.

[492] El-Mâide (5), 6.

[493] es-Serahsî, el-Mebsût 1, 62.

[494] bk. Nevevî Şerfau Maslİm, III, 105-106. .

[495] bk. el-Heysemî, MecmeVz-zevftid, I, 230.

[496] bk. 118 numaralı hadis.

[497] bk. 15O numaralı hadis.

[498] Aynî, Umdetü'l-Kaarî, II, 235.

[499] el-Mâide (5), 6.

[500] İbn Mâce, tahâre 51; Tirmizî, tahâre 267.

[501] Aynî, Umdetü'l-Kaari, III, 82.

[502] Meylanî; Ahmed, El-Hidflye Tercemesi, I, 26.

[503] bk. Nesai, tahâre 81.

[504] bk. Heysemî, Mecmaü'z-zevaİd, 1,232-233; Ve 118. hadisin şerhi.

[505] Ahmed Davudoğlu, Sahih'i Müslim lerceme ve şerhi, II, 284.

[506] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 196-204.

[507] Bazı nüshalarda istinsâr geçmektedir.       

[508] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 204-205.

[509] Hz. Osman b. Afffin b. Ebi'l-Âs: Kureyşiidir. Fil olayından altı yıl sonra Mekke'de doğ­muştur. Hz. Ebû Bekr'in delaletiyle 34 yaşlarında iken müslüman olmuştur. Hz. Peygamber'in kızı Rukiyye ile evlenmiştir. Onun vefatı üzerine öteki kızı Ümmü Gülsüm ile evlendi. Bunun için kendisine iki nur sahibi manasına "zu'n-nureyn" denildi. Hz. Ömer'in şehid edilmesi üzerine hicretin 24. yılında üçüncü olarak halifeliğe seçildi. 11 yıl 11 ay halifelikte kaldıktan sonra çıkan bir isyan sırasında evi sarılarak Kur'an-ı Ke­rim okumakta iken 18 Zilhicce 35 h. (17 Haziran 656 m.) Cuma günü 82 yaşında sehid edildi. Hz. Osman fevkalâde bir hâyâ ve takva sahibi idi. Varını yoğ«nu İslâm uğruna sarf etmiş çok cömert bir kimseydi. Zamanında İslam orduları Horasandan Kuzey Af­rika'ya kadar bir çok ülkeler fethet misti. Sağlığında cennetle müjdelenen on sahabiden birisi de Hz. Osman'dır. Kur'ân-ı Kerimi toplayıp çoğaltarak İslâm âliminin her tarafı­na yollamış, bu suretle değişik okuyuşların önüne geçerek muslümanlann tek Kur'ân okuyuşu üzerinde toplanmasını sağlamıştır. Zamanı, siyâsi çalkantılarla geçmiştir. Hz. Osman, zamanını daha çok ibâdetle, Kur'ân okumakla geçirirdi. Bunun için fazla ha­dis rivayet edememiştir. 146 hadis rivayet etmiştir. Bunlardan üçünü hem Buhâri hem de Müslim Sahihlerinde nakletmişler, 8 tanesini sadece Buhâri, 5 tanesini de sadece Müs­lim nakletmistir. (Bilgi için bk. Ansârî, Asr-ı Saadet, I, 331-343 ve burada işaret edilen kaynaklar, Şamil Yayınları'ndan.).

[510] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 205-207.

[511] bk. Heysemî, MecmeıTz-zevftİd, I, 231.

[512] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 208.

[513] bk. 106. hadisin kaynaklan.

[514] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 208-209.

[515]  bk. 106. hadisin kaynaklan.

[516] Nesâî, tahâre 93, 94, 95; Tirmizî, tahâre 44, 48;.

[517] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 209-210.

[518] Nesâî, tahâre, 93, 94, 95; Tirmizî, 44, 48;.

[519] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 210-211.

[520] Nesâî, tahâre 93-94, 95; Tirmizi, tahâre 44, 48.

[521] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 211-212.

[522] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 212-213.

[523] bk. 111 nolu hadisin kaynakları.

[524] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 213.

[525] bk. 111 nolu hadisin kaynakları.

[526] bk. 111 nolu hadisin kaynaklan.

[527] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 214-215.

[528] Nesâî tahare 78.

[529] Nesflî, tahare 78.

[530] bk. Beritil-Mechûd II, 296.

[531] bk. 126 numaralı hadisin kaynaklan.

[532] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 215-216.

 

[533] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 217-220.

[534] Buhârî, tahâre 38, 39,41,42,45,46; MUslim, tahâre 18, 19, Tirmizi, tahâre 24, Nesaî, tahâre 79, 80; İbn Mâce, tahâre 51; Muvatta, tahâre 1.

[535] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 220-221.

[536] Nevevî, Şerhu Müslim, III, 123.

[537] Aynî, Binftye, IV, 176.

[538] Aynî, Binftye, IV, 176.

[539] Nevevî, Şcrhu Müsliifi, III, 124.

[540] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 222-224.

[541] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 224.

[542] Müslim, tahâre 19; Tirmizî, tahfife 36.

[543] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 224-225.

[544] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 225.

[545] el-Mikdâm b. Ma'dî kerib b. Amr b. Ma'dîkerîb EbÛ Yahya: RasÛlü Ekremden 47 ha­dis rivayet etmiştir. Ayrıca Hfilid b. Velid, Muâzb. Cebel ve EbÛ Eyyûb-el-Ensârî'den de hadîs rivayet etmiştir. Kendisinden de Şureyh b. Ubeyd, HftUd b. Mi'dan ve Habib b. Ubeyd e?-Şa'bî gibi kimseler rivayette bulunmuşlardır. Her ne kadar sahâbî olmadı­ğını söyleyenler varsa da gerçekte büyük bir sahftbidir. Hicretin 86 veya 87 yılında 91 yaşında iken vefat etmiştir.

[546] İbn Mâcc, tahâre 52, Nesâî tahâre 84.

[547] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 225-226..

[548] bk. İbn Mâce, tahâre 52.

[549] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 226-227.

[550] Buhari tahâre 38, 39,41, 42, 45, 46; Müslim, tahâre 18, 19, Tirmızı, tahâre 24; Nesâi, tahâre 79, 80; İbn Mâce, tahâre 51; Muvattâ, tahâre 1.

[551] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 227-228.

[552] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 228.

[553] Bu hadisi yalnız Ebû Dâvûd rivayet etmiştir.

[554] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 228-229.

[555] Muâviye b. Ebl Stifyan Sahr b. Harb b. Üraeyye b. Abdi Şems b. Abdi Menaf el-Kureşî el-Emevî, Ebû Adirrahman. Mekke'nin Fethi sırasında müslüman olmuştur. ez-Zchebî, Muâviye'nin yirmi sene vâü, yirmi sene de Melik olarak Şam'da bulunduğunu kaydet­tikten sonra halîm, setim, kerîm, siyâsî, âkil bir kişi olduğunu söylemiştir. Resûl-ü Ek­rem (s.a.) Efendimiz ona "Eğer melik olursan adlletiea aynhna" buyurmuştur. Şu hikmetli sözleri idarî siyâsetinin esasını teşkil etmektedir: "Halkın bana pamuk ipliği / ile bağlı bulunması Kâfidir. Ben onu hiç bir zaman koparmam. Halk bana doğru gel­mezse ben ona yaklaşırım" demiştir. Kendisinden 130 hadis rivayet edilmiştir. Bunların 4'ünde Buhftrf ile Müslim birleşmişler; 4'ttnü sadece Buhârî, 5'ini sadece Müslim riva­yet etmiştir. Hicrî 60 senesi Recebinde vefat etmiştir. (Geniş bilgi için bk. Ibn Sa'd, Ta-bakat, III, 32; VII, 406; Buhârî, et-Târitml-keMr, VII, 326; tbn Ebî Hatim, e4-Cerı ve't-la'dil, VIII, 377; Hatib, Tarihu Bağdad, 1,207; İbnuM-Esîr, ÜMbı*l-«ftbe, IV, 385; Zehebî, A'Hunu'n-nübeU, III, 119-162; Ibn Hacer, d-tsâbe, III, 433; Telulb-'t-TehiSb. X, 207; İbnu'l-Imâd, ŞczeritaVzeheb, I, 65).

[556] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 229-230.

[557] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 230.

[558] er-Rubeyyi' binl-i Muavvlz b. Afra ÜmmO Muâ> el-Ensâriyye, Hudeybiye musâlehâ-sında Rasûlü Ekrem (s.a.)'e bîatta bulunan bahtiyarlardandır. RasûiuHah <s.a.) ile bir­likte savaşlara katılmıştır. Buhârî, Nesâî ve Ebû Müslim'in Bişf b. Mufaddjl vâsitaayle Hâiıd b. Zckvâit'dan rivayet «tiklerine göre, er-Rubeyyi bint Muavviz şöyle demiştir; "Biz Rasûlü Ekrem (s.a.) ile birlikte gazaya çıktık, mücâhitlere su taşır ve çeşitli hiz­metlerinde bulunurduk. ÖJtt ve yarahlan da Medme'ye taşırdık:' Bu sözleri Ebû Müs­lim rivayet etmiştir. Buhârî'de ise, şöyle rivayet ediliyor. "Halka su verirdik ve yarahlan tedavi ederdik" er-Rubeyyi {r.a.) 21 hadîs-i şerif rivayet etmiştir. Kendisinden de İbn Ömer'in azatlı kölesi Nâfî, Ebû Seleme, Süleyman b. Yasar, Abdullah b. Muhammed ve HaKd b. Zekvan rivayet etmişlerdir. Kendisinden Buhârî iki hadîs rivayet etmiş, di­ğer bir hadîsi de Müslim ve Buhârî beraber riVftyet etmişlerdir. (Geniş bilgi için bk. Ibn Sa'd, Ttbaklt, VIII, 447; tbnu'l-Esîr, Üsda'1-Jibe, V, 451; Zehebî, A'IInTbtt IJI, 198-200; Jbn Hacer, d-b«be, IV, 300; TekzHnı't-T«htib, XU, 418.).

[559] İbn Mâce, tahâre 52; Tirmizî, tahâre 25.

[560] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 230-231.

[561] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 232.

[562] Tirmizî, tahârc 25; Ibn Mâce, tahâre 52.

[563] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 232-233.

[564] Tirmizî, tahârc 25; Ibn Macc tahârc 52; Ahmed b. Hanbcl, VI, 359.

[565] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 233.

[566] Tirmizî.tahârc 25; tbn Mâcc tahâre 52; Ahmcd b. Hanbel VI, 359.

[567] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 234-235.

[568] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 235-236.

[569] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 236.

[570] Tirmizi, tahârc 25, İbn Mâce, tahâre 52, Ahmed b. Hanbel VI, 359.

[571] Zafer Ahmed el-OSmani, l'lâ-üs-siinen I, 60.

[572] Tirmizî, tahâre 25; İbn. Mâce, tahâre 52; Ahmed b. Hanbel VI, 359.

[573] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 236-237.

[574] bk. Miyyul-Kârî Mlrk&t, 1, 316.

[575] bk. Davudoğlu A. İbn ağabeydin terceme ve şerhi I, 164.

[576] Ahmed, b. Hanbel, İli, 481.

[577] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 237-239.

[578] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 239-241.

[579] Nesâî, tahâre 84; Tirmizî, lahâre 28; İbn Mace lahare 52.

[580] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 242.

[581] Ebû Ümâme: İsmi Sudey b. Âdân eİ-BâhiB'dir. Humus'a yerleşen büyük sahabelerdendir. 250 adet hadîs-i şerif rivayet ettiği bilinmektedir.' Bu hadîslerden Buhârî beşini, Müslim ise üçünü rivayet etmiştir. Kendisi Ömer, Osman, Ali, Ebû Ubeyde, Muâz, Ebudderdâ, Ubâde b. Sâmit gibi sahâbe-i güzin'den (r.a.) rivayette bulunmuş; kendisinden de Recâ b. Hayve, Muhammed b. Ziyâd el-Hânî, Kasım b. Abdirrahman, Şürahbil b. Müslim, Mekhûl ve Ebû Ğâlib gibi tabiiler hadîs rivayet etmişlerdir. İbn Sa'd Tabakflt'ında Şam'a yerleştiğini söyler. Taberânî de zayıf bir senetle Uhud Muharebesinde bulunduğunu ri­vayet etmektedir. ei-Hasan b. Râfı'in FazâiİH's-Sthabesi'nde Yusuf b. Huzn el-BâhüTden yaptığı bir rivayete göre "Allah şu mü'Hinlerden razi olmuştur İd, onlar ağaç altında sana biat ediyorlardı" (Feth, 18) âyeti nazil olduğu zaman EbÛ Ümâme "Yâ Rasülallah ben de ağaç altında sana biat edenlerdenim!" demiş. Hz. Peygamberde "Evet sen, ben­densin. Ben de sendenim" cevabını vermişti. Bu mübarek sahabinin kabilesinin mfislu-man olmasında büyük payı olmuş ve H. 86 yılında vefat etmiştir. Allah ondan razı olsun.

[582] Tirmizî, tahâre 29, ibn Mâce, tahâre 53.

[583] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 242-243.

[584] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 243-244.

[585] bk. Zafer Ahmed et-Osmânî, tlfi's-süoen I, 78.

[586] Sünen-i Ebu Davud Terceme ve Şerhi, Şamil Yayınevi: 1/ 245.

ceren
Tue 9 October 2018, 03:02 pm GMT +0200
Esselamu aleyküm. Rabbım bizleri peygamber efendimizin sünnetine tabi yaşayıp onun gibi abdest alan ve feyze rahmete erişen kullardan eylesin inşallah....

üsveihasene
Tue 9 October 2018, 04:53 pm GMT +0200
ESSELAMÜ ALEYKÜM EFENDİMİZİN SÜNNETİ SENİYYESİNE DİKKAT EDEREK ABDEST ALMAK NAMAZIMIZIN HUŞUSUNUDA ARTIRIR....

Sevgi.
Tue 9 October 2018, 11:51 pm GMT +0200
Aleyküm Selâm. Rabbim bizleri Peygamberimizin sünnetlerine hakkıyla uyanlardan eylesin inşaAllah
 Bilgiler için Allah Razı olsun