- Özel günlerinde bayanın namaz ibadeti

Adsense kodları


Özel günlerinde bayanın namaz ibadeti

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

rray
sumeyye
Thu 14 October 2010, 12:17 pm GMT +0200
Özel Günlerinde Bayanın Namaz İbadeti


Son yıllarda, bazılarınca tartışma sebebi haline getirilen konulardan birisi1 de, Müslüman bir hanımın özel günlerinde namazlarını kılmaya devam edip edemeyeceğidir. Bu meseleyi ele alıp tartışırken, zorunlu olarak, bazı ön bilgilerin verilmesi gerekmektedir.

A - Namaz Kılabilmek İçin Abdestli Olma Mecburiyeti

Namaz kılmak isteyenin, abdest almasının şart olduğu; "Ey mü'minler, namaz kılacağınız zaman; yüzünüzü, ellerinizi ve dirseklere kadar kollarınızı yıkayın ve ıslak ellerinizi başınızın üzerine hafifçe sürün ve bileklere kadar ayaklarınızı yıkayın..." şeklindeki Kur'ân nassı2 ile sabittir. Âyetten rahatlıkla anlaşılacağı gibi, abdestsizlik hâlinde kişi hükmen kirli sayılmakta ve bu hâl namaza mâni olmaktadır. Buna göre, kadın veya erkek olsun, hiçbir Müslüman, abdestsiz namaz kılamayacaktır. Çünkü, âyetteki hitap her iki cinse şamildir. Aksi bir davranışta bulunan kimse, Allah'ın bu konudaki emrini ihlâl etmesi sebebiyle günahkâr olacak ve namazını edâ etmiş sayılmayacaktır.

Suyun bulunmaması veya bulunduğu hâlde kullanımının zararlı olması durumunda3 ise, hükmî kirlilikten (hadesten) temizlenmek için, aynı âyetin devamında, temiz toprakla teyemmüm alınması emredilmiştir; "...Su bulamadığınızda, temiz toprağa ellerinizi sürün ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun/meshedin." Görüldüğü gibi, olağanüstü durumlarda, abdestin yerine geçecek olan temizlik, teyemmüm yapma şeklinde, bizzat Yüce Allah tarafından belirlenmiştir. Bu hâlde bile, teyemmüm almaksızın, namaz kılmak caiz olmadığı için, suyun varlığı ve kullanımının zararsız olduğu durumlarda, su ile abdest alınmadan, suyun yokluğu durumunda ise, teyemmüm yapılmadan kılınacak namaz sahih olmayacak, bu kurala uymayarak namaz kılan kimseden ibadet sorumluluğu düşmeyecektir.

Konu ile ilgili olarak Hz. Peygamber de; "Sizden biri abdesti bozulduğu zaman, abdest almadığı sürece, Allah onun namazını kabul etmez."4; "Allah Teâlâ temizlenmeksizin hiçbir namazı kabul etmez."5 buyurmuştur.

B - Cünüp Bir Şahsın Namaz Kılabilmek İçin Yıkanma Mecburiyeti

Cünüplük; eşlerin cinsî münasebette bulunması; kadın veya erkeğin cinsel tahrik sonucu, haz duyarak, cinsel organlarından akıntı gelmesi gibi sebeplerle oluşan mânevî/hükmî kirliliktir. Cünüplük hâli hükmî kirlilik/hades oluşturduğundan, namaza mâni olduğu, bu hâlde iken namaz kılınamayacağı şu âyette belirtilmektedir; "...Namaz kılmak istediğinizde, şâyet cünüpseniz yıkanınız..."6 Âyete göre; Cünüp olan kadın ya da erkek, namaz kılabilmek için; su mevcut olup kullanımı zarar vermediğinde, yıkanmalıdır ki, bu sebeple yıkanma, halk arasında boy abdesti olarak isimlendirilmektedir.

Su bulunmadığında veya suyun kullanımı zararlı olduğunda, cünüplüğün oluşturduğu hükmî kirlilikten temizlenmek için, temiz toprakla teyemmüm alınmalıdır.

Teyemmüm alınırken, yalnızca yüzün ve dirseklere kadar kolların toprakla ovulması/meshedilmesi yeterlidir. Konu ile ilgili âyet şöyledir; "...Namaz kılmak istediğinizde şâyet cünüpseniz yıkanınız... Ancak su bulamıyorsanız, temiz toprağa ellerinizi sürün ve onunla yüzünüzü ve kollarınızı hafifçe ovun.."7 Görüldüğü gibi, yıkanma veya abdest alma ile, suyun bulunmadığı veya kullanımının zararlı olduğu durumlarda onun yerine alınacak teyemmüm arasında bir fark bulunmamaktadır.

Bu ön bilgilerden sonra, yukarıda dile getirilen konunun tartışılmasına sebep olan hususa yani özel günlerini yaşayan hanımların hükmen kirli sayılıp sayılmadığı konusuna gelmiş bulunuyoruz.

C - Özel Günlerini Yaşayan Kadınların Hükmen Kirli Sayılıp Sayılmayacağı İle İlgili Görüşler

Kadınlarda görülen âdet kanamasının (hayız kanı) ve doğum sonrasındaki kanamaların (nifas kanı) fizikî bir kirlilik oluşturdukları âşikârdır, bunun yanında, söz konusu kanamaların, yaralanma veya bir organın kesilmesi olayında görülen kanamalardan tıbbî farklılık gösterdiği de bir gerçektir. Bu kanamaların bizi ilgilendiren yönü, kadınların bunlar sebebiyle, hükmen kirli sayılıp sayılmayacaklarıdır. Bu konudaki görüşleri şöyle açıklamak mümkündür:

1 - Âdet ve Nifas Kanamasının Hükmî Kirlilik Oluşturması Sebebiyle Kadınların Bu Günlerde Namaz Kılamayacağı ve Bunun Delilleri

İslâm'ın ilk yıllarından beri Müslüman ilim adamları tarafından ittifakla benimsenmiş olan görüşe göre, kadınlarda âdet ve nifas kanaması hükmî kirlilik oluşturmaktadır. Buna göre, bu hâldeki kadınlar, hükmî kirlilikten temizlenmiş olma şartı bulunan ibadetlerini eda edemeyeceklerdir. Namaz için, maddî kirlilikten temizlenmenin yanında, hükmî kirlilikten/hadesten de temizlenmenin şart olması8 sebebiyle, âdet ve nifas kanaması gören kadın, bu günlerde namaz kılamayacaktır.

İslâm âlimleri arasında bu hususta ittifak vardır.

Âdet ve nifas kanamasının hükmî kirlilik oluşturduğuna dâir deliller ve bunların değerlendirmeleri:
a- Deliller

1- Kitap

Kur'ân'da hanımların hayız hâllerinin, onlar için bir ezâ hâli olduğuna dikkat çekilerek, bu günlerinde onlara cinsî açıdan yaklaşılmaması şeklinde bir açıklama bulunmakla9 birlikte, bu akıntının kadını hükmen kirli kılıp kılmadığı, ayrıca, kadınların bu hâlleri devam ederken, ibadetlerini eda edip edemeyecekleri hakkında bir açıklama mevcut değildir. Nitekim, kadınların özel günlerindeki kanamalarının, kendilerini hükmen kirli kılacağı şeklindeki görüşü benimseyen İslâm âlimleri, görüşlerini âyete değil de sünnete dayandırmışlardır. Ancak, âyette10, özel günlerindeki bayanlara yaklaşma yasağının, "âdet kanamasının bitmesi ve sonrasında temizlenmeleri (yıkanmaları/boy abdesti almaları) ile son bulacağı" mealindeki ifadeden, kadınların bu hâlinin cünüplük gibi büyük hades hâli olduğunun anlaşılabileceğini ifade eden alimler de vardır.11 Çünkü âyette, bayanların âdetlerinin bitmesi sonrasında, kirlenmiş bölgelerini yıkamaları değil, bütün bedenlerini yıkamaları yani yıkanmaları hâlinde, temizlenecekleri ifade edilmektedir. Burada kullanılan "iza tetahherne" kelimesindeki fiil kalıbı12, bir temizlenme emri olarak, "in küntüm cünüben fe't-tahherû" şeklinde, Mâide Sûresi'nin 6. âyetinde, büyük hades/cünüplük sonrasındaki temizlenme için kullanılmıştır. Burada da temizlenme ile ilgili olarak aynı fiil kalıbının kullanılmış olması (= lâ takrabûhünne hatta yethurne, feiza tetahherne...), büyük ihtimalle, bu iki hâlin hükmen aynı hâl olduğuna işaret etmektedir. Buna göre, kadınlar âdet kanamaları olduğu zamanlarda, cünüplük hâlindeki gibi hükmen kirli sayılmaktadırlar. Bu sebeple, kadınlar âdetli iken namaz kılamayacakları gibi, bu kanamanın bitiminde, yıkanmak suretiyle hükmî kirlilikten kurtulmuş ve namaz ibadeti ile sorumlu hâle gelmiş olmaktadırlar. Buradan şu da anlaşılmaktadır: Kadınların âdet günlerinde namaz kılamamaları, onların maddî temizliklerine gerektiği şekliyle titizlik gösteremeyeceklerinden öte, bu hâldeki hanımların, kanama son bulana kadar, hükmen kirli sayılmalarındandır. Namaz kılabilmek için, hadesten temizlenmenin (= abdesti olmayanın abdest alması, cünüp kimsenin ise yıkanması) şart olduğu ise, Kur'ân'ın açık bir emri olarak yukarıda zikredilmişti.

Öte yandan, namaz öncesinde, inananların abdest alarak veya yıkanarak hükmî/mânevî kirlilikten temizlenme şekillerinin gösterildiği âyette13, genel bir kaide olarak, "Allah'ın kullarına sıkıntı ve meşakkat vermeyi amaçlamadığı, ancak onların temiz bulunmalarını murad ettiği" şeklindeki Kur'ânî ifadeden hareketle, bayanların özel günlerinin namaz ibadeti için niçin elverişli olmadığı açık bir şekilde ta'lil edilmemişse de, o hâldeki ferdin namaz için elverişli olmadığından, mutlaka bu hâlden kurtulması gerektiğine dikkat çekilmekte, ancak temizlenme için ağır ve zahmetli yolun izlenmesi istenmemektedir.

Bu kaide, özel günlerini yaşayan kadınların namaz ile mükellef tutulmamasının hikmetlerinden bir kısmını gösterir mahiyettedir. Çünkü âdet günlerinde, kadının abdesti, akan sıvı ve kanla sık sık bozulacak, bu akıntıların oluşturduğu kirlilikten uzak kalmak ise, hayli sıkıntı oluşturacak hatta bazı durumlarda mümkün bile olamayacaktır. Belki bir namaz kılarken, malum akıntıların gelmesi sebebiyle, kadının birkaç kez namazı bozulacak, tekrar gelen sıvının kesilmesinin beklenmesi ve yeniden abdest alarak namaza başlanması, zannedildiğinden fazla meşakkat doğurabilecektir. Ayrıca, genellikle özel hâllerinde kadınların "Premenstrual sendrom" diye isimlendirilen bir problem yaşadıkları günümüz araştırmacıları tarafından tespit edilmiştir. Normalden daha fazla sıkıntılı olma, bitkin düşme, depresyon veya üzüntülü ruh hâli, konsantrasyon bozukluğu, gerginlik ve unutkanlık gibi durumlar bu sendromun ruhî yansımaları olarak sayılmaktadır. Bu sendromun fizikî belirtileri olarak ise; baş ağrısı, karın şişkinliği, mide bulantısı, baş dönmesi veya baygınlık hâlleri gözlenmektedir.

Kabûle şâyân bir namazın ruhu mesabesinde olan huşûa değişik açılardan mâni teşkil eden fizikî ve ruhî durumlarla kadınların özel günlerinde karşılaşma ihtimallerinin yüksek olduğu düşünüldüğünde, bu özel günlerde kadınların namaz ibadetinden niçin muaf tutulmuş olduklarının hikmeti biraz daha berraklaşmaktadır.

2- Sünnet


Kur'ân'ın sağlıklı bir şekilde anlaşılıp uygulanabilmesi için, fiilî ve kavlî olarak, sahih sünnete başvurulması gerekir. Çünkü Allah Teâlâ, Kur'ân'ı tebyin yetkisini Peygamber Efendimiz'e vermiştir. Konuya Sünnet boyutunda bakıldığında, kadınların âdet hâllerinin hades olarak görülüp, bu durumun ibadete tesiri hakkındaki hükme, daha kolay ulaşılabilecektir. Nitekim ilk dönem İslâm âlimleri de, âdet ve nifas kanamasının hükmî kirlilik oluşturduğu, bu sebeple, kadınların bu günlerde namaz kılmalarının yasaklandığı hususunda ittifak etmişler14 ve bu görüşlerini sünnete dayandırmışlardır.

Peygamber Efendimiz, âdet hâlinin büyük hades/mânevî kirlilik hâli olduğunu, bu günlerde namaz ibadetinin eda edilemeyeceğini, ayrıca, söz konusu günlerde kılınmayan namazların, temiz olunan günlerde kaza edilmesinin gerekmediğini belirtmiştir. Konu ile ilgili hadîslerden bazıları şöyledir:

"Allah Resulü, kendisine gelerek, devamlı kanama geçirdiğini, temizlenemediğini ifade eden ve bu durumda namazları terk etmem gerekir mi diye soran Fatıma binti Ebi Hubeyş'e; Hayır, bu anlattığın hayız kanaması değil, bir başka sebepten gelen kan sızıntısıdır. Hayız kanaması gördüğün zaman, namazı bırak ve hayız hâlin sona erince, kanı temizleyerek guslet ve namaz kıl."15 demiştir. Görüldüğü gibi, âdet kanamasının yaşandığı günlerde, namazın bırakılması, bitiminde ise, yıkandıktan sonra namazın kılınması emredilmektedir. Birisi âyet, diğeri sünnet nassı ile, cünüplük16 ve âdet kanaması sonrasında yıkanmanın gerekli olması, her iki durumun "hükmî kirlilik" noktasında birbirine benzediğini göstermektedir.

Peygamber aleyhissalatü vesellem dönemindeki uygulamalar ve yukarıdaki hadîs nazar-ı dikkate alındığında, âdet gören kadının namazları terk etmesinin bir ruhsat olmadığı, aksine bunun bir emir olduğu anlaşılmaktadır. Ayrıca, şu örnekler de bunu doğrulamaktadır:

i- Hz. Peygamber genç ve ihtiyar bayanların, hattâ âdet gören hanımların bayram namazı için toplanılan namazgâha gelmelerini istiyor, âdet gören kadınların, namaz kılınırken cemaatten biraz uzaklaşmalarını ve gerek tekbirler alınırken, gerekse Müslümanlar lehine dua yapılırken, cemaatin bu etkinliklerine iştirak etmelerini emrediyordu.17

ii- Hz. Peygamber döneminde bir kadının uzun süren kanaması olmuştu, bu kadının namazları hakkında Resulullah'tan fetva istenmesi üzerine, Hz. Peygamber şöyle buyurdu: "Hastalanmadan önce, bir ayda kaç gün âdet kanaması görüyordu, bunu hesaplasın, sonra kanama gördüğü günler içinde bu kadar gün namaz kılmasın, sonra yıkansın ve pet kullanarak geri kalan günlerde namazını kılsın."18

iii- Sahabe kadınları, âdet günlerinin sona erip ermediklerinde kuşkulandıklarında, pet olarak kullandıkları ve üzerinde âdet kanamasının son hâlinden sarı renkte izler bulunan bezlerini Hz. Aişe'ye gönderiyorlar ve artık namaz kılmaya başlayıp başlamayacaklarını soruyorlardı. O da, bunun âdet hâli olduğunu, beyaz akıntı gelene kadar namazı terk etmelerini, bu hâlde iken namaz kılmakta acele etmemelerini söylüyordu.19

iv- Hz. Aişe'nin naklettiğine göre; "Biz Resulullah döneminde âdet görüyor, ama o günlerde kılamadığımız namazları kılmakla emrolunmuyorduk. Tutamadığımız oruçlara gelince onları kaza etmekle emrolunuyorduk."20

Hz. Aişe'nin, âdet döneminde kılınmayan namazların kaza edilmesinin gerekli olduğu şeklindeki görüşü doğru bulmayarak reddetmesi21 de, âdet günlerinde namazların kılınmamasının bir ruhsat olmayıp, zorunluluk olduğunu ifade etmektedir. Çünkü, aksi savunulacak olsa, Hz. Aişe'nin bu düşünceyi tenkit etmesi doğru olmazdı. Yani, âdet günlerinde namaz kılmama muhayyerlik olarak görüldüğünde, sonradan bu namazların kılınmasını tenkit bir mânâ taşımayacaktır. Nitekim, Ramazan günlerinde oruç tutmama ruhsatı bulunan yolcu veya hastanın, ramazan sonrasında, kalan oruçlarını tutması tavsiyeden öte bir mecburiyettir.

Kaynaklarda, âdetli kadından o günlerin namazının düştüğü ve bu hâldeki kadınların namaz kılmalarının caiz olmadığı ve bu hâlde kılınacak namazın sahih olmayacağı22 şeklindeki görüşe aykırı bir görüşün varlığından bahsedilmezken, Hâricîlere mensup grupların, temizlik sonrasında, kadının kılmadığı bu namazları kaza etmesinin gerekli olduğuna inandıkları nakledilmektedir. Ancak, böyle bir anlayışa Hz. Aişe tarafından tepki gösterildiği bilinmektedir.23

Konunun burasında şunu da vurgulamak isteriz: Kadınların özel hâllerindeki namaz kılma yasağı, "Bu günlerde kadınların Allah'ı anmaları yasaktır." şeklinde anlaşılmamalıdır. Aksine, özel hâli devam eden kadınların -namaz kılamaz, oruç tutamaz ise de- Allah'ı zikretmesinde, değişik şekillerde tesbihatta, dua ve niyazda bulunmasında, dinî sohbetlere iştirak etmesinde hattâ bunları yönetmesinde bir sakınca olmadığı gibi, imkânları ölçüsünde, bu tür kulluk belirtilerinde bulunmaları tavsiyeye şâyândır.

İslâm hukukçuları, doğum sonrası görülen "nifas kanının" da mânevî kirlilik oluşturduğunu, bu durumdaki kadının da namaz kılamayacağını, gerek delil olarak, gerekse sonuç hükmü olarak, hayız hali ile aynı şekilde düşünmüşlerdir.24 Konuya delil olabilecek rivayetlerden biri şöyledir: Ümmü Seleme r.anhâ'dan nakledildiğine göre; Hz. Peygamber'in kızları veya yakınlarından bir kadın çocuk doğurduğunda, kırk gün namaz kılmadan evinde otururdu da, Resulullah, ona sonradan bu namazların kazasını emretmezdi.25

Yukarıda belirtildiği gibi, hükmî kirlilik hâlinde, temizlenmeden namaz kılmak mümkün değildir. Hadîslerden açıkça anlaşıldığına göre, kadınların özel günlerindeki kanamaları, kendilerini hükmen kirli kılmaktadır. Bu kirliliği oluşturan akıntı devam ettiği müddetçe de, yalnızca temizlenmek veya yıkanmakla, bu kirlilikten kurtulmak imkânsızdır. Bu akıntıyı sona erdirmek ise, şahsın gücü dâhilinde olmaması sebebiyle, Yüce Allah'ın, kadınlardan bu günlerdeki namaz yükümlülüğünü kaldırması rahmetinin bir tecellisidir.

b- Özel Günlerde Kılınmayan Namazların Kazası

Kadınların özel günleri sona erip, temizlendikten/yıkandıktan sonra, bu günlerde kılınmayan namazları kaza etmeleri gerekmez.26

Kadınların özel günlerinde kılamadıkları namazları kaza etmemelerinin şüphesiz ki pek çok hikmeti vardır. Bunlardan birisi şu olabilir: Namaz ibadeti, bayanın diğer temizlik günlerinde, beş vakit olarak devam ettiği için, bu günlerde kılmadığı namazlar sebebiyle uzak kaldığı namazın faydalarına, diğer günlerdeki kılacağı namazlar vasıtasıyla kavuşabileceğinden, bir bakıma özel günlerinde iken kılamadığı namaz vakitlerince namaz kılmak/bu namazları kaza etmek gereksiz olacak; bir yönden de, her ay, âdetli bulunduğu günlerin namazını kaza etmek, meşakkatli olacağından, namazların kazası istenmemiştir.27

İslâm'ın kadınlarla alâkalı olarak getirdiği bu ibadet yasağının, onların aleyhine bir düzenleme olmadığı, aksine bu tür bir düzenlemenin kadınları, karşılaşabilecekleri büyük meşakkat ve sıkıntıdan kurtarmak maksadıyla gerçekleştirildiği açıktır. Durum böyleyken, İslâm'ın bu müşfik yaklaşımından; kadınların aşağılanması ve ibadet etme özgürlüklerinin kısıtlanması şeklinde bir sonuç çıkarmak en hafif deyişle İslâm'a haksızlıktır. Bayanların özel günlerinde ibadet etmekten muaf tutulmalarının, Allah'ın her ortamda kullarını düşündüğü, onlara sıkıntı verebilecek zaman ve mekânlarda, dinî yükümlülüğü bile kaldırdığı şeklinde anlamak hakkaniyete uygun bir anlayış olacaktır.


2 - Âdet ve Nifas Kanamasının Hükmî Kirlilik Oluşturmaması Sebebiyle Bayanların Bu Günlerde Namaz Kılabileceği ve Delilleri


Günümüzde bazıları, bayanların âdet ve nifas hâllerinin hükmî kirlilik oluşturmadığını, dolayısı ile, özel günlerindeki bayanların namazlarını kılmaya devam edebilecekleri görüşünü savunmaktadırlar.28

Bu görüşü savunanlara göre, bu hâldeki kadının hükmen kirli olduğu ya da o hâlde iken namaz kılamayacağı şeklinde bir yasak Kur'ân'da bulunmamaktadır. Bu sebeple, kadınların özel günlerinde namaz kılmaları yasaklanamaz; ancak, bu hâl kendilerini rahatsız edeceği için, kendilerini namaz kılmaya müsait görmezlerse, namazlarını kılmayabilirler. Bu kadınlar, kendilerini fazla bitkin bulmuyorlar ve namazlarını edâ etmek istiyorlarsa, hasta ve yolcu olan şahsın Ramazan'da oruç tutmama ruhsatı bulunduğu hâlde, dilerlerse tutabilecekleri gibi, bu hâllerinde iken de dileyen kadınlar namazlarını edâ edebilirler. Nitekim Hz. Peygamber de, bayanlara bu kolaylığı sağlamıştır.29

a - Görüşün Değerlendirilmesi

i- Görüş sahiplerinin, konu hakkında açık bir âyetin bulunmadığını gerekçe gösterip, mevcut olan sünnet verilerini gözardı ederek, bir hükme varmaları usûlen yanlıştır. Çünkü, tarih boyunca İslâm ümmeti, tevatür derecesine ulaşmasa da, sahîh sünneti hüküm koymada bir kaynak olarak kabul etmişlerdir. İslâm tarihi boyunca, yukarıdaki hadîs verilerinin ifade ettiği hükmün dışında bir uygulamanın bulunmayışı da, bu rivayetlerin içerik itibariyle sahih olduklarının ayrı bir delili olarak görülmelidir. Kaldı ki, yukarıda belirtildiği gibi, çok sarih değilse de, konu ile ilgili âyetler birlikte düşünüldüğünde, özel günlerindeki kadınların hükmî kirlilik içinde oldukları anlaşılabilmektedir. Bu hâldeki kadının hükmen kirli olduğu anlaşıldığında ise, bunun zorunlu sonucu, bu hâldeki bayanların namaz kılamayacaklarıdır.

ii- Âdet hâlindeki kadının namaz kılmasının yasak olmadığı, ancak bu hâlde namaz kılıp kılmamalarının bir ruhsat olduğu şeklindeki hükme ulaşabilmek için karşı görüş sahiplerince savunulan çıkarım (=akıl yürütme/kıyas işlemi) sağlıklı olmadığı için yanlıştır. Çünkü, bizzat Kur'ân tarafından eza ibaresinin hastalık (maraz) anlamına kullanıldığı açıklanmış değildir. Eza kelimesi; burada kişinin tiksinti duyduğu, kendisine yaklaşana, kokusu ve necaseti sebebiyle eziyet veren şey anlamında kullanılmıştır.30 Ayrıca, konu hakkında, sünnette mevcut olan sarih beyanlar31 sebebiyle, ilk dönem İslâm âlimlerinin tamamı, hayız kanı ile istihaze kanını (=hastalık sebebiyle gelen kan) farklı değerlendirmişler, asıl maraz/hastalık anlamını istihaze kanı gören bayan için kullanmışlardır. Şu da var ki, bu hâldeki kadının kanamayı durduracak tedbirler alması hâlinde, her namaz için veya her vakit için normal abdest alarak namazını kılacağına, sünnet nassına32 dayanarak hükmetmişlerdir.33 Özel günlerindeki bayanın ibadeti ile, fizikî rahatsızlığı bulunan bayanın ibadeti arasında benzerlik kurarken, "iki olay arasında illet birliği olmadan yapılan kıyasın geçersiz olacağı" gözden kaçırılmıştır.

iii- Bayanların, diledikleri takdirde, özel günlerinde namazlarını kılabilecekleri şeklindeki görüşe, Kur'ân'daki hastalarla ilgili olarak oruç tutmama ruhsatının34 delil olarak kullanılması da yanlıştır. Çünkü, Kur'ân'da hasta için oruç tutmama ruhsatı verilmişse de, hastanın namaz kılmayabileceği şeklindeki bir hükme yer verilmemiştir. Buna göre, hareket noktamız Yüce Kur'ân'dır diyenler, bu konuda Kur'ân'ın dışına çıkarak, kendi görüşleri doğrultusunda hüküm koymuşlardır.

iv- Özel günlerindeki kadının namaz kılıp kılmamada serbest olduğunu savunanlar, Hz. Peygamber'in de bu kolaylığı gösterdiğini ifade etmelerine rağmen, görüşlerine delil olabilecek sahîh ya da zayıf bir hadîs zikredememektedirler. Biz de böyle bir hadîs tespit edebilmiş değiliz. Hâlbuki Peygamber Efendimiz'den rivayet edilen haberler, bu durumdaki kadının namazını terk etmesi yönündedir.

Sonuç

Bayanların âdet ve nifas kanamaları gördükleri dönemlerde, hükmen kirli sayıldıkları, bu hâlde iken, namaz için ön şart olan hükmî kirlilikten temizlenmiş bulunma şartını taşımamaları sebebiyle, bu günlerdeki namazlarını kılamayacakları ve temiz günlerinde de bunları kaza etmeyecekleri şeklinde benimsenmiş olan icma ile kabul edilen genel yaklaşımın, naslara dayanması ve İslâm'ın ilk günlerinden günümüze kadar, konu hakkında farklı bir görüş ve uygulamanın da bulunmayışı sebebiyle, doğru olduğu, bugün de uygulamanın buna göre yapılması gerektiği kanaatine ulaşılmıştır.

Özel günlerini yaşayan kadınların hükmen kirli sayılmayacakları sebebiyle, bu günlerde dilerlerse, namazlarını eda edebilecekleri şeklindeki diğer görüşün ise, konu hakkındaki sahih naslarla ve ilk dönemden beri gelen uygulama ile çeliştiği, aklî dayanağının da sağlıklı olmadığı görüldüğünden, buna göre bir uygulamada bulunmak uygun olmayacaktır.

Burada şu hatırlatmanın yapılmasını mecburi görmekteyiz: İslâm dininde, ibadet yükümlülüğü açısından kadın ve erkek eşittir. Bazı ibadetler için, ön şart olarak, ferdin fizikî ve hükmî kirlilikten temiz bulunması istenmektedir. Aksi takdirde, yapılacak ibadet geçerli olmamakta, hatta bu şarta uyulmayarak ibadet yapılması günah sayılmaktadır. Ancak, namaz ibadetinin her çeşidi için bir engel oluşturan kadınların özel hali, onların Allah'ı anmalarına, değişik şekillerde tesbihat yapmalarına, Allah'a dua ve niyazda bulunmalarına ve dinî sohbet dinlemelerine mâni bir durum teşkil etmemektedir.

Hükmî kirlilik açısından, kadın ve erkek farklılık arz etmektedir. Erkeklerin abdestsiz ve cünüp olmaları hâli, hükmen kirlilik hâli sayıldığından, bu hâlde iken namaz kılmaları yasaklanmıştır. Ne var ki, erkeklerin bu hâlleri, abdest almak veya yıkanmakla son bulup, uzun süreli devam etmediğinden, Müslüman erkekler, hükmî kirlilik sebebiyle, hiçbir ibadetten muaf tutulmamışlardır.

Kadınlar, abdestsiz olma, cünüp bulunma ve sonuçları açısından, erkeklerle aynı hükme tâbi olmakla birlikte, başka sebeplerle de hükmen kirli sayılmaktadırlar. Bunlar; her ay gördükleri üç ila on gün devam edebilen âdet ve doğum sonrasındaki, azamî kırk gün kadar sürebilen nifas kanaması hâlidir. Bayanların bu durumlarda da, hükmen kirli sayıldıkları, naslardan anlaşılan bir sonuç olarak tespit edilmiştir.

Özel günlerinde bulunan kadınlar, namaz ibadeti için gerekli olan hükmî kirlilikten temiz bulunma şartını taşımadıklarından, bu hâllerde iken kılacakları namaz sahîh değildir. Kadınlar, bu özel günlerinde kılamadıkları namazlarını kaza etmekle yükümlü de değildirler.


*Ondokuz Mayıs Üniv. İlâhiyat Fak. Öğrt. Üyesi
Dipnotlar

1. Geniş bilgi için bkz. Nihat Dalgın, Gündemdeki Tartışmalı Dinî Konular, İst. 2007.
2. Maide 5/6.
3. Teyemmüm yapmak için neden olabilecek durumlarla ilgili olarak bkz. İbn Kudâme, el-Muğni, I, 263 vd.
4. Buhârî, Vudu' 2; Müslim , Tahâre 2; Ahmed b. Hanbel, II, 308.
5. Buhârî, Vudu' 2; Müslim, Tahâre 1; Tirmizî, Tahâre 1.
6. Âyet için bkz. Mâide 5/6.
7. Mâide 5/6.
8. Mevsıli, a.g.e., I, 45.
9. Bkz. Bakara 2/222.
10. Bkz. Bakara 2/222.
11. Bkz. Şirbînî, Muhammed b. Ahmed el-Hatib, Muğni'l-muhtac, Darü'l-Fikr ts., I, 109.
12. Buradaki ifadeden, İbn Abbas ve Mücahid, hayız kanaması biten bayanın yıkanması şeklinde anlamışlardır. Kelime hakkındaki görüşler için bkz. Taberi, Muhammed Cerir, Câmiu'l-beyân, II, 386; Kurtubi, el-Cami, III, 89; Zemahşeri, Keşşaf, I, 361. Nitekim, İslâm hukuk ekollerinde benimsenen yaygın görüş de bu şekildedir. Bkz. İbn Kudâme el-Makdisi, eş-Şerhu'l-Kebir, (İbn Kudâme, el-Muğni ile birlikte), I, 349.
13. Bkz. Mâide 5/6.
14. Bkz. Serahsî, Muhammed b. Ahmed b. Ebû Sehl, el-Mebsût, Beyrut ts., III, 152; Merğınânî, Ebû Bekir b. Abdulcelil, el-Hidaye Şerhu Bidâyeti'l-mübtedi, el-Mektebetü'l-İslâmiyye ts., I, 31; İbn Kudâme, el-Muğni, I, 348; Zürkani, Şerh ale'l-Muvatta, Beyrut 1978, I, 122.
15. Buhârî, Hayz 19,24; Vudu', 63; Müslim, Hayz 62; Malik, Muvatta, Salât 37; Bu hadisi İbn Hıbban ve Hakim sahih olarak nitelemişlerdir. Bkz. Sanâni, Sübülü's-selam, I, 163. Serahsî, bu konuda Hz. Peygamber'den rivayet edilen; "kadınlar ömürlerinin yarısında oruç tutmaz ve namaz kılmaz" şeklindeki hadisle amel etmektedir. Bkz. el-Mebsût, III, 152. Ancak, birinci hadis, kendisinden hüküm çıkarma açısından daha sağlıklıdır. Bkz. Zeylaî, Nasbu'r-raye I, 193, 203.
16. Bakara 2/ 222.
17. Bkz. Müslim, Îdeyn 10,11,12.
18. Farklı lafızlarla nakledilen rivayet için bkz. Ebû Davud, Tahâre 109.
19. Mâlik, Muvatta', Tahare 27; Zeylaî, rivayet hakkında olumsuz bir tenkitte bulunmamıştır. Nasbu'r-raye, I, 193
20. Buhârî, Hayz 20; Ebû Davud, Tahâre 104.
21. Müslim, Hayz 67.
22. Bkz. Zürkani, a.g.e., I, 122.
23. Müslim, Hayz 67 ; Ayrıca bkz. Mevsıli, a.g.e., , I,27; İbn Rüşd, a.g.e., I,78.
24. Dârimi, Menasik 11; Mevsıli, a.g.e.,I,30; İbn Hümam, Fethu'l-Kadir, Beyrut ts., I,145,146.; Nevevi, Ebû Zekeriyya Muhyiddin b. Şeref, el-Mecmu', Cidde ts., II, 535,536; İbn Kudâme, a.g.e., I,349.
25. Ebû Davud, Tahâre 119; Ahmed b. Hanbel, Müsned, VI, 304; Ayrıca bkz. Azimabadi, Avnü'l-ma'bûd, Medine 1968, I, 502, 503; Bu rivayet hadis tekniği açısından, senedi bakımından tenkit edilmişse de, birçok alim, rivayetler bütün olarak ele alındığında, kuvvet kazanacağını ifade etmişlerdir. Örneğin Nevevi ve San'ânî, bu gerekçelerle, nifas halindeki bayanla ilgili, bu rivayetlere dayanılarak verilen hükümlerin doğru olduğunu ifade etmişlerdir. Bkz. San'ânî, Sübülü's-selam, I, 174; Zeylaî, Nasbu'r-raye, I, 204-206.
26. İbn Kudâme, a.g.e., I, 348.
27. Bu değerlendirmelere katılan bilginler için bkz. Meydani, el-Lübab I,47; Sa'di Çelebi, Haşiye ale'l-Hidaye ( İbn Hümam, Fethu'l-Kadir ile birlikte), I,146; İbn Kayyım el-Cevziyye, İ'lamü'l-Müvakkıin, II, 46.
28. Görüş ve delilleri için bkz. Y. Nuri Öztürk, Kur'ân'daki İslâm, İst. 1994, s. 451-452; Hüseyin Atay, Kur'ân'a Göre Araştırmalar IV, Ankara 1995, s. 151.
29. Atay, a.g.e., IV, 151.
30. Bkz. Taberi, Câmiu'l-beyân, II, 381; Kurtubi, a.g.e., III, 85; Zemahşeri, Keşşaf, I, 361; Kastallani, İrşadü's-sari ila Sahihi'l-Buhârî, Beyrut ts., I, 340; Nesefi, Tefsir, I, 111.
31. Nitekim sünnet verileri de bu iki kanın farklı olduğuna delildir. Bkz. Müslim, Hayz 62, 63, 64; Uzun müddet kanama gören bayanın bile, sağlığını riske atacak bir durum olmadığında namazını terketmeyeceği ile ilgili değişik hadisler mevcuttur. Örnek olarak bkz. Abdurrezzak, el-Musannef, Hayz, no.1173.
32. Buhârî, Hayz 19,24; Vudu', 63; Müslim, Hayz 62.
33. İbn Kudâme, a.g.e., I, 376 vd; Ayrıca, sürekli kanama gören/özürlü bayan, diğer ibadetlerinde de, cünüp veya âdetli gibi değil, abdestsiz kimse gibi muamele görmektedir. Bu açıdan da âdet ile özür kanının birbirinden farklı olduğu görülmektedir. Bkz. Zürkani, a.g.e., I, 124.
34. Bakara 2/185.

 

Nihat Dalgın

SevD@_GüLü
Fri 15 October 2010, 03:13 pm GMT +0200
Allah razı olsun abla emeğine sağlık çok önemli konulardan birini seçmişsin


Âdetli ve lohusa kadınlar namaz kılamaz ve oruç tutamazlar Bu süre içinde geçen namazlar onlar için bağışlanmıştır Daha doğrusu bu süre içinde namaz kılmakla yükümlü bulunmadıklarından sorumlu da değildirler Oruçlarını ise bu halleri geçtikten sonra imkân bulduklarında kaza ederler



Lohusalık ve âdetli olmak bir bakıma hastalığa benzediği ve bu durumdaki hanımlar, maddî ve manevî (psikolojik) bakımdan normal durumlarından farklı oldukları için kendilerine namaz kılmak ve oruç tutmak yasaklanmış, bu halleri geçtikten sonra namazı değil, orucu kaza etmeleri istenmiştir



Namaz ve orucun bu durumlarda tutulmayacağı; namazın değil, yalnızca orucun sonradan kaza edileceği konularında sahih hadisler ve bu hadisler üzerinde oluşmuş icma (alimlerin, mezheblerin ittifakı) vardır



Kur'ân-ı Kerim'de "hayızlı ve lohusa kadınların oruç tutmayacakları ve namaz kılmayacakları yazmıyor" diyerek bu ittifaklı hükme karşı çıkmak ve "kadınları ibadetten mahrum etmeye hakkımız yok" diyerek duygu istismarı yapmak, İslâmî ilimlerde yeri olmayan bir yaklaşımdır


Çünkü bu ilimlere göre İslâmî hükümlerin kaynağı yalnızca Kur'ân değildir, bunun yanında Sünnet, ictihad ve icma vardır İslâm'ın tek kaynağını Kur'ân kılan anlayış ve yaklaşım "muteber ve sahih İslâm'ın dışında kalan" bir anlayıştır; buna mezheb demek caiz ise "ehl-i Sünnet dışında kalan" bir mezhebdir, sünnî Müslümanları bağlamaz


Müslüman hanımlar asırlardan beri bu hallerinde, yukarıda zikredilen sınırlara riayet etmişlerdir ve bu durumdan da şikayetleri yoktur Yeni müctehidler (!) hayızlı ve lohusa kadınları namaz kılmaya ve oruç tutmaya sevketmeden önce, hiçbir mazeretleri yok iken namaz kılmayan ve oruç tutmayan milyonca Müslüman kadın ile meşgul olsunlar, onlara İslâmî hayatı ve ibadeti talim ve telkin etsinler; İslâm'ı onların heva ve heveslerine değil, onları İslâm'ın şekil, ruh, mâna ve maksadına yaklaştırsınlar; eğer niyetleri halis ise


Kevšer
Sat 18 July 2015, 09:45 am GMT +0200
Emeklerinize sağlık  güzel konu paylaşmışsınız.Bilgi ne büyük nimet elhamdülilah .Fakat hayata nakşedilmesi ayrı bir güzellik.Sonsuz şükürler olsun Allah'ım

ikranur 7d
Sat 18 July 2015, 05:10 pm GMT +0200
Ozel gunlerde adetli we lohusali gunlerd namaz kilinmaz. Cnk gunahtir. Allhim bizlere yaptugun kolaylik icn sukurler olsun

ceren
Sat 18 July 2015, 07:26 pm GMT +0200
Aleykümselam.Rabbim razı olsun paylaşımdan kardeşim.Peygamber efendimiz hayızlılık bittikten sonra gusül alınıp böyle namaz kılınması gerektiğini söylemiştir.Bu durumda hayızlı iken kişi biten kadar namaz kılmaz ve bitince hayızlılık gusül alıp,namaz kılmaya devam eder...

mevlüde06
Sat 18 July 2015, 09:53 pm GMT +0200
Allah razi olsun paylaşımını z icin.bilinmesi gereken ćok önemli bilgiler.
Rabbim ilmimızı daim kılsın inşallah