seymanur K
Thu 22 September 2011, 04:52 pm GMT +0200
Osmanlı Toplumunda Şeyh Bedreddin Hareketi (1400-1420)
Şeyh Bedreddin, Osmanlıların medrese tahsilinden geçmiş, hayatı epeyce karışık ve hatta tezatlarla dolu gibi gösterilen biridir. Kendisi 1359 Edirne doğumludur. Kendi yöresinde belirli eğitim ve öğretim aşamalarından geçtikten sonra Konya ve Kahire'de öğrenimine devam etmiştir. Kahire'de kendisine öğretmenlik yapan Muhammed Ekmeluddin'den oldukça etkilenmiştir. [197] O yıllarda tasavvufun medreselerde de etkin olması, Bedreddin üzerinde etki bırakmış, şeriat bilimleriyle tasavvufu beraber yürütmesine neden omuştu. Şeyh Bedreddin Mısır'da ilimle mücehhez olduktan sonra Şeyh Hüseyin Ahali'nin emriyle Tebriz'e geçmiş, daha sonra şeyhinin hastalığa yakalanmasından ötürü onun yerine geçerek 'Şeyh Bedreddin' olarak isim yapmıştır.
Şeyh Bedreddin Tebriz'de Timur gibi devlet adamı, Abdurrahman-ı Bistami gibi tasavvuf pirleri ile de yakından görüşmüş, bir çok konulan tartışmıştır. Daha sonraları Tebriz'den Anadolu'ya geçen Bedreddin yavaş yavaş sesini duyurmaya başlamış ve Edirne'de Musa Çelebi'nin kazaskeri olarak görev yapmıştır. Yıldırım Beyazid'in (Ankara savaşından /1402/ sonra) ölümü üzerine kardeşleri arasında başlayan taht kavgaları ile yönetimi ele geçiren Musa Çelebi'nin bu egemenliği de uzun sürmeyince, kardeşi Mehmet Çelebi onun egemenliğine son vererek yönetime el koydu ve Osmanlı yönetiminin tek sultanı oldu. Şeyh Bedreddin'i de İznik'e sürgün etti.
Şeyh Bedreddin kazaskerliği/kadılığı döneminde halkın bir çoğunun sempatisini kazanmış, düşünce ve inancı uğrunda bir çok fedakarlıklara katlanarak halkı kendisine bağlamaya çalışmıştı. Onun hayat süreci hakkında çelişkili ifadeler kullanılmışsa da bilinen doğrular, onun Timur veya bir başkası adına çalışmayıp sadece inancı gereği mücadele verdiğini ispatlanmaktadır. Zira Bedreddin'in Osmanlı'ya karşı mücadele vermesi Timur'un ölümünden beş yıl sonradır.(141ö-1420)Aksi hiç bir zaman ispatlanamaz.
Çelebi Mehmet, yönetimi ele geçirdikten sonra kendi inancına karşı olanları ve özellikle Musa Çelebi ile yakınlık kurmuş olanları sindirmek istemiş, bu düşünce ile harekete geçerek önce Anadolu'da bir inanç ve eylem insanı olarak tutunmasını istemediği Şeyh Bedreddin'i ortadan kaldırmayı tasarlamış, bu nedenle onu İznik'e sürmüştü. Şeyh'in sürülmesi üzerine bağlıları derlenip toplanmış ve padişahın bu hareketine alternatif olarak direnmeye ve eyleme başlamışlardı. Olayın ağır bir tepki ile karşılanması büyümesine ve gelişip yayılmasına yol açmış, daha sonra bir ayaklanma niteliği kazanmıştır.
Şeyh Bedreddin İznik'te sürgünde bulunduğu sıra Nurul Kulub adlı tefsir kitabını yazdı. Bundan ayrı olarak fikıh sahasında da bir çok eser yazmıştır. Şeyh Bedreddin'in yaşam öyküsünde sıralanan haberler birbirleriyle çelişkilidir. Bir yandan Mısır'da tasavvufa girdiği söylenirken, diğer yandan şeriat kitapları yazarak radikal bir mücadele vermeye çalıştığı söylenmiştir. Yine bir yandan Alevilere kendi inançlarını, batınilikle ilgili düşüncelerini aşılamaya çalışması ve İbni Arabi'nin Fususul Hikem'inden etkilendiği söylenirken, diğer yandan tasavvufla bağdaşmayan eserler yazması şaşırtıcıdır. Bir mücahidin hem alevilerin batini düşüncelerini yayması, hem tasavvufun bir piri olarak gösterilmesi ve hem de şeriata ait kitaplar yazarak mücadeleye girmesi düşündürücüdür. [198]
Bütün bu çelişkiler arasında Şeyh hakkında kesin bir sonuca varmak için yeterli doküman bulunmamaktadır. Bu nedenle bütün iş yoruma kalmıştır. Şunu belirtelim ki, Şeyh Bedreddin tasavvuf konusunda bir takım aşmlıklara saplanmıştır. Özellikle müritleri gittikleri yerlerde halkı kendilerine bağlamış, etraflarında büyük kalabalıklar toplayarak zındıklıklarını ortaya koymuşlardı. Bu zındık müritlerin hile ve desiselerine karşı tavrını bilemiyoruz. Ancak şunu biliyoruz ki, onun hayat şeridinde bazı tutarsızlıklar olmakla beraber, dini ve inancı uğrunda Osmanlı sarayına karşı mücadele verdiği ve neticede binlerce müritle birlikte öldürüldüğü aşikardır.
Bütün bunlarla birlikte, Fususul Hikem'den etkilendiği, aşırı içe kapanıp, aşırı kendinden geçişle bilinç bulanıklığına, denge sarsıntısına uğradığı ve sözlerini denetleme durumundan çıktığı da söylenebilir. Özellikle toplu zikirlerde aşırı kendinden geçişle bir süre bayılıp düşen dervişlerin ne söylediğinin farkında olmamaları sonucu Şeriata aykırı bir takım sözler sarfetmeleri bir çoklarının küfürlerini gerektirir. Bu konuda Şeyh Bedrettin'e izafe edilen 'Varidat' çelişkilerle doludur. Konumuzu ilgilendiren, Şeyhin bir hareket ve eylem adamı olmasıdır. Îslami alanda tenkit edilecek bir çok yanlan varsa da zahirde İslam'ın hakimiyeti için Osmanlı bürokratlarına karşı mücadele vermiş ve bu uğurda öldürülmüştür. Onu, İslami hareket içerisinde göstermemiz bunun içindir.
Şeyh Bedreddin hareketini tahlil ederken konumuzu ilgilendiren yanı, Yıldırım Beyazid ile Timur'un karşı karşıya gelişleri, Osmanlı ordusunun yenilgiye uğraması ve neticede Yıldırım Beyazid'in dört oğlu arasında taht kavgalarının başlamasından sonraki eylemleridir.
Bu taht kavgaları, neticede Beyliklerin yeniden kurulmasını ve özerkliklerini yürütmelerini sağlamıştır. Osmanlı yönetimini sözde elinde tutan Çelebi Mehmet'i, bu beylikler ve bunların yanı sıra soyguncu ve vurguncular uzun süre uğraştırdılar. Bu dönemde Beylikler ve diğer yan çıkarcılar eylemlerim sürdürürken, inanç yönünden de Şeyh Bedreddin'in hareketini görmekteyiz.
Bu dönemde gelir kaynakları da çözülmesi güç bir problem haline gelmişti. Üretimin kat kat üstünde tüketim vardı. Saray çevresi cizye, haraç ve vergilerle geçinirken, tekke ve zaviye çevresi de hailem sırtından geçiniyordu, Anadolu adeta tekke ve zaviyeler yurdu olmuştu. Doğuda Nakşibendi tarikatı yaygın olurken, Batıda da Mevlevilik, Rufailik, Halvetilik, Bektaşilik, Şazelilik, Sadilik, Celvetilik, Kadirilik ve kolları olmak üzere yüzlerce tarikat ve yüzlerce tekke vardı. Bütün bunlar çalışarak değil, halkın yardımlarıyla, sadaka ve diğer kaynaklarla gelişmekte ve geçinmekteydiler.
Yine bu dönemde eğitim ve öğretim medreselerde yürütülmekteydi. Ancak sonraları ilme karşı olumsuz tavır takınan tekkelerin medreselerle çatışmaya giriştiği görülür. Halbuki İslam'ın etkin olmasında 1000'li yıllarda faaliyete başlayan medreselerin (bazı olumsuzlukları bir yana) büyük rolü olmuştu. Nakli ilimler yanında birçok beşeri ilimler de okunmuş, hatta ilim batıya bu kurumlarla geçmişti. Ancak eğitim ve öğretimin yapıldığı bu medreseler, halka açık bir şekilde görev yapmıyordu. Büyük illere gelebilen, belli kimselerin yararına çalıştığı, büyük halk topluluğunun bundan yoksun olduğu ortadaydı. Bu yönüyle Bizans'ın eğitim ve öğretim şekline benziyordu ki, yönetici azınlık bütün giderleri geniş halk topluluğundan sağlıyor, fakat öğretim ışığından belirli sınıflar yararlanıyordu. [199]
[197] İslam Felsefesi Kaynakları ve Tesirleri
[198] Şeyh Bedrettin ve Varidat
[199] Beşir İslamoğlu, İslami Hareketin Tarihi Seyri, Denge Yayınları, İstanbul, 1993: 225-229.