saniyenur
Tue 18 October 2011, 07:36 pm GMT +0200
1. Osmanlılar'da Hadis ve Hadis İlimleri
İslâm dünyasında Hz. Peygamber (s.a.)'in sahabe ve tabiûnun söz, fiil ve takrirlerinden İbaret olan hadislerin Öğrenim ve öğretim işine özel medreselerin yani dâru'l-hadislerin tahsis edildiği bilinen bir husustur. Bu merde-selerin ilki XII. asırda Şam'da açılmış, ardından sayılan yavaş yavaş artmaya başlamıştır. Bu ilk dönemden sonra pek çok yerde benzer isimle müesseseler faaliyete geçmiş, Osmanlı Devleti dönemi öncesi Anadolu'da da bu şekilde ihtisas medreseleri varlığını göstermiştir.
Osmanlılar döneminde medrese eğitimine ve dolayısıyla ilim sahiplerine büyük değer verilmiş, tahsil ve eğitim konusunda bütün imkanlar hazırlanmaya çalışılmıştır. Özellikle İslâm dünyasının merkezi haline gelen İstanbul, pek çok ilim adamını kendine çekmeyi başarmıştır.
İslâm eğitim öğretim tarihi içinde müstesna bir yeri bulunan Osmanlı medreseleri yüksek tahsili gerçekleştiren müesseseler olarak göze çarpmaktadır. Osmanlı'larda İlk dâru'l-hadis I. Murad zamanında İznik'te İnşa edilmiş, bundan sonra sayıları hızla çoğalmış, Kanuni Sultan Süleyman tarafından İstanbul'da bir dâru'l-hadis daha açılmış ve bu sayı ona kadar yükselmiştir. Osmanlı dâru'l-hadislerinde hadis ve hadis ilimlerinden başka, diğer İslâmi ilimler de okutuluyordu. Hadisten Buhârî (Ö.256/870) ve Müslim (0.261/ 874)'in Sahih'leriyle, Sağânî (ö.650/1252)'nİn Meşârık'i gibi muteber eser ve şerhler tedris ediliyordu.[142] Buna rağmen araştırmalar Osmanlı döneminde orijinal eserlerin neşredilmediğini, yaygın şekilde bir hadis öğretiminin istenilen seviyede gerçekleşmediğini göstermektedir.[143] Halbuki Selçuklu'lar döneminde yetişen muhaddislerin sayısı bir hayli kabarıktır ve bu muhaddislerin çoğu değerli eserler veren meşhur hadisçilerden oluşmaktadır.[144] Fakat XVIII. yüzyılda bir asır öncesine göre daha değerli bazı ilim adamlarının yetiştiği de gözden uzak tutulmamalıdır.[145] Nitekim Bursevî'nin tefsir, fıkıh ve tasavvufun yanısıra hadis ilimleriyle uğraştığını, bu sahada eserler yazdığını görmekteyiz. Bursevî, usûl dalında İbn Hacer (ö.852/1448)'in Nuhbetü'l-fiker'ine bir şerh yazmış, bunun dışında Nevevî (ö.676/1277)'nin kırk hadisi üzerine ta-savvufî yorumlar yapmış, yine Nevevî'nin Riyâzu's-sâlihîn adlı meşhur eserinden derlemelerde bulunmuştur. Bunların dışında müstakil olarak bazı hadislerle ilgili risaleler de kaleme almıştır. [146]
[142] Baltacı, Cahit, Osman/ı Medreseleri, s. 12, 20-21, 583-606; Çelebi, Ahmed, Tarihu't-terbiyeti'l-lslâmiyye, (çev. Ali Yardım, İslâm'da Eğitim Öğretim Tarihi), s. 127-130; Keskioğlu, Osman, İslâm'da Eğitim ve Öğretim, s. 27-28; Büyük İslâm Tarihi, XIV, 92, 106; Koçkuzu, Ali Osman, Hadis İlimleri ve Hadis Tarihi, s. 360.
[143] Koçkuzu, s. 360.
[144] Bu konuda müstakiİ bir çalışma yapan Nuri Topaloğtu, Selçuklular döneminde yaşamış 130 muhaddisin listesini vermektedir. Selçuklu Devri Muhaddisleri, s. 185-188.
[145]Uzunçarşıh'nsn verdiği bilgilere göre bu devirde usûl-i fıkıh, mantık, ferâiz, adâb, meâni ve diğer sahalarda yirmiden fazla eser yazan Mostar kasabasından Mustafa Efendi (Ö.1119/1707), fıkıh, kelam ve akâidde Kazasker Abdülbaki Arif Efendi (Ö.1125/1713), tefsir, kelam, mantık, hendese ve heyete dair risale ve şerhieriyle Ahmed Efendi (Ö.1120/1708) ve bu asrın mütefekkir âlimlerinden hem medrese hem de müspet ilimlerde söz sahibi olan Yanyalı Hoca Esad Efendi (ö. 1143/1730) gibi âlimler yetişmiştir, Uzunçarşılı, Osmanlı Devletinin İlmiye Teşkilatı, s. 236-237; bk. Cihan, Sadık, "Osmanlı Devri Türk Hadisçileri", AÜ. İslâmi İlimler Fakültesi Dergisi, sayı 2, s. 171. vd.
[146] Bu eşeletin tanıtımı İçin Bursevî'nin eserleri kısmına bakınız.