- Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları

Adsense kodları


Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları

Smf Seo Versiyon , -- Seo entegre sistem.

Array
reyyan
Tue 12 July 2011, 03:45 pm GMT +0200
Dün Bugün Yarın



Haziran 2011 150.SAYI
 

Sadık ILGAZ kaleme aldı, DÜN BUGÜN YARIN bölümünde yayınlandı.

Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları

Wikileaks isimli internet sitesinin ABD Dışişleri Bakanlığı’na ait 251 bin gizli belgeyi yayımlamaya başlaması, dünya kamuoyunun gündemini uzun süre meşgul etmişti. Biz de, önceki aylarda bu belgelerden yola çıkarak, Osmanlı diplomatlarının görevli gittikleri ülkelerden dönüşlerinde devlet yöneticilerine sundukları raporları içeren sefaretnamelerden ilginç örneklere köşemizde yer vermiştik.

Geride bıraktığımız Mayıs ayında Ural Yayıncılık tarafından satışa sunulan “Osmanlı Elçilerinin Wikileaks Raporları” isimli kitap, köşemizde küçük ölçekli yapmaya çalıştığımız çalışmanın oldukça hacimli olanı. Başbakanlık Osmanlı Arşivi Daire Başkanlığı’nda çalışan Osmanlıca uzmanı Muhammet Safi tarafından yayına hazırlanan kitap, oldukça uzun yıllar süren titiz bir çalışmanın ürünü. Toplam 240 sayfadan oluşan eserin ilk 66 sayfası, Osmanlı diplomasisine dair önemli bilgiler sunan bir giriş kısmından oluşuyor. Eserin diğer bölümlerinde ise Osmanlı’nın çeşitli dönemlerinde Fransa, İran ve Rusya’ya diplomatik görevlerle giden büyükelçilerinin yazdıkları sefaretnamelerden özenle seçilmiş anekdotlara yer veriyor. Yazarın kendi yorum ve anlatımlarıyla da desteklenen kitabın tamamını tarihe ve Osmanlı diplomasisine ilgi duyan okurlarımızın ilgisine havale ederek, kitapta yer alan iki ilginç anekdota yer verelim.

‘Bu Aferin Ne Tükenmez Hazinedir!’

Osmanlı padişahlarından 1. Abdülhamid döneminde Rusya’ya elçi olarak gönderilen Necati Efendi, 1771-1775 yılları arasındaki elçilik görevi süresince yaşadıklarını “Tarîh-i Kırım” ismini verdiği bir sefaretnamede toplamıştır. Bu sefaretname oldukça çarpıcı bilgiler içermekle birlikte, yer yer enteresan ve mizah unsurları içeren anekdotlar da barındırmaktadır. Bunlardan biri de, Osmanlı heyetinin Rusya’da kraliçenin sarayında izlediği bir operada yaşadıklarını anlattığı bölümdür. Necati Efendi’nin günümüz deyimiyle opera sanatçılarını “çengi” olarak isimlendirdiği o bölümde şunlar yazmaktadır:

“[Çengiler] kraliçe sarayında bütün generaller ve sair devlet adamları ve eşleriyle toplanırlar. Ön tarafı kırk arşın yüksekliği ve on beş arşın genişliği olan bir yerdir. İki tarafında da şadırvanlar vardır. Karşı karşıya iki köşk, birisi kraliçenin ve birisi de oğlu içindir. Sahnenin orta yerinde çengiler ve diğerleri oynayıp eğlenirler. Buna opera derler. Biri budur ki, güneş, ay, yıldızlar, kar, yağmur, bostanlar ve türlü türlü şehirler ve kaleler görünür. Bunun gibi nice oyunları vardır. Sazlar çalınır. Dört bir tarafında mumlar yanar. Çalgıcıların önlerinde birer kandil yanar ki, kâğıtlara yazılı olan makamlara bakıp makam icra ederler. Bu şekilde ayda üç beş gece olur. Gelenler davet ile gelirler. Nişanlı tezkireler (davetiye) verilip tezkire alınır. Saraya geldikleri zaman o nişanlı tezkireleri kapılarda olan görevlilere gösterdikten sonra onlara teslim ederler. Ondan sonra da içeri girerler. Kim olursa olsun bu şekilde bir düzenleme yapmışlar. Tezkerelerdeki nişanlar her bir davet içindir. Ne zaman ki kraliçe oyunu ve oyuncuları beğenir, o zaman el çırparak alkışlar. Oyuncular da bundan hoşlanır ve sanki akçe almışlar gibi sevinirler. Bahşiş ve hediye nedir diye bilmezler. Bu aferin ne tükenmez hazinedir. Şöyle ki, eğer kraliçe aferin yerine akçe verse, İbrahim Paşa hazretlerine yevmiye diye verdiği 400 değil, dört bin akçe verse yetmez. Bana da günlük beş akçe tayin olunmuştu. ‘Bu ikram başka devletlerde olmaz.’ diye de kendi devletleriyle iftihar ederler.” (a.g.e., s. 186-187)

Saray Mutfağındaki Hoşaf Artıkları

“Rusya’nın lideri kraliçe ile görüşülmüştür. Sarayda davet verilmiştir. Bu davete renk katsın diye Osman Şehdî Efendi’nin [1757-58 yılları arasında Rusya’da Osmanlı elçisi olarak bulunmuş, Rusya Sefaretnamesi’ni kaleme almıştır] elçilik heyetinde bulunan aşçılar, imparatorun sarayındaki mutfakta ve onun alet ve edevatıyla şerbet yaparlar. Türkler ziyafette bu şerbetten içerler. Ruslardan yardım istemeye gelen Leh kralının oğlu ile çariçenin veliahdı, tebdil-i kıyafet ederek gizliden gizliye elçilik heyetindekilerin kâselerinin dibinde bıraktıkları hoşaf artıklarını içerlerken görünürler.

Elmadan armut düşmez misali, Osmanlı’nın iki büyük komşusunun başında bulunan insanların nasıl bir tabiat üzere bulunduklarını ifade eden güzel bir örnektir. Bu aslında son derece ayıp bir durumdur. Günümüzde olsa tam bir skandal hadisedir. 2011 yılı Nisan ayında Çek cumhurbaşkanının Şili ile imzaladığı ikili bir anlaşmanın imza töreninde anlaşmayı imzaladığı kalemi kutusundan çıkartıp bütün kameraların gözü önünde cebine atması gibi bir durumdur. Bir savaş neticesinde ağır bir mağlubiyetin vermediği zararı verebilecek bu manzara, o zamanki koşullarda iletişim ve haberleşmenin olmamasından dolayı unutulmuş gitmiştir. Osmanlı’nın büyük oluşunun en temel dayanağı belki de her alandaki asaletidir. […] Leh kralının oğlu ile çariçenin şehzadesi nerede, Osmanlı padişahlarının şehzadeleri nerede, dedirtecek bu manzara Şehdî Osman Efendi’nin sefaretnamesinde şöyle resmedilmiştir:

İmparatorun sarayında, onun mutfağında ve alet edevatıyla bizim aşçıların yaptıkları şerbetler içildi. Ruslardan yardım istemeye gelen Leh kralının oğlu da bu davette idi. Bu ve çariçenin veliahdı olan yeğeni, tebdil-i kıyafet ederek gizliden gizliye bizim artıklarımız olan hoşafların tatlarına baktılar.” (a.g.e., s. 207-208)